FENERLEAKS

Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır!

Posts Tagged ‘Haluk Ulusoy

KESİNOFSAYT PODCAST 25

leave a comment »

Teşekkür: Podcast yayınlarımızı siteleri üzerinden paylaşarak bize destek veren medyascope.tv/ ekibine teşekkür ederiz.

Bu bölümde:

▶ Fenerbahçe 1998 – 2019: Neredeydi, neler oldu, bundan sonra ne olabilir?

Timecode:
▶ 02:15 Metin Aşık’a Allat’tan rahmet diliyoruz
▶ 03:17 1-Aziz Yıldırım İlk Dönem
▶ 09:11 Celal Doğan’ın açıklamaları www.hurriyet.com.tr/futbolda-tekeli…k-sart-38560022
▶ 09:53 Fenerbahçe M. United’ı geçti www.haberler.com/fenerbahce-futbo…ilk-turk-haberi/
▶ 10:48 2009 Deloitte futbol para ligi www2.deloitte.com/content/dam/Delo…-league-2009.pdf
▶ 11:07 L’Expansion Dergisi haberi www.haberler.com/fransiz-ekonomi-…-2718212-haberi/
▶ 12:20 2- 3Temmuz Darbesi
▶ 16:20 3 Temmuz Kronolojisi fenerleaks.wordpress.com/2012/01/27/3…temmuz-2011/
▶ 21:59 10 Temmuz 2011 Gerekirse gerçek mermi kullanabilirsiniz www.vidivodo.com/gerekirse-mermi-…ilirsiniz-anonsu
▶ 22:46 İlk UEFA açıklaması www.dw.com/tr/uefadan-kritik-f…as%C4%B1/a-15211684
▶ 24:20 Fenerbahçe’yi Avrupa’dan kim men etti? fenerleaks.wordpress.com/2012/01/23/u…fa-men-etti/
▶ 28:30 3.- Aziz Yıldırım’ın hapisten çıkışı ve sonrası
▶ 33:00 12 Mayıs 2012 12mayis-blog.tumblr.com/
▶ 37:05 Deniz Gökçe’nin yazısı www.futbolekonomi.com/index.php/habe…enerbahce.html
▶ 41:13 4.- Ali Koç’un seçilmesi
▶ 50:34 The Independent Comolli yazısı www.independent.co.uk/sport/football…-a8932816.html
▶ 1:01:07 5.- Bundan sonra ne olacak?

Müzikler:
www.youtube.com/audiolibrary/music?feature=blog
▶ Dan Lebowitz – Tiptoe Out the Back

İletişim:
▶ E posta: kesinofsayt@gmail.com
▶ Twitter: twitter.com/kesinofsayt

Podcast yayınlarımızı
▶ Spotify üzerinden open.spotify.com/show/4esjFYIeOZeFJDF0JRlKAa
veya
▶ Spreaker üzerinden www.spreaker.com/show/kesinofsayt
veya
▶ ITunes üzerinden itunes.apple.com/tr/podcast/kesin…d1448305424?mt=2
dinleyebilirsiniz.

HALUK ULUSOY DOSYASI – 15

leave a comment »

04 Ocak 2007 tarihinde yazılı bir açıklama yapan Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, görevlerini sürdürdüklerini belirterek, Haziran ayında yapılacak Mali Genel Kurul’da istenildiği takdirde seçim konusunu görüşmeye hazır olduğunu duyurur.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun yaptığı toplantının ardından açıklanan metin şöyledir:

“Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, 25 Aralık 2006 tarihinde yaptığı açıklamanın son bölümünde, “Futbol ve futbol ailesinin siyasi baskı altında tutulmasına en fazla karşı çıkanlardanım. Kulüplerimiz ve delegelerimize daha fazla baskı yapılmamasını, Sayın Bakan’ın olası bir çağrısının tek muhatabı olarak Türkiye Futbol Federasyonu’nun görülmesini, bu gerçekleşirse çağrı hakkında mevzuat çerçevesinde gereğini yapacağımızı, kamuoyunun bilgisine sunuyorum” demişti.

Bu ifadeleri içeren bir açıklama yapmasının gerisinde, hiç kuşkusuz bugün yaşanan dramatik tabloyu günler öncesinden görerek futboldaki kaos ortamının daha da tırmandırılmaması için bir uyarıda bulunmak istemi vardı.

Sonraki günlerde, değerli kamuoyunun da yakından bildiği gibi, Olağanüstü Genel Kurul çağrısı yapmak için başlatılan hareket, hedeflediği rakama ulaşamadı ve önceden açıklanan takvimi 8 Ocak tarihine erteledi.

Bu süre içerisinde, üzülerek belirtmeliyiz ki Genel Kurul’da oy kullanma hakkında sahip kulüplerimiz ile delegelerimiz üzerinde, önceden başlatılan baskı ve tehditler giderek artan bir şiddet ve özerklik tarihinin hiçbir döneminde yaşanmayan bir boyuta ulaştı.

Başta siyasiler olmak üzere, sporla ilgili bazı kurumların üst düzey yöneticileri, bazı belediye başkanları, bazı mülki amirlerin de içinde bulundukları bu hareket, özellikle de son günlerde sadece kaygı değil, futbol adına utanç verici bir hal aldı.

Öyle ki bu baskılar, bu kurumlardan birine bağlı olarak çalışan bazı genel kurul delegelerinin, görevlerinden uzaklaştırılabilecekleri tehdidiyle karşılaşmalarına kadar bile vardı.

Çok sayıda genel kurul delegesinden gelen bu ve benzer yakınmalar, aklıselimi tamamen dışlamış bazı çevrelerce, futbolun bu ülkede hangi noktalara taşındığının ibretle izlenmesi gereken belgeseli haline dönüştürüldü.

Futbolu kamplara bölmek için her yolu mübah sayan bir zihniyetin, futbol ailesi bünyesinde yarattığı tahribatın bugün ulaştırıldığı boyut, son derece endişe vericidir.

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Haluk Ulusoy, değişik defalarda Haziran ayında yapılacak Olağan Mali Kurul sırasında, istenildiği takdirde futbolun seçimi de dahil her türlü sorununu görüşmeye ve tartışmaya hazır olduğunu açıkladı. Yönetim Kurulu olarak dün olduğu gibi bugün de Sayın Başkanımızla aynı noktadayız.

Futbolun siyasi müdahalelerle, baskı ve tehditlerle değil, Genel Kurul delegelerinin özgür iradeleriyle kendi kaderini kendisinin belirlemesinden yanayız.

Bu tür müdahalelerde bulunanları da siyaset güdümlü bu girişime öncülük yaparak alet olanları da şiddetle kınıyoruz.

Sayın Ulusoy Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğuna yapışıp yaşamayı hiçbir zaman düşünmedi. Gerek kendisi, gerekse en yakın çalışma arkadaşları olarak bizler, her dönemde futbol için daha fazla ne yapılabileceğinin, futbol ailesine daha fazla neyi katabileceğimizin, bu ülke futbolunu uluslararası platformda daha büyük başarılara nasıl taşıyacağımızın hesabı içerisinde olduk. Futbolun daha huzurlu, daha mutlu, daha hoşgörülü, daha saygın ve daha başarılı bir ortama taşınmasından öte bir hesabımız yok.

Bir kez daha altını çizmekte yarar görüyoruz; Amaca ulaşmak için futbolun değerlerini altüst eden her türlü yöntemi deneyen bu zihniyeti şiddetle kınıyor ve karşısında duruyoruz.

Futbolun huzura, barışa, dostluğa, zorlamayla yok edilen değerlerini yeniden oluşturmaya gereksinimi var. Dün olduğu gibi, bugün de sergilediğimiz bu duruşun temel sebebi, bazı çevrelerin sandığı gibi koltuk aşkı değil, futbolun özerkliğini sonuna kadar savunma sorumluluğumuzdur. Bir yandan liglerin, diğer yandan Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonası Grup Eleme maçlarının oynanacağı bir takvimde, futbolun gündemini seçimle işgal etmeyi, futbola verilecek en büyük zarar olarak görüyoruz.

Hizmete devam ediyor ve Genel Kurul iradesi dışındaki hiçbir zorlamadan yılmayıp görevimizi sürdürüyoruz. Haziran ayında, futbolun bugünkü sorunları ile futbola bugün sorun olanları, futbolun en üst düzey organı olan Genel Kurul’un gündemine TFF Yönetim Kurulu olarak bizzat taşıyacağımızı değerli kamuoyunun bilgisine, saygıyla sunarız.”

5 Ocak 2007’de Ulusoy başkanlığında toplanan Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, haziran ayında yapılacak mali genel kurulda seçim kararı alınmasını ve temmuzda da sandık başına gidilmesini kararlaştırır.

Levent Kızıl başkanlığında oy toplama işini hızlandıran muhalefet ise, bu karara tepki gösterdi ve seçimin, yasal prosedür içinde en geç nisan ayı içinde yapılması gerektiğini ifade eder.

8 Ocak 2007’de Bursaspor Kulübü Başkanı Levent Kızıl, Futbol Federasyonu’nu olağanüstü genel kurul toplantısına çağırmak için noterden tasdikli 106 imzayı, federasyona gönderdiklerini açıklar.

Kızıl, “Seçim için delegelerin yüzde 40’nın imzası gerekiyordu ama biz yüzde 60’nın imzasını aldık” der.

Seçimli yönetimlerde ortaya çıkan güvensizlik durumunda işleri tekrar normalleştirecek enstrümanlardan birinin seçim olduğunu kaydeden Kızıl, “Futbol ailesinin en büyük organı olan genel kurulun delegeleri olarak bu kaosa seyirci kalamazdık. Yasanın bize tanıdığı imkanlar çerçevesinde başvuruyu yaparak gerekli yasal süreci bugün itibariyle başlatmış bulunuyoruz. Başvurumuzla yapmak istediğimiz, yapılacak bir seçimle kaybolan güven ve adalet duygularını geri getirmek, futbol ekonomisini sağlıklı ve yasal olarak büyütecek altyapının kurulmasını sağlamak, icra organı olarak Futbol Federasyonu’nun kurumsallaşması ve sürekli başarı için gerekli iklimi yaratmaktır” diye konuşur.

Futbol Federasyonu yönetimini eleştiren Levent Kızıl, “Yönetimi elinde bulunduranların, yapmadıkları icraatlar ve yarattığı kaoslar yadsınamaz bir gerçek. Konuyu kişiselleştirmeleri ve başka platforma çekme çabaları, en hafifinden hedef saptırmaktır” der.

Seçim sürecinin yanlışlığı ve futboldaki kaosu artıracağı iddialarının külliyen yalan olduğunu ifade eden Kızıl, “İddia sahipleri, var olduğunu kabul ettikleri kaosun sona erdirilmesi konusunda samimilerse, mevcut yasa ve statümüz 21 günde seçimi mümkün kılmaktadır. Dolayısıyla 2. devrenin başına yetişecek bir yasal takvim imkanı bulunmaktadır. Tepkiler ve talepler karşısında seçime gitmeyen bir yönetimin, Türk futbolunun geleceği gibi bir kaygısı olduğunu söylemek mümkün değil. Olsa olsa, söylenebilecek şey, koltuk hırsı ve ‘benden sonrası tufan’ anlayışıdır” şeklinde konuşur.

Mevzuatın öngördüğü şekilde yapılmış bir başvurudan sonra seçimin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Kızıl, “Mevzuattaki maksimum süreleri kullanmaya çalışmak, hukuku zorlayacak yorumlar yapmak, ‘koltuğa yapışmayız’ iddialarıyla da çelişir. Buradan futbol kamuoyu ve değerli spor medyası da başta olmak üzere futbol ile ilgili her kesime sesleniyoruz; bugünden itibaren kaosu ortadan kaldıracak seçimin en kısa sürede yapılması için çaba sarf etmek, imza sahipleri kadar sizlerin de sorumluluğunuzdadır” der.

Geçen yılki seçimlerde Haluk Ulusoy’u desteklediğinin hatırlatılması üzerine Kızıl, “Bir sene evvelki seçimde, 4 sene başkanlığımı yapmış başkanın arkasında olduğumu söylemiştim. İnsanlar nikah yapıyor, ayrılıyor. Ulusoy ile kişisel sevgim ve saygımda azalma, eksilme olmaz, ama burada görev yapıyoruz. Bir yıldır Türk futbolunda icraat yapılmamaktadır. Telefonlarımıza bile çıkılmıyor. Bugünün geleceğini Fenerbahçe-Bursaspor maçından evvel söylemiştim. Türk futbolunun kaosta olduğunda herkes hemfikir” şeklinde konuşur.

Bu girişiminden sonra Burasspor’a farklı davranılıp davranılmayacağı sorusuna Kızıl, “İyi takım sahada kazanır. Galatasaray maçında verilmeyen penaltılar ve birçok haksızlık olmasına rağmen girdiğimiz pozisyonları değerlendirsek kazanırdık. Öyle bir şey olacağını tahmin etmiyorum” yanıtını verir.

Kızıl, “Federasyonun hiçbir şey yapmadığını söylüyorsunuz. (A) Milli Takım’ın başarısı ve İsviçre maçından sonraki cezaların düşmesi konusunda ne düşünüyorsunuz” sorusunu, “Cezalar kimin tarafından düşürülmüştür bilemem. Şenes Bey’e sorabilirsiniz. Milli takım federasyonun değil, Türk halkınındır. Sahaya çıkıp yönetim kurulu oynamıyor. Altyapıda adaletsiz dağıtım yapıldı. FIFA listesine müdahale edildi. Bir sürü bekleyen konularımız var. Vergi stopajları geldi dayandı, bir çalışma yok. Cezanın düşmesinde payları olduysa hepsine teşekkür ederiz. Bildiğim kadarıyla en büyük pay Şenes Erzik’indir” şeklinde yanıtlar.

Bu arada TFF imzaların fotokopilerini kabul etmez. 106 delegenin imzasından oluşan fotokopiden ibaret örneğin, orjinal nüshalarının gelmesi halinde bu girişimi ciddiye alacaklarını belirten Federasyon yetkilileri, bunun hukuken de uygunsuz olduğunu bildirirler.

Bakan Şahin 9 Ocak 2007’de Futbol Federasyon Başkanlığı için kimseyi aday olarak önermediğini, önermesinin de doğru olmayacağını ifade ederek, “Böyle bir yetkim ve görevim de yok” der.

Aynı gün Futbol Federasyonu eski başkanı Av.Dr. Levent Bıçakcı, UEFA’da görev yapan bir futbol adamı olarak Futbol Federasyonu konusunda bu aşamaya gelinmesinin kendisini hiç memnun etmediğini belirterek, “Türk futbolunun daha fazla yara almaması adına seçimlerin yasadaki sürelere bağlı kalmaksızın derhal yapılması doğru olacaktır” der.

Bıçakcı, Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) ana statüsünün olağanüstü genel kurula ilişkin maddesinin farklı yorumlara sebep olacak nitelikte yoruma açık bir şekilde düzenlendiğini vurgulayarak, “Bu madde uyarınca yasal işlemlerin en kısa süre içinde tamamlanarak olağanüstü seçim genel kurul tarihi belirlenmelidir. Kaldı ki, 106 delegenin yazılı müracaatının yapıldığı göz önünde bulundurulursa TFF Yönetim Kurulu’nun ivedilikle olağanüstü genel kurulu toplaması, genel kurulun iradesine uygun olarak hukukun gereği olmaktadır” der.

TFF’nin genel kurulu Haziran ayına almaya çalışmasına bir açıklama da eski hakem Metin Tokat’tan gelir. 9 Ocak tarihli yazısında:

Neden Haziran?

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Genel Kurul’un Haziran ayında toplanması gerektiği konusunda bir açıklama yaptı. Bu açıklama içinde öne sürülen gerekçeler ve ortaya atılan iddialar ilk bakışta kamuoyu tarafından masumane ve geçerli nedenlere dayalı gibi görülebilir.

Özellikle “Genel Kurul delegelerinin özgür iradeleriyle kendi kaderini kendisinin belirlemesinden yana olunması gerektiği ve Genel Kurul’da oy kullanma hakkına sahip kulüpler ve delegeler üzerinde, başlatılan baskı ve tehditlerin giderek arttığı” yolundaki açıklamalar demokrasiyi savunan her birey tarafından doğru değerlendirilebilir. Ancak bu açıklamayı yapan zihniyetin de, bu ilkelere bağlı olması ve asla taviz vermemesi durumunda düşünceler geçerlilik kazanabilir.

Anılar canlandı

Ne var ki yapılan bu açıklama ben ve benimle birlikte 26 Nisan 2004 tarihindeki Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği Genel Başkanlığı Genel Kurulu’nu yaşayan tüm hakem ve gözlemci camiasının zihninde antidemokratik tavırların nasıl sergilendiği konusundaki bazı anıları bir anda canlandırıverdi.

Bu satırların yazarı genel başkanlık için adaydır. Genel Kurul’un toplanmasına yedi gün kalmıştır ve başka aday yoktur. Dönemin MHK Başkanı Bülent Yavuz, on gün önce yapılan süper lig hakem seminerinde, “Metin Tokat kardeşim bu işi çok iyi yürütmektedir. Adayımız yine kendisidir” diyerek bir açıklama yapmıştır. Ancak bu açıklamaya rağmen bugün, “Genel Kurul delegelerinin özgür iradeleriyle kendi kaderini kendisinin belirlemesinden yanayız” diyen zihniyet düğmeye basmış ve bir hafta içinde Haluk Ulusoy tarafından Mustafa Çulcu, Genel Başkan adayı olarak ortaya çıkarılmıştır.

Talimat verildi

MHK başkanı başta olmak üzere tüm MHK üyelerine Federasyon Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerince “Koşullar ne olursa olsun Metin Tokat, Genel Başkan olmayacak, bir yanlışlık olursa…” talimatı verilmiştir. İşte o andan itibaren inanılmaz bir çalışma ve inanılmaz bir baskı başlamıştır. Hatta bu baskılar tehdit aşamasına geçmiş ve “Metin Tokat’ın listesinde yer alan hakem ya da gözlemciler bu işi bırakmayı göze alsınlar” biçimine dönüşmüştür. 25 Nisan 2006 Pazar gecesi genel kurul öncesi verilen yemekte bütün MHK üyeleri masaları tek tek gezerek hakem ve gözlemcilere bu talimatı bizzat iletmişlerdir. MHK Bölge Sorumlularının toplantıları gece yarılarına kadar sürmüş; hatta baskı o denli büyümüştür ki, bazı MHK üyeleri Kuran’a el bastırmak gibi bir yol bile seçmişlerdir. Ve gece yarısından sonra gelen telefonlardaki bütün söylemler birbirinin benzeridir: “Hocam lütfen beni affet, seni çok sevdiğimi, hep yanında olduğumu biliyorsun ama…”

Burada Cem Papila’nın hakkını teslim etmek lazım. Sözünde durarak iki listeye de girmemiştir. Sonuçta bugün yaşadığı sıkıntının temelinde o günkü dik duruşu yatmaktadır.

İşte özgür irade

İşte bugün demokrasiyi ve özgür iradeyi savunanların öteki yüzünü ortaya koyabilecek kısa bir özet.

Geçtiğimiz federasyon seçiminde Haluk Ulusoy lehine oy kullanarak seçilmesine katkısı olan delegelerden kaçının federasyonda maaşlı olarak çalıştığı, kaçının alt kurullarda görev yaptığını kamuoyu çok iyi biliyor. İşte size demokrasi ve özgür irade…

Neden Haziran? Ki o tarihte de yapılıp yapılmayacağı da belli değil ya.

Ligin ikinci devresinin başlamasıyla birlikte verilecek tavizler çoğalacak. Seçim için imza veren kulüplerle diğerleri arasında oynanacak tüm maçlarda olabilecek masum hakem hatalarının nelere mal olabileceğini düşünmek bile çok zor.

Federasyonun kulüplere tesis yardımı adı altında dağıtacağı paraların hangi kulüplere verilebileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Profesyonel Disiplin Kurulu’nun vereceği cezalarda takım farkı gözetip gözetmeyeceği veya Tahkim Kurulu’nun bu cezalardaki indirim oranını neye göre yapacağı hepimizin malumu.

Futbolun daha huzurlu, daha mutlu, daha hoşgörülü, daha saygın ve daha başarılı bir ortama taşınmasından öte bir hesabı olmayanların, yapılabilecek en kısa sürede Genel Kurulu toplayarak ya kendilerine GÜVEN tazelemeleri ya da yeni bir oluşum için ortamı hazırlamaları gerekmektedir.

Doğru olan da en çok ihtiyaç duyulan da budur.

10 Ocak 2007’de Sabah Gazetesi yazarı Serdar Ali Çelikel de konuya değinmektedir:

Federasyon ve seçim

Ulusoy Federasyonu, 106 delegenin imzasıyla seçime çağrıldı. Dün rakam 111’e çıktı. Gençlerbirliği 4 imza daha gönderdi. Ankara Bugsaş Kulübü de 1… Altay bugün 2 imza daha verecek ve toplam sayı 113’e ulaşacak. Yani bugün genel kurul delege sayısının yüzde 51’i seçim istediğini beyan etmiş olacak. Konu çetrefilli. Madde madde gidelim:

20 promosyon oy ne oldu?

İlk kez bu satırların sahibi yazmıştı. Ulusoy “70 imza bile toplayamazlar. 70’i toplasınlar 20 imza da benden” demişti. Bugün 113 imza konuşuluyor. Şimdi Haluk Başkan 20 imzayı toplayacak mı; merak ediyorum.

Ulusoy, “Erken seçim isteyen kendine baksın” dedi mi?

Sabah okurları iyi bilir. Ali Erdoğan imzasıyla bir manşet atmıştık. Haberimiz şuydu:

“Ulusoy, seçimin yapılmasını isteyen hükümetle ilgili yakın çevresine, ‘Meclis’teki bazı gruplar ve bazı kuruluşlar da ülkede erken genel seçim istiyor. Seçim isteyen kendine baksın’ diyor.” Bakan Şahin bu haberimiz üzerine sert bir açıklama yapmıştı. Haberle ilgili 2 gün boyunca hiç tepki vermeyen Haluk Başkan, Bakan’ın açıklamaları karşısında haberimizi yalanladı. Daha 3 gün önce Fanatik Gazetesi’nde sevgili Gökmen Özdenak’a konuşan Ulusoy, aynen şu cümleyi kurdu:

“Erken seçim isteyen kendine baksın.”

Ulusoy koltuğa yapışır mı?

“Yapışmam” diyor ama seçimi geciktirmek için her şeyi yapacağını düşünüyorum. Çünkü bence Ulusoy’un yaşam biçimi, federasyon başkanlığı. Haluk Ulusoy, federasyon başkanlığı yapamazsa; motivasyonunu, moralini büyük ölçüde yitirir. Zaten babası sayın Saffet Ulusoy, 16 Ocak’taki seçimden önce kendisine “Oğlun aday olmasın” diyenlere şu cevabı vermişti:

“Oğlum 1.5 senedir ruh gibiydi. Gözümün önünde eridi.” O yüzden Haluk Bey koltukta bir gün daha fazla kalmak isteyecektir.

Seçim ne zaman olur?

Bence yarın olmalı. Kesinlikle lig başlamadan yapılmalı. Ulusoy, “Futbolun iyiliği için seçim olmamalı, Milli Takım etkilenir” diyor.

1-Milli Takım, Ulusoy’la başarılı olacak, başkasıyla olamayacaksa hemen lağvedilsin. Ya da Ulusoy kalırsa teknik adama da gerek olmadığından Fatih Terim gönderilsin.

2-Madem Ulusoy yönetimi, futbolun geleceğini ve Milli Takım’ı düşünüyor. O zaman lig başlamadan seçimi yapsın. Şimdi biraz geleceğe 2. yarının ilk hafta maçlarına gidelim. İlk maç A.GücüBursa. Maçı bir hakem hatasıyla A.Gücü kazanırsa ne olur? Bursaspor, ” Biz Ulusoy’a muhaliftik, Ankaragücü ise Ulusoy yandaşıydı. Ulusoy’un hakemleri bizim gibileri doğruyor. Ama 113 delegenin hepsi mi doğranacak?” derse, Ulusoy ne cevap verir çok merak ediyorum. Aynı maç ikinci senaryo: Maçı bir hakem hatasıyla Bursaspor kazandı. Bu kez Ankaragücü, “Biz Ulusoy yandaşı, Bursa karşıtıydı. Hakemler bu durumdan etkilendi. ‘Bursa’yı bilerek yakıyorlar’ demesinler diye hakemler bizi bitirdi. Ulusoy aleyhine imza vermeyen 112 delegenin hepsi mi doğranacak?” derse, Ulusoy’un ne cevap vereceğini daha çok merak ediyorum. Federasyon yönetimi samimi olmalı, seçimi bir an önce yapmalı.

Ulusoy aday olur mu?

Bence olmalı. Seçimi bir an önce yapıp tekrar sandık iradesinin karşısına çıkmalı. Bir daha kazanırsa Bakan Şahin’i, Levent Kızıl’ı, Özhan Canaydın’ı, Aziz Yıldırım’ı istifaya çağırmalı. Kalan dönemini tamamladığı gibi kanunu değiştirip, bir 3 dönem daha seçilmeli. Ama ne olursa olsun sandıktan kaçmamalı ve seçimi geciktirmemeli. Boğulmakta olan futbola suni teneffüsü yapmalı.

Siyasi baskı var mıydı?

Hem evet, hem hayır. Evet Bakan Şahin ve hükümetin bir kısmı, Ulusoy’u istemiyordu. Bunun için çeşitli girişimler yaptılar. Ama ya çok beceriksizlerdi ya da anlatılan kadar yoğun bir baskı yoktu. Bir örnek vereyim: Beşiktaş Asbaşkanı Murat Aksu, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun oğlu. Başbakan Aksu’yu çağırıp, “Biz bu Ulusoy’u istemiyoruz. Beşiktaş da onu destekliyor. Oğluna söyle o yönetimden istifa etsin. Bize zarar veriyor” dese ne olurdu?

Beşiktaş kongresinin bile rengi değişirdi. Benim baskıdan anladığım bu. Bu kadar baskı oldu mu? Hayır. Ama bir etki var mıydı? Evet. Bir de şunu sormak gerek: Ulusoy, Bermek’e karşı kazanırken 102 karşıt oy yok muydu? Yani bu imza veren delegelerin hepsi mi devlete göbekten bağlı? Ulusoy’u gerçekten istemeyen bir kişi bile yok mu?

Levent Kızıl aday olur mu?

Gerçekten son basın toplantısında söylediği gibi bu kadar imza bir daha toplanmaz. Bu işi Kızıl’dan başkası da yapamazdı. Kızıl, bu organizasyon yeteneğiyle çok istediği federasyon başkanlığı için artı puanlar kazandı. Şimdi üstüne yapışan görevi yaptı. Ancak bana kalırsa Kızıl bu dönem aday olmayı düşünmüyor.

Seçim neyi değiştirir?

En önemlisi futbol camiasına nefes aldırır. Sonra yeni yönetimin (Haluk Ulusoy da olsa) projelerini, vizyonlarını, yapacaklarını sorgulama zamanı gelir nasıl olsa.

Futbol Federasyonu muhaliflerinin arasında Hasan Doğan adının geçmesi, Ankaraspor Onursal Başkanı’nı kızdırır. Melih Gökçek 11 Ocak’ta, “Bırakın yönetimde yer almasını, kulis yaptığını anlarsam beni seven insanların tek biri orada olmaz. Bu doğru ise buyursun kendi yapsın der ve çeker gideriz. İlk söylediğim sözün arkasındayım. Bizim tek başkan adayımız var, o da Hamdi Akın. Boşuna bir başka aday konuşulmasın, adı gündeme getirilmesin” der.

Aynı gün Tahkim Kurulu Başkanı Türker Aslan ilginç açıklamalar yapar. Bir soruyu yanıtlayan Tahkim Kurul Başkanı Arslan, verecekleri kararlarla ilgili olarak kendilerine gelen talep ve baskılarla ilgilenmediklerini, hukukun gereğini yerine getirdiklerini ifade ederek, ”Gece yarıları bana kimlerin telefon ettiğini söylesem şaşarsınız” der. Verdikleri kararların her zaman arkasında olduklarını ifade eden Türker Arslan, şunları söyler:

”Verdiğimiz kararlarda tarafların memnun olması ya da memnun olmaması çok normal. Kararlarımızı verdiğimizde onun arkasındayız. Bu kararları verene kadar bize talepler baskılar geliyor mu? Bunlar bizi hiç ilgilendirmiyor. Ben 13 yıldır bu görevin içindeyim. Bana hiç telefon gelmedi mi? Rica gelmedi mi? Gelmez olur mu… Gece yarıları bana kimlerin telefon ettiğini söylesem şaşarsınız, ama bu konuları dikkate almadan hukukun gereğini yaptığımızdan emin olabilirsiniz.’

Kulüp yöneticilerine verilen hak mahrumiyeti cezalarının kapsamı konusunda çok açık bir hüküm bulunmuyor. Hak mahrumiyeti cezasının amacına ulaştığı inancında değilim. Pratikte bir sonucu olduğu fazla görünmüyor.

Bugüne kadar 4 federasyon başkanıyla çalıştım ve şimdiye kadar hiç birisinden (Şu karar şöyle olabilir mi) şeklinde bir telkinle karşılaşmadım.

“Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), çok dar bir zaman içerisinde çalıştığı için geniş bir araştırma yapma şansına sahip değil. Maçla ilgili gelen raporları değerlendirerek bir an evvel olayı sonuçlandırmak zorunda.

Örneğin; Mersin İdmanyurdu’nun bir maçıyla ilgili iki oyuncu Selim ve Birkant’la ilgili temsilcilerin raporlarında maç sonunda hakemlere ağır küfürler ettikleri hatta fiziki müdahaleye yeltendikleri, ancak olayların önlendiği bilgileri vardı. Bu oyunculara 4’er maç ceza verilmişti. Olayla ilgili görüntüler ibraz edildi, izledik. Halbuki Selim’in küfür etmeyi bırakın olayları yatıştırmak için çok büyük çaba sarf ettiğini görüntülerden tespit ettik. Temsilci de bu olaylarla ilgili açık bir şey yazmamış. Gözlemci ve temsilciyi kurula çağırdık. Sonuçta olayların 3-5 numaralı oyuncular (Selim ve Birkant) değil, 7-10 numaralı oyuncular olduğunu tespit ettik. Böylece biz bir hukuki hatanın oluşmasını engelleme imkanı bulduk.”

Geçen sezonlarda Beşiktaş forması giyerken Fenerbahçe ile yaptıkları maçta Nobre’ye yaptığı bir hareketten dolayı Emre’nin ve Fenerbahçe’nin Trabzonspor ile yaptığı maçta Semih’e verilen cezaların kaldırılmasıyla ilgili fikri sorulan Arslan, iki olayda da kendisinin görevde olmadığını hatırlatarak, ”Ne Emre’nin ne Semih’in cezaları kaldırılmazdı. Her iki kararı da doğru bulmuyorum” der.

12 Ocak tarihinde Ergun Babahan imza olayının perde arkasına kendi yorumunu getirir:

Futbol Federasyonu

Fenerbahçe Kulübü ve taraftarının Haluk Ulusoy yönetimine sıcak bakmadığı bir gerçek. Aynı iddia Ulusoy yönetimi için de söylenebilir. Hıncal Uluç’un deyimiyle; G.Saraylı olan Ulusoy sarılacivertlilere sıcak bakmıyor.

Şimdi Ulusoy yönetimi için bir güvensizlik beyanı sözkonusu.

Ancak bundan çok önce Fenerbahçe yönetimi ve taraftarı Ulusoy yönetimine güvensizlik oyunu vermişti.

Bu beyanda Fenerbahçe’nin rolü belirleyici değil. Daha belirleyici olan, iktidardan stat yapımı, inşaat izni gibi konularda beklentisi olanlarda. Bu beklenti içinde olanlar, iktidara yakın veya iktidar yanlısı yönetimlerle işbirliği yapıp olağanüstü kongre çağrısı yaptılar. Zaten Spordan Sorumlu Devlet Bakanı da uzun süreden beri bu çağrının yapılmasını istiyordu.

Buradan çıkacak ilk sonuç şudur: İktidar futbola müdahale etmiştir ve bunun için kendisinden beklentisi olan yöneticileri kullanmıştır.

İkinci sonuç ise Türkiye’de özerkliğin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olması kadar olduğudur.

Yani, KKTC Cumhurbaşkanı nasıl sıradan bir üstgeçiti yıkmak için Ankara’dan izin ve onay olmak zorundaysa, federasyonlar da iktidarın adamı ve ekibi olmak durumundadır. Bu çıplak bir gerçektir.

İktidara kim gelirse gelsin, bağımsız kurul, özerk federasyon gibi tanımlar hiçbir inandırıcılığı olmayan boş kavramlardır. Peki ne yapmalı?

İktidarın futboldan elini çekmeyeceği kesin. O yüzden federasyon başkanlığına başbakanın bile saygı duyacağı bir isim ve ekip bulmak şart.

Türkiye gibi ülkelerde kurumlardan çok kişiler önem kazanıyor. Bu öyle bir isim olmalı ki, en karşısındaki kulüpler bile “Bu adam bu işi yapar” duygusuna sahip olsun. Yoksa, Türkiye’de futbol içine girdiği kaosta yuvarlanmaya devam eder. Federasyon, onun yetkili kurulları tarafından atanan hakemler tartışıldığı sürece, kulüplerin başına futboldaki başarı dışında amaçları kovalayan insanlar geldiği sürece spordaki kirlilik devam eder.

Hiç olmazsa saygın bir isimde birleşin. Yoksa bindiğiniz dalı keseceksiniz.

Futbol Federasyonu Başkanvekili Affan Keçeci ligtv.com.tr adresli internet sitesinde 13 Ocak’ta yer alan röportajında, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un önceki başkanlığı dönemiyle ilgili yargıya intikal eden konular olduğunu, ancak bunların karara bağlanmadığını belirterek, “19 Ocak 2006 tarihinde seçim kongresi oldu ve sayın Haluk Ulusoy başkanlığında yönetime seçildik. O günden beri durdurak bilmez bir çalışma içindeyiz. Tüm görevlerimiz ve de federasyonun kuruluşu, yasada net olarak belirtilmiş olduğundan o doğrultuda hareket etmekteyiz. Tabi ki o doğrultuda hareket ederken bir takım statü ve talimatlar da var, onlar da harfiyen yerine getirilmekte” diye konuşur.

Keçeci, seçime gidilmesi yönünde bazı kulüplerin imza toplamasıyla ilgili soruyu, “Burada yapılan yanlışlık var. Şu anda sayın Haluk Ulusoy’un başkanlığındaki yönetim kurulunda yer alan 2 başkanvekili ve 12 üye arkadaşlarımızın hepsi ilk defa görev alan insanlar. Sayın Ulusoy ile ilgili olarak daha önceki dönemde teftiş kurulunun vermiş olduğu bir rapordan ötürü yargıya intikal eden bir konu var. Yargıdaki konunun, neticesinin de alınması gerekir. Yapmış olduğumuz görevde bir seneyi doldurmak üzereyiz. Bu 1 sene içinde toplanan imzalarla ‘Bu yönetim kurulu gitsin’ dendiği vakit bunun gerekçesinin ortaya konması lazım. Toplanan imzalarla ilgilenmiyorum” yanıtını verir.

Keçeci, federasyon yönetim kurulunun seçim konusunu haziran ayındaki mali genel kurulda gündeme getirme yönünde olduğunu ifade ederek, “Bugüne kadar federasyona birçok başkan ve yönetici geldi. İmza toplama konusundan dolayı doğacak olan olağanüstü kongreler olursa ondan sonra ne olur? Her seçim sonrası imza toplanmaya başlar” der.

Daha önce açıklama yaptıklarını ve “Haziran ayında bunu konuşalım” dediklerini hatırlatan Keçeci, “Haziran ayına ne kalmış zaten. İmza toplamayla ilgili zaten aşağı yukarı o günlere denk geliyor. İnsanların almış aldığı tüm kararlara saygım vardır. Aldıkları kararı tasvip ederim etmem ayrı konu. Ancak bildiğim bir şey vardır, şu anda son derece önemli bir süreç var. Önümüzde önemli 2 maçımız var.”

16 Ocak tarihinde ilginç bir iddia ortaya atılır. Ulusoy’un kemik destekçilerinden, akraba Demirören’in, Haluk Ulusoy’un ayrılması durumunda, geçen seçimdeki rakibi Fikret Orman’ı Futbol Federasyonu başkanlığına önermeyi planladığı sızdırılır. Konu hakkında yalanlama veya doğrulama yapılmaz.

Seçimin geciktirilmesindeki sakıncalara dikkat çeken isimlere 17 Ocak’ta Ahmet Çakar da katılır:

Kapıdaki tehlike

İmzalar toplandı. Artık seçim kaçınılmaz. Kulüplerin bir kısmı seçim için ya da diğer bir deyimle Haluk Ulusoy’un gitmesi için imza verdiler. Bir kısım kulüpler de istikrar kisvesine sığınarak Haluk Ulusoy savunuculuğuna soyundular. Otomatik olarak Türk futbolu kulüpler bazında iki kampa bölündü. Bir tarafta Beşiktaş ve Trabzon’un başını çektiği Ulusoycular, diğer tarafta da Fenerbahçe ve Galatasaray’ın başını çektiği Ulusoy karşıtları..

Bu tablo, en çok hakemlerin işini güçleştirecek . Zaten tecrübe ve yetenek sıkıntısı yaşayan hakemler böylesine bir tabloda daha zorlanacaklar. Üstelik başlarında kulağına küpe takacağını ilan edebilecek kadar gayri ciddi bir MHK Başkanı varken, ikinci devre işleri hiç de kolay olmayacak.

Ulusoycular, imzacılara kızabilirler.. “İmzaları niye toplayıp da kaos yarattınız” diyebilirler.Halbuki onların isteği istikrar değil. Ulusoy federasyonu ve beraberinde getirdiği şartlar, Ulusoy’u savunan kulüplere imtiyaz sağlıyor. Şimdi bu imtiyazın iltimasa dönüşmesi için yoğun bir çaba sarf edecekler ve Haluk Ulusoy’u savunan kulüpler açık açık söylemeseler de federasyondan, kurumlardan, hakemlerden hep destek arzulayacaklar. Daha da kötüsü; imza vermiş kulüpler de ” Acaba bizim kafamız kopartılacak mı? ” endişesiyle seçim gününü bekleyecekler.

Bu tabloyu çözmek beklenti ve korkuları azaltmak Ulusoy federasyonunun elinde. Eğer onlar Türk futbol liglerinin ikinci yarıda huzurlu geçmesini istiyorlarsa ve söyledikleri gibi iyi niyetli iseler, derhal seçim yapmalılar. Bu tarih, kanun gereği imzaların toplanmasından 21 gün sonrasına tekabül ediyor. Yani yaklaşık ocak ayının son günleri.. Yaparsın seçimi, aday olursun veya olmazsın, kazanırsın ya da kazanamazsın ama bu davranışınla futbolumuzun kapısında bekleyen müthiş tehlikeyi bertaraf edersin. Ulusoy ve arkadaşları bu tavrı gösterirler mi bilemiyoruz. Göstermeyip, “Federasyon olarak demokratik ve kanuni haklarımızı kullanıyoruz” diyerek seçimi geciktirebilirler. Ya da imza verenlere “Sizler imzaları verirken Türk futbolunu ne kadar düşünüyorsanız, şimdi biz de seçimi geciktirerek aynı şekilde düşünüyoruz” diyebilirler. Karar Ulusoy federasyonunun.. Kısasa kısas derlerse, Allah futbolumuzun yardımcısı olsun.

Aynı tarihte Turgay Demir şunları yazar:

Türk futbolu, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in bir türlü yapmadığı çağrı ve genel kurul isteyen delegelerin noter tasdikli imzaları ile Futbol Federasyonu’nun zaman kazanmaya yönelik oyalama taktiği arasında sıkışıp kaldı. Şahin’in, yasaya rağmen genel kurul çağrısı yapmamasının ardından toplanan imzalar, suyun kendi yatağında akacağı şeklinde yorumlanmıştı. Ancak öyle olmadı. Muhalefet, imzaları birer birer toplarken “70 imza bulsunlar 20 de benden” diyen Haluk Ulusoy, imzalar 113’e ulaşınca tavır değiştirdi. Önce Haziran’daki mali genel kurulda seçim konusunun tartışılabileceği gündeme getirilerek imza kampanyası zayıflatılmaya çalışıldı. Bu taktik başarısız oldu ve Levent Kızıl başkanlığındaki muhalif cephe önce 96, sonra 113 imzayı buldu. Ne var ki genel kurul çağrılarına kayıtsız kalmaya kararlı görünen Ulusoy Federasyonu bu defa imzaların tek tek verilmesi gerekçesiyle toplu imzaları geçersiz saydığını ortaya koyan bir tavır sergilemeye başladı. Federasyona göre, her delege tek tek notere gidip genel kurul istediğine dair dilekçe göndermeliydi. Muhalif cephe bu tavrı, “Federasyon, kulağının üzerine yatıyor” diye yorumlarken, genel kurul için önlerinde iki seçenek kaldığını da seslendirmeye başladı. Birincisi; ilk hareketi kulüplerden bekleyen Bakan Şahin’in toplanan imzalar sonrası genel kurul çağrısı yapması. İkincisiyse, bir ya da birkaç genel kurul üyesinin mahkeme kararıyla genel kurulun yapılmasını sağlaması olacak. Gelinen noktada Bakan Mehmet Ali Şahin yetkisini kullanmadığı taktirde yüce divanlık bile olabileceğinin bilincinde. Şimdi soru şu: Bakan Bey mi yüce divanlık olacak, yoksa Türk futbolu mu mahkemelik?

M. Ali Şahin ise federasyon delegelerine seslenir: Korkmayın!

Mehmet Ali Şahin, spordan sorumlu bir bakan olarak kimseyle alıp vereceği bulunmadığını belirterek, “Sayın Ulusoy ile de yok, ama hukuki bir süreç var, hukuki sürecin getirmiş olduğu bir nokta var. Herkes bunu görmeli ve buna göre hareket etmeli.

Yapılan, yalnızca yasaların buyurduğu biçimde hareket etmek ve bunun sonucunun ortaya çıkmasından ibaret. 2003-2004 yıllarında sayın Ulusoy görevdeyken, basın-yayın organlarında mevcut federasyon yönetimiyle ilgili birçok iddia yer aldı. Ben de yasanın bana verdiği gözetim ve denetim görevinin bir gereği olarak, bütün bunları incelemeleri ve soruşturmaları için Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu göndermiştim. Kurul raporunu 1 yıl sonra verdi. Sayın Ulusoy o sırada görevde değildi, ancak Başbakanlık Teftiş Kurulu, hukuki ve cezai işlemlerin yapılması gibi bir sorumluluk yüklüyordu bana ve nitekim dönemin Futbol Federasyonu, çoğu İstanbul’da, o raporda öngörülen haksız uygulamalardan kaynaklanan 30 civarında geri alım davaları açtı.

Bu davalar şu anda İstanbul’da mahkemelerde devam ediyor. Deniliyor ki ’17 bin YTL için yargılanıyorum’. Ben yarın bakanlıktan, İstanbul’da açılmış olan bu hukuk davalarıyla ilgili dosya numaralarını, hangi mahkemelerde açıldığını ve devam etmekte olduğunu, duruşma günlerini sizlere bildireceğim. Lütfen, sizlerin yargı muhabirleri vardır, takip etsinler. Kim hakkında ne kadar geri alım davaları açılmış, bunların hangisi kurul raporuna bağlı olarak, onun isteği doğrultusunda sonuçlanmış? Yani dava, açılanlar aleyhine sonuçlanmış, bunları orada gözlemleyeceksiniz ve ne kadarlık bir meblağ olduğunu da orada görmek imkanına sahip olacaksınız.

Beni asıl rahatsız eden şey, davacı Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un, davalı Haluk Ulusoy’a dava açmış olması. Sayın Ulusoy, sayın Ulusoy’a karşı davalı. Böyle bir garabet rahatsız etmiyor mu kimseyi? Davacı avukatını da sayın Ulusoy görevlendiriyor, davalı durumundaki kendisinin avukatını da sayın Ulusoy görevlendiriyor. Böyle birşey olabilir mi? Yani bu anlayışla ‘Bir görev sorunsuz şekilde devam ediyor’ denebilir mi? Nitekim bütün bunlar karşısında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 yıla kadar ağır hapis istemiyle bir dava açtı. Bunun üzerine de Başbakanlık Teftiş Kurulu, spordan sorumlu bakan olarak bana, görevden kalmasında sakınca gördüğü için Futbol Federasyonu’nu olağanüstü toplantıya davet etme görevini verdi. Futbol kamuoyunun, Futbol Federasyonu Genel Kurulu delegelerinin, kendi sorunlarını kendilerinin çözmesinin daha doğru olacağını düşündüm. Nitekim duyarlı genel kurul delegeleri 113 imza toplayarak Futbol Federasyonu Başkanlığı’na başvurdu. Şimdi yapılması gereken, genel kurulun bir an önce toplanması ve orada tüm bu anlattıklarımın değerlendirilmesidir.

Genel kurulun seçtiği kişilerin genel kurulun karşısına çıkmaktan korkmalarını anlamıyorum. Gelin sizi seçenlerin karşısına çıkın, sizi seçenleri ikiyüzlülükle itham etmeyin. ‘Efendim bunlar imza verdiler ama isteyerek vermediler’ demek, bu genel kurulun saygıdeğer 113 delegesini çok ağır şekilde itham etmektir. Bir federasyonun başkanı, kendisini seçen delegelere bu kadar ağır ithamlarda bulunamaz.”

Hemen ertesi gün Şahin’e yanıt gelir:

“Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin’in dün “Futbol Federasyonu Başkanı Ulusoy’a cevap verme anlamında değil ama bir bilgi kirlenmesi olduğunu sezdiğim bazı konuları kamuoyuna hatırlatmak istiyorum” diyerek yaptığı açıklamasında, bazı hususların gerçeği yansıtmadığını üzülerek görmüş bulunmaktayız.

Cevap verme anlamında değil ama bilgi kirlenmesine yol açan bu açıklamanın sonrasında, Sayın Bakan’ın kişisel yorumuyla izah etmeye çalıştığı konuların gerçek boyutunu değerli kamuoyuna açıklamanın zorunluluk haline geldiğini belirtmekte yarar görmekteyiz.

Sayın Bakan “2003-2004 yıllarında Sayın Ulusoy görevdeyken, basın yayın organlarında mevcut federasyon yönetimiyle ilgili bir çok iddia yer aldı. Ben de yasanın bana verdiği gözetim ve denetim görevinin bir gereği olarak, bütün bunları incelemeleri ve soruşturmaları için Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu görevlendirmiştim. Kurul raporunu 1 yıl sonra verdi. Sayın Ulusoy o sırada görevde değildi. Ancak Başbakanlık Teftiş Kurulu, hukuki ve cezai işlemlerin yapılması için bana sorumluluk yüklüyordu” diyor.

Oysa Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan rapor, Sayın Bakan’ın sözlerinin tam tersini söylüyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan raporun 320. sayfasında, bu konuyla ilgili şu görüşlere yer veriliyor:

“Türkiye Futbol Federasyonu’ndaki suiistimaller hakkında işlem tesis edilebilmesi için yapılacak şikâyet ve bildirimlerde, müştekinin suçtan zarar gören olması gerektiği, zarar görenin federasyon tüzel kişiliği olacağı tespitine yer verildiği görülmektedir. Bu durumda, heyetimizce tespit edilen ve suç teşkil eden hususlar hakkında Devlet Bakanlığınca suç duyurusunda bulunulmasına imkân olmadığı, bu konuda Futbol Federasyonu tüzel kişiliğince bir işlem yapılabileceği anlaşılmaktadır…”

Raporda yazılı yargı kararına dayalı görüşten de anlaşılabileceği gibi, Sayın Bakan aylardır, Teftiş Kurulu’nun kendisine “hukuki ve cezai işlemlerin yapılması gibi bir sorumluluk yüklediğini” belirterek kamuoyunu yanlış yönlendiriyor. Mevzuat çerçevesinde Sayın Bakanın yüklenebileceği tek sorumluluk, yargıyı harekete geçirmek değil Genel Kurulu toplantıya çağırmaktır.

Sayın Bakan, Sayın Levent Bıçakcı yönetimini kastederek, “Dönemin Futbol Federasyonu, çoğu İstanbul’da, o raporda öngörülen haksız uygulamalardan kaynaklanan 30 civarında geri alım davası açtı. Bu davalar şu anda İstanbul Mahkemelerinde devam ediyor. – Sayın Ulusoy kastedilerek – Deniliyor ki 17 bin YTL için yargılanıyorum. Kim hakkında ne kadar geri alım davası açılmış, bunların hangisi kurul raporuna bağlı olarak, dava açılanlar aleyhine sonuçlanmış, göreceğiz” diyor. Yapılacak açıklama Sayın Ulusoy’un beyanını teyit edecektir.

Sayın Bıçakçı Federasyonu tarafından, kastedilen dönemde 32 dava açılmıştı. Sayın Ulusoy hakkında açılan dava sayısı üç. Bunlarda da dava konusu edilen meblağ tutarı 19.923 YTL. Diğer davalıların ise zaten şu an Türkiye Futbol Federasyonu ile hukuki bir bağı bulunmuyor.

Sayın Bakan, “Sayın Ulusoy, Sayın Ulusoy’a karşı davalı. Şimdi böyle bir garabet rahatsız etmiyor mu kimseyi? Kim görevlendiriyor avukatları? Davacı avukatını da Sayın Ulusoy görevlendiriyor, davalı durumundaki kendisinin avukatını da Sayın Ulusoy görevlendiriyor. Böyle bir şey olabilir mi?” diyor.

Siyasete girmeden önceki mesleği avukatlık olan Sayın Bakan, bu sözleri sarfederken her şeyden önce kendi meslektaşlarına hakaret ediyor. Avukatların talimatla iş yaptıklarını vurgulamak istiyor. Konuşmasının bir yerinde, Sayın Ulusoy’a “Seni seven delegeleri itham ediyorsun” diye suçlayan Sayın Bakan, galiba farkına varmadan ve nezaket sınırlarını aşarak bir dönem kendisinin de yaptığı avukatlık mesleğini rencide ediyor. Söz konusu dava, Sayın Bakan’ın da ifade ettiği gibi, Sayın Bıçakcı Federasyonu döneminde açılmıştı. O davadaki avukat, Yönetim Kurulumuz göreve başladıktan sonra da değiştirilmedi. Kendisine bu davalar konusunda hiçbir talimat verilmedi. Sayın Bakan ya da kamuoyu tarafından istenildiği takdirde İstanbul ya da Ankara Barosu’ndan oluşturulacak bir heyet, bu konuda dilediği araştırmayı yapabilir ve o avukatın görevini mesleki anlamda ne denli özgür ve titiz biçimde yaptığını ortaya çıkarabilir. Asıl garabet, Sayın Bakan’ın dediği gibi değil, bu konunun, durup durup bir yıl sonra gündeme taşınması. Son 1 yıl içerisinde futbol ve Futbol Federasyonu ile ilgili 60’a yakın açıklama yapan ve bu noktaya hiç değinmeyen Sayın Bakan, ne oldu da garabet diye nitelendirdiği bu olayı aylar sonra hatırladı?

Sayın Bakan, “Bu anlayışla ‘bir görev sorunsuz şekilde devam ediyor’ denilebilir mi? Nitekim bunlar karşısında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 yıla kadar ağır hapis istemiyle bir dava açtı” diyor.

Ceza davaları hapis süresi talebiyle açılmaz. Başsavcılığın açtığı dava sonrası medyada yer alan ceza süresine bağlı bir yoruma paralel görüş bildirmek, hukukçu kimliğini taşıyan Sayın Bakan’ın, engin hukuk deneyimiyle ne ölçüde örtüşüyor? Kaldı ki Sayın Bakan açıklamalarında hukuk sürecinin başladığından da söz ediyor. Oysa başlayan hukuk değil, yine bir hukukçunun çok iyi bilmesi gerektiği gibi yargı süreci. Ve bu süreçte, hukuka göre suskun kalmak zorunluluğunu sanırız herkesten fazla Sayın Bakan’ın bilmesi gerekiyor.

Sayın Bakan, “Genel Kurul’un seçtiği kişiler, neden Genel Kurul karşısına çıkmaktan bu kadar korkuyor? Gelin sizi seçenlerin karşısına çıkın, sizi seçenleri ikiyüzlülükle itham etmeyin. ‘Efendim bunlar imza verdiler ama isteyerek vermediler’ demek, bu Genel Kurul’un saygıdeğer 113 delegesini çok ağır şekilde itham etmektir, rencide etmektir” diyor.

Sayın Ulusoy’un yaptığı açıklamalar iyi incelenirse, itham etmenin, rencide etmenin ötesinde çok farklı bir gerçeği anlatıyor. Delegenin baskı altında tutulduğunu başta ve en iyi biçimde Sayın Bakan olmak üzere, artık herkes biliyor. Türkiye Futbol Federasyonu’na günlerdir bu konuda, Genel Kurul’un toplanması için imza veren delege şikâyetleri geliyor.

Her şey bir tarafa, Sayın Bakan’ın iki ay içinde 11 kez tekrarladığı, “Delegeler harekete geçsin, yoksa ben yetkimi kullanacağım” beyanı kendi başına siyasi etki, baskı değil midir?

Yönetimimiz delegeyi itham etmemekte, maruz kaldıkları baskı yüzünden onlar açısından üzüntü duymaktadır.

Türkiye Futbol Federasyonu yönetimi olarak Genel Kurul karşısına çıkmaktan değil, futbolun özerkliğinin siyasi müdahale ve baskılarla zedelenmesinden endişe ediyoruz. Nitekim bugüne dek olduğu gibi, bugünden sonra da özerkliğin zedelenmemesi için kararlı duruşumuzu sürdürme ilkesini benimsiyoruz. Futbolun tüm sorunlarına hukuk çerçevesinde ve Genel Kurul iradesiyle çözüm bulunmasını istiyoruz.

Aksi davranışlara gücümüzün yettiği sürece izin vermeyeceğimizi bir kez daha vurguluyor ve dün yapılan açıklamanın bilgi kirlenmesine yol açmaması için bu görüşleri değerli kamuoyuyla paylaşmayı ödev biliyoruz.”

Hakkını vermek lazım, Ulusoy tüm bu kavga dövüş arasında kendisine destek veren kulüplere kıyak yapmaktan bir an geri kalmaz. Ulusoy’un en büyük destekçilerinden Trabzonspor’un yabancı kontenjanı sıkıntısını jet bir kararla ortadan kaldırır.

Futbol Federasyonu, ihtilaflı bulunan yabancıların kontenjan dışında tutulmasına karar verir ve Trabzonspor, herhangi bir engele takılmadan Risp’e hemen imza attırır.

Muhtemelen “hazır bunu yapmışken tam yapayım” diye düşünen Ulusoy, 17 Şubat‘ta İstanbul’da düzenlenecek Trabzon Futbol Gecesi’ne de toplam 300 bin YTL değerinde 150 bilet alır.

Bakan Şahin’in Ulusoy’un yanıtına tepkisi gecikmez.

Şahin19 Ocak 2007’de, Ulusoy’a ait Kuşadası’ndaki otele yapılan 1.5 trilyonluk ödeme ile işadamı Saadettin Güler’e yapılan 1.5 milyar liralık ödemelerle ilgili Federasyon’un inceleme başlatarak, en kısa sürede dava açmasını ister.

Mehmet Ali Şahin imzası ile Futbol Federasyonu Başkanlığı’na gönderilen yazıda, Haluk Ulusoy hakkında Teftiş Kurulu’nun 29 Temmuz 2005 tarihli Raporu’ndaki bilgilere yer verilir. Adı geçen raporda, “Haluk Ulusoy’a ait Kuşadası Fantasia Otel’e… gerçekleştirilen alımlar nedeniyle 2001-2004 döneminde 1.457.748.592.947 TL ödeme yapıldığı tespit edilmiştir. Aynı şekilde Haluk Ulusoy Seyahat ve Nakliyat ve Ticaret AŞ’ye 1.1.2002-31.12.2003 tarihleri arasındaki alımlar nedeniyle 295.629.000.000 TL ödendiği belirlenmiştir” denilir.

Bakan Şahin, yapılan işlemlerin Federasyon’un satın alma talimatında yer alan “Teklif Alınamayacak veya Alım Yapılamayacak Kişi ve Kurumlar” düzenlemesine aykırı olduğunu bildirir. Mehmet Ali Şahin, Raporda Fantasia Oteli’ne yapılan ödemelerle ilgili olarak herhangi bir ihale ve inceleme yapılmadığının vurgulandığı, doğrudan hizmet alımına gidildiğini kaydeder.

Şahin Federasyon’a gönderdiği yazıda ayrıca, işadamı Saadettin Güler ait masraf listesinde hediyelik eşya alımı, deri ceket alımı şeklinde toplam 1.377.000.000 TL belgesiz masraf bulunduğuna da işaret ederek, şunları söyler:

“Tarafınzadan henüz bir dava konusu yapılmadığı ilgi (b) yazınızla anlaşılmış olan bu iş ve işlemlerle ilgili olarak da Hukuk Kurulunuzca inceleme yapılarak, en kısa sürede ilgili kişiler hakkında söz konusu parasal miktarların tahsili için dava açılmasını ve tüm gelişmelerle ilgili olarak, Bakanlığıma en kısa sürede bilgi verilmesini rica ederim.”

22 Ocak’ta Gürcan Bilgiç de kayıtsız kalamaz konuya:

Ulusoy’cular

Başta Hıncal Uluç ağabeyimiz olmak üzere son günlerde Haluk Ulusoy Federasyonu’na karşı olan hamleleri eleştirenler var. Spora siyasetin karışmasına karşılar. Temel de haklılar da…

Ama yıllardır Ulusoy’u eleştirirken, O’nu durdurmak adına devletin kurumlarını harekete geçmesi için uyaran, yazılar yazan, bilgiler veren de onlar. Şimdi bu işe karıştıkları için iktidarı eleştiriyorlar.

İddaa ödeneklerinin durdurulmasını, iktidarın kulüplere gösterdiği sopa ucu olduğunu söylüyorlar. Daha önce de Ulusoy’a yandaş olan kulüplere yapılan ödemeleri, hakem atamalarını, ceza kurulu kararlarını söylüyorlardı.

Ulusoy’un Eyüp Sultan’da kestirdiği koyunlar ile mafya bağlantısı kurmuşlardı. Şimdi bu konuda eleştirdikleri Ulusoy’a karşı yapılan hareketi kınıyorlar. Ahmet Çakar daha ilk günden beri yazıyor. Ulusoy’a oy veren hakemlerin hepsi bugün Merkez Hakem Kurulu’nda.

Ulusoy’a seçimi kazandıranların neredeyse tamamı Federasyon’dan öyle

ya da böyle maaşa bağlandı. Kimi, neye karşı savunuyorlar. 113 delege seçim için imza vermiş…

İmza verenler arasında İç İşleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun oğlu olan, Beşiktaş delegesi Murat Aksu var mı? Yok… O zaman bu nasıl politika hamlesi? Futbolu eleştirenler ve yönetmeye çalışanlar, geçmiş tecrübeleri ışığında daha adaletli bir lig oluşturmak istiyor. İktidar sadece bu safta yer aldığı için, idealler uğruna eleştirilmemeli. Aksine takdir edilmeliydi.

24 Ocak tarihinde Atilla Gökçe’nin yazısı ciddi suçlamalar içermektedir. Ama isim vermez ne yazık ki:

Erzik’i Platini’ye şikayet ettiler

Futbolda yaşadığımız ve tanık olduğumuz kaosu nihayet UEFA’ya da taşımayı başardık!

Bunun için kendimizi ne kadar kutlasak azdır.

Bizans’tan devraldığımız komplo kültürünü UEFA gündemine sokmak her kula nasip olmaz yani.

Uzatmadan açalım…

Biliyorsunuz, Haluk Ulusoy Federasyonu’nun devrilmesi için açılan siyaset katkılı kampanya, bizzat olağanüstü kongre imzacılarının da iddia ettiği gibi futboldaki kaosu henüz sonlandıramadı. Aksine, ligin ikinci yarısı başlarken huzursuzluk daha da arttı.

Bir yandan TFF, noter kanalı ile kendisine ulaşan imza sayısının henüz 60’ı geçmediğini açıklıyor, öte yandan imzacılar ısrarla 106 imzayı topladıklarını, belgeyi federasyona gönderdiklerini ileri sürerek Ulusoy yönetiminin acilen kongre tarihini belirlemesini istiyor.

Zor adam!

Bu süreç yaşana dursun, Haluk Ulusoy’u göndermenin planlarını yapanlar, henüz bir aday ve program etrafında birleşip organize olmuş değiller.

Hamdi Akın’ın adı, ilk günlerin heyecanını ve sıcaklığını kaybetti.

Futbol insanları, “Bari hepimizin saygı duyacağı bir adam bulalım” derken, Şenes Erzik’i yeniden keşfetti.

Erzik, medyanın da, kulüplerin de, siyasetin de saygı duyduğu karizmatik kişiliğiyle elbette gayet doğal biçimde öne çıktı.

Ne var ki, siyasetçiler saygı duyuyordu ama, istedikleri gibi yönlendiremeyecekleri için ona soğuk ve mesafeli duruyorlardı. Erzik, işbaşına gelirse kimseyi dinlemez, telkinlere kulak asmaz, hiç kimsenin nabzına göre şerbet vermez, iktidarını da kimseyle paylaşmazdı.

Bir çok spor adamı için de Erzik, “zor adam”dı… Kurulların, gündeme ve kulübe göre karar almasını, ceza standartlarının vaziyete göre değişmesini asla kabul etmez, bu tür beklentileri seçildiği an sıfırlardı.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in sürekli ve ısrarlı rövanş kampanyasına, yıpratma demeçlerine karşı direnç gösteren ve hiç hesaplamadığı biçimde siyasal bir çatışmanın içine giren işbaşındaki Haluk Ulusoy Federasyonu da, Erzik’e saygı duyuyor, ama aynı zamanda kendi direnişinin de bu arada güme gideceğini hesaplıyordu.

Eski çatışmalardan Erzik defterini henüz kapatmamış olanlar da vardı.

İki mektup gitti

…Ve UEFA’nın Düsseldorf’daki kongresinde Lennart Johansson’a karşı başkan adayı olarak ortaya çıkan Michel Platini’ye iki mektup gitti…

Mektuplardan biri, kurumsal kimlikle yazılıydı…

Öteki, Platini’nin iyi tanıdığı bir Türk’ün imzaladığı “arkadaş mektubu” ydu.

İçerik mi ?

Gözümle görmedim… Güvendiğim kaynaklar, özet içeriği açıkladılar :

“Erzik’i asbaşkan olarak seçme!”

Bu mesajın altını da kendilerine göre doldurmuşlardı. Elbette UEFA kongresinin son yıllarda görülmemiş hararetli çekişme ortamında bu mektubun yaratacağı tahribatı hepimiz biliyoruz.

O mektupları kimler gönderdi ? Günü gelince hep beraber öğreniriz.

Gözlerini kırpmadılar

Şenes Erzik, içerideki tartışmalardan hep uzak durdu… UEFA ve FİFA’daki kariyerinin gölgelenmemesi için elinden geleni yaptı.

Ama kısır ve kirli ortamdan yine de kendini soyutlayamadı.

Onun çözüm olmaması için, uluslararası kimliğine saldıranlar, gözlerini bile kırpmadılar.

Erzik bir yandan 12 yıldır birlikte çalıştığı Johansson’un, bir yandan da UEFA’nın çehresini değiştirmeye çalışan 30 yıllık dostu Platini’nin arasında sıkışmış durumda.

UEFA kongresi, yarın başkanı seçecek….

Asbaşkanların ve İcra Kurulu’nun seçimi Cuma günü yapılacak. 6 koltuk için Erzik’in de aralarında olduğu 13 aday mücadele edecek.

Platini’nin o iki mektubu aldıktan sonra, seçimi kazandığı takdirde Erzik’e pek de destek vermeyeceği biliniyor.

Bir kısır çekişme uğruna görüyorsunuz, ne değerler harcanıyor!

24 Ocak 2007’de Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Haluk Ulusoy, eski başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ile eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu’nun yanı sıra Trabzon’da yapılan inşaata ilişkin kontrolörlük görevini gerçekleştiren Cahit Erdem ile Sayim Adanur’un, “hizmet nedeniyle emniyeti suistimal ettikleri” ve bu suça “asli-maddi fail” sıfatıyla iştirak ettikleri iddiasıyla 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapis istemiyle yargılanmalarına başlanır.

Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesindeki davanın ilk duruşmasına, sanıklardan Sayim Adanur ve avukatı Fethullah Uysal ile diğer sanıkların avukatları katılır.

Başbakanlık ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı adına Hazine avukatları da, davaya katılma talebinde bulunarak, duruşmada hazır bulunurlar.

Cumhuriyet Savcısı Zeynep Doğar, Hazine avukatlarının davaya katılma talebiyle ilgili, deliller toplandıktan ve kamu zararının mevcut olup olmadığı hususu ve zarar varsa bunun niteliği tespit edildikten sonra karar verilmesi yönünde görüş bildirir.

Sanık Sayim Adanur da hakkındaki suçlamaları kabul etmeyerek, mimar olarak çalıştığını ve Trabzon’da yapılan Haluk Ulusoy Spor ve Kamp Tesisleri inşaatının projesinin kendisine ait olduğunu söyler. Proje kendisine ait olduğu için inşaatın kontrolörlüğünün de kendisine verildiğini anlatan Sayim Adanur, mevzuata ve sözleşmelere uygun olarak işini yaptığını savunur.

Sanık Haluk Ulusoy’un avukatı Metin Aslan, müvekkilleri hakkında, usül açısından takip şartı olan şikayet olmadığını savunarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 223/8. maddesi uyarınca davanın düşürülmesine karar verilmesini ister.

Şikayetçi Devlet Bakanlığının “uğradığı herhangi bir zararın söz konusu olmadığını” savunan Aslan, “TFF kamu kuruluşu değildir, özel bir tüzel kişiliktir. Kullandığı tek bir kuruş, kamu kaynağı yoktur. Bu yüzden bakanlığın zararı da mümkün değildir. Hazine’nin müdahillik talebinin reddine karar verilsin” der.

Ulusoy’un avukatlarından Serdar Mermut da “Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun düzenlediği raporda, Devlet Bakanlığınca suç duyurusunda bulunulması imkanının olmadığına, bu konuda sadece TFF tüzel kişiliğince bir işlem yapılabileceğine” işaret edildiğini belirterek, Hazine avukatlarının davaya katılma talebinin reddedilmesi gerektiğini söyler.

Avukat Ersan Şen ise 3813 sayılı TFF Kanunu’nun 5-6. maddelerine göre, iddianameye konu fiillerin tartışıldığını ve raporlanarak TFF Genel Kurul üyelerine gönderildiğini anlatır. TFF Genel Kurulu’nda, Ulusoy ve yönetim kurulu üyelerinin “tek tek aklandığını” savunan avukat Şen, iddianamedeki eylemlerle Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi bulunmadığını, sanıklar hakkındaki denetimi yasalara göre TFF Genel Kurulu’nun yapması gerektiğini ve Devlet Bakanlığı’nın sorunu ancak TFF Genel Kurulu’na taşıyabileceğini öne sürer.

Sanıkların daha önce de aynı iddialarla Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandıklarını, beraat ettiklerini ve beraat kararının Yargıtay tarafından onandığını ifade eden Şen, Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nden bu dava dosyasının istenilerek, incelenmesini talep eder.

Şen, “TFF bu ülkeye dünya üçüncülüğü kazandırmıştır. Para bu memleketin futbolu, futbolcuları ve başarısı için harcanmıştır. Hazine’nin kamu zararı olduğu iddiasıyla davaya katılma talebinin reddini istiyoruz” diye konuşur. Diğer sanıkların avukatları da Hazine’nin davaya katılma talebinin reddedilmesini isterler. Avukatlar, ayrıca müvekkillerinin ifadeleri alındıktan sonra savunmalarını yapacaklarını belirtirler.

Yargıç Ali Muzaffer Mutlu, sanık avukatlarının talebi doğrultusunda Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nden söz konusu dava dosyasının istenilerek incelenmesine, savunmalar tamamlandıktan ve deliller toplandıktan sonra iddianamedeki suçlamalara ilişkin bilirkişi incelenmesi yaptırılması konusunda karar verilmesini kararlaştırır.

Mutlu, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığını adına Hazine avukatlarının davaya katılma talebine ilişkin gelecek duruşma karar verilmesine de karar vererek, duruşmayı erteler.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçlarını Soruşturma Bürosu savcılarından Abdullah Ayhan Şan tarafından hazırlanan İddianamede, TFF Başkanı Ulusoy, eski başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ile eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu’nun, “kendilerine teslim edilen kurum parasını, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile usulünce yürürlüğü talimatlara, yönetim kurulu kararlarına ve iç genelgelere aykırı biçimde, kendileri veya başkalarının çıkarı için sarf ettikleri” iddiasıyla, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 510, 522 ve 80. maddeleri uyarınca 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapisle cezalandırılmaları istenir.

İddianamede, ayrıca Trabzon’da yapılan inşaatın kontrolörlük görevini gerçekleştiren Cahit Erdem ile Sayım Adanur’un hakkında da “asli-maddi fail” sıfatıyla suçlara iştirak ettikleri gerekçesiyle eski TCK’nın 510. ve 522. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 aydan 7 yıl 6 aya kadar hapis cezası istenir.

İmza karmaşası ise sürüyordu. Bursaspor Kulübü Başkanı Levent Kızıl, olağanüstü genel kurul için 113 imza gönderildiğini söylerken, Futbol Federasyonu Asbaşkanı Kemal Kapulluoğlu, kendilerine 60 imzanın ulaştığını açıklar.

Kızıl, 9 Ocak tarihi itibarıyle Futbol Federasyonu’na 113 imza iletildiğini öne sürerek, “Kimlerin imza verdiğini tek tek açıkladım. Bu imzalar, noterde verildi. Yine noter kanalıyla federasyona gönderildi. Aradan 15 gün geçti. Bu süre içerisinde, bu imzaların federasyona ulaşmaması mümkün mü? Topladığımız imzalara ne oldu? Futbol Federasyonu, ince hesaplar peşinde. Toplanan imzalar, noter kanalı ile gönderildiği için, yasal sürecin de başlaması gerekir.

Ortada büyük bir sorumsuzluk ve ciddiyetsizlik var. Federasyon yetkililerini, göreve davet ediyorum. İmzalar, en kısa zamanda ortaya çıkartılsın ve gereken yapılsın” der.

Futbol Federasyonu Asbaşkanı Kemal Kapulluoğlu ise, “Bize şu ana kadar 60 civarında imza geldi. Yani yeterli sayıya henüz ulaşılamadı. Bu gecikmenin nedenini bilemiyorum. Ama bazı imzaların Levent Kızıl aracılığıyla gönderildiği söyleniyor. Bu yüzden, bir gecikme yaşanmış olabilir” şeklinde konuşur.

26 Ocak 2007’de Başbakanlık Teftiş Kurulu’ndan iki müfettiş, Türkiye Futbol Federasyonu’nun Ankara’daki genel merkezine giderek, kongrenin toplanması için verilen imzaların tesbitini yapar.

Teftiş kurulunun iki müfettişi önce İstabul’da bulunan Futbol Federasyonu’na gider. Yetkililer, genel merkezin Ankara’da olduğu belirtilince başkente gitmek zorunda kalırlar.

Ankara’daki genel merkeze gelen iki müfettiş, burada kulüp yetkilileri tarafından verilen imzaları inceleyerek, doğruluklarını tesbit ederler. Müfettişler, yazdıkları raporu Başbakanlığa bildirirler.

Sonuç bu yazının yazıldığı 31 Ocak tatihinde henüz açıklanmamıştır.

31. UEFA Kongresi için Almanya’nın Düsseldorf kentinde bulunan Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy değişik bir manevraya girişerek yumuşama sinyali verir. Ulusoy Türkiye’de federasyonla ilgili yaşanan olayları “talihsizlik” olarak nitelendirir.

Ulusoy, Türk ve yabancı gazetecilere yaptığı açıklamada, Türk futbolunun geleceği için karşılıklı savaşın bitmesinin gerektiğini bildirir.

Bu olaylarda kaybedenin Türk futbolu olacağını savunan Ulusoy “Yaşadığımız olayları talihsizlik olarak nitelendiriyorum. Geçen yıl seçime girdik ve kazandık. Bana güvendiler ve beni seçtiler. Bugün de burada Türkiye Futbol Federasyonu’nu temsil ediyorum. Ancak maalesef seçildiğimiz günden bu yana durmak bilmeyen aleyhime gereksiz bir kampanya başlatıldı. Lüzumsuz ve gereksiz bir kampanyaydı bu. Ama biz görevimizin başındayız. Yurtiçinde ve yurtdışında Türk futbolunu en iyi şekilde temsil ettiğimize inanıyoruz. Bu mücadelenin sonundan alnımızın akıyla çıkacağımızı düşünüyoruz” diye konuşur.

Başkan Haluk Ulusoy, ” Türkiye’de mücadele hiç bitmiyor. Ama Türk futbolunun geleceği için karşılıklı savaşın bitmesi gerekir. Bu durum UEFA’daki konumumuzu da etkiliyor. Burada herkes ne olup bittiğini biliyor. Bugün Polonya Federasyonu Başkanı bana ‘Ülkenizde olanların aynısı bizde de oldu’ dedi. Makedonya Federasyonu Başkanı da aynı durumdan muzdarip. UEFA ve FIFA, ülkemizde olanları yakından izliyor ve spora siyasetin karışmasına kesinlikle karşı geliyorlar. Michel Platini, Lennart Johansson ve Sepp Blatter, Türkiye’de nelerin olduğunu çok iyi biliyorlar. Biraz daha dikkatli olmamız gerekir. Yoksa kaybeden Türk futbolu olacak. Daha sağduyulu olmamız lazım. Türk futbolu yurtdışında çok seviliyor ve hiç kimse bu olayları tasvip etmiyor” ifadelerini de kullanır.

