FENERLEAKS

Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır!

Archive for the ‘Mesut Yılmaz’ Category

HALUK ULUSOY DOSYASI – 8

leave a comment »

2000’in ilk günleri milli takım oyuncuları – TFF arasındaki prim krizi ile geçer.

Aralık sonunda 10 milyarlık primi reddeden milliler, primlerden kesilecek vergilerin kendileri tarafından ödenmesine karşı çıkarak, vergileri de TFF’nin ödemesini isterler.

1 Ocak 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Milli maçlar öncesinde vaad edilen prim miktarına kamuoyundan büyük tepki gelmesi Futbol Federasyonu’nun bu konuda geri adım atmaya zorladı. 100’er milyar lira telaffuz edilirken, daha sonra bu miktar 60’ar milyar liraya çekildi. Bu arada her futbolcuya bir lüks Jeep sözü de kaynayıp gitti.

Futbol Federasyonu, ay yıldızlı oyuncuların primlerinin 25’er milyarlık kısmının havuzda toplanan paralar, kalanın da hakedilen kazançlar olduğunu belirtip, bundan doğacak vergilerin oyuncular tarafından ödenmesini istedi. Milli Takımlar Sorumlusu Selami Özdemir, bu konuda “Havuzda toplanan 25’er milyar liranın brütü yaklaşık 40 milyar lira tutuyor. Eğer bu rakamı net olarak düşünürsek, o zaman da brüt 75-80 milyar liraya varıyor. Dolayısıyla primler totalde çok büyük rakamlara ulaşıyor. 99 yılında bu primleri verdiğimiz zaman vergisi daha yüksek çıkıyor. Çünkü geçmişte ödenen primler de dikkate alınıyor” açıklamasını yaparken, futbolcular vergilerin kendileri tarafından değil, federasyon tarafından ödenmesi koşulunda ısrar ediyorlar.

Milli Takımlar Sorumlusu Selami Özdemir, “Futbolcularımız bu primi hakettiler. Ancak Türk toplumundan büyük tepki gelince ne yapacağımızı şaşırdık. Bir de üstelik prim vergisi geldi. Biz söz verdik. Sözümüzü yerine getirmezsek, yönetimde kalırım ama milli Takımlar Sorumluluğu görevimden istifa ederim” dedi.

Öte yandan Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy daha önce primlerden vergi kesilmemesi için Maliye Bakanlığına müracaat etmişti. Ancak bu konuda henüz bir sonuç alınamadı.

A milli takımımız 1999 yılını namağlup kapattı. Tarihinde ikinci Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine katılma hakkını kazanan milli takımımız, 7 resmi karşılaşmada 3 galibiyet, 4 beraberlik elde etti. 11 gol atan milliler, filelerinde 4 gol gördü. Milli takımımızın deprem nedeniyle Norveç ile deplasmanda oynaması gereken özel karşılaşma da iptal edilmişti.

Fenerbahçe yeni yıla da sıkıntılı başlar. 8 Ocak 2000’deki G.Birliği deplasmanı 2-2 sonuçlanır. G.Birliği’nin 28 dakika 10 kişi oynamış olmasına rağmen Fenerbahçe Teknik Direktörü Zdenek Zeman hakemden şikayeçidir. Zeman, “İlk yarı iyi oynadık. Ancak bu yarıda hakemden şikayetimiz var. Moldovan’a yapılan penaltıyı ve kırmızı kartı değerlendirmiş olsaydı, maçın şekli değişirdi” der.

9 Ocak’ta oynanan Kocaelispor – G.Saray maçından önce iki takım yöneticileri Kocaelispor’dan Dobrowski’nin Galatasaray’a transferi için görüşürler. G.Saray 2-1 kazanır.

Kongre öncesi sıkıntıları ve gerilimleri yaşayan Fenerbahçe’de 12 Ocak 2000’de teknik direktör Zeman istifa eder.

15 Ocak 2000’de Fenerbahçe’nin olağanüstü kongresi, 3 büyük grubun ortak önergesi ile iptal edilir. Genel kuruldan Aziz Yıldırım ve ekibinin şubattaki olağan kongreye kadar göreve devam etmesi kararı çıkar.

16 Ocak 2000’de, yeni binyılın ilk derbisinde Fenerbahçe Beşiktaş’ı 2-1 yener.

23 Ocak’ta G.Saray uzun süre sonra ilk kez puan kaybeder. İstanbulspor’la 0-0 biten maç sonrası Fatih Terim hakemlerin (Mustafa Kalkandelen)üzerine yürür.

Bu karşılaşmanın gözlemcisi Habib Kızılöz, Futbol Federasyonu’na yolladığı raporunda isim belirtmemesine rağmen “Galatasaray teknik heyeti maçtan sonra hakem triosunun üstüne yürüyüp, hakaret etti” yazar.

Raporda ayrıca, Hagi’nin centilmenlik dışı davranışlarda bulunduğu yer alır. Federasyon hukuk kurulu Kızılöz’ün bu yorumunu yetersiz bulur ve ek rapor ister.

Terim ise hakeme yönelik yaptığı hareketleri doğru bulmadığını ifade eder ve “bende şık durmadı. Bu şekildeki tepkimi normal karşılamıyorum, bahanesi de yok. Bana yakışmadı” der.

25 Ocak’ta MHK Başkanı Hilmi Ok “son haftalarda normalin üzerinde hakem hataları oldu. Hata yaptık, bunu kabul ediyoruz. Bu hataları mutlaka düzelteceğiz. Formsuz hakemlere 6 hafta, 8 hafta, hatta gerekirse bir sezon maç vermeyeceğiz” der.

Hagi’nin İstanbulspor maçında Emre’ye attığı dirsek, ortalığı karıştırmaya devam etmektedir. Federasyon önce Hagi’nin tedbirsiz olarak disiplin kuruluna sevkedildiğini açıklar. Hemen ardından Gaziantepspor Kulübü Başkanı Celal Doğan, federasyonun Gaziantepli asbaşkanı Ata Aksu’yu telefonla arar ve “Bu ne biçim iştir. Televizyonda herkes olayı gördü” diye çıkışır ve karşılaşmayı naklen yayınlayan televizyon kuruluşunun bantları hızla disiplin kurulunun eline ulaştırılır. Aksu, hemşehrisi Celal Doğan ve bantları Ankara’ya getiren Fenerbahçeli bir yöneticinin önerisiyle, disiplin kurulu başkanı Talay Şenol’u arayarak tedbir kararını aldırır.

Bu arada Hagi’nin ceza kuruluna tedbirsiz gönderilmesi yolunda Haluk Ulusoy’un ağırlığını koyduğu fısıldanmaktadır.

1 Şubat’ta PFDK Terim’e 10 gün, Hagi’ye 3 maç ceza verir. Cezaya alışkın olmayan Hagi kızar:

“Ceza çok ağır ve bunu haketmedim. Ancak Benim ve hocamın aldığı ceza G.Saray’ın yükselişini durduramayacak. Benim ve G.Saray’ın başarısını arzu etmeyen bazı basın organlarının da desteği ile federasyon ve kamoyunun etkilenmesi ile verilmiş bir cezadır”.

2. Başkan Mehmet Cansun;

“Az vermişler, 4 maç bekliyorduk. Cezaya üzülmüyorum. G.Saray o devreyi çoktan geçti. Eskiden 1 kişi ceza alsa üç gün ağlardık. Ancak Emre’ye dirsek atan Hagi’yi, Suat’a yapılan hareketi de TV gösteriyor. O gözlemciler niye bunu da raporlarına yazmıyorlar? Hagi’yi görüp de Suat’a dirsek atan çocuğa kimse ceza vermiyorsa, bu çifte standartı yaratanlar utansınlar”.

Türkiye Kupası’nda G.Saray ile karşılaşan Trabzonspor’un başkanı M. Ali Yılmaz 2 Şubat’ta “Hagi ve Terim’e cezaları bizim verdirdiğimiz ima ediliyor, buna tenezzül etmeyiz. Yıllarca federasyonu etkilemekle suçlanan bir kulübün şimdi bu tür bir tavır sergilemesini garip karşılıyorum” der.

Aynı tarihte Fenerbahçe Samandıra’daki yeni tesislerinde ilk antrenmanına çıkar.

Tesis 17 Şubat 2000’de ise resmi bir törenle açılır. Törende Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, eski başkanlardan Faruk Ilgaz, Metin Aşık, Hasan Özaydın gibi bir çok ünlü isim yer alırken, kurdelayı Yıldırım ve Ali Şen birlikte keserler.

Aziz Yıldırım 20 Şubat 2000’de ikinci kez başkan seçilir.

Yine Turgay Şeren’e kulak verelim:

02 Mart 2000 – Turgay Şeren: Ünlü, Sakın Yılma

Lütfen komisyon üyeleri, alt komisyonu bir an önce toplayın, bütün kulislere, karşı çıkmalara ve engelleme çabalarına rağmen aslan gibi ortaya çıkarak Profesyonel Futbol Yasası’nı Türk futboluna kazandıran ve Türk Futbolu’nun önünü açan Fikret Ünlü’ye destek olun. Aksi takdirde hepiniz, Türk Futbolunda hiç de iyi hatırlanmayacaksınız…

Yazıklar olsun… TBMM, Milli Eğitim Kültür Gençlik ve Spor Komisyonu, Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Fikret Ünlü’nün hazırladığı Profesyonel Futbol Yasası’nı alt komisyona havale etti. Hatırlayacaksınız… Bakanlar Kurulu’ndan bu yasa çıkarken, bir iki ANAP’lı bakan, -ki başlarında Yüksel Yalova geliyor- en son imza attılar. Yani, nazlanarak… Bunun nedeni de bugünkü Futbol Federasyonu’na ve başkanına yakınlıkları ve dostluklarıydı. Yani onlar için Türk Futbolu, Türk Sporu hiç önemli değil. Dostluklar, kulisler önemli. Nitekim, komisyonda üç koalisyon partisinin bir kanadı olan ANAP’lılar da DYP ve Fazilet Partisi’ne uydular. Onlar da yasa taslağının alt komisyona gitmesi için oy verdiler. İnanılır gibi değil. Fikret Ünlü diye aslan gibi bir Spor Bakanı çıktı, Sayın Mehmet Ali Yılmaz’ın büyük emeklerle hazırladığı yalnız zamanla birkaç eksiği olduğu ortaya çıkan 3813 sayılı yasayı bir yasa taslağı hazırlayarak düzeltti. Her kafadan düzgün sözler, düzgün sesler çıktı. Zira Fikret Ünlü her kesimin fikrini aldı.

Futbol Federasyonu 8-9 aydır bu yasa hazırlığını bildiği halde en ufak bir taslak hazırlığında bulunmadı. Nedeni bilinmez. Son zamanda aklı başına gelir gibi oldu. Ancak büyük bir hata yaptı. Öneri paketi ile gideceğine işine geleceği üzere yasa taslağının Bakanlar Kurulu’na gitmesini önlemek için zaman üstüne zaman kazanmak istedi. Tabii bunu hiç kimse yutmadı. Fikret Ünlü de yutmadı. Ve Ünlü’nün hazırladığı dört dörtlük Profesyonel Futbol Yasa Taslağı Bakanlar Kurulu’na geldi ve imzalandı. Sıra Milli Eğitim Kültür ve Gençlik Spor Komisyonu’ndaydı. Şimdi size bazı olayları anlatayım da gülün yahut ağlayın.

Futbol Federasyonu pek çok kulübe, komisyona bu yasa taslağının geçmemesi için faks çekmesi için gerekli talimatları verdi. Hatta metinlerini bile gönderdi. Diyeceksiniz ki, kulüpler neden çekti, bu faksları? Onu da izah edeyim. Kulüplerin yüzde 99’u Futbol Federasyonu’na çeşitli nedenlerle borçlu. Mesela, Aydınspor’un yabancılarla ilgili olan UEFA’ya borcunu bu federasyon ödedi. Şöyle bir dikkat ederseniz, Yüksel Yalova da Aydın milletvekili ve de Aydınspor’un eski başkanı…

Samsunlu milletvekilleri de yasa tasarısının komisyondan geçmemesi yönünde oy kullanmışlar. Haklılar… Çünkü Samsunspor’un UEFA’ya olan borcunu da Haluk Ulusoy federasyonu ödedi.

Gelelim, Ersin Taranoğlu’na… O da ANAP’ın sözü geçenlerinden. Haluk Ulusoy’un çok yakınıdır. Yücel Seçkiner’in Türkiye’de olmadığı bir zamanda iki dakikalık bir faksla Haluk Ulusoy’u Futbol Federasyonu Başkanı yap mıştır. Tabi ki onun tarafında olacaktır. Beni hayretler içinde bırakan İbrahim Yazıcı kardeşimdir. Sporun, futbolun içinden gelen birisidir. Nasıl böyle dört dörtlük bir yasa alt komisyona gitsin diye oy vermiştir.

Sayın komisyon üyeleri… Benim hiçbir yerden hiç bir beklentim yok. Türk Milli Takımı’na ve Galatasaray takımına 20 yıl hizmet ettim. Şimdi de yazılarımla, inandıklarımla Türk Futbolu’na hizmet ettiğime inanıyorum ve bu konuda kendimle iftihar ediyorum.

Lütfen sayın komisyon üyeleri. Lütfen, alt komisyonu bir an önce toplayın, bütün kulislere, karşı çıkmalara ve engelleme çabalarına rağmen aslan gibi ortaya çıkarak Profesyonel Futbol Yasası’nı Türk futboluna kazandıran ve Türk Futbolu’nun önünü açan Fikret Ünlü’ye destek olun. Aksi takdirde hepiniz, Türk Futbolunda hiç de iyi hatırlanmayacaksınız.

Son sözüm Yücel Seçkiner’e… Sen de kulis yaparak eski yasanın gündemde kalmasını ne yazık ki isteyenlerdensin. Biliyormusun ki, şu anki genel kurulun yüzde 90’ı uçaklar dolusu Haluk Ulusoy’un daveti ile milli maçlara gitti. 10 yıldızlı otellerde kaldı ve sen şimdi bu insanlardan kurulu genel kurul kalsın diyorsun. Sana da yazıklar olsun.

4 Mart’ta oynanan maçta Fenerbahçe Trabzonspor’u 2-1 yener. Maçın hemen başında Oulare’nin golüyle öne geçen Fenerbahçe, Osman’a engel olamayınca son 8 dakikaya berabere girer. Ancak Moldovan maçı 2-1’e taşır. 90. dakikada kazanılan penaltıyı Hami kullanır ve Rüştü kurtarır.

G.Saray Antalya deplasmanında 3-1 galip gelerek ikinci Beşiktaşla 11 puanlık farkı korur.

6 Mart 2000’de G.Saray Asbaşkanı Ali Dürüst, küfüre karşı İçişleri Bakanlığı’nı göreve çağırır:

“Tribünlerden gelen küfürler yüzünden Antalya’da aldığımız galibiyetin sevincini doyasıya yaşayamadık. Statlardaki küfüre karşı alınacak önlemler bir an önce İçişleri Bakanlığı önderliğinde masaya yatırılmalı”.

Bu arada Fenerbahçe’nin 13 kez cezalı duruma düşen futbolcuları yüzünden 23 haftada 7 maça bazı as oyuncularından yoksun çıktığı ve 8 puan kaybettiği haberi gazetelerde yer alır. Kartların Fenerbahçeli futbolcuların hırçınlığından mı, hakemlerin Fenerbahçe’ye daha rahat kart gösteriyor olmasından mı bu kadar çok olduğu konusunda yorum yapılmaz.

9 Mart’ta G.Saray Dortmund’u ikinci maçta da yenerek UEFA Kupası’nda çeyrek finale yükselir. Medyamız bu haberi allayıp pullar: “G.Saray UEFA Kupası’nda çeyrek finale yükselen ilk Türk takımı oldu”…

Oysa ki 1968-69 sezonunda Göztepe, o yıllardaki adıyla Fuar Şehirleri Kupası’nda yarı finale kadar yükselmişti.

Mart ortasındaki bir haberde Fenerbahçe’nin transfer listesindeki Rosenborg’un forvet oyuncusu Carew’in fiyatının pahalı geldiği yer almaktadır.

Erman Toroğlu 15 Mart’ta hakem Sami Şamar’a 500 milyon lira tazminata mahkum olur. Toroğlu Sami Şamar için “Bunu insan olan yapmaz. Yapsa yapsa, magandalar yapar. Bizim erkek hakemlere bir güzel dayak çekiyorlar. Sami Şamar, şerefli Türk ordusunda astsubay. FİFA maçlarında yan hakem. Avrupa’ya çıkınca Türkiye’yi temsil edecekler. Kimbilir orada neler yaparlar. Bu magandaların kesin olarak ihraç edilmeleri gerekir. Bir yazıyla da FİFA’ya bildirmek lazım. Böylesini insan olan yapmaz diyeceğim, hayvanlara hakaret olacak” demiştir.