26 Ocak tarihinde Platini UEFA’nın yeni başkanı seçilir.

Ulusoy seçimlerde TFF olarak oylarını Platini’ye verdiklerini söyler. Verdiği desteğin önemine değinen Ulusoy kendilerinin vereceği kararı bekleyen bazı federasyonlar olduğunu ve onların kendilerine uyarak hareket ettiklerini iddia eder.

Platini ile ağabey – kardeş ilişkileri olduğunu da söyler.

Türk halkı ile alay mı ettiği anlaşılamayan Ulusoy’un maskesi birkaç gün içinde düşecektir. Alman Bild Gazetesi, Fransız L’Equipe Gazetesi ve Alman Sat1 Televizyonu Platini’ye oy veren ülke federasyonlarını açıklarlar. Platini’ye oy veren 27 ülke federasyonu arasında Türkiye yoktur.

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Written by kesinofsayt

25 Şubat 2012 at 13:19

HALUK ULUSOY DOSYASI – 14

leave a comment »

1 Kasım 2006 – Futbolumuz köşeye sıkıştı – Hürriyet

Gözlerin üzerine çevrildiği Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, kanunun verdiği yetki doğrultusunda bu tavsiye kararını dikkate alarak Futbol Federasyonu’nda Olağanüstü Genel Kurul kararı alacağı öğrenildi.

Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun, “Futbol Federasyonu, olağanüstü genel kurula gitmelidir” şeklindeki tavsiye kararı, futbolun gündemine bomba gibi düştü. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Teftiş Kurulu’nun bu raporu doğrultusunda Futbol Federasyonu’nu olağanüstü genel kurula çağıracağı bildirildi. Olağanüstü genel kurulun, Turkcell Süper Ligi’nin devre arası olan ocak ayında yapılacağı ifade edildi.

Ankara Cumhuriyet Savcısı Ayhan Şan’ın, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve bazı eski yöneticileri hakkında hazırladığı iddianame sonrası, Teftiş Kurulu’nun bu raporu da adeta şok etkisi yarattı. Federasyon, daha önce belirlediği gibi dün saat 14.00’te Ankara’da toplandı. Haluk Ulusoy başkanlığındaki toplantıda sadece Teftiş Kurulu’nun tavsiye kararı ele alındı. Öte yandan Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun kararı, tavsiye niteliğinde olduğu için, gözler Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e çevrildi. Bakan Şahin’in, kanunun verdiği yetki doğrultusunda bu tavsiye kararını dikkate alacağı ve olağanüstü genel kurula gideceği öğrenildi.

SORU İŞARETLERİ VE İDDİALAR

Olağanüstü genel kurula gidilebilmesi için 3 yol var. A- Toplam üye sayısının % 40’ının noter kanalıyla yazılı müracatı; B-Federasyon Yönetim Kurulu kararı; C-Spor Bakanı’nın çağrısı üzerine. Ancak her durumda, çağrıda bulunanlar, toplantı sebebini bildirmek zorunda. Bu doğrultuda Bakan çağrı yaparsa, hangi gerekçe ile gündeme seçim maddesini koyacak?

Tavsiye kararı, 2002-04 dönemi ile ilgili iddiaları kapsıyor. Oysa, Ulusoy ve yeni yönetim, 2006 Ocak ayında seçimle göreve geldi. Eski teftiş kurulu raporunun, yeni dönemi kapsaması nasıl mümkün olur?

Rapor, Ulusoy, Ata Aksu, Orhan Saka ve Haldun Kozakoğlu ile ilgili. Ancak Ulusoy dışında hiçbiri federasyon bünyesinde görevli değil. Yeni seçilen yöneticiler, nasıl itham edilir ve seçime gidilir?

Yasada, “Federasyon başkanı, üstüste ya da aralıklarla en fazla 3 kez seçilir” maddesi var. Ulusoy 3 kez seçildi. Adaylığını koyabilecek mi? Hukukçular ikiye bölündü bile. Her dönem, 4 yılı kapsadığı için, bu dönemin bitmediğini savunanlar bulunuyor.

Ulusoy’un “Yeter artık” demesi de bekleniyor. Bundan böyle seçilse bile rahat hareket edemeyeceğini düşünen Ulusoy’un, olağanüstü genel kurulda başkanlığa adaylığını koymayacağı belirtiliyor.

FIFA, siyasi otoritenin, futbolun işine karışmasını istemiyor. Bu doğrultuda çok ağır yaptırımları ve ihraçları bulunuyor. Türkiye de, beklenmedik bir ceza ile karşı karşıya kalabilir.

Yaklaşık 100 kemik oyu bulunan Haluk Ulusoy, başkanlığa adaylığını koymadığı taktirde ilk toplantıda üye salt çoğunluğu sağlanmayabilir. Bu da futbolda ayrı bir krize yol açabilir.

Siyasi saldırıya maruz kaldığını düşünen mevcut yönetim kurulu, her an toplu halde istifa edebilir. Başbakan ve Bakan’a karşı bu tavır sonrası kriz daha da büyüyebilir.

Bu üzücü gelişmelerden milli takımların teknik heyetleri de etkilenebilir.

Ulusoy’un ve yeni yönetimin devre dışı kalması sonrası, görevi hangi başkan ve yöneticiler üstlenecek. Yeni federasyonun, siyasi otoritenin güdümünde kalabileceği iddia ediliyor.

Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan 5 Kasım 2006’da önlerine her hafta Galatasaray ve Beşiktaş hakkında kötü tezahürattan dolayı rapor geldiğini, Fenerbahçe hakkında hiç böyle bir raporun gelmediğini vurgular. Arslan, “Kulüpler kötü tezahüratları mutlaka önlemeye çalışmalı ve bunun temsilci raporlarına girmesini sağlamalı. Ancak, böyle bir savunma ile cezalardan kurtulabilirler” der.

Bu sözlerden kısa bir süre sonrasında, önlerine her hafta dosyası gelen kulüplerden hiç birisine uygulanmamış bir ceza Fenerbahçe’ye verilecektir: 3 maç seyircisiz!

M. Ali Şahin, alışılagelmiş, kanıksanmış (ve artık bıktırmış olan) genel kurul çağrılarından birisini daha 6 Kasım 2006’da yapar. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in verdiği ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun da katıldığı yemekte Şahin, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ile Antalya Başkanı Sedat Peker’le bir görüşme yapar.

Futbol Federasyonu’nun olağanüstü genel kurula götürülmesi için kulüplerin devreye girmesi gerektiğini savunan Bakan Şahin, “Futbolumuz kaosa sürükleniyor. Genel kurulda delegelerin daha sağduyulu karar vererek seçime katılacaklarına inanıyorum. Sizler genel kurula gidilmesi konusunda öncü olun” der.

Beşiktaş İkinci Başkanı Murat Aksu’nun da hazır bulunduğu davette konuşan başkan Demirören ise, “Bizler kurallar ve kanunların uygulayıcısıyız. Kulüpler Birliği gerekli değişikliği uygun görürse biz de gereğini yaparız” karşılığını verir.

Bu arada Aziz Yıldırım, kulübün resmi internet sitesinde yaptığı açıklamada, Şenes Erzik’in Türk futboluna katkılarının tartışılmaz olduğunu, Futbol Federasyonu’nun özerklik kazanmasında çok önemli katkıları bulunduğunu ifade ederek, “Fenerbahçe Kulübü olarak Sayın Erzik’in böyle bir göreve gelmesinden onur duyarız. Erzik’in, federasyon başkanlığına adaylığını koyması ve bu göreve gelmesi bizi mutlu eder. O zaman kendisine gereken desteği veririz, ancak basında yer aldığının aksine, hiçbir şekilde Sayın Erzik’le bu konuda bir görüşmede bulunmadım” der.

14 Kasım 2006’da toplanan Birinci Lig Kulüpler Birliği Vakfı toplantı için Fenerbahçe Kulübü’ne yapılan davetin, diğer kulüp başkanlarının isteği üzerine iptal edildiğini açıklanır. Başkan Canaydın, Futbol Federasyonu’nun olağanüstü genel kurula götürülüp götürülmemesi konusuyla ilgili, kulüpler birliği olarak herhangi bir oylama yapmaya gerek olmadığı görüşünde birleştiklerini söyler.

Canaydın, Radisson SAS Oteli’nde yapılan ve 4 saat süren toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, öncelikle Fenerbahçe ile vakıf arasında geçen davet krizi hakkında bilgi verir. Özhan Canaydın, “Bugün yapılan yönetim kurulu toplatısı için Fenerbahçe Kulübü’ne yapılan rutin davet, kulüp başkanlarının isteği üzerine ikinci bir yazı ile iptal edilmiştir” der.

Fenerbahçe’nin vakıf üyeliğinden ihraç edilmesinin, bu ay sonunda kararlaştırılacağını belirten Canaydın, şöyle devam eder:

“Fenerbahçe’nin vakıf toplantılarına katılmaması, aidatlarını ödememesi, vakfımızı yok sayan ve vakfımızı tanımadıkları yönündeki yazı ve açıklamaları nedeniyle, savunma ve açıklamaları alınmak suretiyle 23 Kasım’daki mütevelli heyeti toplantısında, vakıf üyeliğinden ihraç edilip edilmeyeceği konusunda bir karar alınmasına oy birliği ile karar verdik.”

Nihat Özdemir’in istifa daveti konusunda ise Canaydın, “Olabilir. Şahsi görüşüdür. Biz kulüpler birliği olarak birlik ve beraberlik içinde görevimize devam ediyoruz” der.

15 Kasım 2006 tarihli gazetelerde Merkez Hakem Kurulu, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un talimatı ile FIFA listesine girdiği öne sürülen hakem Kuddusi Müftüğlu’na, ligde son 9 haftada hiç maç vermediği yazmaktadır.

Herhangi bir sakatlığı ya da rahatsızlığı bulunmayan Müftüoğlu, FIFA listesi açıklandıktan sonra Süper Lig’de hiç görev alamaz. Ligde ikinci haftada Beşiktaş-Gaziantepspor, dördüncü haftada da Sakaryaspor-Fenerbahçe maçlarında görev yapan Müftüoğlu, o günden bu yana geçen 3 aylık süre içinde ligde bir maça bile çıkamamıştır.

17 Kasım 2006’da Kulüpler Birliği Vakfı Başkanvekili Hilmi Gökçınar, Futbol Federasyonu’nu genel kurula çağırmanın kendi işleri olmadığını, Bakan Şahin’in de olağanüstü genel kurul çağırısı yapmasının siyasi bir davranış olmayacağını söyler. Fenerbahçe’nin eleştirilerini ağır bulduğunu da belirten Gökçınar, “Cepheleşmek kimseye yarar getirmez” der.

Kulüpler Birliği Vakfı Başkanvekili ve Ankaraspor Kulübü Başkanı Hilmi Gökçınar, Bakan Şahin’in görevi gereği konunun içinde olduğunu ve gelişmelerle yakından ilgilendiğini belirterek, ”Bir Teftiş Kurulu raporu söz konusu ve mahkeme devam etmekte. Bakanın 31. maddeden kaynaklanan bir yetkisi de var. Sayın Bakan eğer olağanüstü genel kurulu çağırma yetkisini kullanırsa bu siyasi bir davranış olmaz. Çünkü spordan sorumlu devlet bakanı. Ayrıca şu an için Türk futbolunun politize olduğunu da düşünmüyorum” diye konuşur.

Futbol Federasyonu’nu olağanüstü genel kurula çağırmanın Kulüpler Birliği’nin işi olmadığını vurgulayan Gökçınar;

“Biz birlik olarak kararımızı 2 gün önce verdik. Bir daha gündeme geleceğini sanmıyorum. Biz toplantıda seçim olmalı mı sorusunu değil, böyle bir oylama yapıp yapmamayı oyladık ve gerek olmadığı sonucu çıktı. (Bu bizim işimiz değil) denildi. Böyle diyenler doğal olarak Ulusoy yönetimini destekliyor konumuna geldi. Oysa genel kurul daveti Kulüpler Birliği’nin işi değil. Bir mahkeme var, o mahkemenin sonucu beklenebilir. Ya da delegeler yeterli imzayı bulur genel kurula gidilir. Bunlar doğal şeyler. Gerçek karar mercii delegedir. Şu bir gerçek ki ben Ankaraspor olarak Süper Lig’de mücadele ediyorsam benim federasyonum Ulusoy federasyonudur. Başkan Haluk Ulusoy da olabilir, başkası da olabilir. Beğensek de beğenmesek de bu federasyonu kabullenmek zorundayız. Başka bir federasyon gelirse onu da kabulleniriz. Türk futbolu çok mu huzurlu bir ortam içinde? Hiçbir dönemde olmamıştır. Hep sıkıntı var olmuştur”.

Fenerbahçe Kulübü’nün, Kulüpler Birliği ile ilgili yaptığı açıklamayı değerlendiren Gökçınar, sarı-lacivertli kulübün yaptığı eleştirileri çok ağır bulduğunu ifade ederek, “Büyük takım olmak başka şeyleri gerektirir. Cephe açmak faydalı bir şey değil. Hep büyük kalayım denilebilir, ancak salt kendinizle ilgili bir büyüme isterseniz orada bir yanlışlık var demektir” der.

Gökçınar, “Fenerbahçe, Kulüpler Birliği’nin bir üyesi. Ancak Fenerbahçe yaklaşık 2 yıldır ne başkan ne de temsilci düzeyinde hiçbir toplantıya katılmadı. Biz bütün toplantılara olduğu gibi 2 gün önce İstanbul’da yapılan toplantıya da Fenerbahçe’yi davet ettik. Ancak daha sonra ağırlıklı olarak çok sayıda kulüp başkanı, 2 yıldır toplantılara katılmayan Fenerbahçe’nin bu toplantıya gelmesinin doğru olmayacağı görüşünü sekreteryaya bildirdi. Bunun üzerine Fenerbahçe Kulübü’ne davetin sehven gönderildiği şeklinde ikinci bir yazı daha gönderildi. Benim ya da başka bir kulüp başkanının tek başına davetin iptaliyle ilgili bir girişimi olmadı. Alınan ortak karar doğrultusunda hareket edildi” şeklinde açıklamada bulunur.

Kulüplerin çoğunun Fenerbahçe’nin ortaya koyduğu tavır ve davranışlara pek hoş bakmadığını dile getiren Gökçınar, “Benim bildiğim kadarıyla Fenerbahçe kurucu üye değil, vakfa üye bir kulüptür. Kurucu üyeler vakıf üyeliğinden çıkarılamaz. Aidat ödememeye devam etmek gibi iradeleri var. Bu durum gelecek hafta yapılacak olağan genel kurulda tartışılır. Mütevelli heyeti ve hukuk neyi gerektiriyorsa o yapılır. Ancak şahsi kanaatim kulüplerin bir arada olmasıdır. (Yokum) derlerse yapacak bir şey yok” diye konuşur.

17 Kasım 2006’da Hürriyet’te yeni senaryolar üretilimektedir:

Müthiş senaryo

Bakan Şahin’in girişimleri sonucu, Ulusoy karşıtı kulüp başkanlarının sayısı artacak. Federasyon başkanlığı için Erzik’in adında yoğunlaşma olacak. Özhan Canaydın, Kulüpler Birliği Başkanlığı’nı bırakmak zorunda kalacak.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in, “Yakında hiperaktif açıklamalar yapacağım” şeklindeki sözleri üzerine, Futbol Federasyonu Başkanlığı için yeni senaryolar ortaya atıldı.

Seyrantepe Projesi nedeniyle sıkıntılı günler yaşayan Özhan Canaydın’ın, 23 Kasım’da yapılacak olan Kulüpler Birliği Genel Kurulu’nda başkanlığa adaylığını koymayacağı öğrenildi. İktidar partisi üyesi olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, bu yapılanma içerisinde önemli rol oynadığı, Kulüpler Birliği Başkanlığı’na da bu doğrultuda Ankaraspor Başkanı Hilmi Gökçınar’ın getirileceği belirtildi.

Haluk Ulusoy’un yanında sadece Beşiktaş, Sivasspor ve Denizlispor’un kalacağı belirtildi. Kulüpler Birliği’nde bu şekilde sağlanacak çoğunluk sonrası, olağanüstü genel kurulda Ulusoy’un mağlubiyetinin kaçınılmaz olacağı vurgulandı.

Bakan Mehmet Ali Şahin’in, önümüzdeki günlerde ikili temaslara ve yurt içi gezilerine ağırlık vereceği iddia edildi. 3813 sayılı yasa gereği olağanüstü genel kurulu toplama yetkisi bulunan Şahin’in, sağlanacak bu çoğunluk doğrultusunda kongrede delegelere seçim maddesini koyduracağı iddia edildi. Şahin’in, Ankara Cumhuriyet Savcısı Ayhan Şan tarafından Haluk Ulusoy ve kurmay ekibi için istediği hapis cezasını da gündemde tutacağı bildirildi.

Bu arada yeni bir kongre yapılacağı için, Haluk Ulusoy’un başkanlığa tekrar aday olamayacağı ifade edildi.

Başkanlık için en şanslı ismin Şenes Erzik olduğu öğrenildi. UEFA ve FIFA’da üst düzey görevlerde bulunan ve ılımlı tavrı ile dikkati çeken Erzik’e, Bakan Şahin’in de sıcak baktığı kaydedildi. Özerk futbola müdahale edilmesini istemeyen FIFA’nın, bu gelişmelere müeyyide uygulamaması için, Şahin’in olağanüstü genel kurul daveti yapacağı; kongrede ise seçim maddesini delegelerin isteğiyle koyulacağı saptandı.

18 Kasım 2006’da Şahin, yasanın, Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nu olağanüstü toplantıya çağırma görevini kendisine verdiğini belirterek, “Arzu ediyorum ki, bu görevi futbol ailesinin kendisi yapsın. Ama yapmazsa ben yapacağım” diyerek bilmemkaçıncı uyarısını yapar.

Şahin, “Ne yaparsınız efendim?” sorusuna, “Yasa, bu konuda Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nu olağanüstü toplantıya çağırma görevini bana vermiş. Arzu ediyorum ki, bu görevi futbol ailesinin kendisi yapsın. Ama yapmazsa ben yapacağım” yanıtını verir.

21 Kasım 2006’da Memorial 11 Altın Adam yarışmasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ata Aksu, son kulüpler birliği vakfı toplantısının konusunun ”Haluk Ulusoy federasyonu gitsin mi, gitmesin mi?” olduğunu ileri sürerek, ”(Haluk Ulusoy gitsin) diyenlerin tamamı belediye ve belediye bağlantılı takımlar. Bu çok önemli bir gösterge. İsmi kullanılan devlet büyüklerinin ismini kimse kullanmasın. Onlar da bir açıklama yapıp, ‘biz futbolun koruyucusuyuz, kollayıcısıyız. Her türlü katkıyı yapmaya hazırız ama kendi iç mekanizmalarına karışmıyoruz’ derlerse bu mesele çözülür” der.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in bu konuyla ilgili bir beyanatı olduğunu kaydeden Aksu, “Sayın Mehmet Ali Şahin ‘Lütfen kulüpler demokratik haklarını kullansınlar, uzlaşma sağlasınlar, onlar kullanmazsa ben kullanacağım’ diyor. Şimdi bu söylem demokrasinin özüne aykırı. Ben o zaman ‘4’e 1 oyla nasıl ülkenin tamamını yönetiyorsun. 70 milyonun konsensüsü mü var’ diye sorarım. Demokraside karşı görüşler, karşı gruplar var, konsensüs var” diye konuşur.

Son güncel olaylarda siyasi müdahale olduğu kanaatini taşıdığını vurgulayan Aksu, “Bazı duyumlarım, bilgilerim var. Bazı şahıslar, futbolla geçmişte 2-3 yıl öncesine kadar hiçbir ilgisi alakası olmayan insanlar, Türk futboluna kurtarıcı gibi paraşütle indirildiler. O insanlara da acıyorum, kendi kimlikleriyle kişilikleriyle ortada duramazlar, her sıfatlarının sonunda filanın arkadaşı diye eklenir” der.

Toplantıda bir gazetecinin, “Haluk Ulusoy döneminde federasyonun muhasebe müdürü Nihat Saydam ‘Zimmetine para geçirmekten’ 10 yıl hapse mahkum oldu. Ortada dolaşan 875 bin dolarlık bir açık var. Toprakbank, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) geçtikten sonra bu iş ortaya çıktı? İş Bankası’nın daha yüksek faiz verdiği sırada, Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) parası neden Toprakbank’a onun yarı faizine verilmiştir?” şeklindeki sorusu üzerine Aksu;

“Nihat Saydam, birinci Haluk Ulusoy federasyonunda yönetim kurulu üyesiydi, muhasebe müdürü değil. Bir banka müdürüydü kendisi. Laflarım yanlış anlaşılmasın, mahkum olduğuna göre suçlu olduğu belli zaten. Böyle bir olay çıktı. Bu olayı da Türkiye Futbol Federasyonu ortaya çıkardı. Benim imzamla TFF, BDDK’ya müracaat etti. (Böyle bir duyumlarımız var, bundan dolayı TFF’nin bir zararı var mı) diye soruldu. BDDK konuyla ilgili inceleme yaptı. Biz savcılığa da suç duyurusunda bulunduk. BDDK’dan (TFF’nin bir kaybı yoktur, federasyon paralarıyla ilgili hesaplarda bir transfer yoktur) diye yazı geldi. Bu işlemler olurken Haluk Ulusoy, 2. dönem için kongreye gitti, Nihat Saydam hakkında bir suçlama yoktu ama Ulusoy kendisini her ihtimale karşı yönetim kuruluna almadı. Siz 875 bin dolar dediniz ama federasyon müfettişlerimiz 2-2.5 milyon dolar civarında olduğunu bana söylediler.

İş Bankası-Toprakbank meselesine gelirsek, federasyonun iki tane parası var. Bir tanesi Türkiye Futbol Federasyonu Vakfı var. Vakıf parasını İş Bankası’na 10 yıl çekmemek üzere hiçbir tasarruf yetkisi olmamak üzere yüksek miktarla yatırıldı. Vakfın başındaki abimiz de eski İş Bankalı o özellikle takip etti. Bizim sponsorluk anlaşmalarımız da o arada yapılıyordu. 10 yıl çekilmemek kaydıyla yatırıldığı için faiz rakamı yüksek. Onunla ilgili de BDDK’dan rakamların doğru olup olmadığını sorduk, BDDK bu rakamların doğru olduğunu ifade ettiler.”

Trabzonspor – Fenerbahçe maçına Bülent Demirlek’in atanmasını eleştirerek, önceki yıl oynanan Türkiye Kupası finalini hatırlatan Nihat Özdemir’e 24 Kasım’da Futbol Federasyonu’ndan yanıt gelir. Yapılan yazılı açıklamada, “Nihat Özdemir’in beyanları, en hafifinden spor adamlığı sorumluluğuyla bağdaşmamaktadır. Futbol Federasyonu, futbol ailesi mensubunun bulanık suda balık avlama fantezisine seyirci kalmayacaktır” denilir.

Futbol Federasyonu’nun ilkeleri, prensipleri, duruşu ve tarafsız görev anlayışıyla, her şeyden önce tüm kulüplere eşit mesafede durduğu kaydedilen açıklamada, “Fenerbahçe Kulübü Başkan Vekili Nihat Özdemir’in Trabzonspor-Fenerbahçe maçına yapılan hakem atamasına ilişkin beyanları, en hafifinden spor adamlığı sorumluluğuyla bağdaşmamaktadır” ifadesi kullanılır.

Açıklamada daha sonra şu ifadelere yer verilir:

“Gerek federasyonumuz, gerekse federasyonumuza bağlı olarak çalışan kurul ve kişiler hiçbir zaman kasıtlı, önyargılı, tarafgir bir yaklaşım içerisine girerek görev yapmaz. Türkiye Futbol Federasyonu’nun çatısı altında, bu tarz girişimlere zaten müsaade edilmez. Bu çatı altındaki hiçbir kişi, herhangi bir vesileyle herhangi bir oyunun içinde olmaz, olamaz. Hal böyleyken, gerçekçi olmayan, etik durmayan, fair play olgusuyla hiç bağdaşmayan, son derece saygın, değerli ve köklü bir camiayı da bağlayan bu tür söylemlerin, kaos yaratmak dışında bir amaca hizmet etmediğini belirtmekte fayda görüyoruz.

Futbol Federasyonu, dün olduğu gibi bugün de hiçbir kurum ya da futbol ailesi mensubunun bulanık suda balık avlamak fantezisine seyirci kalmayacaktır. Bu ailenin mensupları, futbolun değerlerini yok etmekle değil, korumak ve yüceltmekle yükümlüdür. Aksini yapanlara talimatlarımız gereği gerekli yaptırımlar derhal uygulanacaktır. Türk futbolunun, görevde olduğumuz süre içerisinde böylesine gerçek dışı ve yakışıksız söylemlerin oluşturacağı kaos ortamına sürüklenmesine asla izin verilmeyecektir”.

Fenerbahçe Kulübü Başkan Vekili Nihat Özdemir, hafta sonu Turkcell Süper Ligi’nde oynayacakları Trabzonspor maçına hakem Bülent Demirlek’in atanmasına tepki gösterip şunları söylemiştir:

“Bizi derin düşünceye iten bir manzara var. Geçen sezon kaybettiğimiz Fortis Türkiye Kupası finalinde de hakem Bülent Demirlek’ti. Onun yaptığı bariz hatalar sonucu biz o gün kaybettik. Hatta Merkez Hakem Komitesi Başkanı Mustafa Çulcu bile hakemin hatalı olduğunu söylemişti. Bu maçta yaşanan olaylar yetmiyormuş gibi Demirlek, Almanya’da G.Saray ile Beşiktaş arasında oynanan Süper Kupa’ya da hakem olarak atanmıştır. Biz Bülent Demirlek’in atanmasını kurgunun bir parçası olarak düşünüyoruz.”

Sürekli FIFA ve UEFA’yı tehdit olarak kullananlara karşı Mehmet Ali Şahin, Türkiye’de futbola herhangi bir siyasi müdahale yapılmadığını ifade eder. Bakan Şahin şöyle konuşur:

“Federasyonun saygı değer delegeleri kendi sorunlarını kendileri çözebilecek kabiliyettedirler.

En azından bunu göstermeliler. Ama Futbol Federasyonu Yasası, FIFA’nın ve UEFA’nın da denetiminden geçmiş bir yasadır. Geçtiğimiz yıl 2 maddesiyle ilgili FIFA bize yazı yazarak değiştirmemizi istemişti. (İki maddeyi değiştirin, çünkü bu iki madde siyasetin spora müdahalesi olarak değerlendiriliyor) demişti.

Bir tanesi federasyon başkanı istifa ettiği veya vefat ettiğinde Spordan Sorumlu Bakan, yerine 45 gün süreyle vekil tayin ediyordu. (Bakan bu işi yapmasın, yönetim kurulu yapsın) dendi, yasayı değiştirdik. Şimdi konuştuğunuz 31. maddenin 2. fıkrasında Spor Bakanı’na tanımış olan yetkiyle ilgili ne FIFA’nın, ne UEFA’nın herhangi bir itirazı olmamıştır. Şu anda yürürlükte olan bir yasadır.”

Tüm bu karmaşaya Star TV Telegol’ün yapımcı/sunucusu, Gargamel lakabıyla maruf Serhat Ulueren tüy diker. Kişiliği oldukça tartışmalı bir zata ekranlarını açarak Aziz Yıldırım’ın şike ve teşvik primi paraları verdiğini iddia ettirir.

Aziz Yıldırım, Star TV’ye konuşan Cihan Oskay’a ve ortaya atılan iddialara büyük tepki gösterir. Yıldırım, Cihan Oskay’ın iddialarına karşı yaptığı açıklamasında şunları söyler:

“Bu kişi kendisine sağlanan maddi destek ile yaklaşık 5 ay önce planlamış bir senaryoyu adım adım işlemiş ve sonunda oluşturduğu komplo planını ortaya dökmüştür. Hedef bellidir. Hedef başkan üzerinden Fenerbahçe’yi yıpratmak, önünü kesmek, aşağı çekmektir. Bu amacın, kime ne fayda sağladığı kamuoyunun takdiridir. Kendisi ile mahkemede hesaplaşacağız. Bu komplo, organize bir suçtur ve bu suçun tüm failleri yakalanmalı ve kanun önünde cezalandırılmalıdır.

Aynı televizyon kanalında hatırlanacağı üzere bugün hala Futbol Federasyonu yöneticisi olan Tahir Kıran, ‘Haluk Ulusoy, Fenerbahçe’yi 100. yılında şampiyon yapmayacak’ haberleri üzerine karşı kampanya olarak, kamuoyuna 2005-2006 yılında G.Saray’ın rakiplerine, Fenerbahçe’nin teşvik primi verdiğini iddia etmiş, daha sonra da kulübümüz ve camiamızın büyük tepkisi üzerine söylediklerini yalanlamıştı.

Ancak bu yalanlamanın ardından Tahir Kıran ile röportajı yapan gazeteciler, Fenerbahçe Haysiyet Kurulu’na bu konuşmanın aynen bu şekilde yapıldığını teyit etmişti. Bu nedenle, bugün karşı karşıya kaldığımız komplo, daha önceki bu çelişkili ve yalan dolu açıklamalarla başlatılan kampanyanın halen sürdüğünün göstergesidir.

Şimdi biraz geriye gidelim, Tahir Kıran’ın tam bu açıklamaları yaptığı zamanla (ligler yeni başlamıştı), bu yeni iddiaların alt yapı çalışmaları (telefon kayıtları) ne enteresan ki aynı zamanlara rastlıyor. Bu yayının yapıldığı zamanlama da çok düşündürücüdür. Çünkü yeni iftiraların atıldığı zamana dikkat edin. Pazar günü Trabzonspor ile oynamışız. Berabere de bitebilirdi, kaybedebilirdik de… Bu sonuçlar onların daha çok işine gelecekti. Pazartesi yayın yapılıyor, perşembe günü Celta Vigo, pazar günü de G.Saray maçı var. Üstelik federasyon ile ilgili seçim çalışmalarının çok kızıştığı bir haftadayız.

Federasyonun bu konuda herhangi bir adım atacağını düşünmüyorum. Daha önce yaşadığımız benzer durumlar ve yaptığımız şikayetlerde federasyon, karşı tarafın yalanlamasını yeterli görmüş ve yasal hiçbir işlem yapmamıştır.

Buradan devlete sesleniyorum. Bu iddiayı ortaya atan adam derhal devletimizin yetkilileri tarafından bulunup, emniyete alınmalı ve bu komplonun bütün detayları aydınlatılmalıdır. Devletimiz geç kalmadan bu konuda derhal tavır almalı ve adım atmalıdır.

Bu komplonun içinde yer alanlar futbol içindeki görev ve yetkileri ne olursa olsun derhal tespit edilerek haklarında yasal işlem başlatılmalıdır. Kimse dokunulmaz değildir. Hiçbir hukuk sistemi kanunsuzları korumaz. Ortada organize bir suç vardır…

Fenerbahçe düşmanları bugün yeni bir strateji uygulamaktadır. Sistemli bir şekilde yürütülen bu kampanya, başkan ve başkanın kişiliği üzerinde yoğunlaştırılarak, Aziz Yıldırım yıpratılmaya ve yalnız bırakılmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde duyarlı Fenerbahçe camiasının dikkati dağıtılmakta, aslında kulübe karşı yürütülen kampanya başkan üzerinden kamufle edilerek sürdürülmektedir. Unutulmamalıdır ki, başkan Fenerbahçe’nin başkanıdır. Fenerbahçe camiası bu böl ve yönet taktiğine karşı dikkatli olmalıdır… 100. yıl, düşmanların başarıya ulaşması için son derece dikkatle seçilmiş bir dönemdir. Büyük hedeflere koşan kulüp, başkanına yönelik karalama kampanyası ile durdurulmak istenmektedir.

Maalesef bu komplonun içinde kendi şahsi çıkarları için yer alan Fenerbahçeliler de önemli roller oynamaktadır. Bu şahıslar gerçek Fenerbahçeliler tarafından da çok iyi bilinmektedir ve bilinmelidir. Önce Fenerbahçe tarihine, şimdi ise Fenerbahçe’nin tarihi başarılarına ve son olarak da Fenerbahçe Başkanı’na yönelik bu kampanyanın ardında Fenerbahçe’nin başarı ve istikrarlı yapısından rahatsız olan muhalifleri vardır. Bugün son derece önemlidir. Kampanya bugün ulusal bir kanal kullanılarak komploya dönüşmüştür. Bu organize bir suçtur. Bu suça karışanlar mutlaka tespit edilmeli ve failleri cezalandırılmalıdır.

Bu yayını yapanlar, taraflı bir yayın yapmıştır. Bir gazeteci etiği ve sorumluluğuyla davranılmamıştır. Tüm yalanlar ve iftiralar tek taraflı yayınlanmış, şahsım ve kulübüme bu konuda hiçbir şey sorulmamıştır. Bu konuya herkesin dikkatini çekiyorum. Bütün Fenerbahçelileri açacağımız davaya müdahil olmaları yolunda çağrı yapacağım. Yüzbinlerce Fenerbahçeli dava açmalıdır.

Ben parayla bu işleri çözebilecek güçte bir insan olsam, geçen yıl Denizli’de kaybettiğimiz şampiyonluğu çözerdim. Ayrıca Ali Akdeniz’e para verilecek ve Ali Akdeniz de bize gol atacak.

Haziran ayında Tahir Kıran (Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi) müşterek bir dostumuz aracılığıyla benden defalarca randevu istedi. Kendisini bir gün davet ettim. Yanımda kardeşlerim ve o müşterek dostumuz vardı. Bana, “Ulusoy ile barışırsam şampiyonluğun garanti olacağını” söyledi. Ben de benim Ulusoy ile herhangi bir arkadaşlığım ya da dostluğum yok ki, ona küseyim. Benim derdim Fenerbahçe’nin ve Fenerbahçeliler’in hakkını korumaktır. Ben parayla bu işleri çözebilecek güçte bir insan olsam, geçen yıl Denizli’de kaybettiğimiz şampiyonluğu çözerdim. Ayrıca Ali Akdeniz’e para verilecek ve Ali Akdeniz de bize gol atacak. Cihan Oskay ne ofisime geldi, ne de ona para verdim. Ona ancak restaurantına gittiğimde bahşiş vermişimdir.”

Fenerbahçe’nin tepkisi dinmek bilmez. 28 Kasım 2006’da düzenlenen ve yöneticiler Murat Özaydınlı, Ali Yıldırım, Ali Koç, Şekip Mosturoğlu, Hakan Dinçay, Turhan Şahin, Ünal Uzun, Semih Özsoy ve Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay’ın da katıldığı basın toplantısında şunlar söylenir:

Kurumsal İlişkilerden Sorumlu Asbaşkan Ali Koç:

“Telegol programı basın ilke ve etik kurallarını ihlal etmiştir. Toplumumuz için daha faydalı konuları tartışmak amacı ile bir araya gelelim isterdim ama olmadı. Pazartesi akşamı Star TV Kanalı’nın Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 2000-2001 sezonundaki şampiyonluğu ile ilgili olarak asılsız iddialara yer verilmiştir. Telegol Programı’nda Fenerbahçe Spor Kulübü zan altında bırakılmıştır. Konunun kaynağının kullanılış şekli camiamızı derinden sarsmıştır. Gazetecilik mesleğinin hiçbir etik kuralına riayet edilmeyen programın yayınlanış tarihi de ilginçtir. Turkcell Süper Lig’de lider olduğumuz, UEFA’da mücadele ettiğimiz ve üst üste derbi oynanan bir döneme denk getirilmiştir. Kişilerin şerefine ve namusuna böyle kolay saldırılar gerçekleştirilemez. Unutmayın ki bizim başımıza gelen yarın sizin de başınıza gelebilir. Telegol programı Cihan Oskay’ın sözlerini kayıtsız şartsız hiç sorgulamadan kabul edilmiştir. Cihan Oskay’ın, emniyeti suiistimal ve karşılıksız çekten dolayı tutuklama kararı vardır. Bu kişinin vergi dairesi tarafından yurtdışına çıkış yasağı vardır. Bu kişi çok kısa süre önce sayın başkanımıza övgüler yazarken, Telegol programından da olumsuz şekilde söz ediyordu. Özgeçmişi ve psikolojik durumu göz önüne alındığında Telegol Programı’nın kendisini devlet adamı gibi karşılaşması da hayret verici ayrı bir olaydır.

Telegol, Cihan Oskay’ın sözlerini hiç sorgulamadan doğru kabul edilmiştir. Hakkında emniyeti suiistimal ve karşılıksız çekten tutuklama kararı olan Cihan Oskay’ın, devlet adamı gibi karşılaşması hayret verici.

Sürekli olarak ilgili kişilerin telefon bağlantısına alınacağı söylenirken, başta Ahmet Çakar gibi kişiler yayına bağlanmamış, bağlanmak isteyenler ise bıkmaları için bekletilmişlerdir. Yönetim kurulu üyemiz Şekip Mosturoğlu dahi, yayına bağlanmak için kanal yöneticilerini araya koyması ile ancak bağlanabilmiştir. Sunucunun ilk kez duyduğunu iddia ettiği ses kayıtları, alt yazıları da hazır bir halde yayına verilmiştir. Cihan Oskay’ın kasetler çantamda dediği halde kasetler çok önceden rejide yer almıştır. Ayrıca yayın esnasında (Ben cep telefonu ile mesaj çekmesini bile bilmem) diyen Cihan Oskay’ın kasetleri mükemmel bir şekilde nasıl kaydettiği hiç sorgulanmamıştır. Cihan Oskay’ın sesindeki sabitlik uzmanlar tarafından konuşmanın profesyonel bir ortamda yapıldığını göstermiştir. Serhat Ulueren, Tamer Tuna’ya Cihan Oskay’ın telefon numarasını kendisinin verdiğini söylemiştir. Bu da bunun kanıtıdır.

Yayına bağlanan kişiler iddiaları bir bir çürütürken, yayıncı ve yorumcular olayları sahiplenmeye başlamıştır.

Şike yapıldığı iddia edilen maçlarda Ali Akdeniz Fenerbahçe’ye gol atmıştır. Oktay ise maçta iki golü boş kaleye atamamıştır. Eminim ki biliyorsunuzdur ancak kayıtlar söz konusu olayın yapıldığı iddia edilen zaman diliminde değil, birkaç ay önce yapıldığı görülmüştür. Taraflı yapılmış bu yayıncılık ile tüm etiği ihlal etmişlerdir. Şerefi ve namusu ile bu mesleği yapan tüm gazetecilerin de bu olaya tepki göstermesini bekliyoruz. Bugün bunları gerçekleştiren zihniyetin yarın neler ile geleceğini düşünmek bile istemiyorum.

Tarftarlarımıza şunu söylemek isterim, dimdik ayakta duralım, kimsenin bizi alt edemeyeceğini hatırlatmak isterim.”

Fenerbahçe Kulübü Hukuk ve Kurumsal İlişkilerden Sorumlu Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu:

“2000-2001 sezonunda Fenerbahçe ile ilgili şike ve teşvik iddiaları konusunda hukuki yollardan hakkımızı aramak için başvurulara başladık.

Bu profesyonel oluşumun arkasında olan teknik, parasal, lojistik destek sağlayanlarla adalet önünde hesaplaşacağız

Son derece iyi organize edilmiş bir karalama kampanyasıyla baş başayız. Profesyonel destek almış bir adam, ulusal bir kanalda yayınlanan programı kullanarak akıl almaz iftiralar atmıştır. Bu profesyonel oluşumun arkasında olan teknik, parasal, lojistik destek sağlayanlarla adalet önünde hesaplaşacağımızı duyuruyorum.

Televizyon kanalındaki programın yayınıyla ilgili olarak da Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) nezdinde hem kulübümüz, hem de başkanımız Aziz Yıldırım gereken başvuruları yapacaktır.

Konuyla ilgili manevi tazminat davalarını hem bizler hem de taraftarlarımız açacaklar, ses kayıtlarıyla ilgili adı geçen kişiler de davacı olacaklardır.

Olayın perde arkasının aydınlatılması doğrultusunda, yasaların cevap verdiği ölçüde savcılığa suç duyurusu yapacağız. 2000-2001 sezonundaki Samsunspor-Fenerbahçe maçına ilişkin olarak, futbol federasyonu yönetim kurulu üyesi Tahir Kıran’ın 2005-2006 sezonuna ilişkin iddialarıyla ilgili olarak, futbol federasyonuna, Başbakanlığa, Spordan Sorumlu Başbakan Yardımcısına başvuruda bulunmuştuk.

Şaşırtıcıdır ki federasyon, meczup dediğimiz şahsın saçmalıklarına soruşturma başlatırken, kendi yönetim kurulu üyesinin, röportajı yapan gazeteciler tarafından da doğrulanan beyanlarına, futbol kulübünün araştırma yapılması istemine bugüne kadar maalesef cevap vermemiştir. İsteğimiz bizim ile ilgili ne kadar iddia varsa araştırılması, ancak geçmişte olduğu gibi bunun sürüncemede bırakılmamasıdır. Kulübümüz bir zan altındadır. Derhal soruşturma başlatılarak bu soruşturmanın sonuçları kamuoyuna açıklanmalıdır.

Devletimize sesleniyoruz. Özel bir yasa ile derhal bağımsız güvenilir kurul oluşturulsun. Bugüne kadar ortaya atılan tüm iddiaları araştırsın. Sonuçları ne olursa olsun bu iddialar sonlandırılsın. Suçlular varsa cezalandırılsın. Herkes eteğindeki taşları döksün, kendi kapısının önünü temizlesin. Aksi takdirde bu tartışma ortamı futbola zarar verecektir”.

Aziz Yıldırım:

“Cihan Oskay’ın, ofisime gelerek 150 bin dolar aldığı iddiaları gerçek değildir. Oskay’ı tanıyorum. Kulübe gelip giden, futbolculara verdiğimiz yemeklerde oranın müdürü sıfatıyla oyuncularımız ağırlattığımız bir kişi. Benimle dost olduğunu söylüyor ama benimle dost olabilmesi için sürekli beraber olması gerekir. Bu adam bugün büroma gelse odamı bulamaz.

Ali Akdeniz bu işin içindeyse, neden ilk yarıda Fenerbahçe’ye gol attı. Fenerbahçe galip gelse veya berabere kalsa şampiyon olacak. Ali Akdeniz, bu durumda bize gol atar mı? İkinci bir pozisyona girdi. Onu atsaydı ne olacaktı Fenerbahçe’nin durumu.

Bu yaşananlar, bugünün olayları değildir. Geçen şubat ayındaki kongrede yaptığım açıklamalarda korktuğumu ifade ettim. Değişim için geldiğini söyleyen federasyon başkanının, değişim içinde olmadığını görüyordum çünkü. Yeni dönemin bizler için zor olacağını düşünüyordum, ifade ettim. Başkanlığı bıraktığımı açıkladıktan sonra gelişmeler aynı şekilde devam etti. Her taraftan dedikodu ve laflar duyuyoruz. Samsunspor maçıyla ilgili olaylar konusunda bir süre önce dedikodular duyduk. ‘Tedbir alalım’ dediler. ‘Olmayan bir şey için tedbir alınmaz’ dedim, tedbir almadık.

İddialarda söz konusu olan paraların kime gittiğinin belirlenmesi gerekir. Ben vermedim diyorum. Mustafa Çebi de almadım diyor. Olmayan parayı kim aldı, kim verdi.

Son federasyon seçimlerinde kulis ve kongre çalışması yapmadık. Herhalde yapsaydık bugün bunlar olmazdı.

Gelinen süreçte hep federasyonun yanlışlıklarını dile getirdik ve bunu da hep kamuoyu önünde yaptık. Bu açıklamaları kapalı kapılar ardında yapmadık. Belden aşağı vurmadık. Ne söylediysek kürsüye çıkıp, medyaya, camiamıza anlattık. El altından kasetler hazırlayıp kamuoyuna sunmadık.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Tahir Kıran haziran ayında bana geldi. Federasyon ile ilgili düşüncelerini söyledi. ‘Haluk Ulusoy ile barışın’ dedi. Yanımda kardeşim, bir de dostum vardı. Ulusoy ile şahsi problemim yok. Onunla ortak hiçbir noktamız yok. Tek ortak noktamız Fenerbahçe’nin haklarının yenmemesi, bütün kulüplere adaletli davranacak bir federasyonun bizim için yeterli olduğuydu. ‘Yumuşama olursa Fenerbahçe şampiyon olur‘ dedi. Bana söyledi bunları. ‘Fenerbahçe daha rahat şampiyon olur, önünüze zorluklar çıkmaz‘ dedi. Ben bunun olmayacağını kendisine anlattım. Sonra ikinci bir randevu istedi, geldi. Kardeşimin şirketinde randevu verdim. Konuşma yaptık, ama önce benimle teke tek konuşmak istedi. Bana, telefonlarımın dinlendiğini, bu konuşma sırasında bazı cümleler sarf ettiğimi ve bundan dolayı bazı olayların olacağını söyledi. Bunun üzerine ben kardeşlerimi ve dostumu aldım içeriye, onların yanında da tekrar etmesini istedim. Gereğini savcılıkla yapacağım.

Üçüncü sefer geldi. Kardeşimin evine geldi. Marco Aurelio’nun Türk vatandaşı yapılabileceğini, başka oyuncular varsa onların da yapılabileceğini, 15 günlük süre olduğunu ve yeni bir kanun çıkacağını, bunu ortadan kaldıracaklarını söyledi. Federasyon mevzuları yine konuşuldu. Kalktım evime gittim.

Geçen hafta Nihat Özdemir bir konuşma yaptı. İnsanlar ‘Neden konuşuyor’ dedi. Pazartesi günü Tahir Kıran, Şükrü Yazıcıoğlu ve onların bazı dostları ile hakem Bülent Demirlek bir gece kulübünde sabaha kadar beraber oldular. Perşembe günü de bizim maça atandı. Trabzonspor maçının hakeminin ilk ve ikinci devredeki durumunu, pozisyonunu kamuoyu değerlendirsin. Biz bu endişeleri duyduğumuz için Nihat Özdemir’e bu açıklamaları yaptırdık. Bunun dışında, Futbol Federasyonu temsilcilerine müdahale etmeye çalıştılar. Onlara bir şeyler yazdırmaya çalıştılar, ama onlar yazmadı.

Bu görev önce bizlere, kulüplere, fedederasyona ve onun ötesinde de devlete düşüyor. Bunu çözecek devlettir. Bu kadar pisliğe batılmış bir ortamda Futbol Federasyonu bunun altından kalkamaz. Çünkü işin içinde onlar var. Onların olduğu bir yerde temizlik olmaz. Bu temizliği ancak devletin teftiş kurulları veya oluşturacağı kurullar çözebilir. Biz buna hazırız diğer kulüplerin de hazır olduğuna inanıyorum. Federasyon buna hazırlıklı olması lazım. Devleti de bu göreve çağırıyorum.”

Hemen ertesi gün Futbol Federasyonu Başkan Vekili Kemal Kapulluoğlu, disiplin suçu işleyenlerin Disiplin Kurulu’na sevk edileceklerini belirterek, “Federasyonu itham edenlerin elinde kanıt olması gerekir” der.

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın basın toplantısında Futbol Federasyonu’na yönelttiği suçlamaları üzülerek izlediklerini belirten Kemal Kapulluoğlu, “Güzide bir kulüp hakkında öne sürülen iddialara verilecek cevapları beklerken, federasyonun kısmen de olsa hedef alındığını gördük. Gerekli soruşturma yapılacaktır. Disiplin suçu işleyenler Disiplin Kurulu’na sevkedilecektir. Şüphe yok ki Futbol Federasyonu yöneticileri, kişisel olarak da hem hukuk, hem ceza yönünden haklarını genel yargıda arayacaklardır” diye konuşur.

‘Bunların içinde Futbol Federasyonu da var, onların olduğu yerde temizlik olmaz’ ifadesine değinen Kapulluoğlu, “Dayanıksız iddialarla karşı karşıya kalanların hiçbir dayanak göstermeden federasyonu hedef göstermeleri bizi şaşırtmıştır. Federasyonu itham edenlerin elinde kanıt olması gerekir. Takdiri kamuoyuna bırakıyoruz” der.

Üzerlerine düşeni yerine getireceklerini vurgulayan Kapulluoğlu, “Tüm olayları detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. 1 hafta 10 gün içinde bitmesini istediler ama bunlar belli bir zaman alır. TFF’yi itham edenlerin de kanıtları aynı süre içinde bize sunulmasını bekliyoruz” der.

Fenerbahçe Kulübü’nün 6 gün önce federasyona başvuruda bulunduğunu hatırlatan Kapulluoğlu, şöyle konuşur; “İddialarla ilgili araştırma yapılmasını istediler. Bugün ise ‘Onlar bunu yapamazlar, çünkü içindeler’ ifadesi var. Bu değişikliğin sebebinin ne olduğunun, dayanaklarıyla ortaya konmasını bekliyoruz”

Devleti göreve çağırmanın gereksiz olduğunu savunan Kapulluoğlu, “Devleti birtakım görevlere çağırmak, olmazsa olmaz bir ilkeden gereksiz bir vazgeçme anlamındadır. Şartlar ne olursa olsun hiçbirimiz, kurumları vareden, kurumların üzerinde durduğu ilkelerden vazgeçmeyi düşünmemeliyiz. Federasyon karar merciidir. Eğer kanıt varsa izlemekle yetinmez gereğini yapar” şeklinde konuşur.

Aynı gün Bursaspor’un TFF ile sürtüşmesinde de yeni gelişmeler yaşanır. Bursaspor kongre üyeleri Lemi Keskin ve Gökhan Celbiş, istedikleri bilginin kendilerine ulaşmaması üzerine Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu bulunurlar. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) hakkında hazırlık soruşturması başlatır.

Lemi Keskin, 2004 yılında oynanan Çaykur Rizespor-Beşiktaş maçıyla ilgili şike tahkik komisyonu kurulup kurulmadığına ilişkin istedikleri bilginin, 2 ayı aşkın sürede kendilerine ulaşmaması üzerine, 22 Eylül’de Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) hakkında Bursa Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını söyler.

1 Aralık 2006’da Bakan Şahin, Aziz Yıldırım’ın şike iddialarının araştırılması için devleti göreve çağırmasıyla ilgili olarak ”Aslında ‘devlet bu işe el koysun’ demek, ‘bu siyasiler Türkiye’yi yönetemiyor, askerler el koysun’ demekten farksız” açıklamasında bulundu. Makul bir süre sonra olağanüstü genel kurul çağrısında bulunmak zorunda kalacağını belirten Şahin, “şike iddialarına federasyon el koysun” der.

Aziz Yıldırım’ın talebine böyle bir benzetme yapan bakanın kendisinin ikide birde “işlem yapın yoksa el koyarım” demeçlerinin nasıl tanımlanması gerektiğini de sizler değerlendirin…

http://www.gazetem.net ‘te yazıları yayınlanan Emre Zeytinoğlu’nun bu konudaki tesbitleri çok doğrudur:

Demokratiklik mi? Al birinden vur birine

Hükümet bir yandan şimdiki Futbol Federasyonu’na karşı “akınlar” düzenlerken, diğer yandan da sanki demokratik bir yol izliyormuş görüntüsünü sergilemeye çalışıyor. Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin büyük bir “sorumluluk” numarasıyla Federasyon Başkanı’nı değiştirmenin, kendi işleri arasında olmadığını söylüyor ama, bu arada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, Melih Gökçek, Hamdi Akın ve Hilmi Gökçınar adlarını sıralayıp (ya da el altından tezgahlar yürütüp), bunlardan birini Federasyon’a başkan yapmak için debelenip duruyor. Bu adamların kim oldukları belli; bunların futbolla ne ilgisi var?

Erdoğan, “AKP ile Futbol Federasyonu ilişkisi, yalnızca onursal başkan konumundaki belediye başkanları çerçevesinde kalıyor” diyormuş. Erdoğan’ın söylediğini iç rahatlatıcı bir açıklama olarak mı değerlendirmemiz gerekiyor acaba? Bu memlekette, bu konuşmadan sonra rahatlayan var mıdır dersiniz?

Bu konu ile ilgili, kolayca çözümlenemeyecek tuhaf çıkar ilişkilerinin neler olabileceğini, önceki yazılarımda belirtmeye çalışmıştım. Özellikle geçen haftaki yazıdan sonra bana tepki gösterenler oldu. Tepki gösterenler genellikle şöyle düşünüyorlardı: Böylesine karanlık ilişkileri olan Ulusoy’u görevden uzaklaştırabilmek için, hükümetin girişimleri (pek demokratik olmasa da) desteklenmeliydi.

Ulusoy’un taraftarı değilim. Bu demokratiklik geyiğinin nasıl ballı çıkarlar yarattığına da yıllardır tanık olmaktayım. Mesele demokratiklikte değil. Ne iş yaptığını bile bilmediğim, seçimler sırasında kulüplerin desteğini nasıl sağladığı konusunda hiçbir fikir edinemediğim, niçin mafya babalarıyla bu kadar yakın ilişkiler kurduğunu anlayamadığım biri hakkında iyi düşünebilmemin; demokratiklik adına onu savunabilmemin mümkünü yok. Ayrıca Futbol Federasyonu bünyesindeki kurumlara getirilen eleştirilere, futbolumuzun haline bakıp da katılmamak olanaksız. Zaten daha önce de, Bakan Şahin’in “Ulusoy, davalarından aklanmadan başkan olmamalı” yorumuna da destek verdiğimi hatırlatmak isterim. Bakan, “eğer Ulusoy başkan olursa, davalar sağlıklı bir biçimde yürütülemez, çünkü birçok belge gün ışığına çıkmaz” diyordu ki, gerçekten son derece haklıydı.

Fakat Ulusoy, tam bir yüzsüzlük ile seçimlere girdi, Kulüpler Birliği’ni “memnun etti”, Anadolu kulüplerinin çoğundan (nasıl becerdiyse) büyük destek sağladı ve seçimi kazandı. Ve sonra çok açık ki, hükümet işin peşini bırakmadı. Futbol gibi büyük bir pazarın ve toplumsal vitrinin iplerini ele geçirebilmek adına, hep adeti olduğu üzere, meydana balıklama atladı. Adaylar belirleyip, onları kamuoyuna sokuşturmaya çalıştı; hâlâ da çalışıyor.

Derken ortaya bir kez daha şike iddiaları atıldı. Ortalık bir an toz duman oldu. Yine geçen defa yazmıştım: “Bunlardan bir şey çıkmaz, o iddiaları ortaya atanlar, onları medyaya taşıyanlar ve medyada kahramanlık taslayanlar, söz konusu iddiaları bize unutturacak ilk kişiler olacak” diye…

Nitekim öyle oldu. Ortada şike iddialarıyla ilgilenen kimse kaldı mı? Hayır kalmadı. Bakan diyordu ki; “şike iddialarıyla hükümetin ilgilenmesi, askeri darbe gibi bir şey olur.” Büyük lâftı doğrusu… Ama şöyle oldu: Bu iddiaların hemen ardından kabak Futbol Federasyonu’nun başında patladı. Şike iddiaları ansızın gündemden uçup gitse de, Ulusoy’un ipliği pazara çıkıverdi. Onun kişiliği hakkındaki tartışmalar daha da alevlendi ve iş bugünkü duruma geldi dayandı. Ulusoy için düşünürsem; iyi oldu tabii. Bu adamın o mevkide kalmasına tahammülüm yok. Onun gözümün önünden uzaklaşması, demokratik olsa da olur, olmasa da…

Ne var ki buna rağmen, hükümetin müdahalesinin bir işe yarayacağına (ya da çözüme yönelik bir hareket olduğuna) da inanmıyorum. Hükümetin iş başında kaldığı şu süre, bir iktidar gücünü sonuna kadar kullanmak ve olabildiğince çıkar elde etmenin dışında bir işlevle örtüşmedi. Bu benim kişisel fikrim; bu yüzden diğer kişisel fikrim de şu: Hükümetin Futbol Federasyonu’na müdahalesi, asla bataklığın dibindeki Türk Futbolu’nu kurtarmaz. Olsa olsa onu başka bir bataklık adresine postalar. Hepsi bu olur. İşte o şike iddialarının bir anda ayyuka çıkması, sonra da hükümetin işin vahametinden yararlanarak harekete geçmesi, aklıma hiçbir “iyilik” getirmiyor. Getirse getirse, El Kaide’nin yaptığı söylenen 11 Eylül terörünün, ABD’nin işine yaradığını (hem de çok işine yaradığını) getiriyor. Aynı birkaç gün önceki şike iddialarının, Ulusoy tartışmalarını körüklediği ve bunun da hükümetin işine yaradığı gibi… Hükümetin Ulusoy’a düşündüğü “iyilik”, benim “iyilik” kavramımla özdeşleşmiyor.

Özdeşleşmiyor; çünkü Bakan’ın, Türkiye’de spor mahkemelerinin olmaması konusundaki şikayetini anlamıyorum, Futbol Federasyonu’nun yapısal aksaklıklarını giderecek önlemleri niçin hiç dile getirmediğini anlamıyorum, kulüplerin “layık oldukları yönetimi niçin baştan seçmedikleri” konusundaki yakınmalarını hiç anlamıyorum. Yani Bakan, kimi konular için ağlayıp duruyor ve demokratiklik kılıfıyla işi geçiştiriyorsa da, AKP manevraları için “kulüplerin layık oldukları yönetim” fikrini de pekâlâ koruyor.

Ya Türk Futbolu denilince aklıma ne geliyor? Aklıma gelen tek bir cümle: Al birinden vur birine…

Demokratiklik adına, iki çıkar odağından birini tutmak gibi bir zorunluluğu yüklenmiş bizlere yazık. Kazıklanıp duran bir aptal olarak; hem de ne yazık.

4 Aralık 2006’da Hilton Oteli’nde başlayan, 1. Türk Sporu Sponsoruyla Buluşuyor Kongresi’nin açılışına katılan ve fuar alanının da çalışını yapan Mehmet Ali Şahin, burada basın mensuplarının sorularını yanıtlar.

Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nu olağanüstü toplantıya çağırıp çağırmayacağıyla ilgili olarak Bakan Şahin, “Arzu ediyorum ki, şu anda yasanın bana vermiş olduğu genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırma görevini ben yerine getirmeyeyim. Bunu Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu veya delegeleri yerine getirsin. Makul bir süre daha o mercilerin harekete geçmesini bekliyorum. Aksi halde spordan da sorumlu bakan olarak yasanın bana vermiş olduğu bir görevi uzun zaman bekletmem uygun olmaz. Ama benim bir tarihim yok.Bu hakkı bana veren madde FIFA’nın denetiminden geçti ve değiştirilmesi talepleri de olmadı” diye konuşur.

Bakan Şahin, futbolda gündemi işgal eden şike iddialarıyla ilgili olarak, ”Şikeyi araştırma, tespit etme ve karar verme görevi ile sorumluluğu bende değil” derken, konuşmasına şöyle devam eder:

“Futbol Federasyonu’nun bu konuyla ilgili kurulları iddiaların üzerine hassasiyetle ve ciddiyetle gitmelidir. Bu görevi yaparken yasal bir ihtiyaç hissederlerse de bakanlığıma bildirsinler, çünkü geçmişte bir çok yasal düzenlemeyi yaptık. ‘Biz şikenin üzerine gideceğiz. Ama şu bakımdan elimiz kolumuz bağlı, atmak istediğimiz bazı adımları atamıyoruz. Eğer yasal olarak önümüzü açarsanız, şike iddialarının iç yüzünü, arka planını öğrenir, gerekeni yaparız’ diyorlarsa, kendilerinden bu konuda başvuru bekliyorum. Böyle bir başvuru şu ana kadar olmadı. Herhalde mevcut yönetmelikler yeterli.”

Aynı gün Bursaspor kongre üyesi Lemi Keskin, yaptığı açıklamada, 2004 yılında oynanan Çaykur Rizespor-Beşiktaş maçıyla ilgili şike tahkik komisyonu kurulup kurulmadığına ilişkin istedikleri bilginin, 2 ayı aşkın sürede kendilerine ulaşmaması üzerine, 22 Eylülde TFF hakkında Bursa Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını, bunun üzerine savcılığın TFF hakkında hazırlık soruşturması açtığı bilgisini aldıklarını hatırlatır.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TFF hakkında hem bilgi edinme yasasına muhalefet hem de şikeyle ilgili ihbarı değerlendirmemekten dolayı soruşturma açtığını öğrendiklerini dile getiren Keskin, “Savcılık, konuyu ‘memur suçları’ kapsamında ele almış. Yani TFF hakkında, hem bilgi edinme yasasına muhalefetten hem de şike ihbarına karşın komisyon kurulmaması iddiasıyla dosya hazırlıyor” der. Keskin, Türk adaletine inandıklarını dile getirerek, şunları söyler:

“Bilgi edinme yasasına göre her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı federasyona, (herhangi bir takımın renkleri nedir veya TFF’de kaç kişi çalışıyor) gibi sorular sorabilir. Federasyon da bu sorulara yanıt vermek zorunda.

Ayrıca TFF, şikeyle ilgili her türlü bilgi, belge ve ihbarı en ince ayrıntısına kadar araştırmak zorunda. Biz TFF’nin bunu yapmadığını düşünüyoruz. Bu çerçevede girişimlerimizi yaptık. Türk sporunun temizlenerek daha güçlü hale gelmesi tek dileğimizdir.

Çaykur Rizespor-Beşiktaş maçında şike yapıldığına ilişkin bilgi ve belgeler, son haftalarda Fenerbahçe’nin adının karıştığı şike iddialarına yönelik bilgi ve belgelerden daha güçlü. O olayda iki kulübü dahi temsil etmeyen iki kişi konuşuyor. Bizim ihbarımızda ise Çaykur Rizespor’un o dönemki ikinci başkanı ile Beşiktaş’ın o dönemdeki kaptanı konuşuyor. Bu konuşmalar da Fenerbahçe olayındaki gibi gizli bir şekilde değil, devletin resmi kurumu tarafından savcılıktan izin alınarak kaydedilmiş. Yani bizim elimizdeki bilgi ve belgelerde daha sağlam kanıtlar var.”

12 Aralık 2006’da Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), 3 Aralık tarihinde oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçında çıkan saha olayları nedeniyle Fenerbahçe’ye 3 maç seyircisiz oynama cezası verir. Kurul, derbide sarı kırmızılı taraftarların sebep olduğu olaylar nedeniyle de G.Saray’a 60 bin YTL ceza keser.

PFDK, sarı-lacivertli kulübe, Fenerbahçe-Galatasaray maçında çıkan olaylar nedeniyle 2 maç, ayrıca Fenerbahçe-Beşiktaş maçında kulüp taraftarlarının çirkin ve kötü tezahüratları nedeniyle aldığı cezanın Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nca onandığına, bir sezon içinde aynı fiilin 2. kez tekrar edilmesi nedeniyle de 1 maç kendi sahasında seyircisiz oynamasına karar verir.

Kurul ayrıca, sarı lacivertli kulübü, anons sisteminin talimatlara aykırı şekilde kullanılması nedeniyle bin YTL, yine merdiven boşluklarının boş bırakılmayarak talimatlara aykırı davranışta bulunulması nedeniyle de bin YTL, toplamda 2 bin YTL para cezasına çarptırır.

Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan daha bir ay önce, 5 Kasım 2006’da “önlerine her hafta Galatasaray ve Beşiktaş hakkında kötü tezahürattan dolayı rapor geldiğini, Fenerbahçe hakkında hiç böyle bir raporun gelmediğini” söylemiştir. Buna rağmen daha ilk dosyada Fenerbahçe 3 maç seyircisiz cezası alırken G.Saray ve Beşiktaş’ın puna silme sınırına gelmeleri nedeniyle ceza talimatında değişiklik yapılmıştır.

İşte Ulusoy adaleti…

Haluk Ulusoy, Mersin’de yerel yayımlanan Mersin Gazetesi’nin 12 Aralık 2006’daki organizasyonunda gerçekleştirilen “Sporda Vefa ve Dostluk Gecesi”ndeki ödül töreninde yaptığı konuşmada, salona değişik duygular içinde girdiğini söyler.

Salona girerken ve girdikten sonra iki farklı duygu yaşadığını dile getiren Ulusoy, “Türk Milli Takımı’nın 2002 Dünya Kupası’nda dünya üçüncüsü olduğunda çalınan marşı dinleyerek içeri girmek beni tekrar Japonya’ya, Kore’ye götürdü. İkinci duyguyu ise 23 yaşında geldiğim, 8 yıl boyunca havasını teneffüs ettiğim, ekmeğini yiyip, suyunu içtiğim çok değerli dostlarımla beraber olmakla yaşadım” der.

Yalnızca Türk Milli Takımı’nı dünya üçüncüsü yapan bir başkan olarak anılmak istemediğini vurgulayan Ulusoy, “Gerek federasyonda çalıştığım, gerekse başkanlık yaptığım dönemlerde büyük başarılara imza attım. Federasyon başkanlarının 2-3 ayda bir koltuklarını terkettiği dönemlerde, yüreğimi ve aklımı ortaya koyarak federasyon başkanlığına aday oldum. Ben ve ekibim 7.5 yıl görev yaptık” der.

Ulusoy, futbolda yöneticilik yaşamına amatör bir kulüp olan İstanbul Yeniköyspor’da başladığını, daha sonra Mersin İdmanyurdu’nda kulüp başkanlığı yaptığını ifade ederek, şunları söyler:

“Federasyona gidiş noktasında Mersin İdmanyurdu Kulübü’nün bende emeği oldukça fazla. 1992 yılında Mersin İdmanyurdu’ndan federasyona gittikten sonra da yıllarca çeşitli kademelerde görev yaptım. Federasyon başkanlığına paraşütle gelmedim. Alnımın teriyle, namusumla, şerefimle, haysiyetimle ve kulüplerde yaptığım yöneticiliklerle federasyon başkanı oldum.

Meyve veren ağaç taşlanır. Başkan olduğum günlerde yaşan kaosların üstesinden yönetici arkadaşlarımla birlikte geldik ve büyük başarılara imza attık. Türk Milli Takımı’nı yarı final oynatıp Dünya Kupası’nda 3. yaptık, delinen havuz sistemini ayakta tuttuk. Göreve geldiğimde 55 milyon dolar olan havuz ihalesi, 640 milyon dolara ihale edildi. Görevimiz süresince mali, sportif ve idari yönden büyük başarılara imza attık. Bunda Mersin’in rolü oldukça büyüktür.”

Etkinliğe, Galatasaray Kulübü ve Birinci Lig Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Özhan Canaydın, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu milli güreşçi Hamza Yerlikaya, Kayserispor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam, Kayserispor Kulübü Genel Menajeri Süleyman Hurma, CNN Türk Spor Müdürü Volkan Çetin ile çok sayıda davetli katılmıştır.

TFF aynı tarihte Mersin’de yaptığı toplantısında, şike yapıldığı iddialarıyla spor gündemini işgal eden 2000-2001 sezonundaki Samsunspor-Fenerbahçe maçıyla ilgili olarak, ilgililerin başvurusu durumunda, olayın zaman aşımına uğraması nedeniyle disiplin talimatlarının uygulanmaması kaydıyla özel bir soruşturma yapılmasına karar verir.

Konuyla ilgili incelemelerin yapıldığı açıklamada, “Söz konusu maçın oynandığı tarihte 1 Kasım 1992 tarihli Futbol Disiplin Talimatı’nın yürürlükte olduğunu, bu talimatın ‘Hileli ve Danışıklı Futbol Müsabakası’ başlıklı 38. ve ‘Sair Hallerde Menfaat’ başlıklı 40. maddelerinin, aynı dönemde yürürlükte bulunan ‘Soruşturma ve Ceza Zaman Aşımı’ başlıklı 68. madde uyarınca, uygulanmasının hukuken mümkün olmadığı görüşünde birleşildi” denilir. Toplantıda ayrıca, 23 Nisan 2006’da yapılan Samsunspor- Ankaragücü ile 14 Mayıs 2006’da yapılan Gaziantepspor-Malatyaspor maçlarına yönelik iddiaların Şike Araştırma Kurulu tarafından soruşturulması sonrası hazırlanan ve şike bulgusuna rastlanmadığı belirtilen raporlar da onanır.

Şenol Güneş 3 yıllığına anlaştığı Güney Kore’nin FC Seul takımı ile ilgili düzenlediği basın toplantısında muhtelif konulara değinir.

“Milli takımdan ayrıldıktan bir süre sonra FC Seul ile anlaşmıştım ama o günlerde Trabzonspor yönetimi istedi ve kamuoyunun da arzusuyla Trabzonspor’a gitmek zorunda kaldım. Kendilerinden özür diledim. Çünkü protokol olmamıştı, fakat söz vermiştim. O zamanki anlaşma şimdi gerçekleşti. 2 artı 1 yıl olmak üzere 3 yıllık anlaştım.

40 yıllık birikimimi Türkiye’de verebilecek imkan olmadığını düşündüğüm için bu kararı aldım. Türkiye’de çocukluğumdaki hedeflerimin birçoğuna kavuştum. Ama tepeye geldikten sonra bir takım düş kırıklığım oldu. Özellikle hukuk ve adalet açısından bu ülke insanına yakışmayan sıkıntılar gördüm. Türkiye’de 40 yıllık birikimimi, tecrübemi hayata geçirme şansı olmadığını gördüğüm için ülke dışında çalışacağım. Trabzonspor’dan ayrıldıktan sonra özellikle kendi kabuğuma çekildim. Ülkede değişen bir şey yok, çok kaos ortamı yaratılmaya çalışıyor. Konuşulan konuların çözüm olmaması için yapıldığını gördüm.

Özellikle şike ve şiddet herkesin sorunu. Oyuncu, yönetici, sivil toplum örgütleri, medya, hakemler… Şikeyi ve şiddeti sadece yöneticilere bırakırsanız, güç yarışmasına girerler ve bunlar çözümlenmez. Her birimin işin içine katılmasıyla bu sorun çözülür. Beyaz sayfa açmak isteyenlerin de kalbinin temiz, iyi niyetli olması gerekiyor.

Futbol Federasyonu’nun Fenerbahçe’ye yönelik şike iddialarıyla ilgili aldığı karar aldatıcıdır, böyle bir karar olmaz. Dalga geçmektir bu. Ülkenin dalga geçilecek insanı yoktur. Bu ülkenin her insanı ve kurumu saygıdeğerdir.”

14 Aralık 2006’da Futbol Federasyonu Profesyonel Disiplin Kurulu (PFDK), Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’a 1 yıl hak mahrumiyeti ve 20 bin YTL para cezası verir.

Kuruldan yapılan yazılı açıklamada, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın 29 Kasım 2006 tarihinde yaptığı basın toplantısında sarf ettiği, “Bu kadar pisliğe batmış bir ortamın altından federasyon kalkamaz. Çünkü işin içinde onlar var, onların olduğu yerde temizlik olmaz” şeklindeki sözlerinin federasyon ve mensuplarını küçük düşüren, onları hedef göstererek toplum husumetine maruz bırakan ve kişilik haklarına ağır saldırı teşkil ettiği gerekçesiyle, Yıldırım’a 1 yıl hak mahrumiyeti ile birlikte 20 bin YTL para cezası verilmesini kararlaştırır.

Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, başkan Aziz Yıldırım’a verilen 1 yıl hak mahrumiyeti cezasının son derece ağır olduğunu savunur;

“Emsallerine uygun olmayan bu cezanın daha önceki bir tarihte alındığı yönünde düşüncemiz var. Bir hukukçu olarak cezayı açıklamakta zorluk çekiyorum. Salı günü yönetim kurulu toplantısı sırasında 3 maç seyircisiz oynama cezası verildiğini öğrenmiştik. Bu sırada da başkanımıza 1 yıl ceza verileceğini dile getirmişlerdi. Ertesi gün de basında bu yayınlandı. Baktığınızda bugün verilen kararın daha önceki bir tarihte alındığı yönünde düşündürüyor. Bu çok ilginç.

PFDK ve Tahkim Kurulu’nun 1 yıldır Fenerbahçe Kulübü aleyhine verdiği kararlar benzer kararlardan daha ağırdır. Bu, söylemleri teyit eden yeni bir karar. Bu eyleme bu cezanın son derece ağır olduğunu düşünüyorum. Sayın başkanımız bu açıklamasını adli suçla ilgili kamuoyunu bilgilendirme toplantısında yaptı ve adli suça ilişkin birtakım bilgileri kamuoyuyla paylaştı. Bu söylemi sırasında Futbol Federasyonu’nun görev ve yetki alanına giren herhangi bir söylemde bulunmadı. PFDK’nın nasıl bir bakış açısıyla kendisini görevli kılarak bu cezayı verdiğini anlamış değilim. Savunmamız da zaten bu yöndeydi.

Bu ceza, ifadenin cezalandırılmasıdır. Avrupa uyum yasalarıyla ifade özgürlüğünün bu kadar genişletildiği bir ülkede, Futbol Federasyonu ile ilgili eleştirilerin ve yorumların bu tip cezalarla cezalandırılması, ifadenin cezalandırılmasıdır. Bu son derece düşündürücüdür. Futbol Federasyonu, kendi futbol hukuku kurallarının uygulamalarıyla ifade özgürlüğünü daraltıyor. Diğer ülkelerde bu denli ağır cezalar olduğunu sanmıyorum. Bunun yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Aynı olaylara, bundan çok daha ağır olaylara bundan daha az cezalar verilmişti. Emsallerine uygun olmayan bir karar verildi.

Yönetim kurulunda bu cezayı değerlendireceğiz. Tahkim Kurulu’na gitme yolunu seçmemiz durumunda, 7 gün içinde başvuru yapmamız gerekiyor.”

Bu arada kulübün internet sitesinde yayınlanan ceza haberinde, başkan Aziz Yıldırım’ın gülen bir fotoğrafının kullanılması dikkat çeker.

16 Aralık 2006’da aralarında Fenerbahçe ve Galatasaray’ın da bulunduğu toplam 15 Süper Lig kulübünün yöneticileri, Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nun toplanması için imza toplama kararı alır. Kulüplerin Haluk Ulusoy’dan desteklerini çekmesinde, Ankaragücü-Fenerbahçe maçından sonra şeref tribününde yaşanan olayların büyük rol oynadığı kaydedilir. Kulüp yöneticilerinin, “Türk futbolu, Haluk Ulusoy taraftarları ve muhalifleri diye ikiye bölündü. Bu karşıtlık şeref tribününde kavgalara yol açacak boyutlara ulaştı. Böyle gitmez. Bu bölünmüşlüğün tek çaresi Haluk Ulusoy’un gitmesidir” görüşünde birleştikleri ifade edilir. Ulusoy’un yerine düşünülen ilk ismin ise Fenerbahçe’nin eski yöneticilerinden Hamdi Akın olduğu bildirilir.

17 Aralık 2006’da Ulusoy’a karşı düzenlenen operasyonun ardında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olduğu, futbolda son zamanlarda yaşanan huzursuzluk sonucu devreye giren Erdoğan’ın, başta Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin olmak üzere, kurmaylarına gerekli direktifi verdiği iddia edilir.

18 Aralık 2006’da Fenerbahçe Kulübü Başkan Vekili Nihat Özdemir, sarı-lacivertli kulübe verilen 3 maç seyircisiz oynama, kulüp başkanı Aziz Yıldırım’a verilen 1 yıl hak mahrumiyeti ve şike söylentileri ile ilgili, Fenerbahçe Faruk Ilgaz Tesisleri’nde, yönetim kurulu üyelerinin de katılımıyla basın toplantısı düzenler:

“3 ayrı konuda Fenerbahçe Kulübü’ne karşı yapılan tavır ve uygulamalarla ilgili bazı noktalara dikkati çekmek istiyorum. Bunlar kulübümüze yöneltilen asılsız ve karalamaya yönelik iftiralar karşısında yetkili kurulların takındığı tutum. Galatasaray maçından sonra seyircimize verilen 3 maç ceza ile başkanımız Aziz Yıldırım’a verilen 1 yıllık cezadır.

Profesyonel futbol takımımızın çok önemli maçları öncesinde Fenerbahçe’ye verilen cezalar açıklanmaktadır. Şükürler olsun ki, takımımız bu saldırılara ve art niyetli uygulamalara karşın oynadığı maçlardan başarılı sonuçlar alarak ligi lider olarak tamamlamış, Avrupa arenasında Türkiye’yi temsil eden tek takım olmuştur. Ama ne acıdır ki, tur atlamak için çıkacağımız Frankfurt maçı öncesinde de Fenerbahçemize saldırılar devam etti. Önemli maçlarımız öncesinde Fenerbahçemize verilen cezalar açıklanmıştır. Bu açıklamalar da Fenerbahçemizin önemli maçlarına denk getirilmiştir.

Standart dışı uygulamalar tur atlamak için çıktığımız maçta bile devam etmiştir. Mutat olarak perşembe günleri kararını açıklayan Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, takımımıza verdiği 3 maç seyircisiz oynama cezasını UEFA Kupası maçımızın öncesine denk getirmiştir.

Teamül gereği olmasına rağmen Fenerbahçe’nin UEFA Kupası maçını izlemeye bir tek Futbol Federasyonu görevlisi gelmemiştir. Ayrıca bir üst tura çıkmamızla ilgili federasyondan tebrik de gelmemiştir. Fenerbahçe’nin başarılı olması futbolun tepesindeki yönetimi bu kadar mı rahatsız etmektedir? Diğer takımların deplasman maçlarına dahi giden federasyon görevlileri, neden Fenerbahçe’ye karşı böyle bir tutum içindedir? Fenerbahçe Spor Kulübü bu ülkenin takımı değil midir?.

Futbol dünyasında adaleti sağlamaktan sorumlu, başta Futbol Federasyonu olmak üzere Merkez Hakem Kurulu, Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu gibi federasyona bağlı kurumların çifte standart yaklaşımları Türk futbolunu bölünme ve kaosa sürüklemektedir. Futbol federasyonu ve başındaki yetkililer, eğer Fenerbahçe’yi ağır şekilde cezalandırır ama öte yandan başkalarının yanlışlarına göz yumar ve hatta talimatlarda ve yasalarda değişiklikler yapacak kadar meseleyi ileri götürürse korkarım bu olaylar tekrarlanmaya devam edecek ve yapılan haksızlıklara duyulan tepki tribünlere de sıçrayacak ve taraftarlar arasında infiali daha da ciddi boyutlara taşıyacaktır. Federasyonun geçtiğimiz 1 yıl içindeki tek misyonu, ‘Bizden olanlarla olmayanlar’ şeklinde tarif edilebilecek ayrışmayı derinleştirmek olmuştur. Adalet herkese lazımdır. Verilen cezalar, yönetmelik değişiklikleri gibi uygulamalar kulüpten kulübe değişmiştir. Bu durumlar da ya kulübümüz aleyhine sonuçlanmış ya da rakibimizin lehine sonuçlanmıştır. Söz konusu Fenerbahçe olunca benzer olaylarda farklı tarifeler uygulayan federasyonun ne kantarı ne de topuzu kalmıştır.

2-3 ay önce bir federasyon yöneticisi Rize’de gazetecilere ‘Fenerbahçe teşvik şikeleri yapıyor’ iddiasını ortaya atmıştır. Geçtiğimiz haftalarda da bir meczup çıkıp Fenerbahçemize çamur atmıştır. Yaptığımız inceleme talebine yanıt alamadığımız gibi, bu meczubun sözleri hemen araştırmaya alınmış ve üstüne zaman aşımına uğrandı, denmiştir. 100 yıllık şerefli camiamıza atılan bu çamur federasyon tarafından bu kadar yüzeysel bir şekilde incelenmesini şaşkınlık ile izledik. Konunun tüm yönleri ile araştırılması, açıklığa kavuşturulmasının ardından Fenerbahçemize atılan bu çamurun temizlenmesi ve bu konunun incelenmesi istemekteyiz.

100 yıllık şerefli camiamıza atılan çamurun Futbol Federasyonu tarafından yüzeysel bir şekilde ele alınıp sonuçlandırılmasını asla kabul etmiyoruz. Bu bakımdan Spordan Sorumlu Devlet Bakanımızdan 3813 sayılı yasadan aldığı yetkisine dayalı olarak konu hakkında gerekli işlemleri yapmasını arz ediyoruz. Ayrıca Türk futbolunun 10 yılını kontrol edip, bu kişi ve olaylar hakkında gerekli tüm yasal işlemlerin yapılması gerekir. Aktüel Dergisi’nde yayınlanan Milli Takımımız ile ilgili şike iddialarının da araştırılmasını istiyoruz. Her iddianın tespiti halinde gereğinin yapılacağını arz ediyoruz.

Futbol Federasyonu başkanlığı için Hamdi Akın’ın isminin gündeme gelmesi tamamen bizim dışımızda cereyan etmektedir. Fenerbahçe’nin federasyon seçimi ile ilgi bir resmi açıklaması yoktur. Biz başımıza gelen olaylarla uğraşıyoruz. Ben 20 gün, başkanımız 360 gün ceza aldı. Biz bunlarla mücadele ediyoruz. Başka bir şeyin mücadelesinde değiliz.”

Nihat Özdemir’den sonra söz alan Fenerbahçe Kulübü Hukuksal İlişkilerden Sorumlu Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, kötü ve çirkin tezahüratlarla ilgili sezon ortasında yapılan talimat değişikliğinin ligdeki sportif yarışmayı etkilediğini vurgular:

“Değişiklik son derece önemlidir. Değişiklik sonucunda bazı kulüpler avantaj elde etmişlerdir. Disiplin talimatında küfüre ilişkin yapılan değişiklik, talimatın 31. maddesindeki değişiklikle sınırlı kalmadı. Küfür sebebiyle talimat değişikliği öncesinde, puan silme aşamasına kadar gelen kulüplerin, 20 Ekim 2006 tarihine kadar küfüre ilişkin almış oldukları cezalar yeni talimatla sıfırlanmış, kulüplerin bu konudaki sabıkaları silinmiş olup, bu kulüpler yeni talimat sonrasında önceki kötü sicillerinin aleyhlerine olabilecek sonuçlarından kurtulmuş bir şekilde sportif yarışmaya devam etmektedirler.

69. maddenin kamuoyu tarafından bilinmediğini düşünüyorum. Açıklayayım;

20.10.2006 tarihine kadar karara bağlanmamış dosyalar hakkında yeni talimat hükümleri uygulanır. Bu talimat değişikliğinden önceki tarihte Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçındaki kötü ve çirkin tezahürat nedeniyle her iki kulüpte Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na (PFDK) sevk edildi. Kurul 19.10.2006 tarihinde her iki kulüp için de ceza kararı vermiştir. Yürürlük tarihi 20.10.2006, yani bir gün önce karar verilmiş. Kulüpler bu karar için Tahkim Kurulu’na gitmişler. 2 Kasım 2006 tarihinde küfür cezaları onanmış. Yani talimat değişikliğinden sonra cezaya hükmedilmiş ve bu şekilde her iki kulüp açısında da 1. ceza oluşmuştur.

Beşiktaş Kulübü daha sonra Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nda oynanan müsabakada meydana gelen çirkin ve kötü tezahürat sebebiyle de PFDK’ya sevk edilmiştir. 30 Kasım 2006’da ikinci kez para cezasıyla cezalandırılmıştır. Halbuki futbol disiplin talimatının 31. maddesinin 3. paragrafına göre Beşiktaş’a verilmesi gereken ceza, 1 maç seyircisiz oynama cezasıdır.

Beşiktaş gibi Galatasaray Kulübü de talimat değişikliği sonrasında ilk kesinleşmiş cezası önceki Galatasaray-Beşiktaş maçıyken, daha sonra Galatasaray-Sivasspor maçıyla ilgili PFDK’ya sevk edildi. PFDK sevk üzerine küfürden ceza tayinine yer olmadığına karar vermiştir. Böylece Galatasaray seyircisiz oynama cezasından kurtulmuştur.

Galatasaray-Sakaryaspor müsabakasında da kötü ve çirkin tezahürat vardır, ama burada PFDK’ya sevk dahi yoktur. Galatasaray Kulübü son olarak Kadıköy’de Fenerbahçe’ye karşı yaptığı maçta, her üç temsilcinin raporunda da küfüre ilişkin tespit olmasına rağmen, bu konuda PFDK’ya sevk edilmemiştir.

Fortis Türkiye Kupası’ndaki, hafta sonunda Galatasaray ve Beşiktaş’ın yaptığı maçlarda yoğun şekilde küfür edilmiştir. Söz konusu kötü ve çirkin tezahüratlar nedeniyle, yapılacak işlemleri beklemekteyiz.

Ligin 1. haftasında Kayseri Erciyesspor maçında Appiah rakibine kafa teşebbüsü ile 3 maç ceza aldı. Appiah’ın eyleminin kafa atmaya teşebbüs olduğunu herkes televizyondan izlediği, rakip oyuncu da bu şekilde açıklama yaptığı halde, müsabaka hakemi eylemi tokat atma şeklinde rapor etmiştir.

Almanya’da oynanan Süper Kupa müsabakasında Beşiktaş taraftarlarınca açılan pankart temsilciler tarafından rapor edildi. Beşiktaş PFDK’ya sevk edilmedi. Sadece meşale ve konfeti eyleminden dolayı PFDK’ya sevk edilmiştir. Ancak konu kamuoyunda tartışılınca federasyon tarafından PFDK’ya sevk edilmiştir. Verilen ceza Tahkim Kurulu tarafından kaldırılmıştır.

PFDK’nın Yıldırım’a verdiği ceza, kendisine verilen yetkinin aşılması mahiyetindedir. Başkanımız tarafından adli bir suç ve failleri hakkında yapılan açıklamayı federasyon PFDK’ya sevk ile yeterli görmüş ve bu açıklamaları nedeniyle Yıldırım’a 1 yıl hak mahrumiyeti cezası verilmiştir. Öncelikle başkanımızın açıklamalarının ifade özgürlüğü sınırları içinde olduğunu, olsa olsa eleştiri sınırlarının aşılması niteliğinde olabileceğini ve bu taktirde de ilgililerin ihlal edilen haklarıyla ilgili genel hukuk mercilerine başvuru yolunun açık olduğunu belirtmek istiyorum. Durum böyleyken, PFDK’nın başkanımıza verdiği ceza, kendisine 3813 sayılı yasayla verilen yetkinin aşılması mahiyetindedir.

Başkanımıza 1 yıl ceza verilirken benzer eylemlere PFDK ne cezalar vermiştir? Örneğin İkinci Lig B grubunda yapılan maç sonrasında, müsabık kulüplerden birinin başkanı ‘Sizi iyi satın almışlar, şikeciler kulübümüzü mahvettiniz’ şeklinde açıklamada bulunmuştur. Kulüp başkanına, ceza verilmemiştir. Süper ligde mücadele eden bir kulübün üst düzey bir yöneticisi, hakemlere ve federasyona alenen küfür ettiği ve bu şekilde rapor edildiği halde sadece 2 ay hak mahrumiyeti almıştır.

Adnan Polat, hakemler Cüneyt Çakır ve Cem Papila hakkında açıklamaları için PFDK’ya sevk edilmemiştir. Fenerbahçe maçı sonrası rövanş maçı için kulübümüzü Galatasaray taraftarına hedef gösterdiği halde hakkında işlem yapılmadı.

Geçen yıl Fortis Türkiye Kupası’nda seremoniye katılmayan Fenerbahçe’ye 250 bin YTL para cezası verilirken, iki yıl önce aynı şeyi yapan Beşiktaş ise PFDK’ya dahi sevk edilmemiştir.

Geçen yıl internet sitemizden yapılan bir açıklamaya 50 bin YTL ceza verilirken, internet sitesinden bizimkinden daha sert açıklama yapan Beşiktaş’a 20 bin YTL para cezası verilmiştir.

Geçen yılki Galatasaray-Fenerbahçe Fortis Türkiye Kupası çeyrek final maçındaki olaylar sebebiyle Galatasaray’a 1 maç seyircisiz oynama cezası verilmişti.

Geçen sezonun son haftasında Denizlispor ile yaptığımız maç, tribün olayları nedeniyle aynı saatte başlayan maçlara göre yarım saat daha sonra bitmiş, şampiyonluk ve düşme hattı etkilenmiştir. Bunca olaya rağmen Denizlispor’un sahası 2 maç kapatılmıştır.

Bu sezon Trabzonspor ile yaptığımız maçtaki olayların yoğunluğu, 16. haftadaki Galatasaray ile yaptığımız maçtaki gibidir. Trabzonspor’a sadece 1 maç seyircisiz oynama cezası verilmiştir.

Tespit ettiğimiz bu örneklerin, 1 hafta içinde Fenerbahçe’ye verilen cezalara göre çok daha ağır olduğunu düşünüyoruz ve federasyon kurullarının verdiği kararlarda adaletli olmalarını istiyoruz.”

Konuşmaların ardından basın toplantısı odasına yerleştirilen ekrandan olay çıkan maçlar gösterilirken, verilen ve verilmeyen cezalar alt yazı ile belirtilir. Gösterimde, 2005-06 sezonu Fortis Türkiye Kupası çeyrek finalindeki Galatasaray-Fenerbahçe, 2006-07 sezonu Turkcell Süper Lig’deki Galatasaray-Sakaryaspor, 2006-07 sezonu Turkcell Süper Lig’deki Trabzonspor-Fenerbahçe, 2005-06 sezonu Turkcell Süper Lig’deki Denizlispor-Fenerbahçe ve 2006-07 sezonu Turkcell Süper Lig’deki Sakaryaspor-Ankaragücü maçlarındaki olaylar ekrana getirilir.

19 Aralık 2006’da Mehmet Ali Şahin, Futbol Federasyonu’nu olağanüstü toplantıya çağırmak için hafta sonuna kadar bekleyeceğini söyler. Şahin, “Şık olan genel kurul çağrısını futbol oyunun gerçek aktörlerinin yapması. Dünyanın hiçbir yerinde hakkında bu kadar iddia olan bir yönetim iş başında kalamaz. Bütün bu iddialar karşısında daha fazla pişkinliğe hiç gerek yoktur” der.

“Futbol federasyonunu olağanüstü genel kurul yapmaya davet ediyor musunuz?” sorusuna da Şahin, şu karşılığı verir:

“Yönetim kurulu, bu işi yaparsa çok daha şık olur. Nitekim, İsviçre-Türkiye maçından sonraki bir takım iddialar ve eleştiriler nedeniyle nasıl ki Levent Bıçakçı yönetimi olağanüstü genel kurul kararı alabilmiş ve bu cesareti göstermişse, mevcut federasyonu da bunu göstermelidir. Çünkü hakkında böyle açılmış davalar falan da yoktu. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları da yoktu. Ama bu fedakarlığı göstermişti.

Mevcut federasyon da bunu gösterebilmeli. Genel kurul delegelerinin huzuruna, bütün bu iddialar karşısında ne düşündüğünü ifade edebilmeli ve adeta bir güven oyuna kendisini sunmalıdır. ‘Çok iyi oldu davalar, çok memnun oldum’ demek, bütün bu iddialar ile ilgili olarak ‘işi hafife almak’ demektir.”

Şahin, “Yönetimi olağanüstü genel kurula çağıracak mısınız?” sorusuna ise ”Gayet tabii, çağıracağım. Yasaların bana yüklediği bir görevdir. Şu an gecikmemin nedeni, biraz önce izah ettim. Bu işi, futbol oyunun gerçek aktörleri yapsınlar. Bekliyorum, şık olan budur” der.

Bu çağrıyı ne zaman yapacağının sorulması üzerine de Şahin, “Sanıyorum bu hafta sonuna doğru bazı gelişmeler olur. Yani benim dışımda bazı gelişmeler olur, olmazsa tabii artık harekete geçeceğim” der.

Bir gazetecinin, Fenerbahçe Yönetim Kurulunun açıklamalarını hatırlatması üzerine Şahin, Fenerbahçe Kulübü yöneticilerinin haksızlığa uğradıklarını ifade ettiklerini belirterek, şöyle konuşur:

“Tabi bu konuyla ilgili bakanlığımın yapabileceği tek şey her türlü iddiayı yasa gereği Başbakanlık Teftiş Kuruluna inceletmekten ibarettir. Geçtiğimiz sezon, yani 2004-2005 sözonu ile ilgili, bazı iddialarda da bulunulmuştu ve bu iddialar üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirmiştim. Rapor yeni geldi, çok yeni geldi. Tamamını inceleme imkanı bulamadım. Şu anda iş başında bulunan Futbol Federasyonunun bazı iddiaların üstüne gitmeyerek savsakladığı ve özellikle geçtiğimiz sezon oynanan Denizlispor-Fenerbahçe maçı öncesi ve sonrası ile ilgili de Futbol Federasyonunu kusurlu bulan bir rapor verdi. Henüz masamın üstünde. Tamamını okuyamadım, dolayısıyla orada da Başbakanlık Teftiş Kurulu iş başında bulunan Futbol Federasyonu ile ilgili Genel Kurulun olağanüstü toplanması çağrılmasını bana bir kez daha hatırlatıyor. Şu anda önümde Futbol Federasyonu Genel Kurulunu olağanüstü toplantıya çağrılması lüzumunu gösteren 2 ayrı rapor var.”

“FIFA’nın Türkiye’yi uluslararası müsabakalardan men etmesi yönünde bir çekince mi var?” sorusu üzerine Şahin, şunları kaydeder:

“Şık olanın, böyle bir durum ortaya çıkmışsa eğer, Genel Kurul delegelerinin imza toplayarak Genel Kurulu olağanüstü toplantıya davet etmeleridir diye düşünüyorum. Tıpkı Levent Bıçakçı yönetiminin yaptığı gibi, Futbol Federasyonunun yönetimi de olağanüstü kongre kararı alabilir. Samimi olarak her iki tarafı da olağanüstü kongre için harekete geçmeye davet ettim. Bir siyasinin davetinden ziyade asıl futbol oyununun gerçek aktörlerinin bu işi üstlenmeleri sanırım aleyhimize bir takım girişimlerde bulunacak olan çevrelerin de önüne geçmiş olur diye düşünüyorum.”

“Ankara Cumhuriyet Savcısı Alp Arslan’ın 2004’te Bursaspor’un küme düşmesiyle ilgili olarak, 3 maçla ilgili soruşturma açılmadığı gerekçesiyle 15 federasyon yöneticisini sorguya çağırdı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna Şahin, “savcılığın ne yapacağı konusu bizim dışımızda bir olaydır. Ben de bugün bir gazetemizin haberinden bunu öğrendim. Tabi yargıya intikal etmiş her hangi bir konuda benim beyanda bulunmam gereksiz ve lüzumsuz olur. Bakın dünyanın herhangi bir ülkesinde, iş başında bulunan herhangi bir federasyonla ilgili bu kadar iddialar açılmış olan davalar varken, orada hiç bir federasyon başkanı ve yönetimi ‘oh ya iyi oluyor, son derece memnun oldum’ diyemez. Bakın İtalya’da sanıyorum 1,5-2 sene önce mevcut Federasyon Başkanı hakkında gazetede çıkan bir suistimal iddiası haberi üzerine Federasyon Başkanı istifa etmiş. İtalyan olimpiyat komitesi, bir kayyum tayin ederek Futbol Federasyonu başkanlığına bir süreç başlamış. Biliyorsunuz 3 kulüp öncelikle küme düşürülme kararı ile karşı karşıya kalmıştı, daha sonra itiraz edilmişti. İkisi ile ilgili ceza hafifletilmişti. Bakın başka ülkelerde futbol o kadar önemli ki, özellikle dünyada milyarları aşan insanın izlediği futbol yönetimi o kadar önemli ki, en ufak bir şaibeyi kaldırması kabul edilmez. Dolayısıyla bütün bu iddialar karşısında daha fazla pişkinliğe hiç gerek yoktur. Ben sanıyorum, bir kaç gün daha sabırla bekleyeceğim, çünkü kulüplerimizin saygıdeğer delegeleri de gidişatın iyi olmadığını görüyorlar ve Futbol Federasyonu Genel Kurulunu olağanüstü toplantıya davet etmek için bir çalışma içerisindeler, onun sonucunu bekliyorum” diye yanıt verir.

21 Aralık 2006’da Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarına Haluk Ulusoy’dan cevap gelir.

Yurtdışından dönüşünde havaalanında soruları yanıtlayan Haluk Ulusoy, seçimle işbaşına geldiklerini belirterek, genel kurul kararı almayacaklarını açıklar. Ulusoy, “Hakkımda kesinleşmiş bir hüküm yok. Mahkemeye verildim diye genel kurul kararı almak doğru değil” der.

Türk futboluna 30 yılı aşkın bir süredir hizmet ettiğini kaydeden Haluk Ulusoy, “Verdiğim emeklerin karşılığı bu şekilde olmamalı. Ancak ne yazıkki bu ülkede ‘meyve veren ağaç taşlanır’ diye bir anlayış var. Bu ülke insanını sokaklara dökmüş biri olarak başarılı olduğumu düşünüyorum fakat, başarılı insanların önünü kesmek istiyorlar” şeklinde konuşur.

Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in genel kurul kararı alma hakkı ve yetkisinin olduğunu belirten Ulusoy, böyle bir durumda yapacak birşeylerinin olmadığını kaydeder.

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın federayona yönelik sözlerini de değerlendiren Haluk Ulusoy, “Talihsiz bir konuşma oldu. Fakat, hukuk kurullarımız bu konuda gerekli uygulamayı yaptılar. Herkesin kurumlara saygısı olması gerektiğini düşünüyorum. Aziz Yıldırım da böyle düşünmeli” diye konuşur.

Galatasaray Kulübü ve Kulüpler Birliği Başkanı Özhan Canaydın ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in kendisiyle görevi bırakması için görüşme talebinde bulunup bulunmadığı şeklinde yöneltilen soruyu ise Ulusoy, “Böyle bir talep henüz bana gelmedi ama duydum. Benimle görüşmek isteyen herkesle seve seve görüşürüm. Ama bana genel kurul için telkinde bulunulmasına müsade etmem. Çünkü genel kurul öyle iki üç kişinin konuşacağı bir şey değil” şeklinde yanıtlar.

Ulusoy – Şahin düellosu sürmektedir.

25 Aralık 2006’da Devlet Bakanı, siyasete atılacağını ileri sürdüğü Ulusoy’u açıklamaları sonrası topa tutar. Şahin, “Başkan, federasyonu milli iradenin tecelli ettiği yer olan TBMM ile kıyaslayamaz. Bu haddini aşmak olur, kendisini Kaf Dağı’nın üzerinde görmek olur” der.

Şahin şöyle devam eder:

“Bu haddini aşmak olur. Özerklik Türkiye’de bir sporun gelişmesi için mali ve idari bakımdan kolaylık olsun diye federasyonlara verilmiştir. Özerklik hiçbir zaman Ali kıran baş kesenlik değildir, hatta krallık değildir. Federasyonların birilerinin krallığı olmadığını bu ülkede yetkili kurullar mutlaka göstereceklerdir. Sanırım sayın Ulusoy siyasete hazırlanıyor. Siyasi amaçlarına ulaşmak için de Futbol Federasyonu’ndaki başkanlık sürecini kullanıyor. Takip edin göreceksiniz sayın Ulusoy siyasete atılacak.”

Ulusoy, Bakan Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarına sert yanıt verir. Bakan’ın sözlerini “nezaketsizlik” olarak niteleyen Ulusoy, “Siyasete girmek benim için hiçbir dönemde öncelikli hedef olmadı” dedi. Futboldaki kaos ortamının oluşmasında Bakan’ın da payı olduğunu savunan Ulusoy, “Bakan’ın yasadaki yetkisini kullanacağını defalarca tekrarlaması siyasi bir baskı” der.

Ulusoy, yaptığı yazılı açıklamada, 2 ay öncesinde aldığı bir kararla, bundan böyle açıklamalarını yazılı olarak yapacağını kamuoyuna duyurduğunu hatırlatarak, ”O açıklamayı yapmaktaki amacım, hem yargı sürecinin başladığı ve aleyhime açılan bir dava ile ilgili yorumda bulunmaktan kaçınmak hem de futbolu, bir dolu spekülasyona yol açarak yıpratan tartışmaların uzağında tutmaya çalışmaktı” der.

O günden bugüne şahsı, federasyon, kurulların icraatlarıyla ilgili çok şey yazıldığını ve söylendiğini kaydeden Ulusoy, şunları söyler:

“Yapmadığım konuşmalar, bana mal edilerek yayınlandı. Özellikle sustum. Futbol daha fazla yara almasın diye, büyük bir sabırla sessiz kalmayı tercih ettim. Sadece bir kez, geçtiğimiz hafta yurt dışı seyahatinden döndüğümde, havalimanında, o da beni karşılamaya geldikleri için basın mensuplarına çok kısa bir açıklama yaptım, ancak geçtiğimiz cumartesi günü Sabah ve Takvim Gazeteleri’nde bana atfen yayınlanan haber ve ardından Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in haksız, mesnetsiz, kişilik haklarıma saldırıcı boyuta kadar ulaşan sözleri, bu açıklamayı yapmamı kaçınılmaz hale getirdi. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, gerek Sabah, gerekse Takvim Gazeteleri’nin hiçbir muhabiriyle hiçbir ortamda görüşme yapmadım. Haberde belirtilen hiçbir sözü, hiçbir ortamda ve hiçbir kişiye söylemedim.

Bu ülkede sadece Futbol Federasyonu Başkanlığıyla sınırlı bir makamın temsilcisi değilim. Ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel yaşamına da katkılarıyla bilinen, köklü geçmişe sahip bir ailenin ferdiyim. Aileden aldığım edep, her şeyden önce büyüklerimize saygıyı öngörür. İş adamlığı ve yöneticiliğim gereği olan adap ise devleti oluşturan kurumlarla çatışmamayı. Hal böyleyken, Sayın Bakan’ın bana (Milli iradenin tecelli ettiği yer olan TBMM ile kıyaslamaya kalkmak) suçlamasını getirmesinin gerisindeki mantığı anlamakta zorlandığımı belirtmek isterim. Beni ve ailemi çok iyi tanıması gereken sayın bakanın bu hezeyanını en hafifinden nezaketsizlik olarak görmekteyim.

Beni asıl şaşırtan konu daha da farklı. Ülkenin en üst kademesindeki bir siyasetçi, nasıl olur da (kulislerde konuşulanlara göre) diye başlayan bir habere bu denli itibar edebilir? Türkiye’deki medya tavrı ve duruşunu en yakından bilmekle yükümlü olan bir önemli şahsiyet, nasıl olur da kulaktan dolma sözlerle yazıldığını kendi kendine itiraf eden bir haberi bu denli ciddiye alabilir? Devletin her türlü imkânına sahip olan kişilerin, kendilerini bağlayan hatta umulmadık mecralara götüren bu tür açıklamaları, daha titiz bir araştırmanın süzgecinden geçirerek yaptıklarını düşünen biri olarak, sayın bakanın bu tavrı karşısında bir kez daha şaşırdığımı itiraf etmek zorundayım.

Sayın bakan haddimi aştığımı, kendimi Kaf Dağı’nın üzerinde gördüğümü, federasyonu TBMM’yle kıyasladığımı söylüyor. Şunu da içtenlikle belirtmemde fayda var: Bu ülkenin gazilik payesiyle onurlandırılmış en yüce makamıyla bir sürtüşme, bir tartışma, bir kıyaslanmaya girmek gibi bir densizliğin adresi hiçbir zaman olamam. Her zaman haddini bilen, ayakları yere basan, söylem ve eylemleriyle tutarlı durma çabasını sürdüren bir tarzın insanıyım, ama o densizlikleri yapanlara da terbiyem, üslubum ve sorumluluklarım gereği karışamam.

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’na demokrasinin vazgeçilmez gereklerinden biri olarak seçimle geldim. Özerkliği sayın bakanın ifadesinde olduğu gibi asla (kolaylık) unsuru görmedim. Benim özerklik algım (Mali ve idari bakımdan federasyonlara verilen kolaylık) olmadı. Demokrasinin (Ali kıran baş kesenlik), hatta (krallık)la hiçbir şekilde bağdaşmadığını da en iyi bilenlerdenim. Fakat üzüntüm, bu ülkede demokrasiyi diline pelesenk etmiş olanların, demokrasi kültüründen ne denli uzak durduklarını kavramakta hala zorluk yaşamaları.

Siyaset çok saygı duyduğum bir kavramdır. Ama siyasete girmek benim açımdan hiçbir dönemde öncelikli hedef olmadı. Zaten böyle bir hedefi gözetseydim, bakanlık dahil, bana geçmişte yapılan teklifleri değerlendirirdim. Ben hep futbol için yaşamayı, futbolla yaşamayı öncelik sırama koydum.

Bir süredir başta medya olmak üzere, spor kamuoyunda futbolda bir kaos ortamı oluştuğundan, futbolun değerlerinin hızla tükendiğinden söz edilmekte. Bu değerlendirmelere maalesef üzülerek ben de katılıyorum. Göreve geldiğimiz 19 Ocak tarihinden bu yana, inat ve ısrarla Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nu toplayacağını ifade eden, sadece son 50 günde tam 10 kez değişik platformlarda yasanın kendisine verdiği görevi yerine getireceğinden söz eden Sayın Bakan’ın, bu kaos ortamının oluşmasında ve futbolun değerlerinin tüketilmesinde hiç mi katkısı yok, bunu değerli kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum.

Ulusoy ailesinin yardımları nedeniyle, bir sokağa da babamın isminin verildiği Sri Lanka’daki seyahat programı sırasında, Sayın Bakan’ın hayal mahsulü bir habere dayandırarak yaptığı bu değerlendirmeleri hem şahsı, hem de temsil ettiği makam adına çok ciddi talihsizlik olarak nitelendiriyorum.

Sayın Bakan’ın Genel Kurul’un toplantıya çağrılması için kulüplerin, genel kurul delegelerinin harekete geçmesini, aksi takdirde yasadaki yetkisini kullanarak kendisinin toplantı çağrısı yapacağını defalarca tekrar edip sonra ötelemesini, kulüplerimiz ve delegelerimiz üzerinde kurulmaya çalışılan siyasi bir baskı ve kaos sebebi olarak algılıyorum.

Futbol ve futbol ailesinin siyasi baskı altında tutulmasına en fazla karşı çıkanlardanım. Kulüplerimiz ve delegelerimize daha fazla baskı yapılmamasını, Sayın Bakan’ın olası bir çağrısının tek muhatabı olarak Türkiye Futbol Federasyonu’nun görülmesini, bu gerçekleşirse çağrı hakkında mevzuat çerçevesinde gereğini yapacağımızı, kamuoyunun bilgisine sunuyorum.”

25 Aralık 2006’da Fenerbahçe eski başkanlarından Ali Şen, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, şike yapıldığı iddia edilen Denizlispor-Fenerbahçe maçında Futbol Federasyonu’nun hatalı davrandığı yönünde elinde belgeler olduğunu söylediğini hatırlatarak, “Bakanın bu belgeleri derhal açıklaması gerekiyor” der.

Ara not olarak bu belgelerin hala açıklanmadığını, hatta lafının bile edilmediğini hatırlatayım.

Bursaspor’un Çaykur Rizespor-Beşiktaş, Çaykur Rizespor-Akçaabat Sebatspor ve Beşiktaş-Akçaabat Sebatspor maçlarının araştırılmasıyla ilgili talebindeki ısrarı sürmektedir.

25 Aralık 2006’da Lemi Keskin, Gökhan Celbiş ile birlikte, Mayıs 2004 yılında oynanan 3 maçla ilgili, mahkemelerden alınan izinle polisin dinlediği telefon görüşmelerinin basına yansımasıyla Temmuz 2006’da ortaya çıkan delillerin yeniden incelenmesiyle ilgili TFF’ye yaptıkları başvurudan hala net bir sonuç alamadıklarını söylerler.

Bu delillerin bulunduğu dava, dosya ve sayfa numaralarını sundukları TFF’nin, bu güçlü delillerden korktuğunu iddia eden Keskin, vicdani kanaatle dahi ceza verme yetkisi olan TFF’nin, bu güçlü delillere rağmen “Şike Tahkik Kurulu” kuramadığını öne sürer.

Keskin, “Şikeyi teşvik etme, delileri örtbas etme ve görevi kötüye kullanma” iddiasıyla Bursa Cumhuriyet Savcılığı’na yaptıkları suç duyurusunun kabul gördüğünü ve savcılığın olayı “Devlet Memuru Suçları” kapsamına alarak 15 TFF yöneticisinin ifadelerini almaya başladığını belirterek, “Bugüne kadar, ülkemizde şikeyle ilgili savcılıklara yapılan tüm başvurularla ilgili takipsizlik kararı verilmişti. İlk kez bu olayda tüm TFF yöneticilerinin ifadesi alınmaktadır. Bizim hedefimiz, TFF başkanı ve yöneticileri değil. İlgili 3 maçın ve yeni delillerin tekrar incelenmesidir” diye konuşur.

Üç maçla ilgili 27 Aralık’a kadar Şike Tahkik Kurulu kurulmaması halinde konuyu FIFA’ya taşıyacaklarını bildiren Keskin, şöyle devam eder:

“Yapacağımız hamleler, TFF’nin Avrupa ve dünya platformundaki kurumsal kimliğinin tartışılmasına sebep olabilir. Türkiye Futbol Federasyonu bizim federasyonumuzdur. 5 aylık hukuki mücadelemiz ve ulusal gazetelerde manşet haberlerimize rağmen, komisyon kurulmamasının tek sebebi vardır. TFF’nin, bunca girişimimize rağmen yine komisyon kurmazsa Türk halkına vereceği mesaj; ‘Şike yapın biz şikeyi destekliyoruz. Kulüp başkanınız, takım kaptanınız bile anlaşsa farketmez, ama dikkat edin, küfür etmeyin, ederseniz 3 maç ceza veririz’ olacaktır.”

Aynı gün Fenerbahçe’nin katılmadığı Kulüpler Birliği Vakfı toplantısından Türkiye Futbol Federasyonu’na genel kurul tavsiyesi çıkar. Yaklaşık 4 saat süren İstanbul’daki toplantının ardından kısa bir açıklama yapan Kulüpler Birliği Başkanı Özhan Canaydın, toplantıda ağırlıklı olarak Türkiye Futbol Federasyonu’na genel kurul tavsiye edilmesi kararı çıktığını, bazı üyelerin ise genel kurulun Haziran’daki mali genel kurula bırakılması yönünde görüş belirttiğini açıklar.

Canaydın, 7 kulübün bu kararı onaylamadığının hatırlatılması üzerine, “7 kulüp böyle söylediyse, bugünkü toplantımız 17 kulüpten teşkil ediyordu, yorum size ait” diye yanıt verir.

Kararın ardından Gaziantepspor Kulübü Başkanı İbrahim Kızıl, Kulüpler Birliği olarak hiçbir ciddi karar alamadıklarını savunarak, “Böyle devam ederse birlik lağvedilse daha iyidir. Dereyi geçerken at değiştirilmemeli” der.

Kulüpler Birliği Vakfı toplantısından erken ayrılan İbrahim Kızıl, toplantıda, federasyon ile Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin arasındaki tartışmanın konuşulduğunu belirterek, “Kulüpler Birliği olarak bütün kulüplerin sıkıntıları ve geleceği ile ilgili bir adım atmamakla birlikte tamamen kaosun içine gidiyoruz. Bundan dolayı üzüntü duyuyorum. Ciddi hiçbir karar almıyoruz. Birlik beraberlik yok. Birlik olarak neredeyse tamamen bir parti haline geldik. Kutuplaşma olmuştur. Görünen o ki kimse Türk futbolunun ilerlemesi için bir adım atmıyor, ama Kulüpler Birliği tam tersine hükümet ile federasyon arasındaki olaya alet edilen bir kurum haline geldi. Rahatsızım, böyle devam ederse Fenerbahçe’nin dediklerine katılıyorum, birlik lağvedilse daha iyidir.

Kulüpler Birliği şu anda bu kararı verecek yetkide değildir. Bu kararı bakan verir. Bakan bir karar verir veya kongre kararı alır, saygı duyarız. Ondan sonraki hukuki durum nedir, bilemiyorum. Türk futbolunun geleceği için, 3 ayda bir seçim olmaması lazım. Türk futbolunu daha ileri götürebilmek için uğraşırken, ikide bir federasyonla oynamaya kimsenin hakkı yoktur. Bunu şu anda doğru bulmuyorum” diye konuşur.

28 Aralık 2006 tarihinde Bursaspor Kulübü Başkanı Levent Kızıl, Futbol Federasyonu’nun olağanüstü genel kurula gitmesi için imza topladıklarını belirterek, “Şu anda 80 imzaya ulaştık. Yarın federasyona başvuracağız” der.

Ertesi gün ise yeterli imzaya ulaşıldığını belirterek, “Müracaatın 8 Ocak’ta yapılması kararlaştırılmıştır” der.

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 13

leave a comment »

7 Nisan 2006’da Nihat Özdemir, Galatasaray’ın Diyarbakırspor ile oynayacağı maçı İzmir’e alan Futbol Federasyonu’na ateş püskürür. Federasyonun aynı olaylarda birbiriyle çelişen kararlar aldığını vurgulayan Özdemir, şunları söyler:

“Fenerbahçe camiası olarak son günlerde yaşanan bazı olaylardan çok rahatsızız. Önümüzdeki hafta Vestel Manisaspor ile oynayacağız. Hem biz, hem onlar, maçı İzmir’de oynamak istiyoruz. Ancak Futbol Federasyonu yönetimi nedense kabul etmeyip, karşılaşmanın Manisa’da oynanacağını açıkladı. Aynı federasyon, 2 maç saha kapama cezası alan Diyarbakırspor’un Galatasaray ile oynayacağı karşılaşmayı İzmir’e aldı.

Üstelik Diyarbakırspor Kulübü, Gaziantep, Adana veya Elazığ’da oynamak istediğini bildirmesine rağmen… Vestel Manisa-Fenerbahçe maçını, iki takım da istemesine rağmen İzmir’de oynatmayan federasyonun, Diyarbakır-Galatasaray maçını neden o kente aldığını çok merak ediyoruz. Diyarbakır’ın sahası 2 maç kapatılmıştı. Acaba Galatasaray karşılaşması İzmir’e alındı diye mi, ceza 1’e düşürüldü?”

Yanıt gelmez elbette…

Deniz Barış davası hala sonuçlanmıştır. 8 Nisan 2006’da Futbol Federasyonu Başkanvekili Affan Keçeci, Fenerbahçeli Deniz Barış’ın lisansının, G.Birliği’nin itirazı üzerine askıya alındığını söyler.

Kararın kendisi kadar Cuma günü mesai saati bitiminde bildirilmesi de Fenerbahçe’de tepki yaratır. Yöneticiler “Önümüz hafta sonu olduğu için bu karara itiraz edemeyeceğiz. Dolayısıyla Deniz Barış’ı pazar günkü Sivasspor maçında oynatma şansımız yok. Federasyon bu konuda bize Tahkim Kurulu’na gidecek zaman bile bırakmadı” derler.

Haluk Ulusoy’un çok tartışılan bir diğer icraati ise, taraftarı olduğu Galatasaray Kulübü’nü maddi açıdan rahatlatmak için özel bir düzenleme yapması olur. Ulusoy, sarı kırmızılı yöneticilerin isteği üzerine, mayıs ayında ödenmesi gereken naklen yayın parasını bir ay önceden öder. Fenerbahçe yönetimi bu konudaki tepkisini, “Bizim paraya ihtiyacımız yok. Ama madem Galatasaray’a veriyorsunuz. O zaman biz de para isteriz. Galatasaray’ın ne ayrıcalığı var?” şeklinde gösterirler. Haluk Ulusoy ise konuyla ilgili soruya, “İhtiyacı olan kulüplere bu tür yardımlarda bulunuyoruz. Galatasaray’ın herhangi bir ayrıcalığı yok. Olayı büyütüyorlar” cevabını verir.

Ulusoy, maçların İzmir’e alınması ve alınmaması polemiğine 8 Nisan 2006’da yanıt verir:

“Bazı kulüp yöneticileri bize hiçbir şey sormadan direkt medyaya konuşuyor. Diyarbakırspor yönetimi, Malatya ve Gaziantep’in takımlarının da düşme potasında olması yüzünden Galatasaray maçının bu şehirlerde oynanmasını istemedi. Adana ve Elazığ’ı biz istemedik, çünkü statları elverişli değildi. Geriye alternatif olarak Ankara ve İzmir kaldı. Biz bütün kulüplere eşit mesafedeyiz. Diyarbakır Valiliği, Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçının iptalini istedi. Eğer iptal etseydik, o maç başka bir tarihte seyircili oynanacaktı. Bizim Fenerbahçe’ye karşı bir tavrımız olamaz.”

Fenerbahçe Kulübü ise aynı tarihte Deniz Barış’ın lisansının askıya alınması hakkında resmi internet sitesinde bir açıklama yapar:

“Anayasal suç işleyen Futbol Federasyonu’na karşı kulübümüz ve futbolcumuz doğmuş, doğacak tüm yasal haklarını son dereceye kadar kullanacaktır. Anayasal suç niteliği bir yana bırakılırsa cuma günü saat 18.00 (Hafta sonu tatilinin başladığı saatlerde) kulübümüze tebliğ olunan bu kararın bir uyuşmazlığın çözümünü sağlamaktan ziyade, ortaya çıkan durumdan istifade edilerek her halükarda futbolcumuzu kulübümüzün pazar günkü müsabakasında oynatmamaya yönelik olarak ve özellikle bu saatte verilmiş olduğu aşikardır. Görevdeki federasyon kulübümüz ile ilgili önüne gelen her konuyu kulübümüz aleyhine kullanılabilecek bir fırsat olarak değerlendirmektedir.”

Ulusoy ertesi gün Deniz Barış ile ilgili kararın açıklanma saatinin yanlış olduğunu Fenerbahçeli yöneticilere bizzat ifade eder.

10 Nisan 2006 tarihinde Memorial 11 Altın Adam Yarışması’na konuk olarak katılan Kapulluoğlu, gazetecilerin sorularını yanıtlar.

Yabancı sayısının aynı kalmasıyla ilgili bir soru üzerine Kemal Kapulluoğlu, ligdeki 18 kulüpten 3’nün bu konuda kendilerine hiç cevap vermediğini belirterek, “15 kulüpten 9’u yabancı sayısının artırılmasını istedi. Hiçbirinin de gerekçesi birbiriyle uyumlu değildi. Diğer kulüpler ise mevcut sistemin devamı veya azaltılmasını önerdiler” der.

“Kulüplerin yarıştığı platformla milli takımımızın değerleri her zaman üst üste gelmiyor” diyen Kapulluoğlu, “Futbol Federasyonu’nun sadece milli takımın yarışmacı olarak ayakta tutulması değil, Türkiye’de futbola yapılacak yatırımın Türk gençlerine yapılmasını temin etmek gibi bir yükümlülüğü olduğunu düşünüyoruz. Yabancı sayısını çok büyük serbestlik tanımayan ülkelerin milli takımları daha başarılı oluyor. Bu sene Bükreş’in iki takımı 1’er tane yabancıyla bugün Avrupa kupalarında karşılıklı oynuyor. Bu bir denge meselesidir” diye konuşur.

Kapulluoğlu, Deniz Barış’ın lisansının askıya alınmasıyla ilgili bir soru üzerine ise “Cuma günü akşam geç bir saatte parasal borcun ödenmesi için gönderilen işlemin kişisel olarak o saatte yapılmasını doğru bulmuyorum. Benim görüşüm bu karar alınacaktı ise bile pazartesi günü sabah yürürlüğe girecek diye tebliğ edilmesi doğru olurdu” şeklinde konuşur.

Görüldüğü gibi herkes kararın açıklanma saatini yanlış buluyor, ama her nedense birileri kararı o saate açıklamakta mahzur görmüyor ve bu davranışı nedeniyle açıkça kınanmıyordu bile. Ne de olsa Ulusoy federasyonu iş başındaydı.

Fenerbahçe ile Ulusoy arasında yıllardır var olan gerilim giderek artmaktadır. Ulusoy 12 Nisan 2006’da sert açıklamalar yapar:

“Hiç kimse Futbol Federasyonu’na savaş açamaz. Bu Aziz Yıldırım da olsa. Kimsenin halkı kışkırtmaya, huzuru bozmaya, kaos ve kargaşa yaratmaya hakkı yok. Aziz Yıldırım’ı sağduyuya davet ediyorum.

Galatasaray Kulübü’ne yardım için verdiğimiz hiçbir para yok. Bahsedilen para daha önce Galatasaray’ın hak ettiği bir paradır. Biz bunu verdik. Şimdi de hak eden kulübümüz varsa, o kulübümüze hak ettiği parayı vermekten mutluluk duyarız. Çünkü, kulüplerimiz bizim her şeyimiz.

Futbol Federasyonu’nun bütçesini ve harcamalarını görmek isteyen herkes federasyonun internet sitesine girerek görebilecek. Çünkü harcamalarımızın ve bütçemizin denetlenmesi için yabancı bir kuruluşla anlaştık. Her üç ayda bir yapılacak denetimler Futbol Federasyonu internet sitesinde yayınlanacak.

Benim için ‘bir takımın formasını giymiş’ diyenler halt ediyor. Benim üstümde bir tek forma var. O da kırmızı beyaz, ay yıldızlı Milli Takım forması. Bunu yürekten söylüyorum. Aksini söyleyenler ortalığı karıştırmak isteyenlerdir.

Televizyon programlarında hakemler çok yıpratılıyorlar. Bu konuda önümüzdeki günlerde Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı ile bir görüşme yapacağım. Hakem programlarının kaldırılması veya daha insaflı bir hale getirilmesi için destek isteyeceğim. Hakemlerimiz, televizyonlardaki yorumcularımız gibi öyle ileri, geri al, durdur yaparak karar vermiyorlar. Onlar saniyenin binde biri kadar bir zamanda vicdanlarıyla karar veriyorlar. Elbette ki, hata da yapıyorlar, ancak onların üstüne daha fazla gidilirse büyük yara alacaklar ve zamanla Türk futbolu batacak. Futbol batarsa televizyoncusu, yorumcusu, köşe yazarı ve en sonunda bizler batarız. El birliği ile futbolu batırmayalım, kurtaralım.”

13 Nisan 2006’da MHK kavgası yaşanır. Vestel Manisaspor – Samsunspor maçında kötü bir yönetim gösteren İsmet Arzuman’ın, Merkez Hakem Kurulu (MHK) tarafından uzun süredir dinlendirilmesi üzerine ilginç bir tartışma başlar. Merkez Hakem Kurulu eski asbaşkanı Oğuz Sarvan MHK Başkanı Mustafa Çulcu’yu ağır şekilde eleştirir.

Yıllar önce kötü maç yöneten Çulcu’ya, hakem derneği olarak sahip çıktıklarını ifade eden Sarvan, halen dernek başkanı da olan Çulcu’nun, İsmet Arzuman’ı “yüzüstü bıraktığını” bildirir. Sarvan, dernek başkanlığı ve kurul başkanlığı görevinin bir arada yapılmasının etik açıdan sakıncalı olduğunu ve Arzuman olayında da bunun kanıtlandığını ifade eder.

Hakemlerin hakkını araması gereken dernek başkanının, aynı zamanda MHK Başkanı olması durumunda hakemlerin mağdur duruma düştüğünü vurgulayan Sarvan, bu yüzden İsmet Arzuman’ın 8 haftadır maç alamadığını ve bu gidişle alamayacağını söyler.

14 Nisan 2006 tarihinde Tahkim Kurulu, Deniz Barış’ın yaptığı itiraz başvurusunu reddederken, federasyonun lisansı askıya alma kararını ise oybirliğiyle onar.

15 Nisan 2006’da Ulusoy “Hakem hatalarında art niyet aramamak lazım. Bir hakemin art niyetli olduğuna inanırsam, o hakemin spor hayatını bitiririm. Benim olduğum herde yabancı hakem asla olmayacak” der.

17 Nisan 2006 tarihinde Erol Ersoy, Merkez Hakem Komitesi’ni ağır bir dille suçlar ve hakemliği bırakır. Ersoy, Türkiye – Çek Cumhuriyeti (A) Milli maçı öncesi, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un İzmir’de karşılanması organizasyonuna katılmadığı için Merkez Hakem Komitesi’nin(MHK) kendisine maç vermediğini belirterek, hakemliği bıraktığını açıklar.

23 yıldır yapmakta olduğu futbol hakemliği görevini 21 Ocak 2006 Türkiye Futbol Federasyonu seçimleri sonrasında bırakma kararı aldığını hatırlatan Ersoy, yaptığı yazılı açıklamada, “Yeni atanan MHK Başkanı ve bazı üyeleriyle yapılan görüşmede, deneyimli hakemlere ihtiyaçları olduğunu ve kesinlikle devam etmem gerektiğini ifade etmeleri, ayrıca Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un değiştiğini beyan etmesi, hakemliğe devam etme kararı almama neden olmuştu” der.

Erol Ersoy, Merkez Hakem Komitesi’nde (MHK) yapılmakta olan uygulamaların, daha önceki dönemde izlenen yöntemlerin devam ettiğini ve kişisel ilişkilerin belirleyici olduğunu iddia eder.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin tarafından Başbakanlık Teftiş Kurulu’na yaptırılan, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un görev yaptığı 2002-2004 yıllarının incelenmesiyle ilgili rapor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaşır. Savcı Ayhan Şan, başkan Haluk Ulusoy’u 18 Nisan 2006’da ifade vermek üzere savcılığa çağırır.

Ankara Cumhuriyet Savcısı Ayhan Şan, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından yapılan inceleme sonrasında savcılığa gönderilen rapor doğrultusunda, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un, 1998-2000 yıllarıyla ilgili olarak görevlendirilmiş ve Savcı Şan, bu dönemle ilgili olarak dava açılmasını kararlaştırmıştır.

Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüşülen dava reddedilmiş ve Yargıtay tarafından da onanmıştır. Ulusoy’un, 1998-2000 yıllarını içeren incelemede de yine zimmet ve görevi kötüye kullanmak gibi suçlamalar yer almıştır.

25 Nisan 2006’da Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Trabzonspor – Fenerbahçe maçının oynandığı hafta, yönetim kurulu toplantısını Trabzon’da yapma kararını Fenerbahçe camiasından yükselen tepkiler üzerine geri alır.

Trabzon’a gitmek üzere İstanbul Atatürk Havalimanı’nda buluşan yönetim kurulu üyeleri, gelen tepkiler üzerine Trabzon’da yapılacak toplantıyı iptal eder ve Ankara’da toplanma kararı alır.

26 Nisan 2006’da Vestel Manisa – Fenerbahçe maçı sonrası çıkan olaylar nedeni ile Fenerbahçe’ye 1 maç seyircisiz oynama cezası verilir.

Aynı tarihte PFDK, Fenerbahçe’ye 22 Nisan tarihli Fenerbahçe G.Saray maçının raporlarını gönderir. Raporda, sahaya 10 elma, armut, 26 pet su şişesi, 2 bira kutusu, 5 kalem pil, 4 ayran, 3 çakmak, 24 ses bombası, 1 pet kola şişesi, konfeti atıldığı, 3 küfür içerikli pankart açıldığı, 44 Bengal Ateşi’nin yakıldığı, 16 kez küfür edildiği, 4 kez de ‘Bir Baba Hindi’ tezüharatının yapıldığı yer alır.

3 Mayıs 2006 tarihinde İzmir’de oynanana Fenerbahçe – Beşiktaş Türkiye Kupası maçı da tartışma yaratır. Hakem Bülent Demirlek’in hataları maçı çığırından çıkarır.

Ertesi gün kulübün resmi internet sitesinde Fenerbahçe Yönetim Kurulu imzasıyla bir açıklama yayınlanır:

“Federasyon kurullarının Fenerbahçe’ye karşı taraflı tutumu, lig ve kupa finaline yaklaşan süreçte had safhaya ulaşmıştır. Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu’nun taraflı kararlarının, rakip takımlarla saha içi mücademize doğrudan müdahale niteliğine bürünmüştür.

Kupa finali öncesi maçın hakeminin, atanması dahil, müsabakanın neticesine tesir edecek hatalar yapacağına dair ciddi duyumlar alınmış ve bu federasyonun en üst düzey yöneticilerine iletilmiştir. Buna rağmen müsabaka hakeminin oyuna tesir eden hatalarını, milyonlar televizyonları başında izledi. Hakem hatalarının bu denli ön plana çıktığı müsabaka sonucunda, kupanın kimlere armağan edildiğini ve götürüldüğünü kamuoyu şaşkınlıkla izlemektedir.

Herkesin gözü önünde, fütürsuzca yaşanan olaylar karşısında tüm kamuoyunu, futbol üzerindeki gözetim ve denetim yetkisi bulunan tüm görevlileri, yazılı ve görsel basınımızı, federasyonun kulübümüze karşı yanlı tutum ve davranışlarına karşı harekete geçmeye davet ediyoruz. Tarihimiz, alın teri ile kazanılmış şampiyonluklarla doludur. Rakiplerimiz ile yüzyıldır sürdürdüğümüz şerefli rekabetimiz bundan sonra da yüzyıllarca sürecektir.

Kulübümüzün alın terine ve emeğine saygı göstermeyen federasyonun tarafgir tutum ve davranışlarına artık bir son vermesini, emeğimizin karşılığını tarafgir eylem ve kararlarla yok etme gayretinde olanların, kulübümüzün şanlı tarihi ve ortak değerleri altında ezileceğini, her türlü engelleme çabasına rağmen 17. lig şampiyonluğu kupasını müzemize götüreceğimize inancımızın tam olduğunu önemle duyuruyoruz.”

Futbol Federasyonu Başkanvekili Affan Keçeci ise hiç bir kulübün, hakem değişikliği için federasyona başvuruda bulunmadığını kaydeder.

Savaş hızlanarak sürer.

18 Mayıs’ta Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), Fenerbahçe’ye, Fortis Türkiye Kupası final maçı sonrası kupa törenine katılmaması nedeniyle 250 bin YTL, maç sırasında yapılan çirkin ve kötü tezahürat nedeniyle 5 bin YTL, çıkan saha olayları nedeniyle de 10 bin YTL olmak üzere toplam 265 bin YTL para cezası verir.

Hızını alamayan federasyon 21 Mayıs 2006’da, Beşiktaş ile oynanan kupa finali sonrası yayınlanan bildiri nedeniyle Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu üyelerini topluca Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na (PFDK) sevk eder…

Eğer ki bu doğru bir karar ise, Adnan Polat’ın Fenerbahçe maçının hakemi Cüneyt Çakır ile ilgili konuşmalarına ve Denizlispor Başkanı Ali İpek’in ‘bu lig şaibeli’ açıklamasına neden bir yaptırımda bulunulmadığı sorulmaz!

31 Mayıs 2006 tarihinden itibaren Futbol Federasyonu’nun, 2006-2007 sezonu ile ilgili olarak talimatlarda yaptığı değişiklikler yürürlüğe girer.

Buna göre, kulüplerle futbolcular arasında yapılan özel sözleşmeler kesinlikle tanınmayacaktır. Borcu bulunan kulübün tescili yapılmayacaktır. Süper Lig kulüplerinin gerçekleştirdikleri yabancı oyuncu transferinden alt yapı fonu için alınan paranın yüzde 50’si bir havuzda toplanacaktır.

Yapıldı mı? Kararı sizler verin…

6 Haziran 2006’da Süper Lig hakemlerinin İngilizce sınav sonuçlarının açıklanmasının ardından çok ilginç gelişmeler yaşanmaya başlanır.

3 yıl önce Süper Lig’e aday hakemler arasında listeye alınan ve İngilizce soruların tamamına doğru yanıt verdiği kabul edilen Hamza Mısır’ın, yeni yapılan yazılı sınavda 25 sorudan sadece 5’ine doğru yanıt vermesi, kafalarda soru işareti yaratır. Bülent Yavuz’un Merkez Hakem Kurulu başkanı olduğu dönemde, Süper Lig’e alınan ve Haluk Ulusoy’a yakınlığı ile bilinen Hamza Mısır’ın, 3 yıl gibi kısa bir sürede İngilizce’yi “tamamen unutmuş” olması, değişik yorumlara yol açar. Mısır’ın, 3 yıl önce “kağıt üzerinde” üstün performans göstermesi, bugün ise 20 soruya yanlış cevap vermesi, hakem camiasında çok manidar bulunur.

Bir hatırlatma yapalım; Hamza Mısır, Trabzon’da oynanan Türkiye – Gürcistan maçı esnasında tribünde Ulusoy pankartını açtıran kişidir.

24 Haziran 2006’da, Futbol federasyonunun Türkiye’ye verilen cezayla ilgili FIFA Tahkim Kuruluna yaptığı yeniden değerlendirme başvurusunu görüşen kurul, Türkiye’nin önceki kararla aldığı evinde oynayacağı 6 resmi maçın tarafsız sahada ve kapalı kapılar arkasında oynaması cezasını fazla bularak cezayı 3 maça indirir. Ancak, Türkiye’nin tarafsız sahada yapacağı bu üç maçta veya milli takımın yapacağı resmi olmayan maçlarda da olay meydana gelmesi durumunda eski cezanın aynen geçerli olacağı kaydedilir. Takhim kurulu ayrıca milli futbolcu Emre Belözoğlu ve İsviçreli Benjamin Huggel’in 6 maçlık cezasını da 4 maça çeker.

26 Haziran 2006’da yapılan Futbol Federasyonu Olağan Mali Genel Kurulu’nda konuşan Ulusoy, Türk futbolunda tartışmaların arttığı bir dönemde göreve geldiklerini belirterek, “Ana amacımız Türk futbolunun bilinen sorunlarını çözmek, yeni projeleri hayata geçirmek ve uluslararası arenada dibe vuran itibarını yukarı çıkarmak” der.

Ulusoy şunları söyler:

“FIFA, İsviçre maçında çıkan olaylar nedeniyle Türkiye’yi cezalandırmak istiyordu. Büyük bir hukuk ve diplomasi savaşı verdik. Bu süreçte onursal başkanımız Şenes Erzik’in katkılarını takdirle anıyorum. Bu takım oyununun sonunda hepimizi mutlu eden bir karar çıktı. Ben ve çalışma arkadaşlarım bütün bilgi ve birikimlerimizi ortaya koyup elimizden gelen bütün katkıyı sağladık. Haftalarca süren bu konu, mesaimizin büyük bir bölümünü aldı. Ama genel sorumluluklarımızı da aksatmadık.

Biz federasyon olarak bütün kulüplere eşit mesafedeyiz. Göreve geldiğimizde liglerin ikinci yarısı ve Fortis Türkiye Kupası devam ediyordu. Tarihin en çekişmeli, en mücadeleci ve en heyecan verici ligini yaşadık. Tartışmalar en aza indi. Fortis Türkiye Kupası son derece düzeyli geçti. Futbolu huzur ve güven ortamıyla buluşturmak bizim için çok önemliydi. Şeffaf bir yapıya ulaşmak, kamuoyunun denetimine açık olmak öncelikli hedefimizdi. Uluslararası denetçi bir firmayla anlaştık. Bu firmanın 3 aylık değerlendirme raporunu da geçen hafta açıkladık.

İnsanüstü bir mücadele verdim. (İhanet etmedim) cümlemin altında birşey aramaya gerek yok. Dünya nimetlerinden feragat ederek çalıştım. En iyi şekilde hizmet ettiğime inanıyorum.

Genel kurulda yanlış anlaşıldım. Ben (futbol olarak dibe vurduk) demedim. (İmaj açısından Türk futbolu dibe vurdu) dedim.

Türkiye dünyaya bunca yıldır fair-play örnekleri vermiştir. Türk ve Koreli futbolcuların el ele tutuşarak halkı selamlayan hareketleri posterlere konu olmuştur. Bütün dünyaya örnek olan Türkiye imajı, İsviçre maçıyla birlikte yerlere vurdu. Bunu bizler de söylüyoruz, herkes de kabul ediyor.

İsviçre maçı sonrasında alınan cezayı düşürmek için 5 ay mücadele verdik. Turnuvadan atılmamız gündemdeydi. Biz onu engelledik ve 6 maça kadar indirdik. Sonra bu da bize yetmedi ve üstüne gittik. Her türlü çabayı sarf ederek cezamızı 3 maça kadar indirdik. Bu FIFA tarihinde bir ilktir.

FIFA Başkanı Blatter ile baba-oğul gibi ilişkimiz var. Bunu FIFA’daki herkes biliyor. Beni 18-19 ay sonra göreve getiren genel kurulumuz da demek ki bunu bilerek göreve getirdi.

Şiddet ve küfür futbolun değerlerini yok eden iki tehlikedir. Türkiye’de futbol sahalarında ya futbol oynanacak ya da küfür edilecek. Kararını biz vereceğiz. Küfrü futbol sahalarından kovacağız. Bu konuda herkese görev düşüyor.

Futbol ekonomisini geliştirmek zorundayız. Gerek federasyon olarak gerekse kulüplerimiz olarak kurumsallaşacağız. Çağdaş futbol organizasyonunun uluslararası arenada kalıcı başarılarıyla örnek bir parçası olacağız. Kulüp lisans sistemine uygun bir yapıya ulaşacağız. Gelirlerimizin arttığı, ekonomimizin güçlendiği ama şeffaf bir mali yapıyla her an hesap verebilecek bir konumda olmayı sağlayacağız. Tüm bunları federasyonumuz ve kulüplerimizle birlikte eşzamanlı olarak yapacağız.

5 aylık bütçemizi onaylamanız bize duyulan güveni göstermiş oldu. Beni göreve tekrar siz getirdiniz. Bana verdiğiniz emanete asla ihanet etmedim. Bu emanete namusum gibi, hayatımın bir parçası gibi gördüm. Ülke futbolu için yola çıktım. Ülkemin bayrağını dünyanın en yüksek noktasına nasıl çıkartabiliriz diye çalıştım. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılıp final oynayan ve kupayı alan bir ülke olmak için mücadele edeceğiz.”

Mali Genel Kurul’da 1 Haziran 2005 ile 31 Haziran 2006 dönemine ilişkin hesaplar ve faaliyetler ibra edilir. 223 delegeden 161’inin katılımıyla başlayan genel kurulda, federasyon başkanı Haluk Ulusoy’un açılış konuşmasından sonra denetleme kurulu başkanı Engin Berker, son 1 yıllık döneme ilişkin denetleme kurulu raporunu okur.

1 Haziran 2005 ile 18 Ocak 2006 döneminde görev yapan federasyon başkanı Levent Bıçakcı ve yönetimi ile 19 Ocak 2006 tarihinden 31 Mayıs 2006‘ya kadar başkanlıkta bulunan Haluk Ulusoy ve ekibinin hesapları ve faaliyetleri ayrı ayrı oylanarak genel kurul tarafından ibra edilir.

Futbol Federasyonu Olağan Mali Genel Kurulunda onaylanan gelir gider rakamları ise şöyle açıklanır:

Gelirler:

Eğitim gelirleri (1.128.878)
Milli takım gelirleri (11.568.877)
Profesyonel futbol gelirleri (54.398.846)
Amatör futbol gelirleri (6.732.429)
UEFA gelirleri (6.774.825)
Sponsorluk gelirleri (11.148.461)
Cari gelirler (7.802.923)
Şampiyonlar Ligi final maçı gelirleri (4.084.321)

Giderler:

Eğitim giderleri (1.791.884)
Milli takımlar giderleri (23.113.887)
Profesyonel futbol giderleri (16.198.166)
MHK giderleri (2.042.307)
Amatör futbol giderleri (9.913.493)
UEFA ve FIFA giderleri (2.198.863)
Fon giderleri (15.095)
Sponsorluk giderleri (185.872)
AR-GE ve proje giderleri (359.861)
Cari giderler (15.771.892)
Şampiyonlar Ligi giderleri (1.218.709)
Kanunla öngörülen giderler (6.529.081)
Yatırımlar (686.732)

Bu arada 1 Haziran 2005-31 Mayıs 2006 dönemi için hedeflenen toplam gelirin 81.947.513 YTL olmasına karşın, gerçekleşen gelir toplamının 103.639.560 YTL’yi bulduğu, buna karşılık genel kuruldan yetki alınan gider rakamının 81.947.513 YTL olmasına karşın, gerçekleşen toplam giderin 79.925.843 YTL’de kaldığı bildirilir.

Aziz Yıldırım’ın, “Ligin son 6 haftası incelensin” talebine 27 Haziran 2006’da yanıt veren Haluk Ulusoy, “Sadece 6 haftayı değil, tüm ligi de inceleriz. Yeter ki, bize resmi bir başvuru yapılsın” der.

Şike Tahkik Kurulu’nu Malatyaspor’un başvurusu üzerine kurduklarını vurgulayan Ulusoy, “Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın sözü ile hareket edecek değiliz. Bize resmen başvurup, talepte bulunmaları gerekir. Tıpkı Malatyaspor gibi. Malatyaspor, Denizlispor – Fenerbahçe maçının incelenmesi yönünde talepte bulunduğu için Şike Tahkik Kurulu’nu kurduk” diye konuşur.

29 Haziran 2006’da Mehmet Ali Şahin, Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda alınan “Süper maaş” kararını takibe alır. Yönetim kurulunda bulunan iki üyenin, dolgun ücretle çalışmasının yasalara aykırı olduğunu belirten Bakan Şahin, “Genel kurul kararı da olsa, bu maaşın ödenmesi mümkün değil. Gözetim ve denetim yetkimi kullanarak, gerekeni yaparım” der.

Federasyon Asbaşkanı Kemal Kapulluoğlu ile yönetim kurulu üyelerinden Kemal Ünsal ya da Süheyl Önen’in “Süper maaş” alabilmesi için bu tür bir genel kurul kararı alındığı iddiaları üzerine görüşünü açıklayan Bakan Şahin şöyle konuşur:

“Genel kurula katılmadım. Genel sekreterlikten verilen önergeyi istedim, faksladılar. Delegelerin verdiği önerge üzerine alınan bu karar, Federasyon Yönetim Kurulu tarafından uygulanmadığı sürece hiç bir sorun olmaz. Uygulanırsa Futbol Federasyonu yasasının 10. maddesi (f) bendine aykırı durum oluşur. Geçmişteki yasaya göre iki başkan vekili, bir üye ve Merkez Hakem Kurulu Başkanı’na maaş ödenebiliyordu. Ancak, 2004 yılında yapılan yasa değişikliği ile bu maaş olayları kalktı.

Mevcut yasaya göre, yönetimdekilere sadece huzur hakkı ve harcırah verilebilir. Bunun aksi, yasaya aykırı olur.. Zaten böyle bir aykırılık hissedersem, gözetim ve denetim yetkimi kullanırım, Başbakanlık Denetleme Kurulu’na başvururum, onlar da gereğini yaparlar.”

PFDK 6 Temmuz 2006’da Mahmut Uslu’ya Türkiye Futbol Federasyonu’nu küçük düşürücü açıklamalar yapması nedeniyle 1 ay hak mahrumiyeti cezası verir.

Mahmut Uslu FB TV’deki ‘Futbol Zirvesi’ adlı programda Türkiye Futbol Federasyonu’nu ağır bir dille eleştirmiştir.

PFDK, diğer bir Fenerbahçeli Yönetici Murat Özaydınlı’ya ise ceza tayinini gerektirir bir eylemi bulunduğu konusunda yeterli kanaat elde edilemediği gerekçesiyle ceza vermez.

Kurul ayrıca, Denizlispor Kulübü Başkanı Ali İpek’e 1 ay, eski Malatyaspor Kulübü Başkanı Hikmet Tanrıverdi’ye 45 gün, Samsunspor Kulübü Menajeri Ercan Koloğlu’na 3 ay, eski Samsunspor Kulübü Başkanı Adnan Ölmez’e de 2 ay hak mahrumiyeti cezası vermeyi kararlaştırır.

6 Temmuz 2006’da Lig TV’ye demeç veren Ulusoy, FIFA’daki ceza indiriminden, Fenerbahçe ve başkanı Aziz Yıldırım’a, Fatih Terim’e kadar birçok konuda görüşlerini açıklar. Ulusoy, özetle şunları söyler:

“Göreve geldiğimde maalesef Fenerbahçe’den bir tebrik almadım. Kulüplerin başında olan bize yani Futbol Federasyonu’na önce saygı göstermeleri lazım. Ama Fenerbahçe ile bir türlü yıldızımız barışmadı.

6 yabancıya izin vermekle bir yakınlaşma olur muydu bilmiyorum ama sadece Fenerbahçe için böyle bir şey yapacaksak bu koltukta oturmayalım. Yol bir düşünce bir, Türkiye’yi Avrupa Şampiyonası’na taşımak ve finale kalmak. Bu yolda genci yaşlısı diye bir şey düşünüleceğini sanmıyorum. En güzel örneği Zidane. Elemelerde yardım istenildi ve takıma çağrıldı. Şimdi bakın takımı finalde ve o harikalar yaratıyor.

Türk Milli Takımı’na kim lazımsa o çağrılacak. Yeni kadromuz bizi 2010’lara, 2012’lere taşıyacak. Fatih Terim’le uyumlu bir şekilde çalışıyoruz. Onunla yolları ayırmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Göreve geldiğimizde bir dosya ile karşılaştık. Gittik Blatter’le görüştük. El öptü öpmedi dediler. Öpmedim. Ama ver elini öpeyim dedim. İhraç edilecek durumdayken, cezamızı indirdik. Bu FIFA tarihinde bir ilk.”

Sürekli “Fenerbahçe ile bir problemim yok” diyen Ulusoy, her zaman olduğu gibi bir kez daha kendini tekzip etmiş olur. Ancak QTM’mizde bu da gerekli yankıyı bulmaz elbette.

Fenerbahçe’nin eski teknik direktörü Christoph Daum, 10 Temmuz 2006 tarihinde NTV’ye yaptığı açıklamada ligin 33. haftasında oynanan Beşiktaş-G.Saray maçının şaibeli olduğunu ileri sürer ve incelenmesi gerektiğini savunur. Daum şunları söyler:

“Beşiktaş-G.Saray derbisinde neler oldu incelenmeli. Bütün emeklerimiz boşa gidiyor.

Kimse Türk futbolunda neler olduğunu konuşmuyor. Malatyaspor ortaya bir şey attı. Tamam, Malatyaspor küçük bir şehrin mütevazı takımı ancak, medyanın bunları ele alması lazım. Denizli’deki maç sırasında ve Beşiktaş-G.Saray karşılaşmasında neler oldu, tekrar incelenmesi gerek. Siz bütün bir sene takım olarak çalışıyorsunuz ama bütün emekler son dakikada boşa gidiyor. Bir de nasıl kaybettiğinizi görüyorsunuz. Tüm bunların ardından size olan güveni kaybediyorsunuz. Ben de bunun benim dünyam olmadığını, biraz dinlenmeye ihtiyacım olduğunu düşündüm ve Fenerbahçe yönetimiyle kontratımın feshi için görüştüm, kabul ettiler.”

24 Temmuz 2006 tarihinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı’na bir yazı göndererek, basında yer alan futbolda şike iddialarının incelenmesini ve sonucun en kısa sürede kendisine iletilmesini ister.

Öncelikle liglerin ertelenmesi gibi bir durumun söz konusu olmayacağını belirten Şahin, kurula gönderdiği yazıda, şu ifadelere yer verir:

“Türkiye’de futbol, bütün dünyada olduğu üzere en popüler spor dallarının başında gelmekte, kulüplerimizin milyonlarca taraftarı bulunmaktadır.