26 Mart 2000 tarihinde, G.Saray’ın UEFA yarıfinaline çıktığı haftasonunda G.Saray ve Fenerbahçe Ali Sami Yen’de karşılaşırlar. Maçı Johnson’un 81. dakikada attığı golle Fenerbahçe 1-0 kazanır.

Aynı gün Süleyman Seba’nın Beşiktaş’taki 16 yıllık başkanlığı sona erer, Serdar Bilgili başkanlığa seçilir.

28 Mart 2000 tarihinde, Danıştay Onuncu Daire Başkanlığı, Futbol Federasyonu’nun, Birinci Lig’de “Telsim” isminin kullanılmasını engelleyen karara karşı açtığı yürütmeyi durdurma istemi davasında oybirliği ile red kararı verir.

29 Mart 2000’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu Yasası’nın değişikliği konusunda yapılan toplantıda istediği değişikliklerin yüzde 90’lık bölümünü üyelere kabul ettirir.

Toplantıda Birinci Lig kulüplerinden ikişer temsilcinin yanı sıra, kongre tarihinde ilk 10 sırayı alan takımlardan birer temsilci daha eklenmesi karara bağlanırken, İkinci Lig’den temsilci sayısı 20’den 25’e yükseltilir.

Komisyon, alt komisyonun önerdiği TSYD, ASGD ve sporla ilgili üniversitlerden iki temsilcinin delege oluşunu kabul etmeyerek yasa değişikliğinden çıkartır. Futbol Federasyonu başkanları konusunda da 6 aydan az süreyle görev yapmamış olmak koşulu getirilince delge sayısı 18’den 8 e düşer.

İlk değişiklik tasarısında Federasyon Genel Kurulu’nu 109 üye ile yapmayı planlayan Fikret Ünlü alt komisyondan gelen delege sayısını 131’e çıkaran öneriyi usta manevralarla 107’ye düşürür. Komisyon yasa değişikliğinin öncelikle olarak meclis genel Kurul gündemine getirilmesini ve 3 ay içinde değişmiş yasa ile genel kurul yapılmasını da karara bağlar.

31 Mart tarihinde Milli Takım kalecisi Rüştü “Jip krizi”nin tek sorumlusu olarak futbolcuların gösterilmesinin kasıtlı yapıldığını ifade eder, “tek suçlu federasyondur. Beni ve arkadaşlarımı Türk Ulusu önünde küçük düşürmeye çalışıyorlar” der.

Rüştü olayın gelişimini de anlatır:

“Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy geldi. Bizlere ‘Şampiyonaya gidin size birer jip’ dedi. Alpay ayağa kalktı ‘Sayın başkan sizin kullandığınız Range Rover gibi mi?’ dedi. Ulusoy, parmağını havaya kaldırdı bizleri göstererek ‘Hepinize birer Range Rover’ diye yanıtladı.

Ancak bu noktadan sonraki tüm gelişmeleri federasyon sulandırdı. Kamuoyunda bizleri suçlu gibi göstermeye çalıştılar. Şimdi soruyorum. Biz mi istedik bu jipleri. ‘Bize jip vermezseniz çıkıp oynamayız mı?’ dedik. ‘Maça çıkmıyoruz mu’ dedik. Sorun jiplerin verilip verilmemesi ya da markası değil. Bunların hepsi hayal mahsulu. Biz karşımızda dürüst insanlar bulamıyoruz. Bazı köşe yazarları da bilip bilmeden onlara yardımcı oluyorlar.

Simdi de bu jipleri 16 futbolcuya dağıtacaklarını söylüyorlar. Milli Takım kadrosu 20 hatta 22 kişi. 4 maç oynayan Milli Takımımız’ın galibiyetinde rol oynayan bazı arkadaşlarımız jip alamayacak. Ama bizler alacağız. Ve o Milli Takım’dan siz dostluk, arkadaşlık, sevgi, birlik, beraberlik ve başarı bekleyeceksiniz. Olmaz böyle şey. “

5 Nisan 2000 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde “Cip Krizi” ile ilgili haber:

Ve kriz bitti
Millilere 16 adet Mercedes cip verilecek

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un futbolculara vaadettiği cipleri Milli Takım’ın sponsoru Mercedes firması dağıtacak

Futbol Federasyonu ile Milli Takım futbolcularının arasını açan “cip krizi” nihayet çözümlendi. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un futbolculara vaad ettiği cipleri Milli Takım’ın sponsoru Mercedes firması verecek.

Aylardır kamuoyunu meşgul eden ve futbolcularla, Futbol Federasyonu’nu karşı karşıya getiren krizin Milli Takımlar Teknik Direktörü Mustafa Denizli’nin girişimleri sonucu aşıldığı bildiriliyor.

Kriz süresince, Futbol Federasyonu ile jipler konusunda devamlı temas halinde bulunan ve “Avrupa Şampiyonası Finallerine başı ile vücudu uyumlu bir takımla gitmek istiyorum” diyen Mustafa Denizli de sıkıntılı günler yaşamıştı.

Tüm bu gelişmeler üzerine Federasyon ile Mercedes firması arasında dün cipler için bir görüşme yapıldı ve anlaşmaya varıldı. Buna göre Milli Takımı Avrupa Şampiyonası finallerine taşıyan 16 futbolcuya piyasa değeri 160 bin mark (Yaklaşık 44 milyar Türk lirası lira) olan Mercedes marka cip verilecek.

Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde milli formayı giyen 26 futbolcu arasından 16’sı cip alacak. Federasyon cip dağıtacağı 14 ismi belirledi. 2 isim ise henüz kesinlik kazanmadı.

Cip Alacak Futbolcular:
Engin İpekoğlu
Rüştü Reçber
Alpay Özalan
Okan Buruk
Arif Erdem
Sergen Yalçın
Tayfur Havutçu
Tugay Kerimoğlu
Abdullah Ercan
Hakan Şükür
Fatih Akyel
Ogün Temizkanoğlu
Tayfun Korkut
Ali Eren

14 Nisan’da şampiyonluk için çekişen Beşiktaş ve G.Saray karşılaşırlar. G.Saray 6 puan öndedir ve karşılaşma 1-1 biter. Hakem Oğuz Sarvan Beşiktaş’ın 1-0 önde olduğu 69. dakikadaki penaltıyı vermez. Beşiktaş 79. dakikada kendi kalesine attığı golle G.Saray’a yaklaşma şansını yitirir, ki golde kaleci Fevzi’nin büyük hatası vardır.

Evet, belki bıktınız ama Ulusoy federasyonu yolsuzluklarını en sık yazan kalem Turgay Şeren. Bir tane daha:

26 Nisan 2000Bu ne saltanat – Turgay Şeren

Haluk Ulusoy, federasyon seçimlerinde oy kullanacak delegeleri ve kulüp başkanlarını eşleri ile birlikte, Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine davet etti. Devlet kasasından yapılan bu davet, Futbol Federasyonu Genel Kurulu öncesi Ulusoy’un oy kullanacaklara bir seçim yatırımı olarak değerlendiriliyor.

İşte ibret belgesi

SAYIN BAŞBAKAN

Bu davetler nasıl yapılıyor. Ve devlet, ‘‘DUR ARKADAŞ, BU PARALARI NEREDEN ÖDÜYORSUN’’ diye niye sormuyor.

SAYIN BAHÇELİ

Savurganlığın mimarı Ulusoy yine de Futbol Federasyonu Başkan Adayı. Bir tek şey soracağım. Biz Türk Ulusu olarak buna layık mıyız?

SAYIN YILMAZ

Hiç bir şey yapmadan bu savurganlığı ve yağmayı izlemeye devam mı edeceksiniz. Ne zaman harekete geçeceksiniz.

Elimde bir belge var… 14 Nisan 2000 tarihini taşıyor. Bu belgenin altında Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un katmerli imzası var.

Belgenin içeriğini yandaki kupürde okuyacaksınız (Not: Ne yazık ki küpür okunaklı değil – Behçet).

Haluk Ulusoy, Futbol Federasyonu antetli yazısında, “A Milli Futbol Takımımız’ın Euro 2000 finallerine katılmasıyla ülkece büyük bir mutluluğu yaşadık” diyor. Bu doğru… Ancak, şimdi yazacaklarımı dikkatle okuyun.

Ulusoy, davet mektubu gönderdiği kişiyi eşi ile birlikte bu heyecanı yaşamak üzere, finallere davet ediyor. Bu mektuplar Türkiye Birinci Ligi’nde oynayan kulüplerde başkanlık yapanlarla eşlerine, daha önce federasyon başkanlığı yapmış kişilerle eşlerine, bugünkü Futbol Federasyonu kurullarında görev yapanlarla eşlerine ve ayrıca 6-7 Haziran tarihlerinde oluşturmak istediği Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda oy kullanacak delegelerle eşlerine gönderildi.

Artık bu davete kimler icabet eder onu bilemem. Kongrede Haluk Ulusoy lehine oy kullanmak için sunulan bu rüşveti hangi başkanlar, hangi eski federasyon başkanları ve hangi oy kullanma yetkisine sahip genel kurul üyeleri ve daha bilmediğimiz hangi davetliler içine sindirerek kabul edecek.

Haluk Ulusoy, tüm milli maçlara giderken uçak dolusu davetli taşıdı. Bunlar 3813 sayılı yasanın genel kurul üyeleriydi. Şimdi sıra Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Fikret Ünlü’nün, büyük mücadelelerden sonra savaşarak yasalaştırdığı yeni kanunun, genel kurul üyelerini kendi cephesine çekmeye geldi. Yani aynı çirkinlik bir kez daha yaşanacak.

Türkiye Futbol Federasyonu, bizlerin vergilerinden oluşan bütçesinden bu davetleri nasıl yapıyor. Ve devlet, “DUR ARKADAŞ, BU PARALARI NERDEN ÖDÜYORSUN” diye niye sormuyor.

Savurganlık bu kadarla da kalmıyor. Milli futbolculara dağıtılan Mercedes cipleri hepimiz biliyoruz. Tüm basının CİP KRİZİ diye isimlendirdiği bu olayı Futbol Federasyonu, gazetelerin verdiği tencere- tava sertifikası gibi, futbolculara Mercedes sertifası vererek kapattı. Ancak bu ciplerin dağıtımı haziran ayı sonuna bırakıldı.

Yani genel kurul sonrasına. Haluk seçilirse ne ala. Paralar yine federasyonun kasasından çıkacak. Ya seçilemezse. İşte o zaman seçilecek yeni başkan ve üyeler bu fatura ile karşı karşıya bırakılacak.

Yani ortada cip, mip yok. Sadece sertifika ve vaat var. Hem de az buz değil. Tam 1 milyon 200 bin dolarlık bir vaat. Çünkü 16 cipin toplam fiyatı bu. Haluk, yeniden başkan seçilirim hayaliyle sertifikaları dağıttı.

Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı sayın Devlet Bahçeli ve hükümet ortağı Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz, hiç bir şey yapmadan bu savurganlığı ve yağmayı izlemeye devam mı edeceksiniz?

Futbol Federasyonu, Avrupa Şampiyonası için Amsterdam’ın ünlü bir otelinde 80 oda ayırttı. Haberiniz var mı? Bu 80 oda yetmemiş ki, bir de ŞATO kiralamışlar. Herhalde, bu şatoda Haluk Ulusoy ve eşi kalacak.

Şu garipliğe bakın. Bu savurganlığın mimarı Haluk Ulusoy yine de Futbol Federasyonu Başkan Adayı.

Bir tek şey soracağım. Biz Türk Ulusu olarak buna layık mıyız?

Fenerbahçe, sezon boyu Daum’du, Lorant’tı derken 29 Nisan 2000’de milli takımlar teknik direktörü Mustafa Denizli ile sözleşme imzalar.

30 Nisan’daki maçta Fenerbahçe Erzurum deplasmanında 5-1 galip gelirken büyük tribün olayları yaşanır. Sahaya atılan maddeler nedeniyle hakem Erol Ersoy anons yaptırır ve maç bir süre durur.

3 Mayıs’ta Şeren şunları yazar:

Turgay Şeren: Hilmi Ok ve Çakır’a

Bu iki ismi Türk futbol kamuoyunun bilmemesi, hatırlamaması mümkün değil. Hilmi Ok, yıllardan beri MHK Başkanı’dır. Serdar Çakır halen hakemlik yapmakta, aynı zamanda da Faal Hakemler Derneği’nin başkanıdır. Bu iki dostun unvanları süper. Ama olaylara bu kadar sağır, kör bakan kurul başkanları bir daha ne görülür, ne işitilir.

Önce gelelim Hilmi Ok’a. Hilmi Ok, kardeş kadar sevdiğim takım arkadaşımdır. Çok iyi bir futbolcuydu, sonra da çok iyi bir hakem oldu, FIFA Kokartı kazandı. Yıllar önce Hilmi Ok’un yönettiği Eskişehirspor-Mersin İY karşılaşması var. Maçın bitimine 20 dakika kala yan hakem kafasına tribünden atılan bir taşla bayılmıştı. Orta hakem Hilmi Ok, soyunma odasına girdi ve maçı tatil etti. Sonra Futbol Federasyonu, Eskişehirspor’a 3 maç ceza verdi, şampiyonluğa oynayan bu takım az daha küme düşüyordu.

Ne oldu Ok?

İki gün önce Tamer Güney ile bunu konuştuk. Zira Güney o zaman Eskişehirspor antrenörüydü, beni doğruladı. Herhalde Hilmi Ok da bu olayı hatırlar. Pekii, be Hilmi kardeşim, Erol Ersoy’un yönettiği iki müsabakada hakemlerin başları yarıldı. Kimbilir daha görmediğimiz, yahut olmadığımız müsabakalarda hakemlerin başına neler atılıyor, ne küfürler ediliyor. Sen demedin mi ki, fiili tecavüz olursa hakem maçı tatil eder ve o saha kapatılır. En önemlisi de o takıma sahasında en az 2-3 maç seyircisiz oynama cezası verilir. Ne oldu? Ersoy’un ilk olayında Trabzonspor 2 milyar ceza aldı, şimdi Erzurumspor da herhalde 2 yahut 3 milyar ceza alacak, bu iş de kapanacak. Benim iddiam, ille Trabzonspor’un, şu takımın, bu takımın sahasının kapanması değil. Hakemlerin bu olayda bir örnek davranış içinde olmaları ve diğer takımlara da güzel bir ders vermeleri. Bu hangi takım olur, hangi şehir olur hiç önemli değil. Sen hala köşende oturuyorsun.

Boykot

Gelelim Çakır’a. Çakır ile 2-3 kez telefonda konuştuk. Kardeşim dedim, tribünlerden çok galiz küfürler tempolanıyor. Sizin hakemler olarak en ufak bir reaksiyonunuz yok. Ağabey dedi, bize verilen talimat şu: Küfür edildiği zaman anons yaptırın ancak maçı tamamlayın. Haa, fiili bir tavranış olursa o zaman maçı durdurun, tatil edin. Eee, şimdi soruyorum Serdar Çakır’a, geçen gün telefonda da sordum. Siz dernek başkanı olarak hakemlerinizi korumak için ne gibi bir davranış içine girdiniz. Yahut gireceksiniz. Bir boykot yapmayı düşünmez misiniz? Böyle bir davranış içine girerseniz, ben ve benim gibi futbol adamlarının hepsi sizin yanınızda olur. Ama ne yazık ki, sen de Hilmi Ok gibi sus pussun be kardeşim.

Hani hakemler pısırık değildi. Sen harekete geçmek için kimden korkuyorsun. Türk futboluna yazık ediyorsunuz. Asla hiç kimseye güdümlü olmayın.

Yine “cip” konusu 🙂

14 Mayıs 2000Skandal mektup – Turgay Şeren

Futbol Federasyonu’ndan Bakan’a

Cipler hususunda, Bakanlık tarafından yöneltilen soruların federasyonumuzca cevaplandırılabilmesi mümkün değildir

Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın, milli futbolculara verilecek cipler konusunda sorduğu sorulara, Futbol Federasyonu’ndan inanılmaz bir yanıt geldi. Federasyon, Ata Aksu imzalı mektupta Bakan Fikret Ünlü’ye, “Federasyonumuzun söz konusu cipler ile alakalı hiçbir maddi vecibesi veya taahhüdü bulunmamaktadır” dedi.