Bir spor olarak futbolun ‘temizliği’, ‘adalet’ ve ‘güven’ temelinde yükselmektedir. Adalet ve güven duygularının zedelendiği bir ortamda hiçbir kulüp başarının sevincini tam olarak yaşayamayacak, hiç kimse de hak edilmiş bir yenilgi için sorumluluğu üstlenmeyecektir.

Haber ve yorumların odağında bulunan isimler başta olmak üzere tüm bu iddialara konu olan olay ve kişiler hakkında gereken incelemenin başlatılıp, sonuçlarının en kısa sürede bakanlığıma iletilmesi hususunda gereğini arz ederim.”

Spor mahkemeleri kurulması gerektiğini yineleyen Mehmet Ali Şahin, “Türk Ceza Kanunu’nda spor suçlarıyla ilgili herhangi bir madde yok. İtalya’da bu konuyla ilgili kurumsal bir yapının bulunması, sonuca ulaşılmasında etkili olmuştur. Biz de İtalya’dan ve spor mahkemeleri bulunan diğer ülkelerden mevzuatlarını istedik. Ne gibi maddeleri var ve uygulamaları neler. Tecrübelerinden yararlanmak istiyoruz” diye konuşur.

Biz de sayın bakandan bir kez daha rica edelim: Sayın Bakanım, yürütme erkinde şahsınız bulunuyor. Madem ki spor mahkemelerinin gereğine işaret ediyorsunuz, buyurun göreve. Bu mahkemelerini bendeniz, ya da bu forumlarda yazan bizler kuramayacağımıza göre, sizi ve hükümetinizi göreve davet ediyoruz. Gereğini yapınız.

Mehmet Ali Şahin 30 Temmuz 2006’da “Görevini yapmayan gider” der. Şahin şöyle konuşur:

“Şike konusunda yasal bir düzenlemeye ihtiyaç varsa biz bu yasal düzenlemeyi çok kısa sürede gerçekleştiririz. Yeter ki bununla mücadelede olan federasyonlarımız ve kurullar ‘Biz üstüne gideceğiz ama şöyle bir engelimiz var, bunu kaldırın’ desinler hemen kaldıralım. Herkes dikkatli olmak zorunda aksi halde futbolun gerçek aktörleri bindikleri dalı keserler. Özerk olan Futbol Federasyonu’nun iddiaların üzerine gitmesi gerekir.”

1 Ağustos 2006 tarihinde ise Bursaspor kongre üyesi ve eski yöneticisi Lemi Keskin, emniyette ve mahkemede, polisin izin alarak dinlediği, Beşiktaşlı yönetici ve futbolcuların da aralarında bulunduğu kişilerin telefon konuşmalarının olduğunu iddia eder.

Lemi Keskin, polisin mahkeme izniyle dinlediği, Beşiktaşlı yönetici ve futbolcuların da aralarında bulunduğu kişilerin konuşmalarının yer aldığı belgelerle Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) şike başvurusunda bulunacağını söyler.

Lemi Keskin, TFF Başkanı Haluk Ulusoy’un, şike iddialarıyla ilgili olarak, “Elimiz kolumuz bağlı. Şike konusuna devlet el atmalı” şeklindeki açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını belirtir.

TFF Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da şikeyle ilgili gerekli tedbirler ve cezaların yer aldığını dile getiren Keskin, Kanunun 10. maddesinin (b) fıkrasında yönetim kurulunun görevleri arasında, ”Müsabaka sonuçlarını tescil etmek, müsabakaları ertelemek, ileriye kaydırmak, yarım kalan müsabakalar ile olaylı ve anlaşmalı müsabakalar hakkında karar vermek” hükmünün yer aldığını hatırlatan Keskin, şöyle konuşur;

“Kanunun 25. maddesinde de, (Futbol müsabaka ve çalışmalarında kulüpler ve kişilerce disiplin ve sportmenliğe aykırı fiiller ve bunlara uygulanacak müeyyideler, milli ve milletlerarası teamüllere uygun olarak Federasyon Yönetim Kurulu tarafından hazırlanacak esaslarla tespit edilir. Belirlenecek fiillere uygulanacak cezalar, ihtar, yarışmadan men, hak mahrumiyeti, yarışmayı seyircisiz oynatma, saha kapatma, para cezası, tescil iptali, puan indirme ve küme düşürmedir) deniyor. Bu kanuna göre federasyon şikeyle en etkin şekilde mücadele edebilir.

Avukatım aracılığıyla, 2 sezon önce Çaykur Rizespor-Beşiktaş ve Çaykur Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçlarında şike yapılıp yapılmadığına ilişkin TFF’yi göreve çağıracağım.

Bilgi Edinme Yasası uyarınca bana 10 ile 15 gün arasında bilgi vermek zorundalar. Eğer bilgi verilmezse mahkemeye başvuracağım. Ulusoy, şike belgesi olarak, Beşiktaş ile Çaykur Rizespor yöneticilerinin noter kanalıyla yaptıkları şike sözleşmesi istiyor herhalde” yorumunda bulunan Keskin, “Gazetede, polisin izin alarak dinlediği, Beşiktaşlı yönetici ve futbolcuların da aralarında bulunduğu kişilerin telefon konuşmalarının kayıtları var. Telefon konuşmalarının kayıtları, emniyette ve mahkemede de var. Bu telefon konuşmaları, emniyet tarafından başka bir olay için yapılan bir dinleme sırasında kaydedilmiş. Öğrendiğim kadarıyla dava dosyası İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde 2004/402 esas sayılı dosyadır. Bunlar kesin delildir. Federasyon delil istiyorsa, mahkemeden telefon konuşmalarının kayıtlarını isteyebilir.

Bir Bursasporlu olarak konunun sonuna kadar takipçisi olacağım, gerekirse Emniyet Genel Müdürlüğü’ne de Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde telefon konuşmasıyla ilgili kayıtların gerekli mercilere iletilip iletilmediği konusunda danışacağım.

Mücadelemle Bursaspor’un, 2. Lig’de kaybettiği 2 yılı getiremem, ancak en azından itibarını geri kazandırabilirim.

Bir Bursasporlu olarak 37 yıl küme düşmeden Birinci Lig’de mücadele etme başarısı bulunan, gönül verdiğim takımın itibarının geri verilmesini talep ediyorum. Deniyor ki (Beşiktaş 100 yılı aşmış köklü bir kulüp ve şike yapmaz) Bu benim iddiam değil. Devletin resmi organlarında bulunan kayıtlar var. Bırakın küme düşürülmek, Beşiktaş’ın 1 puanı silinsin, 1 lira tazminat versin, bu bana yeter. O zaman içim rahatlayacak. Ancak, Avukatım Yunus Egemenoğlu, Bursaspor’un bu dava sonunda tazminat dahi alabileceğini söylüyor.”

Ulusoy, “kanaat ve bir kişinin ifadesiyle” şikenin ispatlanamayacağını söylerken, şahsına yönelik eleştirilerde bulunan Hasan Doğan’ı topa tutar. Ulusoy Doğan için, “O herkesi satar” yorumunu yapar.

Doğan’ın, “Ulusoy’un diyet borcu var” şeklindeki açıklamasına büyük tepki gösteren Haluk Ulusoy, şunları söyler:

“Benim kimseye diyet borcum yok. Yüreğimi ortaya koyarak seçime girdim. Genel kurul Haluk Ulusoy’u seçti. Bir kişi ‘Haluk Ulusoy seçimden önce bana şu sözü verdi’ desin, görevi bırakırım.

Hasan Doğan’la muhatap olmak istemiyorum ama bu kişinin hala konuşuyor olması yanlış. Bir gece önce ‘Bu işleri senden iyi kimse yapamaz’ deyip, bir gece sonra Portekiz’de, hükümet desteğiyle Levent Bıçakcı’ya gitti. Haluk Ulusoy’u bir gecede satan, Levent Bıçakcı’yı 18 ayda sattı. Ayhan Bermek seçilseydi, onu da 19 ayda satardı. Bizim dava arkadaşlarımızı yarı yolda bırakmama gibi bir şerefli anlayışımız var.

Ortalıkta şike iddiaları dolaşıyor. Kanaat ya da bir kişinin ifadesi ile bir kulüp (Denizlispor) hakkında cezai işlem yapamayız. Bununla ilgili kanun da yok. Konuşmakla olmuyor, somut belge gerekli.

Hükümetin de dahil olduğu Bıçakcı federasyonu başarılı olsaydı, 18 ayda ‘Ben bu işi yapamıyorum’ diye bırakmazdı. Ama Levent Bıçakcı, dürüstlüğüne inandığımız bir kardeşimiz. Tarafsız ve objektif bir şekilde olayların üzerine gittiğimizi göstermek istedik ve onu Şike İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na davet ettik.

Ali İpek’le olan dostluğum ölçülemez. Babamın rahatsızlığı esnasında 5 gün yanıma gelmeseydi gönül koyardım. Ali İpek benimleyken bir gün Denizlispor ile ilgili birşey istemedi. Böyle kişiliksiz biri değil. Keşke Adnan Ölmez de Hikmet Tanrıverdi de benimle böyle dost olsalardı. Cemal Aydın beni İstanbul’da ziyaret etti. Futbol konuşmadık. Benim insanlarla ilişkilerim beni ilgilendirir.

Şike iddialarının içinde kim varsa kimliği ne olursa olsun çıkarırız. Spor Mahkemesi kurulmasını biz de istiyoruz. İtalya’daki gibi bir mahkeme kurulur, telefon ve kasetler neticesinde çalışmalar önüme gelirse, G.Saray, Fenerbahçe, Beşiktaş… Hiç fark etmez, küme düşürme ise küme düşürme! Ne gerekiyorsa yaparım. Komisyon çalışmalarına 24 saat sonra başlıyor, hiçbir konuyu zaman aşımına bırakmayız.”

Ağustos 2006’da Futbol Extra Dergisi’ne röportaj veren Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Tahir Kıran, Fenerbahçe ile federasyon arasında sorun olmadığını, Aziz Yıldırım’ın, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile problemi olduğunu iddia eder.

Aynı zamanda Fenerbahçe Kongre Üyesi olan Tahir Kıran, “Federasyon ile Fenerbahçe’nin ilişkileri niye kötü” şeklindeki bir soru üzerine, “Böyle bir şey yok. Ben Fenerbahçe ile ayrı tutuyorum bunu. Aziz Yıldırım’ın sayın başkanımız Haluk Ulusoy’la bir problemi var” der.

Haluk Ulusoy’un Yıldırım ile bir problemi bulunmadığını anlatan Kıran, şöyle devam eder:

“Aziz Yıldırım seçildiği gün başkanımız kendisine tebrik mesajını göndermiştir, ama Ulusoy seçildiği gün Yıldırım ne kendi adına ne de kulübü adına başkanımıza ve yönetimimize bir tebrik mesajı yollamıştır. Başkanımızın babası hastanede bir ayı aşkın yattı. Bütün Türkiye ziyaretine geldi, ama Fenerbahçe Kulübü’nden bir tek kişi uğramadı. Bir tek Murat Kuş geldi, o da Haluk Ulusoy’la muhabbetinden dolayı geldi. Belki geldiği duyulsaydı o da kaos oluştururdu camianın içinde. ‘Niye gittin Murat Kuş’ diye sorarlardı.

Aziz Yıldırım ile görüşmemde, ‘Sayın başkan, şu federasyonla ilgili demeçlerinizi biraz daha rölantiye alırsanız, zaman içinde bir yakınlaşma söz konusu olur, sizi de bir araya getiririz. Zaten başkanımızın kapısı açık. O federasyon başkanı, sen Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birinin başkanısın. Bir araya gelmenizde fayda var’ dedim. Aziz Yıldırım, ‘Fenerbahçe 15 puan farkla şampiyon olur, benim kimseye ihtiyacım yok’ dedi. Bu görüşmemiz, kendisinin bıraktığını açıkladığı zamanda Fransa’dan dönüşünde oldu. Böyle bir cevap aldım ve hayretler içinde kaldım. Aziz Yıldırım bu şekilde devam etmesini istiyor. Haluk Ulusoy’un kimseye karşı bir art niyeti ve ayrımı yok.

Aziz Yıldırım federasyon seçimlerinde benim Haluk Ulusoy’un listesine girmeme karşı idi. Yıldırım’a bunu sorduğumda, ‘Böyle bir şey yok’ cevabını aldım. Halbuki Cemal Aydın’a ve Kemal Ünsal’a Hilton Oteli’nde söylemiş. Ben ve Tahkim Kurulunda yer alan Yılmaz Savaşer için ‘Bu isimler listede var mı’ diye sormuş, ‘Bu isimler olmazsa listeyi destekleyebiliriz’ demiş. Aziz Yıldırım’ın etrafından kümelenmiş insanlar yerlerinden kıpırdamamak için her türlü Bizans oyununun içine giriyor.

Daha önce federasyonda görev aldıktan sonra da Aziz Yıldırım ile görüşme taleplerimize cevap alamadık. En son bu bırakma konusu olduğunda bir arkadaşım vesilesiyle telefonda konuştum. Yurtdışından döndükten sonra da oturup görüştük. İyi mi yapıyor, kötü mü yapıyor, zaman içinde herkes görecek.

Görüşmede Aziz Yıldırım’a ‘Herkesi kucakla’ dedim. Fenerbahçe başkanı, Galatasaray ve Beşiktaş başkanı da dahil herkesi kucaklamak zorunda. Türkiye’de ciddi şekilde bir Fenerbahçe düşmanlığı oluştu. Her gittiği yerde adama küfür edilir mi? Canaydın’a, Demirören’e niye küfredilmiyor? Diyarbakır’a gidiyor, kendi memleketinde bile küfür yiyor. Olaylar bu noktaya geldiyse şapkanı önüne koyup düşüneceksin ‘Ben nerede hata yaptım’. Bir insan her şeyi doğru yapacak diye bir kaide yok ki. ‘Her şeyi ben biliyorum’ dediğin zaman kaybedersin. Bu tür cemiyetlerde ‘Biz’ diyenler hep kazanmış, ‘Ben’ diyenler hep kaybetmiştir.

Bu sezon Türkiye’de ya futbol oynanacak ya futbol oynanacak. Türkiye’de küfür edilen yerde maç bitecek. Küfür varsa futbol yok, futbol varsa küfür yok. Özellikle yönetici demeçlerine karşı özel tedbirler alınacak. Artık ufak tefek değil, acıtacak cezalar verilecek. Mesela Fenerbahçe kupa finalinde kürsüye çıkmadı, tarihi bir ceza verdik. Seneye kaybeden takımın çıkmama ihtimali nedir? Çok zor.“

Fenerbahçe, Tahir Kıran’ın beyanlarıyla ilgili olarak, “Tahir Kıran’ı, kulübümüze ve başkanına yönelik seviyesiz açıklamalarından dolayı şiddetle kınıyor, açıklamaları ile tarafsızlığını kaybetmiş olduğundan kendisini Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyeliğinden istifaya davet ediyoruz” denir.

3 Ağustos 2006’da disiplin talimatında değişikliğe giden Futbol Federasyonu, çirkin tezahürata 500 bin YTL para yanı sıra devamı halinde puan silme cezası vermeyi kararlaştırır.

Stat anarşisinin önüne geçilmesi, şike, teşvik, ırkçı tezahüratlar gibi konuları masaya yatıran federasyon, para cezasından, puan silmeye, 2 yıl men etmeden, kulüpleri bir alt lige düşürmeye kadar bir dizi sert tedbir alır. İtalya’daki şike kararlarına benzer disiplin talimatında değişikliğe giden federasyonun aldığı yeni kararlar şöyledir:

“Futbol müsabakalarında çirkin ve kötü tezahürat yapılması halinde, PFDK, ilgili kulübe ilk ihlal için 10 ila 250 bin YTL para cezası verecek. İhlalin başka maçta tekrarlanması halinde bu ceza, 25 ila 500 bin YTL arasında olacak. İhlalin 3. defa tekrarlanmasında kulübün mevcut puanlarından 3’ü silinecek. Bundan sonra yapılacak her ihlalde puan indirimi devam edecek.

Irkçılığa ilişkin eylemlerde ilk ihlalde 3, ikincisinde 6 puan silinecek. Kulüp, 3. ihlalde bir alt lige düşürülecek.

Her türlü şikeyi yapan, yaptıran, bunlara aracı olan ya da bu tür eylemlere teşebbüs eden kişi ve kurumlar ile teşvik primine karışanlar, 6 aydan 2 yıla kadar men edilecek. Kulüpler ise bir alt lige düşme cezası alacak. Şike veya teşvik bulgusunun, takip eden sezonlarda ortaya çıkması halinde ise ilgili kulübe sadece puan silme cezası uygulanacak. Yürürlükte olan 2 yıllık soruşturma zaman aşımı süresi de ortadan kaldırıldı.”

Hasan Doğan 4 Ağustos 2006’da Ulusoy’a cevap verir:

“Federasyon içinde maç satılıyor iddiaları ortada dururken, ‘Hasan Doğan adam satıyor’ diye ortaya çıkmak gündemi değiştirme amaçlı bir iftiradır.

Hasan Doğan futbolun içinde olduğu dönemde Levent Bıçakcı gibi Ayhan Bermek gibi temiz toplum, temiz futbol isteyen değerli futbol adamları ile birlikte olmuştur.

Ne bir mafya lideri ne de şikeye, şaibeye bulaşmış bir kişi ile ortak tek bir fotoğrafı yoktur. Dönemimizde temiz futbolu arzulayan kişiler federasyonda güçlenmiş, geçmişinde şike ve şaibe ile anılan kişiler tasviye edilmiştir. Bütün bunlar Bıçakcı liderliğinde yapılırken kendisine ağır hakaretlerle saldıranların bugün Bıçakcı’nın avukatlığına soyunmasını spor kamuoyu ilgiyle takip etmektedir.

Ulusoy ‘Ben değiştim’ diyerek hakkındaki yolsuzlukları üzerine yıktığı 14 kişilik yönetimini sattığını kabul ediyor demektir.”

23 Ağustos 2006’da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’ki Sporİst 2006 Spor Zirvesi ve Fuarı’nda gazeteci Şansal Büyüka başkanlığında yapılan “Oyunun Hakimleri” konulu söyleşiye MHK Başkanı Mustafa Çulcu’nun yanı sıra MHK Eski Başkanları Bülent Yavuz ile Serdar Çakır katılır.

Hakemlik görevini bıraktıktan 23 gün sonra kendisini MHK’nın başında bulduğunu anlatan Çulcu, “Ateşten bir gömlekti bu ama benim vücudum ateşe alışık. İşimiz tabii ki zor. Yatırım yapılmayan ama başarı istenen bir sektörün başındayım. Bugüne kadar bana işimde telkinde bulunan kimse olmadı. Benim işime de kimse karışamaz. O zaman zaten maşa olurum” der.

MHK Eski Başkanı Bülent Yavuz, görev yaptığı dönemde bazı kulüp yöneticilerinin kendisini arayarak hakemlere yönelik isteklerde bulunduğunu söyler.

Yavuz, “Geçmişte hakem siparişi görüşmelerinde bulundum. Beni çok aradılar. Görevdeyken bunları inkar ettim çünkü ortalığı bulandırmak istemedim. Süper Lig de dahil bir çok başkan o dönem arayarak hakem istedi veya istemedi. Ben ise onları üslubuyla ve utandırarak reddettim. Hatta bir kulüp başkanı arayarak Serdar Tatlı, Ali Aydın ve Erol Ersoy’u istemediğini söyledi. Bunun üzerine ben de üst üste bu hakemleri maçlarına verdim” şeklinde konuşur.

Hakem siparişinde bulunan isimleri nedense ısrarla açıklamaz.

Neden korkuyorsunuz Bülent Yavuz? Açıklayın da temiz futbol adına sizin de bir katkınız olsun!

29 Ağustos 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Ben bunları 100. yıllarında şampiyon yaptırmam

Nihat Özdemir’in “Aleyhimize çalışma var” sözleriyle Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’u işaret ettiği ileri sürüldü. Sarı lacivertlilerin rahatsızlık duyduğu diğer isimler ise Ali Aydın, Şükrü Yazıcıoğlu ve Haluk Ulusoy’un oğlu Saffet.

Fenerbahçe Kulübü Başkan Vekili Nihat Özdemir, Sakaryaspor maçından hemen sonra zehir zemberek bir açıklama yaparak, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu’nu suçluyordu…

Bu açıklamalara, muhatapları gerekli yanıtı verdiler. Ancak, Özdemir’in isim vermeden suçladığı bir kesim daha vardı. Fenerbahçe Başkan Vekili, “Artık herkesin kendi takımının formasını giyerek sahaya çıkmasını istiyoruz. Fenerbahçe, duyduğu sıkıntıları spor kamuoyu ile paylaşmaktadır. Aldığımız duyumlara göre Fenerbahçe aleyhine çalışmalar yapılmaktadır. Biz Fenerbahçe’yiz, oyuna gelmeyiz. Ve kurulan bütün oyunların altından kalkmasını da biliriz.”

Bu açıklamalar yenilir yutulur gibi değildi.
– Kimler formalarını giymeliydi?
– Fenerbahçe aleyhine kimler çalışma yapıyordu?
– Ve Özdemir kimleri işaret ediyordu?

Gelin bu açıklamaların perde arkasına geçelim ve Fenerbahçe camiasında, yöneticilerin kulaklarına fısıldananlara değinelim.

Ulusoy’u işaret ediyor

Fenerbahçe yönetimi, Futbol Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’dan rahatsız. Rahatsız, çünkü Ulusoy’un yakın arkadaşlarıyla birlikteyken Fenerbahçe aleyhine konuştuğuna inanıyorlar.

Hatta bir adım daha ileri gidiyorlar ve Ulusoy’un, “100. yılda ben bunları şampiyon yapmayacağım” dediğini ileri sürüyorlar. Bu sözlerin doğruluk payı sorulduğunda da, “Hepsi bizim kulağımıza geliyor. Arkadaşlarıyla birlikte yediği yemeklerde bunlar konuşuluyor. Haluk Bey bunları duymadığımızı sanıyor ama…” yanıtını veriyorlar.

Nihat Özdemir’in açıklamarındaki ‘birinci şifre’nin yani, “Artık herkesin kendi takımının formasını giyerek sahaya çıkmasını istiyoruz” sözlerinin açıklaması buydu.

Peki ya ikinci şifre? Yani, “Fenerbahçe aleyhine kimler, nasıl, çalışma yapıyorlar?” Sarı lacivertliler bu konuda da 3 isim ortaya atıyorlar. Bu isimlerin ilk sırasında Hakem Atama Komitesi Başkanı Ali Aydın var.

Daha önce Fenerbahçe-Ç.Rizespor maçında kart skandalı yaşayan ve Galatasaray- Beşiktaş derbisinde verdiği bir penaltı kararı sonrası hakemliği bırakan Ali Aydın… Ali Aydın daha önce hakkındaki, “Ulusoy’un hangi maça, hangi hakemi istediğini gözlerinden okur” yorumlarına hiçbir yanıt vermemişti.

Aydın, Fenerbahçe tarafından “Aleyhimize çalışıyor” diyerek işaret edilen isimlerden biri. Hatta sarı lacivertliler bir adım daha ileri gidip, “Aydın’ın eşi ile Ulusoy’un eşi o kadar yakın ki…” diye söze başlayıp sonra susuyorlar…

Sarı lacivertililerin gösterdiği iki isim daha var. Biri Futbol Federasyonu Dış İlişkiler Komisyonu’nda görev yapan Şükrü Yazıcıoğlu, diğeri de Haluk Ulusoy’un oğlu Saffet Ulusoy. Fenerbahçe camiası bu iki ismin de hakem atamalarında etkili olduğuna inanıyorlar.

İşte Nihat Özdemir’in açıklamalarının perde arkasında yatan olaylar ve isimler bunlar. Fenerbahçe Başkan Vekili’nin, “Şimdi de temiz lig isteyecekler mi?” diye gönderme yaptığı 3 kulüp; Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor, sarı lacivertlilere yanıt verdiler.

Bakalım bu isimler bugün ne diyecekler?

Fenerbahçe Asbaşkanı Mahmut Uslu, yeni transferlerle birlikte UEFA Kupası’nı kaldıracak bir kadro kurduklarını ve bu kadroyla önemli yerlere geleceklerini söyledi. Uslu, Edu’nun transferi nedeniyle Brezilya’da olduğu için Sakaryaspor maçını izleyemediğini belirterek, “Yenilmişiz. Bu sene yanlışlıklar aleyhimize yapılıyor. Yanlışlar da doğrular da herkese eşit dağılsın. Yoksa bu işin sonu iyi olmaz. Hepimiz aynı gemideyiz, gemi batar” diye konuştu.

Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Nihat Özdemir, Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu aleyhine yaptığı açıklamalarından dolayı 31 Ağustos 2006’da Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na (PFDK) sevkedilir.

Ulusoy, “Ben bunları 100. yıllarında şampiyon yaptırmam” başlıklı haberle ilgili, avukatı aracılığı ile bir açıklama yapar:

“29.08.2006 tarihli haberde, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Haluk Ulusoy’a atfen ve Fenerbahçe Kulübü’nü kastederek “BEN BUNLARI 100. YILLARINDA ŞAMPİYON YAPTIRMAM” şeklindeki beyanda bulunduğu ifade edilmiş, federasyon başkanını küçük düşürücü ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde yayın yapılmıştır. Ayrıca hiçbir yakınlığı ve tanışıklığı olmayan sayın Ulusoy’un eşi ile sayın Ali Aydın’ın eşi arasındaki yakınlıktan bahsedilmesi, gerçek dışı beyanlara sayın Ulusoy’un oğlunun isminin de dahil edilmesi, gerek eşinin ve gerekse oğlunun kişilik haklarına da açıkça saldırı da bulunduğunun göstergesidir. Sayın Haluk Ulusoy’un belirtilen şekilde bir beyanı olmamıştır. Sayın Ulusoy tüm kulüplere aynı mesafede durarak ve tarafsızca görevini ifa etmektedir.”

Ulusoy, A Milli Takımın Malta ile oynayacağı 2008 Avrupa Şampiyonası eleme maçı öncesi 3 Eylül 2006’de Fenerbahçe için “Ben bunları 100. yıllarında şampiyon yaptırmam” şeklinde bir söz söylemediğini ifade eder.

Ulusoy, Lig TV’ye verdiği röportajda şunları söyler:

“Ben içki kullanmıyorum. Çok içki içip ‘zom’ bir vaziyette olmam lazım bunları söylemem için. Allah’ın benim aklımı başımdan almış olması lazım bunları söylemem için. Fenerbahçe gibi güzide bir kulübün şampiyonluğunu engelleyecek, hakkını yiyecek kadar karaktersiz biri olabilir mi? Bunu kim yapabilir? Bir tek kişi çıksın desin ki; ‘Haluk Ulusoy böyle bir şeyi ima etti.’ Fenerbahçe gibi bir kulübün şampiyonluğunu engellemek kimin haddine düşmüş. Ben dahil kim böyle bir oyuna dahil olur?

Fenerbahçe’nin maçlarında hatalar olmuş olabilir. Son dört haftada birçok maçta hata oldu. Bir de insanın aklına çok değişik şeyler geliyor. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nden elendi, gündemi değiştirmek için böyle iddialar ortaya atılabilir, diye düşünüyorum. Beni Fenerbahçe ile bu kadar düşman hale getirmeye kimsenin hakkı yok. Daha da kötüsü, benim hanımımı ve oğlumu ortaya koyuyorlar. Benim hanımım Ali Aydın’ın hanımı ile çok samimiymiş. Benim hanımım bir kere Kuşadası’nda hakem seminerinde Ali Aydın’ın hanımı ile merhabalaşmıştır, o kadar. Benim oğlumun adını ortaya atıyorlar. Oğlum benimle futbol bile konuşmaz.

Her fırsatta beni Fenerbahçe Kulübü ile karşı karşıya getirmek isteyen kesimler var. Buna ne gerek var? Neden beni Fenerbahçe’nin haklarını yiyecekmiş gibi gösteriyorlar ki? Biz bugüne kadar Fenerbahçe Kulübü’nün ne isteği olmuş ise, talimatlar doğrultusunda ne gerekiyorsa yaptık. Benim içim ve vicdanım çok temiz. Allah’a şükür, yatağa yattığımda rahat uyuyorum. Eğer benim içimde en küçük bir kötü düşünce varsa Allah beni taş etsin.

Hakemlerin ilk dört haftadaki performansını maalesef hiç beğenmedim. On üzerinden 6 – 6,5’tan fazla vermem. Bunun üstünde durmamız lazım. Lige neden kötü başladıklarının sebeplerini arayacağız. Bizim bu kadar özveri ile üstünde durduğumuz bir hakem camiasının lige böyle kötü başlamaması lazımdı. Eğer ki bu performans sürerse, tecrübeli hakemlerimiz bile hata yapıyorlarsa biz de gereken neyse onu yaparız.”

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, 4 Eylül 2006’da Futbol Federasyonu’na dilekçeyle başvurarak, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Tahir Kıran’ın, medyada yer alan iddialarıyla ilgili soruşturma açılmasını ister.

Tahir Kıran’ın, medyada yer alan demeçlerinde Fenerbahçe Kulübü ve kendisi hakkında asılsız iddialarda bulunduğunu savunan Aziz Yıldırım, Futbol Federasyonu’na yazdığı ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’e de gönderdiği dilekçede şu görüşlere yer verir:

“31 Ağustos 2006 tarihli Sabah Gazetesi ve 01.09.2006 tarihli Fotospor Gazetesi’nde yer alan, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Tahir Kıran’ın açıklamalarını hayretle ve ibretle izlemekteyiz. Hakarete varan birçok gerçek dışı iftira ve iddianın yanı sıra Kıran, kulübümüzün geçen yıl Galatasaray ile müsabakası olan takımlara beraberlik için 350 bin YTL, galibiyet için 500 bin YTL teşvik primi verdiği, benim Ankara Faal Futbol Hakemleri Derneği’nin daimi konuğu olduğum, hatır şikeleri yaptığım, şike ve kaosun sebebi olduğum şeklinde iddia ve ithamda bulunmaktadır.

Kıran’ın iddia ve isnat ettiği hususlar Futbol Federasyonu’nun Futbol Disiplin Talimatı’nda yaptırıma bağlanan eylemlerdir. Anılan talimatın ‘Suça Teşvik’ başlıklı 32. maddesi, ‘Müsabaka Sonucunu Etkileme’ başlıklı 34. maddesi, müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik ‘Yönetim’ başlıklı 37. maddesi, isnat edilen fiiller ile ilgili yaptırımları hükme bağlamaktadır. Tahir Kıran, federasyonunuz yönetim kurulu üyesidir. İsnat ettiği filler ile ilgili bilgi ve belgelere sahip olmadan, bir federasyon yöneticisi olarak böyle bir söylemde bulunması kabul edilemez. İşin ilginç yanı, Kıran gazetelerde yer alan bu söylemini daha sonra yalanlamak ihtiyacını duymadığına göre, bu söylemine sahip çıktığı anlaşılmaktadır.

Kıran’ın açıklamaları esas alınarak, Futbol Federasyonu’nun, isnat edilen fiiller ile ilgili soruşturma açmasını talep etmekteyiz. Kamuoyunda zaman zaman çeşitli çevrelerce dile getirilen şike iddialarından farklı olarak ve ilk kez bir federasyon yöneticisinin, böyle bir iddia ile ortaya çıktığını görmekteyiz. Yöneticiden beklenen, yakınma ve spekülasyon üretmek değil, elindeki bilgi ve belgelere dayalı olarak iddia ettiği olayın soruşturulması için federasyondaki kurulları harekete geçirmektir.

Yapılacak soruşturma neticesinde iddia ve isnat edilen fiillerin tümü ile yalan ve gerçek dışı olduğu ortaya çıktığında, Kıran hakkında disiplin talimatı hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Kıran’ın eylemi Futbol Disiplin Talimatı’nın 24. maddesinde yer alan ‘Hakaret’ başlıklı fiil ile örtüşmektedir.

Tarafsız ve sorumlu olması beklenen ve futbol yönetiminde yer alan bir yöneticiden beklenmeyecek davranışları gösteren Tahir Kıran’ın bu tutumu ile ilgili yakınmalarımız ayrıca Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’na da iletilecektir.

Futbol Federasyonu’nun haklı yakınmalarımıza sessiz kalması halinde, konuyu UEFA ve FIFA’ya taşıyacağımızı da ayrıca belirtmek isteriz. Tahir Kıran hakkında adli mercilere başvuru hakkımız saklıdır. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederiz.”

Hemen ertesi gün yanıt gelir. Ulusoy, Türk futbolunu ileriye götürebilmek için Kulüpler Birliği toplantılarına katılmayan Fenerbahçe yönetimi ve başkanı Aziz Yıldırım’a çağrıda bulunarak, “Kulüpler Birliği’ne Fenerbahçe Kulübü’nün başkanı da katılsın. Fenerbahçe, büyük geçmişi olan bir kulüptür, ayrı gayrımız yok. Onların da tüm kulüplerin ve federasyonun içinde olması gerekir” der.

Yaptığı açıklamlarla sarı lacivertli camiayla araları açılan federasyon üyesi Tahir Kıran’a da sahip çıkan Ulusoy, “Adam gibi adam, onunla ölünceye kadar da beraber olacağım. Kıran kendi istifa etmediği müddetçe onunla beraberim” diye konuşur.

Ulusoy şöyle devam eder:

“ Aziz Bey, ‘Benim Haluk Ulusoy’la şahsi sorunum yok’ demiş. Benim de kendisiyle en ufak bir şahsi problemim yok. Tabii ki Fenerbahçe ile federasyon arasında ya da diğer kulüplerle federasyon arasında problemler olabilir. Ama bu prablemler kaosla çözülmez, birlik ve beraberlikle çözülür. Ama bir gerçek daha var ki Fenerbahçe ve başkanıyla bizi karşı karşıya getirmek isteyenler var.

Ben Fenerbahçe’yi diğer kulüplerle ayırt etmiyorum ki. Neden zeytin dalı uzatmaya ihtiyacım olsun? Dargınlıkla, kavgayla bir yere varmak mümkün değil. Fenerbahçe Kulübü’nün başında olan kişiler bu işin önderliğini yapmalı. Bunun adı zeytin dalı uzatmak değil ki. Ben, olması gerekeni söylüyorum. Ben Fenerbahçe Kulübü’ne hep saygı duydum. Saygının dışında en ufak bir şey yapmadım Fenerbahçe’ye karşı. Fenerbahçe de aynı saygıyı göstermeli. Fenerbahçe camiasına karşı bende bir sevgisizlik yok. Bu sevgisizlik ortamını kim yarattıysa, O utansın.

Ben Fenerbahçe’den Haluk Ulusoy’a değil, Futbol Federasyonu’na saygı bekliyorum. Benim federasyonuma her kişi ve kurum saygı duymak mecburiyetindedir. Federasyonu yönetebildiğim yere kadar yönetirim. Yönetemediğim yerde de gider derim ki ‘Bana şerefle ve onurla verdiğiniz bu kutsal görevi size iade ediyorum’. Ama ben bunu sadece Genel Kurul’a karşı konuyurum. Ahmet’in, Mehmet’in, yorumcunun, yazarın, bilmem kimin isteğiyle bunu yapmam mümkün değil.

‘Kasımda Haluk Ulusoy gönderilecek’ deniliyor. Beni yıldırmaları mümkün değil. Ben mücadeleyi severim. Daha önce de beni göndermek için şer güçleri vardı. Onlar beni yıpratamadılar ve hiçbir şekilde yıldıramadılar. Türk futbolu benden ne kadar hizmet isterse ben o kadar hizmet edeceğim. Nereye kadar gider, bunun sonunu bilmiyorum ama ben seçimle göreve geldim, gideceksem genel kurulun karar vermesi lazım. Genel Kurul ‘Biz artık teşekkür ederiz’ demedikçe, yazılarla yorumlarla beni bu görevden yollamaları mümkün değil.

Önümüzde bir genel kurul olması için bir ortam mı var? Beni sevmeyen kesimler de olabilir, normaldir. Ama böyle bir yıpratmayla, ‘Üstüne gidersek yollarız Haluk’u’ anlayışıyla bir yere varamazlar. Ama en nihayetinde olağanüstü genel kurul sürecine de genel kurul üyeleri karar verecek. Olduğu takdirde de görevi şerefle teslim ederiz.

Hakkımda açılan soruşturmalar ve duruma müdahale edileceği söylentileri var. Ben bu filmleri çok gördüm, çok yaşadım. Geçmişte yaşanan filmleri sahneye koymayı düşünüyorlarsa, o filmleri koymasınlar. Herkes bu filmlerden bıktı. Aynı filmi bir daha tekrar çekersen tutmaz. Hele kötü bir filmi hiç izlemek istemezler.

Görev sürem tamamlandıktan sonra aday olamayacağım. Artık önümüz kapalı. Ancak kanun değişikliği olursa aday olabilirim.

Haluk Ulusoy gönderilirse, Türk futbolu böyle bir kaosu bir daha kaldıramaz. Çok kötü olur. Türk futbolunu iyi idare etmiş olsalardı ve o koasları yaşamamış olsaydık. Bugünkü çekilen acıyı çekmezdik.”

7 Eylül 2006’da Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy imzasıyla Fenerbahçe Kulübü’ne gönderilen yazıda, Tahir Kıran hakkında yapılan başvurunun incelendiği belirtilirken, “Tahir Kıran, gazetelerde yer aldığı şekilde bir ifadesinin olmadığını, bu şekilde bir beyanı bulunmadığını, yönetim kurulu üyesi olarak görevinin gereklerinin bilincinde olduğunu, sezon sonunda şampiyon olacak takımı, tüm kamuoyu gibi kendisinin de bilmesinin mümkün olmadığını, teşvik primi ödendiğine dair bilgisinin olmadığını, bu konuda bilgisi olması halinde, üyesi bulunduğu kurumu harekete geçireceğini ifade etmiştir” denilir.

Yazıda, “Mevcut açıklama karşısında, bu aşamada federasyonca yapılacak bir işlem olmadığını bilgi edinmenizi rica ederim” ifadesi yer alır.

14 Eylül 2006’da Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu, Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Nihat Özdemir’e verilen 15 günlük hak mahrumiyeti cezasını kaldırır.

Aynı tarihte Hürriyet’te yer alan bir haber ilginçtir:

Devleri seyircisi yıktı

PFDK, taraftarlarının taşkınlığı nedeniyle iki kulübe ağır fatura çıkardı. Küfrün devamı halinde Beşiktaş’ın 3 puanı silinecek. Nihat Özdemir’e de 15 gün ceza verildi.

Taraftarlarının yaptıkları kötü tezahüratlar devlere ağır fatura olarak geri döndü. Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), yeni talimatları gereği, İnönü ve Ali Sami Yen statlarında yükselen çirkin ve kötü tezahüratlar nedeniyle Beşiktaş ile Galatasaray’a 250’şer bin YTL para cezası kesti. Kurul, Beşiktaş’ın İnönü Stadı’nda Ankaragücü ile oynayacağı ligin 7. hafta maçında da seyircilerinin küfür ve kötü tezahürata devam etmesi halinde, siyah beyazlı ekibin 3 puanını silecek.

Dün yaşanan bu gelişmeler Beşiktaş Kulübü’nde soğuk duş etkisi yarattı. Harekete geçen başkan Yıldırım Demirören, ikinci başkan Murat Aksu ve yönetimini radikal kararlar almaya itti. Beşiktaş İkinci Başkanı Murat Aksu taraftarların kötü söylemlerini artık sona erdirmeleri için yoğun bir çalışma yaptıklarını ve sert önlemler alınması için uğraş verdiklerini ifade ederek şunları söyledi:

“Üç maçta kesilen 250 bin YTL para cezası bizi oldukça üzdü. Taraftar komitelerine, derneklere bu konuda uyarılar yapacağız. Kimsenin Beşiktaş kulübüne zarar vermeye hakkı yoktur. Kötü tezahürat yapan seyirciyi tribündeki taraftarlar kendi aralarında kontrol etmeli. Beşiktaş’ı seven, Beşiktaş’a destek veren herkes bu seferberlikte yerini almalı. A.Gücü maçında özel güvenlik güçleri, tahrik edici davranışlarda bulunan ve küfür eden taraftarları tespit edip, gerekli müdahaleyi yapacaktır.”

Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), birçok dosyasını karara bağladığı toplantısında, Galatasaray’ı da 250 bin YTL para cezasına çarptırdı. Kurul kararında, Gaziantepspor maçında taraftarlarının çirkin ve kötü tezahüratta bulunmalarını gösterdi.

G.Saray ve Beşiktaş’ın puan silme sınırında olması üzerine kısa bir süre sonra TFF bu uygulamayı iptal edecektir. Sezon başında “Artık küfüre taviz yok” diye esip gürleyenlerden ses seda çıkmaz…

21 Eylül 2006 tarihinde Kulüpler Birliği Vakfı Yönetim Kurulu Ankara’da toplanır. Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un da katıldığı toplantıda, kötü ve çirkin tezahüratlara verilen cezalar görüşülür.

Toplantıda söz alan Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, Bursaspor Yönetim Kurulu üyesi Yunus Egemen ve Konyaspor Basın Sözcüsü Memduh Oğuz, küfüre karşı getirilen cezaların çok ağır olduğunu ifade ederler.

Yunus Egemen, 500 bin YTL’ye varan para cezalarının ve 3 puan silme cezasının kaldırılması gerektiğini savunarak, “Taraftarın yaptığı taşkınlığın faturasını bütünüyle kulübe mal etmek yanlış. Küfüre karşı alınacak en iyi önlem, tribünlerin boşaltılmasıdır.” der.

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy da kulüp yöneticilerinden gelen talep üzerine, puan silme cezasının kaldırılmasını kabul ettiğini söyler. Kulüpler Birliği’nin konuyla ilgili komisyon kurmasını isteyen Ulusoy, “Bu komisyon, mevcut ceza yönetmeliğinde ne gibi değişiklikler yapabiliriz, onu belirleyecek. Oradan çıkacak sonuca göre de biz gerekeni yapacağız” der.

Aynı tarihte Memorial 11 Altın Adam Yarışması’nın toplantısına konuk olan Şenol Güneş, Türk futbolunda her geçen gün sorunların daha da arttığının görüldüğünü kaydederken, bu camiada 40 yılını geride bırakmaya hazırlandığını dile getirerek şunları söyler:

“Futbolda 20 yılı oyuncu, 20 yılı da teknik adam olarak 40 yılı geride bırakacağım.

Hayatımın en mutsuz dönemini ise Milli Takım’dan ayrıldıktan sonra yaşadım. Maaş almadığım Milli Takım’dan paracı diye kovuldum. Üç maymunu oynamaya gerek yok. Bunu temizleyebilmeliyiz. Namusluları kötü gösterip, namussuzları gizliyoruz.

Futbolda başarının sağlanabilmesi için iyi niyet ön şarttır. Kulüplerin profesyonelleşmesi gerekiyor. Amatör olarak iyi niyetle yönetiliyorlar, ama bu yanlış. Aksi halde yönetimlerin transfer yapması ve teknik direktörlerin kovulması sürer”.

Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan 22 Eylül 2006’da “Türkiye’de şike var mı?” şeklindeki soru üzerine şunları söyler:

“(Şike yok) diyen kimse yok zaten. Şike var tabi. Nasıl var, önümüze gelen dosyalar var. Yıllarca şikeyle ilgili verdiğimiz kararlar var. Kulüp yöneticiliğimde var diyemem. Bugün için İkinci Lig’den, Üçüncü Lig’den dosyalar geliyor ama Turkcell Süper Ligi’den bize son birkaç yıldır intikal etmedi.

Şikeyi tespitte zorlanıyoruz. Şike Tahkik Kurulu araştırmalar yaparken devlet kurumlarından, resmi kişilerden gereken yardımı alamıyor. Şike Tahkik Kurulu, Akçaabat Sebatspor ile ilgili araştırmayı yaparken emniyete, savcılığa birtakım yazılar yazdı, birtakım taleplerde bulundu. (Araştırma yapın, soruşturma yapın) dedi. Cevap dahi vermediler.

Şike Tahkik Kurulu’nun şu anda hiçbir yetkisi yok. Şike Tahkik Kurulu araştırmayı yapar ve bir rapor hazırlar, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’na verir, ama federasyon o karara uyup uymamakta da serbesttir. Şike Tahkik Kurulu birilerini dinler. Spor adamıysa gelmek zorunda, ama spor adamı değilse gelmiyor. Ancak savcı buna yardımcı olacaktır. Bize geçmişte şikeyle ilgili dosyalar gelmedi mi? Onlarca geldi. Bu sene daha gelmedi, ama geçmiş yıllarda şikeyle ilgili çok kararlar verdik. (Şike var) dedik, (yok) dedik. Var dediklerimizin 3 puanı silindi, küme düştüler. Şike Tahkik Kurulu’nun birtakım araştırmaları daha etkin şekilde yapabilecek yetkilere haiz olması lazım. Örneğin adamı çağırdığın zaman gelmelidir. Belki bütün pisliği yapan o kişidir ama gelmiyor, getiremiyorsun. Bu çok önemli.

Federasyonun eline şikeyle ilgili somut bir şey gelmezse herhangi bir şey yapması söz konusu olamaz. Önce Şike Tahkik Kurulu, sonra federasyon, en sonra biz. Biz geçmişte federasyonun (şike yoktur) diye verdiği bir kararı (şike vardır) diye bozduk. O takım hakkında hükmen mağlubiyet kararı verdik.

Bu sezon uygulamaya konulan Futbol Federasyonu Disiplin Talimatı’nın 31. maddesinin amacı kötü tezahüratı önlemektir. Bu talimatlar biraz taraftar gruplarına fırsat verdi gibi ortam doğdu ne yazık ki amaç o değil.

Birtakım kulüplerin bu yeni uygulama konusunda sıkıntıları var. Önümde Antalyaspor’un bir dilekçesi var. Bazı taraftar grupları kendilerine birtakım baskılar yapıyorlar, bir takım taleplerde bulunuyorlar, aksi taktirde gelip küfür edeceklerini belirtiyorlar. Bunun gibi birkaç tane daha örnek var. Bunun içinden nasıl çıkılır zamanla bunu göreceğiz, bu konuda endişeliyim.”

2 Ekim 2006’da Cem Papila FIFA listesinden çıkartıldığı için hakemliği bırakma kararı alır. Papila şunları söyler:

“Her zaman hedefli hareket eden biriyim, hedeflerim de vardı. Beklentilerim, FIFA’da yükselmekti. Bir kademe yükselmiştim, dördüncü kademeye yükselmeyi hedeflerken böyle bir karar alındı. Ben de hedef kalmayınca istifa etmeyi uygun gördüm. FIFA listesinden çıkartılmam benim açımdan sürpriz olmadı, özel sebeplerden dolayı böyle bir kararın alınacağını tahmin ediyordum. Spor hukukçusu veya spor adamı olarak bu camianın içinde kalmak istiyorum. Camia derken de spor camiasını kastediyorum. Kısmet olursa ileri ki günlerde gözlemcilik gibi düşüncem var.”

Ulusoy iktidarları döneminde, süresi dolmadan hakemliği bırakanlar kervanına Papila da katılmış olur. İlk etapta aklıma gelenler Muhittin Boşat, Ali Aydın, Serdar Tatlı, Erol Ersoy… Arşivi kurcalasam başka isimler de aklıma gelecek gibi, ama geçelim şimdilik.

Darısı Kuddusi, Dereli ve Demirlek’in başına diyelim ve Poşet İsmet’i Allah’a havale edelim 🙂

13 Ekim 2006 tarihinde Bursaspor Başkanı Levent Kızıl’dan Ulusoy’a bir tepki gelir.

Ulusoy’un, “Levent ile uzun yıllar çalıştım. Onun hayatı hep ihanet içinde geçmiştir. Bu ilk değil” şeklindeki açıklamasına tepki gösteren Kızıl, şöyle konuşur:

“Sayın Haluk Ulusoy’un beni kendisine ihanetle itham ettiği haberle ilgili kamuoyuna kısa bir bilgi vermek istiyorum. Sayın Haluk Ulusoy’un ve benim ihanetten anladığım tahmin ederim farklı olmalı. Benim anladığım kadarıyla, sözlük anlamıyla ihanet, zamanında sağda solda, ofis ofis gezip kendisi için her türlü hakaret dolu sözleri sarf edip, hakkında en ağır suçlamalarda bulunanlarla bugün kol kola gezmektir. Bununla ilgili isterse örnekleri daha sonra da isimlendirebilirim.

Tahminim Sayın Haluk Ulusoy’un ihanetten anladığı, bizim zamanında tecrübelerimizle edindiğimiz gerçekleri, başta sayın Başkan Haluk Ulusoy ve Türk futbolunun iyiliği için kamuoyuyla paylaşmakla, ihanet içinde olmaya devam edeceğimi kamuoyuna duyururum.”

26 Ekim 2006’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘hizmet nedeniyle emniyeti suistimal ettikleri’ gerekçesiyle, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, eski Başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ile eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu hakkında, 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapis istemiyle dava açar.

İddianamede, “Yetkililerin, kurum parasını harcarken, evrensel etik bakımından, en az kişisel varlıklarının sarfı sırasında gösterecekleri hassasiyetle işlem yapmaları gereklidir” denilir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçlarını Soruşturma Bürosu savcılarından Abdullah Ayhan Şan tarafından hazırlanan iddianamede, soruşturmaya, Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığının ihbarı üzerine Başbakanlık müfettişinin koordinatörlüğünde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü müfettişlerinin katılımıyla oluşturulan komisyonun raporu üzerine başlandığı kaydedilir.

Sanıkların savunmalarında, federasyonun özerk olduğu ve harcamaların genel kurulca aklanmış olması nedeniyle soruşturma konusu yapılmayacağını dile getirdikleri belirtilen iddianamede, 2002-2004 yılları arasında Satın Alma Talimatı’nın 31. maddesindeki yasaklamalara rağmen Haluk Ulusoy’a ait Fantasia Otel’den yapılan alımlar için 295 bin 629 YTL ödendiği, başkan ve yönetim kurulu üyelerinin konaklama ve seyahat giderlerinin ödenmesinde, “görev onayına ihtiyaç duyulmadığı, hizmetin gerekleri ile harcanan paranın, kurum yararı gözetilerek kullanılması gereği unutularak” 56 bin 298 YTL 27 YKr usulsüz harcamaya yer verildiği ifade edildi.

Federasyon faaliyetleri kapsamında olmayan yılbaşı kutlamaları gibi bazı işler için federasyon bütçesinden toplam 50 bin 575 YTL 6 Ykr usulsüz ödeme yapıldığı kaydedilen iddianamede, hediyelik eşya alımında da Satın Alma Talimatı hükümlerine aykırı hareket edilerek Nokta Ajans firmasından 2001-2004 yılları arasında 208 bin 224 YTL 89 YKr, Koçak firmasından ise 258 bin 808 YTL 22 YKr alım yapıldığı belirtilir.

İddianamede, başkan ve başkan vekilleri için 5’er, yönetim kurulu üyeleri Orhan Saka için iki, İsmail Dilber, Selami Özdemir, Mukan Perinçek ve Ali İpek ile bir kısım görevliler için tahsil edilen limitsiz mobil telefon bedelleri için 28 bin 873 YTL usulsüz ödeme yapıldığı, federasyon adına Türkiye İş Bankasından alınan 4 adet kredi kartından da Ulusoy, Aksu, Kozakoğlu ve eski Genel Sekreter Vekili Metin Kazancıoğlu’nun toplam 7 bin 677 YTL 23 YKr belgesiz tediyat gerçekleştirdiği kaydedilir.

Milli takımın deplasman maçlarına giden kafileler için gerçekleşen harcamaların incelenmesinde de 2002 Dünya Kupası Finalleri organizasyonunun Satın Alma Talimatı hükümlerine aykırı şekilde Plaza Turizm firmasına verildiği, davetli listesinde yer almayan Trabzon Haluk Ulusoy Tesisleri inşaatında kontrolör elemanı Cahit Erdem ve eşi ile Hakan Başeskioğlu, Çağrı Başeskioğlu, Çağatay Taranoğlu, Tolga Özmen adlı kişilerin bilet bedelleri ile yönetim kurulu üyelerinin çocukları veya diğer yakınlarının masraflarının federasyon bütçesinden karşılandığı, bu yolla Ulusoy’un 4, Ata Aksu ve Hüsnü Hayali’nin 3 kişilik masraflarını federasyona ödettiğinin anlaşıldığı ifade edilir.

İddianamede, aynı organizasyonda müteahhit firma tarafından karşılanması gereken bir kısım harcamalar için 59 bin 971 dolar, Ulsan-Seul otobüs ücreti 5 bin 400 dolar ve Türk Evi’ndeki kokteyl için yanlış hesaplama sonucu 2 bin 800 dolar olmak üzere toplam 68 bin 171 dolar tutarındaki 114 bin 159 YTL 96 YKr’nin federasyon tarafından usulsüz şekilde karşılandığına işaret edilir.

Haluk Ulusoy için 24-27 Haziran 2002 tarihleri için Kura Otel’e suit oda bedeli olarak 10 bin 200 dolar ödendiği halde, aynı tarihleri kapsayan 23-27 Haziran 2002 tarihi için Poyal Pines Hotel’de de konaklama ve ekstra ödemeleri yapıldığı aynı durumun 20-24 Haziran 2002 tarihinde iki ayrı otel için de tekrarlandığı, böylece başkan için mükerrer konaklama ve ekstra gider ödemeleri yapıldığı kaydedilir.

İddianamede, 2003 Fransa Konfederasyonu Kupası seyahatinde de işin ihale kurallarına riayet edilmeden Plaza Turizm Firmasına verildiği, bir kısım yöneticilerin eş ve çocukları ile yakınlarının masraflarının federasyon bütçesinden karşıladığı, 24 bin 458 YTL 2 YKr tutarındaki ekstra harcamanın yasal dayanağı olmadığı halde ödendiği, uçak kiralamasına dair toplam 4 bin 556 YTL 19 YKr fazla ödeme yapıldığı, rehberlik servisi için ikinci kez 13 bin 734 YTL 98 YKr ödendiği belirtilir.

Belçika-Türkiye hazırlık maçı, İngiltere-Türkiye Avrupa Şampiyonası grup maçı, Slovakya-Türkiye maçı organizasyonlarının ve Liechtenstein ve İrlanda maçları kafilesini de Satın Alma Talimatı hükümlerine uygun olmadan Plaza Turizm firmasına verildiği kaydedilen iddianamede, bu organizasyonların bazılarında firma çalışanlarının ve kafilelerde yer almayan Ömer Hayali, Mithat Halis, Salim Karabacak, Mustafa Yazıcı, Firuzanfer Arslan ve Nuri Yazıcıoğlu’nun masraflarının federasyonca ödendiği ifade edilir.

İddianamede, Trabzon Haluk Ulusoy Kamp ve Eğitim Tesisleri işi ihalesinde de Satın Alma Talimatı’nın 20. maddesinin ihlal edildiği belirtilerek, iş nedeniyle toplam 705 bin 213 YTL 30 YKr zarara yol açıldığı ve usul yönünden hukuka aykırılıkların bulunduğunun tespit edildiği belirtilir.

İddianamenin hukuki değerlendirme kısmında şöyle denilir:

“Yetkililerin kurum parasını harcarken, önceden yayınlanmış kanun, tüzük, yönetmelik, talimat, genelge ve görüşlere uygun hareket etmekle yükümlü olmaktan başka, evrensel etik bakımından en az kişisel varlıklarını sarfı sırasında gösterecekleri hassasiyetle işlem yapmaları gereklidir.

Şüphelilerin, harcamaların genel kurul tarafından ibra edilmesine, dolayısıyla da zarar gören olmadığına, şikayetçi bulunmadığına ilişkin savunmaları; harcamaların dayanağı belgelerin, genel kurul üyelerince görülüp değerlendirilmesinin fiili imkansızlığı ile genel kurul üyelerinin ayrıntılar konusunda bilgi ve ibralarının söz konusu olamayacağı gerçeği karşısında inanılır görülmemiştir.”

İddianamede, Futbol Federasyonu Başkanı Ulusoy, eski Başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ve eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu’nun, ”kendilerine teslim edilen kurum parasını, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile usulünce yürürlüğü talimatlara, yönetim kurulu kararlarına ve iç genelgelere aykırı biçimde, kendileri veya başkalarının çıkarı için sarf ettikleri” kaydedilir.

İddianamede ayrıca, Trabzon’da yapılan inşaatın kontrolörlük görevini gerçekleştiren Cahit Erdem ile Sayım Adanur’un da “asli-maddi fail” sıfatıyla suçlara iştirak ettikleri belirtilir.

İddianamede, sanıklar Haluk Ulusoy, Ata Aksu, Orhan Saka ve Haldun Kozakoğlu’nun, lehlerine olan 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “hizmet nedeniyle emniyeti suistimal” fiilini düzenleyen 510 ve ceza artırımını öngören 522 ve 80. maddeleri uyarınca 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi.

İddianamede ayrıca, sanıklar Cahit Erdem ve Sayım Adanur hakkında da yine eski TCK’nın 510. ve 522. maddeleri uyarınca 1 yıl 6’şar aydan 7 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istenir.

Eski Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, görev yaptıkları dönem için açılan davayla ilgili olarak, adının dosyaya sonradan eklendiğini savunarak, Türk futboluna çok başarılar yaşatmış bir yönetim topyekun mahkum edilmek isteniyor” der. Aksu, gerekirse hapis de yatacaklarını belirtir.

Ata Aksu, görev yaptığı dönemde Türk futboluna büyük emekleri dokunduğuna inandığını belirterek, “Sportif, idari ve mali çok büyük başarılar yakaladık. Herhalde bir hapis yatmamıştık. Demek ki eksik bir hizmetimiz varmış. O da hapis yatmak olsa gerek. Onun için gerekirse hapis de yatarız. Şeriatın kestiği parmak acımaz” ifadelerini kullanır.

İnanılır gibi değil…

Sanki adamlar pasif direniş, işgal güçlerine karşı koyma gibi meşru zemini olabilecek bir konudan dava edilmişler gibi “gerekirse hapis de yatarız” diyebiliyorlar. Ata Aksu Bey; davanın gerekçesini anlamadınız galiba. Özetle zimmet ve dolandırıcılık!!! Anlayın lütfen… Pek övünülesi bir şey değil!

Dava üzerine 27 Ekim 2006’da Haluk Ulusoy’un, Futbol Federasyonu’nun resmi internet sitesine konuya ilişkin yaptığı açıklama şöyledir:

“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açmış olduğu dava konusunda memnuniyetimi ifade etmek isterim. Aylardır değişik amaçlarla yargısız infaz yapılan bir konunun, sonunda Yüce Türk adaletine intikal etmiş olması hem benim açımdan hem de tüm futbol kamuoyu açısından son derece sevindiricidir.

Daha önceki davada olduğu gibi bu sürecin de aklanmamızla sonuçlanacağından eminim. Gerçekler ortaya çıkacak, herkes gereken cevabı alacaktır.

Yargıya intikal eden bir konuda daha fazla yorum yapmam, görüş bildirmem şu an için mümkün değil. Bu süreçte ilgili tüm kişi ve kuruluşların da adalete ve yasalara aynı saygıyı göstermelerini bekliyorum.

Mahkeme süreci içerisinde savunmanın tüm gereklerinin yerine getirileceğine kimsenin şüphesi olmasın.

Türk adaletine güveniyorum, güvenmeye de devam edeceğim.”

30 Ekim 2006’da Trabzonspor Başkan Yardımcısı İbrahim Hacıosmanoğlu, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’a açılan davanın kasıtlı olduğunu iddia ederek Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in tarafsızlığını kaybettiği için bir an önce istifa etmesi gerektiğini söyler.

Bakan Şahin’in bir önceki kongrede Mehmet Ali Yılmaz’ı desteklemediğini de hatırlatan Hacıosmanoğlu, “Bakanlık yapmış, yani meslektaşı olan, özel futbol yasasını çıkarmış. kulüp yönetmiş Mehmet Ali Yılmaz’ı bile desteklemiyorsa, akıllara, bakanın Trabzon düşmanlığı mı var, sorusu geliyor“ der.

FIFA kokartının alınmasına tepki olarak hakemliği bırakan Cem Papila, Futbol Extra Dergisi’nin Kasım sayısında yer alan röportajında, FIFA listesinde görünen Kuddusi Müftüoğlu’nun Ocak ayında liste dışı kalacağını, bunun Çulcu tarafından planlı bir şekilde yapıldığını belirterek, “Çulcu’nun bu yaptığı şark kurnazlığı. Kuddusi Müftüoğlu liste dışı kaldığında MHK ile federasyonun birbirlerine ne diyeceğini merak ediyorum” der.

Papila’nın röportajının önemli noktaları şöyledir:

“Bakın ortadaki kriterlere göre listenin yedinci sırasına yazılması gereken Bülent Yıldırım altıya, altıya yazılması gereken Müftüoğlu da yediye yazıldı. Şimdi Haluk Ulusoy düşünüyor ki, Kuddusi Müftüoğlu FIFA oldu. Aslında olmadı. Kimse farkında değil, kimse 1 Ocakta Türkiye’nin FIFA kadrosu 6’ya indirilirse şaşırmasın. 1 Ocakta bu liste 6 kişi olarak belirlendiğinde, Müftüoğlu liste dışı kaldığında o zaman Ulusoy Federasyonu ile Çulcu MHK’sı bakalım birbirlerine ne yapacak? Çünkü kadronun aslında 6 kişi olduğunu Çulcu biliyor ama Ulusoy bilmiyor. Kim kimi kandırıyor burada? Mustafa Çulcu’nun bu yaptıkları hep şark kurnazlığı, başka bir şey değil?”

Olayın üzerinden zaman geçmesine rağmen karşılaştığı yanlışı hala unutamadığını belirten Cem Papila, “Ben MHK’nın bağımsız olmasını ümit ediyordum ama son gelişmeler hiçbir şekilde bağımsız olmadığını gösteriyor. Yani kendi iradesiyle kararlar veremediğini gösteriyor. MHK Başkanı dik duramadı bu olayda. MHK Başkanı ve yönetimi en baştan federasyon başkanının bu şekilde bir hakkı olduğunu kabul edip de o göreve gelmişlerse onu bilemem. Ama bunu kabul etmeden geldilerse dik duramadılar demektir. Ne yapmaları gerekirdi? İstifa edeceklerdi. Çulcu dik durup istifa edecekti ama bir sonraki dönem yine MHK Başkanı olabilecekti. İnsanlar söylemleriyle değil yaptıklarıyla anılır. Herkes tarihte yerini alacak” şeklinde konuştu.

Federasyon başkanı Haluk Ulusoy’un, performansından dolayı FIFA listesine alınmadığı yönünde gösterdiği gerekçeye katılmadığını belirten Papila, “Bu inandırıcı ve doğru bir gerekçe de değil. Futbolun patronu kim? Haluk Ulusoy. Peki, patronun savunma verdiği nerede görülmüş? Federasyon Başkanı’nın, MHK’nın bir tasarrufunu onaylarken FIFA listesinde neden değişiklik yapıldığını açıklamak zorunda kalması aslında birçok şeyi anlatıyor. Çünkü ben gerçeği biliyorum. Bu gerçek, geçmişte genel başkan seçiminde Mustafa Çulcu ile karşı karşıya gelmemizdir” diye konuştu.

Mustafa Çulcu’nun MHK başkanlığına geldiği gün FIFA kokartını kaybettiğini belirten Cem Papila, “Hakemliği bıraktım, üzülmedim mi, biraz üzüldüm tabii. Bunca yıl emek harcamışım çünkü. Ama bir kere öldüm. Beni 10 defa daha öldürmelerine izin vermedim. Çünkü bundan sonra 10 defa daha öldürürlerdi beni” açıklamasını yaptı.

Mustafa Çulcu ile aralarındaki olayın sadece Eskişehir’deki seçim olayı olmadığını belirten Papila, “Bizim Çulcu ile ilk kavgamız bundan 1,5 yıl öncesine dayanıyor. Aramızda kötü bir şekilde bir telefon mesajı olayı yaşandı. Bunu sadece dört kişi biliyor. Mustafa Çulcu’nun cep telefonuna hakemlik müessesesiyle ilgili bir mesaj geliyor, altında Cem Papila yazıyor. Ama telefon numarası bana ait değil. O da mesajı alır almaz beni araması gerekirken, hemen yetkilileri aramış. Sonradan o telefon mesajını çekenin de kim olduğunu buldum ve kendilerine gösterdim. Bu benim için çok acı bir olaydı. Ondan beri aramız gergindi zaten” dedi.

Papila, kendisine karşı bu tür talihsiz olayların bir çok defa meydana geldiğini belirterek, mazeretini bildirmesine rağmen Mustafa Çulcu’nun kız kardeşinin düğünü olduğu gün kendisine 2. Lig (B) kategorisi maçı verdiğini söyledi.

Faal hakemken hedefinin hakemliği bıraktıktan sonra Türkiye’yi Avrupa’da FIFA ve UEFA’da önemli bir görevde temsil eden ikinci bir Şenes Erzik olmak olduğunu belirten Papila, şunları söyledi: “Bende bunu yapacak bilgi ve birikim var. Ama bugünkü federasyon bunu düşünecek kapasitede değil, bunu görecek vizyona da sahip değil. En büyük üzüntüm, sadece kişisel sebeplerden dolayı bana bu fırsatı vermediler. Yine aynı şekilde geçen sene de Metin Aydoğan’a FIFA listesi konusunda haksızlık yapıldı. Ben bunu o günkü MHK Başkanı Ufuk Özerten ile paylaşmıştım. (Şık olmadı) dedim. Onu, İstanbul medyasında eski hakemlere yakın bir grup istemedi. Onlar birilerinin menfaatini kollamak amacıyla birilerini FIFA yapmak için Aydoğan’ı yediler.”

Serdar Tatlı’nın hakemliği bırakma nedeninin açıklandığı gibi sakatlık olmadığını belirten Papila, şöyle devam etti:

“Serdar Tatlı’ya en yakın hakem bendim. Serdar’ın bırakmasındaki gerçek neden farklıydı. Bu bizim kendi aramızdaki özel bir şey. Bunu ben açıklayamam. Yani hakemlikten mutlu olarak ayrılan hiç yok gibi. Mustafa Çulcu 45 yaşının ve FIFA kariyerinin sonuna kadar hakemlik yaptı, o bile mutlu ayrılamadı. Biz o kadar gidemedik. Çulcu nasıl gitti, bilemem. O ayrı bir yetenek olsa gerek. Hem 45 yaşının sonuna kadar hem de FIFA’da dördüncü kategoride kalarak bu kadar sürdürebilmek çok büyük bir yetenek. Biz 39 yaşında, hem de üçüncü kategoride kalamadık.”

Hakemlik hayatında “keşke olmasa” dediği hataların olduğunu belirten Papila, “Mesela Vestel Manisaspor-Galatasaray maçında ofsayt gerekçesiyle iptal ettiğimiz bir gol var. Yine Fenerbahçe-Trabzonspor maçında yardımcının yanlış tespit edip ofsayttan gol verdiğimiz bir pozisyon var. Keşke yaşanmasaydı dediğim kararlardı bunlar” itirafında bulundu.

İyi bir Beşiktaş taraftarı olduğunu belirten Cem Papila, Kendisini en çok üzen olaylardan birinin ise Trabzonspor taraftarlarının yaptığı yürüyüş olduğunu belirtti. Papila, “Çünkü ben Trabzonluyum. Bırakın annemin ve eşimin Trabzonlu olmasını, ben Zonguldak’ta Trabzon kültürüyle büyümüş biriyim. Ben o yörenin insanıyım, benim memleketim orası, kendimi Trabzonlu olarak görüyorum” dedi.

Beşiktaş-Samsun maçını hatasız yönettiğini tekrarlayan Papila, o maçın devre arasında Sinan Engin’in soyunma odasına gelerek, verdiği kırmızı kartlarla ilgili kendisine, (Hocam kartlarında, kararlarında haklısın) dediğini söyledi.

Bundan sonraki hedefinin CHP’den milletvekili olarak meclise girmek olduğunu söyleyen Papila, “Daha öncede siyasetin içindeydim. Profesyonel lig hakemi olunca siyasete ara vermek zorunda kaldım. Şimdi kaldığım yerden yoluma devam edeceğim. CHP’nin üyesiyim. En büyük idealim de spor bakanı olarak bilgi ve birikimimle ülkeme hizmet etmek” dedi.

Papila, Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu ile sınıf arkadaşı olduğunu doğrulayarak, “Sayın Şekip Mosturoğlu ile Hukuk Fakültesi’nden arkadaştık. 1984-88 yılları arasında aynı sınıfta okuduk. Federasyon başkan vekili olduktan sonra kendisiyle yüz yüze gelmedik dersem yalan olmaz. Sadece bayramlarda ve kandillerde birbirimize mesaj atardık, o kadar. Bu konuda hem kendisi hem de ben büyük özen gösterdik” şeklinde konuştu.

“Cem Papila’yı Cem Papila yapan dik duruşudur” diyen Papila, “Ben hatalar yapmadım mı yaptım ama yapmadığım bir tek şey var, kimse için santim eğilmedim. Çok da büyük konuşmak istemiyorum ama eğilirsem sadece çocuklarım için eğilirim. Belki onlar için de eğilmeyebilirim, sınırlarımı zorlarım. Ama etrafımda çok eğilen insan gördüm. Hele o Eskişehir’deki benim dik durduğum seçimde çok insan vardı eğilen” dedi.

Bu sene şampiyonluğun Fenerbahçe, Galatasaray ve Vestel Manisaspor arasında geçeceğini, Beşiktaş ve Trabzonspor’un şansı olmadığını belirten Papila, “Çünkü Beşiktaş takım olamadı. Bu konuda çok önemli zaafları var. Kayseri Erciyesspor maçı sonrası yaşananları televizyondan izledim, arkadaşlığın olmadığı yerde başarı olmaz. Galatasaray’ı geçen sezon şampiyon yapan en önemli faktör takım olmaktı. Ama Beşiktaş takım olamadı” dedi.

31 Ekim 2006’da Başbakanlık Teftiş Kurulu, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e, Türkiye Futbol Federasyonu’nu Olağanüstü Genel Kurul’a çağırması tavsiyesinde bulunur.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ‘hizmet nedeniyle emniyeti suistimal ettikleri’ gerekçesiyle, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, eski Başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ile eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu hakkında, 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapis istemiyle dava açmasının ardından Başbakanlık Teftiş Kurulu da Futbol Federasyonu’na olağanüstü kongreye gitmesini tavsiye eder. Teftiş Kurulu, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e, Türkiye Futbol Federasyonu’nu olağanüstü genel kurula çağırması tavsiyesinde bulunur.

Ertesi gün Mehmet Ali Şahin, “Futbol Federasyonu’na olağanüstü genel kurul çağrısı yapacak mısınız? FIFA, bunu siyasetin spora müdahalesi olarak değerlendirir mi?” şeklindeki soruya, Bakan Şahin şu yanıtı verir: “Yasalar bakanlığıma hangi görev ve sorumlulukları yüklemişse, bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da yasaların bakan olarak üzerime yüklediği her türlü görev ve sorumluluğu yerine getireceğim.”

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

TFF SEÇİMİ / OLAĞAN ŞÜPHELİLER: ATA AKSU

leave a comment »

1. Haluk Ulusoy federasyonu, asbaşkanları Hadi Türkmen ve Mete Kılıç aldıkları tehditler nedeniyle istifaya zorlanırlar. Federasyon dört ay boyunca asbaşkansız faaliyetini sürdürür. TFF seçim tarihini belirlemek üzere toplandığı Tatvan’da yasal bir engelle karşı karşıya kalır, Aralık ayında yapılması düşünülen asbaşkanlık seçiminin belirsiz bir tarihe ertelenmesi zorunluluğu ortaya çıkar.
3814 sayılı yasaya göre asbaşkanlık seçiminin, başkanlık seçimi ile birlikte yapılması gerektiğini hatırlatan hukukçular, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun seçim yapılması için çağrıda bulunma yetkisinin olmadığını açıklarlar.
Bunun üzerine Haluk Ulusoy başkanlığındaki Yönetim Kurulu, önce ana statüde bir değişiklik yapılması, bunun için de olağanüstü genel kurula gidilmesi gerektiği görüşünde birleşir.
Ancak bu kez ortaya olağanüstü genel kurul yapılabilme şartlarının Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nın çağrısı veya 85 delegenin imzası gerekliliği engeli çıkar. Yönetim Kurulu, konuyla ilgili Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’den yardım istenmesi benimsenir.

1998 Aralık ayında boş olan iki asbaşkanlık seçimi için, Tekin Bilge, Mekki Hikmet Başak, Ahmet Ata Aksu ve Adem Yılmaz, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’e başvuruda bulunarak adaylıklarını açıklarlar.

8 Ocak 1999’da Fenerbahçe Basın Sözcüsü Abdullah Kiğılı ise Haluk Ulusoy’u ağır bir dille eleştirir;

“Kendilerine güvenemediklerinden normal seçim yapamıyorlar. Federasyonu yamalı bohçanın da yamalısına çevirdiler. Bu kaçıncı asbaşkanlık seçimi? Bu federasyon ile Türk futbolu bir adım gidemez. Asbaşkanlık seçimlerine katılmayarak tavrımızı ortaya koyduk ve bundan da dönmeyeceğiz.

Yaptıkları tek şey masraf. İnanılmaz bir talan var. Biz görevdeyken Başbakanlık Teftiş Kurulu beş kere denetime geldi. Şimdi onları tekrar göreve çağırıyoruz. Bursa’da büro varken Sakarya’ya büro açılıyor. Trabzon’da büro açmak için 200 milyar harcanıp denize dolgu yapıldı. Herkese mavi boncuk dağıtılıyor. Bunlar devletin, tüyü bitmemiş yetimin paraları. Haluk Ulusoy’un değil. Bir an önce aklını başına toplamalı.”

Turgay Şeren, Hürriyet gazetesinde çıkan yazısında yapılacak olan kongrenin yasal olmadığı iddiasındadır. Özetle şunları söyler;

1.- Bu genel kurul eğer oluşursa ve bir kişi de mahkemeye giderse inanıyorum ki, iptal olur.
2.- Yücel Seçkiner ve etrafındaki hukuk ulemaları 3813 sayılı yasayı hiçe sayarak genel kurulun yapılmasına imkan sağladı.
Ankara’da yapılacak Profesyonel Futbol Genel Kurulu’ndaki asbaşkanlık seçimi, 3813 sayılı yasaya aykırıdır.
Nedeni;
3813 sayılı yasaya göre, asbaşkan seçimi başkanla birlikte yapılır.

11 Ocak 1999’da Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nda yapılan seçimlerde, asbaşkanlıklara 122 oy alan Ata Aksu ile Süleyman Seba tarafından aday gösterilen ve 108 oy alan Mekki Başak seçilirler.

14 Ekim 1999’da Futbol Federasyonu, bütün eleştirilere rağmen milli takımın S.İrlanda ile oynayacağı baraj maçının naklen yayınını, ihale açmaksızın Star TV’ye verir. Bedeli 1 milyon 50 bin dolardır. Saha içi reklam gelirleri ve bu gelirlerin yurt dışı payı hakkı da Star TV’nin olur. Kanal D, ATV, Show TV, Kanal 6, NTV ve Cıne 5 yayınladıkları bir deklerasyonla federasyonu kınarlar.

Futbol Federasyonu Asbaşkanı ve Yayın Kurulu Başkanı Ata Aksu, yasal olmayan birşey yapmadıklarına dikkat çeker;

“2. Lig yayınını TRT’ye verirken kimse ses çıkarmadı. Bunun farkı nerede. Holding gibiyiz. İstediğimizi almak ve satmak hakkına sahibiz.”

19 Ekim 1999 tarihinde Turgay Şeren “Oteline Dön Haluk” başlıklı yazısında Ata Aksu‘yu eleştirir:

“Senin düşmanların etrafına topladığın danışmanların, bir de üstelik son olarak asbaşkan yaptığın Ata Aksu. Ata Aksu‘yu şöyle bir hatırlayalım:
Rahmetli Turgut Özal zamanında olaylı özerk Futbol Federasyonu seçimi iptal edildi. Bizim Ata pılısını pırtısını topladı, Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğuna oturdu. Turgut Özal ona haber gönderdi, ‘‘O koltuktan kalk, Gaziantep’e dön’’ dedi. Ata yerinden bile kıpırdamadı. Sonra ne oldu biliyor musunuz. Başbakanlığın emri ile polisler geldi, Ata‘yı koltuğundan kaldırdı ve Futbol Federasyonu’nun Ankara’daki bürosundan kovdu. Şimdi, bu Ata bizim Haluk’un başdanışmanı, asbaşkanı ve onun akıl hocası. “

Aynı tarihte Futbol Federasyonu’nun milli maç seyahatlerine uçak dolusu misafir götürmesi her kesimden eleştiri alırken, Asbaşkan Ata Aksu bu uygulamayı da savunur:

“Bunda bir yanlışlık bulmuyorum. Delegelerin yurt dışına götürülmesi oy kaygısından değil. Politik bir yaklaşım yok. Genel Kurul’u parlemento olarak düşünün, milletvekilleri olarak düşünün. Parlemento üyeleri, milletvekilleri yurt dışına gitmiyor mu? Benim başarıma, üzüntüme, çalışmama niye ortak olmasınlar? Neden onları yok sayalım?”

Bu arada bir yurt gezisinin Futbol federasyonu’na 100 bin dolara malolduğu saptanır.
Ata Aksu, İrlanda maçının ihale yapılmadan Star televizyonuna verilmesi ile ilgili olarak ise, “Federasyon özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliğe sahiptir. İhale yapmak zorunda değiliz. Yönetimin takdiri. Bunda en ufak hukuki bir sakınca yok. Kendi denetim mekanizmamız var. Kimse bulanık suda balık avlamasın” der.

***

TFF, milli takım futbolcularına 2000 Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne kalmaları halinde birer jip vaat eder. Daha sonra bu konu tam bir krize yol açar o yıllarda. Milli takım sponsoru Mercedes’in 16 jip vermesiyle sorun kısmen çözülür. Ancak tartışmaları sürer. Turgay Şeren 14 Mayıs 2000 tarihinde şunu yazar:

Önceki gün Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü’ye fakslanan ve altında Türkiye Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu‘nun imzası bulunan bir belge elime geçti. Okudukça tüylerim diken diken oldu.

Bu belgede dile getirilen ifadelerin gerçekle hiç bir ilgisi yok. Bana yanıt vermekten kaçınan federasyon, Sayın Bakana bakın neler yazmış.

Bu utanç vesikasını hep birlikte okuyalım ve yorumlayalım.

Yazının başında Ata Aksu çok çirkin sataşmalar yapıyor. “Peşin hükümlü bazı kişilerin abartmasıdır bu cip olayları” gibi, ona yakışan suçlamalarda bulunuyor. Tabii bu suçlamaları yapanın utanması lazım. Ancak Ata Aksu nasıl utanır onu bilemiyorum.

Şimdi gelelim Federasyonun Spor bakanlığına gönderdiği açıklamaya:

“27.04.2000 tarihli Bakanlığınızı bilgilendiren Federasyon açıklamasında da izah edildiği üzere, milli takım oyuncularına verilen cipler tamamen Federasyonumuz dışında olup, Federasyonumuz söz konusu cipler ile alakalı olarak her nam altında olursa olsun bir bedel ödememiştir. Federasyonumuzun söz konusu cipler ile alakalı hiçbir maddi vecibesi ve/veya taahhüdü bulunmamaktadır.

BU SEBEPLE SÖZ KONUSU CİPLERİN HANGİ KAYNAKTAN KARŞILANDIĞI, KEZA MALİ VECİBELERİNİN HANGİ KAYNAKTAN KARŞILANACAĞI, FEDERASYONUMUZ TARAFINDAN BİLİNEN BİR KONU OLMAYIP, BU HUSUSTA SAYIN BAKANLIK TARAFINDAN YÖNELTİLEN SORULARIN FEDERASYONUMUZ TARAFINDAN CEVAPLANDIRILABİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.”

Yukarıdaki yazıyı defalarca okuyun, tam bir utanç vesikasıdır. Şimdi gelelim benim söyleyeceklerime…

Federasyon, Fikret Ünlü’ye gönderdiği mektupta Bakanlığın soruları için “Cevaplandırılabilmesi mümkün değildir” diyor. Oysa aynı Futbol Federasyonu, Mercedes firmasının taahhüt mektubunu Milli futbolculara tek tek vermişti.

Ey Ata Aksu, sen, Fanatik Gazetesi’ndeki federasyonla ve başkanınla ilgili röportajında, “Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy futbolculara bu sözü vermiştir ve verdiği sözün arkasında da duracaktır” demedin mi? Sonra defalarca sana sorulan cipler konusunda başkan Ulusoy’un bunu cebinden karşılayacağını söylemedin mi? Şimdi nasıl oluyor da Futbol Federasyonu’nun ve başkanının bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını söyleyerek önce Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nı sonra da Türk futbol kamuoyunu yanıltmak istiyorsun? Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, milli takım futbolcularının gözlerinin içine baka baka bu sözü vermedi mi? İstersen yerini de ben hatırlatayım. Finlandiya maçı dönüşü uçakta. Hatta Alpay’ın, “Sayın Başkanım, sizin altınızdaki Range Rover gibi mi?” sorusuna, “Evet Range Rover” cevabını vermedi mi? Bunları ne çabuk unutuyorsun da, futbol federasyonumuzun ciplerle hiçbir alakası yoktur gibi sözleri yüzün kızarmadan ifade edebiliyorsun?

Arkadaş, Mercedes fabrikasının verdiği garanti sertifikalarını, milli takım futbolcularına federasyon tarafından dağıtmadın mı? Bu sertifikaları Futbol Federasyonu’nun İcra Kurulu Koordinatörü Metin Kazancıoğlu imza kaşılığı futbolculara tek tek teslim etmedi mi? Nasıl oluyor da Futbol Federasyonu’nun bu konunun dışında olduğunu iddia ediyorsun ve bunları gerçekmiş gibi gösteriyorsun?

Ayrıca Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, cip krizini önlemek için hem Mustafa Denizli hem de milli takım futbolcuları ile Mövenpick Oteli’nde günlerce toplantı yapmadı mı? Sen Ata Aksu, bu cipleri finanse etmek için kapı kapı otomobil firmalarını dolaşmadın mı? Onlarla günlerce pazarlık yapmadın mı?

***

31 Mart 2003 tarihide gazetelerde Futbol Federasyonu’nun, İngiltere – Türkiye karşılaşması için özel uçak kiralayarak, aralarında federasyon yönetim kurulu üyeleri, milletvekilleri ve sanatçıların da bulunduğu 93 kişiyi İngiltere’ye götürdüğü yer alır. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un amcası Sefer Ulusoy dahi büyük mali güçlük yaşayan ülkenin kaynaklarının bu şekilde harcanmasını eleştirir.

Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, “Sporun içinde olan insanları davet ettik. 20’nin üzerinde milletvekili var. Siyasi partilere yazı göndererek milletvekili gönderilmesini talep ettik. Milli takıma destek olmak için gidiyoruz” der.

***

22 Mart 2004 tarihinde Şenol Güneş’in milli takımlar teknik direktörlüğünden alınmasında başrollerden birisindedir Aksu. Şenol Güneş’e noterden fesihnameyi Ata Aksu göndermiştir.

***

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, 2 Haziran 2004’de 2003-04 Sezonu Profesyonel Futbol Ligleri ile PAF Ligi’ni tescil eder. Başkanvekili Ata Aksu, İstanbulspor ile Bursaspor Kulüplerinin yaptığı, “Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçının anlaşmalı karşılaşma olduğu” şeklindeki başvuruları görüştüklerini kayderken, Şike Tahkik Kurulu’nun verdiği ‘Anlaşmalı maç oynanmamıştır’ kararını onayladıklarını söyler.

***

Ulusoy federasyonlarının harcamaları her daim tartışmalı olmuştur. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin 200 yılında soruşturma başlatır ve ilgili isimler mahkemeye verilir.
Bakan Şahin 9 Ocak 2006’da CNN Türk’te yayınlanan “Spor Özel” programında Ulusoy ve ekibinin yeni TFF seçiminde aday olmalarını eleştirir.

Futbol Federasyonu eski Başkanvekili Ata Aksu, CNN-Türk’teki canlı yayında Bakan Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarına yanıt verirken, bütün davalardan beraat ettiklerini söyler. Aksu şöyle der:

“Sayın Şahin’in uslüp ve hiddetini yadırgadım. Kulüpler Birliği’nin tek aday göstermesi herkesin arzusuydu. Anti demokratik bir şey yok ki. Taban birlikleri tek aday üzerinde birleşiyorsa bu çok önemlidir. Usulsüz harcamalar var diye mahkemeye çıktık, 36 kişi beraat etti. Bütün davalardan beraat ettik. Şimdi dava açılsın, sevinirim şaibelerden kurtuluruz alnımızın akıyla çıkarız. Devlet Üstün Hizmet Madalaysı aldık. Var mı başka alan? Yargıda aklanırız geliriz. Bizi suçladıkları, otellerde konaklanma, usulsüz harcama dedikleri 15 bin YTL. Bu mantıkla davası olanlar ve devam eden kamu ve hükümette davalı birçok isim var. Onların da istifa etmesi lazım. Eğer göreve gelirsek bakanla aramızda hiçbir sürtüşme olmaz. Ayhan Bermek’in üzülmesini istemem. Bu yüzden tek aday olsun dedim. Ulusoy büyük destek alıyor. Şu anki tablonun değişmesi için deryanın değişmesi gerekir. ‘Bayram ola, hayır ola’ diyorum. Bayramın birinci veya ikinci günü açıklaması gelecektir. Bu destek karşısında sessiz kalması düşünülemez.”

Ulusoy Federasyonu hakkındaki suçlamaları içeren raporda onlarca isim ve harcama yer almaktadır. Ata Aksu‘yu ilgilendiren kısım ise şöyledir:

27.07.2002 Ata Aksu eşi kızı yurtdışı uçak bileti 7.148.940.080

26 Ekim 2006’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘hizmet nedeniyle emniyeti suistimal ettikleri’ gerekçesiyle, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, eski Başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ile eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu hakkında, 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapis istemiyle dava açar.

İddianamede, “Yetkililerin, kurum parasını harcarken, evrensel etik bakımından, en az kişisel varlıklarının sarfı sırasında gösterecekleri hassasiyetle işlem yapmaları gereklidir” denilir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçlarını Soruşturma Bürosu savcılarından Abdullah Ayhan Şan tarafından hazırlanan iddianamede, soruşturmaya, Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığının ihbarı üzerine Başbakanlık müfettişinin koordinatörlüğünde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü müfettişlerinin katılımıyla oluşturulan komisyonun raporu üzerine başlandığı kaydedilir.

Sanıkların savunmalarında, federasyonun özerk olduğu ve harcamaların genel kurulca aklanmış olması nedeniyle soruşturma konusu yapılmayacağını dile getirdikleri belirtilen iddianamede, 2002-2004 yılları arasında Satın Alma Talimatı’nın 31. maddesindeki yasaklamalara rağmen Haluk Ulusoy’a ait Fantasia Otel’den yapılan alımlar için 295 bin 629 YTL ödendiği, başkan ve yönetim kurulu üyelerinin konaklama ve seyahat giderlerinin ödenmesinde, “görev onayına ihtiyaç duyulmadığı, hizmetin gerekleri ile harcanan paranın, kurum yararı gözetilerek kullanılması gereği unutularak” 56 bin 298 YTL 27 YKr usulsüz harcamaya yer verildiği ifade edildi.

Federasyon faaliyetleri kapsamında olmayan yılbaşı kutlamaları gibi bazı işler için federasyon bütçesinden toplam 50 bin 575 YTL 6 Ykr usulsüz ödeme yapıldığı kaydedilen iddianamede, hediyelik eşya alımında da Satın Alma Talimatı hükümlerine aykırı hareket edilerek Nokta Ajans firmasından 2001-2004 yılları arasında 208 bin 224 YTL 89 YKr, Koçak firmasından ise 258 bin 808 YTL 22 YKr alım yapıldığı belirtilir.

İddianamede, başkan ve başkan vekilleri için 5’er, yönetim kurulu üyeleri Orhan Saka için iki, İsmail Dilber, Selami Özdemir, Mukan Perinçek ve Ali İpek ile bir kısım görevliler için tahsil edilen limitsiz mobil telefon bedelleri için 28 bin 873 YTL usulsüz ödeme yapıldığı, federasyon adına Türkiye İş Bankasından alınan 4 adet kredi kartından da Ulusoy, Aksu, Kozakoğlu ve eski Genel Sekreter Vekili Metin Kazancıoğlu’nun toplam 7 bin 677 YTL 23 YKr belgesiz tediyat gerçekleştirdiği kaydedilir.

Milli takımın deplasman maçlarına giden kafileler için gerçekleşen harcamaların incelenmesinde de 2002 Dünya Kupası Finalleri organizasyonunun Satın Alma Talimatı hükümlerine aykırı şekilde Plaza Turizm firmasına verildiği, davetli listesinde yer almayan Trabzon Haluk Ulusoy Tesisleri inşaatında kontrolör elemanı Cahit Erdem ve eşi ile Hakan Başeskioğlu, Çağrı Başeskioğlu, Çağatay Taranoğlu, Tolga Özmen adlı kişilerin bilet bedelleri ile yönetim kurulu üyelerinin çocukları veya diğer yakınlarının masraflarının federasyon bütçesinden karşılandığı, bu yolla Ulusoy’un 4, Ata Aksu ve Hüsnü Hayali’nin 3 kişilik masraflarını federasyona ödettiğinin anlaşıldığı ifade edilir.

İddianamede, aynı organizasyonda müteahhit firma tarafından karşılanması gereken bir kısım harcamalar için 59 bin 971 dolar, Ulsan-Seul otobüs ücreti 5 bin 400 dolar ve Türk Evi’ndeki kokteyl için yanlış hesaplama sonucu 2 bin 800 dolar olmak üzere toplam 68 bin 171 dolar tutarındaki 114 bin 159 YTL 96 YKr’nin federasyon tarafından usulsüz şekilde karşılandığına işaret edilir.

Haluk Ulusoy için 24-27 Haziran 2002 tarihleri için Kura Otel’e suit oda bedeli olarak 10 bin 200 dolar ödendiği halde, aynı tarihleri kapsayan 23-27 Haziran 2002 tarihi için Poyal Pines Hotel’de de konaklama ve ekstra ödemeleri yapıldığı aynı durumun 20-24 Haziran 2002 tarihinde iki ayrı otel için de tekrarlandığı, böylece başkan için mükerrer konaklama ve ekstra gider ödemeleri yapıldığı kaydedilir.

İddianamede, 2003 Fransa Konfederasyonu Kupası seyahatinde de işin ihale kurallarına riayet edilmeden Plaza Turizm Firmasına verildiği, bir kısım yöneticilerin eş ve çocukları ile yakınlarının masraflarının federasyon bütçesinden karşıladığı, 24 bin 458 YTL 2 YKr tutarındaki ekstra harcamanın yasal dayanağı olmadığı halde ödendiği, uçak kiralamasına dair toplam 4 bin 556 YTL 19 YKr fazla ödeme yapıldığı, rehberlik servisi için ikinci kez 13 bin 734 YTL 98 YKr ödendiği belirtilir.

Belçika-Türkiye hazırlık maçı, İngiltere-Türkiye Avrupa Şampiyonası grup maçı, Slovakya-Türkiye maçı organizasyonlarının ve Liechtenstein ve İrlanda maçları kafilesini de Satın Alma Talimatı hükümlerine uygun olmadan Plaza Turizm firmasına verildiği kaydedilen iddianamede, bu organizasyonların bazılarında firma çalışanlarının ve kafilelerde yer almayan Ömer Hayali, Mithat Halis, Salim Karabacak, Mustafa Yazıcı, Firuzanfer Arslan ve Nuri Yazıcıoğlu’nun masraflarının federasyonca ödendiği ifade edilir.

İddianamede, Trabzon Haluk Ulusoy Kamp ve Eğitim Tesisleri işi ihalesinde de Satın Alma Talimatı’nın 20. maddesinin ihlal edildiği belirtilerek, iş nedeniyle toplam 705 bin 213 YTL 30 YKr zarara yol açıldığı ve usul yönünden hukuka aykırılıkların bulunduğunun tespit edildiği belirtilir.

İddianamenin hukuki değerlendirme kısmında şöyle denilir:

“Yetkililerin kurum parasını harcarken, önceden yayınlanmış kanun, tüzük, yönetmelik, talimat, genelge ve görüşlere uygun hareket etmekle yükümlü olmaktan başka, evrensel etik bakımından en az kişisel varlıklarını sarfı sırasında gösterecekleri hassasiyetle işlem yapmaları gereklidir.

Şüphelilerin, harcamaların genel kurul tarafından ibra edilmesine, dolayısıyla da zarar gören olmadığına, şikayetçi bulunmadığına ilişkin savunmaları; harcamaların dayanağı belgelerin, genel kurul üyelerince görülüp değerlendirilmesinin fiili imkansızlığı ile genel kurul üyelerinin ayrıntılar konusunda bilgi ve ibralarının söz konusu olamayacağı gerçeği karşısında inanılır görülmemiştir.”

İddianamede, Futbol Federasyonu Başkanı Ulusoy, eski Başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ve eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu’nun, ”kendilerine teslim edilen kurum parasını, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile usulünce yürürlüğü talimatlara, yönetim kurulu kararlarına ve iç genelgelere aykırı biçimde, kendileri veya başkalarının çıkarı için sarf ettikleri” kaydedilir.

İddianamede ayrıca, Trabzon’da yapılan inşaatın kontrolörlük görevini gerçekleştiren Cahit Erdem ile Sayım Adanur’un da “asli-maddi fail” sıfatıyla suçlara iştirak ettikleri belirtilir.

İddianamede, sanıklar Haluk Ulusoy, Ata Aksu, Orhan Saka ve Haldun Kozakoğlu’nun, lehlerine olan 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “hizmet nedeniyle emniyeti suistimal” fiilini düzenleyen 510 ve ceza artırımını öngören 522 ve 80. maddeleri uyarınca 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi.

İddianamede ayrıca, sanıklar Cahit Erdem ve Sayım Adanur hakkında da yine eski TCK’nın 510. ve 522. maddeleri uyarınca 1 yıl 6’şar aydan 7 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istenir.

Eski Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, görev yaptıkları dönem için açılan davayla ilgili olarak, adının dosyaya sonradan eklendiğini savunarak, Türk futboluna çok başarılar yaşatmış bir yönetim topyekun mahkum edilmek isteniyor” der. Aksu, gerekirse hapis de yatacaklarını belirtir.

Ata Aksu, görev yaptığı dönemde Türk futboluna büyük emekleri dokunduğuna inandığını belirterek, “Sportif, idari ve mali çok büyük başarılar yakaladık. Herhalde bir hapis yatmamıştık. Demek ki eksik bir hizmetimiz varmış. O da hapis yatmak olsa gerek. Onun için gerekirse hapis de yatarız. Şeriatın kestiği parmak acımaz” ifadelerini kullanır.

24 Ocak 2007’de Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Haluk Ulusoy, eski başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka ile eski Mali İşler Koordinatörü Haldun Kozakoğlu’nun yanı sıra Trabzon’da yapılan inşaata ilişkin kontrolörlük görevini gerçekleştiren Cahit Erdem ile Sayim Adanur’un, “hizmet nedeniyle emniyeti suistimal ettikleri” ve bu suça “asli-maddi fail” sıfatıyla iştirak ettikleri iddiasıyla 1 yıl 9’ar aydan 11 yıl 3’er aya kadar hapis istemiyle yargılanmalarına başlanır.


Yukarıdaki  yazılar daha önceki bir arşivimden alıntıdır. Mahkemenin nasıl sonuçlandığına dair kısma gelmeden yarıda kalmıştır. Zaman darlığı nedeniyle şimdilik bu kısmı ekleyebildim. Ancak mahkeme sonucunu da araştırıyorum ve ekleyeceğim. Yine de, hala adaylık konusu mevzubahis olabildiğine göre mahkeme Aksu lehine sonuçlanmış demektir.


23 Şubat 2012 tarihinde ek:

61saat.com sitesindeki haber:
Ata Aksu: Trabzonspor Hakkını Alacak
Ankara’da seçim çalışmalarını sürdüren Aksu, 61saat.com’un köşe yazarlarından Ali Savaş’ın sorularını cevaplandırdı. Aksu, Trabzonspor’un aday isimleri üzerinden değil ilkeler üzerinden TFF seçimlerine yaklaşım tarzının doğru ve ilkeli olduğunu belirterek “Benimle Trabzonspor yöneticileri daha konuşmadı. Kimi desteklediklerini de bildiğim kadarı ile deklere etmedi. Ama ben Trabzonspor’un şu süreçte eğer UEFA hakkını verin diyorsa seçildiğimin ertesi günü hakkını veririm” dedi. Ata Aksu, eğer kabul ederse, İskender Önal’a TFF kurulları için teklif de getirebileceğini belirtirken “TFF Bakan vekilliğim döneminde Trabzonlu çok dostlarım oldu. Trabzonspor’un büyük bir ihtimalle desteğini alırım” dedi. Aksu seçim karargahı olarak kullandığı Gaziosmanpaşa’daki ofisinde özellikle bank asya ve 3 lig delegelerinin bir hayli fazla olduğu göze çarpıyor…

Written by kesinofsayt

08 Şubat 2012 at 00:01

Ata Aksu, Haluk Ulusoy, Siyaset, TFF kategorisinde yayınlandı

Tagged with , ,

HALUK ULUSOY DOSYASI – 12

leave a comment »

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, 2 Haziran 2004’de 2003-04 Sezonu Profesyonel Futbol Ligleri ile PAF Ligi’ni tescil eder. Başkanvekili Ata Aksu, İstanbulspor ile Bursaspor Kulüplerinin yaptığı, “Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçının anlaşmalı karşılaşma olduğu” şeklindeki başvuruları görüştüklerini kayderken, Şike Tahkik Kurulu’nun verdiği ‘Anlaşmalı maç oynanmamıştır’ kararını onayladıklarını söyler.

Aksu, ligde yabancı futbolcu planlamasında bir değişiklik yapmadıklarını ifade eder. Daha önce belirledikleri gibi liglerde sözleşme yapılan 6 futbolcunun aynı anda oynayabileceğini anlatan Başkanvekili, 2005-06 sezonundan itibaren de yabancı futbolcu sayısının 5’e indirileceğini hatırlatır. Aksu, federasyonun, İkinci Lig (A) Kategorisi’ndeki takımlara, Türk Cumhuriyetlerinden futbolcu transferine izin verdiğini bildirir.

Başkanvekili Ata Aksu, futbolcuların sözleşmeleriyle ilgili olarak da şunları söyler:

“Futbolcu, tek taraflı fesih yapması halinde aynı yıl içinde başka bir takımla sözleşme yapamayacak.”

Aynı gün Beşiktaş Kulübü’nün yeni başkanı Yıldırım Demirören ve yöneticiler, Futbol Federasyonu’na nezaket ziyaretinde bulunur. Ziyaret sonrası başkanı Haluk Ulusoy, “Beşiktaş, Yıldırım Demirören önderliğinde doruğa ulaşacaktır. 3-4 kulüp başkanının biraraya gelip havuz sistemi hakkında konuştuğunu gözlemledim. Şu bilinsin: Benim olduğum yerde Beşiktaş’ın haklarını kimseye yedirmem” der.

Yani yine TFF başkanlığı yerine kulüp başkanlığına soyundu Ulusoy. Hatırlarsanız daha önce de Galatasaray basın sözcüsü gibi bir demeci olmuştur. Ulusoy’un tarafsızlığı ve herkese eşit mesafede olma anlayışının ne olduğu konusunda çarpıcı bir örnek daha…

Spordan Sorumlu Devlet eski Bakanı ve Trabzonspor’un eski başkanı Mehmet Ali Yılmaz, 3 Haziran 2004 tarihinde Futbol Federasyonu başkanlığına aday olduğunu açıklar. Mehmet Ali Yılmaz, “Futbol Federasyonu Kanunu’nu çıkartan ve uygulayan kişi olarak, kendimi aday olma konusunda vebal altında hissettim” der.

10 Haziran 2004 tarihli bir haber Ulusoy’un adaylığının tehlikede olduğunu yazmaktadır:

3813 sayılı TFF Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Kanunu’un 7. maddesinin 1. fıkrasına, “Başkan, en fazla üst üste 2 dönem seçilebilir” ibaresi eklenirken, bazı hukukçular, rektörlük ve baro seçimlerini emsal göstererek, Haluk Ulusoy’un başkan adayı olamayacağı tartışmasını başlattı. Danıştay 5. Dairesi’nin İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörlüğü için yapılan seçim işlemine ilişkin verdiği kararın, TFF Kanunu’na benzerliğini öne süren hukukçular, şu benzer örnekleri verdi:

Daha önce Konya Barosu’nda 3 dönem başkanlık yapan Abdullah Akçay’ın, bir kez daha seçilmesi sonrasında mazbatasını alamaması nedeniyle Yüksek Seçim Kurulu’na yapmış olduğu itiraz sonucunda, Yüksek Seçim Kurulu şu kararı verdi:

“Avukatlık Kanunu’nun 96. maddesinde, baro başkanının 2 yıllık bir görev süresi için seçileceği ve yeniden seçilmenin mümkün olduğu hükme bağlanmışken, bu maddeye 02.05.2001 gün ve 4667 sayılı kanunla ek yapılarak, görev süresinin 2 dönemden fazla olamayacağı belirtilmiştir. Dosyadaki belgelerden Av.Abudullah Akçay’ın daha önce 23.10.1996-14.10.1998 ve 14.10.1998-11.10 200 yıllarında baro başkanlığıı yaptığı bu tarihte 3. kez seçildiği, başkanlığı yürütürken, 13.10.2002 tarihinde aynı göreve yeniden seçildiği anlaşılmıştır. Yasanının 96. maddesiyle getirilen baro başkanlığının 2 dönemden fazla olamayacağı yolundaki sınırlamanın, 4667 sayılı yasanının yürürlüğe girdiği 02.05.2001 tarihinden önceki dönemleri de kapsayıp kapsamadığı konusu, uyuşmazlığı özünü oluşturmaktadır. 4667 sayılı yasayla 96. maddeye eklenen hükümle, baro başkanlığı süresini en çok 2 dönemle sınırlayan genel bir düzenleme getirilmiştir. Bu 2 dönemi yasanın yürürlüğünden önce tamamlamış olanların genel kurulun dışında kalmaları, ancak geçici bir maddeyle buna olanak veren istisnai bir düzenleme yapılmasıyla mümkün olup, yasada bu imkanı veren geçici bir maüdde bulunmamamaktadır. Bu huhkuki durum karşısında 4667 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 02.05.2001 tarihinden önce 3 dönem baro başkanlığı yapan Av.Abdullah Akçay’ın 13.10.2002 tarihinde yapılan baro başkanlığı seçiminde aday olmasında ve seçilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”

Bu hükümle Konya Barosu Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesine karar verilirken, emsal karar olarak İ.Ü. rektör seçimlerinde verilen karar gösterildi.

Kararda, “Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 01.07.1994 gün ve 19931/758 esas, 1994/536 karar sayılı kararlarına konu edilen ve İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü için yapılan seçim işlemine ilişkin Danıştay 5. Dairesi’nin 16.09.1993 ve 1992/3747 esas, 1993/3178 karar sayılı kararının onanmasına karar verilmiştir. Danıştay 5. Dairesi’nin temyize tabi söz konusu kararında da açıklandığı üzere ‘2 dönemden fazla rektörlük yapılamaz’ hükmüyle, rektörlük süresini en çok 2 dönemle sınırlayan genel bir kural getirildiği, bu dönemleri yasanın yürürlüğünden önce tamamlamış olanların genel kural kapsamı dışında kalmalarının, ancak geçici maddeyle getirilecek ayrık bir düzenlemeyle mümkün olduğu ve böyle bir düzenlemenin bulunmadığı vurgulanarak, Danıştay 5. Dairesi’nin söz konusu kararı onanmıştır” hükmü yer aldı.

Konuyla ilgili olarak açıklamada bulunan Ankara Barosu Başkanı Semih Güner, Konya Barosu seçimleri sonrasında Yüksek Seçim Kurulu’nun, yapılan itiraz nedeniyle seçimi iptal ettiğini, söz konusu kararı Karaman Barosu Başkanı Bayram Ali Bulut’a da uyguladığını söyledi. Güner, 2 dönem başkanlık yapmış, Kütahya ve Zonguldak Barosu’na aday olan kişilerin ise itiraz olmadığı için görevlerini sürdürdüğünü kaydetti.

Futbol Federasyonu Kanunu’nda yapılan değişikliğin Avukatlık Kanunu’ndakiyle söylem olarak aynı olduğunu belirten Güner, Haluk Ulusoy’un adaylığı konusunda da sıkıntı yaşanacağını ifade etti. Güner, “Yüksek Seçim Kurulu, baro seçimlerinde uyguladığı kararı, Futbol Federasyonu seçimlerinde de uygularsa, sıkıntı yaşanır” diye konuştu.

2 Haziran günü “Şu bilinsin: Benim olduğum yerde Beşiktaş’ın haklarını kimseye yedirmem” diyen Ulusoy’a ilk destek 15 Haziran 2004’de Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören’den gelir. Demirören, Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimlerinde Haluk Ulusoy’u desteklediklerini söyler. Ulusoy için, ‘Türk futbolunun mimarı’ benzetmesini yapan Demirören, “Futbolumuz onun yönetiminde altın çağını yaşamıştır” der ve şöyle devam eder:

“Ulusoy ve ekibi, kanun ve kurumlara saygılı bir yönetim şekli ile Türkiye’deki futbol kulüplerine çağ atlatmıştır. Futbol Federasyonu Başkanı ve yönetimi, kulüplerin yayın hakları konusunda doğrulardan asla taviz vermemiştir. Görevde bulunduğu süre içerisinde yaptığı çalışmalarla Türk futbolunu ve futbolcusunu Avrupa’da saygın bir hale getirmiştir. A Milli Takımımız’ın dünya üçüncülüğünü elde etmesinde, Haluk Ulusoy federasyonu en önemli rolü oynamıştır. Futbol Federasyonu, kulüplerin haklarını koruma konusunda sorumlu kurumdur. Türk futbolunun geleceği açısından, futbolcularımızın yetişmesi ve tesisleşme konusunda büyük başarılara imza atan Haluk Ulusoy’un yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının teminatıdır.

Biz de 101 yıllık geçmişi olan kulübümüzün haklarını sonuna kadar koruyacağız. Beşiktaş Kulübü olarak Haluk Ulusoy ve ekibine sonuna kadar destek vereceğiz.

Hakkımızı kimseye yedirmeyiz. Özellikle naklen yayın konusunda Türkiye’de en yüksek parayı alacak kulüplerin başında geliyoruz. Futbol Federasyonu’nun aldığı kararlara saygı gösteriyoruz. Rakiplerimizin bizden farklı bir uygulama görmesini kabullenemeyiz.”

Eee, ne oldu? Daha 17 Mayıs’ta Beşiktaş’ın teknik direktörü Lucesku Fenerbahçe’nin şampiyon yapıldığını söylememiş miydi?

Lucesku

“Türkiye’de kimin şampiyon olacağı ocak ayında belli oluyor. Bu sezon şampiyon olamayacağımızı ocak ayından itibaren haykırmaya başladım. Çünkü ligin ikinci yarısında tam kadro ile mücadele edemedik.

Sahada yaptığımız mücadeleler, kontrataklar hep kesildi. Sesimizi duyuramadık. Bu sezon Fenerbahçe şampiyon yapıldı. İddia ediyorum bu sistem devam ederse Beşiktaş 10 yıl daha şampiyon olamaz. Göreceksiniz bu yıl Fenerbahçe gelecek yıl başka bir takım ve daha sonraları değişik takımlar şampiyon yapılacak.”

dememiş miydi?
O zaman niye bunları söylemedi Demirören?
Elbette yanıtı olmayan sorular bunlar!

17 Haziran 2004 tarihinde Futbol Federasyonu’nun 26-27 Haziran’da Ankara’da yapılacak seçimli olağan genel kurulunda oy kulanacak delegeler belirlenir.

Seçimlerde oy kulanacak delegeler ve bağlı bulundukları kurumları ile kulüpler şöyledir:

TFF Başkanlığı’nı asaleten 6 aydan fazla yapanlar:
A.Faik Gökay, Hasan Polat, S.Sahir Gürkan, M.Kemal Ulusu, Erdenay Oflas, Ali Uras, Halim Çorbalı, Cemal Saltık, Yılmaz Tokatlı, Haluk Ulusoy

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK):
Togay Bayatlı, Erdoğan Arıpınar, Altan Ayanoğlu, Türker Aslan

FİFA ve UEFA İcra Kurulu Komisyonları:
Şenes Erzik, Necdet Çobanlı, Levent Bıçakçı, Süheyl Önen, Mehmet Binnet

Üniversiteler Spor Federasyonu:
Kemal Tamer

İşitme Engelliler Federasyonu:
Oktay Aktaş

Büyükler Olimpiyat, Dünya, Kıta Şampiyonası Finali ile Avrupa Şampiyonası En Az Yarı Final Yönetmiş Faal Olmayan Hakemler:
Muzaffer Sarvan

(A) Milli Takım Teknik Direktörleri:
Coşkun Özarı, Şeref Görkey, Doğan Andaç, Metin Türel, Fethi Demircan, Yılmaz Gökdel, Mustafa Denizli, Tınaz Tırpan, Fatih Terim, Şenol Güneş

(A) Milli Futbolcular:
Oğuz Çetin, Recep Çetin, Hami Mandıralı, Lefter Küçükandonyadis, Cemil Turan, Gökhan Keskin

Profesyonel Futbolcular Derneği:
Turgay Şeren, Candemir Berkman

Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu:
Orhan Saka

Türkiye Futbol Adamları Derneği:
Hadi Neşet Türkmen, Adem Yılmaz

Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği:
İsmail Dilber, Özkan Sümer

Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği:
Mustafa Çulcu, Hilmi Ok, Mevlüt Güzel

Birinci Süper Lig:
Fenerbahçe: Aziz Yıldırım, Nihat Özdemir, Nihat Özbağı, Murat Özaydınlı, Mahmut Uslu, H.Bilal Kutlualp, Davut Dişli

Trabzonspor: Atay Aktuğ, Nevzat Şakar, Sıtkı Hacısalihoğlu, Muammer Saka, İbrahim Şahin, Süleyman Atal, Hüsnü Hayali

Beşiktaş: Yıldırım Demirören, Murat Aksu, Kenan Öner, Can Akın Çağlar, Adnan Demir, Hakan Kalkavan, Latif Ayaz

Galatasaray: Özhan Canaydın, Ergun Gürsoy, Refik Arkan, Mehmet Helvacı, Selami Özdemir, Mustafa Sarıgül, Cengiz Özyalçın

Gaziantepspor: Celal Doğan, Ata Aksu, Asım Atmaz, M.Bülent Mamatoğlu, Yavuz Sözmen

Denizlispor: Zafer Katrancı, Ali İpek, Sedat Semirci, Yurdal Duman, M.Turgut Dalaman

Samsunspor: İsmail Uyanık, Galip Öztürk, Refik Moral, Tarık Kaptan, Süleyman Salur

Malatyaspor: Hikmet Tanrıverdi, Metehan Berktaş, Süleyman Karaman, Yunus Akdaş, Serdar Seda Güzelaydın

Ankaragücü: Cemal Aydın, M.Kemal Ünsal, Serdar Özkazanç, Ömer Çobanoğlu, Reşat Kılıç

Gençlerbirliği: İlhan Cavcav, Atilla Aytek, Abdülkadir Aksoy, M.Ufuk Özertem, Fatih Atay

Konyaspor: Mehmet Köseoğlu, İbrahim Faruk Turhan, Mehmet Okdut, Halil İbrahim Kaplan, Yusuf Genç

Diyarbakırspor: Ahmet Göksu, Selahattin Altındağ, Mahsun Akbulut, Mustafa Alpaslan, Erdal Batmaz

Akçaabat Sebatspor: Veli Sezgin, H.Baki Eyüpoğlu, Şenol Bulut, Serkan Kılıç, Haşim Sayitoğlu

Çaykur Rizespor: Ekrem Cengiz, Cemil Kazancı, Orhan Kanburoğlu, Tahir Kıran, Hasan Ekşi

İstanbulspor: Serdar Öcal, Zeyyat Kafkas, Vasif Soner Çokbilgin, Ali Akkuş, Nedim Türkmen

Sakaryaspor: Selahattin Aydın, M.Yavuz Köprülüoğlu, Abdullah Şen, Erkan Pizrenli, Zeki Çalışkan

Kayseri Erciyesspor: Memduh Büyükkılıç, Ahmet Demircioğlu, Ali Rıza Hasoğlu, Rıfat Besceli, Coşkun Bayraktar

Büyükşehir Belediye Ankaraspor: K.Ramazan Coşkun, M.Emin Katipoğlu, Hilmi Gökçınar, Ahmet Gökçek, Tanju Güvendiren

İkinci Lig (A) Kategorisi:
Bursaspor: Hikmet Şahin, Levent Kızıl
Adanaspor: Çağdaş Ergin, Şahabeddin Yavuzer
Elazığspor: Mustafa Yıldız, Mustafa Urhan
Vestel Manisaspor: Cengiz Ergün, Semih Vardarer
Kocaelispor: Halil İbrahim Saral, Ahmet Yıldırım
Kayserispor: Enver Kemaloğlu, Erol Bedir
Antalyaspor: M.Tevfik Türel, Fettah Tamince
Sivasspor: Mecnun Odyakmaz, Nihat Öztürk
Altay: Ahmet Taşpınar, Mahmut Özgener
Türk Telekomspor: Ferudun Bilgin, Biral Aydemir
Yimpaş Yozgatspor: Dursun Uyar
Karşıyaka: Levent Aziz Güngil
İstanbul Büyükşehir Belediyesi: Nuri Albayrak
Çanakkale Dardanelspor: Osman Niyazi Önen
Karagümrük Kyoto: Cem Duruakan
Sarıyer: M.Sedat Özsoy
Mardinspor: Süleyman Bölünmez
İkinci Lig (B) Kategorisi:
Adana Demirspor: Nevzat Toplukafa
Bucaspor. Yusuf Muhafız
Uşakspor: Asım Kalelioğlu
Nazilli Belediyespor: Esat Ergüler
Marmaris Belediyespor: M.Ali Acar
Eskişehirspor: Halil Ünal
Göztepe: İskender Tuğsuz
Kardemir Karabükspor: Hikmet Ferudun Tankut
Kartalspor: Mevlüt Vural
Orduspor: Şükrü Bodur
Yalovaspor: Nusret Karaalioğluİzmirspor: Ahmet Şakir Uzun
Adıyamanspor: Nöyfel Bozdoğan
Hatayspor: M.Tahir Oktay
Gaziantep Büyükşehir Belediyespor: M.Sait Güven
Tarsus İdmanyurdu: Eyüphan Eyüpoğlu
Şanlıurfaspor: Sebahattin Cevheri
Üçüncü Lig:
Karamanspor: Kamil Eroğlu
Batman Belediyespor: Hüseyin Kalkan
Muşspor: Mustafa Söylemez
Gençlerbirliği ASAŞ Spor: Turgay Kalemci
Ünyespor: Osamn Çakıroğlu
Giresunspor: Osman Çırak
Pendikspor: Fikri Ilgar
Beykoz 1908: Hasan Bülbül
Beylerbeyi: Muzaffer Oflaz
OYAK Renault: Alpay Şar
Denizli Belediyespor: Namık Kemal Eraslan

24 Haziran 2004 tarihinde Mehmet Ali Yılmaz, adaylıktan çekilir. Yılmaz kararını şöyle açıklar:

“Henüz seçilme kriterleri konusunda dahi bir karara varılamadı. Genel kuruldan 15 gün önce, delegelerin belirlenmesi ve onlara genel kurul gündeminin bildirilmesi gerekiyordu. Fakat bu olmadı. Delegelerin nasıl belirleneceği ve gazete ilanlarıyla genel kurula davet işleminin nasıl yapılacağı kanunda gösterilmesine karşın, uygulamada nasıl yapılacağı belli değil. Ayrıca kanunda, 2 dönemden fazla başkanlık yapılamayacağı maddesinin yorumu gibi çeşitli boşluklar bulunuyor.

Genel kurulun tartışılır olacağı ve mahkemelere gidileceği apaçık görülmekte. Çok eski bir spor adamı olan benim için, böyle bir kongreye katılarak olası iddiaları güçlendirmek, kaos yaratmak ve futbolun zarar görmesine sebep teşkil ediyor olmak mümkün değildir”.

Futbol Federasyonu’nun 26 Haziran’da Ankara’da yapılacağı açıklanan genel kurulu, ertelenir. Gençlerbirliği yöneticisi ve Futbol Federasyonu Genel Kurul Delegesi Abdülkadir Aksoy, 25 Haziran 2004’de Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak, kongre ilamının ardından yasal işlemlerin yapılmadığı gerekçesiyle tedbir koydurur. Buna karşılık Futbol Federasyonu avukatları da aynı mahkemeye tedbir kararının iptali için başvurur. Ancak saat 17.00’ye kadar ikinci başvuruya ilişkin karar çıkmadığı için kongre ileri bir tarihe ertelenir.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı ihtiyati tedbir kararı sonrasında bir toplantı yaparak, yeni genel kurul tarihinin, 22 – 23 Temmuz olduğunu açıklar. Açıklamayı yapan Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, isteseler genel kurulu yapabileceklerini, ancak hukuksal bir sorun yaşamamak için yeni tarih belirlediklerini söyler. Aksu, Futbol Federasyonu’nun yine mahkeme kapılarına düştüğünü ifade ederek, “Bu yola gidenler hangi amacı güdüyorlar, hedefleri ne, anlayabilmiş değiliz” diye konuşur. Bu arada görev süresi 7 Haziran’da sona eren Futbol Federasyonu’nun arada geçen sürede bulunduğu hukuki durum ve parasal harcamaların getireceği sakıncaların yeni bir mahkeme yolunu da açabileceği kaydedilir.

26 Haziran 2004’de Silivri’nin Çanta Beldesi’nde İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün yaptırdığı açık basketbol ve voleybol alanlarının açılışını yapan Mehmet Ali Şahin, basın mensuplarının soruları üzerine, Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nun ihtiyati tedbir kararı nedeniyle ertelenmesi konusunda görüşlerini açıklar.

Şahin, bunun bir yargı kararı olduğunu ve yargı kararlarının herkesi bağlayacağını belirterek, “Endişeye gerek yok. Yasaya göre liglerin tescili tarihinden itibaren 45 gün içinde Futbol Federasyonu genel kurulu yapılabilir. Yine yasaya göre 25 Temmuz’a kadar seçimlerin yapılması mümkündür. Nitekim yönetim kurulu da 22 ve 23 Temmuz için genel kurul tarihi vermiştir” diye konuşur.

Naklen yayın ihalesinin gecikmesi nedeniyle bazı endişelerin yaşandığının dile getirildiğini kaydeden Şahin;

“Şu anda Futbol Federasyonu görevinin başındadır. Naklen yayın ihalesini yapma ve süreci başlatma bakımından herhangi bir yasal engel yoktur. Federasyon özerktir. Ben spordan sorumluyum ama özerk federasyonların özerkliğine son derece saygılıyım, işlerine müdahale etmem, gözetim ve denetim yetkilerimin sınırları içinde hareket ederim. Kendilerine tavsiyem şudur: Bir an önce naklen yayın ihalesini başlatırlarsa faydalı bir iş yaparlar ve spekülasyonları önlemiş olurlar diye düşünüyorum. 22 Temmuz’dan önce naklen yayınla ilgili süreci başlatırlarsa, Türk futboluna daha önce yapmış oldukları hizmetlerin üstüne bir yenisini eklemiş olurlar.”

27 Haziran 2004’de futbolun özerkliğe kavuşmasında büyük pay sahibi olan Turgay Aksoylu yaşanan kaosu değerlendirir:

Soru: Türk futbolunun özerkliğe ilk adımını atmasında rolünüzün büyük olduğu kamuoyunda bilinmekte. O dönemde neler yaşandı?
Cevap: Futbol dünyasının değerli hocaları, spor yazarları, Türk futbolunun gelişmesi için özerkliğin şart olduğu fikrinde birleşiyorlardı. Ben de bu düşünceleri Turgut Bey’e açtım. Büyük bir coşkuyla tüm spor adamlarını konuta çağırmamı istedi. Coşkun Özarı başta olmak üzere Lefter, Can Bartu, rahmetli Metin Oktay, Turgay Şeren ve spor müdürlerini konuta çağırdım. O görüşmelerde Gündüz Tekin Onay ve Tamer Güney Hoca’nın hazırladığı taslak (Avrupa ülkelerinden gelen taslakların tercümesi yapıldı) tarafımdan Başbakan’a verildi. Başbakan bu taslağı Spordan Sorumlu Bakan’a verdi. Bakan, taslakta değişiklikler yaparak adeta yarı-özerklik üzerinde durdu, yetkiyi vermemek için direndi. Günlerce konutta kalıp durumu Turgut Bey’e bildiriyordum. O dönem de bir güç savaşı yaşanıyordu. Bürokrasi direndi, olay uzadı. İlk defa buradan açıklayacağım, aradan bir sene geçtikten sonra Turgut Bey, Spor Bakanı’nı değiştirdi. (Aksoylu’nun ismini vermediği bakanın Hasan Celal Güzel olduğu ifade edildi) Daha sonra özerklikle ilgili yasa çıktı. Bu yasanın çıkışında şimdi AKP Amasya Belediye Başkanı olan Sayın İsmet Özarslan’ın çok katkısı oldu.

Soru: Son aylarda özerklik tartışılır duruma geldi. Başbakanlık müfettişleri teftiş raporları hazırladı. Bunlar için ne diyeceksiniz?
Cevap: Benim de içinde bulunduğum dönemde, ilk özerk Futbol Federasyonu zamanında böyle iddialar olmadı. Sayın Başkan Şenes Erzik bu konuda çok titiz ve duyarlıydı. Yayın gelirleri arttığı için bu dönemde iddialar çoğaldı. Doğruluğunu bilmiyorum, inşallah dedikodudan ibarettir.

Soru: Şenes Erzik ile birlikte çalıştığınız ilk özerk Futbol Federasyonu’nda Piontek, Derwall ve Fatih Terim gibi isimlerle çalıştınız. Hatta pek çok ünlü isim dış ilişkilerinizi götürüyordu. Bu konuda ne diyeceksiniz? Şenes Erzik başarılı oldu mu?
Cevap: Şenes Erzik’i başkanlık için Turgut Bey’e önerdiğimde bana, ‘Niye partiyi kurarken Şenes Bey’i getirmedin’ diye sordu. Eğer o dönem yanlış bir tercih yapsaydım hem Turgut bey hem Türk futbolu yara alırdı. Sayın Erzik şu anda Avrupa futbolunun ikinci adamı, UEFA başkanının yerine pek çok toplantıya başkanlık yapıyor.. Yaklaşık 2 yıl sonra yapılacak seçimlerde en büyük şansı olan başkan adayı. Bence Avrupa Birliği için gün istediğimiz dönemde kendisine sahip çıkmak bir devlet politikası olmalıdır. UEFA’nın başında bir Türk olması, Türkiye açısından gurur verici olur. Rahmetli Turgut Bey olsaydı her ülke başkanını arar, kendisine destek vererek başkan olmasını sağlardı. Sayın Başbakanımız’ın da aynı desteği vereceğini düşünüyorum.

Soru: Genel kurul ertelendi. Bundan sonra ne gibi gelişmeler olur?
Cevap: Sayın Haluk Ulusoy, zor dönemde görev aldı, havuz kaosunun çözülmesini sağladı. Dünya üçüncülüğündeki rolü inkar edilemez. Ulusoy, artılarıyla anılmak istiyorsa daha fazla yıpranmadan bu görevi bırakmalı. Yasada yer alan madde gerek Haluk Ulusoy’un gerek Şenes Erzik’in tekrar başkanlık yapmasını engelliyor. Genel kurulda seçimden sonra alınacak mahkeme kararı da Haluk Bey’in başkanlığını engeller. Çünkü yasa yeni bir yasa değil. Eski kanuna yapılan bir ekleme. Bundan dolayı genel kuruldan sonra da bir darbe yemesi Türk futboluna zarar verir.

Soru: Mehmet Ali Yılmaz tekrar başkanlığa aday olur mu?
Cevap: Sayın Yılmaz’ın Türk futboluna katkıları olmuştur. Bakanlık görevinden sonra, bu görevi yapması kendisi için bir soruna yaratmayacaksa, geçici bir dönem otoritesi ile bu problemlerin altından kalkar.

Soru: MHK’nın genel kurulca seçilmesi doğru bir karar mı?
Cevap: Burada asıl önemli nokta, MHK’nın başına saygın bir ismin gelmesi ve gözlemcilerin ayrı bir kurum tarafından atanmasıdır. Uygulama bu olmalıdır. Hakemler, gözlemcilerin kendisine yakın olmadığını görürse gereken her türlü ihtimamı gösterir. Aksi halde, bu ahbap-çavuş ilişkisi devam eder. Kimse elindeki gücü bir başkasına vermek istemez. Bakıyorsunuz, en kötü idare edilen maçlardan sonra bile hakemlerin notu 8-9 oluyor. Bu sistem başırıyı getirmez. Yabancı dil, eğitimli, üniversite mezunu gençler gözlemcilik kurumuna kazandırılmalı. Buna karşı çıkanlar, diyorlar ki, ‘Gözlemci eski hakemlerden seçilmeli.’ Böyle şey olmaz. Şenes Erzik hakem mi? Hayır, ama o Avrupa Finali’nde gözlemcilik yapıyor. Değişmesi gereken yapı işte bu.

Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, 28 Haziran 2004’de Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un yasadaki yeni düzenlemeye göre yeniden başkan olamayacağını söyler. Cavcav, “Sürecin kanunlara uygun işlemesi gerekir. Haluk Ulusoy’un tüm bunlara rağmen ısrarını anlayabilmiş değilim” der.

Futbol Federasyonu Başkanı Ulusoy’un 2 dönem başkanlık yaptığını ve 3812 sayılı yasadaki yeni düzenlemelere göre yeniden başkan olmaya hakkının bulunmadığını savunan Cavcav, “Bir önceki sezon çok başarılı olmamıza karşın bize çelme takıldı. 27 yıldır başkanlık yapıyorum. Geçen sezon kadar şaibeli bir sezon geçirmedik. Yine basında okuduğum kadarıyla federasyonun harcamalarında 750 milyar liralık bir açık var. Bilinçsiz bir şekilde harcama yapılıyor. Sayın Ulusoy, naklen yayın ihalesini de elinde bir seçim kozu olarak tutuyor. Bizim için fark etmez, ancak diğer 17 kulüp bizim kardeşimizdir ve beraber hareket ediyoruz. Haluk Ulusoy’un tüm bunlara rağmen ısrarını anlayabilmiş değilim” der.

3 Temmuz 2004 tarihinde Ulusoy’un adaylığını önlemeye çalışan kulüpler, UEFA Tahkim Kurulu Asbaşkanı Levent Bıçakcı’ya teklif götürür.

Şenes Erzik döneminde Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu’nda yer alan, 14 yıldan bu yana UEFA Tahkim Kurulu üyeliği yapan ve son 2 yıldır asbaşkanlık görevini yürüten, aynı zamanda FIBA Hukuk Kurulu üyesi de olan Bıçakcı’nın adaylığına, Avrupa futbolundaki büyük etkisi ve lobi gücü dolayısıyla Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in de onay verdiği belirtilmektedir.

İddialara göre, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Beşiktaş Kulübü Asbaşkanı Murat Aksu, aday olması yönünde Bıçakcı’ya teklif götürür. Levent Bıçakcı’nın da aday olma konusunda yeşil ışık yaktığı, ancak son kararını Türkiye’ye döndükten sonra açıklayacağı bildirilir.

Levent Bıçakcı adının ortaya atılması, Haluk Ulusoy’u rahatsız eder. Arkadaşlarıyla bir toplantı yaparak seçime girip girmeme kararını tartışan Ulusoy, ‘sonuna kadar devam’ kararı alır. Gelişmelerle ilgili bir açıklama yapan Ulusoy, futbola siyasetin karıştırılmaya çalışıldığını belirterek, şunları söyler:

“Adaylıktan çekilmem söz konusu değil. Bazı gruplar, yönetim kurulu için bana birkaç isim önerdi. Ben kabul etmeyince de, adaylığımı engellemek için spekülasyonlar yapılmaya başlandı. Devletime ve hükümetime saygım sonsuz. Ancak, federasyon seçimlerinin politize edilmesi beni çok üzüyor.”

Anlayacağınız Ulusoy’un “işe siyaset giriyor” tehdit/söylemi çok da yeni değildir.

4 Temmuz 2004’de Süper Lig’de futbol maçlarının yayın ihalesi öncesi TRT ile Digital Platform İletişim Hizmetleri Anonim Şirketi (Digitürk), işbirliği anlaşması imzalar. Futbol Federasyonu tarafından 4 yıl süreyle satışı yapılması beklenen Birinci Süper Futbol Ligi maçlarının yayın haklarıyla ilgili olarak TRT ve Digitürk ortak hareket edecektir.

TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz, Genel Müdür Müşaviri Cevdet Tellioğlu, İstanbul Bölge Müdürü Orhan Ertanhan, Digitürk Yönetim Kurulu Başkanı Ali İhsan Karacan ve Genel Müdür Ertan Özerdem ile birlikte TRT’nin Harbiye’deki binasında düzenlediği basın toplantısında konuyla ilgili bilgi verir.

Demiröz, Türk futbolundaki hem kulüplerin hem de milli takımların seviyesinde daha da büyük başarılar elde edilmesine destek verilmesi ve futbol yayınlarının başta Anadolu olmak üzere daha geniş halk kitlelerine ulaşmasının sağlanması amacıyla TRT ile Digitürk’ün bir işbirliği anlaşmasına imza attığını açıklar.

Futbol Federasyonu tarafından 4 yıl süreyle satışı yapılması beklenen Birinci Süper Futbol Ligi maçlarının yayın haklarıyla ilgili olarak TRT ve Digitürk’ün ortak hareket etme kararı aldığını kaydeden Şenol Demiröz, “Geçtiğimiz dönemde yayın haklarını elinde bulunduran Digitürk, önümüzdeki 4 sezon için tekrar talip olmuştur. Seyircilerin özellikle açık kanallardan maç yayını konusundaki yoğun taleplerini karşılayabilmek amacıyla TRT ile Digitürk arasında maçların yayını konusunda ön anlaşma sağlanmıştır” der.

Ön anlaşma şartlarıyla ilgili de bilgi veren Demiröz, şöyle devam eder:

“Ön anlaşmaya göre, TRT, federasyondan her hafta 5 maçın yayın hakkının satın alınması halinde 2 maçı, 4 maçın yayın hakkının alınması halinde ise bir maçı canlı yayınlayacak. TRT, ayrıca Digitürk’ün yayınlayacağı maçları karşılaşmaların bitiminden 48 saat sonra tekrarını yayınlama hakkına sahip olacak. Süper ligin geniş maç özetleri 20’şer dakika halinde TRT’den yayınlanacak, diğer kuruluşlara 3 dakika görüntü verilecek.

Türk futbolunun belirli bir standartlara kavuşması ve yeşil sahalarda centilmenliğin ön plana çıkmasıyla sadece futbol değil yapılacak bütün spor yayınlarında toplumu tahrik ve kişileri rencide edici, küçük düşürücü görüntü ve yorumlardan kaçınılması dileğiyle bu ön anlaşma hayırlı olsun.”

8 Temmuz 2004’da Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu (MHK) başkanlığına adaylığını açıklayan eski Federasyon başkanlarından Kemal Ulusu, “Haluk Ulusoy’un yeniden seçilmesi halinde kanunlar gereği görevden alınacağını” iddia eder.

İzmir’de kulüp başkanları ve basın mensupları için düzenlediği toplantıda Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un yeniden aday olması konusuna değinen Kemal Ulusu şöyle konuşur:

“İlk seçimlerden evvel, bir delege olarak, ‘Bu Genel Kurul iptal olur, seçilirse Haluk Ulusoy’un görevden alınma durumu olur’ diyerek, federasyonu uyardım. Şimdi de tüm hukukçuların birleştiği gibi, Ulusoy’un görevden alınma ihtimali çok büyük. Hatta yüzde 100 diyebilirim.

Türk hakemliğinin yurt dışında temsil edilememesinin yanı sıra, yurt içindeki hakem olayları da büyük boyutlara ulaşmıştır ve tüm kulüpler MHK yönetiminden rahatsızdır.

Hakemleri suçlamıyorum. Hepsi gerçekten pırıl pırıl arkadaşlar. İyi yönetilemedikleri ve ‘biraz da tahmin ediyorum’ müdahale olduğu için, bu arkadaşlar gerektiği şekilde kendilerini maçlara veremiyorlar. Bunun neticesinde de büyük hakem olayları meydana geliyor”.

Türkiye Futbol Adamları Derneği (TÜRFAD) Genel Başkanı Hadi Türkmen, “Futbol Federasyonu’nda önümüzdeki dönem, Türk futbolunun özerkliğini zedelemeyen, demokratik yapısını rahatsız etmeyen, yarışma mantığında adayların çıkacağını ve programları ve kadrolarıyla bu hizmete layık olabilecekleri bir dönem yaşamamızı diliyorum” der:

“Geçmiş yıllarda Futbol Federasyonu’nda çeşitli görevlerde bulundum. Haluk Ulusoy’un döneminde de onun önerisiyle birlikte çalıştık. Ancak 6 ay sonra, demokratik bir seçimde göreve gelen Futbol Federasyonu’ndan maalesef demokratik olmayan bir yöntemle görevimden uzaklaştırıldım. Beni en çok üzen nedenlerini kimsenin araştırmamasıydı.

Yüzde 72 gibi bir çoğunluğa sahip Kulüpler Birliği bile henüz destekleyeceği adayı tespit etmiş durumda değil. Sanıyorum adaylar önümüzdeki hafta kesinleşir.”

Levent Bıçakçı 12 Temmuz 2004’de, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin (TSYD) Levent’teki merkezinde düzenlediği basın toplantısında Türk futboluna istikrar, objektiflik, saydamlık ve güven getirmek için aday olduğunu açıklar.

Bıçakçı, Futbol Federasyonu’na özerklik kazandıran Şenes Erzik başkanlığındaki yönetim kurulunda görev alanlardan biri olduğunu vurgulayarak, “Türk futbolunun bugünkü başarılarının temellerinin atıldığı dönemde hukuki ve idari altyapının hazırlanmasında önemli sorumluluklar aldım. 1990 yılından bu yana UEFA Tahkim Kurulu üyelik görevini yürütmekteyim. Ayrıca 1998’den beri de Uluslararası Basketbol Federasyonları Birliği’nde hukuk kurulu üyesiyim. Gerekli deneyime sahibim” diye konuşur.

Levent Bıçakçı, o ana kadar 13 kulübün desteğini aldığını ifade eder. Bıçakçı, haziran ayında Portekiz’de UEFA Tahkim Kurulu toplantıları nedeniyle görevli olduğunu ve iptal edilen Futbol Federasyonu Genel Kurulu’na gelemediğini vurgulayarak, “Genel kurulun iptal edilmesi sonrası birçok kulüp başkanı beni arayarak ısrarla başkanlığa aday olmamı istedi. Bir haftadır bunun için çalışıyorum. Yönetim kurullarında yer alacak isimleri oluşturmak için yoğun çalışıyorum. Ancak henüz kurulları tam olarak oluşturmadım. Yarın UEFA Tahkim Kurulu toplantısı için yurtdışına çıkacağım. Akşam Türkiye’ye dönerek çalışmalarımı sürdüreceğim” der.

Avukat Bıçakçı, genel kurul toplantısı öncesi siyasi destek aldığı yönünde çıkan haberleri de yalanlayarak, “Hiçbir siyasi kimliğim yoktur ve genel kurul toplantısı için de hiçbir siyasi kimlikten destek almadım. Ayrıca hiçbir politikacı ile bu konuda bir görüşme yapmadım. Sadece kulüp başkanlarıyla görüştüm” diye konuşur.

Hemen ertesi gün kulüpler görüşlerini bildirmeye başlarlar.

Fenerbahçe Kulübü İkinci Başkanı ve Basın Sözcüsü Nihat Özdemir:

“Fenerbahçe Kulübü olarak genel kurulda Levent Bıçakcı’yı destekliyoruz. Futbol Federasyonu’nda daha önce yaptığı hizmetler ve UEFA’daki etkin görevleri nedeniyle Fenerbahçe olarak seçimde kendisine oy vereceğiz.”

Trabzonspor Kulübü Asbaşkanı Nevzat Şakar:

“Federasyon seçimi ile ilgili tavrımızı yarın yapacağımız toplantıdan sonra netleştireceğiz.”

Galatasaray Kulübü İkinci Başkanı ve Futbol Şube Sorumlusu Ergun Gürsoy:

“Yönetim kurulu olarak henüz net bir karar vermedik. Ancak daha önceki tavrımız Haluk Ulusoy’dan yanaydı. Genel kurulda kimi destekleyeceğimize başkan ve yönetim kurulu karar verecek.”

Beşiktaş Kulübü Basın Sözcüsü Reha Muhtar:

“Başkanımızın daha önce Haluk Ulusoy’a verilmiş sözü var.”

Gaziantepspor Kulübü Başkanı Celal Doğan:

“Seçimlerde Avukat Levent Bıçakcı’yı destekleyeceğiz. Türk futbolunun uluslararası alanda daha büyük saygınlık kazanmasını, daha geniş ufuklara yönelmesini arzulayan ve Türkiye’nin spor kamuoyunu oluşturan bir kişi olarak, Levent Bıçakcı’nın başkanlık için aday olmasına sevindik ve destek vereceğiz. Bıçakcı genç, çağdaş ve objektif biri. Bilgi birikimine ve tecrübesine güveniyoruz.”

Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav:

“Aday olarak gösterilen Sayın Bıçakcı’nın dürüst, haysiyetli, Türkiye liglerindeki tüm takımlara eşit mesafede bulunan ve bu şekilde de hareket edecek olan bir şahsiyet olmasından dolayı kendisini destekliyor, bu konuda tüm kulüplerin de benimle aynı görüşü paylaşacağını umuyorum.”

Samsunspor Kulübü Başkanı İsmail Uyanık:

“Levent Bıçakcı’nın adaylığı Türk futbolu adına bir şanstır. Canı gönülden destekliyoruz. Haluk Ulusoy’a geçmişteki hizmetleri nedeniyle teşekkür ediyoruz. Samsunspor olarak bugün doğru yerde durmak gerektiğinin bilincindeyiz. Yoksa futbol tarihi bizden hesap sorar.”

İstanbulspor Kulübü İkinci Başkanı Orhan Seyfi Güner:

“Kulüp olarak genel kurulda hangi başkan adayını destekleyeceğimize karar vermedik. Şu anda net bir şey yok. Bizim genel kurulda 5 oyumuz var. Demokratik olarak delegelerimiz istediği adaya oy verebilir.”

Çaykur Rizespor Kulübü Asbaşkanı ve Basın Sözcüsü Erol Yıldırım:

“Levent Bıçakcı, UEFA’da kariyer yapmış bir isim. Kendisini iyi tanıyoruz. Türk futbolunun içinden gelmiş biri. Başarılı olacağına inanıyoruz. Kendisine sıcak bakıyoruz. Türk futboluna iyi hizmetler vereceği inancındayız. Kazanan Türk futbolu olsun diyoruz.”

Kayserispor Kulübü Başkanı Memduh Büyükkılıç:

“Levent Bıçakcı’nın Futbol Federasyonu Başkanlığı’na aday olması bizi sevindirdi. Bıçakcı, spor kamuoyu tarafından sevilen bir kişi. Kendisinin adaylığını olumlu bir girişim olarak değerlendiriyoruz. Kayserispor kamuoyu da Bıçakcı’nın adaylığını desteklemektedir. Kendisinin bu görevde başarılı olacağına inanıyoruz, hayırlı olsun.”

Diyarbakırspor Kulübü Başkanı Ahmet Göksu:

“Biz daha önce de Futbol Federasyonu seçiminde Levent Bıçakcı’yı destekleyeceğimizi açıklamıştık. Mardin, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Elazığ olarak ortak hareket ederek Bıçakcı’nın yanında yer alıyoruz.”

Sakaryaspor Kulübü Başkanı Selahattin Aydın:

“Bıçakcı’nın adaylığına yönelik her hangi bir değerlendirme yapmam söz konusu değil. Biz daha önce Haluk Ulusoy’u destekleyeceğimizi açıkladık. Ancak ikinci bir seçim dönemi geldi. Şartlar nasıl gelişir, bilemiyorum. İsimleri değerlendireceğiz.”

14 Temmuz 2004’de Türkiye Futbol Adamları Derneği’nin (TÜRFAD), Futbol Federasyonu seçimleri öncesi gelişmeleri değerlendirmek amacıyla organize ettiği Büyük Kulüp’teki toplantıdan önce basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Ali Şen, Levent Bıçakcı’nın başkan adaylığı için “Şimdi Bıçakcı’nın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adayı olduğunu söylüyorlar. Ancak kesinlikle Bıçakcı, Erdoğan’ın adayı değildir. Başbakanın adını kimse kullanmasın” der.

Fenerbahçe taraftarının, Levent Bıçakcı’yı federasyon başkanı olarak görmek istemeyeceğini ileri süren Şen, “Çünkü ben 1994’te görevdeyken bu insanlarla mücadele ettim. Türk futbolu bunlara kalmamalı. Ben, bunların Fenerbahçe düşmanı olduğunu söylemiştim. Fenerbahçe taraftarı, düşmanlık yapan kişileri unutmadı” şeklinde konuşur.

Ali Şen, şimdiki başkan Haluk Ulusoy’a da değinerek, “Ulusoy ile zaman zaman sürtüşmelerimiz olmuştur. Ancak Ulusoy’un Türk futboluna yaptığı hizmetler de göz ardı edilemez. Ulusoy iyi çalıştı. Şimdi futbolda birbirini satanları, ihanet edenleri görüyorum, üzülüyorum” der.

Ali Şen’in bahsettiği sürtüşmelerden ilkini yazının başlarında belirtmiştim. Bir daha hatırlayalım. Yorum sizin:

Ulusoy’un Fenerbahçe ile ilk sürtüşmesi yine havuz konusundan olur. 5 Şubat 1998 tarihinde, Federasyon’un Fenerbahçe – Altay maçını kasıtlı olarak saat 14.00’e aldığını ileri süren Başkan Ali Şen, “Maçın saat 14.00’te oynanması demek UEFA yayın kurallarına göre o maçın yayınlanmaması demektir. Federasyon bu kararla milyonlarca vatandaşı hem karşısına aldı, hem de alay etti. Futbol Federasyonu kimin federasyonudur? Halkın sırtından para kazanmak isteyenlerin mi, yoksa kulüplerin ve halkın federasyonu mudur? Futbol Federasyonu ne yazık ki, hiç bir sorunun altından kalkmadığı gibi, yeni sorunlar üretmekte çok usta” der.

Bu arada, Futbol Federasyonu’nun Ali Şen’i tedbirli olarak ceza kuruluna vereceği şeklindeki haberler üzerine Fenerbahçe Başkanı şunları söyler: “Beni Altay maçında tedbirli olarak ceza kuruluna vereceklermiş. Başkanlığım zaten haftaya bitiyor. Vatandaş Ali Şen’in stadın hangi Şeref Tribününe sokmamaya, hangi kanun maddesine göre olacağını tesbit etsinler. Böyle gülünç duruma düşen bu federasyon nasıl Türkiye’de hizmet edecektir.”

Fenerbahçeli futbolcular, 15 Şubat’ta görev süresi dolacak olan Başkan Ali Şen’e Çapari Restoran’da 5 Şubat 1998’de bir veda yemeği verirler. Başkan Şen konuşmasında federasyona çatarak, “Görevi bıraksam dahi bu federasyonun ipini çekeceğim. Erzik nasıl gittiyse Ulusoy’da öyle gidecek” der.

14 Temmuz 2004’de Trabzonspor Basın Sözcüsü İbrahim Şahin, Futbol Federasyonu seçimlerinde Haluk Ulusoy’a verdikleri desteğin devam ettiğini söyler.

15 Temmuz 2004 tarihinde Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Süper Lig maçlarının televizyondan naklen yayın hakları ihalesini onaylar. Federasyon Başkanvekili Ata Aksu kurul toplantısının ardından yaptığı açıklamada, “Digitürk 135 trilyon 950 milyar liraya ihaleyi kazanmıştır” der.

Aksu, şöyle konuşur:

“Bu rakam, sadece kulüplere ödenecek 1 yıllık ücrettir. Bu rakama Futbol Federasyonu ve organizasyon payını eklersek 152 trilyon 619 milyar, KDV’yi de ilave edersek 180 trilyon 90 milyar lira eder. 4 yıllık ihale karşılığı, her yıl TÜFE artışlarını da eklersek, yaklaşık 850 trilyon liradır. Bu da bugünkü kurla 600 milyon dolara tekabül etmektedir. Yani Türk sporuna 600 milyon dolarlık bir gelir girmiştir.

Digitürk, 2004-05, 2005-06, 2006-07 ve 2007-08 sezonlarında, 31 Mayıs 2008’e kadar Süper Lig’de her hafta 4 maçın yurtdışına ve yurtiçine canlı yayınını, tüm maçların da bant ve özet yayınını almış bulunmaktadır. İhale sözleşmesi süresince gelişecek üretim teknolojilerini kullanarak, yurtiçi ve yurtdışına her türlü görsel yayını yapabilecektir.”

Fenerbahçe Kulübü, Digitürk’ün 4 yıllık süreyle daha aldığı Birinci Süper Futbol Ligi maçlarının televizyondan naklen yayın haklarıyla ilgili ihalede muammen bedelin düşük tutulduğu gerekçesiyle Futbol Federasyonu’na tepki gösterir.

Sarı-lacivertli kulübün ikinci başkanı ve basın sözcüsü Nihat Özdemir, ihale sonucu ortaya çıkan rakamlar nedeniyle yayın gelirlerinde bir önceki sezona oranla 3.5 milyon dolar kayıplarının olacağını, bunun da bütçelerini tutturma açısından büyük sıkıntı yaratacağını kaydeder.

Fenerbahçe Kulübü olarak, geçen sezon sözleşmede yer alan haklarını alamadıkları için yayıncı kuruluş Digitürk ile mahkemelik olduklarını vurgulayan Nihat Özdemir, “Durum böyleyken, yeni çıkan muammen bedel öyle düşüktür ki, bu rakam geçen sezon Digitürk’ün kulüplere ödediği rakamın altındadır. Türkiye’de ne değişti ki bu ödenilen rakam geçen seneki rakamı dahi tutturamamaktadır. Futbol Federasyonu Olağan Genel Kurulu’na bir hafta kala gibi önemli bir zamanda bu muammen bedelin düşük tutulması Fenerbahçe Kulübü olarak aklımıza çok önemli kuşkular getirmektedir” der.