Futbol Federasyonu’na günlerdir şunu soruyorum: “Milli Takım futbolcularına verilen Mercedes marka ciplerin bedelini kim ödedi?” Ancak federasyon hep sustu. Onlara bir de söz verdim. “Yanıtınızı aynen yayınlayacağım.”

Ne yazık ki bugüne kadar ne Haluk Ulusoy’dan, ne de federasyondan bu yazılara hiç bir yanıt gelmedi.

Önceki gün Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü’ye fakslanan ve altında Türkiye Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu’nun imzası bulunan bir belge elime geçti. Okudukça tüylerim diken diken oldu.

Bu belgede dile getirilen ifadelerin gerçekle hiç bir ilgisi yok. Bana yanıt vermekten kaçınan federasyon, Sayın Bakana bakın neler yazmış.

Bu utanç vesikasını hep birlikte okuyalım ve yorumlayalım.

Yazının başında Ata Aksu çok çirkin sataşmalar yapıyor. “Peşin hükümlü bazı kişilerin abartmasıdır bu cip olayları” gibi, ona yakışan suçlamalarda bulunuyor. Tabii bu suçlamaları yapanın utanması lazım. Ancak Ata Aksu nasıl utanır onu bilemiyorum.

Şimdi gelelim Federasyonun Spor bakanlığına gönderdiği açıklamaya:

“27.04.2000 tarihli Bakanlığınızı bilgilendiren Federasyon açıklamasında da izah edildiği üzere, milli takım oyuncularına verilen cipler tamamen Federasyonumuz dışında olup, Federasyonumuz söz konusu cipler ile alakalı olarak her nam altında olursa olsun bir bedel ödememiştir. Federasyonumuzun söz konusu cipler ile alakalı hiçbir maddi vecibesi ve/veya taahhüdü bulunmamaktadır.

BU SEBEPLE SÖZ KONUSU CİPLERİN HANGİ KAYNAKTAN KARŞILANDIĞI, KEZA MALİ VECİBELERİNİN HANGİ KAYNAKTAN KARŞILANACAĞI, FEDERASYONUMUZ TARAFINDAN BİLİNEN BİR KONU OLMAYIP, BU HUSUSTA SAYIN BAKANLIK TARAFINDAN YÖNELTİLEN SORULARIN FEDERASYONUMUZ TARAFINDAN CEVAPLANDIRILABİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.”

Yukarıdaki yazıyı defalarca okuyun, tam bir utanç vesikasıdır. Şimdi gelelim benim söyleyeceklerime…

Federasyon, Fikret Ünlü’ye gönderdiği mektupta Bakanlığın soruları için “Cevaplandırılabilmesi mümkün değildir” diyor. Oysa aynı Futbol Federasyonu, Mercedes firmasının taahhüt mektubunu Milli futbolculara tek tek vermişti.

Ey Ata Aksu, sen, Fanatik Gazetesi’ndeki federasyonla ve başkanınla ilgili röportajında, “Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy futbolculara bu sözü vermiştir ve verdiği sözün arkasında da duracaktır” demedin mi? Sonra defalarca sana sorulan cipler konusunda başkan Ulusoy’un bunu cebinden karşılayacağını söylemedin mi? Şimdi nasıl oluyor da Futbol Federasyonu’nun ve başkanının bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını söyleyerek önce Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nı sonra da Türk futbol kamuoyunu yanıltmak istiyorsun? Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, milli takım futbolcularının gözlerinin içine baka baka bu sözü vermedi mi? İstersen yerini de ben hatırlatayım. Finlandiya maçı dönüşü uçakta. Hatta Alpay’ın, “Sayın Başkanım, sizin altınızdaki Range Rover gibi mi?” sorusuna, “Evet Range Rover” cevabını vermedi mi? Bunları ne çabuk unutuyorsun da, futbol federasyonumuzun ciplerle hiçbir alakası yoktur gibi sözleri yüzün kızarmadan ifade edebiliyorsun?

Arkadaş, Mercedes fabrikasının verdiği garanti sertifikalarını, milli takım futbolcularına federasyon tarafından dağıtmadın mı? Bu sertifikaları Futbol Federasyonu’nun İcra Kurulu Koordinatörü Metin Kazancıoğlu imza kaşılığı futbolculara tek tek teslim etmedi mi? Nasıl oluyor da Futbol Federasyonu’nun bu konunun dışında olduğunu iddia ediyorsun ve bunları gerçekmiş gibi gösteriyorsun?

Ayrıca Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, cip krizini önlemek için hem Mustafa Denizli hem de milli takım futbolcuları ile Mövenpick Oteli’nde günlerce toplantı yapmadı mı? Sen Ata Aksu, bu cipleri finanse etmek için kapı kapı otomobil firmalarını dolaşmadın mı? Onlarla günlerce pazarlık yapmadın mı?

Ey Türk futbolunu yöneten Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Başkan Vekili Ata Aksu ve Yönetim Kurulu üyeleri… Konuştukça, birşeyler yapmak istedikçe, kedi pisliğini kapar gibi davrandıkça yanlışlarınızı gizlemek çabasında olduğunuz sürece, dibe batıyorsunuz. Şu anda da dibe oturmuş durumdasınız. Ne yazık ki Türk futbolu sizler tarafından yönetiliyor.

Ey spor kulüplerimizin başkanları. Yeni yasaya ben çok destek verdim, nedeni, sizlerin hep söylediğiniz bir şeyin gerçekleşmesiydi: “Futbol federasyonu, kulüplerin federasyonudur. Taban birliklerinin aramızda işi yoktur.” Bu yasa size bu şansı verdi. Türk futbolunu yönetecek futbol federasyonunun seçimini sizler yapacaksınız. Bu federasyonun başkanını ve onun tespit edeceği yönetim kurulu üyelerini mi seçeceksiniz? Bunu yaparsanız, sizlere de yazıklar olsun.

Son derece başarısız bir sezon geçiren Fenerbahçe 14 Mayıs günü İnönü Stadı’nda Beşiktaş derbisine çıkar. G.Saray bir gün önce Altay’a yenilmiş ve Beşiktaş’ın kazanması halinde şampiyonluk düğümü son haftaya kalacaktır. Maç öncesinde Fenerbahçe yöneticileri ne birileriyle Papermoon’da yemek yerler, ne de başka görüşmeler yaparlar. Formsuz Fenerbahçe formda Beşiktaş’ı 2-1 yener ve G.Saray şampiyon olur. F.Bahçe teknik direktörü Turhan Sofuoğlu sezon boyu oynadığı tüm derbileri kazanmıştır.

17 Mayıs tarihinde G.Saray UEFA Kupası’nı kazanır.

Hemen ardından G.Saray’a devletin para ödülü vermesi gerektiği konusu işlenmeye başlanır.

Tüm partiler bunu sahiplenici açıklamalar yaparlar. Yıllardır G.Saray’a destek olan Mesut Yılmaz ve ANAP bu önerinin en sıkı destekçileridir. G.Saray’dan ayrılacağı konuşulan Fatih Terim 23 Mayıs tarihindeki Ankara turunda ANAP Meclis Grubu’nda konuşur:

“G.Saray’da kalmak adına, istikrar adına ve bu çok sevdiğim, hepsi benim birer evladım olan oyuncularımdan, sizlerden ayrılmamak adına her türlü fedakarlığı sonuna kadar yapacağımdan hiç şüpheniz olmasın”.

Aynı gün Galatasaray’ın TBMM turunda, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, “25 milyon dolar ödül verilecek” der. Devlet Bakanı Fikret Ünlü rakamı onaylar ve yasanın gecikme olasılığına karşı öngörülen para ödülünün önceden verilmesine çalıştıklarını söyler.

TBMM’de tam destek G.Saray, TBMM destek turunda 25 milyon dolarlık ödülü kaptı. Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, ANAP lideri Mesut Yılmaz, DYP lideri Tansu Çiller ve FP lideri Recai Kutan’ı birbiri ardına ziyaret eden sarı kırmızılı yöneticiler, ‘‘ödül yasası’’ konusunda tam destek sözü aldılar.

Fenerbahçeliler Derneği Yönetim Kurulu, G.Saray’a yapılacak maddi yardım konusunun “abartıldığını” savununan bir yazılı açıklama yapar. Para yardımının abartılı bir miktar olmasının diğer kulüplere haksızlık olduğu belirtilir.

26 Mayıs 2000 tarihinde Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Futbol Federasyonu ile ilgili yaptığı soruşturmanın dosyaları bakanlığa ulaşır. 12 klasörden oluşan dosyaları Gençlik ve Spor Müdürlüğü Müfettişlerine incellettiren Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün, dosyalarda yer alan usulsüz harcamalar ve ihaleler nedeniyle federasyonu savcılığa vereceği bildirilir. Raporda savcılığa ve defterdarlıklara gönderilmesi gereken bölümlerin fotokopilerinin çekildiği de ifade edilir.

İşte raporda öne sürülen ve suç unsuru taşıyan iddialar:

Usulsüz İhale

1- Futbol Federasyonu’nun 4. Leventte bulunan binasının oto parkının üstünün kapatılması ve arka bahçeye yapılan işler için bir firmaya verilecek şekilde ihale manüple edildiği, bu nedenle suç işlendiği

2- Beylerbeyi tesislerindeki dekarsyon ve tadilat işlemleri için bir firmadan teklif alındığı, ancak zaten aynı işin aynı firmaya 22 gün önce verilmiş olduğunun tesbit edildiği

3- Trabzon da yapılacak tesisler için herhangi bir teknik özellik şartnamesi hazırlanmadan, başka firma ve kişilerden teklif alınmadan, yönetim kurulu kararı olmaksızın, tesislerin proje işlerinin bir mimara verildiği

Otel Harcamaları

4- Federasyon başkanı Haluk Ulusoy , yönetim kurulu, genel sekreteri ve başkan danışmanlarının otel faturalarında ekstra harcamalar olarak tabir edilen giderlerin fatura toplamlarının çok üzerinde olduğu

5- Ulusoy’un danışmanlarının otel faturalarının çok yüksek olduğu aynı gün, aynı isimle aynı ve farklı odalar kiraladıkları

6- Bütün bu işlemlerin 300 kişinin çalıştığı futbol federasyonunda el yazısı notlarla verildiği, ve serbest meslek makbuzu alınmadığı

Raporda ayrıca usulsüz harcamaların zimmet çıkartılarak, bu harcamaları yapanlardan tahsil edilmesi gerektiği de belirtilir.

29 Mayıs 2000 tarihinde Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu yetkilileri hakkında adli soruşturma başlatılması amacıyla dosyayı Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderir.

Başbakanlık müfettişleri, Ünlü’nün oluruyla 110 sayfalık raporu 28 Mayıs’ta Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Mesutoğlu’na iletirler. Savcılık, emniyeti suistimal iddiaları içeren dosyayı 20 gün içinde inceleyerek, gerekli gördüğü taktirde Asliye Ceza Mahkemelerine sevkedecektir.

07 Haziran 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Büyük baskı

Bugün yapılacak başkanlık seçimi öncesi federasyonun kulüplere yolladığı fakslar şaşkınlık yarattı. Ve skandal olarak yorumlandı.

İMZALAYIP YOLLAYIN

Haluk Ulusoy federasyonu, Türkiye Futbol Federasyonu Yasası çıkarken, üyelere uyguladığı baskıyı aynen bugün yapılacak federasyon başkanlığı seçimlerinde de tekrarlıyor. Üyelere gönderilen hanesinde, “Haluk Ulusoy” adının bulunduğu faksta aynen şunlar yazılıyor ve imzalanıp yollanması isteniyor.

“Türkiye Futbol Federasyonu” Genel Kurul Başkanlığı’na – ANKARA

Türkiye Futbol Federasyonu başkan adaylığına Sayın Haluk Ulusoy’u teklif ediyorum.

Saygılarımla

Genel Kurul Delegesi ve imza

Bu yazıyı görenler, “Bu resmen baskı, aba altından sopa göstermek gibi” yorumunu yapıyorlar.

Kulüplere yollanan bu faks futbol kamuoyunda şaşkınlık yarattı. Bazı kulüp başkanlarının, kazanırsa yardımdan oluruz korkusuyla, gelen faksı kerhen imzalayıp, federasyona yolladıkları ve bunu bir baskı olarak gördükleri bildiriliyor. ‘Federasyon gittikçe güvenirliğini yitiriyor’ yorumları yapılmasına neden oluyor.

Yaptığı harcamalar yüzünden Başbakanlık müfettişlerinin raporlarıyla savcılığa sevkedilen Futbol Federasyonu Yönetimi, aklanmak için genel kurula çıkıyor. Spor Toto Teşkilat Müdürü Erdenay Oflas’ın, kongre ilanının yasal sürede yapılmadığı gerekçesiyle Ankara 13.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açtığı davayı hakim Yetkin Görbil reddetti.

Bugün saat 10.00’da TÜBİTAK Feza Gürsoy Salonu’nda yapılacak toplantıda çoğunluk sağlandığı takdirde, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’la, ona rakip çıkan milli takımlar eski sorumlusu Ayhan Bermek, kozlarını paylaşacak. Çoğunluk sağlanamazsa, toplantı yarına ertelenecek. Kongrede, ana statü, yeni futbol yasası, milli takımların prim sistemleri ve 5+2 konuları da tartışılacak.

Futbol Federasyonu başkanlığı seçimi için adaylığını koyan Ayhan Bermek, seçimlerinin sadece futbol kulüplerini değil, tüm ülke insanını ilgilendirdiğini vurguladı. Bermek, “Ülkemizin dünyadaki yerine önemli bir katkı sağlayacak olan futbol, yeni çağa uygun yönetime bir an evvel kavuşmalıdır. Fırsat kaçmamalıdır, bunun vebali büyüktür” dedi.

Programının “itibar ve güven programı” olduğunu kaydeden Bermek, “Kulüplerimizin ihtiyacı olan yeni kaynakları yaratmak, Türk futboluna topyekün kalkınmayı adaletle yerine getirecek olan vizyonumu sizlerle birlikte hayata geçirebilmek, Türk futbolunu geri dönülmeyecek bir biçimde dünyada hakettiği yere getirmek ve herkesin daha fazla kazanması, hakça paylaşması için adayım” diye konuştu.

Genel istek üzerine başkanlığa adaylığını koyduğunu ifade eden Ayhan Bermek, “İyiki de koymuşum. Aksi halde yarın (bugün) seçim değil, tasdik olacaktı. Tek adaylı bir seçimin tek ayağı topal olurdu” dedi. Yeni yönetim anlayışının; adil, tarafsız, şeffaf, demokratik yönetim olacağını vurgulayan Bermek, kaynak artırımının esas alınacağını, bunun için de daha büyük gelir pastası üzerinde duracaklarını ifade etti.

Bermek, “Spor Toto gelirlerinin federasyona devri, büyük kulüplerin de ortak olacağı gayrimenkul yatırımı planlaması ve diğer kaynakların hayata geçirilmesi suretiyle hedeflenen kaynak artırımı sağlanacaktır” dedi. Tarafsızlık ilkesine de özen göstereceklerini ifade eden Bermek, bütün kulüplerin federasyonu olacaklarını ifade etti.

Başkan adayı Bermek, “Bu seçimde galip gelmek önemli ama Türk futbolunun galip gelmesi daha da önemli. Biraz tehirli olarak yola çıktık. Ama inançlıyız. Yarınki (bugün) seçimlerle sağduyunun hakim olacağına inanıyorum” dedi. Kendi vizyonuna ve felsefesine uygun bir ekiple çalışacağını belirten Bermek, yönetim kurulu listesini ise yarın (bugün) açıklayacağını söyledi.

Ayhan Bermek, hakem ve hakem gözlemcilerin aynı birimce atanmasına karşı olurken, Merkez Hakem Kurulu’nun, kendisince en zayıf noktasının bu olduğunu söyledi. Bermek, birlikte çalıştığı federasyonlarda da eksikler olduğunu vurgulayarak, “Bunları o zaman da görüyordum. Ama o zaman iktidar değildim. Şimdi bu eksiklikleri gidermek için iktidar olmak istiyorum” diye konuştu.

Ayhan Bermek, genel kurulun daha sonra iptal edilmesi durumunda tutumunun ne olacağı şeklindeki bir soruya ise “Ben zoraki aday olmadım. İnançla aday oldum, demokrasiye inanıyorum. Ben Türkiye için varım ve beni isteyenler olduğu sürece de var olacağım” yanıtını verirken, federasyonu dışarıdan değil Pembe Köşk’ten yöneteceğini açıkladı. Bermek, naklen yayınlarda haber amaçlı görüntüler hakkındaki sorunların hatırlatılması üzerine de “Mukavele şartları yerine getirilir” diye konuştu.

7 Haziran 2000 tarihinde yapılan seçimi kazanan Haluk Ulusoy yeniden başkanlığa seçilir. Ulusoy 103 delegenin 82’sinin oyunu alırken, diğer aday Ayhan Bermek 21 oyda kalır.

Ulusoy’un listesi şöyledir: Bayram Yağcı, Selami Özdemir, Haşim Saitoğlu, Mukan Perinçek, Cem Özgür, İsmail Dilber, Levent Kızıl, Şeref Has, Hüsnü Hayali, Murat Aksu, Hikmet Çinçin.

Denetleme Kurulu: Engin Berker, Sezai Onaral, Refik Arkan, Vehbi Karabıyık, Vahap Adıyaman.

Tahkim Kurulu: Türker Arslan, Celil Demircioğlu, Erkan Vardar, Gürol Kaymak, Sabri Ersavaş.

Aynı gün Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve çiçeği burnunda yönetimi, yabancı futbolcu kontenjanı olarak kulüplere 5+2 statüsünü çıkaracakları konusunda söz verirler. Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz ve Galatasaray Asbaşkanı Mehmet Cansun’un yanında Kulüpler Birliği’nin bu konuda yazılı istekleri bulunduğunu açıklayan Haluk Ulusoy, yeni sezonda bu konunun kulüplerin isteği doğrultusunda düzenleneceğini açıklar.

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 6

leave a comment »

5 Ocak 1999’da PFDK, 23 Aralık 1998’de oynanan A.Gücü-G.Saray maçında hakemlere hakaret etmek ve eylemini ısrarla sürdürmekten Terim’e 1 ay hak mahrumiyeti cezası verir.

G.Saray Teknik Direktörü Fatih Terim;

“Doğru söyleyeni 9 köyden kovuyorlar. Her şeye rağmen doğrulardan vazgeçmem. Onlar meydanı boş buldu, istedikleri gibi konuşuyor. Hiç sesimiz çıkmasın susalım mı? Zaten bozuk olan bütün mekanizmalar gibi bu dişli de işlemiyor”.

8 Ocak 1999’da Fenerbahçe Basın Sözcüsü Abdullah Kiğılı ise Haluk Ulusoy’u ağır bir dille eleştirir;

“Kendilerine güvenemediklerinden normal seçim yapamıyorlar. Federasyonu yamalı bohçanın da yamalısına çevirdiler. Bu kaçıncı asbaşkanlık seçimi? Bu federasyon ile Türk futbolu bir adım gidemez. Asbaşkanlık seçimlerine katılmayarak tavrımızı ortaya koyduk ve bundan da dönmeyeceğiz.

Yaptıkları tek şey masraf. İnanılmaz bir talan var. Biz görevdeyken Başbakanlık Teftiş Kurulu beş kere denetime geldi. Şimdi onları tekrar göreve çağırıyoruz. Bursa’da büro varken Sakarya’ya büro açılıyor. Trabzon’da büro açmak için 200 milyar harcanıp denize dolgu yapıldı. Herkese mavi boncuk dağıtılıyor. Bunlar devletin, tüyü bitmemiş yetimin paraları. Haluk Ulusoy’un değil. Bir an önce aklını başına toplamalı.

Seçim yapılacak delegeleri Yılmaz Ulusoy arıyor. Burası Ulusoy şirketler grubu mu? Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy mu, amcası Yılmaz Ulusoy mu? En geç mart ayında naklen yayın ihalesi yapılmak zorunda. Ancak hiçbir hazırlık yapılmadı. Geçen yıl yaşanan kaosu sezon başında ATV ile Fenerbahçe birlikte çözdüler. Federasyonun hiçbir katkısı olmadı. Haluk Ulusoy aklını başına toplayıp hemen seçime gitmeli. Federasyonu yamalı bohça olmaktan kurtarmalı.”

Aynı tarihte Beşiktaş’tan da bir çıkış gelir. Beşiktaşlı yönetici Cengiz Eltutar, Futbol Federasyonu’nu ağır bil dille suçlayarak, “Her türlü üçkağıtçılık ve ayak oyunlarının oynandığı bir federasyonun içinde Beşiktaş’ın bulunması yakışmaz. Ya üçkağıtçıların içinde olacaksınız ya da dışarda durup onurunuzu koruyacaksınız” yorumunu yapar.

Aynı Beşiktaş’ın daha sonraki yıllarda Ulusoy federasyonlarıyla nasıl iç içe olduğu düşünülünce şu onur meselesi insanın aklına bir kez daha gelmiyor değil.

Turgay Şeren, Hürriyet gazetesinde çıkan yazısında yapılacak olan kongrenin yasal olmadığı iddiasındadır. Özetle şunları söyler;

1.- Bu genel kurul eğer oluşursa ve bir kişi de mahkemeye giderse inanıyorum ki, iptal olur.

2.- Yücel Seçkiner ve etrafındaki hukuk ulemaları 3813 sayılı yasayı hiçe sayarak genel kurulun yapılmasına imkan sağladı.

Ankara’da yapılacak Profesyonel Futbol Genel Kurulu’ndaki asbaşkanlık seçimi, 3813 sayılı yasaya aykırıdır.

Nedeni;

3813 sayılı yasaya göre, asbaşkan seçimi başkanla birlikte yapılır.

Bu konuda deneyimli Avukat Erdoğan Tuncer, aynı zamanda genel kurul üyesidir. Avukat Levent Bıçakçı’nın tecrübeli ve yetenekli avukatlardan oluşan geniş bir avukatlık bürosu vardır. Onlar da benimle aynı fikirdedirler. Ama ne hikmetse Bakan Yücel Seçkiner kanmıştır yahutta kandırılmıştır. Etrafındaki hukuk danışmanları onu yanıltmışlardır.

Bu genel kurul eğer oluşursa ve bir kişi de mahkemeye giderse inanıyorum ki iptal olur. Türk futbolunu düşünen kesinlikle yoktur. Sadece gününü gün etmek isteyenlerin büyük bir çoğunluğu genel kurulu oluşturmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe Spor Kulübü’nde Köksal Özbek, Abdullah Kiğılı, Galatasaray’dan Ateş Ünal Erzen, Beşiktaş’tan da Tankut Dinç toplandılar. Ve Fenerbahçe Kulübü bir deklarasyon yayınladı, genel kurula iştirak etmiyor. Yani şunu demek istiyor, “Ben bu genel kurula ve Haluk’un federasyonuna güvenmiyorum.” Beşiktaş ise iki üyesini Ankara’ya gönderecekmiş ama oy kullanmayacaklarmış.

10 Ocak 1999’da Juventus ile anlaşma aşamasına gelen G.Saraylı Hakan Şükür, Swissotel’de Başbakan Mesut Yılmaz’a sürpriz bir ziyarette bulunur.

Mesut Yılmaz görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Hakan’ın salı günü İtalya’ya gideceğini ve kendisiyle vedalaşmaya geldiğini belirtir;

“Hakan’la dertleştik. İtalya’ya transferinin perde arkasındaki olayları anlattı. Ben Galatasaray taraftarı olarak üzüldüm. Geri dönülemeyecek bir noktaya gelmiş”.

Hakan da, “Ağabey-kardeş ilişkisi içinde olduğumuz Sayın Başbabakan ile herşeyi konuştuk” der.

11 Ocak 1999’da Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nda yapılan seçimlerde, asbaşkanlıklara 122 oy alan Ata Aksu ile Süleyman Seba tarafından aday gösterilen ve 108 oy alan Mekki Başak seçilirler.

Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy, Fenerbahçe’ye cevap verir;

“Yayın konusunu çözdüklerini söylüyorlar. O zaman Kiğılı neden 1.5 ayda kaçtı?”

Parasını alamadığı için Galatasaray’dan ayrılmak isteyen Filipescu konusunda Faruk Süren’in değişik bir yaklaşımı vardır;

“Filipescu’nun çok üstüne gittiler. Kimi tükürdü, kimi dirsek attı. Adam bundan rahatsız oldu. Bizde yılda 800 bin dolar alırker, Betis’in 400 bin dolarına evet diyor.

Her tarafta bir G.Saray korkusu var. Takımı yıldızlarla doldurduk. Bundan rahatsızlık duyanlar var. Biri gelir, biri gider, çark böyle döner.”

13 Ocak 1999’da Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, toplanarak 4 olan yabancı sayısını, ikinci yarıdan itibaren 5’e çıkarır. Toplantı sonrası açıklamada bulunan Basın Sözcüsü Ufuk Özerten, yönetim olarak, 4 olan yabancı sayısının, ikinci yarıdan itibaren 5 olmasına karar verdiklerini belirtir;

“Bu kararda da en etkili olan düşünce tarzı, yabancı futbolcular ve kulüplerin UEFA ve FIFA nezdinde, sayı bakımından düştükleri problemlerin ortadan kaldırılması ve kulüplerin rahatlamasıdır. İnanıyoruz ki, Türk futbolcularının önü 5 yabancıyla kesinlikle kesilmeyecektir. Rekabet daha iyi şartları ortaya çıkaracaktır.”

Trabzonspor Kulübü Asbaşkanı Hikmet Onur;

“Herkes istediği kadar yabancı oyuncu alabilmeli. Yabancı sınırlaması kalksın ve serbest kalsın. Teknik kadro ihtiyaç duyarsa, biz de 5. yabancıyı almaya hazırız.”

18 Ocak 1999’da Fatih Terim hakemleri uyarır;

“Ligin ilk yarısında hakem hataları nedeniyle puanlar kaybettik. Artık hepsinin peşindeyim. Hakemler, en büyük destekçilerini kaybettiler.”

25 Ocak 1999 – İslam Çupi

Haluk Ulusoy federasyonu, seçimlerde bünyesine her türlü dalavera ve üç kağıt bulaşmasına rağmen, üstüne üstlük seçimlere tabanca ve mafya bulaşmasına rağmen, tüzel kişilik olarak hala işbaşında görülmemiş bir sağlam ayakla durmaktadır. Dördüncü kuvvet basının spor kanadı, futbol kanadı ile her türlü bombardımana rağmen Haluk Ulusoy ve arkadaşları, sanki Türkiye’nin birinci kuvveti olarak karşımızda ve iktidarda duruyor.

Benim futbolu içime sevda olarak düşürmemin yaşı bu yıl altmışa vardı. Bunun kırk yılı ise gazetecilikte geçti. Ben basın hayatımda Orhan Şeref Apak, Ulvi Yenal ve Hasan Polat gibi dev federasyon başkanları gördüm. Basın tarafından sürekli eleştirildikleri zaman her üçünün devamlı ayakta kalmak yerine devrildiklerine tanık oldum. Hem de birkaç kere… Geldiler ve gittiler.

Ben bu devlerin gidiş ve gelişleri karşısında, federasyonu karar ve adam bakımından bu kadar defolu olan, seçimlere her girişinde şaibe karışan, asbaşkanlarından yoksun hayli zaman geçiren, ama başkanıyla ayakta dimdik duran Haluk Ulusoy’dan başka bir sağlamcı görmedim. Türkiye’ye ve basına büyü mü yaptı, bu eski kamyoncu bilinmez…

Haluk Ulusoy futbolda her şeyi hazırlanmış ve pişmiş bulmadı mı Türkiye’de…

Sahaların hepsi çimendi. Merkez Hakem Komitesi ayakta idi. Naklen yayınlar tıkır tıkır işliyordu. Kümeler tayin ve tespit edilmişti. Milli takımlar ve antrenörler hazırdı. Çok uğraşılan naklen yayınlar havuzu, Aziz Yıldırım’ın kendi ayaklarıyla safınıza gelmesiyle Ali Şen’in haklı kazan kaldırışını bitirmişti Fenerbahçe’de…

Haluk Ulusoy’un futbolumuza “yapılmış başarı” diyebileceği tek armağanı var mı Türkiye’ye… Gerek futbolcularına gerekse antrenör ve teknik direktörüne bir Avrupa üst düzey ülkesinin harcamasına yakın bir sarf yapılan Türkiye’de milli takımların dişe dokunur bir başarısı söylenebilir mi?

Biz basın olarak bir otuz yıl “futbol özerk olsun, futbol özerk yönetilsin” diye mücadele verdik. Meğerse çok özel Ulusoy’a rastlamak varmış sonunda…

27 Ocak 1999’da borç içinde yüzen Galatasaray Kulübü Başkanı Faruk Süren ile yönetimi hedef alan protestoları İstanbulspor – Galatasaray maçında da sürer. Bayrampaşa Stadı’nı dolduran taraftarlar, Faruk Süren ve yönetimini istifaya davet ederek slogan atarlar. “Galatasaray bizimdir, bizim olacak”, “Süren istifa, Süren istifa” diye bağıran taraftarlar, tribüne de, “Komisyon alan sensin, taraftara tinerci diyemezsin” yazılı pankartı asarlar.

Aradan geçen onca yıl ve benzer onca olaya rağmen Galatasaray’ın en korkulacak zamanlarının böyle dönemleri olduğu gerçeği hala bir türlü anlaşılamaz.

29 Ocak 1999’da 5. yabancı futbolcu oynatma kararı Tahkim Kurulu tarafından durdurulur. 5 inci yabancıyla anlaşan kulüpler, Futbol Federasyonu’na sert tekpi gösterip istifaya çağırırlar.

Futbol federasyonu bütün gün üç kulübün durumu ve izlenecek politikayı belirlemek için toplantı yaparken, gerekirse kulüplere tazminat ödeme kararı verir.

Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanlığına getirilen Turgay Şeren;

“5 yabancı konusunda Tahkim Kurulu’nun aldığı karar esasında Futbol Federasyonu tarafından alınmalıydı. Federasyonun canı istediği zaman istediği kararları alması mümkün değildir. Tahkim Kurulu’nu kararından dolayı kutluyoruz. Gayemiz, ileriki yıllarda yabancı sayısını kademeli olarak 3’e, sonra da 2’ye indirilmesi. Türk futbolunu yabancı çöplüğünden kurtaracağız. Milli Takımımızın oluşması için de bu son derece önemlidir.”

Futbol Federasyonu’nun 5. yabancı oynatma kararının Tahkim Kurulu tarafından durdurulması Samsunspor Kulübü Başkanı İsmail Uyanık tarafından da desteklenir. Uyanık, 5. yabancı hakkının Türk futboluna darbe indireceğine inandıklarını, bu yüzden de Tahkim Kurulu’na itiraz eden tek kulübün kendileri olduğunu belirterek, “Bir büyük yanlıştan dönülmüştür. Bazı Anadolu kulüplerinin bu karara öfke duymalarına anlam veremiyoruz”.

2 Şubat 1999’da Futbol Federasyonu’nun önce 5.yabancıya izin vermesi, ardından da Tahkim Kurulu’nun bu konuda Mayıs ayına dek yürütmeyi durdurma kararı alması ortalığı karıştırır.

Geçen bu süre içinde iki kulüp, 5. yabancının lisanslarını çıkarırlar. Bu sure içinde Tahkim’e başvurulduğu için federasyonun lisans işlemlerini itiraz sonuçlanana kadar durdurması gerekimekteyken Federasyon, Tahkim’in kararını beklemeden bir kulübe 26 Ocak, diğerine de 28 Ocak’ta lisans verir.

Bu durumda G.Saray ve Erzurum’un, maçdan sonraki 24 saat içinde itiraz etmeleri halinde geçersiz lisanslı oyuncu oynattıkları için Altay ve G.Birliği’nin hükmen mağlup olması gerektiği, Altay ve G.Birliği, eğer bu hafta 5. yabancı ile oynamaya kalkarsa, rakipleri de 24 saat içinde itiraz ederse mağlup olacağı iddia edimektedir. Ayrıca konunun UEFA’ya bildirilmesi konusunda hem ligin geçersiz sayılacağı, hem de seneye Avrupa Kupaları’na takım gönderilemeyeceği iddia edilmektedir.

Beşiktaş Kulübü Başkanı Süleyman Seba;

“Beşinci yabancı futbolcu olayına Beşiktaş Kulübü olarak temelden karşıyız. Bu gibi kararlar sezon başında uygulanmak koşulu ile alınabilir. Sezon ortasında bu işler olmaz. Kulüplerin para diye kıvrandığı bir ortamda, mevcut transfer taksitlerini dahi ödemekte zorlandığı bir ortamda beşinci yabancı onayını gündeme getirmek dahi yanlış. Bazı kulüpler beşinci yabancı futbolcu trasferlerini yapmışlar bile. Ancak bu futbolcular oynatılırsa büyük kargaşa doğar.”

Galatasaray Başkanı Faruk Süren, Federasyon ile Tahkim Kurulu arasında yaşanan krizin kulüplere danışılmadan alınan bir karar nedeniyle doğduğunu söyler.