Geçen sezon Fenerbahçe Kulübü olarak kendilerine yayın haklarından 14 milyon dolar pay düştüğünü, yeni bütçelerinin bu rakamlara göre hazırlandığını anlatan Özdemir, şöyle devam eder:

“Bugünkü ihale sonucu Fenerbahçe’nin eline ancak 10.5 milyon dolar para geçecektir ve bu bizim bütçe hesaplarımızı altüst etmiştir. Nereden bakarsanız bakın bir anda 3.5 milyon dolar gibi bütçemizde bir açık vermek durumunda kaldık. Bunun için Fenerbahçe Kulübü olarak bu muammen bedelin düşük tutulmasına kesin itirazımız var. Bütün giderlerimiz döviz ve Türk Lirası bazında artarken, Birinci Süper Futbol Ligi’nde yer alan 18 kulübün en önemli gelir kaynaklarının başında gelen yayın ihalesinden elde edilen gelirlerin düşürülmesi yalnız Fenerbahçe için değil, ligdeki 18 takım için de büyük sorun yaratacaktır.”

Trabzonspor Basın Sözcüsü İbrahim Şahin ise, naklen yayın ihalesindeki belirsizliğin ortadan kalkmasının çok iyi olduğunu söyler.

Şahin, naklen yayın paralarının kulüplerin en önemli geçim kaynağı olduğunu ifade ederek, “Futbol Federasyonu’nun bu ihaleyi yapması kulüpler için çok önemli. Belirsizliğin ortadan kalması açısından çok iyi oldu. Onun için Futbol Federasyonu’na teşekkür ediyoruz” der.

16 Temmuz 2004’de Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray, Federasyon’a ortak bir ultimatom vererek, naklen yayın ihalesinde belirlenen bedelle sözleşme imzalanmamasını isterler.

Galatasaray Kulübü adına başkan yardımcısı Refik Arkan, Beşiktaş Kulübü adına ikinci başkan Murat Aksu, Fenerbahçe Kulübü adına da asbaşkan Murat Özaydınlı imzasıyla federasyona gönderilen ortak açıklamada, şöyle denilir:

“Türkiye Futbol Federasyonu’nun baz aldığı muhammen bedelin beklentilerimiz ve geçmiş üç sezonun gerçekleşen değerinin altında olduğu aşikardır.

Bu sebeple, sözkonusu ihaleden kaynaklanan bedel üzerinden, kulüpler ile görüşmeden, herhangi bir sözleşme imzalanmamasını, aksi halde hukuki zeminde kulüplerimizin haklarının korunması amacıyla hareket edeceğimizi bilgilerinize arz ederiz.”

TFF’den eleştirilere yanıt gecikmez:

Gerçekleştirilen ihale, Birinci Süper Lig müsabakalarının yayın haklarının devrine ilişkin yaptığımız 4. satış işlemidir. Önceki ihalelerde ve her konuda olduğu gibi açıklık ve rekabet ilkeleri çerçevesinde kulüplerimiz için elde edilecek en yüksek devir bedeline ulaşmak temel amacımızdı.

İhale öncesi Kulüpler Birliğimizin yapmış olduğu toplantıda da başkanlar seviyesinde görüşler tek tek alınarak federasyonumuza aktarılmış, ayrıca bir yazı ile de bildirilmiştir. Bunun üzerine geçmiş dönemlerden daha yüksek bir muhammen bedel ile ihaleye çıkılmıştır. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu muhammen bedeli matematiksel gerçekler ve ekonomik koşulları da göz önüne alarak belirlerken, bir önceki dönemde yayıncı tarafından kulüplerimize ortalama ödenen reel rakamlar olan 89,4 milyon dolar rakamı 94 milyon dolar seviyesine arttırılarak ihaleye çıkış rakamı olarak belirlenmiştir. Kaldı ki, bu rakam çift turlu yapılacak ihalenin başlangıç rakamıdır ve ihale TV’lerden naklen yayınlanarak kamu oyunun gözleri önünde açık, net ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

Hal böyle iken, bazı kulüplerin ve bazı yayın organlarının ihaleyi tartışılır hale getirici söylem ve beyanlarını hayret ve esef ile karşılıyoruz, Hakka ve emeğe saygısızlık olarak değerlendiriyoruz.

Hizmet edenlere teşekkür edilmeyeceğini biliyoruz, bir şeyi daha biliyoruz, hakkı teslim etmek ve tebrik etmek de bir erdemdir.

Ulusoy 19 Temmuz 2004’de Futbol Federasyonu Olağan Genel Kurulu’nda başkanlığa yeniden aday olmayacağını resmen açıklar.

22 Temmuz 2004 tarihindeki Futbol Federasyonu Olağan Genel Kurulu’nda konuşan Ulusoy, 7 yılllık görev süresinde hatalarının da olduğunu, ancak artılarının daha fazla olduğunu ve bunu tarihin yazacağını söyler.

Ulusoy şöyle der:

“7 yıllık görevim süresince, Futbol Federasyonu’nun bayrağını başarıyla taşıdım. Bu süre içerisinde eksiklerimiz, hatalarımız olmuştur. Ancak artılarım, eksilerimden her zaman fazladır. Bütün yaptıklarımızın tüm şeffaflıkla gözler önünde olduğunu görüyorum. Bunun aksini söyleyenler olsa da ben tarihi kimsenin silemeyeceğini söylüyorum.

7 yıl önce federasyon mahkeme kapılarında ve büyük bir kaos içerisinde idi. O günlerde federasyonun buhranlı dönemini bırakıp kaçanlardan bazılarının bugün yönetime aday olduklarını görüyorum. Gönül isterdi ki o dönemde de federasyonda görev alsınlar ve bu kaostan federasyonu el birliğiyle kurtarmak için verdiğimiz mücadelede yanımızda olsalardı. Ben ve arkadaşlarım, inandığımız hiçbir davada ödün vermeden dürüstlüğümüzle çalışarak, federasyonu bugünkü haline getirdik.

Federasyon başkanlığım döneminde kulüplerin zararına olacak hiçbir şey yapmadık. Adam gibi oturdum, adam gibi çekip gideceğim. Federasyonu hiç kimseye peşkeş çekmedim. Ben veda etmiyorum. Ben bir müddet aranızdan ayrılıyorum. Çünkü futbol benim hayatım ve her şeyimdir. Ben futbolun içinde olacağım. Ancak hangi kademesinde olacağımı şu an için bilmiyorum. 7 yıllık görevim süresince futbol için çalıştım. Bundan sonra bu çalışmalara devam edeceğim. Ancak sizlerden son bir şey istiyorum. Ben sizlere hakkımı helal ettim, sizler de bana helal edin”.

Futbol Federasyonu’nun seçimli genel kurulunda 192 delegeden, 109’unun oyunu alan Levent Bıçakcı, futbolun yeni patronu olur. Diğer aday Mehmet Ali Yılmaz ise 83 oy alır. Başkanlık yarışından daha önce çekilen eski başkan Haluk Ulusoy ise seçimlerde oy kullanmaz.

Merkez Hakem Kurulu (MHK) seçimlerinde, Mehmet Ali Yılmaz ile birlikte seçimlere giren Sabri Çelik, MHK başlanı olur. 3 adayın yarıştığı seçimde, Sabri Çelik başkanlığındaki kurul, 83 oy alarak yarışı kazanır.

MHK’da asil ve yedek üye olarak şu isimler yer alır:

Asil: Sabri Çelik (başkan), Muhittin Boşat, Necmi Temizel, Mevlüt Güzel, Murat Ilgaz, Alican Lakot, Mahmut Çetiner, Ali Kunak, Salih Türktunç

Yedek: İsmet Cengiz, Mehmet Çayan, Mekki Keskin, Musa Eryılmaz, Dursun Cumali Sucu, Erdoğan Alan, Metin Karaarslan, Nazif Altınpınar, Yaşar Karaca.

Levent Bıçakcı’nın Yönetim, Tahkim ve Denetleme Kurulları listesinde asil ve yedek olarak şu isimler yer alır:

Asil: Asım Atmaz, Cemil Kazancı, Davut Dişli, Erdal Atalay, Erdoğan Turgut, Hasan Doğan, Mahmut Özgener, Mehmet Baykan, Osman Çağlıkoç, Rıfat Bescili, Serdar Güzelaydın, Şekip Mosturoğlu, Ufuk Özerten, Zekeriya Alp

Yedek: Göksel Gümüşdağ, Celal Koladoğlu, Mustafa Urhan, Metehan Berktaş, Cüneyt Tanman, Ufuk Baloğlu, Nöyfel Bozdoğan, Yılmaz Gökdel, Sinan Bür, Erkan Erkli, Haluk Çiftçi, Cihangir Onger, Mahsun Akbulut, Murat Dağlı

Tahkim Kurulu:

Asil: Prof.Dr.Samim Ünan, Prof.Dr.Selçuk Öztek, Erkan Vardar, Ali Turan, Av.Gürol Kaymak

Yedek: Av.Refik Moral, Av.Ömer Faruk Ergin, Prof.Dr.Fahrettin Aral, Doç.Dr.Metin Fevzioğlu, Kahraman Berk

Denetleme Kurulu:

Asil: Sezai Onaral, Sedat Eratalar, Halil Kaya Özer, Vehbi Karabıyık, Burhan Gezgin

Yedek: Kazım Çalışkan, Sait Feten, Feridun Güngör, İmran Coşkun, Ayhan Durgun.

Kulüpler Birliği ve Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın, seçimlerde, siyasal otoritenin büyük rol oynadığını söyler. Aydın, “Kulüpler Birliği olarak birlikteliğimizi sağlayamadığımızı bir kez daha gördük. Kulüpler Birliği Başkanlığı’ndan ayrılıyorum. Bana çok baskı var, ama kalmak anlamsız” der.

23 Temmuz 2004’de Merkez Hakem Kurulu (MHK) başkanlığına aday olan Kemal Ulusu, seçimi kazanan Sabri Çelik’in listesinin, yasaya aykırı ve usulsüz hazırlandığını, bu nedenle iptalini isteyeceklerini açıklar.

Ulusu, yaptığı açıklamada, kongre gününden 1 gün öncesine kadar adı ve bir faaliyeti olmayan Sabri Çelik’in, gece yarısı kendisine verilen talimatla, alelacele listesini hazırlayıp, ertesi sabah seçime girdiği iddiasında bulunur.

Ulusu, “MHK’nın kuruluşuna dair kanunun 15. maddesine göre Sabri Çelik’in listesi kanuna aykırı ve usulsüz şekilde hazırlanmıştır. Bu sebepten dolayı Sabri Çelik’in listesinin hukuken iptali istenecektir. Kanunun gerekçelerinde bu hususlar açık seçik belirtilmektedir” der.

Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu ve bireylerin yasal haklarını kullanma özgürlüğünü bulunduğunu ifade eden Ulusu’nun açıklamasında, “Bilinçli ve bilgiyle hazırlanmış benim listeme karşı birkaç saatte, gece yarıları hazırlanmış olan bu listenin kanuna uygun olmaması dolayısıyla, seçimde ikinci olan Kemal Ulusu’nun listesinin geçerli olması için, gerekli hukuki çalışmalara bugün başlanmıştır. Adaletin en kısa zamanda tecelli edeceğinden eminim” denilir.

29 Temmuz 2004’de 44. Uluslararası Futbol Hakem Semineri’nde konuşan Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı Dr.Levent Bıçakcı, “Hakemlik kurumu, son yıllarda ciddi sıkıntılar yaşamıştır” der. Konuşmasında MHK üyelerine seslenen Bıçakcı, şunları söyler:

“Dünya Kupası eleme maçlarında puan bile almadığımız yıllarda Türk hakemi, 1974 Dünya Kupası’nda maç yönetmiş, yine aynı hakem Avrupa Süper Kupası finalini yönetmiştir. 1980 ve 1990’lı yıllarda Türk hakemlerinin Avrupa ve dünyada başarılarına şahit olduk. Fakat ne yazık ki son yıllarda Türk hakemlerini önemli Avrupa maçlarında göremiyoruz. Bunları bir eleştiri olarak değil, gözlem olarak söylüyorum.

Hakemlik ve gözlemcilik kurumlarını federasyon çatısı altında birbirinden ayıracağız. Bir maça atanan hakemle onu denetleyen gözlemcinin ayrı kurullar tarafından atanmasını sağlayarak, kuvvetler ayrılığı prensibini getireceğiz.

UEFA’da olduğu gibi Birinci Süper Lig maçlarına bir delege ve bir gözlemciyi, diğer bir deyişle hakem denetçisini atayacağız. Bunlar ligin ilk haftasından itibaren göreve başlayacak. Hakemlik kurumunu, yöneticisi ve hakemiyle profesyonelleştireceğiz.

Lütfen hakem tayinlerinde, ‘hakeme maç değil, maça hakem’ prensibiyle hareket edin. Tüm hakemleri formda oldukları sürece, tüm takımların maçlarına verin. Ödül ve ceza mekanizmalarını adil çalıştırarak hakemleri motive edin.”

Bıçakçı, yabancı oyuncu sayısı konusunda ise “Yabancı futbolcu kontenjanının 6+2 olması konusunda bir şey söylemek için erken. Konu, yönetim kurulumuzda görüşülüp, tartışılacak. Hukuki bir takım engeller var. Fatih Terim çok yakın arkadaşım, çok eski arkadaşım. Çok da sevdiğim bir hoca. Ancak, Ersun Yanal’la sözleşmemiz devam ediyor ve Milli Takım’da hoca değişikliği gündemimizde yok” der.

28 Eylül 2004 tarihinde Ulusoy’un başarılı döneminin bir başka bilançosu açıklanır.

Türkiye, Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’nden (UEFA) en çok ceza alan ülke olur. Futbol Federasyonu, UEFA tarafından verilen disiplin ve ceza raporları sonuçlarına göre Türkiye’nin en çok ceza verilen ülkeler arasında başı çektiğini açıklar. Milli takımlar arasında yapılan değerlendirmede ilk sırayı 200 bin İsviçre Frangı (Yaklaşık 238 milyar TL) cezayla Türkiye alırken, Yunanistan ikinci, İtalya ise üçüncü sırada yer alır.

Kulüpler bazında ise Beşiktaş ve G.Saray ilk 5’te. AEK’nın (Yunanistan) 190 bin İsviçre Frangı ile ilk sırayı aldığı listede, Beşiktaş 158 bin frank (188 milyar TL) ile 4., Galatasaray ise 147 bin frank (175 milyar TL) ceza ile 5. sırada yer bulur. UEFA raporlarına göre son 3 sezonda gözlemlenen cezalardaki artış trendi geçen sezon da sürdü ve 2003-04 sezonunda yüzde 9’luk bir artış kaydedilir.


BIÇAKÇI DÖNEMİ KONUMUZ DIŞINDA, O YÜZDEN O DÖNEMİ ATLIYORUZ


30 Aralık 2005 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Anayasa Mahkemesi’ne açtığı davanın ilk aşaması görüşülür. Mahkeme, bu talebin 5 Ocak gündeminde görüşülmesine karar verir. Bu madde değiştiği takdirde Ulusoy’un adaylık konusunda önündeki en büyük engel kalkmış olacaktır.

1 Ocak 2006’da Mehmet Ali Yılmaz, Anayasa Mahkemesi’nin Haluk Ulusoy’un Futbol Federasyonu Başkanlığı için önünü açması halinde adaylıktan çekileceğini açıklar.

Anayasa Mahkemesi’nin 5 Ocak Perşembe günü yapacağı toplantıda, kanunun, ‘Federasyon başkanları üniversite mezunu olmalı‘ maddesini görüşeceğini hatırlatan Yılmaz, şunları söyler:

“Haluk Ulusoy, Türk futboluna büyük katkılar sağladı ve çıtayı dünya 3’üncülüğüne kadar yükseltti. Ayrıca ekonomik anlamda önemli gelirler elde etti. Federasyon, milli takım ve kulüplerin gelirlerini, hatta hakemlerin ücretlerini arttırdı. Yani Türk futbolunda kalite arttı. Bu yüzden ben sonuna kadar kendisini destekliyorum.”

Ulusoy 2 Ocak 2006’da Ankara’da Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın’la akşam yemeğinde buluşur. Seçimlerde birlikte hareket etme kararı alan ikilinin mahkemeden Ulusoy aleyhine karar çıkması durumunda Cemal Aydın’ın başkanlığa aday olacağı belirtilir.

5 Ocak 2006 tarihinde ise Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Haşim Kılıç, CHP’nin 5340 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açtığı davanın da karara bağlandığını söyler.

Kılıç, yasayla 3289 sayılı Kanuna eklenen, “Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkan ve üyeleri ile adli ve idari yargı hakim ve savcıları; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk federasyonlar tarafından organize edilen sportif faaliyetlerde, bu kanunda öngörülen veya özerk federasyonlar bünyesinde bulunan kurullarda görev alabilirler” maddesindeki, “… bu Kanun’da öngörülen veya özerk federasyonlar bünyesinde bulunan kurullarda …” bölümünün, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğini kaydeder. Kılıç, bu düzenlemenin hakim ve savcıların özerk federasyonlar bünyesinde görev almalarını düzenlediğini anımsatır. Yasadaki, “hakkında idari makamlar veya yargı mercilerince müsabakalara giriş yasağı verilenler, müsabakanın başlamasından iki saat önce bulunduğu yerin karakoluna giderek müsabaka süresince burada bulunmak zorundadır. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen veya yasaklı olmasına rağmen spor alanına girenlere üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir” hükmünün de iptal edildiğini ifade eden Kılıç, ayrıca Futbol Federasyonu Başkanlığı için “yüksekokul mezunu olma” şartını arayan yasa hükmünün, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verildiğini bildirir. Kılıç, bu maddeye yönelik iptal kararının, 3’e karşı 8 üyenin oyuyla, yürürlüğü durdurma kararının ise oybirliği ile alındığını söyler.

Bu kararla, Futbol Federasyonu Başkan adaylığı için adı geçen lise mezunu Haluk Ulusoy için de adaylık yolu açılmış olur.

Ulusoy 6 Ocak 2006’da Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin Levent’deki merkezinde bir basın toplantısı düzenleyerek, adaylığını kısıtlayan yasal düzenlemenin anayasa mahkemesinin kararı ile ortadan kalktığını ifade ederek, “Huzurunuzda Türk yargısına minnetlerimi sunuyorum. Ülkemizin bir hukuk devleti olduğunun güzel bir örneği olmuştur. Özgürlükleri güçlendiren iyi bir uygulama olmuştur. Sayıları milyonlarla ifade edilen üniversite mezunu olmayan herkesin önü açılmıştır. Demokrasinin sade insanların rejimi olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır” der.

Türk futbolunun bugün içine düştüğü durumun şahsına özel sorumluluklar yüklediğini kaydeden Ulusoy;

“Mesele zor, zahmetli, karmaşık ama çözümsüz değildir. Gün, kimin kimden kaç oy aldığı gün değildir. Gün birlik beraberlik günüdür, kongreyi kimin kazandığı gün değildir. Kongere tek adaylı olmalıdır. Yarışma parçalanmak getirecekse, güç kaybettirecekse fayda yerine zarar verecektir. Bu noktada Kulüpler Birliği Vakfı’nı göreve davet ediyorum. Kulüpler birliği birlik içinde olup, bölünmez, parçalanmaz tek bir yumruk halinde şahsımı göreve davet ettiği takdirde, taban birlikleri de beni aday olarak gösterirse sorumlu davranacağım. Görevden kaçmam. Türk futbolunu hep birlikte ayağa kaldırmak mecburiyetindeyiz.”

Haluk Ulusoy, Türk futbolunun geldiği noktada çok adaylı seçimin bir yarar getirmeyeceğini ileri sürer.

Çok adaylı seçimi 1.5 yıl önce yaşadıklarını ifade eden Ulusoy, “1.5 yıl önce gördük ve neler kaybettirdiğini yaşadık. Kamplara dönmüş ve çatışmalara sahne olmuş bir seçim, 6 ay veya 1 yıl sonra yeniden bir seçimi getirir. Türk futbolu dibe vurmuş durumda, yeni kaos yaratılmaması için tek aday olmalıdır. Aslında demokrasiler için çok adaylı seçimler iyidir. Ama gün o gün değildir” ifadesini kullanır.

Konuşmasının başında Anayasa Mahkemesi kararını değerlendirirken “Demokrasinin sade insanların rejimi olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır” diyerek demokrasiyi öven Ulusoy, birkaç dakika sonra “çok adaylı bir seçimin yararlı olmayacağını” söyleyerek demokrasiye yeni bir tanım getirmeyi de başarmıştır: “Demokrasi bana yaradığı sürece iyi, aleyhimde ise kötüdür.

Ulusoy, Kulüpler Birliği Vakfı ve taban birliklerinin öğleden sonra alacağı kararların kendisinin adaylık kararını yönlendireceğini söyler.

Adaylığını açıklarken, “Adalet” kavramını ön plana çıkaran Ayhan Bermek’e isim vermeden çok sert bir çıkış yapan Ulusoy, “Ben adaletten şeffaflıktan bahsetmiyorum, bahsedenleri de kınıyorum” ifadesini kullandı. Ulusoy şunları söyler:

“Şimdi ‘Adalet’ deniliyor, bundan önceki tüm başkanların hepsi adaletliydi. Geçmişe saygısı, olmayanın geleceğe saygısı olmaz. Geçmişe vefası olmayana Allah gelecekte hiçbir başarı vermez. Bunu esefle kınıyorum. Adalet kurulacakmış, yok muydu, Şenes beyin, Levent Bıçakçı’nın zamanında adalet yok muydu, hepsi Türk futboluna hizmet vermek için çalıştılar. Bundan sonra gelecekler de hata yapar ama bilerek hata yapma lüksleri yoktur.”

Geçmişte Fenerbahçe Kulübü başkanı Aziz Yıldırım ile yaşadığı sorunlarının hatırlatılması ve “Kendisiyle görüşecek misiniz?” sorusu üzerine Ulusoy, “Kendisi ile kişisel bir problemim yok, görüşürüm” der.

6 Ocak 2006’da toplanan Kulüpler Birliği, 3.5 saatlik toplantıda, Haluk Ulusoy ile Ayhan Bermek ismi üzerinde tartışır. Oylamada 14-3 Ulusoy, üstünlük sağlar.

İlk turda desteklenecek isimler arasında Haluk Ulusoy’a 9, Ayhan Bermek’e 3 oy çıktı. 5 üye ise çekimser olduğunu belirtir. Bunun üzerine yeniden bir oylama yapılır. Bu turda çekimserler de Ulusoy ismi üzerinde birleşir. Oylama sonucunda 14-3 Ulusoy üstünlüğü vardır. Böylece Kulüpler Birliği, Ulusoy’u destekleme kararı alır.

Toplantı sonunda üyelerle birlikte medyanın önüne çıkan Kulüpler Birliği Başkanı Özhan Canaydın, Haluk Ulusoy’u destekleme kararı aldıklarını resmen açıklar. Canaydın şunları söyler:

“17 kulüp temsilcisi ve başkanı oturup konuştuk. Adaylığını açıklayanlar dışında başka aday var mı veya olabilir mi, kendi içimizden birini çıkartabilir miyiz diye bunu da değerlendirdik. Ve oy çokluğu ile Haluk Ulusoy’u destekleme kararı aldık. Diğer adaylara da başarılar diliyoruz. Temiz bir sayfa açılacağına inanıyoruz”.

Konya ile iki Kayseri temsilcisinin Ayhan Bermek’i destekliği öğrenilir. Konyaspor Başkanı Ahmet Şan da toplantı sonrası yaptığı değerlendirmede, “Kulüpler Birliği’nin aldığı kararı sonuna kadar destekleyeceğiz. ” diye konuşur.

Toplatıya A.Gücü’nün başını çektiği “Kemik Ulusoycular” grubu, “İsim açıklamayalım” görüşünün ağır bastığı toplantıya, beraberindeki 7 kulüple birlikte “isimleri tartışalım, görüşümüzü açıklayalım” biçiminde net bir tavırla girer. Ulusoy’un ismi gündeme geldikten sonra “başkan adaylığından sadece Haluk Ulusoy için çekilirim. Aksi halde başkanlığa adayım” şeklinde tavır koyan ve son gelişmeler üzerine adı Ulusoy’un Başkan Yardımcısı olarak telaffuz edilen Cemal Aydın’ın önderliğindeki Ankaraspor, Trabzon, Denizli, Beşiktaş, Samsun, Diyarbakır ve G.Antep kulüp temsilcileri, oylarının Ulusoy’a olduğunu açıklarlar.

Sivas, G.Birliği, V.Manisa, Kayseri, K.Erciyes, Ç.Rize ve Konya temsilcileri ise ilk turda çekimser oy kullanır. G.Saray Başkanı Özhan Canaydın, “Levent Bıçakçı ile devam edelim” derken, Malatya Başkanı Hikmet Tanrıverdi, “Şenes Erzik’in başkanlığı, Türk futbolu için en uygunudur” görüşünü savunur.

2. tur görüşme ve oylamada Kayseri, K.Erciyesspor, G.Saray, Ç.Rize ve Sivas da “Ulusoy’a oy verelim” diyen gruba destek verir; G.Birliği, Malatya, Konya ve V.Manisa ise çekimserlik durumunu sürdürdü. Böylelikle Kulüpleri Birliği Vakfı, Ulusoy’u 13 evet, 4 çekimser oyla destekleme kararı alır.

9 Ocak 2006’da CNN Türk’te yayınlanan “Spor Özel” programına konuk olan Mehmet Ali Şahin, halen yargıda olan bir konu üzerine yorum yapmanın seçim öncesi sıkıntı yaratıp yaratmayacağı yolundaki soruya, “Ben bir hukukçuyum, bunu biliyorum. Ancak bugün futbolun yönetimine talip olanlar sütten çıkmış ak kaşık gibi ortalıkta dolanıyorlar” cevabını verir.

“Eğer Haluk Ulusoy seçime girer ve kazanırsa bu dosyaları kendi federasyonu mu takip edecek?” şeklindeki soruya Şahin şu yanıtı verir:

“Elbette takipçisi Ulusoy olacaktır. Ama şu ihtimal de var, davalar geri çekilebilir ve düşer. Benim hayret ettiğim yakın geçmişte Ulusoy’u şikayet edenlerin, bugün birlikte hareket etmesi. Birinci Lig kulüp başkanlarına kızgın ve kırgınım. Hatta o dönemin Kulüpler Birliği Başkanı, bana bizzat gelip, şikayette bulunmuştu. Ulusoy hakkındaki bu şikayetlerin komisyonda zabıtları var. Üstelik kulüplerin bu şekilde seçimini ve adaylarını açıklamasını demokratik bulmuyorum. 17 kulüp çıkıp bir tek aday üzerine anlaşıyor. Bu doğru değil. Hasan Doğan da olsa, Haluk Ulusoy da olsa yanlış.

Ulusoy yönetiminin önce Trabzon’daki belgesiz harcamalarını açıklaması gerekiyor. Benim önümde Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları mevcut. Mesela federasyonun bazı yönetim kurulu üyeleri avans almış, kapatmamış. Avansı kapatmamak olur mu? Bunların hesabı nasıl verilecek? Mesela Trabzon tesislerini yapan müteahhit, eşi ile birlikte Marmaris’te bir otelde ağırlanmış. Faturayı federasyon ödemiş. Elimizde fatura var. Sadece Trabzon tesislerindeki usulsüzlüğün bedeli 1,5 milyon. Faizleri ile birlikte 2 milyona ulaşıyor. Bunun hesabını kim verecek? Tabii ki Haluk Ulusoy yönetimi verecek.”

Futbol Federasyonu eski Başkanvekili Ata Aksu, CNN-Türk’teki canlı yayında Bakan Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarına yanıt verirken, bütün davalardan beraat ettiklerini söyler. Aksu şöyle der:

“Sayın Şahin’in uslüp ve hiddetini yadırgadım. Kulüpler Birliği’nin tek aday göstermesi herkesin arzusuydu. Anti demokratik bir şey yok ki. Taban birlikleri tek aday üzerinde birleşiyorsa bu çok önemlidir. Usulsüz harcamalar var diye mahkemeye çıktık, 36 kişi beraat etti. Bütün davalardan beraat ettik. Şimdi dava açılsın, sevinirim şaibelerden kurtuluruz alnımızın akıyla çıkarız. Devlet Üstün Hizmet Madalaysı aldık. Var mı başka alan? Yargıda aklanırız geliriz. Bizi suçladıkları, otellerde konaklanma, usulsüz harcama dedikleri 15 bin YTL. Bu mantıkla davası olanlar ve devam eden kamu ve hükümette davalı birçok isim var. Onların da istifa etmesi lazım. Eğer göreve gelirsek bakanla aramızda hiçbir sürtüşme olmaz. Ayhan Bermek’in üzülmesini istemem. Bu yüzden tek aday olsun dedim. Ulusoy büyük destek alıyor. Şu anki tablonun değişmesi için deryanın değişmesi gerekir. ‘Bayram ola, hayır ola’ diyorum. Bayramın birinci veya ikinci günü açıklaması gelecektir. Bu destek karşısında sessiz kalması düşünülemez.”

Ulusoy Federasyonu hakkındaki suçlamaları içeren rapor şöyledir:

Burhan Satır
29.04.2004 Belçika Seyahati 191.21 Euro belgesiz harcama 15.09.2003 Avusturya maçı 55 Euro belgesiz harcama 15.09.2003 Avusturya maçı 502.23 Euro yanlış hesap 25.05.2004 Seyahat 689 Euro belgesiz harcama

01.12.2003 Seyahat gideri 702 Euro fazla ödeme, yanlış hesap, belgesiz harcama 22.08.2003 Almanya 167 Euro belgesiz harcama 24.06.2003 Seyahat gideri 249 Euro belgesiz harcama 20.05.2003 Seyahat gideri 86 Euro belgesiz harcama 01.12.2003 havaalanı 600 Euro mahseti anlaşılamaz, yiyecek-içecek 115 YTL belgesiz 07.06.2004 Seyahat-yiyecek-içecek

855 Euro belgesiz harcama, seyahat-yiyecek-içecek-uçak-tren-çamaşır 2.115 Euro belgesiz. (Satır hakkında İstanbul Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmış durumda.)

İsmail Dilber
27.05.2004 Seyahat 1.164 Euro belge kabul edilmeyen kağıtlar, yanlış hesap. (Dilber’e Beyoğlu 35. Noterliğinden ihtarname çekilmiş, dönüş bekleniyor. Makbuz ibrazı bekleniyor. Belgeleyemediği taktirde dava açılacak.)

Sadettin Güler
23.10.2002 Ceket alımı 660 YTL. Belgesiz

08.10.2002 Hediyelik eşya-ceket 1.377 YTL belgesiz. (Güler’den belge istenmiş gelmediği taktirde dava açılacak.)

Hüsnü Hayali
04.09.2000 Polonya maçı 100 Dolar bahşiş, 314 dolar bakiye yok. (Hayali’den belge istenmiş, gelmediği taktirde dava açılacak.)

İlhan Peksan
01.06.2004 Japonya 200 dolar belgesiz harcama (Peksan’dan belge istenmiş, gelmediği takdirde dava açılacak)

Can Çobanoğlu
20.05.2003 İtalya,Slovakya, Avusturya, İran ve Fransa gezileri 3.589 dolar kredi kartı slipi. Seyahat gideri dışındaki giderler:

04.08.2003 898 Euro kredi kartı kopyası

28.07.2003 6.128 Euro kredi kartı kopyası (Çobanoğlu’ndan harcamalarla ilgili belge bekleniyor. Gelmediği taktirde dava açılacak.)

Tamer Çelik
15.10.2003 İsviçre büro kiralama 3.451 İsviçre frangı. Görevlendirme onayı yok

11.11.2003 640 Euro harcama, 1.203 İsviçre frangı görev onayı yok. (Çelik hakkında Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açıldı)

19.06.2002 Rakkas Bar Restaurant 800 YTL yemek, 372 YTL içki

18.06.2004 Deniz Tur.Don.AŞ 2.840 YTL yemek, 1.065 YTL içki, Girne Colany Otel 5.596.406.858 TL

Grand Duma Otel Milano 2.599.466.267 TL

25.10.2002 Haluk Ulusoy, Hüsnü Hayali, Bahri Köse (Trabzon tesisleri müteahiti) 1.994.392.184 TL

Amerikalı Misafirler yemek içki bedeli 19.178.511.000 (4 günlük yemek)

Kapatılmayan Hesaplar
Hüsnü Hayali 667.205.634 TL.

Haşim Sayitoğlu 139.083.544 TL.

Orhan Saka 2.706.000.000 TL.

Mukan Perinçek 4.320.000.000 TL.

Uçak Biletleri
Burhan Cahit Eldem Trabzon uçak bileti eşi ile 248 YTL

27.07.2002 Ata Aksu eşi kızı yurtdışı uçak bileti 7.148.940.080

17.07.2002 tarihindeki 13.423.650.000 TL’lik giderlerin ne olduğu belli değil

18.06.2002 tarihinde 29.369.600.000 TL. Hakan ve Çağrı Başeskioğlu konaklama ve seyahat giderleri. Seyahat giderlerinde bu kişilerin ismi bulunmamakta.

17.07.2002 12 kişilik 34.059.200.000 TL’lik harcama

29.06.2002 33.193.750.000 TL’lik uçak bileti harcaması

19.06.2002 3.602.200.000 TL’lik uçak bileti harcaması

Liechtenstein-İrlanda maçı
Ömer Hayali’nin federasyon delege listesinde ismi bulunmamaktadır. İlgili harcama tutarı 1.413 Euro.

Mithat Halis Federasyon delege listesinde ismi bulunmamaktadır. İlgili harcama tutarı 704.859.089 TL.

Slovakya-Türkiye
Ömer Hayali delege listesinde yer almamaktadır. İlgili harcama 653.30 Euro

Trabzon Haluk Ulusoy Tesisleri
Trabzon Haluk Ulusoy Tesisleri ile ilgili raporda 1.289.108.968.384 TL’lik zarar sorumlularından yasal faizi ile istenmiştir.

Ulusoy 14 Ocak 2006’da Levent’teki Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde (TSYD) düzenlediği basın toplantısında, adaylığıyla ilgili geçen süreçte futbol ailesinde kendisine yönelik bir birliğin sağlandığını tespit ettiğini kaydederek, “Futbolun içinden gelen bir başbakanımız ile spora gereken önemi veren hükümetimizin varlığı, kararımı vermem için yeterli olmuştur. Sizlerin huzurunda ve 70 milyonun önünde 19-20 Ocak’ta yapılacak olağanüstü genel kurulda Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’na aday olduğumu açıklıyorum” der.

Ulusoy şunları söyler:

“Başbakanımızın önderliğinde ülkemizin son dönemde özgürlükler, demokrasi, ekonomi, turizm ve Avrupa Birliği gibi alanlarda yakaladığı başarıya, futbolu da dahil etmek federasyonumuzun ana hedefi olacaktır.

Medyada yer alan adaylıktan çekilmeme ilişkin baskı yapıldığı iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Aynı zamanda başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, hükümet üyelerine karşı yapılmış saygısızlık olup, süreç demokratik ortamda gelişmektedir.

2004’deki genel kuruldan bu yana geçen süre görev yaptığım 7,5 yılın değerlendirilmesi ve muhasebesinin yapılması açısından iyi bir fırsat oldu. Futbol dünyasına dışarıdan bakma imkanı buldum. Bir inziva dönemiydi. 7,5 yılın artısını ve eksisini değerlendirdiğimde başarılarımı ve artılarımı Türk Milleti’nin takdirine bırakıyorum. Noksanlarımı ve kusurlarımı tek tek gözden geçirdim. Bunlardan gerekli dersleri çıkardım, değiştim… Futbolu geliştirip, bugün bulduğum yerden değil dün bıraktığım yerden daha ileriye götürmeye geliyorum. Bunu yeni bir ruh ve yeni bir vizyon ile yeni bir kadro ile gerçekleştireceğiz. Başarının şartı uzlaşma, uzlaşmanın şartı ise konuşabilmek, fikirlere hürmet ederek görüşlerimizi paylaşabilmektir. Kurtarıcı adamlar, mucize fikirler yerine ortak aklı, ilmi ve tecrübeyi hakim kılmaktır. İşte başarının altın anahtarı budur.“

14 Ocak 2006’da Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özerk kuruluşların iç işleyişlerine müdahale etmeme prensibine bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bağlı kalmayı sürdüreceğini bildirir.

Beki, yaptığı yazılı açıklamada, Futbol Federasyonu kongresiyle ilgili son gelişmeler üzerine Başbakan Erdoğan’ın değerlendirmelerini kamuoyu ve futbol camiasıyla paylaşma gereği duyduklarını belirtir.

Futbol Federasyonu’nun özerk bir kuruluş olduğunu vurgulayan Beki, Başbakan Erdoğan’ın özerk kuruluşların iç işleyişlerine müdahale etmeme prensibine bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bağlı kalmayı sürdüreceğini ifade eder. Beki, “Başbakan, bu kuruluşların siyasetin dışında tutulması için gerekli özeni bugüne kadar göstermiştir ve göstermektedir.

Bazı adayların Sayın Başbakan ya da hükümetin desteğine sahiplermiş gibi bir izlenim vermeleri her şeyden önce Türk futboluna ve kurumsal olarak Futbol Federasyonumuza zarar verecektir.

Sayın Başbakan, bu tür çabaları yadırgamakta ve adayları gerek kendi tarafsızlığına, gerekse federasyonun özerk yapısına gölge düşürücü söz ve davranışlardan uzak durmaya çağırmaktadır.

Türk kamuoyu ve futbol camiası bilmelidir ki Sayın Başbakan bu tartışmaların dışındadır” der.

Bu arada Futbol Federasyonu’nun usulsüz harcamaları arasında gösterilen 660 milyon liralık ceket alımı araştırmasında çok ilginç bir sonuca varılır. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarına da konu olan ceketlerin, dünyaca ünlü İtalyan hakem Pierluigi Collina ve yardımcılarına verildiği saptanır.

2002 Dünya Kupası finalleri öncesi 14 Kasım 2001’de Ali Sami Yen Stadı’nda Avusturya ile oynadığımız ve 5-0 kazandığımız baraj maçı öncesi satın alınan ceketlerin, mihmandar Sadettin Güler tarafından Collina ve arkadaşlarına verildiği belgelenir.

Dönemin Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve Merkez Hakem Kurulu Başkanı Bülent Yavuz’un inisiyatifi ve direktifi doğrultusunda gerçekleşen hediye ceket alımının, Zeytinburnu’nda bulunan bir imalathaneden yapıldığı kayıtlara geçer. FIFA kokartlı eski hakemlerden olan ve uluslararası müsabaka için Türkiye’ye gelen tüm hakemlerin mihmandarlığını yapan ve camiada saygın bir yeri olan Sadettin Güler, Futbol Federasyonu’nun açtığı soruşturma doğrultusunda olayı ayrıntılı bir şekilde anlatır.

Güler, piyasa değeri yaklaşık 300’er dolar olan deri ceketlerin her birinin, sıkı bir pazarlık sonucu 100’er dolara alındığını Futbol Federasyonu’na bildirir. 20 gün önce İstanbul’da Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu üyelerine ifade veren Güler, “alışverişin bir imalathaneden yapılması” nedeni ile fatura alımının gerçekleşmediğini söyler. Dolar kurunun 2002 Kasım’ında 1 milyon 650 bin lira olduğunu belirten Güler, 4 ceket için toplam 660 milyon lira ödediğini bildirir.

Dünyada tüm ev sahibi ülke federasyonları tarafından misafirperverlik gereği yapılan hediye alımı nedeni ile başı ağrıyan Güler, federasyona verdiği ifadesinde, “Collina’yı iyi tanırım. Dostumdur. Bunda abartılacak bir durum yok. Ülkemin konukseverliği doğrultusunda ufak bir hediye aldık. Gerekirse bu hediyelerin parasını fazlasıyla cebimden ödemeye hazırım. Yeter ki, ülkemize ve futbolumuza bir zarar gelmesin” der.

Halen İstanbul İl Hakem Kurulu Başkanlığı yapan Güler ayrıca, “Müsterihim. Tek üzüntüm, Collina’nın adının deşifre edilmesi nedeni ile ülkemizin ve futbolumuzun zarar görecek olmasıdır” der. Futbol Federasyonu da bu ifade karşısında Sadettin Güler hakkında dava açılmasını kararlaştırır.

İddialar üzerine Collina “Hayatımda hiç maç öncesi veya sonrası armağan almadım. Prensiplerime aykırıdır ve bu itham ‘Grande Bugie’ (koca bir yalandır)” der.

M. Ali Şahin 16 Ocak 2006’da NTV’ye yaptığı açıklamada, Haluk Ulusoy ile herhangi bir şahsi problemi olmadığını belirterek, “Tüm adaylar benim için saygıdeğerdir, ancak sayın Ulusoy’un 7.5 yıllık başkanlığı döneminin son 3 yılıyla ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun 400 küsur sayfalık bir teftiş raporu var” diye konuşur.

Müfettişlerin, raporun son bölümünde, “Ulusoy’un görevde kalmasında sakınca vardır” şeklinde bir değerlendirme yapmayı düşündüklerini, ancak kendisinin o tarihte görevde olmaması nedeniyle bu şekilde bir değerlendirme yapamadıklarını ifade eden Bakan Şahin, siyasetçiler olarak özerk alana müdahale etmemeye özen gösterdiklerini kaydeder.

Şahin, şunları söyler:

“Sayın Ulusoy, federasyon başkanı seçildiği taktirde, müfettişler görüşlerini bana tekrar bildirecekler. Ben de genel kurulun hemen arkasından Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nu toplantıya çağıracağım. Kendisinin aklanması gerektiğini düşünüyorum. Aklanmadan aday olmamalıdır.

Ulusoy, hükümetin başarılı olduğunu söylüyor ve bu başarıya katkı sağlayacağı yönünde açıklamalarda bulunuyor. Bu açıklamalar, sayın Başbakanımızı son derece üzmektedir. Nitekim basın müşavirliğimiz tarafından 2 kez açıklama yapılmak zorunda kalınmıştır.

Devletin bir adamı olarak devletin müfettişlerinin raporlarının gereğini yapmak durumundayım. Türkiye’de kimsenin futbolu kaosa sürüklemeye hakkı yoktur.”

Aynı tarihte “Haluk Ulusoy’un destekçisi, siyasi iradeyle bağlantı noktası” olarak anılan Melih Gökçek şunları söylüyordur:

“Evet, Ulusoy’u destekliyorum. Futbola başkan olmasını da istiyorum ama hiçbir şekilde siyasi bağlantı sağlamam, bu işe siyaseti sokmam mümkün değil. Bu nedenle sayın Başbakan’a gitmem, bu işlere girip kendisiyle ters düşmem de mümkün değil. Birileri anlamadığım biçimde Başbakan’ın adını kullanıyor. Zaten sayın Erdoğan da bunun rahatsızlığını hissedip -ben bu işlere girmiyorum- diye açıklama yaptı. Ancak, sayın Erdoğan bu işe girerse, bana da bu konuda bir talimat verirse, hoşuma gitse de gitmese de siyasi terbiye gereği, buna uyar gereğini yaparım. Benim terbiyeme göre, -Başbakanımın emri olur- der hemen uygularım.

Siyasi kişiliğimi, belediye başkanı elbisemi dolaba asıp, spor işleriyle uğraşıyorum. Çünkü benim hoşuma gidiyor spor.. Siyasilerin sporla uğraşmasını ancak spor adamı kimlikleriyle kabul ederim.. Tıpkı benim yaptığım gibi.. Yaşamı spor içinde geçen bir kişi olarak, sayın Haluk Ulusoy’a da söylediğim gibi tüm kulüplerin temsil edildiği bir yapı oluşmalı.. Her kulübün bir temsilcisi olmalı, futbolun kurullarında. Herkese yetecek kadar kurul var, yoksa da oluşturulmalı. Herkesin söz hakkı, bunun yanı sıra da sorumluluğu olmalı futbolun yönetiminde. Futbolun kurtuluşu, gelişmesi, büyümesinin formülü burada”.

TFF seçiminin hemen öncesinde, 18 Ocak 2006’da, İsviçre’de yaşayan avukat Mustafa Bakraç, FIFA Başkanı Joseph Blatter’e gönderdiği şikayet dilekçesinde, Türkiye’de futbolda en zor seçimin olacağını ve bunun sebebinin de seçimlere siyasetin karışmasından kaynaklandığını ifade ederek, federasyon delegelerine baskı yapıldığını, bunun da hukuk devletine karşı, demokrasi ve FIFA kurallarına aykırı bir seçim olacağı görüşlerine yer verir.

Ulusoy, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in kendisine açıkça tavır alması nedeniyle yaşanan son gelişmeler için ilginç bir yorum yaparak içinde bulunduğu durum ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’ın yaşadığı olaylar arasında paralellik kurar: “Beni de Rektör Yücel Aşkın gibi linç etmek istiyorlar”.

Seçim çalışmaları için Ankara Sheraton Oteli’nde karargah kuran Ulusoy, oy kullanacak delegelerle bire bir görüşmeler yaparak, kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır. Planlarını ve projelerini anlatan Haluk Ulusoy, “Kimseyle kavga etmek istemiyorum. Spor adamına kavga yakışmaz. Son günlerde yaşananlara inanın çok üzülüyorum. Bana yapılanları içime sindiremiyorum. Bazıları beni Rektör Yücel Aşkın gibi linç etmek istiyor, devr-i sabık yaratmaya çalışıyorlar. Olayın acı tarafı bana bu haksızlığı yapanların hepsinin de arkadaşım olmaları” diye dert yanar.

Ulusoy, başkan seçildiği taktirde yapmayı planladıklarının yer aldığı bir kitapçık hazırları. Kitapçıkta yer alan önemli maddeler şöyledir:

  • Süper Lig Birliği kurularak, 2008-2009 sezonunda yayınlar, marka ve gelir paylaşımını bu birliğe devredilecek.
  • Süper Ligin yanı sıra 2 ve 3. ligler için de birlik kurulacak.
  • Hakem notları açıklanmayacak. 3’er aylık değerlendirmeler yapılacak.
  • Yabancı futbolcu sayısı ve kriterlerinde değişiklik yapılacak.
  • Pazarlama için yeni departman kurulacak. Gelir artırıcı çalışmalar, kulüpler ve sponsorlar ile birlikte yapılacak.
  • Almanya’da amatör küme takımları finanse edilip, buralardan yetişecek Türk çocukları futbolumuza kazandırılacak.
  • Futboldan emekli olmuş bakıma muhtaç, hakem, teknik direktör, antrenör ve futbolcuların barınmaları için huzurevleri açılacak.

19 Ocak 2006’da Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’ndaki başkanlık yarışını Haluk Ulusoy kazanır. Genel kurulda başkanlık için yarışan iki adaydan Haluk Ulusoy, 211 geçerli oydan 109’unu, Ayhan Bermek ise 102’sini alırken, seçim sonucu taban birliklerinin oy kullandığı 6. sandığın açılmasından sonra Ulusoy lehine döner.

Aralarında Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un bulunduğu Birinci Süper Lig kulüplerinin oy kullandığı 1. sandıkta 48 delege oy kullanırken, Ayhan Bermek’e 28, Haluk Ulusoy’a 20 oy çıkar. Diğer süper lig kulüplerinin yer aldığı ve 40 delegenin oy kullandığı 2. sandıkta da Bermek 23, Ulusoy 16 oy alır. Eski federasyon başkanlarının oy kullandığı 3. sandıktaki 36 oydan, 13’ünü Bermek, 22’sini Ulusoy kazanır. İkinci ve Üçüncü Lig kulüp delegelerinin oy kullandığı 4. sandıkta Bermek’e 17, Ulusoy’a 11 oy çıkar. Yine İkinci ve Üçüncü Lig delegelerinin yer aldığı 5. sandıkta bu kez Ulusoy 19-14 üstünlük sağlar. Son sandık açılmadan önce Ayhan Bermek, sayılan oylardan 95’ini alırken, Ulusoy’a 88 oy çıkmıştır. Fakat taban birliklerinin belirlediği 28 delegenin oy kullandığı 6. ve son sandıkta Haluk Ulusoy, Ayhan Bermek’e 21-7 gibi büyük bir fark atınca, seçimden 109-102’lik üstünlükle federasyon başkanı olarak çıkmayı başarır.

Ulusoy seçim sonuçlarının ardından şunları söyler:

“Bana güvenen Türk halkına teşekkür ediyorum; beni tekrar başkan olarak görmek istediler. Ayrıca basın ve medya kuruluşlarına da teşekkür ediyorum. Medyamız bu süreçte çok duyarlı davrandı. Mükemmel bir gazetecilik örneği gösterdi. Genel kurul üyeleri bana teveüccüh göterdiler ve bir dönem daha futbol federasyonu başkanı olarak görmek isteyerek, oylarını bu yönde kullandılar. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Adaylık sürecinde benden desteklerini esirgemeyen annem, babam ve aileme de ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Ülke futbolunu bıraktığım yerden daha ileriye götürmek için, malzemecisinden yöneticine kadar tekrar zincirin halkalarını oluşturacağız. Türk bayrağını en yüksek yerlere yine taşıyacağız.

M. Ali Şahin’in açıklamaları bakanın görüşleridir. Biz saygıda kusur etmeyiz, sayın bakanımıza ziyarete gideriz. Türk futbolunu kalkındırmak için sayın Bakana da Başbakana da ihtiyacımız var. Bunu tek başımıza yepmamız mümkün değil. Bunu elbirliği ile yapacağız.”

Olağanüstü genel kurulda oylama öncesi faaliyetler ve yapılan konuşmalar şöyledir:

Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nun başlamasına dakikalar kala Sheraton Oteli’nin lobisinde bir araya gelen başkan adayları Ayhan Bermek ve Haluk Ulusoy, dostluk mesajları verdi.

Kulüpler Birliği ve Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın ile birlikte otelin lobisinde kahve içerek sohbet eden Bermek ve Ulusoy, 2 eski dost olduklarını vurgulayarak, seçim sonunda kazananın Türk futbolu olması temennisinde bulundular.

Haluk Ulusoy’un Türk futbolu için önemli çalışmalar yapmış, büyük başarılara imza atmış bir federasyon başkanı olduğunu ifade eden Bermek, “Bu kez 2 hemşehri rakip olduk. Türk futboluna biraz da ben hizmet etmek istedim. Bu nedenle aday oldum. Seçimi kazanırsam Ulusoy’un başlattığı çalışmaları sürdürmek ve onun tecrübelerinden istifade etmek istiyorum” dedi.

Haluk Ulusoy ise genel kurulun ülke futboluna hayırlı uğurlu olmasını dilediğini belirterek, şöyle konuştu: “Biz iki eski dostuz. Bu ülke futboluna hizmet etmek için karşı karşıya değil yan yanayız. Seçim sonunda kaybeden olmayacak. Ben Türk futboluna 7.5 yıl hizmet ettim. Kazandığım başarılar ortada. Genel Kurul bir dönem daha görev verirse en iyi şekilde hizmet ederek eski başarılarımızın üzerine çıkacağımıza inanıyorum. Eksik kalan bazı projelerimizi de tamamlamak istiyorum.”

Özhan Canaydın ise iki başkan adayının centilmence yarış içinde seçime girmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirirken, “Dün akşamki Kulüpler Birliği toplantısı beraberlik doğurdu. Hangi aday kazanırsa, Türk futbolu kazanacak. Bundan eminim. Her şey çok güzel olacak” diye konuştu.

Genel Kurul’da divan başkanlığı yapmak istemediğini dün açıklayan Gaziantepspor Kulübü Başkanı Celal Doğan, bugün de bu kararında ısrar edince, genel kurul daha önce açıklandığı gibi saat 11.00’de başlayamadı. Daha sonra Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin tarafından ikna edilen Celal Doğan, Divan Kurulu Başkanlığı yapmayı kabul etti.

Divan Kurulu’nda ayrıca Fatih Atay, Seyfi Güner ve Feridun Tankut yer aldı. Genel Kurul 223 delegeden 211’inin hazırun defterini imzalaması ve Celal Doğan’ın açılış konuşmasının ardından yapılan saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Otelin teknik işlerden sorumlu müdürünün akredite kartı bulunmadığı gerekçesiyle genel kurul salonuna alınmaması nedeniyle İstiklal Marşı, banttan değil hep birlikte müziksiz okundu. Teknik aksaklıklar genel kurul salonunda görev yapan kameramanların da sıkıntı yaşamasına neden oldu.

Daha önce Genel Kurul’a katılıp katılmayacağı tartışma konusu olan Fenerbahçe Kulübü delegeleri de, kulüp başkanı Aziz Yıldırım liderliğinde genel kurul salonuna geldiler. Ayrıca Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay da genel kurul salonunda yer aldılar.

Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nda bir konuşma yapan başkan Levent Bıçakcı, Türk futbolunun çıtasını yükseltme çalışmalarının bazı kesimleri rahatsız ettiğini söyledi.

Türk futbolunun gelişmesi için yaptıkları çalışmaların bazı kesimlerin hoşuna gitmediği belirten Bıçakcı, “18 aylık görev süremizde Türk futbolu için çağın gereklerini yerine getirmeye çalıştık. Türk futbolunun çıtasını yükseltme çalışmalarımız bazı kesimlerin hoşuna gitmedi. Bazı kesimler de engellemeye çalıştı” dedi.

Bıçakcı, buna rağmen tüm zorlukları göğüslediklerini ifade ederek, ”Biz çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürdük. Son günlerde gelen seçimi erteletme taleplerini de hep geri çevirdim” diye konuştu.

Göreve seçileceklerin kendilerini aşması gerektiğini ifade eden Bıçakcı, “Çıtayı yükselttik. Göreve gelecek olanlar bunu aşmak zorundadır. Görev süremiz boyunca federasyonun kurumsallaşması için çalıştık. Çünkü kurumsallaşmayı gerçekleştirirsek, federasyonun kişilere ihtiyacı olmaz” dedi.

Bıçakcı, Türk futbolunun en çok huzura ve güvene ihtiyacı olduğu bir dönemi yaşadığını dile getirerek, şunları söyledi: “İnsanların şahsi ikballerini değil, Türk futbolunu düşünmelerini istiyorum. Çünkü Türk futbolunun huzura, güvene birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacı olduğu bir dönemdeyiz.”

Bu arada, Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu Divan Başkanlığı’na seçilen Celal Doğan, UEFA adına Şenes Erzik’in kongreyi takip edeceğini söyledi.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, UEFA kriterlerinin uygulanması konusunda sorumluluğun yalnızca kulüplere değil, bakanlık ve hükümete de ait olduğunu söyledi.

Genel Kurulu’nda konuşan Şahin, Türkiye’de 52 tane federasyon bulunduğunu, Futbol Federasyonu’nun en çok sevilen ve halkın en çok gündeminde olan branşın federasyonu olduğunu belirtti.

Futbolun arkasında ciddi bir halk desteğinin varlığına dikkat çeken Şahin, “Futbol büyük ekonomik imkanları kullanmaktadır. Bu kaynak yaklaşık 300 milyon dolar civarındadır. Diğer federasyonlarımızın kaynağı ise 45 milyon dolar civarındadır. Ancak kulüplerimizin sorumluluğu önümüzdeki seneden itibaren daha da artacaktır. UEFA kriterlerinin uygulanması yönünde hızla ilerliyoruz. Önümüzdeki yıldan itibaren bu kriterleri ülkemize taşımak federasyonların önemli görevlerinden biri olacaktır. UEFA kriterleri içinde de en önemlisi mali kriterdir. Kulüplerin gelir ve giderlerinin denk olması gerekiyor. Acaba şu anda kaç kulüp bu kriterlere uygun hale geldi? Bu eksiklikleri giderme sorumluluğu sadece kulüplere değil, bakanlığa ve hükümete de aittir” diye konuştu.

Bakan Şahin, futbol sektöründe hızla artan gelirin başka kurumların da iştahını kabarttığını söyledi. Önceki yıllarda kulüplerin tek gelir kaynağının maç hasılatları olduğunu hatırlatan Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sonra naklen yayın gelirleri devreye girdi. Ama İddaa oyununu başlatmak suretiyle 131 milyon YTL kaynak elde edildi. Böyle süratle artan gelir başka kurumların da iştahını kabartıyor. Eğer kulüpler İddaa oyunundan birlikte yararlanmak istemezlerse çok büyük bir geliri kaybederler. O nedenle beni bu konuda yalnız bırakmayın. İkinci ve Üçüncü liglerin de bu kaynaktan yararlanacağı bir sistem geliştirilmeli. Sadece birkaç kulübün değerlendirildiği formül yanlış olur. Mesela isimlendirme çalışmalarını diğer liglere de yaymalıyız. Sponsorluğun kapsam alanını genişletmekle iyi yaptığımızı düşünüyorum. UEFA kriterleri için bunları mutlaka yapmak zorundayız. Eğer bir kulüp bu kriterler yüzünden Avrupa kupalarına katılamazsa bunun sorumluluğu öncelikle benim bakanlığıma sonra da hükümete aittir. Türk futbolunun gelişmesi için verdiğimiz desteği geçmişte olduğu gibi gelecekte de sürdüreceğiz.”

Şeffaflık konusunda takipçi olacaklarını vurgulayan Şahin, “Hesap ve kitapları daha düzgün tutalım. Kulüplerimizden istediğimiz daha şeffaf ve daha hesapverirlik içinde olmalarıdır” dedi.

Olağanüstü genel kurulda yapılan kura çekimi sonrasında ilk konuşma hakkını elde eden başkan adaylarından Ayhan Bermek, konuşmasına bir saptama yaparak başladı ve Türk futbolunun bir kaos içinde olmadığını belirtti. Türk futbolunda istenmeyen durumlar yaşandığını ve mevcut yönetimin sorumluluk duygusu sonucu seçim kararı alındığını ifade eden Bermek, bundan daha medeni, daha demokratik bir süreç düşünülemeyeceğini dile getirerek, şunları söyledi: “Birikim ve deneyimlerimi Türk futbolunun hizmetine sunmak için aday oldum. Şahsımın değil, fikirlerimin futbola hakim olması için başkan olmak istiyorum. Beni destekleyenler, Türk futbolunda özlem duyulan ilkelerin peşinde gidenlerdir. Bu bir bayrak yarışıdır. Bu uzun soluklu yarışta sizlerden aldığımız destekle ipi göğüsleyeceğimize inanıyoruz. Bu sonucu, Türk futboluna ve Türkiye’ye hizmet için bütün kalbimizle istiyoruz. Türk futbolunu en iyi şekilde temsil edeceğiz. Türk futbolunu dünya üzerinde zevkle seyredilen bir ekol haline getireceğiz.”

Bermek, amaçlarının, Türk futbolunu ülke ekonomisine ve Türkiye markasına değer katan bir yapı haline getirmek olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: “Amacımız Türk futbolunu hak ettiği yere taşımak. Futbol Federasyonu, isimlerle değil kurumsal yapısıyla gündeme gelecek. Keyfi uygulamalar, yap boz kararlar değil, kurallar ve standartlar futbola yön verecek. Şeffaf ve disiplinli bir yönetim anlayışını, hukukun üstün olduğu bir Türk futbolunu hakim kılacağız.

İlk iş olarak özellikle İkinci ve Üçüncü Lig takımlarını sıkıntıya sokan tescil ücretini kaldıracağız. Adam ve kulüp kayırma, tahkimden dönen kararlar, hakem şaibeleri, kaynakların adaletsiz dağılımı ve formasını üstünden çıkarmayan yöneticiler olmayacak” dedi.

Başkan adaylarından Haluk Ulusoy da “Temmuz 2004’de yine bu otelde yaptığımız konuşmada (veda etmiyorum ara veriyorum) demiştim. Şimdi ara bitti karşınızdayım” dedi.

Ulusoy, 30 yıldır futbol camiası içinde kulüp başkanlığı da dahil olmak üzere çeşitli görevlerde bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: “30 yıldır sizlerin arasında olmaktan gurur duyuyorum. Bundan sonra da beraber yürüyeceğiz. 7.5 yıl federasyon başkanlığı yapmış olmam, bana bugün yeniden aday olma sorumluluğunu yükledi. Bu noktaya gelene kadar bana destek veren kulüplerin sözlerine güvendim ve aday oldum. Beni bugüne kadar mahcup etmeyen bu arkadaşlarımın şimdi de mahcup etmeyeceklerine eminim.”

Haluk Ulusoy, federasyon başkanlığı yaptığı dönemde gerek yönetimini gerekse futbol camiasını mahcup edecek hiçbir davranışının bulunmadığını vurgulayarak, “Bugüne kadar 1 kuruş haram para kursağımızdan geçmedi. Bu konuda gerek federasyon yönetimini gerekse futbol camiasını mahcup etmedim. Bundan sonra da mahcup edecek hiçbir şey yapmayacağım. Federasyon başkanı seçildiğim takdirde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra kursağımızdan tek kuruş haram para geçmeyecektir. Size bu konuda namus sözü veriyorum. Benim Allah’tan ve sizden başka güveneceğim kimse olmadı. Yine sizlere ve Allah’ıma güveniyorum” diye konuştu.

Ulusoy, seçilmeleri halinde yönetimle kurullar ve kurumlar arasında iyi bir koordinasyon sağlayacak çalışmayı başlatacaklarını, engelli vatandaşların spor yoluyla topluma entegrasyonunun sağlanması için de her türlü çalışmayı yapacaklarını söyledi.

Amaçlarının ve hedeflerinin ortak olduğunu bildiren Ulusoy, konuşmasını şöyle tamamladı: “Şimdilik hiçbir projeden bahsetmek istemiyorum. Çünkü biz projelerimizi kulüp başkanları ve yöneticileri, futbolcular, futbolla ilgili olan tüm kurul ve kuruluşlarının yetkilileri ve temsilcileri ve spor yazarlarıyla bir otele kapanıp 3 gün boyunca yapacağımız çalışma sonrasında birlikte oluşturacağız. En geç 1 ay içinde de hayata geçireceğiz. Şimdiki düşüncelerim ve projelerim bunlardır. Bunun için hepinizden destek ve oy istiyorum.”

Ulusoy’un Kurulları Şöyledir:

Ulusoy’un tahkim kurulu asil üyeleri, Askeri Yargıtay Onursal Üyesi Tanju Güvendiren, Av. Türker Aslan, Noter Erkan Vardar, Prof. Dr. Aziz Can Tuncay, Doç. Dr. Ümit Kocasakal’dan oluşurken, yedek üyelerin isimleri şöyle: Av. Yılmaz Savaşer, Av. Faruk Kazancı, Av. Ömer Faruk Engin, Doç. Dr. Erdoğan Bülbül, Doç. Dr. Erkan Küçükgüngör.

Ulusoy’un denetleme kurulu asil ve yedek üyeleri ise şu isimlerden oluşuyor:

Asil üyeler: Engin Berker, Sezai Onaral, Vehbi Karabıyık, Cemil Başoğlu, Biltekin Özdemir.

Yedek üyeler: Ahmet Mithat Kantarcı, Suphi Ilgar, Abdülkadir Kuşin, Özkan Saraç, Burhan Gezgin.

Ayhan Bermek’in Listesi:

Yönetim Kurulu Asil Üyeleri: Hasan Doğan, Kemal Yardımcı, Mahmut Özgener, Erol Bedir, Davut Dişli, Mehmet Baykan, Ahmet Göksu, Ömer Gürsoy, Asım Atmaz, Fahrettin Çuroğlu, Mahmut Kemal Eraslan, İlhan Kavur, Hüseyin Şahin, Göksel Gümüşdağ.

Yönetim Kurulu Yedek Üyeler: Ahmet Çelebi, Kadir Gözükara, Nöyfel Bozdoğan, Arif Koşar, Faruk Bayraktar, Fahrettin Eserdi, Celal Kolatoğlu, Suphi Acar Yalçınkaya, Kadir Tıngıroğlu, Muhsin Korulay, Musa Soykara, Burak Karabacak, Bülent Ünlüsarvan.

Tahkim Kurulu Asil Üyeler: Doç.Dr. Halil Akkanat, Doç. Dr. Ömer Ekmekçi, Av. İbrahim Kadirbeyoğlu, Av. Cihan Türsen, Av. Osman Karakuş’tan oluşurken,

Tahkim Kurulu Yedek Üyeler: Av. Deniz Tolga Aytöre, Av. Zeki Diren, Yard. Doç.Dr. Ali Kemal Yıldız, Yard Doç.Dr. Melikşah Yasin, Beyoğlu Başsavcıvekili Atıf Perçin.

Haluk Ulusoy’un yeniden Futbol Federasyonu Başkanı seçilmesinin hemen ardından Bakan Mehmet Ali Şahin’den ültimatom gelir.

Spordan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, TFF Yasası’nın 31. maddesinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak Başbakanlık Teftiş Kurulu’ndan federasyon başkanlığına seçilen Haluk Ulusoy hakkında mütalaa isteyeceğini, mütalaa geldikten sonra da gereğini yapacağını kaydeder. Ulusoy’u görevden alma yetkisi bulunmadığını belirten Şahin, TFF Genel Kurulu’nu olağanüstü kongreye davet edeceğini söyler.

Meclis Genel Kurulu’nda gündem dışı söz alan CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, hükümeti TFF seçimlerine müdahele etmekle suçlayarak, bu sürecin “futbola hizmet etme süreci değil, futbola hükmetme süreci” olduğunu kaydeder. Şimşek, Bakan Mehmet Ali Şahin’i de istifaya çağırır.

Şimşek’in konuşmasına yanıt vermek için kürsüye gelen Bakan Şahin ise istifa etmeyeceğini belirterek şöyle der:

“İşte elimde 30’a yakın dava açılmış. Sayın Ulusoy başkanlığa geldiğinde hem davalı hem davacı. Cumhuriyet savcılıkları, TFF’yi uygulamalarıyla zarara uğrattığı, haksız birtakım parasal ilişkilerle sorumlu tuttuğu bir kişinin aklanmadan aday olmamasını istedim. Bu hususun eleştirilecek değil, takdir edilecek bir davranış olduğu kanaatindeyim. Ben elimde bulunan imkanları kendi şirketlerime akdarmadım ki, istifa edeyim, ben elimde bulunan imkanları kurumdaki üyelere aktarmadım ki istifa edeyim. Ben yönetim kurulu üyelerinin aldığı avansları kapattırmama gibi bir hata yapmadım ki istifa edeyim. Bunu yapanların istifa etmesi gerekir.

Ulusoy’un aday olmaması gerektiğini söylerken temiz toplum, temiz spor adına bir davranışta bulundum ve bundan da asla pişman değilim. TFF Yasası’nın 31. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak Başbakanlık Teftiş Kurulu’ndan, Ulusoy görevde kalmış olsaydı rapor verildiğinde müfettişler ne mütalaa vereceklerse şimdi o mütalaayı isteyeceğim. O mütalaa geldikten sonra da gereğini yapacağım. Görevden alma yetkim yok. Genel kurulu olağanüstü kongreye davet edeceğim”.

Yapılacak Olağanüstü Genel Kurul’da Haluk Ulusoy’un yeniden aday olması halinde ne yapacaklarının sorulması üzerine de Bakan Şahin, “Sayın Ulusoy, yeniden aday olamaz. Aday olması halinde üçüncü kez seçilmiş olur” der.

ANAP Grup Başkanvekili Süleyman Sarıbaş, ise özerk, bağımsız kurullara hükümetin karışmaması gerektiğini ifade ederken, “Sayın bakanın birlikte çalıştığı bir sürü bürokrat hakkında da bir sürü müfettiş raporu var. Siz dokunulmazlığın ardına sığınacaksınız sonra ‘müfettiş raporu var ben milletin hakkını koruyacağım’ diyeceksiniz. Peki başka milletin hakkına tecavüz edenlerin hakkını niye koruyorsunuz. Adam bileğinin hakkıyla, eze eze, size rağmen geldi. Kutluyorum” diye konuşur.

20 Ocak 2006’da Hürriyet Gazetesi’ndeki bir haber şöyledir:

Hoşgeldin kaos

Kongre beklenenin aksine kavgasız geçti. Ama sonrasında kriz çıktı. Bakan Mehmet Ali Şahin, “Müfettişler, Ulusoy’un görevde kalmasında sakınca görürse genel kurulu toplarım” diye konuştu.

Futbol Federasyonu’nun 37. başkanı Haluk Ulusoy oldu. Olağanüstü genel kurulda başkanlık için yarışan iki adaydan Ulusoy, 211 geçerli oydan 109’unu, Ayhan Bermek ise 102’sini aldı. Ankara Sheraton Oteli’nde yapılan kongre, beklenenin aksine sakin bir havada geçti. Bunda Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in kongre salonunda yaptığı ılımlı konuşma önemli rol oynadı. Bakan Şahin, konuşmasında sadece Türk sporunun sorunlarına değinerek, “Kulüplerden şöyle bir istirhamım var. Daha şeffaf olalım. Hesaplarınızı daha dikkatli tutun” dedi.

Daha sonra başkan adayları Ayhan Bermek ve Haluk Ulusoy kürsüye çıktı. Bermek, Ulusoy’un geçmişteki icraatlerine gönderme yaparak, ” Keyfi uygulamalar, yap boz kararlar değil, kurallar ve standartlar futbola yön verecek” diye konuştu. Haluk Ulusoy ise seçim konuşması yaparken Bakan Şahin’e mesaj gönderdi. Ulusoy, “Görev yaptığım dönemde boğazımdan haram kuruş geçmedi” ifadesini kullandı.

Kongrede daha sonra oylamaya geçildi. Yapılan oylama sonucunda Haluk Ulusoy, 211 geçerli oydan 109’unu alırken, Ayhan Bermek’e 102 oy çıktı. 1997-2004 yılları arasında da başkanlık yapan Ulusoy, böylelikle 18 ay aradan sonra yeniden göreve gelmiş oldu.

FEDERASYON SEÇİMİNİN PERDE ARKASI

Haluk Ulusoy nasıl kazandı?

1-) Ekibinde liderler vardı. En başta da Melih Gökçek, Nuri Albayrak ve Yıldırım Demirören, Ulusoy’un seçilmesi için inanılmaz bir mücadele verdiler.
2-) Devlet Bakanı Şahin’in Ulusoy aleyhindeki demeçleri, özerk futbolu savunan delegelerden tepki gördü. Böyle düşünenler Ulusoy’a oy verdi.
3-) Seçim çalışmalarında adam adama markaj uyguladı. Kongreden bir gün önce, güvendiği adamları delegelerle bire bir görüştürdü.
4-) Antrenörler, eski futbolcular ve hakemlerden oluşan taban birlikleriyle bağlarını hiç koparmadı. Onlarla kurduğu dostluğun karşılığını aldı.
5-) Hakkındaki olumsuz imajı silmek için, sürekli “Değiştim. Hatalarımdan ders aldım” mesajı verdi. Listesini yeni isimlerden oluşturdu.
6-) Mazlum ve mağdur pozisyonuna düşmenin karşılığını gördü. İktidarın Ayhan Bermek’i desteklediği imajı kendisinin işine yaradı.

AYHAN BERMEK nasıl KAYBETTİ?

1-) Listesini oluştururken tutarlı olamadı. “Yönetim kuruluma aldım” dediği MHK Başkanı Ufuk Özerten’i, baskılar üzerine son anda listeden çıkardı.
2-) Siyasilerden kopamadı. Listesini, Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen işadamları Hasan Doğan ve Cihan Kamer ile birlikte yaptı.
3-) Büyük bir taktik hatası yaparak, kulüplerin delegelerine listesinde yer vermedi. Oy potansiyeli olan kişileri listesine almadı.
4-) Eskinin devamı olduğu imajını çizdi. Kamuoyunda çok eleştirilen Levent Bıçakcı federasyonundan 7 kişiyi listesine aldı.
5-) Etkileyici bir proje sunamadı. Delegeleri ve futbolseverleri tatmin edecek herhangi bir program ortaya koyamadı.
6-) Son yıllarda camiadan çok kopuk kaldı. Haluk Ulusoy camiadan bir an olsun kopmadı. Ama Bermek, özellikle son 5 yılda futbol dünyasından uzaktı.

Federasyonun yeni kurulları

Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nda, başkanlık seçiminin ardından yönetim, tahkim ve denetleme kurulu üyelikleri için ayrı bir seçim yapıldı. Haluk Ulusoy, bu seçimde Ayhan Bermek’e büyük fark attı. Ulusoy’un yönetim kurulu asil üyeleri 125 oy alırken, Bermek’in listesi 19 oyda kaldı. Bu seçimde 2 oy geçersiz, 5 oy da boş kullanıldı. Ulusoy, tahkim kurulu seçiminde 119’a 22, denetleme kurulunda da 128’e 17 üstünlük sağladı.

Asil: Affan Keçeci, N.Kemal Ünsal, Kemal Kapulluoğlu, Galip Asal, Metehan Bektaş, Mustafa Urhan, İbrahim Usta, Rafet Kırgız, Süheyl Önen, Turan Özen, Cihangir Önger, Tahir Kıran, Erdal Batmaz, Ender Alkoçlar.

Tahkim Kurulu: Asil üyeler: Askeri Yargıtay Onursal Üyesi Tanju Güvendiren, Av. Türker Aslan, Noter Erkan Vardar, Prof. Dr. Aziz Can Tuncay, Doç. Dr. Ümit Kocasakal.