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım;

“Daha önceden tahkim kurulu ile görüşmesi gerekirdi. Bu olayın ortaya çıkması Federasyonun bazı kulüpleri koruyormuş kokusunu vermektedir. Türk futbolu için federasyon hafif kalmaktadır. Federasyon olmasına rağmen kulüplerin menfaatine çalışmamaktadır.”

Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz;

“Federasyon 5 yabancı kararını çıkardı. Tahkim ise bunu iptal etti. O arada bazı kulüpler 5.yabancıyı aldılar. Tahkim’in kararıyla birlikte kulüpler arasında eşitsizlik yaratılmıştır. Ya tüm kulüpler 5 yabancı hakkından yararlanır ya da hiçbiri bu hakka sahip olmaz. Böyle bir uygulama futbolun yeniden kaos içine girmesine neden olur. Bu bir an önce düzeltilsin.”

Eleştirileri cevaplayan Haluk Ulusoy;

“Kulüpler istedi, biz uyguladık. Bu tip eleştiriler yüzünden istifa edecek biri değilim. Beni Genel Kurul seçti. Başkanlıkta kalıp kalmayacağıma da genel kurul karar verir.

Biz durup, dururken bu kararı almadık. 4 + 2 isteyenler çoğunluktaydı. Sınırsız olmasını isteyenler de vardı. Tribünde oturan değil, sahada top koşturan oyuncuya karar verdik, beş yabancıyı çıkardık. Transfer 31 Ocak’ta bitti. Alan aldı, almayan bugün eleştiriyor. Bizim en büyük hatamız kulüplerden bu konudaki isteklerini yazılı olarak almamamız. Hiç kimse lafının arkasında durmuyor. Futbol Federasyonu, Tahkim Kurulu’nun verdiği karara ise saygı duyacaktır”.

7 Şubat 1999’da Trabzonspor, sahasında Altay’a 3-0 yenilirken maçın ikinci yarısında tribünden atılan bir taş, Altaylı Birkiç’in başına gelir. Numune Hastanesi’ne kaldırılan Birkiç’in başına iki dikiş atılır.

Fenerbahçe, Ankara’da Gençlerbirliği’ni 3-0 yenerken 5 yabancı oynatan Gençlerbirliği için itirazda bulunur. Bu durum Futbol Federasyonu Basın Sözcüsü Ufuk Özerten’i sinirlendirir;

“Onlar kendilerine baksın. Fenerbahçe’nin 9 yabancısı yasal da, G.Birliği ile Altay’ın yabancıları mı yasal değil? Fenerbahçe, Högh, Uche, Moldovan, Baliç, Boliç, Moshoeu, Dimas, Murat Yakın, Mustafa Doğan’la sahada mücadele ediyor. Futbol Federasyonu’nun onayladığı her işlemin yasaldır.”

11 Şubat 1999’da Fenerbahçe, Ufuk Özerten’e cevap verir;

“Fenerbahçe’nin bugün takımında yer verdiği yabancı oyuncular, sezon başlamadan önce Futbol Federasyonu’nun aldığı kararlar ve uyguladığı kurallar çerçevesinde görev yapan oyunculardır”.

19 Şubat 1999’da üst üste 9 maç kazanan Fenerbahçe, Samsun deplasmanından 1-1’lik beraberlikle dönerken maçın 32 inci dakikasında Vural’n tekmesi sonucu Metin Diyadin’in ayağı iki yerden kırılır. Hakem Ali Uluyol bu pozisyonda sarı kartına başvurur. Tibiya kemiğinde iki yerde kırık meydana gelen Metin, sezonu kapar.

Fenerbahçeli Metin Diyadin’in ayağının kırıldığı pozisyonda hakemin Vural’a sarı kart göstermesini doğru karar olarak yorumlayan karşılaşmanın gözlemcisi İlyas Ayan raporunda, Ali Uluyol’un sertliğe prim tanıdığını, bunun dışında iyi bir yönetim gösterdiğini vurgular.

Aynı maçta Celil’e tekme attığı için oyundan atılan Murat Yakın ceza kurulna sevk edilir. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu da Fenerbahçeli futbolcuya iki maç oynamama cezası verir. Murat, böylece Fenerbahçe’nin Karabük ve G.Saray maçlarında forma giyemeyecektir.

Ayak kırılabilir – İslam Çupi

Fenerbahçe İstanbulspor maçında Sarı – Siyahlı futbolcu Güven’in ayağı kırılınca, Mustafa Doğan’ı bir numaralı futbol haini ilan edenler, bu hareketin kasti ve bile bile yapıldığından dem vuranlar, sanki olay orada bitecekmiş gibi ithamlarını hep Fenerbahçe ve Mustafa Doğan’ın üstüne attılar.

Beşiktaş ve özellikle Galatasaraylı futbolcu ve yöneticiler olayın vahametini büyütmek için İstanbulsporlu genç futbolcunun hastahane odasında ve yatağının başında üzüntü fotoğraflarını çektirip, Mustafa Doğan’ı yerin öteki katlarına gömüp serzenişin en büyüğünü yaptılar. Suni gözyaşından tutun da, tedirgin hastahane fotoğraflarıyla haber gazetelerinin spor sayfalarını ve görüntülü medyanın spor saatlerini işgal ettiler.

Beşiktaşlılar neyse de, Galatasaraylılar futbolcu ve yöneticisiyle, Fenerbahçe’ye duydukları muğberiyet ve kinden ötürü bu görüntüyü sanki arkası hiç olmayacakmış gibi bir vefa duygusu içinde ölümsüzleştirdiler. Hain Fenerbahçe, mağdur İstanbulspor diye…

Hiç olmayacakmış zannedilen bu ayak kırılma işi aradan bir kaç ay geçtikten sonra Fenerbahçeli Metin Diyadin’e Samsun’da Samsunspor maçı oynanırken tosladı. Vural hareketten sonra harap yüzü ile olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirip Metin Diyadin ve Fenerbahçelilerden özür dilerken Beşiktaş ve özellikle Galatasaray’dan “tıss” yok.

Halbuki herkesin seyrettiği bu maçta olaya o talihsiz nokta konduktan sonra bir Allah’ın kulu Galatasaraylı telefona sarılıp geçmiş olsun lafını etmedi. İstanbulspor maçından sonra gencecik bir futbolcu için ağıt yakanlar, hastahane odalarında üzüntü fotoğrafı çeken Galatasaraylı dostlar eğer Metin Diyadin olayında bir telefonu esirgiyorlarsa, onun altında unutkanlık değil, başka bir buzağı aranır.

Bunu o anda kimse yapmıyor, Metin Diyadin’i İstanbul’da ameliyat olduğu hastahanede ziyaret etmiyor ve hüzün fotoğrafları çektirmiyorlarsa, bunun adı sahtekarlık olur ve olaya maruz kalan size Rostard’ın sözü ile “İstemez eksik olsun” diyorsa yeryüzünden göğe kadar haklıdır.

Fenerbahçe’nin şikayetçi olduğu başka bir konu aleyhine verilen penaltılardır, Fenerbahçe ligde yediği 14 golden 7 tanesini penaltıdan yemiştir. Son 10 haftada da yenilen üç golün üçü de yine penaltılardan gelmiştir.

28 Şubat 1999’da Lider Fenerbahçe deplasmanda 60 dakika 10 kişi oynayan Karabükspor’la golsüz berabere kalırken maçın hakemi Mustafa Çulcu, Fenerbahçe’nin Baliç’in ayağından kazandığı golü geçerli saymaz.

72. dakikada Karabükspor ceza sahasında yaşanan karambolde, top bir anda kaleci Veysel ile Baliç arasında kalır. Rakibinden daha atik davranan Veysel topu bloke etmek için plonjon yapar fakat tam olarak hakim olamaz. Topu söküp alan Baliç, Veysel’den sıyrılıp meşin yuvarlağı filelere gönderirken hakem Mustafa Çulcu, Baliç’İn kaleciye faul yaptığı gerekçesiyle golü saymaz.

7 Mart 1999’da Şampiyonu belirlemede büyük önem taşıyan karşılaşmada Galatasaray, Fenerbahçe’yi 2-0 yenerken gene olaylar vardır.

Maç öncesi statta eski açık tribününde kendilerine ayrılan yere, dolu olduğundan giremeyen 250 kadar Fenerbahçeli taraftar, G.Saraylılar’ın bulunduğu tribüne girmek zorunda kalırlar. Taraftarlar, köşede bayrak ve flamalarını çıkarınca olanlar olur. İki takım taraftarı birbirine şişe ve bozuk para atarlarken bazı taraftarlar izdiham nedeniyle bayılır.

Polis, Fenerbahçeli taraftarları çıkararak Fenerbahçe tirübünde polis için ayrılan yere oturtur. Sarı lacivertli taraftarlar oturdukları koltukları sökerek sahaya atarlarken yaklaşık 5 milyar liralık hasar meydana gelir.

Futbol Federasyonu, maçın hakemi Orhan Erdemir, gözlemcisi Ertuğrul Dilek ve federasyon temsilcisi Hasan Dindaroğlu’nun raporları doğrultusunda, her iki takım da disiplin kuruluna sevkedilip, savunmalarını istenir.

Dindaroğlu yazdığı raporunda, tribünlere sahte basılmış biletlerle girildiğinin belgelendiğini belirterek şunları yazar:

“Fenerbahçeli taraftarlar kendilerine ayrılan yerleri doldurup taşınca, emniyet güçleri tarafından sahanın içinden bir başka tribüne alındı. Bu esnada tüm koltukları kırdılar ve sahanın içine attılar. Galatasaraylıların ise tribünlerde renkli maytaplar, sis bombaları yaktılar.”

11 Mart 1999’da Galatasaraylı Hasan Şaş’ın Sakaryaspor ile oynanan Türkiye Kupası yarı final ilk maçına, doping içeren ilaç kullanarak çıktığı belirlenir. Köln’de yapılan idrar tahlilinde (A) numunesi dopingli çıkarken, (B) numunesinde de aynı sonuca varıldığı taktirde, 6 aydan 1 yıla kadar hak mahrumiyeti cezasına çarptırılması beklenmektedir. Kurallar gereği kulübe ceza verilmemektedir.

Sakarya-Galatasaray maçı sonrasında doping testine giren Hasan Şaş’ın idrarından alınan (A) örneği, Almanya’daki Köln Doping Merkezi’ne gönderilir. Köln’den, Futbol Federasyonu’na gönderilen raporda, Hasan Şaş’ın idrarında, doping maddesi içeren ilaçlarda bulunan ve kullanımı yasak olan “Efedrin” maddesine rastlandığı belirtilir.

Hasan Şaş:

“İdrar örneği alan federasyon doktorlarına, grip olduğum için bir gün önce Aferin ilacı aldığımı söyledim ve bunun rapora yazılmasını istedim. Ancak yazmadılar. Ben kasıtlı olarak dopig yapmış olsam, futbol hayatımı erkenden noktalamış olurum. Ben böyle bir şey yaparak rakip takımın oyuncularına saygısızlık bulunmam.

Ben Adana çocuğuyum. Biz şalgamla büyüdük. Benim dopingle kesinlikle işim olmaz. Böyle bir şey yapmış olsam ilk önce kendime ihanet etmiş olurum. Fatih Hocam da beni takımdan alırdı. Böyle bir işin ortaya çıkması beni bir hayli üzdü. Kendimi suçlu hissediyorum.”

Fatih Terim:

“Doktorun, Hasan’a ‘Aferin’ verdiğini biliyorduk. Bu durumu, maçtan önce ve sonra federasyon yetkililerine bildirdik. Aslında Hasan’ı o maçta oynatmayacaktım ama Hakan sakatlanınca oyuna almak zorunda kaldım. Birileri gene ortalığı karıştırmak istiyor. Yazık bu çocuğa. Çok masumane sebeple alınmış bir ilaç. Neden bu boyutlara getiriliyor. Olayda ne yanlış var? Çirkin saldırılara gerek yok.”

Burhan Uslu:

“Hasan Şaş’ın grip olduğu ve Aferin ilacı aldığı, Sakaryaspor maçı sonrasında idrar testi yapan doktorlara bildirildi. Ben, Sakaryaspor maçına gidemedim. Diğer doktor arkadaşımız Serhan Kurtulmuş olayı federasyon yetkililerine bildirmiş. “

Ali Dürüst:

“Kulübümüzün genç doktorları, maçtan bir gün önce hastalanan Hasan Şaş’a Aferin veriyor. Ama bu durum, doping kontrolü yapan doktora söyleniyor. O da, ‘Bir şey olmaz’ diyor.”

Fenerbahçe Kulubü Başkanı Aziz Yıldırım:

“Bu çok düşündürücü bir olaydır. Galatasaray gibi, Türk sporunun lokomotifi olan bir kulüpten böyle bir şeyin çıkması hiç de iyi bir olay değil. Türk sporu için bir lekedir. Akıllara başka sorular da gelebilir. Dost bir kulübün böyle bir olayda yaralanması bizi üzüyor.”

Fenerbahçe Kulübü Basın Sözcüsü Abdullah Kiğılı:

“Galatasaray’ın bundan sonraki tüm maçlarında doping kontrolü isteyeceğiz. Sağlık kurulunun sporculara verilmemesi gereken ilaçların listesini sezon başında kulüplere verir. Büyük bir kulüp böyle bir hata yapamaz. Olay çok vahimdir. Galatasaray’ın maçlarında göstermiş olduğu yüksek kondisyonun sebebi şimdi daha iyi anlaşılmaktadır”.

Fenerbahçe Yönetim Kurulu üyesi Necdet Ersoy:

“Bu olay G.Saray gibi kültürü ve büyüklüğü ile övünen bir camiaya yakışmamıştır. Ali Sami Yen stadının soyunma odalarına doping kontrolü vardır diye yazılmasının nedenini şimdi daha iyi anladık. Bu yazıları oraya yazacaklarına aynaya daha iyi baksınlar belki bir şeyler anlarlar. Bundan böyle G.Saray’ın her maçında doping kontrolü yapılmalıdır”.

Galatasaray Yönetim Kurulu ise yayınladığı bir bildiri ile Hasan Şaş’a verilen ilacın doping değil, tedavi amacını taşıdığını vurgular:

“Maç sonrası yapılan doping kontrolünde bu ilaçların verildiği futbolculumuz ve doktorumuz tarafından beyan edilmiştir. Bir gün sonra da bu hususlar yazılı olarak Türkiye Futbol Federasyon Sağlık Kurulu’na beyan edilmiştir. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada soğuk algınlığına karşı sık kullanılan ve en etkin ilaçlarından biri olan A-ferin doping amacıyla değil, sadece tedavi amacıyla verilmiş bulunmaktadır.

Galatasaray Spor Kulübü olarak test sonuçlarına itiraz etmeyeceğimizi de şimdiden beyan ederiz. Zira kulübümüz bu ilacın tedavi maksatlı olarak futbolcuya verildiğini daha idrar örneği alınmadan şifai, alındığının ertesi günü ise yazılı olarak beyan etmiş bulunmaktadır. Türkiye Futbol Federasyonu Sağlık ve Hukuk Kurulları’nın yukarıda belirtilen hususları gözönüne alarak bu konuyu değerlendireceğini ve doping amaçlı bir kullanım olmadığını ortaya çıkartacağını umuyor ve bekliyoruz.”

16 Mart 1999’da Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), G.Saray-Fenerbahçe maçında tribünde yaşanan olaylar nedeniyle iki kulübe para cezası verir. PFDK, G.Saray’a 1 milyar lira, Fenerbahçe’ye de 750 milyon lira para cezası verilmesini uygun görür.

23 Mart 1999’da Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’ndan yapılan yazılı açıklamada, “17 Şubat’ta oynanan Sakaryaspor- Galatasaray Türkiye Kupası maçında doping içeren madde kullandığı tespit edilen Hasan Şaş’a 6 ay müsabakalardan men cezası verilmiştir” denilir.

PFDK, Hasan Şaş’ın doping içeren madde kullanmasını sağlayan ve dopingli olduğunu bildiği halde bunu engellemeyen Galatasaray Kulübü Doktoru Serhan Kurtulmuş’a da bir yıl hak mahrumiyeti cezası verir.

Hasan Şaş;

“Doping içeren madde olduğunu bilmediğim bir ilaç aldım ve başıma bunlar geldi. Böyle ceza alacağımı bilseydim gerçeğini alırdım. Benimle uğraşanlar rahatlamış oldular. Çok yıprandım ama sağlık olsun. Genç bir insanım, bunu da atlatırım.”

Yönetici Ateş Ünal Erzen, Hasan Şaş’a verilen 6 aylık cezanın çok yüksek olduğunu belirterek, “Hastalık amacıyla alınmış bir ilaç. Cezası olacaktır ama bu kadar yüksek değil. Biz savunmamızı hazırlayıp, Tahkim Kurulu’na başvuracağız” der.

24 Nisan 1999’da Fenerbahçe, mutlak bir penaltısının verilmediği maçta deplasmanda Gaziantepspor’la 2-2 berabere kalırken evsahibi takımın çok sert futboluna ve yıldırma taktiğine hakem Metin Tokat sessiz kalır. İlyas’la çarpışan Erol’un burnu kırılır.

Joachim Löw;

“Neredeyse tüm takım sakatlandı. Bir türlü tam kadro çıkaramıyoruz. Üstelik kadromuz da yetersiz. Bana da yapacak fazla birşey kalmıyor”.

Futbol Federasyonu’nun 6 Mayıs 1999 tarihinde yaptığı toplantıda Haziran ayından itibaren 5. yabancının transfer edilmesini onaylanır. Ulusoy, UEFA Kupası’na katılacak ikinci takımı belirlemek için Türkiye Kupası’nda yarı final oynayan MKE Ankaragücü ile Sakaryaspor arasında bir maç yaptırmayı planladıklarını belirterek, “Ancak UEFA’nın, İsrail’de yapılan son toplantısındaki karara göre, bu kupaya, lig sıralamasında 3. ve 4. sırayı alan takımları göndermemiz gerekiyor. Bu konuyu da toplantıda ele alacağız” der.

10 Mayıs 1999’da ligde şampiyonluk trenini kaçıran Fenerbahçe, oynanan 31 maçta 52 sarı 5 kırmızı kart görerek bir rekora imza atmıştır. Fenerbahçe’nin kart rekortmeni Mustafa Doğan 8 sarı kart görürken üç kez cezalı duruma düşmüştür. 6 sarı 1 kırmızı kart gören Murat Yakın’da listede ikinci sıradadır. Son olarak Bursaspor’da karşılaşmasında kırmızı kart gören Baliç’e 2 maç ceza gelir.

14 Mayıs 1999’da Şampiyonluğu garantilemek üzere olan Galatasaray, Ankaragücü deplasmanından 2-1’lik galibiyetle döner. Burak, ilk yarının uzatma dakikalarında Galatasaray’ı 1-0 öne geçirdiği golde ofsayt pozisyonundadır.

Ankaragücü’nün savunma oyuncusu Faruk Salman, Galatasaray maçında önce sırtını ısırıp, ardından maç çıkışı kendisine kafa atan Vedat için, “Ona tasma takın.. Çünkü başkalarını da ısırabilir” diye konuşur. Faruk’a “geçmiş olsun” diyen takım arkadaşları, ısrarla “Kuduz aşısı” olması telkininde bulunurlar.

15 Mayıs 1999’da Fenerbahçe, Hakem Sadık İlhan’ın çığırından çıkardığı maçta Kocaelispor ile berabere kalır.

Hakem Sadık İlhan son 2 dakika içinde Dimas ve Sergen’i kırmızı kartla oyun dışı bırakır.

Sadık İlhan, Kocaelispor golü öncesi Osman’ın Sergen’e yaptığı faulleri görmezlikten gelir. Sarı kartı olan Zeki’nin Moldovan’a attığı tekmeleri de aynı şekilde görmezlikten gelerek kendisini ihraç etmez. Daha sonra da rakip ceza sahası içinde Sergen’e yapılan faulde penaltıyı çalmaz.

Maçın bitimiyle birlikte Fenerbahçe Stadı savaş yerine döner, hakem üçlüsü; Sadık İlhan, Kenan Altınsaat ve Sami Şamar karşılaşmanın bitimi ile birlikte saldırıya uğrarlar.

Sahaya giren bir taraftarın hakemi yumruklamasına güvenlik güçleri engel olurken, Fenerbahçeli futbolcular da Sadık İlhan’ın çevresini sararak uzun süre protesto ederler. İlhan ve yan hakemleri soyunma odasına giderken, tribünlerdeki taraftarlar koridora uzanan tenteyi parçalarlar. Bu arada koridorda da bazı taraftarlar hakemlere saldırmaya çalışırlar. Hakem üçlüsü ise uzun süre bekledikten sonra polis minibüsüyle staddan uzaklaştırılır.

Aziz Yıldırım, Sadık İlhan’a küfür eden Sergen ve maçtan sonra hakemlere saldıran Moldovan’ın da Disiplin Kurulu’na sevk edilirler. Hakem ve gözlemci raporlarında olaylar ayrıntılı bir şekilde yazılırken, bu rapor doğrultusunda Fenerbahçe’nin sahasının kapatılması, Yıldırım’a en az 3 ay hak mahrumiyeti, Sergen’e 2, Moldovan ise 3 ile 6 maç arası ceza verilmesi beklenmektedir.

Fenerbahçe yönetimi, Kocaelispor maçında yaşanan olaylardan sonra ayağa kalkar. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy ve MHK Başkanı Hilmi Ok’a savaş açan yönetim, çete suçlaması yaptığı bu ikiliyi devirmeyi planlamaktadır. İlk olarak, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’na Ulusoy ile Ok’u şikayet edilecektir.

Başkan Aziz Yıldırım, iki kurumu da “teşkilat” olmakla eleştirirken;

“Bugüne kadar huzur ortamı olmasını düşünüyor ve susuyorduk. Ama artık gerekirse kavga, gerekirse kaos çıksın, durmayacağız. Her türlü mücadeleyi yapacağız. Fenerbahçe’nin hakkını bunlara yedirmeyeceğiz.

Son Galatasaray maçlarında tekmeler havada uçuştu, ama en ufak bir kart görmedik. Bizim Karabük’te attığımız gol sayılmıyor, aynı golü bir hafta sonra Galatasaray atınca normal oluyor. Kocaelili futbolcuların sertliğini herkes gördü. İkinci kart hakemin cebinden çıkmadı. Sergen’i oyundan atarken hiç mi vicdanı sızlamadı? Futbolcumuz gole giderken düşürülüyor, hem kırmızı kart, hem de faul vermesi lazım, devam diyor. Tetikçi sahadaydı.”

Basın Sözcüsü Abdullah Kiğılı;

“Bu federasyon ile bu işlerin yürümeyeceği belli oldu. Bundan sonra bütün icraatlarını takip edeceğiz. Her hafta MHK’nin hakemlerini de takip edeceğiz ve karşılarında olacağız. Artık sessizliğimizi korumayacağız”.

Galatasaray’da Vedat, A.Gücü maçındaki hareketleri nedeniyle Florya’da teknik direktör Fatih Terim tarafından sorgulanır. Faruk’un maçta sürekli kasıtlı olarak Hakan ve Burak’a vurduğunu belirten Vedat, “Ben Faruk’a ‘Neden sert oynuyorsun’ diye sordum. O da bana, ‘Sana ne oyununa bak’ diye karşılık verdi. Yine bir korner atışında, normal olarak itiş kakış oluyordu. O sırada dönüp bana ana avrat küfür etti. Maçı annem de seyrediyordu. Çok sinirlendim ve ısırdım. Maçtan sonra soyunma odasının dışında karşılaştık, bana el hareketi yaptı. Ben de kendimi tutumadım ve kafa attım” savunmasını yapar.

Vedat’ın, vatani görevini sürdürdüğü askeri birliğinde de hakkında rapor hazırlandığı ve büyük olasılıkla askeri mahkemeye çıkartılacağı beklenmektedir.

Mayıs 1999’da TFF – Fenerbahçe savaşı kızışmaya başlar. Fenerbahçe yönetimi, Kocaelispor maçında yaşanan olaylardan sonra, sezon başından beri sürdürdüğü uzlaşmacı tavrı bırakır. 17 Mayıs 1999 tarihli Hürriyet’ten:

Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy ve MHK Başkanı Hilmi Ok’a savaş açan yönetim, çete suçlaması yaptığı bu ikiliyi devirmeyi planlıyor. Sarı lacivertli yönetim ilk etapta, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’na Ulusoy ile Ok’u şikayet edecek. Sarı lacivertli camianın da bu iki kurum ve başkanına tavır alması için kampanya başlatılacak.

Bu sezon ilk kez federasyon ve hakemler aleyhine açıklamalarda bulunan Başkan Aziz Yıldırım ile federasyonun yolları da ayrıldı. Ali Şen döneminden sonraki uzlaşmacı tutum yeniden kavgaya dönüştü. Önümüzdeki günlerde Fenerbahçe ile federasyon arasındaki söz düellolarının ve zıtlaşmaların sürmesi bekleniyor.

Havuz ihalesi konusunda da federasyona tavır almayı planlayan Fenerbahçe yönetimi adına bugün Basın Sözcüsü Abdullah Kiğılı’nın basın toplantısı yapıp, bu sezon yaşanan hakem olaylarıyla ilgili belgeli açıklamalarda bulunması bekleniyor. Öte yandan üç büyük kulübün havuz ihalesiyle ilgili toplantısında da Fenerbahçe, isteklerinden ödün vermeyecek.

17 Mayıs’ta Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, yöneticiler Abdullah Kiğılı ve Ali Yıldırım’ın federasyon hakkındaki “bunlar çete” açıklamalarına tepki gösterir. Ulusoy, “bizi hedef göstermesinler. Onların söylediklerine tavuklar bile gülüyor. Bizim olduğumuz yerde çete olmaz, çeteyi içlerinde arasınlar” der.

Aynı tarihte, naklen yayın ihalesi öncesinde, G.Saray, Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüp başkanları ve yöneticileri, Trabzonspor Kulübü Başkanı’ndan da vekalet alarak Akaretler’deki Beşiktaş Kulübü’nde bir araya gelirer. Toplantıya Beşiktaş Kulübü Başkanı Süleyman Seba, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Basın Sözcüsü Abdullah Kiğılı, Galatasaray Kulübü Başkanı Faruk Süren ile sarı kırmızılı yöneticilerden Ateş Ünal Erzen ve Ali Dürüst katılır. Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor ve Fenerbahçe Kulüpleri adına konuşan Faruk Süren, Futbol Federasyonu’na defalarca çektikleri ihtarnameye rağmen, ihale şartnamesinde dört büyük kulübün havuz sisteminde yer almayacağına dair hiçbir açıklama yapılmadığını kaydeder.

Süren dört büyük kulübün havuz sisteminde olmayacağını bir kez daha vurgular.

18 Mayıs 1999’da Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu resmi bir yazıyla Fenerbahçe Kulübü’ne, ‘‘Aziz Yıldırım ne demek istediğini açıklasın’’ diye sorar.

Federasyon yönetim Kurulu Üyesi İsmail Dilber;

“Sayın Yıldırım neyi niçin söylediğini çok iyi hesaplamak zorundadır ve bu çete ithamını en kısa sürede açıklamak zorundadır”.

20 Mayıs 1999’da Fenerbahçe Yönetim Kurulu bir deklarasyon yayınlayarak Futbol Federasyonuna cevap verir. Futbol Federasyonunun başında seçimle getirilmiş bir diktatör olduğununa temas eden bildiride şöyle denilir;

“Sayın Ulusoy kavramları hep birbirine karıştırmaktadır. ‘Çeteler oluştuğu’ tabirine alınganlık gösterdiği gibi, her tenkidi şeref ve haysiyete saldırı olarak yorumlamaktadır. Kısacası Sayın Ulusoy’a itimadımız kalmamıştır. Tez elden görevini erbabına bırakması gerekmektedir.

Şu anda Türkiye Futbol Federasyonu’nun başında seçimle getirilmiş bir diktatör oturmaktadır. Kulüplerimizi büyükler ve Anadolu takımları diye bölmüştür”.

Birinci Futbol Ligi maçlarının naklen yayınıyla ilgili ihale 20 Mayıs 1999 tarihinde yapılır. Futbol Federasyonu’nun 4. Levent’teki binasında gerçekleştirilen ihalenin ikinci turunda 120 milyon 500 bin ABD Doları veren Tele On, 1999 – 2000 ve 2000 – 2001 sezonunda oynanacak karşılaşmaların yayın hakkını alır. İhaleyi kazanan Tele On, vergiler ve Futbol Federasyonu’nun payı ile birlikte, ilk yıl için 155 milyon dolar ödeyecektir. İki yıllık toplam maliyet ise 320 milyon doları bulacaktır.

Televizyonlardan canlı yayınlanan ihaleye, Galaksi, İnterstar, Tele On, CINE5 ve Fun kuruluşları katılır. İhalenin ilk turunda en düşük teklifi veren Fun, elenir. İkinci tura katılan 4 yayın kuruluşu, toplam 40 defa fiyat artırımına giderler. İlk turda verilen en yüksek fiyat olan 110 milyon 650 bin ABD doları ile başlayan ikinci turda, yayıncı kuruluşlar en az 100’er bin ABD doları artırımla ihaleye devam ederler.

İkinci turda CINE5 yetkilileri, Galaksi TV’nin 115 milyon ABD dolarlık teklifinin ardından ihaleden çekildiklerini açıklarlar. Galaksi TV’nin 118 milyon 800 bin ABD doları teklifini İnterstar TV 100 bin dolar artırır. Daha sonra da Teleon TV’nin 120 milyon 500 bin ABD dolarlık teklifi karşısında Galaksi TV ihaleden çekildiğini açıklar. Ardından İnterstar’ın da ihaleden çekilmesiyle Tele On, Futbol Federasyonun açtığı ihaleyi kazanmış olur.

22 Mayıs 1999’da Fenerbahçe Teknik Direktörü Joachim Löw;

“Hakem hatalarına karşı konuşmak gerektiğini geç öğrendim. Ben yıllarca Almanya’da futbol oynadım ve sorumluluk aldım. Benim ülkemde hakemler ve federasyon aleyhine hiç kimse konuşamaz, hakkını arayanlar kanuni yollara başvurur. Biz sustukça kaybettik.”

23 Mayıs 1999’da Antalya deplasmanından 1-1’lik beraberlikle dönen Galatasaray 3 üncü şampiyonluğuna ulaşırken Beşiktaş ikinci olarak Şampiyonlar Ligi’ne katılmaya hak kazanır. Fenerbahçe ise tarihinde ilk kez açık farkla lider bitirdiği bir ilk yarının ardından sezonu üçüncü olarak kapatır.

25 Mayıs 1999’da Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Kocaelispor maçı sonrası Fenerbahçe Kulübü’ne olaylar nedeniyle 2.5 milyar, hakeme tekme vurduğu için Moldovan’a 5 maç ve hakeme hakaret eden Sergen’e de 2 müsabakadan men cezası verir.

Ankaragücü maçında rakip takım futbolcusuna fiili saldırıda bulunan Vedat İnceefe de 6 ay resmi maçlardan men cezası alır.

28 Mayıs 1999’da Profesyonel Futbolcular Dernegi yaptigi yazili aciklamada Futbol Federasyonu’nun 1 – 2 Haziran tarihlerindeki genel kuruluna katilmayacaklarini açıklar:

“Futbol Federasyonu 5 yabancı kararını onaylayarak, Türk Futbolu’na en büyük ihaneti yapmıştır. Haluk Ulusoy ve arkadaşları, iki kulüp başkanının oyuncağı olmuş ve adeta onların robotu gibi hareket etmişlerdir. Türk futbolcusunun önünü kesen, yeşermeye başlayan Türk futbolunun gençlerini karanlığa sürükleyen Futbol Federasyonu’nun aldığı 5 yabancı kararından dolayı, 1 ve 2 Haziran tarihlerinde yapılacak Futbol Federasyonu Genel Kurul Toplantısı’na iştirak etmeme kararI aldık.”

Ulusoy – Spordan Sorumlu Bakan zıtlaşmalarının ikincisi (ilki Yücel Seçkiner) yeni bakan Fikret Ünlü ile gerçekleşir. Devlet Bakanı Fikret Ünlü, 2 Haziran tarihindeki Futbol Federasyonu Mali Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “Federasyon, yayın ihalesindeki uyarılarımı dikkate almamış ve olayın sosyal boyutunu gözardı etmiştir” der.

Ünlü şöyle devam eder:

“Özerk federasyonun, futbolun yaygınlaştırılması ve sevdirilmesi ile ilgili görevleri arasında yer alan, maç yayınlarını sosyal boyutundan, halk boyutundan soyutlayarak ele almış olması çok düşündürücüdür. Futbol Federasyonu, bu görevini ihmal etmiştir. Yayın ihalesini uyarılara rağmen büyük hevesle yapmak yolunu seçmiştir. Bu konularda yasal telkin görevimi, gözetim görevimi sonuna kadar yerine getirdim, ancak başarılı olamadım. Takdirini kamuoyuna bırakıyorum. Gelir düzeyi düşük yörelerimiz, özellikle de Güneydoğu için şifresiz yayın sağlanması konusunda ısrarlıyım.”