Denetleme Kurulu: Asil üyeler: Engin Berker, Sezai Onaral, Vehbi Karabıyık, Cemil Başoğlu, Biltekin Özdemir

Sandıklara Göre Oy Dağılımı:

1. Sandık (4 Büyükler ve Süper Lig Kulüpleri)
Ulusoy 20, Bermek 28

2. Sandık (Süper Lig Kulüpleri)
Ulusoy 16, Bermek 23

3. Sandık (Eski Başkanlar)
Ulusoy 22, Bermek 13

4. Sandık (2.ve 3. Lig Kulüpleri)
Ulusoy 11, Bermek 17

5. Sandık (2. ve 3. Lig Kulüpleri)
Ulusoy 19, Bermek 14

6. Sandık (Taban Birlikleri)
Ulusoy 21, Bermek 7

Ulusoy, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in TBMM’de “Teftiş Kurulu raporları doğrultusunda olağanüstü genel kurulu yeniden toplayacağım” şeklindeki sözlerine 20 Ocak 2006’da yanıt verir:

“Teftiş kurulu raporlarına göre suç duyurusunda bulunabilecek herhangi bir ibare yok. Bakan Meclis’te neden böyle bir açıklama yaptı, anlayamıyorum. Yeni bir Teftiş Kurulu raporunun getireceği yer yine genel kuruldur. Raporlar hiçbir suç unsuru taşımıyor. Genel kurul iki adaylı bir seçimden Haluk Ulusoy’u başkan olarak seçmiştir. Eğer bu yönde bir girişim olursa daha sonra biz de gerekli açıklamayı yaparız.

Söz veriyorum, herkesin başı dik olacak. Her bakımdan temiz olduğum için başkanlığa aday oldum ve kazandım.”

Federasyonun eski Hukuk Kurulu üyelerinden ve yeni federasyon yöneticisi Av. Kemal Kapulluoğlu:

“şu anda Haluk Ulusoy, futbol ailesinin bir bireyi oldu. FIFA, zaten Türkiye’deki seçim sürecini incelemeye aldı. FIFA ailesinden bir bireyin siyasiler tarafından böyle rahatsız edilmesine göz yummaz. Dünyada bunun örnekleri var. Yunanistan’da, Portekiz’de, Azerbeycan’da olduğu gibi. Böyle bir durum sonucunda hemen Türkiye’nin üyeliğini tartışmaya açarlar. Bu da sırasıyla uyarı, askıya alma ve üyelikten atmaya kadar gider. Çünkü, FIFA, siyasetin işlerine karışmasını istemiyor. Levent Bıçakcı yönetiminin göreve geldiği ilk günlerde sayın bakan hakemlerin torbadan çekilerek belirlenmesini istemiş, FIFA anında Türkiye’yi uyarmıştı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şahin’in genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırma yetkisinin bulunuyor. Kendileri, genel kurul için bize bir yazı yazar. Federasyon yönetimi olarak uygun bir üslupla nedenlerini sorar ve sonra da cevaplarını veririz. Genel kurulun hemen bu istek üzerine toplanıp seçime gitmesi, diye bir süreç olmaz. Sayın bakanın ve danışmanlarının bu olayda daha hassas davranmaları gerektiğine inanıyorum. Yoksa FIFA’nın kararlarına ülke olarak katlanmak zorunda kalırız.“

Ulusoy seçildikten sonra önündeki problemler şunlardır:

  • Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan rapor doğrultusunda eski federasyonun, kendisine açtığı 23 davadan aklanmaya çalışacak.
  • Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in olağanüstü genel kurul kararı aldırması durumunda, başkanlığını sürdürebilmek için siyasi ve hukuki mücadele verecek.
  • İsviçre maçındaki olaylardan az bir ceza ile kurtulabilmemiz lobi çalışmalarının başarısına bağlı. Bu alanda bütün yük Ulusoy ve yönetiminin sırtında olacak.
  • Fatih Terim’in istifa kararı sonrasında milli takımlar teknik direktörü atanacak.
  • Federasyonu sağlıklı bir şekilde yönetebilmesi için bütün kulüplerin desteğini almak zorunda. Başta Fenerbahçe olmak üzere, kendisine karşı olan ve seçimde kendisine oy vermeyen kulüplerle ilişkiler nasıl olacak?

TFF seçimi bitmişti bitmesine de kavgası hala sürmektedir. Futbol Federasyonu seçimleri öncesi ismi sık sık gündeme gelen eski başkanvekili Hasan Doğan, Star televizyonunda yayınlanan Telegol programına bir röportaj verir ve ortalığı karıştırır. Federasyon seçimlerini Trabzonspor Kulübü Başkanı Nuri Albayrak ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in etkilediğini ileri süren Doğan;

“Onların desteği olmasa Ulusoy kazanamazdı. Futbol Federasyonu bu 2 kişinin kontrolüne geçmiştir. Yorumlar iktidarın Ulusoy’a karşı kaybettiğini söylüyor. Peki Gökçek ve Albayrak CHP’ye mi geçti?

Haluk Ulusoy’un şahsıyla ilgili değil ama o dönemdeki kirlilikler Başbakanı etkiledi. AK Parti topyekün bir tavır koysa Haluk Ulusoy kazanamazdı.

Gökçek’in Anayasa Mahkemesi’nden kararın çıkmasında bile etkili olduğuna inanıyorum. Haluk Ulusoy diyet borcu ile iktidar olmuştur. Bu federasyon Haziran’da gider. Diyetler ödenecek.!”

Programa kendi isteğiyle telefonla bağlanan Ankaraspor’un Onursal Başkanı Melih Gökçek ise Hasan Doğan’ı ağır bir dille eleştirir:

“Hasan Doğan seçildikten sonra diyet borcu mu ödedi? Bu nedenle mi bizim için de aynı şeyleri düşünüyor? Beş kişilik bir grupta, yeni yönetimde olması gerektiğini söyledim. Kendisi de bana aynen ‘Bugün veya yarın yapılacak seçimde, gerek başkan adayı, gerek ikinci kişi olarak hiçbir yönetimin içerisinde yer almayacağımı defalarca dile getirdim. Eğer seçime girersem, bunu basın mensuplarına izah edemem. Bana (etek giy) derler’ cevabını verdi. Ve Hasan Doğan seçime girdi”.

24 Ocak 2006’da Ulusoy, genel sekreter Lütfi Arıboğan ve dışilişkiler sorumlusu Süheyl Önen, UEFA’nın düzenlediği Federasyon Başkanları ve Genel Sekreterleri Toplantısı’na katılmak üzere İsviçre’nin Nyon kentine giderler.

Haluk Ulusoy ve beraberindeki heyetin, bu toplantının ardından, 27 Ocak Cuma günü Montreaux’da yapılacak 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası grup eleme maçları kura çekiminde de yer alacakları bildirilir.

Ulusoy, olaylı Türkiye-İsviçre milli maçıyla ilgili FIFA Disiplin Komitesi’nin duruşmasıyla ilgili temaslarının olup olmayacağıyla ilgili bir soruya ise, “Gidiş sebebimiz o değil. Ama bize sorulan bir şey olursa, cevabını veririz” diye yanıt verir.

TFF seçiminin perde arkası ile ilgili haberler ve iddialar bitmek bilmez. 26 Ocak 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Etek giydik küpe gönder

Seçimden 2 gün önce bir eski dostu aradı Ulusoy’u, “Helallik” istedi. Cevabı; “Hayırdır sen mi ölüyorsun yoksa ben mi?” oldu. Bir başkası çocukluk arkadaşıyla fena halde kavga ettiğini söylüyordu. Bir diğeri de “Eteklik giydik, bize küpe gönder” diyordu.

KİMSENİN tanımlayamadığı bir görüntü vardı ilk kez.. Herkes mutsuzdu Futbolun Kongresi öncesi.. Haluk Ulusoy ile Ayhan Bermek arasında içten içe kıran kırana; görünür yüzüyle son derece centilmence geçen bir “Futbol” kongresi.. İşin doğrusu, bu genel kurul bir hesaplaşma idi.. Bir buçuk yıl önce “sen kenara çekil” denilen Ulusoy ile diyen Hasan Doğan’ın hesaplaşmasıydı yaşanan.. Bu gerçek öykü, Ulusoy’un zaferleştirilen başkanlığına giden 7 uzun günün kısa hikayesi idi.. Olaylara tanık olan Ulusoycu ve Bermekçi 6 farklı kişinin anlattığı kısa anektodların öyküleştirilmiş biçimiydi.. Tarihe tanıklık eden futbol misyonerlerinin hikayeleriydi..

Tarih 12 Ocak 2006 Perşembe.. Yer, Haluk Ulusoy’a ait Fantasia Oteli’nin İstanbul Levent’teki Bürosu.. O gün çok hareketli. 5 Ocak tarihinde Anayasa Mahkemesi’nden aday olabilme vizesi alan Ulusoy, bunu kullanıp kullanamayacağı konusundaki kararı verecek. Küçük ancak önemli bir aşama kalmış adaylık yolunda.. Bu nedenle 13 Ocak’ta açıklayacağı adaylığına ilişkin bir işaret bekliyor Ulusoy. En yakınındaki kişi olan Şükrü Yazıcıoğlu’nun bilmediği bir şeyler vardı.. O geciktikçe “Ulusoy aday olmayacak” iddiaları daha yüksek tonda seslendirilmeye başlamış.

Akşam üzeri Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Özhan Canaydın, Ulusoy ile bir araya geliyor. 3 saat süren görüşmede Canaydın, “aday olacağım” diyen Ulusoy’a “G.Saray 7 delegesiyle sizin yanınızdadır” teminatını verip bürodan ayrılıyor. Görüşme sürerken, büroya A.Gücü Başkanı Cemal Aydın, Bursaspor Başkanı Levent Kızıl ve Beşiktaş İkinci Başkanı Murat Aksu geliyor. Kızıl, Aydın’a bir not vererek, “Ulusoy’u desteklemek, adamlığımın gereğidir” cümlesini eliyle yazıyor. Ancak Kızıl, son anda fikir değiştirip, kongrede Ayhan Bermek’e oy veriyor. Delegesi Hüseyin Şahin’i Bermek’in listesine koyduruyor.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Şükrü Yazıcıoğlu’nun telefonu çalıyor. Arayan kişi, Haluk Ulusoy’u soruyor, babası Saffet Ulusoy’un evinde olduğu yanıtını alıyor. Oysa gerçek çok farklı.. Ulusoy, Albayrakların Yeni Şafak’taki bürosunda oturuyor saatin 01.30’u gösterdiği o anlarda. Ev sahibi Nuri Albayrak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Hasan Doğan ve Murat Aksu, İstanbul’daki başbakan Erdoğan’ı ziyaret ederek “Malum konuyu” görüşüyordu. Erdoğan, “biz bir şeye karışmayalım, taraf olmayalım” diye noktayı koyuyor. Ulusoy evinden çağrılıp, başbakanın görüşü tebliğ ediliyor Albayrak, Gökçek, Doğan ve Aksu tarafından.. Sadece “geçmişinden kurtulup, yepyeni bir ekiple gelmelisin” diye ortak bir istek iletiliyor Ulusoy’a. Bir de Hasan Doğan’ın isteği vardır.. “İşin sadece yüzde yetmişi çözüldü, Pazar sabahı başbakanla birlikte kahvaltı yapacağız, kalan yüzde otuzunu da çözeceğim. Adaylığını açıklamak için iki gün bekle” biçiminde. Ancak bu tartışma yaratıyor. Ulusoy, Doğan’ı değil “sen onu boş ver, hemen açıkla” diyen Albayrak, Gökçek ve Aksu’ya kulak veriyor. 14 Ocak cumartesi günü adaylığını açıklıyor…

TSYD’den çıkıp bürosuna dönüşünde kader birliği yaptığı, hiç yanından ayrılmayan Cemal Aydın ile odaya kapanıp, durum değerlendirmesi yaptı. Ulusoy-Aydın görüşmesinden “tavsiyeye uyulmasının uygun olacağı” kararı çıkıyor, “beni listeden affet, enin her zaman yanındayım” diyerek jest yapan Aydın ile dava arkadaşı Ata Aksu liste dışı kalıyordu. Aslında eskilerden kimse yoksu listesinde ama Hüsnü Hayali, bunu kabullenemiyor ve Ankara’daki kongreye bile gelmeyerek dostuna tepkisini koyuyordu açıkça.. Olumsuz hava sonrası tek olumlu şey Melih Gökçek’in Hürriyet’e yaptığı “Başbakanımın emri olur” röportajı idi.. Ancak yine de yaratılan hava, kendisinin önü kesildiği ve Ayhan Bermek’e yol verildiği biçimindeydi.. Çıktı otelden, Melih Gökçek’in yanına gitti. Gökçek, moral verdi. Sonra Cemal Aydın’ın Kavaklıdere’deki ofisinin yolunu tuttu Ulusoy.. Sivas Başkanı Mecnun Odyakmaz da geldi, durum değerlendirmesi yapıldı. Öğleden sonra sessizce kalktı, otele gitti, 23. kattaki 2304 nolu suit odasına çıktı. Dışarıda hareket vardı.. Ulusoyculuğu tescilli Cemal Aydın ile Bermek’in açık destekçisi Hasan Doğan asansörde karşılaşıyor ve sarılıp öpüşüyordu rakip ikili. Ne olduğunu anlamaya çalışan Ulusoy’un 2304 nolu odasının iki önemli ziyaretçisi vardı.. Malatya Başkanı Hikmet Tanrıverdi ile Ç.Rize Başkanı Ekrem Cengiz. Tanrıverdi, “Başkan, hiç kimse mutlu değil. Bu işi nasıl çözeceğiz?” diye dert yandı.. İşte bu sözler, Ulusoy’un inanılmaz itiraflarının da anahtarı oldu. O ana kadar sessiz sakin bekleyen başkan, birden coştu:

“Arkadaşlar, bu yaşananlardan benim mutlu olduğumu mu sanıyorsunuz. Bu kaos, en çok beni üzüyor. Bugün bir arkadaşım beni aradı, helallik istedi. Dedim ki -sen mi ölüyorsun yoksa ben mi?- (Erol Bedir.. Ulusoy’un yanındaydı, son anda Bermek listesine geçti..) Sonra bir başka arkadaşım telefon etti. Çocukluktan beraber büyüdüğü bir arkadaşıyla çok sert tartışıp, küsmüşler.. Köprüleri atmışlar, bu seçim yüzünden.. (Ender Alkoçlar bu kişi.. Levent Kızıl ile olan kavgasını anlatıyor.) Bir başka kişi aradı -Başkanım biz etek giydik bir de küpe gönderin.. Bizi affet, hakkını helal et- diye konuştu.(Bu kişiyi açıklamadı.. Birkaç kişinin aynı şeyi söylediği iddia ediliyor ama sır olarak kaldı bu cümlelerin sahibi.)

İlişkiler iyi görünüyor ama böylesine çirkin olayları da yaşıyoruz. Bunlar beni üzüyor, canım konuşmak bile istemiyor”

Bu cümlelerin ardından, herkesin söylemesinden korktuğu baklayı ağzından çıkardı: “Ben üzerime düşeni yaparım. Adımsa, adımı korkmadan atarım. Günlerdir onurum ayaklar altına alınıyor. Onurumun kurtulması gerek. Bir adım atılacaksa, karşılıklı atılır. Bermek çekilsin ben de hemen bırakayım.”

Teklif haznesi tükenen Cemal Aydın, Doğan’a son bir uyarı yapıyor. “Siz kulüpler birliği diyorsunuz ama hesabı yanlış yapıyorsunuz. 6 Ocak’taki birlik toplantısından bir gün önce Ankara Beştepe’deki görüşmemizde bana 11 oyunuz olduğunu söylediniz; ben de size -ben çıksam 7-8 oy alırım.. Haluk bey fazlasını alır- demiştim. Haklı çıktım. Şimdi de diyorum ki, -bu seçimi, Haluk Ulusoy kazanır.” der Aydın. İşte bu son yaşananlar, dönüm noktası olur seçimin.. Ulusoy ekibini motive eden Bermekçilerin “siz bu maçı kaybettiniz kardeşim” tavrıdır.. Ulusoy’un kaybettiği düşünüldüğü anda kazanmasının kıvılcımı işte burada çakmıştır. G.Saray, Beşiktaş, Gaziantep, A.Gücü, Ankaraspor, D.Bakır, Sivas, Denizli ve Samsun başkanlarının yaptığı değerlendirmede Celal Doğan, Ulusoy’a hitaben çok önemli bir konuşma yapar.. Der ki, “Çok baskı altında olduğunu biliyorum. Sana tavsiyem, seçime gir, kazanınca da kürsüye çık ve istifa ettiğini açıkla..”

Bu konuşmanın hemen ardından Özhan Canaydın, ani bir çıkışla, “iktidara rağmen aday olmandan, bazı kulüpler rahatsız herhalde.. En fazla da Trabzonspor rahatsız” deyince ortalık bir anda gerilir. Nuri Albayrak, “bizim hiçbir rahatsızlığımız olmaz. Biz başından beri Ulusoy’un yanındayız. Bu işlerin bu noktaya gelmesinin tek sorumlusu Hasan Doğan’dır. Başbakanı yanıltan, Türk futbolunu kaosa sürükleyen kişi Hasan Doğan’dır. Oyumuzu Haluk Ulusoy’a vereceğiz ve onu başkan yapacağız” dedi.

Artık dönüş yoktur. Haluk Ulusoy, bu konuşmanın ardından emin olur ki, seçime girmekten başka çaresi yok. Kulüpler Birliği’ne “Ayhan Bermek deklarasyonu” için giren grup hayal kırıklığına uğrar. “Bu toplantıda son raconu ben keseceğim” diye iddialı konuşan Canaydın, üç saat süren ve “havanda su dövme” diye nitelenen görüşmenin ardından “kulüpler serbest” açıklaması yaparken, Ulusoy ekibi artık rahatlamıştır.

Sonra gece 01.00’den itibaren liste yapılmaya başlar.. Listedeki her üye ile tek tek konuşulur ve Ankara’da 19 Ocak sabahı gün ışırken futbolun yeni yöneticilerinin listesi hazırdır. Geç başlayarak yaklaşık 120 oy getireceği hesaplanan listenin medyaya sızası da önlenmiştir.

Sonra.. Seçim ve perde…

Son tirad ise kulaklarda hala:

“İnsanın hırsı, asla aklının önüne geçmemelidir”

Seçimden bir gün önce kulüpler birliği toplantısı vardır. Ama işin ilginç tarafı, başkan Özhan Canaydın öğlene kadar ortada yoktur.

İki taraf da stratejilerini belirlemiş, Ayhan Bermek kazanacak olmanın gururu ile başı dik gezer; Haluk Ulusoy ise “ne pahasına olursa olsun onur mücadelesine devam. Savaşı yitireceksem bile çarpışarak ölürüm ama asla teslim olmam” diye konuşur çevresine. Küçük gruplar halinde toplantılar yapılır, yoğun kulis faaliyetleri bire bir çalışmalarla sürer tüm hızıyla.

26 Ocak 2006’da Anayasa Mahkemesi’nden Ulusoy ile ilgili kararın çıkmasında büyük rol oynayan ve kendisine Tahkim Kurulu Başkanlığı sözü verilen Tanju Güvendiren, kurulun kendi içinde yaptığı oylamada başkan seçilemeyince ortalık karışır.

Askeri Yargıtay Onursal Üyesi olan Güvendiren, Tahkim Kurulu’nun ilk toplantısında başkanlığı, 4’e 1 oy ile Türker Arslan’a kaptırınca, diğer kurul üyelerine karşı çok ağır sözler sarfederek toplantıyı terk eder. Kendisine başkanlık sözü verildiğini belirten ve bazı kişileri “adam olmamakla” suçlayan Güvendiren, toplantı tutanağına da imza atmaz. Prestiji ile oynandığını ifade eden Güvendiren, bundan sonra da toplantılara iştirak etmeyeceğini bildirir.

Tanju Güvendiren’in, Haluk Ulusoy’un seçimi kazanmasında en büyük rolü oynayan Melih Gökçek’in yakın dostu olduğu bildirilir. Güvendiren TFF Genel kurulunda da Ankaraspor delegesidir.

Güvendiren’in, Gökçek’in ricası ile Anayasa Mahkemesi’nden Haluk Ulusoy ile ilgili kararın ivedi ve lehte çıkmasını sağladığı öne sürülür. Gökçek’in de genel kurul gecesi Ulusoy’a, “Benim için Tanju bey çok önemli. Eğer Tahkim Kurulu Başkanı yapmazsan desteğimi çekerim” şeklinde baskı yaptığı ifade edilir. Ulusoy da bunun üzerine Güvendiren’i Tahkim Kurulu’nun başına, Türker Arslan’ı ise ikinci sıraya yazar. Ancak Güvendiren’in kurul içi başkanlık seçimini 4’e 1 kaybetmesi planları alt üst eder.

27 Ocak 2006’da, Haluk Ulusoy’un daha önceki başkanlığı döneminde FIFA listesinden çıkartılan Erol Ersoy, Merkez Hakem Kurulu üyeleri ile yaptığı görüşmeden “devam et” mesajı alır.

Kendisi ile birlikte FIFA listesinden düşürülen Metin Tokat’ın hakemliği bırakması, Orhan Erdemir’in ise MHK’ya girmesi sonucu kafası karışan Ersoy, hakemliği bırakma aşamasında kritik bir karar verir. Kendisi gibi İzmirli olmasına rağmen, MHK üyelerinden Mevlüt Güzel ile yıldızı hiç barışmayan Ersoy, başta başkan Mustafa Çulcu olmak üzere kurulun önde gelen isimleri ile yaptığı görüşmeden, “Sakın bırakma. Sen güvenilir bir isimsin. Kaliteni herkes biliyor. Yolumuza birlikte devam edelim” mesajını alır. Erol Ersoy, bunun üzerine hakemliğe devam etmeyi kararlaştırır.

30 Ocak 2006 tarihinde Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, G.Birliği’ne 1 milyon Euro tazminat ödemeye mahkum edilen Deniz Barış davasını bozar .

Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun verdiği bir kararın Yargıtay tarafından bozulması Türk futbolunda bir ilk olur.

Yargıtay başvurusunu Tahkim Kurulu eski üyesi olan Fenerbahçe avukatı Haluk Burcuoğlu yapar ve Yargıtay, Gençlerbirliği ile Deniz Barış arasında yapılan sözleşmenin özel hukuk alanında düzenlendiğine karar verir.

Tahkim’in kararları kesin olmasına ve FIFA’nın bu konuda talimatı bulunmasına karşın, Fenerbahçe ve Deniz Barış’ın bunu delmesi ortalığı karıştırır. Lisans tescil sırasında tüm kulüplerden bu yönde muvaffakatname alan federasyon, Yargıtay’ın kararı karşısında şaşkına döner. FIFA’nın ilk planda Futbol Federasyonu’na bir ihtar yollayacağı, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun ise talimatlara aykırı davranan Deniz Barış’ı Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevkedeceği bildirilir. Fenerbahçeli futbolcunun asgari 6 ay hak mahrumiyeti cezası alacağı beklenmektedir.

Karar üzerine söylenenler:

Türker Arslan (Tahkim Kurulu Başkanı):
Yargıtay ilk defa Tahkim Kurulu’nun bir kararını bozdu. Futbol ile ilgili her türlü olayın Tahkim Kurulu’nda karara bağlanması gerekir. Adli makamlarca verilecek kararın sıkıntı yaratacağı bir gerçek. Konuyu biliyoruz ama dosya henüz bize intikal etmedi. Geldiğinde gerekli incelemeyi yapacağız. Ama Türk futbolunda bir ilk gerçekleşti.

Samim Ünal (Tahkim Kurulu eski başkanı)
Futbol Federasyonu yasasında özel sözleşme ve tek tip sözleşme ayrımı yok. Her şeye Tahkim Kurulu bakar. Yargıtay’ın verdiği kararın yerinde olduğunu sanmıyorum. Ama Yargıtay’ın da eski içtihadı budur. Zamanında Tahkim Kurulu’nun yaptığı ayrımdan dolayı bu kaynaklandı. Hukukta boşluk olmayacağı için böyle bir sonuç ortaya çıktı.

Bu kararın hemen ardından Deniz Barış Disiplin Kurulu’na sevkedilir. Deniz’in lisansının iptali gündeme gelirken, oyuncunun avukatı Burcuoğlu, “Ceza verirlerse Tahkim üyeleri hakkında dava açarız” der.

Lisans tescili sırasında “Tahkim’in kararları kesindir. Adli makamlara başvurmayacağız” şeklinde taahhütname veren Fenerbahçe’nin ise bu olayda kusuru olmadığı kanaatine varılır. Deniz Barış kişisel olarak Yargıtay’a başvurduğu için Fenerbahçe hakkında işlem yapılmayacağı ifade edilir.

Deniz Barış’ın avukatı Haluk Burcuoğlu ise, Futbol Federasyonu’nun müvekkiline ceza veremeyeceğini öne sürer. Burcuoğlu, “Yargıtay, Tahkim Kurulu’nun almış olduğu kararı bozmuş ve son sözü söylemiştir. Artık hukuki süreç yeniden başladı. Deniz, Futbol Federasyonu ve Tahkim Kurulu’nun aldığı karardan dolayı maddi ve manevi kayba uğramıştır. Eğer, Deniz bu durumdan şikayetçi olmamı isterse Tahkim Kurulu’nda Deniz’in lisansının askıya alınması için oy kullanan 3 üye hakkında suç duyurusunda bulunuruz” diye konuşur.

4 Şubat 2006’da Galatasaray Sportif Direktörü Bülent Tulun, Futbol Federasyonu’nun, sözleşme imzaladıkları oyuncu Okan Koç’a lisans vermek zorunda olduğunu iddia eder. Tulun, federasyonun transfer yönetmeliğine göre oyuncuya geçici lisans vermek zorunda olduğunu kaydederek, “Okan Koç’un oynamasına engel olamazlar” der. Transfer yönetmeliğinde futbolcuların maaşlarının her ayın 1’i ile 5’i arasında ödenmek zorunda olduğunun yazdığını kaydeden Bülent Tulun, “Aksi takdirde futbolcular sözleşmelerini tek taraflı feshedebilirler. Okan Koç da bunu yaptı. Geçici lisans vermek zorundalar” diye konuşur.

6 Şubat 2006’da olaylı Türkiye – İsviçre maçıyla ilgili olarak FIFA Disiplin Kurulu Türkiye’ye 6 maç saha kapama cezası ve 200 bin Frank para cezası verir.

FIFA’nın açıklamasında, saha ve stat koridorlarındaki olaylarda adı geçen milli futbolcu Alpay Özalan’a 6 maç men cezası ve 15 bin İsviçre Frangı para cezası artı bin İsviçre Frangı duruşma masrafı, Emre Belözoğlu’na 6 maç men cezası ve 15 bin İsviçre Frangı para cezası artı bin İsviçre Frangı duruşma masrafı, Serkan Balcı’ya 2 maç men cezası ve 5 bin İsviçre Frangı para cezası artı 500 İsviçre Frangı duruşma masrafı cezaları verildiği belirtilir.

FIFA Disiplin Kurulu, Milli Takım antrenörü Mehmet Özdilek’e de 12 ay hak mahrumiyeti ve 15 bin İsviçre Frangı para cezası artı bin İsviçre Frangı duruşma masrafı cezası verir.

7 Şubat 2006’da, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in isteği doğrultusunda Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Haluk Ulusoy’un geçmiş yönetim dönemleriyle ilgili yaptığı inceleme sonucunda ortaya çıkan ve usulsüzlük olarak nitelenen konuların açıklığa kavuşturulması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmasına karar verir.

Ulusoy 8 Şubat 2006’da FIFA Disiplin Komitesi’nin, İsviçre maçında yaşananlar nedeniyle Türkiye’ye verdiği 6 maç seyircisiz oynama cezasıyla ilgili, ”FIFA sanırım tarihinde en ağır ikinci kararını verdi. Böyle bir karar beklemiyorduk, şok olduk. Büyük bir hukuki mücadelenin içine gireceğiz. Önümüzde uzun ve meşakkatli bir yol var” der.

10 Şubat 2006’da Vatan Gazetesi’nde İbrahim Seten imzasıyla yer alan habere göre göre, 1 Şubat 2006, Çarşamba günü FIFA’nın Zürich’teki merkez binasında şöyle bir olay gelişmiştir:

Türkiye Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı Haluk Ulusoy, FIFA Başkanı Sepp Blatter’e nezaket ziyaretinde bulundu. Saat 17.00’deki randevuda olaylı İsviçre maçı gündeme geliyor. Blatter, tüneldeki olaylarla ilgili olarak ağır suçlamalarda bulunuyor. Duydukları karşısında zor anlar yaşayan Ulusoy, o anda bütün protokol kurallarını bir tarafa bırakıp, FIFA Başkanı’nın sağ elini sıkıca tutuyor, öpüyor, alnına götürüyor. Blatter’in elini bırakmıyor, bu sefer de kalbinin üstüne koyuyor. Şaşıran Blatter, “Ne yapıyorsunuz Mr. President?” diye gayrı ihtiyari soruyor. Ulusoy da, “Bu bir Türk geleneğidir. Babaların eli öpülür ve babalar affeder. Beni bundan sonra manevi evladın say. Ben buraya gelirken, olayların bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum. Bizi affet, babalığını göster.” dedi. Olaylı İsviçre maçının üzerinde daha 24 saat bile geçmeden düzenlediği basın toplantısı ile şimşekleri üzerine çeken Blatter, “Tamam, tamam” deyip FIFA Genel Sekreteri Urs Linsi’yi odasına çağırarak gerekli talimatı veriyor: “Urs, sanıyorum Türkiye dosyasını tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Lütfen gerekeni yapın.”

Fatih Terim’le devam kararının çıktığı dünkü Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda yaşananları tek tek anlatan Ulusoy, şu açıklamada bulunuyor: “Ben Blatter ve Linsi’nin yaklaşımından cezamız 2 veya 3 maça indi diye mutlu olmuştum. Meğerse, biz Blatter’in manevi evladı olmadan önce Türkiye 2008 Avrupa Şampiyonası’ndan ‘tard’ (ihraç) edilmiş… 2008’de yokmuşuz”

11 Şubat 2006 tarihinde Ulusoy “Benim kişisel olarak üstüme düşen ne görev varsa yapmaya hazırım. Af da dilerim, ceza da çekerim. El de öperim, etek de” der.

Ancak Ulusoy el öpme iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtirken, “Blatter’in elini öpmedim. Ama gerekirse elini de öperim” der.

Aynı tarihte yine Tahkim Kurulu problemi vardır.

Menajeri Hakan Azman ile imzaladığı sözleşmeyi çiğnediği için 1 milyon dolar cezaya çarptırılan Alpay’ın, “Cezam kalkmazsa İsviçre maçlarına çıkmam” dediği ve söz aldığı iddia edilir. Sözler tutulmayıp ceza yürürlüğe girince, ortalık karışır, Tahkim Kurulu dağılır.

Olay şöyle gelişir:

Alpay, Hakan Şükür’ün önerisi ile menajer Hakan Azman’la 31 Ocak 2000’de sözleşme imzaladı. O dönem Fenerbahçe’de kiralık oynayan Alpay, Siirt Jet-Pa Kulübü Başkanı Fadıl Akgündüz’ün “Seni Aston Villa’ya sattım. Yarın gidiyorsun” sözleri ile İngiltere yolunu tuttu. Hakan Azman, “Sözleşme şartlarına uymadı. Alpay’ın bana cezai şart gereği 500 bin doların yanı sıra sözleşme ücretinin yüzde 10’u olan 325 bin paundu ödemesi lazım” diyerek Futbol Federasyonu’na başvurdu. Federasyon yönetim kurulu, 12 Mart 2002’de Alpay’ın, 666 bin paundluk sözleşme ücretinin yüzde 10’unun Hakan Azman’a ödenmesini kararlaştırdı.

Araya önce 2002 Dünya Kupası girdi. Alpay’ın morali bozulacağı gerekçesi ile dosyaya el sürülmedi. 2004 Avrupa Şampiyonası elemeleri sırasında da “Alpay’ı üzmeyelim” denilerek dosya yine rafa kaldırıldı. Hakan Azman, 9 Ağustos 2005’de Tahkim Kurulu’na başvurarak, Alpay’ın transfer ücretinin 666 bin paund değil, 3 milyon 253 bin paund olduğunu, bu doğrultuda kendisine yüzde 10’luk komisyon gereği 325 bin paundun ve de sözleşmede öngörülen 500 bin doların, 5’er yıllık yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğini bildirdi.

Kurul 20 Ekim 2005’de toplanarak 325 bin paund menajerlik ücreti ve 500 bin dolarlık ceza tazminatının yarısı olan 250 bin doların Alpay tarafından ödenmesine 10 dakikada karar verdi. Karar, Erkan Vardar’ın muhalefet şerhi ile 4’e 1 alındı. Ama gerekçeli karara “oybirliği ile” yazıldı. Yönetim Kurulu bunu öğrendi, ortalık karıştı. Kararın ertesi günü Gürol Kaymak ve Erkan Vardar istifa etti. Tahkim dağıldı. Karar, açıklanmadı, adeta devlet sırrı gibi saklandı. Ancak, Alpay, haberi Tahkim Kurulu’ndaki bir dostu vasıtasıyla öğrendi. Bunun üzerine rest çekti, İsviçre maçlarına çıkmayacağını söyledi. Levent Bıçakçı başta olmak üzere yönetim kurulunda ve Tahkim Kurulu’nda görevli çok sayıda isim, “Karar düzeltilecek” diyerek Alpay’ı zor da olsa ikna etti.

Verilen sözler unutuldu. Kararın düzeltilmeyeceğini anlayan Alpay, Yargıtay’a başvurdu. Tecrübeli futbolcu, “Hakan Azman’ı yolda görsem tanımam. Hakan Şükür’ün aracılığı ile tanıştım. Aston Villa’ya gitmemde en ufak bir katkısı olmadı. Üstelik ben Aston Villa’da çok az oynadım ve transfer ücretimi de alamadım. Derdimi anlatamadım. Şimdi cebimden yaklaşık 1 milyon dolar çıkacak. Çocuğumun rızkını, hiç hak etmeyen birine vermiş olacağım” dedi. Menajer Hakan Azman ise “Ortada bir sözleşme var. Alpay sözleşmeyi çiğnedi. Tahkim Kurulu’ndan doğru karar çıktı” diye konuştu.

El öpme hadisesinin yankıları ve polemiği bir türlü bitmez. 17 Şubat 2006 tarihinde Ulusoy hala bu konuyu anlatmaktadır:

“Ben olmasam 2008 Avrupa Şampiyonası ile birlikte 2010 Dünya Kupası’ndan da ihraç edilebilirdik.

Yaşım 48, kimin elini öpüp öpmeyeceğimi çok iyi biliyorum. Blatter ile aramızda 10 yıldır baba-oğul ilişkisi var. Kendisine çok yakınım. Biz onunla öpüşürüz, başımı göğsüne koyarım. ‘Sen babamsın, biz evladınız, gerekirse elini bile öperim’ dedim. ‘Ulusoy yes, no bile bilmiyor, nasıl bu kadar yakın oluyor?’ diyorlar. Ben FIFA ve UEFA ailesinde çok sevilen bir başkanım. Ülkemi de en iyi biçimde temsil ediyorum. Gerekirse ülkemin menfaatleri için el de öperim. Bunu ülkem adına yaparım, kendim için değil. 2008 Avrupa Şampiyonası ile birlikte, belki de 2010 Dünya Kupası’ndan bile ihraç edilebilirdik. İsviçre’ye gittiğimde böyle bir hava vardı. Çalışmalarımızdan sonra olayı buraya getirebildik.” 6 maçlık cezada indirim olacağını tahmin ettiğini belirten Ulusoy, “İnşallah FIFA Tahkim Kurulu indirim yapar da CAS’a gitmek zorunda kalmayız. FIFA Tahkim Kurulu’ndan indirim kararı çıkacağına inanıyorum”.

Bu arada ligler devam ediyor ve ciddi şiddet olayları yaşanıyordur. En ciddi olaylardan birisi 26 Şubat 2006’da Diyarbakır’da, Diyarbakırspor – Konyaspor maçında yaşanır.

Diyarbakır’daki olaylı maçla ilgili olarak 100 kişi gözaltına alınır. Maçın 87’nci dakikasında yarıda kalmasına yol açan olaylara karışanlar, Emniyet Müdürlüğü’nün çektiği görüntülerden tek tek tesbit edilmeye başlanır.

Bu arada stadın içinde ve dışında meydana gelen olaylarda 20 polis yaralanır.

Atatürk Stadyumu savaş alanına döner. Stadyumdaki 9000 koltuğun parçalanarak sahaya atıldığı açıklanır.

Ulusoy, şidet olaylarına karşı “Biz daha yeni bir federasyonuz. Göreve başlayalı 35-40 gün oldu. Bu konuda çok ciddi çalışmalarımız var. Talimatlarda bir takım değişikliklere gideceğiz. Şiddeti önlemek için üzerimize düşen görevi yapacağız” der.

1 Mart 2006’da Tahkim Kurulu’nda Tanju Güvendiren krizi ise hala bitmemiştir.

Ulusoy, Tahkim Kurulu Başkanlığı seçimini kaybettikten sonra mazeret beyan etmeden üç toplantıya katılmadığı için üyelikten düşürülmesi kararlaştırılan Tanju Güvendiren için devreye girer. Ulusoy, Güvendiren’in kurula seçilmesini sağlayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e, “Tatsızlık çözülecek, Güvendiren göreve devam edecek” der.

3 Mart 2006 tarihinde, Futbol Federasyonu’nun 1 Haziran 2005’te Olağan Mali Genel Kurulu’nda oy çokluğu ile alınan yayın gelirlerinin 18 Süper Lig kulübüne eşit olarak dağıtılması kararını Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi bozar.

Fenerbahçe, G.Saray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un kararın iptaliyle ilgili başvurusunu mahkeme kabul eder. Mahkeme yayın gelirinin dağıtımıyla ilgili karar yetkisinin Genel Kurul’da değil, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda olduğu gerekçesiyle “eşit paylaşım” kararını iptal eder. Mahkeme ayrıca Genel Kurul kararı için önerge veren 72 delegeden 19’unun havuz konusunda hak sahibi olmadığına da karar verir. Mahkemeden çıkan bu karar ayrıca Mali Genel Kurul’da alınan kararın ardından 2.Lige düşen payı da ortadan kaldırmış olur.

14 Mart 2006’da Futbol Federasyonu, bağımsız denetleme kurumu Deloitte Denetim SMM A.Ş ile sözleşme imzalar. Kemal Kapulluoğlu konu hakkında şunları söyler:

“Bundan sonra federasyonumuzun kaynakları ve faaliyetleri sırasında yaptığı harcamaları, kuruluş yasamızda belirlenmiş denetleme organları dışında, uluslararası kariyeri olan bağımsız bir denetleme kurumu aracılığıyla kamuoyunun da denetimine açıyoruz. Futbol, bu ülkenin sadece sportif anlamda değil, günlük yaşamda da üzerinde en fazla konuşulan, tartışılan ve fikir yürütülen olgularının başında geliyor. Tıpkı sahada oynanan oyunda olduğu gibi böylesıne yoğun ilgi gören bu olgunun, idari ve mali anlamda da kamuoyuna açık tutulmasının yararına inanıyoruz.

13 Şubat’ta, bu sektörün önde gelen kuruluşlarından, hazırlanan şartnameye uygun teklif vermelerini istedik. 20 Şubat tarihine dek bu teklifler federasyona iletildi. 21 Şubat’ta, en uygun teklifi veren firmanın tespiti yapıldı, 8 Mart’taki yönetim kurulu toplantısında da Deloitte Denetim SMM A.Ş ile anlaşma imzalanması kabul edildi.

Deloitte, 3’er aylık periyotların yanı sıra federasyonun yıllık mali yapı denetimini de gerçekleştirecek Bu denetlemeler sonrasında oluşacak tablo, federasyonumuz tarafından basın yayın organları aracılığıyla düzenli olarak kamuoyuna yansıtılacak. Bundan böyle gerek genel kurul üyelerimiz, gerekse kamuoyu, dilediği zaman bu bilgilere ulaşma olanağını bulacak. Futbolda yeni bir döneme başlıyoruz. Bu yöntem ile artık federasyonun harcamalarına ilişkin spekülasyonlarının da ortadan kalkacağına inanıyoruz”.

22 Mart 2006’da Tahkim Kurulu’nda problem haline gelen Tanju Güvendiren problemi çözülür. Üç toplantıya katılmadığı için üyelikten düşürülmesi kararlaştırılan ve bu konuda hakkında tutanak hazırlanan Tanju Güvendiren, federasyon başkanı Haluk Ulusoy’un müdahalesi sonucu af kapsamına girer.

Ancak Güvendiren hakkında hazırlanan ve kayıtlara geçen tutanağın nasıl sümenaltı edileceği de merak konusu olur. Tahkim Kurulu’nun bu uygulamasının hukuki sorun yaratacağı ileri sürülür.

Elbette ki herşey kılıfına uydurulur, konu kapanır…

Aynı gece Ali Sami Yen Stadı’nda Türkiye Kupası maçında karşılaşan G.Saray – Fenerbahçe maçında yaşananlar tartışılmaya başlanır. Maç boyunca sahaya yağmayan madde kalmaz.

Fenerbahçe İkinci Başkanı Nihat Özdemir, derbiyi yorumlayarak, “Sadece bizim oyuncularımıza değil, Hasan Şaş’a bile attılar. Bu yapılanlar cezasız kalmamalı. G.Saray’ın sahası ne olacak? Bir an önce kararı bekliyoruz. Bizim için takımın başına bir şey gelmemesi, tur atlamaktan çok daha önemli. O kadar olaylar olmaya başladı ki, çocuklar çok etkilendi. Devre arasında takımı sahadan çekmeyi bile aramızda tartıştık” der.

Karşılaşmanın 4. hakemi Fırat Aydınus ve temsilciler Mehmet Haluk Gözen ve Gökhan Berker tam 78 kez ağza alınmayacak küfürler edildiğini, sayısı belirlenebilen 221 adet yabancı maddenin sahaya atıldığını, tribünlerde 5 adet Bengal Ateşi (Göz yakıcı gösteri meşalesi) yakıldığını ve 9 adet ses bombası patlatıldığını tesbit ettiler.

Profesyonel Disiplin Kurulu da, 06/941 sayılı bir belgeyle G.Saray Kulubü’nden Fenerbahçe maçında yaşanan olaylarla ilgili olarak 3 gün içinde savunma istedi. Aksi halde savunma hakkından vazgeçmiş sayılacağını bildirir.

Maçın hakem ve temsilci raporları şu şekildedir:

Saat 18.43: Maraton Üst tribününden 16-17 adet pet şu şisesi atıldı. 3 kez Fenerbahçe’ye küfür edildi.
Saat 18.44: Numaralı tribün dışındaki tüm tribünlerden 5 kez Fenerbahçe’ye, 4 kez Tuncay’a küfür edildi. Yeni açık tribünlerinden 3 adet bomba tabir edilen patlayıcı atıldı.
Saat 19.03: Eski ve Yeni Açık ile Maraton tribünleri 3’er kez küfürlü tezahürat yaptı.
Saat 19.05: Misafir takım ısınmak için sahaya çıktığında 15 adet pet şişe ve su bardağı ile yabancı madde atıldı. Tüm tribünler 4’er kez küfür etti. Eski Kale Arkası’ndan ses gücü yüksek patlayıcı atıldı.
Saat 19.15: Isınma devam ederken, 3 kez tehdit ve tahrik içeren tezahürat yapıldı. 3 kez küfür edildi, sahaya sayısız pet, bardak, şişe ve yabancı madde atıldı.
Saat 19.27: Tuncay’a biri 3, diğeri 4 kez olmak üzere 7 kez küfürlü tezahürat yapıldı.
Saat 19.30: Maraton ve Eski Açık tribününden yoğun katılımla 4 kez konuk ekibe küfür edildi.
Saat 19.32: Yapılan anonsa rağmen Tuncay’a yine 7 kez küfürlü tezahüratta bulunuldu.
Saat 19.33: Isınmasını sürdüren konuk ekibe Maraton tribününden 8-9 adet pet bardak ve şişe atıldı.
Saat 19.38: Konuk ekip ısınmasını tamamlayıp soyunma odasına giderken, Maraton tribününden 15-20 adet pet bardak, şişe, küçük parlak yabancı madde, körüğe yanaştığında ise yeni açıktan yine pet bardak, şişe ve 3,5-4 cm çaplı 30 gram ağırlıkta avizelerde kullanılan cam küre atıldı.
Saat 19.50: 8 kez konuk ekibe tribünler küfür etti. 2 Bengal Ateşi yakıldı.
Saat 20.01: Maraton tribünü sahaya arka arkaya 4 kez 2’şer adet su bardağı attı.
Saat 20.04: Sahaya 1 adet su bardak altlığı atıldı.
Saat 20.05: Maraton Üst ve Orta bölümünden 6 adet pet su şişesi ve bardağı atıldı.
Saat 20.06: Yeni Açık tribününden sahanın yeşil zeminine ulaşan 7-8 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.08: Konuk ekibin golünden sonra sahaya 9-10 adet pet su bardağı, küçük buz parçaları, 1 adet boş kanyak şişesi atıldı. 9×15 cm ebadındaki şişe alıkonuldu.
Saat 20.11: Eski açık tribününden köşe gönderi civarına 11 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.12: G.Saray’ın beraberlik golünden sonra sahaya toplam 8 adet su bardağı atıldı. 4 adet Bengal Ateşi yakıldı.
Saat 20.15: Sahaya 6 adet su bardağı atıldı.
Saat 20.22: Futbolcular arasındaki bir gerginlik sonrası yeşil zemine isabet eden 14 adet pet su bardağı atıldı. 3 kez Fenerbahçe’ye küfür edildi.
Saat 20.29: Eski Açık tribününden 1 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.31: Bir hakem kararı sonrası Maraton tribününden ikinci yardımcı hakeme 1 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.33: Konuk ekibin korner atışı sırasında köşe gönderine 20-25 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.34: Taç atışı sırasında konuk ekip futbolcusuna 5-6 su bardağı ile sopa gibi algılanan boru şeklinde mukavva atıldı.
Saat 20.36: G.Saray’ın ikinci golü sonrası 2 adet bengal ateşi yakıldı.
Saat 20.42: Maraton trubününden sahaya 4 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.45: 6-7 adet bozuk para, buz parçaları, 3 adet pet su bardağı sahaya atıldı. Reklam panolarının arkasında 2 adet atom diye tabir edilen ses bombası patladı.
Uzatma Dakikaları: 4 adet pet su bardağı atıldı. 3 kez konuk ekibe küfür edildi. Hakem ilk yarıda iki kez sahayı temizletti.
Saat 21.03: Sahaya toplam 8 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 21.04: Sahaya 4 adet bardak atıldı. Hakem oyunu durdurup yardımcılarını orta alana topladı. Ancak futbolcularınızın hakemi ikna etmeleri sonrası 2 dakikalık beklemeden sonra maç yeniden başladı.
Saat 21.06: Seyircinizin bulunduğu Maraton tribününden sahaya 10-12 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 21.09: Fenerbahçe’ye 3 kez küfürlü tezahüratta bulunuldu.
Saat 21.10: Aynı mahiyetteki küfür müştereken 3 kez daha tekrarlandı.
Saat 21.11: Numaralı tribünden yeşil zemine 2 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.16: Eski Açık tribününden sahaya 13-15 adet pet su bardağı ve tanımlanamayan ufak çaplı yabancı madde atıldı.
Koltuklar kırıldı
Saat 20.28: Rakip takımın beraberlik golünden sonra numaralı tribünün üst tarafından atom diye tabir edilen ses bombası sesi duyuldu.
Saat 20.33: Takımınızın attığı gol sonrası 2 adet bengal ateşi yakıldı.
Saat 20.35: Hakemin bir kararı sonrası 8 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.45: 1 adet su bardağı atıldı.
Uzatma Dakikaları: Numaralı tribünün üst tarafından yeşil zemine 1 adet çakmak atıldı, 2 adet Bengal ateşi yakıldı. Bu ateşlerden biri rakip takım seyircisinin bulunduğu tribüne fırlatıldı. 3 kez Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a müştereken küfür edildi. Tribünlerde onlarca koltuk kırıldı, sahaya atıldı. Yabancı maddelerden bazıları yardımcı hakeme ve futbolculara isabet etti.

SAHAYA NELER ATILDI?
Pet şişe
Pet bardak
Ses bombası
Çakmak
Mukavva
Bengal Ateşi
Avize parçaları
Kanyak şişesi
Koltuk
Buz parçaları
Bozuk para

27 Mart 2006’da Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Türkiye Kupası çeyrek final ikinci maçında Fenerbahçe ile oynanan karşılaşmada sahaya atılan yabancı maddeler nedeniyle Galatasaray’a 1 maç seyircisiz oynama cezası verir.

Hakemler 24-26 Mart 2006 tarihlerindeki Süper Lig ve A Kategorisi maçlarına onar dakika geç çıkarlar.

Hakemler, kendilerine yönelik saldırıların son haftalarda artması üzerine eylem yapma kararı alırlar ve uygularlar.

Ulusoy, kendisine hakemlerin şikayetlerini anlatan ve eylem yapmak istediklerini bildiren Çulcu’yu, bu düşünceden vazgeçirmek için çok uğraşır. Liglerde sona gelinmesi nedeniyle tansiyonun yüksek olduğunu vurgulayan Ulusoy, “Şu aşamada eylem yapmanız ortamı daha da gerer” der. Ancak, hakemlerden yoğun baskı gören Çulcu, Ulusoy’a olumsuz yanıt verip, kesinlikle eylem yapacaklarını ifade eder.

Özellikle Diyarbakırspor-Sivasspor maçında Özgüç Türkalp’in dövülüp ölümle tehdit edilmesi ve Samsunspor-Kayserispor karşılaşmasında da Kuddusi Müftüoğlu’nun saldırıya uğraması, MHK’nin eylem kararında önemli rol oynar.

TFF, Fenerbahçe’nin V.Manisa ile oynayacağı maçı, başvuruya rağmen İzmir’e almazken, G.Saray’ın Diyarbakırspor maçını, Diyarbakır’ın itirazına rağmen İzmir’e verince ortam yeniden gerilir!

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 11

leave a comment »

29 Ocak 2004 tarihinde, futbol sahalarında olayların artması üzerine, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin bir açıklama yapar.

Şahin, futbolda herkesin sorumluluğunu bilmesi gerektiğini kaydederek, “Futbolda ikinci yarı sancılı başladı. Bunların asgariye indirilmesi gerekli. Hakem hatalarının olduğunu söylemek istemiyorum. Ancak herkes sorumluluğunu bilmeli ve tansiyon düşürülmeli. Bu böyle giderse hükümet olarak seyirci kalamayız ve gerekeni yaparız. Ligin, 2. hafta maçlarından itibaren normale geleceğine inanıyorum” diye konuşur.

Futbol Federasyonu’nun Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Yasa’da değişiklik yapılabilmesi için çalışmaların başladığını ifade eden Şahin şunları ekler:

“Tüm federasyonların özerkliğiyle ilgili kanun tasarısını imzaya açtık. Biz sadece Futbol Federasyonu ile ilgilenmiyoruz. Spor yönetiminde de demokrasi kurallarının iyi işlemesini arzu ediyoruz. Her federasyonun genel kurulunda delege sayısının artırılmasını istiyoruz. Futbolda 109 delege var. Bunun binlere yaklaşması lazım.

Türk futboluna emeği geçen birçok futbolcu var. Bir tek Turgay Şeren’in temsil ettiğini biliyorum. Bu çalışma federasyon ve yönetimine karşı bir tavır değil. Amaç futbolu zenginleştirmek. MerkezHakem Kurulu’nun 9 üyesinin başkan tarafından değil de ya yönetim ya da genel kurul tarafından belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. FutbolFederasyonu’nun kuruluş ve görevlerini içeren yasada da değişiklik yapılması planlanıyor. Zaten bununla ilgili olarak Futbol Federasyonu’ndan da talep var.

Genel kurulda amatör spor kulüpleri yalnızca 3 delegeyle temsil ediliyor. Aslında amatörler futbolun beşiğidir ve 6 bin kulübe 3 delegenin bulunması azdır”.

TFF Yönetim Kurulu Üyesi Bayram Yağcı, Beşiktaş Samsunspor maçını ve sonrasında yaşananları bahane ederek istifa eder. Yağcı:

“Yaklaşık 1.5 aydan bu yana medya ve kamuoyu Birinci Süper FutbolLigi’nde birinci ile ikinci takım arasında puan farkı açılırsa ligin tadının kaçacağı ve reytinglerin düşeceği gibi yorumlar yapıyor. Bunlar söylenti şeklinde dolaşırken, birinci takımın ikinci devredeki ilk maçında böyle bir gece yaşanıyorsa, şampiyonluklara futbol dışı unsurlar karar verecekse, bununla mücadele edeceğimi ve böyle çark oluşursa savaşarak bu çarka çomak sokacağımı söyledim. Böyle senaryoları söyleyen ve iddia eden ben değilim. Bu olaylar karşısında benden hiç kimse 3 maymunu oynamamı beklemesin. Ben 15 milyonluk Beşiktaş camiasına sorumluluk taşıyan bir insanım. Böyle olaylar yaşanırken ben bir koltuğa esir olamam.

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında benim için bazı sözler sarfetti, sayın başkan benim 3.5 yıl boyunca Beşiktaş taraftarı gibi çalıştığımı dile getirdi. Ben federasyon kapısından girerken formamı arabada bırakarak girdim. Bunun ispatı da Beşiktaş ile ilgili alınan bazı kararlara katılmamama karşın muhalefet şerhi koymadığım gerçeğidir. Formamı çıkardım, ancak kalbimdeki renkleri silmedim. Yönetimdeki diğer arkadaşlarımın silmediği gibi”.

TFF yönetimindeki bir ismin kendi ifadeleri dahi çelişkili ve TFF Yönetim Kurulu hakkında ipuçları veriyordur. Yağcı “Ben 15 milyonluk Beşiktaş camiasına sorumluluk taşıyan bir insanım” dedikten birkaç dakika sonra “ben federasyon kapısından girerken formamı arabada bırakarak girdim” diyebiliyor ve bunda hiçbir gariplik görmüyordur.

“Formamı çıkardım, ancak kalbimdeki renkleri silmedim. Yönetimdeki diğer arkadaşlarımın silmediği gibi” sözleri de TFF’nin işleyişini açıkça ortaya koymaktadır.

Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu, 12 Şubat 2004’de Dünya Futbolu ve Türkiye konulu panelde UEFA kriterlerine uyan 6 kulübümüz bulunduğunu söyler:

“Beşiktaş, Fenerbahçe, G.Birliği, G.Antep, A.Gücü ve ismini hatırlayamadığım bir kulüp şu anda kriterlere uyuyor. G.Saray ve Trabzon henüz uymuyor.”

Soruyorum o halde: Eeee?

Daha önce defalarca 2004’de görevi bırakacağını açıklayan Ulusoy 19 Şubat 2004’de “sürmesi gereken yapısal reformları gerçekleştirecek bir misyonu olduğu için başkanlığa devam kararı aldığını” söyler.

Meali “Fenerbahçe’nin önünü yeterince kesemedim hala. G.Saray’a birkaç şampiyonluk daha kazandırmam lazım. Arada bir de Trabzon’u şampiyon yapabilirsem tadından yenmez”…

Ulusoy yazılı açıklamasında, “Tavanda bir dünya şampiyonluğu, tabanda devam edilmesi gereken bir dolu yapısal reformu gerçekleştirecek bir misyonum olduğu kanaatine vardığım için başkanlığa devam etme kararımı futbol kamuoyu ile paylaşıyorum” der.

Geride kalan 7 yılllık görev süresinde birçok başarı elde ettiklerini ve sorumluğunu düşünerek bir karar aşamasına geldiğini belirten Başkan Ulusoy, “ısrarcı baskılar karşısında vermem gereken karar, misyonumu tamamlayıp, tamamlamadığımla ilgiliydi. Yaptığım iç muhasebemde, futbolumuzun ürettiği kaynakları ve büyük potansiyelini, akılcı ve rasyonel kalıplara aktardığımız zaman yarattığımız başarıları sürekli kılacak, tavanda bir dünya şampiyonluğu, tabanda devam edilmesi gereken bir dolu yapısal reformu gerçekleştirecek bir misyonum olduğu kanaatine vardığım için başkanlığa devam etme kararımı futbol kamuoyu ile paylaşıyorum. Söylemek ve yapmak farklı şeylerdir. Ben söylediklerini, hatta daha fazlasını yapan bir kişinin huzuru içindeyim” der.

Ulusoy’un devam kararı üzerine Erman Toroğlu 20 Şubat’ta şunları yazar:

20 Şubat 2004 – Ya Terim ya Denizli (Erman Toroğlu)

Ben, Haluk Ulusoy’un bir yanda Mustafa Denizli’yi, diğer yanda da Fatih Terim’i gördüğünü ve düşündüğünü biliyorum. Bakın, tahmin ediyorum demiyorum, biliyorum. Bu lafıma dikkat edin. Ama Şenol Güneş’in de AKP’nin ağır toplarıyla çalıştığını da biliyorum.

Haluk Ulusoy büyük bir terslik olmazsa yine Futbol Federasyonu Başkanı seçilecek. Ulusoy’un iki elinde iki bomba var. Birisinin üzerinde, “MHK” yazıyor, diğerinin üzerinde ise, “Milli Takım Teknik Direktörü.”

Ulusoy eğer seçilir ve bu ikisinde hata yapmaya devam ederse, patlayacak bombalardan kesin olarak hasar görür, hatta yok olur. MHK ile ilgili sorunlarda MHK (Merkez Hakem Komitesi) kadar kendisinin de rolü var. MHK’nin işine ne kadar karışıyor, ne kadar hakem tayini yaptırıyor, FIFA listesine ve klasmanlara ne oranda tesir ediyor?

Bu olay, kulüpleri çok yakından ilgilendiriyor. Zaman zaman direkt olarak maçları ilgilendiyor. Üç büyükler mağlup olunca da kamuoyunu ilgilendiriyor.

Milli takım olayı ise çok daha başka. Yoldaki herkes, üç büyük takımı ya da diğer takımları tutan tutmayan herkes, bu konuda burnundan soluyor. Ulusoy’un fazla bir şey yapmasına gerek yok. Tedbil-i kıyafet giyinsin, halkın arasına girsin, önüne gelen bin kişiye, “Şenol Güneş için ne düşünüyorsun?” diye sorsun. Alacağı cevap yüzde 90’dan fazla menfi olacaktır.

Spor kamuoyunu şu anda iki teknik adam göstere göstere aldatıyor. Biri Şenol Güneş, diğeri Fatih Terim. İkisi de “La Fontaine’den Masallar” anlatıyorlar. ‘Gençleştirme’ yapıyorlarmış. Sonra da hafif sağa dönerek bunu, “değişim”e çeviriyorlar. Yani laf ebeliği yapıyorlar.

Ne kulüp takımlarında, ne de milli takımlarda ‘gençleştirme’ diye bir olay yoktur. Bu bizim gibi geri kalmış ülkelerde vardır. Neyin gençleştirmesi? G.Saray, UEFA Kupası’nı alırken, Hagi, Taffarel, Popescu kaç yaşındaydı? Biz Dünya Kupası’nda üçüncü olurken yaş ortalamamız neydi?

Ama Şenol Güneş, dünya üçüncüsü olan takımın üzerinde oynamadı, o takımı kademe kademe değiştiremedi, değiştirmeye gücü yetmedi. Çünkü futbolcusu Şenol Güneş’in üzerindeydi, altında değil. Sonunda Avrupa Şampiyonası elemelerinde rezilleri oynadık.

Şimdi de kardeşimiz diyor ki, “Ben takımı gençleştiriyorum.” O zaman Milli Takım Teknik Direktörlüğü’ne de 25 yaşında bir teknik adamı getirelim. Şenol Güneş de yaşlandı. Onun mantığına göre, benim bu mantığım doğru. Ama aslında ikisi de yanlış. Çünkü futbolun kitabında böyle bir şey yok.

Hani namaz kılarsın, namazın sonuna doğru hafifçe sağına bakarsın, “Es selamun aleyküm” dersin, sonra soluna döner yine, “Es selamun aleyküm” dersin. Haluk Ulusoy da tıpkı böyle. Ben, Ulusoy’un iki tarafına bakarken, bir yanda Mustafa Denizli’yi, diğer yanda da Fatih Terim’i gördüğünü ve düşündüğünü biliyorum.

Bakın, tahmin ediyorum demiyorum. Bu lafıma dikkat edin. “Biliyorum” diyorum. Bence Ulusoy, Milli Takım Teknik Direktörlüğü için düşündüğü operasyonu yapacak. Yapması da gerekir. Ama şu anda “merhaba” dediğinde karşısında Şenol Güneş var. Güneş’in de Ulusoy’a karşı AKP’nin ağır toplarını devreye sokmaya çalıştığını da biliyorum.

Kısacası yukarıdaki iki önemli konuda da sorunu çözecek insan Ulusoy. Sonra olacak tersliklerde okkanın altına girecek insan kendisi. Eğer gereğini yapmazsa başı çok ağrıyacak çookk…

14 Mart 2004’da Christoph Daum, Gençlerbirliği’nin Adanaspor ile oynayacağı maçın ertelenmesini anlayamadığını belirten bir açıklama yapar:

“Kimseyle polemiğe girmek istemiyorum ama, anlayamadığım şeyler var. Gençlerbirliği’ne UEFA Kupası’nda yardımcı olmak üzere ertelendiyse bana göre kupa maçından sonraki karşılaşması ertelenmeliydi. Çünkü rakibimiz bizimle kupa maçı yapacak. Sonra bir lig maçı oynayıp, Valencia’nın karşısına çıkacak. Bu nedenle yapılana anlam veremiyorum.”

Bu erteleme gerçekten de Türkiye’deki ligler tarihinin en ilginç maç ertelemesidir. Fikstüre göre Gençlerbirliği önce Fenerbahçe ile kupada karşılaşacak, sonra lig maçı oynayacak ve ardından UEFA Kupası maçı için Valencia ile oynayacaktır. Gençlerbirliği’nin öyle bir talebi olmamasına rağmen, Valencia maçına daha yakın bir tarih olan lig karşılaşması değil, Fenerbahçe ile oynayacağı karşılaşma ertelenmiştir. Bugün dahi bunun nedeni anlaşılabilmiş değil…

18 Mayıs 2003’de “Şenol Güneş, 2004 yılına kadar her ne olursa olsun Milli Takım’ın başındadır”, 2 Temmuz 2003’de “Şenol Güneş başarılı bir teknik direktördür ve görevinde kalması gerekir” diyen Ulusoy, nasıl ki “2004’te bırakıyorum” lafını yediyse

22 Mart 2004 tarihinde yaptığı açıklama ile Şenol Güneş’in sözleşmesini de tek taraflı olarak fesheder.

Önce Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Levent’teki binasında saat 14.00’te toplanır. Yaklaşık 2 saat sonra toplantıdan ayrılan Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, daha sonra Şenol Güneş ile birlikte geri döner. Yönetim kurulunun kararı Şenol Güneş’e, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy tarafından bildirilir. Ulusoy ve Güneş, daha sonra birlikte basın toplantısı düzenlerler.

Haluk Ulusoy, Şenol Güneş ile yollarına devam etmemeyi yönetim kurulunda görüştüklerini ve karara bağladıklarını belirterek, “Güneş’in sözleşmesi 13 Temmuz’da sona eriyordu. Biz kararımızı bir an önce vermek istedik. Ya devam edecek, ya da ayrılacaktık. Eğer devam etmeyi düşünmüyorsak, yeni gelecek hocaya zaman tanımamız gerekiyordu. Bugünden ayrılmanın daha doğru olduğunu düşündük ve sözleşmesini tek taraflı olarak feshetme kararı aldık. Türk futboluna hayırlı uğurlu olsun” der.

Haluk Ulusoy, Güneş’in sözleşmesiyle ilgili bundan sonra hukuki vecibeler neyse yerine getirileceğini söyler.

Bir gazetecinin, “Tazminat konusu ne oldu” şeklindeki sorusu üzerine Ulusoy, “Güneş’in sözleşmesinde 500 bin dolar tazminat olduğu doğrudur. Bundan sonra hukukçularla görüşeceğiz” der.

Milli Takımlar Teknik Direktörü Şenol Güneş, kendisine görev veren ve görevden alan Futbol Federasyonu’na teşekkür ederek, “Kendimi başarılı bulduğum için devam etmek istiyordum, ama karara saygılıyım” der.

Toplantının ardından Ulusoy ve Güneş el sıkışarak vedalaşırken, Güneş’i, başkan vekili Ata Aksu uğurlar. İkili kapıda bir süre arabanın gelmesini beklerken, Güneş, Aksu’ya, “Araba nerede. Kovarken acele ediyorsunuz, gönderirken etmiyorsunuz” der.

1 Nisan 2004’de Aziz Yıldırım, Beşiktaş’ın, Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşı olan futbolcuların yabancı statüsünden çıkarılması istemiyle Futbol Federasyonu’na yaptığı başvuruyu desteklediklerini söyler. Yıldırım, “Avrupa’daki düzenin Türkiye’de de aynen uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim de müracaatımız olacak” der.

Elbette ki sayın başkan bunu söylerken Ulusoy TFF’sinin Avrupa’daki düzenle alakası olmadığını gözden kaçırıyordur. Zira TFF talebi reddedecektir.

6 Nisan 2004 tarihinde Aziz Yıldırım bir gün önce oynanan G.Saray-Beşiktaş derbisinde yaşananlarla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenler. Yıldırım, o güne kadar maçlarda yapılan hataları hep hakem hatası olarak değerlendirdiklerini belirterek, “Ancak eğer bu yapılan hatalarda kasıt varsa, olaylar tehlikeli boyutlara geçmiştir” diye konuşur.

Hep adalet istediklerini belirten Yıldırım şöyle devam eder:

“Sadece kendimiz için değil herkes için adalet istedik. Bu düşüncemizi de her platformda dile getirdik. Toplumsal barışı, spor barışını sağlamak için bize düşen görevi her zaman yerine getirdik.

Hakem Ali Aydın’ın geçmişte bizim maçlarda ve daha önce yapılan hataları, hep hakem hatası olarak değerlendirdik. Ancak derbi karşılaşmasında, Ali Aydın, hiç olmayacak pozisyonlarda penaltı çalmış ve daha da önemlisi maç boyunca devam eden küfür için herhangi bir şey yapmamıştır. Ali Aydın bu hataları neden yaptığını açıklamalı. Eğer bu hataları kendisine yaptıranlar varsa bunları açıklasın. Aksi halde Türk futbolu ve olaylar kötüye gidiyor.

Bu derbi maçıyla birlikte yeni bir noktaya gelinmiştir. Açıklama yapası gereken sorumluların hiçbirisi konuşmamıştır ve beni rahatsız eden budur. Burada hadise Beşiktaş’ın Galatasaray’ı yenmesi değil; yener yenilir, bu gayet doğal. Asıl rahatsız edici olan ise işin içinde oyunlar varmış gibi gelmesi.

Burada yapılacak sey şudur: Sorumluluk federasyondadır. Futbol Federasyonu Başkanı ortaya çıkıp kalan 6 haftanın güvencesini bize vermesi gerekir. Biz kalan 6 maçın nasıl geçeceğini bilmiyor ve endişe duyuyoruz. Elazığ maçındaki ve bu maçtaki hakem hataları, bizi bundan sonra yapılacak maçlara da dışarıdan etki edileceği yolunda ciddi olarak düşündürüyor.

Beşiktaş Menajeri ve yöneticisi, bizi İnönü Stadı’nda yeneceklerini, o maça kadar da Fenerbahçe’nin 1 maç kaybedeceğini söylüyor. Tüm bunlar bizi şüpheye itiyor. Federasyon başkanının çıkıp garanti vermesi gerekiyor. Geçen hafta dışarı çıkan bir toptan gol yedik. Adana’da haksızlık yapıldı, ama sesimizi çıkarmadık. Ancak bu son olay bazı şeyleri uyarmamız gerektiğini ortaya çıkardı. Başta federasyon olmak üzere, devletin de bu konuya el atmasını bekliyoruz. Beşiktaş ile yaptığımız maçta rakibimiz hakem Serdar Tatlı ile ilgili olarak şaibe imasında bulundu. Bizim Bursaspor ile yaptığımız maç öncesinde teşvik primi söylentisi oldu. Haklarımızı hiçbir zaman yedirmeyiz ve hakkımızı savunacağız.”

6 Nisan 2004’de Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in isteği üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu soruşturma açar. İki Başbakanlık müfettişi, Türkmen’in “Alaattin Çakıcı vasıtasıyla tehdit edildim” iddialarını inceleyecektir.

Futbol Federasyonu eski asbaşkanı ve Fenerbahçe eski yöneticisi Hadi Türkmen’in, “Futbolun içinde mafya var, hakemler para yiyor, Milli Takım için Macaristan’a 750 bin dolar teşvik primi gönderildi” iddiaları hükümeti harekete geçirir. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in isteği üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu, Türkmen’in iddialarıyla ilgili olarak Futbol Federasyonu’na yönelik soruşturma başlatır.

Soruşturmaya Neden Olan İddialar:

Mafya Sporun İçinde
“Sporda bugün de, dün de mafyanın parmağı vardı. Çünkü futbol bir hobi değil, büyük çıkarlar var. Yayın gelirleri, futbolcu giderlerinin kontrolü, tribün temsilcilerinin kontrolü ve onlarla ilişkiler için mafya bu işin içinde. Bunlar futboldan istifade etmek isteyen örgütlerdir. Bunun adına ister mafya, ister başka bir şey diyebilirsiniz. Bu grupların yöntemleri; yıldırma, ürkütme, tehdit etme, belki de öldürmek.”

Çakıcı Tehdit Etti
“Alaattin Çakıcı vasıtasıyla bu tehditleri aldım. Çakıcı’yı suçlamıyorum. Birilerini rahatsız ettik ki bize bunları yaptılar. İstifa etmek zorunda bırakıldım. Belki de yapmasam Ahmet Çakar’ın yaşadıklarını 6 sene önce ben yaşayacaktım. Benden önce de istifa edenler oldu. Belki onların sebebi farklı ama benimkinde hayati önem taşıyan gelişmeler vardı. Ailem tehdit altındaydı.”

Kefaret İçin 100 Kurban
“DGM dosyasında, Yılmaz Ulusoy’un, ‘Çakıcı, yeğenim Haluk Ulusoy’u tehdit etti ve araya girenlerin hatırına, biraz daha görevde kalması adına süre verdi. Bunun için kefalet olarak Eyüp Sultan’da 100 kurban kestiğini duydum’ ifadesi yer almaktadır.”

Jeepleri Kim Aldı?
“Ata Aksu, futbolculara alınan Jeep’lerin parasını, Ulusoy Ailesi’nden birinin ödediğini söyledi. Sonra bu ismin Ümit Milli Takım Menajeri Burhan Satır olduğu ifade edildi. Oysa memuriyetten gelen Satır’ın bunu karşılayacak durumu yoktu.”

Macarlara Teşvik Primi
“1999’da Macaristan Portekiz’i yenseydi biz 2000 Avrupa Şampiyonası’na katılacaktık. Teknik Direktör Mezsöly aracılığıyla 750 bin dolar gönderildi. Bunu üst düzey bir yöneticiden dinledim. Sonuçta Portekiz Macaristan’ı yendiği için para geriye ödenmemiş, paranın güvenliği için de Dışişleri Bakanlığı Büyükelçiliği’ne para dönüyor.”

Doğan Hakem İstedi
“Gaziantepspor Başkanı, kendi takımının mağdur olduğunu ve müsabakalarına iyi bir hakemin verilmesini istedi; MHK Başkanı’ndan Ayhan Yücebilgiç’i talep etti. Bu hakemin daha sonra bir Gaziantepspor maçında görev aldığını biliyorum. “

7 Nisan 2004’de Yalçın Doğan mafya iddiaları üzerine “Futbolda Milyar Dolarlar” başlıklı bir yazı yazar:

Pasta hiç de küçük değil!.. Pastanın büyük olduğu yerde ne var?.. Mafya var!.. O nedenle, her maç böyle gürültülü, böyle kavgalı. O nedenle, maçlar saha yerine masada oynanıyor!..

Yaklaşık 1 milyar dolarlık rantın bölüşüm kavgası almış başını gidiyor. Maçlar, bu bölüşümün aracı. Zavallı seyirci de, heyecanlı figüranı. Tıpkı futbolcu gibi!..

Masada her şey mümkün. Hakem belirlenmesi, maçın kaderi, şampiyonluklar, bedava geziler, teşvik pirimi adı altında alavere dalavere, rakip futbolculara avantalar, bilet ihaleleri, reklam ihaleleri, 32 kısım tekmili birden, ne ararsan var!..

Eh, bunlar için bilek gücü, yani mafya gerek!..

Futbol piyasasında dönen paranın çeşitli kaynakları var. TV’lerden elde edilen yayın hakkı, milli takım maçları için sponsorluklar, stadyumlarda reklamlar, kulüplere giden reklamlar, forma reklamları, milli maçların yayın hakları, gişe gelirleri, kulüplerin her türlü faaliyeti. Bunlardan oluşan havuz, 1 milyar doları aşıyor. Kavganın göbeğinde bu paranın paylaşımı var.

Tribündeki ya da TV’yi izleyen seyirci ‘benim takım yendi, senin takım yendi’ diye birbirine girerken, adamlar masada ellerini oğuşturuyor.

Ama, öte yanda, milyar dolarlık pastanın paylaşımı için, birileri her zaman devrede. Onlar için devre arası yok. Onlar hep antrenmanlı. Fizik kondüsyon her zaman mükemmel!..

Siyaset-ticaret-mafya olur da, siyaset-futbol-mafya olmaz mı?.. Bal gibi oluyor, örümcek ağı gibi!..

En tepede federasyon var. Yıllık bütçesi 75 trilyon lira. Ona bağlı Merkez Hakem Kurulu var.

Federasyon genel kurulda seçiliyor. Kulüp temsilcilerinden oluşan bir genel kurul. Ama, orada kulüpler tercihlerini belirlerken, ne kadar özgür?.. Siyaset yok mu orada?.. Ya da seçimde etkili başka güçler?.. Bu ana şemsiye baştan sona araştırılmalı!..