Aziz Yıldırım, 8 Haziran 1999’da Ulusoy federasyonundan ilk cezasını alır. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, olaylı Kocaelispor maçı sonrasında yaptıkları açıklamalar nedeniyle, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a 3 ay, Futbol Şubesi Sorumlusu Ali Yıldırım’a da 1 ay hak mahrumiyeti cezası verir.

Kötü ve küfürlü tezahürat konusuna çözüm arayışları ise sürmektedir o yıllarda da.

Temmuz 1999’da Kuşadası’nda yapılan Uluslararası Futbol Hakem Semineri’nde konuşan MHK Üyesi Bülent Yavuz, çirkin tezahüratın önüne geçmek için hakemlerin üzerlerine düşen görevi yerine getirmelerini isterken, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy da, “Küfürün kökünü en sert tedbirlerle kazıyacağız” demektedir.

Bülent Yavuz hakemlerden talimatnamenin 27. maddesini eksiksiz uygulamalarını ve daha cesur olmalarını ister:

“Seyircilerin oyuna fiili müdahalesi olmaksızın, edebe aykırı tezahüratların hakem ve oyuncuları etkilemesi halinde üç aşama uygulanacak. Önce hakem oyunu durdurup anons yaptıracak. Aynı davranışlar sürerse, ikinci kez maçı durdurup, iki takım kaptanından yardım isteyecek. Tüm bu çabalara rağmen kötü tezahürat devam ederse, hakem oyunu bir kez daha durdurup soyunma odasının yolunu tutacak ve her iki kulüp başkanından seyirciye çağrı yapmasını isteyecek. Bunlar da başarısız olursa, müsabakayı iptal edecek ve maç 24 saat sonra seyircisiz olarak tekrarlanacak.”

5 Temmuz 1999’da, kaybedilen şampiyonluğun ardından yeni sezonu Ogün, Abdullah, Alpay, Johnson, Preko, Oulare gibi iddialı transferlerle ve Rıdvan Dilmen’in yönetiminde şampiyonluk parolasıyla açan Fenerbahçe’de Başkan Aziz Yıldırım, bir önceki sezon yaşanan hakem olaylarına bu kez göz yummayacaklarını belirtir;

“Ulusoy taraf olmazsa, bize karşı komplo görmediğimiz sürece kavga etmeyiz. Fenerbahçe’nin hakkını kimse yemeye kalkmasın. Yoksa bunun hesabını sorarız. Federasyon başkanı hakem atamalarında etkili oluyor.

Böylesine büyük transferler yapmamızın sebebi, sahada güçlü olup, saha dışı olayları bile burada yenmek içindir. Ancak dış etkenlerle sahada baş edemezsek, saha dışında üzerlerine çökeriz. Avrupa’da her takımla başedebilecek seviyeye geldik. Rıdvan Dilmen ve ekibi takıma çok hakim”.

25 Temmuz 1999’da, daha lig başlamadan TSYD Kupası maçında ortalık gerilir. Fenerbahçe, Galatasaray ile 1-1 berabere kalırken Johnson’un kaburgası kırılır ve sevkedildiği hastanede sol böbreğinde de kanama olduğu ve iki gün daha yatması gerektiği açıklanır.

Johnson, sakatlandığı pozisyonda Hagi’nin kasıtlı hareket yaptığını iddia ederek, “bu onunla son karşılaşmamız olmayacak. Gaziantep’teyken de aynı şeyleri yapmıştı. İlk maçta hesaplaşacağız” der.

Rıdvan Dilmen;

“Bir futbolcunun kaburgası göğsüne yediği diz nedeniyle kırılıyorsa şaşırmak gerekir. Bana göre hareket kasıtlıydı. Bu tip olaylar çok üzücü. Benim de futbol hayatım böyle sakatlıklarla bitti”.

Galatasaray tribünleri Fenerbahçe’ye transfer olan Alpay’a ve eşine 90 dakika küfür ederlerken Alpay maç sonunda Taffarel ile tartışır. Fatih Akyel, topsuz alanda attığı tekme sebebiyle kırmızı kart görür.

Faruk Süren, Alpay’a ve edilen küfürlere tepkilidir;

“Alpay, Taffarel’i adeta öldürme teşebbüsünde bulundu. Hakem direk kırmızı kart göstermeliydi. Bu çocuğa ne oluyor? Bu kadar hırsının sebebi nedir? Bu sene hakemlerden çok çekeceğimiz var. Çok formsuzlar. Anlaşıldı ki bizi dördüncü kez şampiyon yapmak istemiyorlar.

Saha kapatmak caydırıcı olmaz. Seyirci 10 bin kilometrelik sahaya da gider taşkınlığını orada da yapar. Bu tip olayları önlemek için maçları seyircisiz oynatmak gerekir. Bu ceza, formaya, takıma bakmaksızın verilsin. Küfürü yapan G.Saray ise bize verilsin. Hem de bir değil 5, 10 maç seyircisiz cezası verilsin.”

26 Temmuz 1999’da Fenerbahçe, yayınladığı basın bildirisinde, G.Saraylı futbolcu ve yöneticileri sert bir dille eleştirip, TSYD maçında çıkan olaylarda, ezeli rakiplerini sorumlu tutar:

“G.Saray yavuz hırsız gibi. Hem suçlular, hem de güçlü görünmek istiyorlar. Oyuncularını Fenerbahçe’ye karşı olumsuz yönde motive etmekte, sahada son derece kabul edilmez sertlikler yapıp, oyunu çığırından çıkartmakta, hakeme tahakküm etmekte, seyirciyi tahrik etmekte ve müsabaka sonrasında da sütten çıkmış ak kaşık rolüne soyunarak, psikolojik savaş vermektedir.

Biz, G.Saray’ı temsil edenlerin tedavi edemedikleri Fenerbahçe fobisine bir anlam veremiyoruz. Fenerbahçeli oyuncuların kaburgasını kıran, yerde iken tekme atan oyuncuların, maç sonrası suçlamalarını da evsahibinden baskın çıkma gayreti olarak görüyoruz.

Ayrıca, G.Saray yönetimine de olayı kendileri çıkarıp, sonra rakibi suçlama yöntemlerine son vermesini ve amigo yöneticileri kendi bünyelerinde aramalarını tavsiye ediyoruz.”

Ulusoy federasyonu Ağustos 1999’da Galatasaray Spor Kulübü’ne, Şampiyonlar Ligi’nde oynayacakları ve rakipleriyle eşit şartlarda yarışabilmeleri için iki ekstra yabancı daha alabilme izni verir.

Ne ilginç değil mi? Oysa yıllar sonra Fenerbahçe’nin bu konudaki talebini görüşmeye dahi gerek duymaz aynı Ulusoy.

İlgili yazılar:

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 3

leave a comment »

28 Mart 1998’de şampiyonlukta iddialı ekiplerden Trabzonspor, deplasmanda Altay ile 1-1 berabere kalırken en önemli kozlarından Tolunay, Galatasaray maçı öncesi 4. sarı kartını görerek cezalı duruma düşer. Sezon sonu Galatasaray’a transfer olacak olan Tolunay, kasıtlı olarak kart gördüğü şeklindeki iddialrı şiddetle yalanlar.

Galatasaray sahasında Samsunspor’u 2-1 yenerken hakem Metin Tokat, ilk dakikalarda Samsun lehine çok net bir penaltıyı vermez. Bu penaltıyla beraber Galatasaraylı Okan’a da kırmızı kart gerekmektedir.

2 Nisan 1998’de Trabzonspor maçı öncesi G.Saray Teknik Direktörü Fatih Terim, Disiplin Kurulu’na sevkedilir. Samsunspor maçında alan ihlali yaptığı belirtilen Terim, Trabzon’da sahaya çıkamayacaktır.

Başkan Faruk Süren,

“Okuma ve yazma bile bilmeyen gözlemcilerin raporlarıyla bizi yakmaya çalışıyorlar. Ama buna izin vermeyiz. Sadece korner çizgisine koşmuş. Onu da suya basmamak için yapmış. Böyle ucuz ve komik bir karar olmaz. Meğer Fatih hoca ne ağır bir suç işlemiş de bizim haberimiz yokmuş. Federasyon yanlış yapmış. Aksine kariyerini bitirmeleri gerekirdi. Hatta Ali Sami Yen Stadı’na O’nu asmalıydı. Böyle hafif ceza mı olur”.

3 Nisan 1998’de Futbol Federasyonu, G.Saray’ın hocası hakkındaki tedbir kararını kaldırır. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, yaptığı toplantıda G.Saray – Samsunspor maçının hakem, temsilci ve gözlemci raporlarını değerlendirir. PFDK, hukuk kurulu tarafından tedbirli olarak sevkedilen Fatih Terim’in tedbirinin kaldırılmasını ve soruşturmanın genişletilmesini kararlaştırır. Sarı – Kırmızılılar’ın teknik direktörü Trabzonspor maçında takımının başında sahaya çıkacaktır. Terim hakkındaki ceza dosyası önümüzdeki hafta içinde ele alınacaktır.

Faruk Süren’in iddia ettiği kadar basit bir olay için soruşturmanın neden genişletilmesi gerektiğini anlamak ise haliyle mümkün olmaz.

Beşiktaş Teknik Direktörü John Toshack’a ise basın yoluyla hakem Oğuz Sarvan’a hakaret ettiği belirlendiği için 30 gün hak mahrumiyeti ile cezası gelir. Toshack, Nisan ayı boyunca, G.Saray ile oynanacak kupa maçı dahil olmak üzere sahaya giremeyecektir.

Galatasaray deplasmanda Trabzonspor ile 1-1 berabere kalırken bitime 5 hafta kala Vanspor’u 4-1 yenen Fenerbahçe yeniden liderdir.

Galatasaray yönetimi Trabzonspor maçı hakemi Oğuz Sarvan’a büyük tepki göstermektedir. Galatasaray Basın Sözcüsü Ateş Ünal Erzen;

“Sarvan’a artık futbolcuların saygısı kalmadı. O’nun da futbolcuya saygısı yok. Giderek hırçınlaşıyor. Bütün televizyonlarda kadrolar dolmamışken kendine bir yer bulsun, yorumculuk yapsın. Hakemliği de hemen bıraksın”.

Kendisine bu sözlerden dolayı herhangi bir ceza gelmeyecektir.

Hakan Şükür;

“Sahada G.Saray ve Trabzonspor’un dışında, Fenerbahçe’yi de temsilen bir kişi vardı, o da Oğuz Sarvan’dı”.

Bu sözlere nasıl bir ceza geleceği merak konusudur.

Trabzonspor’a ise sahaya atılan davul tokmağı sebebiyle 500 milyon lira ceza gelmesi beklenmektedir.

Yeniden toplanan Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Galatasaray – Samsunspor maçında teknik alanı ihlal ettiği öne sürülen Fatih Terim’e ceza vermeye gerek duymaz.

11 Nisan 1998’de Çanakkale Dardanelspor’u 2-1 yenen Fenerbahçe’de kırmızı kart gören oyuncu bu kez Erol’dur. Sarı – Lacivertliler, Ç.Dardanelli Mapeza’nın, G.Saray’a karşı oynamamak için bilerek sarı kart gördüğünü ve cezalı duruma düştüğünü ileri sürerek tepki gösterirler.

Ertesi gün Altay’ı 6-1 yenen Galatasaray liderliği alır. Ali Aydın, maç golsüz berabere devam ederken 33 üncü dakika Altay’dan Serdar’ı, Hagi’nin kullandığı serbest atışta barajı bozması sebebilye oyundan atar.

Maçtan sonra hakem Ali Aydın’ın Hagi ve Hakan Şükür’ün formalarını aldığı iddiaları bu futbolcular tarafından yalanlanır.

Hakan Şükür, Altay maçından sonra formasını, karşılaşmanın orta hakemi Ali Aydın’a verdiği yönünde çıkan söylentilere sert tepki gösterir. “Resmen provokasyon yapılıyor. Hakemler Fenerbahçe’nin şampiyon olması için çalışıyor” diyen Hakan maç sonrası hakemin odasına gitmediğini ve forma vermediğini söyler.

Hakemlere yönelik demeçlerini içeren kasetlerin gönderilmesini talep eden Futbol Federasyonu, bu doğrultuda durum değerlendirmesi yapacak ve gerek duyduğu takdirde bu futbolcuyu Disiplin Kurulu’na sevkedebilecektir. Hakan Şükür’ün bu nedenle ceza alabileceği ve bunun en az 2 maç oynamama şeklinde olması beklenmektedir.

Galatasaray yönetimi ise futbolcusunun aksine, hakemin forma istemediğini net olarak reddetmez.

Faruk Süren;

“Dünyanın her yerinde yıldız futbolculardan forma istenir. Ne yani, hakem, Hakan ve Hagi’den forma istemeyecek de, boksör kılıklı Altaylı Orhan’dan mı isteyecek. Kaldı ki, Beşiktaş Teknik Direktörü Toshack da, Hagi’den formasını istedi. Dortmund maçını yöneten hakem bile Hagi’nin formasını aldı.”

Teknik Direktör Otto Bariç;

“Başka hiç bir ülkede hakemlerin maç sonuçlarını bu kadar etkilediği lig yok. Haksız yere alınan galibiyetler şampiyonluk yarışını etkiliyor. Bunun devamı gelmez”.

Fenerbahçe Genel Sekreteri Köksal Özbek;

“Sabrın da bir sınırı var. Hakemler bazı kulüplere sempati duyabilir ama maça çıktığında bunu bir kenara bırakmalı. Fenerbahçe camia olarak şampiyonluğa inanmış ve hazırdır. Başka yöntemlerle şampiyonluğu elimizden alamazlar. Merdivenleri teker teker çıkmak gerekir. Atlayarak çıkarsan tökezlersin. Ortada maddi – manevi doping olabilir. Federasyon bunu takibe almalı”.

Aziz Yıldırım;

“Göreve geldiğimiz günden bu yana spora anarşi bulaşmaması için çaba harcadık. Ama bizi pasifize etmek istediler. Fenerbahçe üzerine oyunlar oynanmaya başladı. Ankara’da Şekerspor maçıyla başlayan komedi Altay maçıyla devam etti. Şekerspor maçında G.Saray kalecisi oyundan atılmalıydı. Samsunspor maçında 5. dakikada Okan’ın atılması ve penaltı çalınması gerekirdi. Altay maçında Ali Aydın G.Saray lehine kararlar verdi. Ve üç maçta 9 puan kazandılar. Özellikle Altay karşılaşmasında G.Saray şaibeli bir galibiyet elde etmiştir.

Hakemler sahada adalet dağıtmak zorundalar. Geçmişe baksınlar. A.Gücü 8 – 0, Eskişehir 2 – 1 ve İstanbulspor 3 – 2 maçlarını hatırlasınlar. Ayhan Yücebilgiç ve Metin Tokat gibi hakemlerin G.Saray maçlarına verilmesini istemiyoruz. Maçlarda doping kontrolü yapılmalı. MHK Başkanı Hilmi Ok’a güvenimiz tamdır. Fenerbahçe’nin maçları mutlaka TV’den yayınlanmalıdır. Şampiyon olduğumuzda spekülasyon yapılmasını istemiyoruz. Çünkü G.Saray’ın gözü kararmış”.

Galatasaray yönetimi forma konusunda net bir yorum yapmaz, Hakan Şükür ise kesinlikle forma vermediğini iddia ederken yan hakemlerden gelen açıklama kafaları iyice karıştırır.

Sürhat Müniroğlu ve Burhan Mermer, G.Saray-Altay maçı sonrasında forma aldıklarını kabul ederlerken orta hakem Ali Aydın’ın forma istemediği ortaya çıkar. MHK üyeleri Talat Tokat ve Bülent Yavuz’un ortaklaşa yürüttükleri soruşturma sonucunda, iki yardımcı hakem G.Saray forması aldıklarını kabul ederler.

Karşılaşmanın bitiminde Hagi’nin yanına giden Burhan Mermer, bu oyuncudan formasını ister. Benzer bir talebi, diğer yardımcı hakem Müniroğlu, Hakan Şükür’e yapar. Ayrıca, karşılaşmanın gözlemcisi ve MHK üyesi Salih Türktunç ile maçın temsilcisi Hüdai Doğan da forma talebinde bulunurlar. Hakemler ve gözlemci ile temsilci soyunma odasına gittikten sonra, hakemlerin yanına gelen Hakan Şükür 9 numaralı formasını verir. Ardından 13 ve 18 numaralı formalar da hakemlerin odasına gelir. Bu formalardan birisini alan Türktunç, hakemlerin de aldığını görünce telaşa kapılıp, formaları top toplayıcı çocuklara verirken. Doğan ise aldığı formayı yanında götürür.

Her iki hakemin 3 ila 6 ay arasında hak mahrumiyeti cezası alması ve Müniroğlu’nun FIFA kokartının da sökülmesi beklenmektedir.

17 Nisan 1998’de Beşiktaş Teknik Direktörü Toshack, Fulya’da bir basın toplantısı yapar, ilginç ve çarpıcı açıklamalarda bulunur:

“G.Saray’ın 5 maçını izledim. Her nedense hiçbirinde rakipleri maçı 10 kişi tamamlayamadı. Bu ne tesadüf. Özellikle Altay maçı bir G.Saraylı adına utanç verici. Şahsen ben G.Saraylı olsaydım utanıp, maçı terk ederdim.
Bazı futbolcular hakemler tarafından kollanıyor. G.Saraylı futbolcular hakemin üzerine yürüyor, çıt yok. Rakip takımdan birine en ufak şeyde kırmızı kart çıkıyor. Hagi hakemlere karşı sürekli konuşuyor. Ama korunuyor.
Sezon başından bu yana herkes hakemlerden konuşuyor. Sürekli eleştiriler getiriliyor. Oysa ben iki kez konuştum, ikisinde de ceza aldım. Benden başkasına bir şey olmuyor. Nedenini anlayamadım. Bu durumda mağdurum.”

18 Nisan 1998’de Dardanelspor’u deplasmanda 2-1 yenen Galatasaray, ertesi gün oynanacak olan Fenerbahçe maçını beklemeye koyulur. Fenerbahçe’nin Antalya deplasmanında aldığı 1-1’lik beraberlik sonucu aradaki puan farkı 2’ye çıkmıştır.

22 Nisan 1998’de Galatasaray’da, Profesyonel Futbol Disilpin Kurulu tarafından, Altay maçındaki hareketleri nedeniyle Filipescu’ya iki maç oynamama cezası verilmesi büyük tepki alır.

Cezaya karşı çıkan Galatasaray Yönetimi Tahkim Kurulu’na başvururken, yönetici Mustafa Sarıgül “Filipescu’ya Altay maçındaki hareketleri gerekçesiyle iki maç ceza verenler Rumen futbolcunun aynı maçta dudağının patladığını görmediler mi? Kimse bunlara ses çıkarmıyor. Bize büyük bir haksızlık yapılıyor.”

Ertesi gün Filipescu’ya iki maç ceza veren Disiplin Kurulu, bu kez Hakan Şükür’ü gündeme alır. Sarı – Kırmızılı futbolcunun Trabzon maçı sonrası hakem Oğuz Sarvan’a yönelik “Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını istiyor” şeklindeki sözlerinde suç unsuru bulan kurul, Hakan’a bir maç ceza verir

Karar, G.Saray’da büyük tepkiyle karşılanırken Başkan Faruk Süren, basın toplantısı düzenler;

“Çirkin bir olay. Disiplin Kurulu, at yarışlarındaki gibi Handikap Kurulu’na döndü. Hızlı koşmayalım diye ağırlık koyuyorlar”.

Asbaşkan Ergun Gürsoy;

“Federasyon ve kurulları kanunları uygulamazsa birilerinin uşaklığını yapmış olurlar. Oldu olacak Hagi’ye de, hatta bana da ceza versinler”.

Sarı – Kırmızılılar, bu arada karara itiraz ederler ve bunu aynı akşam Türker Aslan’ın başkanlık yaptığı Tahkim Kurulu’na yetiştirirler. Tahkim Kurulu, yaptığı toplantıda Türkiye’de bir ilki gerçekleştirir ve Hakan Şükür’ün konuşmalarında suç unsuru bulunmadığını belirterek 3’e karşı 2 oyla cezayı kaldırır. Kurul, ayrıca Filipescu için de yürütmeyi durdurma kararı alır. Buna göre her iki futbolcu da Kayserispor maçında forma giyebilecektir. Hakan’ın cezası tamamen kaldırılırken, Filipescu’nun durumu bir sonraki toplantıda ele alınacaktır.

Bu kez Fenerbahçe ateş püskürür. Başkan Aziz Yıldırım;

“Böyle rezalet görmedim. Türkiye’de hukuk falan bırakmadılar. Bari şampiyonu da ilan etsinler de herkes rahatlasın”.

Nisan 1998’de Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım naklen yayın kaosuna çözüm bulunabilmesi için Başbakanlık Teftiş Kurulu’na başvurur.

Medyadaki baş Ulusoy muhalifi Şeren 28 Nisan 1998 tarihli yazısında

Geçenlerde Haluk Ulusoy’un nasıl Futbol Federasyonu Başkanı olduğunu yaşmıştım, sonra yazdığım yazıyı defalarca okudum. Yazım şöyle bitiyordu: Haluk, Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğu sana bol geliyor. Kendi kendime “Acaba haksızlık mı ettim?” diye düşündüm. Ama bugün bakıyorum, az bile yazmışım.

demektedir. Şeren 7 Mayıs 1998 tarihli yazısında ise, sürekli muhalafet edeceği yabancı oyuncu sınırlamasını gündeme getirecektir. Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı Şeren’in, yabancı oyuncu sayısının kısıtlanmasını talep etmesi normaldi gerçi, ama Şeren Ulusoy’u her yönden eleştirmeye devam eder:

Gelelim ikinci konumuza… Şenes Erzik federasyonu giderayak şöyle bir karar aldı: Bu yıl dört yabancı oynayacak ve giderek bu dört yabancı azaltılacak. Yani 1998-99 yılı üçe inecek, daha sonra da kademe kademe imkan nisbetinde yabancı oyuncu kısıtlanacak. Şimdi Kulüpler Birliği bir karar aldı. ‘‘Yabancı oyuncu serbest bırakılsın’’ deniyor. Tabi bu hoşlarına gidiyor.

Başı çekenler yine aynı kulüp başkanları; İlhan Cavcav ve Celal Doğan. Gaziantepspor’da ben bu yıl dört yabancı oynadığına pek şahit olmadım. Bir veya iki oynamıştır. Gençlerbirliği’nde de öyle. Yabancı oyuncuyu savunan İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği, küme düşme potasından Kemalettin’in Şekerspor’a attığı son dakika golüyle kurtuldu. Bu mu yabancı futbolcuların katkısı Türk futboluna?

Bursaspor Baliç’in fiyatına 10 milyon dolar diyor. Ankaragücü Hasan Şaş için 4 milyon dolar istiyor. Bu fiyatları futbolcular mı artırıyor, yoksa kulüp yöneticileri mi? Şimdi bunları tartışalım. Yabancı oyuncu Popescu’nun G.Saray’a maliyeti 8.5 milyon dolar. Popescu’ya verilen yılda 2 milyon dolar. Şimdi, Hakan Şükür çıkıp da, ‘‘Ben 1 yıl için 2 milyon dolar istiyorum’’ derse haksız mı olur? Türk futbolcusu çok mu para istemiş olur? Liglerde bütün takımların kadrolarına bakın.

Dört futbolcu diye veryansın edenler, ön plana çıkanlar kadrolarında asla dört futbolcu bulundurmamışlardır.

Bir sürü yabancı; arap, beyaz gelmiş gitmiş, dolarları götürmüşlerdir. Lutu nerede? Letchkov nerede? Salenko nerede? Misse Misse nerede? Ve daha nice yabancı futbolcu nerede?

Haluk sen, tekrar edeyim, Türk Futbol Federasyonu’nun başkanısın, kulüplerin değil? Yani kulüpler, artı futbolcular, artı hakemler, artı antrenörler, artı amatör konfederasyon. Sakın ha unutma! Ve bu iki ihaneti Türk futbolunda gerçekleştirip, hain olma.

Kulüp yöneticileri gününü gün etmek istiyor, kendilerini düşünüyorlar Türk futbolunu değil. Artı sen, Türk futbolunun milyarlarını sokağa atamazsın, daha doğrusu atmamalısın. Atarsan Türk futbolu senin yakana sarılır.

30 Nisan 1998’de Başkan Haluk Ulusoy’un harabe halinde olmasına rağmen kiralattırdığı ve federasyonu 2 trilyonluk yükün altına soktuğu Riva’daki otel binasının bir bölümü yenilenmesi için ihaleye çıkarılır. Federasyon bunun için 185 milyar lira bedel saptar. Aynı yerde federasyonun mükemmel tesislerinin olmasına rağmen yapıldığı 8 yıldan bu yana çivi bile çakılmayan otel binası için trilyonlara ihtiyaç bulunmaktadır.

3 Mayıs 1998’de sahasında İstanbulspor’u 4-1 yenen Galatasaray, Fenerbahçe’nin ligin ilk yarısında 7-0 yendiği Şekerspor’la Ankara’da berabere kalması üzerine şampiyonluğa ulaşır.

7 Mayıs 1998’de Başbakanlık konutuna önceki gün Galatasaray bayrağı asan, Başbakan Mesut Yılmaz’ın küçük oğlu Hasan, takımı kupayı kazandıktan sonra havai fişekli kutlama yapacağını ve bayrağı kesinlikle indirtmeyeceğini söyler,

“Bu dinamitler gerçek gibi patlıyor. Ben de cimbomun şerefine dinamit atacağım. Ben köküne kadar Galatasaraylıyım. Şampiyonluğumuzdan büyük mutluluk duyuyorum. Babam da Galatasaraylı. Şampiyonluğumuzun şerefine dinamitleri patlatıp, havai fişek atacağım. Bayrağın asılmasına babam izin verdi. Galatasaray’ı o da seviyor.”

8 Mayıs 1998’de Futbol Federasyonu Basın Sözcüsü Hadi Türkmen, “Transfer statüsü ve yabancı oyuncu sayısını 14 Mayıs‘da Ankara’da yapacağımız toplantıda belirleyeceğiz. Kulüpler Birliği’nin görüşleri alınmıştı. Ankara’daki toplantıda kulüp başkanlarıyla da görüşeceğiz” açıklamasını yapar.

Aynı tarihte çiçeği burnunda tarafsız TFF Başkanı Haluk Ulusoy, bir yerel TV’de “Futbol Federasyonu başkanlığından ayrıldıktan sonra, kamuoyunun da isteği olursa, Trabzonspor’a başkan adayı olabilirim” demekle meşguldür.

Haziran 1998’deki TFF Olağan Mali Genel Kurulu da Şeren’in gündemindedir:

28 Mayıs 1998 – Haluk’un riyasetinde çirkin oyunlar (Turgay Şeren)

Haziran’ın ilk haftasında Türkiye Futbol Federasyonu’nun olağan mali genel kurulu var. Zira yasa öyle istiyor. Buna rağmen olağan genel kurula bir de olağanüstü eklendi. Yani olay şu; önce mali genel kurul yapılacak, ibra edilecek veya edilmeyecek, ki ibra edilmemesi dahi söz konusu olabilir. Çünkü bir taş yığınına, defalarca yazılmasına, defalarca çizilmesine ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun bir ‘‘otel onarıcı’’ kuruluş olmadığı izah edilmesine rağmen, Haluk bu onarımı başlatmış. İlk fırsatta 55 milyar gidiyor. Daha sonraları iddia ediyorum, 1 trilyondan fazlası gidecek. Artı buraya 100 ila 150 kişilik personel lazım. Artı bu tesisin ısıtılması için gökten hortumla mazot inmesi gerek. Dikkat Haluk, bu iş senin başını yakabilir.

Tahkim seçimi

Gelelim olağanüstü genel kurulun iki maddesine… Birincisi, Tahkim Kurulu’nun yenilenmesi. Bu Tahkim Kurulu’nu bugün Futbol Federasyonu’nun başında ve en sonunda olan kişiler seçti. Tahkim Kurulu, Futbol Federasyonu’nun her aldığı karara uymak zorunda olan kuruluş mudur? Rahmetli Turgut Özal’ın yanındaki kişilerden biri olarak isyan ediyorum. Profesyonel futbolu mahkemelerden kurtardık, şimdi beğenmiyoruz. Ve Haluk Ulusoy dolayı olarak imza toplatıp, Tahkim Kurulu nosyonunu yok etmek istiyor. Sen nasıl Futbol Federasyonu’sun Haluk?

MHK seçimi

Gelelim MHK seçimine… Şimdi ayaklarınızı sıkı basın. Bundan 10 gün önce Haluk Ulusoy imzalı Hilmi Ok’a bir teşekkür mektubu gelir. İçeriği şöyledir: “Sayın Hilmi Ok ve Sayın MHK üyeleri, sizleri bu yılki performansınızdan, hakemlerimizin sahada çaldığı düdüklerden dolayı tebrik ederiz. Önümüzdeki yıl da bu başarınızın devamını bekleriz.” Ve şimdi Tahkim Kurulu tek başına seçim konusu olmasın diye arkasına MHK’yi de ekliyorsun Haluk. Ve diyorsun ki: “Siz merak etmeyin MHK, Tahkim Kurulu seçimi yapılacak ama sizin seçim için gerekli oyu toplattırmayacağım.” Bu nasıl şey be Haluk? Bu nasıl Futbol Federasyonu yönetimi? Bir kahvedeki dernek böyle yönetilmez Haluk.

Lisans vizesi

Gelelim bu yılki lisans vizesinde olacak kepazeliklere… 1 Haziran’da başlayacak bu vizeler için federasyonun aldığı bir karar var. Antrenörlere ve futbolculara borçlu olan kulüpler lisans işlemlerini yaptıramazlar. Yaptırmaları için bu borçların futbolculara ve antrenörlere ödenmesi şarttır. Ama duyuyorum, Futbol Federasyonu’nun her bir üyesi bir kulübe yaranmak için borçlar ödenmeden bu vizelerin yapılması için çalışıyorlar. Bu ayıp. Haluk, içim yanarak doğrusunu söylüyorum. Sen ve senin kurulundaki tüm arkadaşların Türk futbolunu çok çirkin noktalara getirdiniz ve getirmekte de ısrarcısınız. Ama Türk futbol kamuoyu bu kadar duyarsız değildir. Bunu sakın unutma Haluk!

Naklen yayın konusunda Fenerbahçe’nin talebi doğrultusunda karar veren Tahkim Kurulu anlaşılan Ulusoy’u kızdırmıştır. Mali Kurul’da apar topar Tahkim’i değiştirmenin yollarını aramaktadır Haluk Ulusoy. Şeren de haklı olarak sorar “Tahkim Kurulu, Futbol Federasyonu’nun her aldığı karara uymak zorunda olan kuruluş mudur?

Haluk Ulusoy’un bünyesindeki kurumlara (PFDK, Tahkim, MHK vb) nasıl baktığının ve nereye kadar özgür bıraktığının ipuçlarıdır burada yaşanan.

Son günlerdeki (Ocak 2007) MHK açıklamalarını hatırlıyor musunuz? Çulcu iki günde bir “Haluk Bey bana karışamaz, ceketimi alır giderim” yollu açıklamalar yapıyor. İnanalım mı sayın Çulcu?

16 Mayıs 1998’de TFF Ankara’da 2.5 saat süren Yönetim Kurulu toplantısında yabancı oyuncu sayısının dört olarak devam etmesine karar verir.

G.Saray yönetimi, sayısız yabancının kabul edilmemesine büyük tepki göstermezken Trabzonspor Asbaşkanı Hikmet Onur ise “Bizim talebimiz de dört yabancıdan yanaydı. Sınırsız yabancı talebi Türk futbolu için ölüm olurdu” der. Beşiktaşlı yöneticiler “Bizim için fazla birşey farketmiyor. Dört yabancı olması yine de iyi bir uygulama. Bütün hakkımızı kullanacağız” şeklinde konuşurlerken karardan memnun olmayan Fenerbahçe Basın Sözcüsü Nuri Tuna, “Yanlış bir karar. Türkiye’deki bonservis fiyatları çıldırdı. Bizce tamamen serbest bırakılmalı” der.

22 Mayıs 1998’de Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Ufuk Özerten’in, bu kez de kardeşi ve kendi işyerinde çalışan muhasebecisini federasyon temsilcisi yaptığı ortaya çıkar.
Ufuk Özerten’in, kardeşi ve işyerinde çalışan muhasebecisini federasyon temsilcisi yaptığı, sezonun en önemli iki maçı Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık kupasında görevlendirdiği belirlenir.
Federasyon tarafından temsilci atama yetkisi verilen Özerten, son olarak 14 Mayıs tarihinde Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında oynanan Başbakanlık Kupası maçında Orhan Turgutkan’ı görevlendirirken sezonun en anlamlı kupası olan Cumhurbaşkanlığı müsabakasına ise kardeşi Engin Özerten’i atamıştır.

İlgili yazılar:

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15