Ama, sadece federasyon değil, kulüpler de araştırılmalı!.. Kulüplerde de hatalar ve mide bulandıran ilişkiler var. Yönetim eksik, transfer hatalı, ilişkiler hasta. Örneğin, kulüplerde mafya ile ilişkileri yürütenler var mı?.. Sadece süper ligde değil, diğer kategorilerdeki kulüplerde işler nasıl yürüyor?.. Adam kulüp yöneticisi mi, mafya babası mı, belli değil!.. Ya bunların siyasetle ilişkileri?..

Bu saatten sonra, bu ilişkileri gün ışığına çıkarmak, siyasal iktidarın görevi. Çünkü, olay artık sporu çoktan aşıyor.

Benim hakem hataları masallarına karnım tok!.. Ben temiz futbolu özlüyorum. Milyonlarca seyirci gibi!..

Futbol Federasyonu Başkanı, 7 Nisan’da ligin kalan 6 haftası için kulüplere garanti verir. Hakem Ali Aydın’a sahip çıkan Haluk Ulusoy, kişisel hatalarda art niyet aranmasının doğru olmadığını söyler.

Göreve geldiği günden bu yana hem yönetiminin hem de kurumlarının kesinlikle art niyetli olmadığını söyleyen Ulusoy, kişisel hatalarda art niyet aranmasının doğru olmadığını savunur.

Ulusoy, G.Saray Başkanı Özhan Canaydın’ın ‘Ali Aydın’ı bir daha maçlarımıza istemiyoruz’ sözlerine de cevap vererek, “Başkanımız kızgınlık anında böyle konuşmuştur. Biz Ali Ali Aydın’ı formuna kavuştuktan sonra G.Saray maçlarına vereceğiz. Cem Papila da Beşiktaş maçlarında görev yapacaktır. Federasyon olarak, kulüplerin bu tip isteklerine izin vermeyiz” diye konuşur.

Her söylediğinin tersini yapmayı artık alışkanlık haline getiren Ulusoy, “yedirmem” dediği Ali Aydın’a birkaç gün içerisinde görevi bıraktırır.

Sen sağ ben selamet…

16 Nisan 2004’da, Ulusoy, yönetim kurulu toplantısı nedeniyle bulunduğu Ankara’da Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz’un ısrarlarına rağmen söylentilere yol açmamak için Acil Hakem Semineri’ne katılmaz, ama hakemlere iletilmesi amacıyla bir mesaj yollar:

“Türk hakemleri Avrupalı meslektaşlarından çok çok üstünler. Hepsiyle gurur duyuyorum. Avrupa’nın en temiz ligi oynanıyor. Türk futbolunun gelişmesinde en önemli rolü üstleniyorlar. Hata yapılıyor ama kasıtlı olmadığını bütün futbol camiası bilmeli”.

Ulusoy, asbaşkanlar Orhan Saka, Levent Kızıl, Murat Aksu, Aydın Torunoğlu ve Hüsnü Hayali’nin de bulunduğu yemekte hakem toplantısı öncesi konuştuğu Bülent Yavuz’a şunları söyler:

“Türk hakemleri gurur duyulacak nitelikte başarılı. Onların morale ihtiyacı var. Bakın Avrupa liglerine, şampiyonlar ve düşecekler haftalar öncesi belli. Ama Türkiye’deki takımların durumu son haftaya kadar netleşmedi. Nefes nefese mücadele var. Türkiye Ligi’nde şaibe söylentileri çıkaranları lanetliyorum. Ayıptır. Ne şaibesi.”

Evet ya, ne şaibesi?
Sayfalardır anlatıyorum işte!

Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu 16 Nisan 2004’de, federasyon başkanlığı için demokratik bir yarıştan yana olduklarını belirterek, emek hırsızlığının karşısında durduklarını söyler. Yönetim kurulunun Ankara’da yaptığı toplantının ardından bir basın açıklaması yapan Aksu, Haluk Ulusoy’un başkanlığa yeniden aday olduğunu belirterek, “Diplomayla ilgili bazı sorunlar olabileceği konuşuluyor. Devlet böyle bir karar verirse boynumuz kıldan incedir. Ancak entrikaların karşısındayız. Herkes aday olabilir. Milli Takım’ın mağlubiyetleri zamanında ortada görünmeyen insanların herşey toz pembeyken ortaya çıkmaları ve aday olmalarına anlam veremiyoruz” diye konuşur.

Toz pembe…
Acaba Aksu bunları söylerken insanları kandırdığına gerçekten inanıyor mudur?

Aynı tarihte, Beşiktaş tarafından daha önce Giunti’nin AB statüsüne göre ‘bir Türk oyuncu gibi’ oynaması için yapılan başvuru, Futbol Federasyonu tarafından reddedilir. Beşiktaş Kulübü, konuyu Tahkim Kurulu’na götürme kararı alır.

Denizlispor Profesyonel Futbol Şubesi Başkanı Turgut Dalaman maçlarını İzmir’de oynamak istediklerini açıklar. Başvuruyu yaptıklarında tablonun farklı olduğunu belirterek, “Biz başvuruyu yaparken, ’31. haftadaki Gençlerbirliği ve 33. haftadaki Fenerbahçe maçlarını İzmir’de oynamak istiyoruz’ demiştik. Bunun nedeni de Atatürk Stadı zemininin sentetik çimle kaplanması işinin yeni sezona yetişmesiydi. Federasyondan aldığımız yazıda, Gençlerbirliği maçının 25 Nisan Pazar günü Denizli’de oynanacağı bildirildi. Fenerbahçe maçıyla ilgili henüz bilgi yok” der.

21 Nisan 2004’de Çaykur Rizespor Teknik Direktörü Yılmaz Vural, “Şenol Güneş, Milli Takım’dan ayrıldı, değil Futbol Federasyonu’nda, hiçbir kurumda adım gündeme bile gelmedi. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’a artık selam bile vermem” der.

Takımının başında istediği hedefe ulaştığını belirtirken Vural, “Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli antrenörlerden biriyim. 25 senedir kimse beni onore etmedi. Türkiye’de bir başarı elde edersin, bir üst kademedeki takıma antrenör arandığında adın bile geçmez. 10 yıldır telefon numaramı değiştirmedim. Hiç kimse arayıp da, ‘Sana şöyle bir görev layık gördük, ne düşünürsün’ diye teklif getirmedi. Çok sevindiğim için de hep şovmen oldum”.

22 Nisan 2004’da Başbakanlık Teftiş Kurulu, futbolun gündemine oturan teşvik primi iddiaları için araştırma başlatır ve G.Saray ile Beşiktaş kulübünün konuyla ilgili görüşlerini alır.

Teftiş Kurulu Müfettişi Eyüp Özgüç;

“Medyada yer alan teşvik primi iddiaları konusunda eğer bir belge, bilgi veya baskı varsa bunu araştırıyoruz. Tüm kulüp başkanları ve yöneticileri ile konuşuyoruz. Türk futbolunda ve sporunda böylesi çirkin olayların konuşulması, tüm toplumu rahatsız ediyor. Bu konuda hassas bir çalışma yapıyoruz. Lucescu’nun açıklamaları ve sözlerindeki mağduriyeti anlıyoruz. Amacımız temiz bir lig. Bugüne kadar konuşulanları da tek tek değerlendireceğiz”.

22 Nisan 2004 akşamındaki bir yemekte konuşulanlar Türkiye’nin gündemine oturur.

Gençlerbirliği ve Trabzonspor hem Türkiye Kupası Finali’nde, hem de ligin son haftasında karşılaşacaklardır. Trabzonspor da Fenerbahçe ile şampiyonluk yarışı içindedir. Bu iki takımın yöneticileri 22 Nisan akşamı yemekte buluşurlar.

Ankara Or-An’daki Diplomat Yakamoz adlı balık lokantasındaki yemekte bir araya gelenler Trabzonspor eski başkanı ve AKP Milletvekili Faruk Özak, eski yöneticilerden Bahri Köse, Gençlerbirliği yöneticilerinden Zeki Ünaldı, Muammer Akyüz ve Şahin Tuğrul’dur.

İddiaya göre aralarında iki siyasetçinin de yer aldığı bir yan masadan, Gençlerbirliği ile Trabzonspor yöneticilerinin konuşmaları net bir biçimde duyulur.

Sohbetin sonuna doğru Gençlerbirliği yöneticilerinden biri, Trabzonsporlular’a, “Siz üç maçı bitirin. Biz bu işi 1-0’a bitiririz” der.

Trabzonspor, 5 Mayıs’ta G.Birliği ile Türkiye Kupası finali oynayacaktır. Eğer bordo mavili takım ligde şampiyon ya da ikinci olursa Şampiyonlar Ligi’ne gidecek, bu durumda G.Birliği kupayı kaybetse bile UEFA Kupası’na katılma hakkı kazanacaktır.

Bu konuşmaya şahit olanlardan biri de CHP Mardin Milletvekili Muharrem Doğan’dır. Doğan biri milletvekili, diğeri ise belediye başkanı iki arkadaşıyla restauranta gelmiştir.

Doğan o gece şahit olduklarını anlatır:

  • Bugüne kadar o restauranta iki kez yemeğe gitmiştim. Dün (önceki) akşam, iki arkadaşımla birlikte balık yemek için oraya gittik. Bugün Hürriyet Gazetesi’nde ‘Esrarengiz yemek’ başlığıyla okuduğum haberdeki tüm konuşmalara tamamen tesadüf eseri ve istemeyerek kulak misafiri oldum.
  •  Maçların karşılıklı alınıp, verilmesi, maçlar üzerinde bazı hesapların yapılması ve bu hesaplara bazı politikacıların da katılması son derece şaşırtıcı ve üzüntü vericidir. Ben bu konuşmalara inanmak istemiyorum.
  •  Ligin kaderini belirleyecek iki takım yöneticilerinin, ligin en kritik maçlarının oynanacağı bir dönemde, bir yemekte buluşması ister istemez akıllara bazı kuşku ve şaibeleri getirmektedir. Daha doğrusu lige şaibe düşürmektedir.
  •  Türkiye Ligi futbol kurallarının ve spor ahlakının egemen olduğu bir süreçle tamamlanmalıdır. En küçük bir leke ve şaibeden uzak bir biçimde son maçlar oynanmalıdır. Benim de, tüm futbolseverlerin de en temel isteği budur.
  •  Ben tüm Türk halkının temsilcisi olduğum gibi tüm Türk takımlarının da destekçisiyim. Sakın kimse yanlış anlamasın, ne Trabzon, ne de G.Birliği’ne karşıyım. Trabzonspor ve Genlerbirliği’nin başarılarına gönülden seviniyorum ve destekliyorum.
  • Ancak, bu yemeğe katılan iki takım yöneticileri, bu yemeği niçin düzenlediklerini ve bu yemekte nelerin konuşulduğunu kamuoyuna açıklamak zorundadırlar. Bu açıklamayı bekliyorum. Aksi halde bundan sonra oynanacak tüm maçların sonuçları şaibeli olacaktır.
  • Bu maçları şaibeli noktaya getirmeye ve Türk futboluna zarar vermeye kimsenin hakkı yoktur. Benim dileğim ve temennim, ligimizde futbol kurallarının ve centilmenliğin egemen olmasıdır.
  • Ben, istemeden ve tesadüfen şahit olduğum bu konuşmayı gerekirse, Türk futbolunun geleceği için, centilmen ve dürüst sporcularımız ve kulüplerimiz adına, onların şaibe altında kalmaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşımayı bir görev biliyorum.
  • Amacım Türk futbolunun kazanmasıdır. Şu takımın ya da bu takımın kazanması değil. Çünkü spor, centilmenlik, barış ve kardeşliktir. Bu bakımdan dün akşam şahit olduğum yemek için sayın Spor Bakanımızı da bilgilendireceğim.

Elbette ki bu iddialardan da bir şey çıkmaz. Zaten devletin resmi izinli teknik takibine rağmen “şike ispatlanamıyorsa” bu konuşmalara şahit olan birileriyle ne yapabilirsiniz ki?

Şaibe söylentilerinin doruğa çıktığı günlerde gündemi Yılmaz Vural sallar.

24 Nisan 2004 tarihinde oynanan Ç.Rizespor – A. Sebatspor maçında takımının isteksiz oyununa kızan Vural 43. dakikada sahayı terk eder. Yöneticilerin çabaları sonucu ikinci yarıya çıkmayı kabul eden Yılmaz Vural, maçtan sonra görevi bırakır.

27 Nisan 2004 tarihinde Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği’nin (TFFHGD) Genel Kurulu’nda başkanlığa Metin Tokat ve Mustafa Çulcu aday olurlar. Ancak adaylardan Metin Tokat, TFF ve MHK’nin Mustafa Çulcu’yu desteklediği ve baskılar nedeniyle listesine alacak insan bulamadığını iddia ederek adaylıktan çekilir. Tokat şunları söyler:

“Dün akşamki (önceki akşam) yemekten itibaren tüm hakem arkadaşlarım baskı altına alındı. Tarafsız olması gereken kurumlar ‘Oyunu bu tarafa vereceksin. Biz bu tarafı destekliyoruz’ gibi baskılara başvurdular. Ben, listeme adam bulmakta güçlük çektim. Bu nedenle de adaylıktan çekiliyorum. Seçimin demokratik ve özgür bir ortamda (!) gerçekleşeceğine inanıyorum”.

Derneğin seçimlerine Mustafa Çulcu’nun hazırladığı tek liste ile gidilir. Çulcu oy kullanan 318 delegenin 301’inin oyunu alarak başkan seçilir. Çulcu’nun listesinde Selçuk Dereli, İsmet Arzuman, Bülent Uzun, Kuddusi Müftüoğlu, Bülent Demirlek, Lale Orta, Musa Eryılmaz, Hamza Mısır, Sadettin Güler, Süleyman Abay, Mevlüt Yerli, Yıldıray Arslan, Metin Karaarslan ve Dursun Cumali Sucu yer alır.

Ulusoy TFF’sinin o günlerde desteklediği Çulcu, bugünün MHK Başkanı. Ve o Çulcu hala “Ulusoy bana karışamaz” yollu demeçlerle bizleri kandırdığını sanmaktadır…

Ligin sonları yaklaşırken toz dumana iyice karışmıştır. Hem şampiyonluk yarışında, hem de ve özellikle düşme hattında ilginç olaylar yaşanır. Ulusoy federasyonu ise sadece izler…

2 Mayıs 2004’de oynanan Bursaspor – Ç.Rizespor maçı sonrasında Ç.Rizespor Teknik Direktörü Erdoğan Yılmaz ikinci yarıda yedikleri gollerle 4-2 kaybettikleri maçta çıkan olaylarda canlarını zor kurtardıklarını söyler.

Yılmaz;

“Oyuncularım büyük stres altında maça çıktılar. İlk yarıda buna rağmen iyi mücadele ettik. Bulduğumuz gol pozisyonlarını ikisini değerlendirerek devreyi 2-0 önde kapadık. Maçta özellikle öne geçtikten sonra devamlı tribünlerden küfürler edildi ve bıçaklar gösterildi. Soyunma odasına girerken bize saldırdılar. Polislerin müdahale yapması sonunda soyunma odasına götürüldük. İkinci yarıda zaten top oynayamadık. Futbolcularımız ‘acaba maçı kazanırsak başımızadaha neler gelecek’ dediler. Bunu düşünmeye başladılar. Maçın seyri değişti. Maçı vermekten başka çaremiz kalmadı. Canımızı zor kurtardık.

Hakemler de korkutuldu. Hakem anons yaptıramıyorsa, vay o maçın haline. Hakemlerde 55. dakikadan sonra oyundan koptu. O da canını kurtarmaya çalıştı. Sahada futbol yoktu. Artık bu maçı fazla konuşmanın anlamı yok. Önümüzde 2 maçımız var ve . Bunun için Samsunspor maçından puan ya da puanlarla ayrılmak zorundayız.”

Çaykur Rizespor maçının ardından Bursaspor’a yapılan saldırıları nefretle kınadıklarını belirten Bursaspor Kulübü Başkanı Fikret Üstenci ise, bir önceki hafta oynanan Çaykur Rize – Akçaabat Sebat maçının Türk futboluna kara leke gibi düştüğünü belirtir.

Çaykur Rizespor kafilesinin, Bursa tarihinin en güçlü güvenlik tedbirleri altında kaldıkları otelden Bursa Atatürk Stadı’na kadar olaysız geldiğini ve maçın da oynandığını belirten Üstenci, “Üstelik, Bursalı taraftarlardan tehdit telefonları aldıkları iddialarla can güvenliği isteyen Çaykur Rizespor kafilesi şehir içinde rahatça konaklamıştır. Maçın ilk yarısı sonunda Çaykur Rizesporlu futbolcular soyunma odasına girerken, görevlileri küfürle tahrik etmiş, tüm Bursa kentine ettikleri küfürlerle hakaret etmişlerdir” der.

Televizyondaki görüntüler izlendiğinde 2-3 görevli dışında ekranları, Rizesporlu futbolcu, teknik adam ve güvenlik güçlerinin doldurduğunun görüleceğini ifade eden Üstenci, “Bu olay, kendilerinin ısrarla belirttiği gibi soyunma odasında olmamış, soyunma odalarına giden girişte meydana gelmiştir. Her zaman soyunma odaları önünde konuşlanan güvenlik ekipleri, kendilerinin talebi ile zaten üst seviyeye çıkmıştır. Polisin Rizeli futbolcuları içeri sokmak istemelerine rağmen, ısrarla soyunma odasına girmeyen Rizesporlu futbolcular provokasyonlarını sürdürmüşlerdir” der.

24 Nisan’da oynanan Trabzonspor – Diyarbakırspor maçının 87. dakikasında tribünden atlayan bir bordo mavili taraftar, sahanın içine girerek Diyarbakırspor kalecisi Şenol’un yanına kadar gider. Şenol’la diyaloğa giren ve eliyle iten taraftar, güvenlik güçleri tarafından saha dışına çıkarılır. Maçtaki olaylar bununla da bitmez. Bir kaç Trabzonspor taraftarı tribünden atlar ve sahaya taş, şişe vb. yabancı madde yağar. Hakem İsmet Arzuman bunun üzerine oyunu durdurup, soyunma odasına gider. Olayların yatışmasının ardından maç 12 dakikalık bir duraklamanın ardından yeniden başlar.

NOT: Trabzonspor’un 23 Kasım 2003 tarihinde Elazığspor’la oynadığı maçta da sahaya taraftarlar girmişti. Karşılaşmanın 88. dakikasında sahaya giren Barış Karadeniz ve Hakan Sandıklar adlı iki taraftar, Elazığsporlu oyuncuların üzerine yürüyerek, elle tacizde bulunup hakaretler yağdırmıştı. İki taraftar için daha sonra akli dengelerinin yerinde olmadığına dair rapor alınınca Trabzonspor, Disiplin Kurulu’na gitmekten kurtulmuştu.

Trabzonspor – Diyarbakırspor maçında yaşanan olaylar ve sahaya giren seyirciler nedeniyle Trabzonspor’un Galatasaray maçında sahasının kapatılması ya da tarafsız sahada oynaması gündemdedir. 3 Mayıs 2004’de Trabzonspor Başkanı Aktuğ ağır konuştu:

“Şampiyonluğa oynuyoruz. Sahamız kapatılırsa ve biz de sahamız kapatıldığı için şampiyonluğu kaybedersek Trabzonsporlular bunu hiçbir zaman unutmaz.

Dünyanın her yerinde sahaya giren, şov yapan, soyunan ve pankart taşıyan insanlar var. Hiçbirinin sahası kapanmıyor. Sahaya giren kişi hakkında soruşturma başlattık. Gerekenleri yaptık. Diyarbakır kalecisi Şenol’un büyük tahrikleriyle olay abartıldı. Diyarbakırsporlu futbolcular çocuğa yumruk attı. Trabzonspor, masa başındaki oyunlarına ve İstanbul’daki güç odaklarına karşı. Fenerbahçe bir maç yenilirse biz şampiyonuz. Biz maç kaybetmeyi düşünmüyoruz”.

Aktuğ’un bu gayet açık ve aleni tehdidi karşısında ne olmasını beklersiniz? Çağdaş ve yasaların hakim olduğu bir ülkede elbette ki çok, ama çok büyük bir ceza almasını değil mi? Ama ne yazık ki öyle bir yerde yaşamıyorduk. Burası Ulusoy’un çiftliği idi ve bu bariz tehdit yutuldu paşa paşa.

PFDK Trabzonspor’a sadece 2.5 milyar lira para cezası verir.
İlginç bir de tesadüf: maçın hakemi Poşet İsmet’tir…

Trabzonspor 2003/04 sezonu sabıka dosyası da hayli kabarıktır:

  • 15 Ağustos 2003 tarihinde Trabzonspor – Fenerbahçe maçındaki olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira
  • 25 Ekim 2003 tarihinde Trabzonspor – Malatyaspor maçındaki olaylar nedeniyle 1 milyar lira
  • 7 Kasım 2003 tarihinde Trabzonspor – Bursaspor maçında hakemin 1 no’lu anonsu yaptırmasından dolayı ihtar
  • 14 Aralık 2003 tarihinde Galatasaray – Trabzonspor maçındaki olaylar nedeniyle 1 milyar lira
  • 20 Aralık 2003 tarihinde Trabzonspor – Gençlerbirliği maçındaki olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira
  • 1 Şubat 2004 tarihinde Fenerbahçe – Trabzonspor maçındaki olaylar nedeniyle 1,5 milyar lira
  • 11 Şubat 2004 tarihinde Trabzonspor – Konyaspor maçındaki olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira
  • 7 Mart 2004 tarihinde Trabzonspor – Beşiktaş maçındaki 1 no’lu anons yüzünden ihtar ve olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira

Erman Toroğlu 5 Mayıs 2004 tarihli “Yersenkirşen!” başlıklı yazısında bu konuyu ele alır:

Denizlispor’a ceza gelmedi, çünkü oradaki olay Denizlispor’un ceza yemek için çanak tutması idi. Ama, Trabzonspor’un sahasının kapatılmaması tam bir fiyasko. Sekiz defa olay dosyası Disiplin Kurulu’na giden bir takım, hele şu son maçtan sonra saha kapatma cezası almıyorsa, bu, Atay Aktuğ’un Haluk Ulusoy’a karşı yaptığı tehdidi tutturmasıdır.

O zaman 8 dakika soyunma odasına giren ve sonra maça devam eden hakem İsmet Arzuman’a niye ceza vermiyorsunuz? Hatta ve hatta bu İsmet Arzuman’ın Trabzon’daki bir hastaneden, bundan önceki olaylarda olduğu gibi bir deli raporu alması lazım. Çünkü akıllı adam maçı bırakıp soyunma odasına gitmez.

Herhalde bütün hakemlerin çişi geldi ki, içeriye tuvalete girdiler! Hani bir şehir vardır biliyor musunuz, Almanya’da, adı Gelsenkirchen… Bu, Türkiye’de yersenkirşen olarak okunur. Demek ki, Ulusoy Şirketler Grubu’na otobüs dahil her tehdit her zaman tutuyor. Not: Bu maç Şampiyonlar Ligi’nde oynanan bir Trabzonspor-Bayern Münih karşılaşması olsaydı, acaba saha kaç maç kapanırdı? Cevap; Trabzonspor en az bir sezon Avrupa kupalarından ihraç edilirdi.

PFDK kararı Fenerbahçe’de büyük öfke yaratır. Yönetim Kurulu adına ilk tepki Asbaşkan Mahmut Uslu’dan gelir:

“Bu, tarihte görülmemiş bir rezalet ve skandaldır. Futbol Federasyonu’nun çifte standart uyguladığı bir kez daha belgelenmiştir. Bizim sahamızı fındık fıstık atıldı diye kapatanlar, sahanın içine adamın girdiği bu olayda böyle bir ceza veriyorlarsa, bunun arkasında iyi niyet aramak güçtür.

Trabzon muhatabımız değil Bunun hesabını Futbol Federasyonu ve bu kararı alan Disiplin Kurulu nasıl verecektir. Eğer Diyarbakırspor kalecisi Şenol o anda ellerini arkaya koymasaydı, sahaya giren adam mutlaka ona vuracaktı. Biz bu konuda Trabzonspor’a bir şey demiyoruz. Onlar kesinlikle bizim muhatabımız değil. Kendi kulüplerinin çıkarlarını korumak için ne gerekiyorsa yaptılar.

Haziran ayında Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimi yapılacak. Bu karar bir seçim yatırımıdır. Seçim hesapları uğruna Türk futbolunu kurban ediyorlar. Böyle bir iki yüzlülük, rezalet ve ayıp olmaz. Ama Fenerbahçe Kulübü olarak biz, bu işin takipçisi olacağız”

Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun (PFDK), önce saha kapatma cezası verdiği, ancak daha sonra İstanbul’dan gelen bir telefon üzerine kararını değiştirdiği ileri sürülür. İddiaya göre olay şöyle gelişir:

Ankara’da toplanan PFDK, saat 14.00’te Trabzonspor’a saha kapatma cezası verdi. Ancak daha sonra PFDK Başkanı Talay Şenol, İstanbul’dan bir kişiyle telefon görüşmesi yaptı. Şenol, bu görüşmenin ardından kurul üyelerini tekrar toplantıya çağırdı. Saat 15.45’te tekrar toplanan PFDK, saha kapatma cezasını, para cezasına çevirdi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, “Disiplin ve tahkim kurullarının sporla ilgili verecekleri kararlar, yargı kararları gibi vatandaşın vicdanında olumlu şekilde yerini almalıdır. Talimatla kararlar veren disiplin ve tahkim kurullarını bu ülkede görmek istemiyoruz. Vatandaşın vicdanını sızlatacak, tartışma yaratacak kararlar görmek istemiyoruz. Bu cümleleri açtığımızda arkasından neler gelebileceğini siz sporsever dostlarımın iyi anladığı kanaatindeyim” der.

Ulusoy ise Trabzonspor’a verilen ceza konusunda kamuoyunun yanlış yönlendirildiğini söyler. Ulusoy, “Hayal görüyor, senaryo yazıyorlar. Telefonla hiç bir kurumun karar alamayacağını herkes bilmeli. Hukuk ülkesinde yaşıyoruz. Bu insanlar Türk futbolunun önünü kesmeye çalışıyorlar” der.

Asbaşkan Orhan Saka ise Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun (PFDK) verdiği kararın geçerli olduğunu ileri sürerek şöyle konuşur:

“Bu söylentiler çok ayıp. 3 saat süren PFDK toplantısında insanlar zaman zaman dışarı çıkarlar. Kimsenin de telefon görüşmesi yaptığı yoktur. PFDK toplantısında bir üye ret oyu vermiştir. Çirkin söylentiler ile Türk futbolunu yaralamak istiyorlar. Tüm kurullarımıza güvenimiz sonsuzdur. Kimsenin etki yapması mümkün değildir.”

6 Mayıs 2004’de PFDK kararının gerekçesini açıklar:

Karşılaşmada görevli hakem, 4. hakem, gözlemci ve temsilciler, olayları tüm detaylarıyla raporlarında yazdı. Ancak PFDK, sahaya giren seyircilerin Diyarbakırsporlu futbolculara herhangi bir saldırıda bulunmamasını ve yeşil kırmızılı yedek oyuncular ile teknik elemanların sahaya girmelerini gerekçe göstererek, saha kapatma cezası vermedi. Maçta çıkan olaylar, Trabzonspor’un savunması ve kurulun kararı şöyledir:

SALDIRIYA TEŞEBBÜS
Müsabakanın 87. dakikasında, Trabzonspor seyircisinin Diyarbakırspor yedek kulübesine ve oyun alanına çakmak, pet şişe vb. atıldı. Atılan cisimlerden biri 4. hakemin dizine, bir tanesi başına isabet etti, bir anahtarlık da Diyarbakırspor Teknik Direktörü’nün kafasına geldi. Bu durumu protesto eden Diyarbakırspor Kaleci Antrenörü, bir pet şişeyi Trabzonspor taraftarına fırlatınca, yabancı madde atılması hızlandı ve tüm yedek futbolcular ile teknik elemanlar saha içine girdi. Bunun üzerine hakem 3 numaralı anonsu yaptırırken, 88. dakikada oyun alanına giren bir şahıs Diyarbakırspor kalecisine saldırmaya teşebbüs etti. Daha sonra her iki takımın yedekleri ve teknik elemanları sahaya girdi. Bu esnada ikinci bir şahıs da oyun alanına girdi. Her iki şahıs da herhangi bir saldırıda bulunmadan tesirsiz hale getirildi. Olayların sakinleşmesi için hakemler soyunma odasına girerek 5 dakika bekledi ve sahanın boşaltılması sonrasında sahaya döndü. Hakemler sahaya çıkmadan 4 numaralı anonsu yaptırdı.

TAHRİK ETTİLER
Diyarbakırsporlu futbolcuların aşırı sertlikle Trabzonsporlu oyuncuları sakatlaması ve kart cezası sınırındaki oyuncularını tahrik etmeye çalışması, seyirci üzerinde baskı oluşturdu. Konuk takımın kaleci antrenörü tribüne pet şişe attı.

PARA CEZASI
Olaylara Trabzonspor Kulübü’ne mensup futbolcu, idareci ve teknik heyetin katılmamış olması, Diyarbakırspor kaleci antrenörünün pet şişeyi seyircilere fırlatması, sahaya sadece Trabzonspor kenar yönetiminin değil, Diyarbakırspor kenar yönetiminin de girmesi, sahaya giren kişinin hakemlere ve konuk takım oyuncularına yönelik eyleminin bulunmaması nedeniyle Trabzonspor’a para cezası verilmesinin uygun olacağı kararlaştırılmıştır.

5 Mayıs 2004’de Şike Tahkim Kurulu Üyesi Taner Ünlü, 24 Nisan’da Rize Atatürk Stadı’nda oynanan ve konuk A.Sebatspor’un 1-0 kazandığı maçla ilgili olarak, Ç.Rizesporlu futbolcular ve A.Sebat kalecisi Metin Aktaş’ın ifadesini alır. Kaleci Metin Aktaş, “Maçtan sonra kullandığım bir kelime başımızı sıkıntıya soktu. Ben orada (Sert oynamadılar) diyecekken (Bizi sıkıntıya sokmadılar) kelimesini kullandım” der.
[Not: Metin Aktaş’ın adı daha sonra Trabzonspor’lu Gökdeniz’in de adının karıştığı bahis amaçlı şike olayında da gündeme gelecek ve ceza alacaktır]
Futbol Federasyonu Şike Tahkim Kurulu Üyesi Taner Ünlü, Çaykur Rizesporïun kadrosunda yer alan 18 futbolcuyla Akçaabat Sebatsporïun kalecisi Metin Aktaş’ın ifadesine başvurur. Çaykur Rizespor teknik direktörü Yılmaz Vural’ın maçın 43’üncü dakikasında soyunma odasına gitmesi, karşılaşmanın bitiminde görevinden istifa etmesi, maçtan sonra da kaleci Metin Aktaş’ın açıklamalarının ardından İstanbulspor ve Bursaspor kulüplerinin “karşılaşmada şike yapıldığını” iddia ederek Futbol Federasyonu’na bildirimde bulunmaları nedeniyle başlatılan soruşturmada ilk olarak futbolcuların ifadeleri alınır.

Süper Lig’de sona yaklaşılırken ortaya çıkan “şike ve teşvik primi” iddialarıyla ilgili olarak, futbolun zirvesi, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin başkanlığında Ankara’da 6 Mayıs 2004 tarihinde toplanır. Yaklaşık 3.5 saat süren toplantıda, Mehmet Ali Şahin’in yanısıra, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Kulüpler Birliği Vakfı ve Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın ile Gaziantepspor ve Samsunspor dışındaki Birinci Süper Lig’de mücadele eden 16 kulübün başkan ya da yönetici düzeyinde temsilciler hazır bulunur. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, toplantının ardından yaptığı açıklamada, futbol dünyasında son haftalarda meydana gelen tartışmalara değinir ve spekülasyonların, sektöre zarar verdiğini söyler. Şahin, federasyon, bakanlık ve kulüp yöneticilerinin bu konuda daha duyarlı olacağını kaydeder.

Toplantıda herkesin sorumlu davranması gerektiği ve kötü örneklerin dışlanmasının açıkça beyan edildiğini ifade eden Şahin, “Başkanlar, 2 hafta süreyle her türlü tartışmadan uzak kalacaklarını beyan etti. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu kararlarının tartışmaya açık olmaması istendi. Rekabetin kurallara uygun yapılması görüşü benimsendi. Başkanlar, Futbol Federasyonu’nun kuruluş ve yapısıyla ilgili yasada yapılacak değişikliklerin, genel kurul öncesinde bitirilmesini istediler. Kulüp başkanları, düşme hattındaki takımların maçlarının naklen yayınlanmasını talep ettiler. Futbol Federasyonu Başkanı Ulusoy, yayınca kuruluşla bu konu hakkında görüşmelerde bulunacak” der.

Toplantıda, tüm kulüp temsilcilerinin altına imza koyduğu ortak deklarasyon açıklanır:

DEKLARASYON:

“Teşvik primi eğer bir futbol kulübü tarafından kendi sporcularına motivasyon ve başarılarını artırmak için belirli ölçütlerdahilinde veriliyorsa kuşkusuz ki olumlu bir uygulamadır.

Ancak inancımız ve kararımız odur ki eğer teşvik primi bir futbol kulübüne yahut oyuncuları ile teknik kadrosuna bir başka futbol kulübüile oynayacağı bir karşılaşma için üçüncü bir futbol kulübü yararına veriliyorsa haksızdır, adaletsizdir ve herşeyden önemlisi, tıpkı şike suçu gibi ahlaken yanlış bir uygulamadır.

Bu anlamıyla teşvik primini biz burada toplananlar kesinlikle kabul etmiyor ve bu iddia ve söylentilerin önüne geçebilmek için her türlü çabayı göstereceğimizi spor kamuoyu önünde ilan ediyoruz.

Hakemler tıpkı hakimler gibi toplumdaki adalet ve hakkaniyet duygularını olumlu ya da olumsuz yönde değiştirecek her kesimin dikkatle ve titizlikle yaklaşması gereken çok önemli unsurlardır.

Hakemlerimiz hakkında bundan böyle spor kamuoyunun yanlış anlayabileceği, futbolun üzerinde durduğu zemini bozacak tartışmalardan kaçınacağımıza, yönetici, teknik kadro ve futbolcu düzeyinde, hakemlerimiz hakkında kamuoyu önünde, medya aracılığıyla konuşup açıklama yapmayacağımızı da ilan etmiş bulunuyoruz”

7 Mayıs 2004 tarihinde Futbol Federasyonu üyesi Murat Aksu federasyondaki üyeliğinden istifa eder. Aksu, 30 Mayıs’taki Beşiktaş kongresinde Yıldırım Demirören’in listesinden seçime gireceğini açıklar.

Bu arada Başbakanlıktaki toplantının detayları medyada yer almaya başlar.

Toplantıda, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav, Bakan Mehmet Ali Şahin’in önünde Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile söz düellosuna girmişlerir:

Cemal Aydın: Arkadaşlar, hepiniz Kulüpler Birliği Başkanı olarak bana geldiniz, federasyondan, MHK’den, Tahkim Kurulu’ndan ve Disiplin Kurulu’ndan şikayetçi olduğunuzu söylediniz. Federasyon hatalı işler yapıyor, dediniz. Ben gittim federasyonla konuştum, kötü adam ben oldum. Şimdi niye konuşmuyorsunuz?

Aziz Yıldırım: Beyler, başkan haklı. İçeride başka, dışarıda başka konuşulmaz.

İlhan Cavcav: (Ulusoy’a dönerek) Bak kardeşim ben 70 yaşına geldim. Senin yaşın kaç bilmiyorum.

Haluk Ulusoy: 46 yaşındayım başkan.

İlhan Cavcav: Senin her türlü ekibinden şikayetçiyim. Şu ana bazı konularda faydalı işler yaptın. Ama misyonun bitti. Git artık.

Haluk Ulusoy: Ben daha gencim başkan. Asıl misyonunu tamamlayan sensin. Yaşlandın, senin bırakman lazım, benim değil.

İlhan Cavcav: Sayın bakanım. Biz konuşuyoruz, biz kötü oluyoruz. Biz bu federasyon ile önümüzdeki sezona başlarsak, küme düşeriz. Gençlerbirliği’ni küme düşürürler. Kulüpler bu federasyondan korkuyor. İstemiyorlar bu federasyonu ama, korktukları için ses çıkarmıyorlar. Sayın bakan, yeni kanun çıkmadan yapmayın bu seçimi. Oldu bittiye getirmek istiyorlar seçimi de.

Aziz Yıldırım: Ben 7 yıldır Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı yapıyorum. 7 yıldır da bu federasyonla çalıştım. 1 gün oy vermedim, vermem de bu federasyona. Kimsede güven kalmadı bu federasyona.

Haluk Ulusoy: Ben, Ulusoy İmparatorluğu’nu bırakıp, Türk futbolu için göreve soyundum. Sizi kimse mutlu edemedi, edemez de. Ama ne yapsanız yapın, beni deviremeyeceksiniz. Şenes Erzik bile mutlu edemedi sizi.

Aziz Yıldırım: Naklen yayın gelirleri 600 milyon dolardı. Bu para 400 milyon doların altına düştü. 3 kuruş için devlet memurunu hapse gönderiyoruz ama, bu paranın hesabını soramıyoruz.

Haluk Ulusoy: O günkü ekonomik şartlar altında sanki başka çaremiz mi vardı? Digitürk’ün önerdiği o parayı kabul etmek zorundaydık.

Aziz Yıldırım: Herşeye karışıyorsun. Kimsenin federasyona güveni kalmadı. Ne hakem tayinlerine, ne de federasyonun diğer kurullarına…

Haluk Ulusoy: Genç, dinamik bir hakem kadromuz var. Hakem tayinleri doğru, Tahkim Kurulu doğru, Disiplin Kurulu doğru… Hepsi doğru işler yapıyor. Siz bunları karalamakla geçmişinizi inkar ediyorsunuz.

Aziz Yıldırım: Tetikçi hakemlerin var. Versene Mutlu Çelik’i Fenerbahçe maçlarına. O bir tetikçi, niye vermiyorsun?

Haluk Ulusoy: Sen istediğin için vermiyorum. İşler öyle bir hale geldi ki, aleyhime yazan Erman Toroğlu bile MHK Başkanlığı’na aday olsa destekleyeceğim. Ama o zaman bile aleyhime konuşulur.

Fikret Üstenci (Bursaspor Başkanı): Küme düşme hattındaki takımların maçları naklen yayınlansın.

Adnan Sezgin (İstanbulspor Başkanı): Ligde teşvik primi var.

Ahmet Taşpınar (Altay Başkanı): Spora siyaset karışıyor.

09 Mayıs 2004 tarihinde Ulusoy şunları söyler:

“Başkanlık yaptığım iki dönemde olduğu gibi yeni yasayı da TBMM çıkartacaktır. Bizim devletimize saygımız sonsuzdur. Biz de mevcut yasanın bazı bölümlerinin değişmesi gerektiğini söylemiştik. Yayınla ilgili bazı hususların eklenmesi, ligimizin adına sponsor bulabilmemiz, bazı idari düzenlemeler gibi…

Bizim sıkıntımız kulüplerimizin adınadır. Çünkü, biz bir yola çıktık. İster mevcut yasa, ister yeni yasa fark etmez. ‘Ben adayım’ dedim, bu değişmez. İnşallah genel kurul delegelerimizin teveccühü ile bu göreve de geliriz. Ancak bildiğiniz gibi yayıncı kuruluşun anlaşması bu sezon sonu bitmektedir. Ve yeni ihale genel kuruldan sonra yapılabilir. Çünkü yeni yasanın, Resmi Gazete’de yayınlanmasıdan sonra, 15 gün içinde çağrı süresi var.

İhaleden sonra peşinatları en erken temmuz ayının 2. yarısında alabilirler. Halbuki transfer bildiğiniz gibi 1 Haziran’da başlıyor. Kulüplerimiz haziran ortası gibi kampa giriyorlar. UEFA ve Şampiyonlar Ligi’ndeki takımlarımızın temmuz sonuna doğru maçları var. Peki kulüplerimiz transferi neye göre ve hangi para ile yapacaklar? Bu durum seneye rekabete zarar verebilir. Mali durumu iyi olan 1-2 kulüp dışında kimse rahat transfer yapamaz.”

Aynı tarihte Erman Toroğlu’nun yazısında üstü kapalı bir şekilde söyledikleri TFF ve bağlı kurumlarında neler olduğuna ışık tutmaktadır:

Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un, kurulları hakkında (MHK, Tahkim Kurulu, Disiplin Kurulu) söyledikleri garibime gitti. Bir federasyon başkanının kurullarını bu kadar çabuk aslanların önüne atmaması gerekirdi. Yarın, bir gün, o kurul başkanları da bazı şeyleri söylerlerse, o cesaretleri gösterirlerse ne olur? Eğer o kurul başkanlarının cesaretleri yoksa, o zaman Ulusoy onlara az bile yapıyor. Çünkü fazlasıyla hak ediyorlar.

Ne yazık ki o kurul başkanları birşeyler söyleme cesaretini asla bulamazlar.

Trabzonspor’un cezasının görüşüldüğü PFDK toplantısının tartışmaları ise hala bitmemiştir. 11 Mayıs 2004’de Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in, Tahkim Kurulu ile ilgili açıklamalarına tepki gösterir.

Levent’teki Futbol Federasyonu binasında kurul üyeleriyle birlikte basın toplantısı düzenleyen Arslan, Bakan Şahin’in 7 Mayıs’ta gazetelerde yer alan açıklamalarında “Talimatla karar veren Disiplin ve Tahkim Kurullarını bu ülkede görmek istemiyorum. Spor kamuoyunu ve vatandaşlarımızın vicdanını sızlatacak, sonu gelmeyen tartışmalar yaratacak kararları da artık görmek istemiyorum. Eğer bu kararlar bu şekilde alınıyorsa yapılanlar hergün tartışılıyorsa bu Türk sporuna sürülmüş en ağır lekedir. Şiddetle bu konunun üzerine gideceğiz” sözleriyle ifade ettiği düşüncelerinin Tahkim Kurulu tarafından esef, üzüntü ve endişe ile karşılandığını söyler.

Tahkim Kurulu’nun seçilerek göreve gelmiş, meslek hayatında 20 yılını doldurmuş, kişilikli, onurlu ve bağımsız hukukçulardan oluştuğunu vurgulayan Arslan, “Kurul üyelerinin kimseye minnet borçları bulunmamaktadır. Sayın Bakan’ın kariyerlerini bilmediği, kişiliklerini öğrenmediği, kendileri ile şahsen tanışmak gereğini dahiduymadığı kurul üyelerini (Emirle karar veren insanlar…) olarak suçlaması kendisi açısından talihsizliktir. (Ülkesinde görülmek istenmeyen…) insanlar olarak nitelenmek, futbol anarşisi ve çirkinliklerinin müsebbibi ve hedefi olarak gösterilmek kurul üyelerini derinden yaralamış, onurunu kırmıştır” diye konuşur.

Arslan, Tahkim Kurulu’nun federasyonun en bağımsız yargı organı ve özerkliğin göstergesi olduğunu ifade ederek şunları söyler:

“3813 sayılı yasa ile getirilen özerk Futbol Federasyonu’nun yapısı içinde, bağımsız Tahkim Kurulu’na ilişkin düzenleme ve Tahkim Kurulu Talimatı FIFA ve UEFA tarafından dünyada örnek kuruluşlardan biri olarak gösterilmektedir. Şimdi bu yasadaki Tahkim Kurulu’nun oluşumuyla ilgili 13. madde değiştirilmek isteniyor. Buna göre Tahkim Kurulu üyelerinin (2 Yargıtay’dan, 1 Danıştay’dan) 3’ü atamayla, 2’si de Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda seçimle belirlenecek. Atamalar bağımsızlığı, özerkliği ciddi bir şekilde zedeler. İmza aşamasında olan yasa değişikliği FIFA tüzüğünün17. maddesine de uygun değildir. Sistem gözden geçirilebilir, revizeedilebilir. Ancak atama sistemini getirirseniz, bu sistemi dibinden yok edersiniz. Siyasi iradeye saygımız sonsun, ama bu konuda yanlışyapılmaması için kamuoyuna bu açıklamaları yapıyoruz.

Bakan Şahin’in açıklamasının ardından kurulumuz toplanarak, sayın Şahin’e üzüntülerimizi belirten bir mektup yazdık. İstifa etme konusunu da görüştük. Bizim istifamız da 15 gün içinde Genel Kurul gerektirir. Türk sporuna zarar vermek istemiyoruz”.

13 Mayıs 2004 tarihinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan tasarıyla ilgili bilgi verir:

“Yeni yasa tasarısı 18 Mayıs Salı günü TBMM’nin konuyla ilgili komisyonunda görüşülecek ve 20 Mayıs Perşembe günü de büyük bir ihtimalle yasalaşacak.

Yeni yasa tasarısıyla genel kurul delege sayısı 106’dan 215’e çıkarılıyor.

Kulüpler, 156 delegeyle temsil edilecek. Bu yasayla Merkez Hakem Kurulu da genel kurul tarafından seçilecek. Tahkim Kurulu’nun 2 asil ve 2 de yedek üyesini de hukuk fakülteleri ile spor yüksek okullarının öğretim üyeleri arasından seçilecek. Merkez Hakem Kurulu’nu, kulüpleri, şikayet etmeyecekleri yöneticileri seçebilmeleri için genel kurula seçtiriyoruz. Ayrıca, federasyon başkanının seçtiği ve maaş ödediği 3 üyeyi de genel kurulun seçmesini sağlıyoruz ve bunlara da para verilmesini ortadan kaldırıyoruz. Ayrıca federasyon aşbaşkanlarını yönetim kurulu seçecek.

Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nun daha katılımcı bir yapıya kavuşturulmasını hedefliyoruz. Genel kurulun delegelerinin büyük bölümünü kulüp temsilcileri oluşturacak. Engelliler ve Üniversiteler Spor Federasyonu başkanları da delege olacak. Çünkü bu federasyonların da futbol organizasyonları var. 6 aydan fazla milli takım teknik direktörlük görevi yapmış Türk vatandaşı antrenörler de delege olabilecek. Türk futbolunun duayeni sayılan ve en az 40 kez (A) milli formayı giymiş 8 kişi de delege olacak. Kanun çıktıktan sonraki ilk genel kurulda ise 75 kez (A) milliolmuş ve faal olmayan 6 futbolcu da delege olacak. Federasyon başkanı 2 dönem başkanlık yapabilecek. Mevcut başkan Haluk Ulusoy da seçimlere katılabilecek. Kanuna göre, seçimler futbol liglerinin tescilinden sonra 45 gün içinde yapılacak.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü çatısı altında faaliyet gösteren bazı federasyonların başkanlarının seçilme kriterleri arasında üniversite mezunu olmak ve yabancı dil bilmek koşulu aranmasına karşın, bu yasaya böyle bir madde koymadık.

Başkan ve yönetim kurulu üyesi seçilme şartları konusunda yabancı dil bilme ve yüksekokul mezonu olma şartı koyamazdık. ‘Kişisel amaçlarla bu yasa yapıldı tepkisi gelebilir’ diye, spekülasyon olacağını düşünerek, TBMM’ye yasayı böyle gönderdik.

Tahkim ve Merkez Hakem Kurulu üyeleri için güvenceleri olsun diye yasa maddesine, ‘üyeler istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine yenisi görevlendirilemez’ hükmü koyduk. Ayrıca Merkez Hakem Kurulu’nun ayrı bütçesi olması hükmünü getirdik.

Tahkim Kurulu ve PFDK bazı kararlarını talimatla karar veren kurullar görüntüsü çizmişlerdir. Kamu vicdanını rahatsız edecek görüntülerdir. Tahkim Kurulu’nun Şenol Güneş konusunda verdiği karar tam bir hukuk kepazeliğidir. Bu karara göre şu anda 2 tane Milli Takımlar Teknik Direktörü vardır. 1’i Ersun Yanal, diğeri de Şenol Güneş’tir. Buyrun, canlı yayından kayıt edilmiş federasyon başkanı Haluk Ulusoy’un Şenol Güneş’in sözleşmesinin feshedildiğini söylediği konuşmayı hep birlikte dinleyelim. Bundan sonra federasyon başkanvekili Ata Aksu’nun noter kanalıyla Şenol Güneş’e çektiği fesihnameye bakalım. Ancak tüm bunlara rağmen Tahkim Kurulu Şenol Güneş’e başvurusunun, sözleşmesinin feshedilmediğini öne sürerek reddedildiğini bildiriyor. Bu haksızlık. Bu dosyayı hukukçu olmam nedeniyle inceledim. Şenol Güneş’e haksızlık edilmiştir. Türk futboluna hizmet etmiş birine böyle davranılamaz. Konuyu Başbakanlık Teftiş Kurulu’na havale edeceğim. Görev ihmali var mı? Bir suç işlenmiş mi, işlenmemiş mi? ona bakacak. Profesyonel Disiplin Kurulu da aynı olaylara farklı kararlar vererek, tartışılır hale gelmiştir”.

13 Mayıs 2004’de Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Nihat Özdemir, şampiyonluk kupasını kendilerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in vereceğini söyler.

Futbol Federasyonu 14 Mayıs 2004’de, sözleşmesi feshedilen eski Milli Takımlar Teknik Direktörü Şenol Güneş’in durumu ile ilgili bir açıklama yapar.

Güneş’e 3.5 yıllık görev süresi içinde federasyon tarafından toplam 3 trilyon 846 milyar lira doğrudan, sponsorlar tarafından da 69 bin dolar ödeme yapıldığı belirtilen açıklamada, şöyle denilir:

“Şenol Güneş, gelecek yeni teknik direktörün önünü açması gerektiği şeklindeki federasyon yaklaşımını maddi mülahazalarla geri çevirmiş, fakat kamuoyuna maddi hiçbir beklentisi olmadığı şeklinde yanlış bir mesaj vermiştir. Güneş’e, 23 Mart 2004 tarihinde, sözleşmesinin sona ereceği temmuz ayına kadar olan 5 aylık maaş toplamı olan 297 milyar 264 milyon lira da ödenmiştir.”

Mehmet Ali Şahin aynı tarihte Feshane’deki 3. Uluslararası Sponsorluk Konferansı’nda Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu yetkilileriyle aralarında yaşanan tartışmalar konusunda kimseye bir baskısının sözkonusu olmadığını söyler:

“Ben geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin dahi birçok kararlarını eleştirdim. Ama Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri çıkıp da ‘Bize baskı var istifa ediyoruz’ demediler. Bundan rahatsızlık duymaya gerek yok.

Tahkim Kurulu’nun, Milli Takımlar eski teknik direktörü Şenol Güneş hakkında aldığı karara gelince. Hakemin verdiği kararlar da Tahkim Kurulu’nun verdiği kararlar da kesindir. Ancak olayda hukuki cezai sorumluluk gerektiren bir durum varsa bunu da yetkili teftiş kurulları inceleyebilir. Bundan rahatsızlık duyacak birşey yoktur. Şenol Güneş’in tek başına ortada bırakılmış olduğunu hissettim. İki defa bana geldi. Psikolojik olarak çok rahatsızlık içinde olduğunu görünce, destek olmak gerekir, diye düşündüm.”

Bu arada liglerin bitmesinin ardından şaibe söylentileri yeniden dile getirilmeye başlar. 16 Mayıs 2004’de Bursaspor Teknik Direktörü Nejat Bijediç, “Türkiye 1.Lig tarihinde 40 puanla ligden düşme ilk kez gerçekleşti. Biz sahada ne yapmamız gerekiyorsa yaptık. Demek ki yapamadığımız birşeyler vardı. Herhalde saha dışında kaybettik” der.

17 Mayıs 2004’de A.Sebatspor-A.Gücü maçının devre arasında yaşananlara devlet el koyar. Devlet Bakanı M. Ali Şahin, A.Gücü Başkanı Cemal Aydın’ı arayıp ‘Geçmiş olsun’ der ve olaylar hakkında bilgi alır. Şahin, bu ve benzeri olaylara asla müsamaha etmeyeceğini belirterek, ‘Gereğini yapacaklarını’ söyler. Bakan Şahin, A.Gücü yöneticisi M.Kemal Ünsal, doktor yönetici Salim Sırrı Türker ve futbolcularının da bilgisine başvurulacağını sözlerine ekler. Bu arada A.Gücü Başkanı Cemal Aydın, Akçaabat’ta olaylara seyirci kaldığını belirttiği emniyet güçlerini İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya şikayet edeceğini söyler.

A. Sebatspor’a hem yenildiklerini, hem de tekmeli-tokatlı saldırıya uğradıklarını belirten A.Gücü’nün kaptanı Hakan Kutlu, “Koridordaki 35-40 kişilik saldırganlar arasında yumruk yumruğa çarpışmalar yaşandı” der ve konuyla igili şunları söyler:

“Her futbolcu bir-iki kişi yıkıp, soyunma odasına ulaşabildi. Soyunma odasının kapı dillerini bantlayıp kapatılmasını önlediler. Biz futbolcu olarak dürüstçe mücadele ettik. Formamızın onuru için dimdik durduk. Bize hep ‘Korkmayın, kimse sahada kalmaz’ derlerdi. Bunun gerçek olmadığını Akçaabat’ta gördüm.”

A.Sebatspor Kulübü Başkan Yardımcısı Baki Eyüboğlu, Ankaragücülülerin iddialarını, ‘Saçma’ ve ‘Kabul edilemez’ şeklinde yorumlarken, “Bizi bırakıp Sakarya’daki olaylara baksınlar” der.

Aynı tarihte Beşiktaş Teknik Direktörü Mircea Lucescu Fenerbahçe’nin şampiyon yapıldığını söyler. Lucescu’nun açıklamaları şöyledir:

“- Türkiye’de kimin şampiyon olacağı ocak ayında belli oluyor. Bu sezon şampiyon olamayacağımızı ocak ayından itibaren haykırmaya başladım. Çünkü ligin ikinci yarısında tam kadro ile mücadele edemedik.

Sahada yaptığımız mücadeleler, kontrataklar hep kesildi. Sesimizi duyuramadık.

– Bu sezon Fenerbahçe şampiyon yapıldı. İddia ediyorum bu sistem devam ederse Beşiktaş 10 yıl daha şampiyon olamaz. Göreceksiniz bu yıl Fenerbahçe gelecek yıl başka bir takım ve daha sonraları değişik takımlar şampiyon yapılacak.

– Türkiye’ye geldiğim günden bu yana 4 kez yılın teknik adamı seçildim. Bu bana yeter. Ben demek ki kötü bir teknik adam değilim. Ama konuşmalarım bazı kesimleri rahatsız etti. Bazıları ısrarla ‘Sesini kes Lucescu’ diye karşıma çıktı. Hatta bazıları işi yüzsüzlüğe vurup Lucescu’nun söylediklerinin tamamının doğru olduğunu söylese de üzerinde ciddi durmadı.

– Her takıma eşit seviyede yaklaşılmadığını belirttim. Bu eşitsizlik olayları başlattı. Bakın şimdi benim dediklerim tek tek ortaya çıkıyor. Tribün terörü ve taraftarların isyanı, takımların ligde nasıl kalabildikleri. Takımların deplasmanlarda yaşadıkları terör ortamının oluşacağını sezon başında haykırmıştım.

Bakın gazete manşetlerine, şampiyonluklar, futbolun güzel yüzleri değil, futbolun terörü ve çirkin yüzleri süsleyecek. İşte böyle olumsuzlukların olmaması için bunların önlenmesini istemiştim.

– Beşiktaş yönetimi bana süper transfer yapacaklarını söyledi. Evet doğrudur. Ama ben süper transfer yerine futbolcuların alacakları olan paraların ödenmesinin, alınacak oyuncudan daha tesirli olacağını savundum. 100’üncü yılda şampiyon olurken tüm isteklerimiz yapıldı. Paralar ödendi ve başarılar geldi.

– Bazıları futbolcuların aldıkları ücreti açıklayarak başarısızlığın faturasını kesmek istiyor. Futbolcu dünyanın en çok para kazanan insanıdır. Çünkü onun 5 ya da 10 sene çalışma süresi vardır. Bu süre zarfında para kazanabilir. Takımda her şey para ile ölçülmez. Bir de futbolcunun kafa yapısını rahatlatmak gerek. Bu da düzgün para ödemesi ve motivasyon ile gerçekleşir.

– 28 Mayıs’ta Türkiye’ye döneceğim. Çünkü oluşacak yeni yönetim ile konuşmam olacak. İsterlerse benimle çalışırlar. Yeni sezon için transfer çalışmalarını sürdürüyorum. Taraftarlarımız merak etmesinler, başarıya gidecek formüllere sahibim. Beşiktaş ile 2 yıllık mukavelem var. Ayrılmak istemiyorum.”

Görüldüğü gibi şampiyon olan takım da, şampiyonluğu kaybeden de, küme düşen de, kümede kalan da ligden ve federasyondan şikayetçidir. Ama Ulusoy hala “ben Türkiye’nin en başarılı TFF başkanıyım” diye dolaşmaktadır ortalarda.

Gerçi Lucesku’nun açıklamaları ne denli ciddiye alınabilirdi, tartışmalıdır. Zira Rumen teknik adam her gittiği yerde kendisinden başka herkesi suçlamayı, hatta “ağlamayı” alışkanlık haline getirmiştir. Türkiye’den sonra gittiği Ukrayna’da da kendi takımının şampiyon yapılmak istenmediğini, önlerinin kesildiğini söyleyebilmektedir. Üstelik daha bir yıl önce şampiyon olmuşken… Aynı Türkiye’deki gibi!

18 Mayıs 2004’de Bursaspor Kulübü, Birinci Süper Futbol Ligi’nin tescil edilmemesi için UEFA’ya başvurur. Kulüp Başkanı Fikret Üstenci, “Türkiye’de şu anda Futbol Federasyonu kalmadığı gibi, masa başı oyunlar, kurulan bölge birliği, kaba kuvvet, silah dayamalar ve şaibelerle lig bu hale gelmiştir. Kulübümüzün haklarını korumak için UEFA ve Şike Tahkik Komisyonu’na başvurduk. Bizim burada temennimiz bu şaibeli ligin tescil edilmemesidir” der.

19 Mayıs 2004’de Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un hata yaptığını ve misyonunu tamamladığını söyler:

“Kulüpler Birliği olarak toplanıp, ne yapacağımıza karar vereceğiz. Adayımızı belirleyerek, Kulüpler Birliği olarak blok oyla belirlediğimiz adayı destekleyeceğiz. Eğer Kulüpler Birliği olarak kendi aramızda anlaşamazsak ve aynı durum devam ederse, Gençlerbirliği olarak seçimleri protesto ederek 5 delegemizle oy kullanmayacağız.

Haluk Ulusoy kurullara müdahale ederek hata etmiştir. Ona, ‘Kurullarını değiştir’ dedik, ona, ‘Kurulların kararlarına müdahale etme’ dedik. Aslında kurulların da hatası yok. Tek hataları Ulusoy onlara karıştığında istifa etmemeleriydi. Biz bunu Haluk Ulusoyïa ilettik. Kendisi bu uyarımızı başka değerlendirdi. Ulusoyï a en büyük desteği Kulüpler Birliği Başkanı iken ben verdim. Geçen yıl bizimle çok oynadı. Gençlerbirliği’ne çok kötülük yapıldı. Ancak, şerefli bir kulüp olarak kimseye hakımızı yedirmeyiz. Herkes bunu böyle bilsin”.

21 Mayıs 2004’de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın’ın öncülük ettiği 5 kulübün başkanları, yabancı futbolcu kontenjanının sekize çıkması için Futbol Federasyonu’na başvurma kararı alır.

Yıldırım ve Canaydın Swiss Otel’de, aynı zamanda Kulüpler Birliği Başkanı olan Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın, Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan ve İstanbulspor Başkanı Adnan Sezgin ile bir toplantı yaparak, yeni sezona yönelik görüş alışverişinde bulunur.

Başkanlar, “Futbol gelirlerinin yüzde 98’ini sağlayan Süper Lig kulüplerinin istemediği federasyon başkanı Haluk Ulusoy’u o koltukta oturtmayız” derler.

Naklen yayın gelirleri, mafya-futbol-siyaset ilişkileri, yabancı futbolcu sayısı, hakem tayinleri ve federasyon seçimleri konusunda görüş alış verişinde bulunan başkanlar, şaibe altında kalan futbolun kurtulması için Haluk Ulusoy’un görevden ayrılması gerektiği konusunda görüş birliğine varırlar.

Toplantıda alınan kararlar ve konuşmalar şöyledir:

Futbola mafya, pislik ve siyaset girdi. Artık milyonlarca doların döndüğü bir bahis kurumu var. Öyle duyumlar alıyoruz ki, bazı futbolcular bir kulübe imza atıyor, ama daha sonra başka kulüplere gidiyor. Bunlar mafyanın futbola ne derece girdiğinin en önemli belgesi. Futbolcular mafyanın eline düşmüş. Bu yaraları halletmemiz gerekiyor. Eğer bunları temizleyemezsek, tüm kulüpler mahvolur. Artık her türlü pislik var bu işin içinde.

Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın’ı federasyon başkanlığı için aday gösterelim. Eğer Ulusoy federasyonu ile devam edersek, önümüzdeki yıl bu işlerin önünü alamayız. İstenildiği kadar kanun çıkarılsın, Haluk Ulusoy’un başkanlığında bu işler yürümez. Eğer tüm kulüpler Cemal Aydın’a destek vermezse, bizler birlikte hareket edelim ve genel kurulu boykot edelim. Ayrıca Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun da raporlarının kamuoyuna açıklanmasını isteyelim.

Futbolun en büyük sektör olduğu İtalya’da şike savcılığı kuruldu. Oysa bizde kimse hareket bile etmiyor. Transferden, maçlara kadar futbolun içinde ne tür pislik ararsanız var. Yeni yasa çıkar çıkmaz Kulüpler Birliği olarak toplanıp, Bakan’a, hatta Başbakan’a gidelim. Durumu anlatalım. Ulusoy’un yeni kadrosunda öyle isimler var ki, topu bomba sanıp karakola götürürler. Bu adamlarla nasıl yola çıkar ve futbolumuzu pislikten arındırırız?

Her yerde dedikodu çarkı dönüyor. Futbol gelirlerinin yüzde 98’ini sağlayan Birinci Lig kulüplerinin istemediği bir kişiyi o koltukta oturtmayacağımızın bilinmesi gerekir. Tüm kulüpler şikayetçi bu federasyondan ama korkudan seslerini çıkartamıyorlar. Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da federasyon başkanlığı için kimseye icazet vermediğini açıklaması gerekir.

Toplantı sonrasında Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın şunları söyler:

Bundan önce Haluk Ulusoy, Kulüpler Birliği’nden görüş almadan adaylığını açıklamazdı. Bu kez bize danışma gereğini bile duymadı. Çünkü çevresinde futbolla ilgisi olmayan kişilerin etkisi altında. Ben ona, ‘Paris’i istiyorsun ama bindiğin tren Atina’ya gidiyor. Öylesine sarhoşluk içindesin ki, farkında bile değilsin’ dedim.

En sonunda, ‘Uyandığında, ne çevrendeki dalkavukları yanında bulacaksın, ne de istediğin yerde olacaksın’ diye uyardım. Umursamadı bile. Kulüplerin desteğine ihtiyacı olmayan kişiyi seçimlerde göreceğiz. Her ülkede federasyon başkanları tribünlerde özel olarak ağırlanır. Ama bizim başkanımız maçlara gidemiyor. Tepki alıyor, stadı terk etmek zorunda kalıyor. Bu işte bir arıza var. Yaşananlardan midem bulanıyor, kusmam gerekiyor. Böyle bir ortamda daha fazla kalamayız.’

İstanbul’daki toplantıya, Gençlerbirliği, Adanaspor, Konyaspor, Diyarbakırspor, Elazığspor ve diğer kulüpler de destek veriyorlar. Ulusoy’dan yana tavır açıklayan ASKK gibi bazı kuruluşlar tabanlarının sesine kulak vermelidirler.

Aziz Yıldırım’ın toplantıda ilginç bir öneri getirdiği de iddia edilir: “Verin bize yetkiyi Fener TV’de yayınlayalım maçları.”

23 Mayıs 2004’de Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) işbirliği ile İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen Sporda Kalite Sempozyumu’nda konuşan UEFA 1. Başkan Yardımcısı Şenes Erzik, Avrupa’daki futbol kulüplerini belirli bir standarta ulaşmak için UEFA’nın çalışmalar yaptığını ifade ederek, “Bu kulüplere kurumsal iletişimin önemini anlattık. Düzgün ve kaynağı güvenilir yatırımlara güven vermenin gerektiğini düşündük ve tüm faaliyetlerinin denetlenmesini istedik. UEFA Kriterleri Projesi birkaç kez ertelendi. Ancak, 2004-05 sezonundan itibaren UEFA kriterlerinin uygulanması lisans alan 52 ülkede uygulanacak” der.

UEFA kriterlerinin uygulanacağını, ancak bunun yanında etik ve fair play uygulamalarının çok önem taşıdığını anlatan Erzik, “Biz istediğimiz kadar disiplin uygulamalarını getirelim, etik ve fair play anlayışının vurgulanmadığı ortamlar olursa, burada federasyonların, UEFA’nın ve kulüplerin işi zor. Bana göre, etik değerlere kıymet veren, fair play anlayışıyla yürümesi gereken ve futbolda kalite anlayışını ortaya koyan proje, UEFA Kriterleri Projesi’dir” diye konuşur.

Aziz Yıldırım 24 Mayıs 2004 tarihinde Fenerbahçe TV’de Yalçın Türk’ün sorularını yanıtlar. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, futboldaki şike ve teşvik primi iddialarıyla ilgili olarak tüm kulüplerin yöneticilerini bir araya getirdiği toplantıya değinen Yıldırım, “Bakan bizi çağırdığı zaman Haluk Ulusoy istifa etmeliydi. Üç senedir oynanan oyunları ve tezgahları çıkarın. Özellikle bu sezon rezillik” der.

Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürür:

“Ben diyorum ki, federasyon adalet dağıtmalı. Bunun dışında bir şey söylemedim. Ben dört yıldır aynı şeyleri söylüyorum. Bu federasyonla bunların olmayacağını söylüyorum. Bu sezon yaşananlara el koymalıydı. Bunu yapamıyorsa da istifa etmeliydi. Eğer bu olmuyorsa devlet el koysun dedim.

Fenerbahçe’de Divan Kurulu seçimi var, Haluk Ulusoy içinde. Fenerbahçe kongresinde bana karşı aday çıkacak, gidiyor onlarla görüşüyor. Galatasaray’da bir aday, Trabzonspor’da bir aday destekliyor. Çıksın ‘yalan söylüyor’ desin. Ama diyemez. Haluk Ulusoy’un bu tavrını değiştiremezsiniz. Federasyonu istedikleri gibi yönetiyorlar. Ama kulüpler de bundan memnun. İstediklerini yaptırıyorlar. Ben Fenerbahçe için değil, Türk futbolu için konuşuyorum. Yarın bahisler oynanacak. Büyük paraların döndüğü yerde başka büyük olaylar çıkacak. Yoksa benim Haluk Ulusoy ile şahsi hiçbir meselem yok. Federasyon Türk futbolunu batağın içine çekmiştir.

Bakan Şahin ile yapılan ben, G.Birliği Başkanı İlhan Cavcav ve A.Gücü Başkanı Cemal Aydın’dan başka konuşan olmadı. Herkes mutlu gibi görünüyor ama, herkes dışarıda başka konuşuyor.

Havuzun devam etmesinde herkesten çok benim payım var. Biz havuzu bozmak istemiyoruz. Biz, ‘Fenerbahçe’nin hakkını verin’ diyoruz.”

TBMM, mafya, çete eleştirileri arasında Futbol Federasyonu yeni yasasını 26 Mayıs 2004 tarihinde kabul eder. Yeni yasaya göre Futbol Federasyonu başkanları için dil bilme ve üniversite mezunu olma şartı aranmazken, CHP’nin bu yöndeki önergesi TBMM’de kılpayı oyla reddedilir.

Yasanın en çok ilgi çeken bölümü, Futbol Federasyonu Başkanlarının ‘yüksekokul mezunu ve dil bilen’ kişilerden seçilmesidir. CHP, iki ayrı önerge vererek, ‘başkanın yüksekokul mezunu ve İngilizce, Fransızca ve Almanca’dan birini iyi derecede konuşma zorunluluğu’ getirilmesini ister.

CHP’li Ahmet Ersin konuşmasında Alaattin Çakıcı dokundurması yaparak, şunları söyler:

“Sayın bakan Alaattin’in lambasından çıkan cini görene kadar, futbola mafya bulaştığını kabul etmedi. Koruma ordusunun arkasından başını uzatıp, korkmayın demek kolay. Bu ülkede futboldaki mafyayı yazan spor yazarları silahlı saldırıya uğruyor. Failleri aramızda geziyor. Devlet bu gruplara karşı aciz kaldı. İstanbul Teksas’a döndü, o emniyet müdürü de, o bakan da hala koltuğunda oturuyor.”

YASA NE GETİRİYOR

  • Federasyon Genel Kurulu’nun üye sayısı 106’dan, 215’e çıkarıldı. Federasyon başkanları, en fazla iki dönem seçilebilecek. Milli maçlar şifreli yayınlanmayacak.
  • Liglere Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sponsorların isimleri verilebilecek.
  • Genel Kurul, 4 yılda bir futbol liglerinin tescil tarihinden itibaren en geç 45 gün içinde, Mali Genel Kurul ise her yıl haziran ayında, Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği tarihte olağan olarak toplanacak.
  • Başkanın görev süresi 4 yıl olacak, başkan seçimi, genel kurulda yönetim kurulunun 14 üyesinin seçiminden önce yapılacak.
  • Yönetim kuruluna, liglerin isimlerini ve iki başkanvekilini belirleme, sporculara doping kontrollerini yaptırma, sporda şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirleri alma ve aldırma yetkileri de verildi.
  • Tahkim kurulu, 5 asıl, 5 yedek hukukçu üyeden oluşacak. Tahkim Kurulu üyeleri 4 yıl için genel kurulca seçilecek. 2 asıl ve 2 yedek üye üniversitelerin hukuk fakülteleri ile spor yüksek okullarında görev yapan hukukçu öğretim üyeleri arasından seçilecek.
  • Milli karşılaşmalarda protokol tribünü, federasyon tarafından düzenlenecek. Türkiye futbol liglerinin isim haklarından elde edilen gelirlerin yüzde 35’i Üçüncü Lig, yüzde 25’i 2. Lig kulüplerine eşit olarak dağıtılacak. Kalan yüzde 40’lık kısım ise federasyon payı kesildikten sonra en üst lige katılan kulüplere yine eşit dağıtılacak.

Ulusoy 29 Mayıs 2004’de Samsun’da, kendi adının verildiği alt yapı tesislerinin açılışında Merkez Hakem Kurulu (MHK) Başkanı’nı bundan böyle Futbol Federasyonu Genel Kurulu üyelerinin belirleyeceğini belirterek, “Daha önce MHK Başkanı’nı biz atıyorduk. Ben Kulüpler Birliği’ne ‘Aranızdan birini seçin, onu başkan yapın’ dedim. Ben herkesle çalışırım. Kendime güveniyorum. Kimse hakem hataları yüzünden benim aileme dil uzatmasın. Ulusoy ailesine dil uzatanların dilini keserler. Kimse haddini aşmasın. Benim de sinirlerimi bozmasın” der.

Yabancı sayısı konusunda kesin noktayı geçen yıl koyduklarını hatırlatan Ulusoy, “Önümüzdeki sezon yabancı sayısı 6 olacak. Bir sonraki yıl da 5’e indirilip dondurulacak. Benim olduğum yerde yabancı sayısı 7 olmayacak” diye konuşur.

Ulusoy, havuz sistemi konusunda, “Kendisini havuzun dışına itmek isteyen, ya da daha fazla pay isteyen İstanbul’daki bir kulübümüz bunu aklının ucundan bile geçirmesin. Benim olduğum yerde bu kesinlikle olmaz. Büyük kulüpler zaten yeteri kadar para kazanıyor” diyerek, Fenerbahçe’ye gönderme yapar. Ulusoy, Türkiye liglerinde şike ve şaibenin olmadığını da sözlerine ekler.

Ulusoy’un Fenerbahçe’ye saldırısı bitmez. Ertesi gün Trabzonspor Kulübü’nü ziyaret ederek Başkan Atay Aktuğ ile görüşen Ulusoy, burada basın mensuplarıyla yaptığı sohbette şunları söyler:

“Federasyon başkanı her işi karışıyor, diyorlar. Nasıl bir karışma ise son 4 yıl içinde 2 kere şampiyon oluyorsunuz. Geçmişte ‘Fenerbahçe Kulübü başkanı isterse federasyon başkanı gider’ dediler. Ben 7 yıldır oturuyorum, beni yollayamadılar. Güçleri de yetmeyecek benim buradan gitmeme. Geçmişte federasyon başkanlığı yapan Şenes Erzik ve Abdullah Kiğılı’nın gitmesinde en büyük rolü de Fenerbahçe Külübü üstlenmiştir. Yani Fenerbahçe Kulübü kendi içinden çıkan insanlara dahi iyi gözle bakmamıştır.”

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 10

leave a comment »

Her devrin teranesi: Küfür eden yandı…

02 Ağustos 2001 tarihinde 41. Uluslararası Hakem Seminerine katılan Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy, “Maçlarda küfürlü ve çirkin tezahürat durumunda hakem müsabakayı tatil edebilecek” der.

Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) düzenlediği 41. Uluslararası Hakem Semineri Kuşadası’nda [evet, yine Kuşadası… Bilin bakalım hangi otel?] başlar. Seminere katılan UEFA Asbaşkanı ve FIFA Hakem Kurulu Başkanı Şenes Erzik, hakemlikte profesyonelleşme yolunda çalışmaların sürdüğünü, son 2 yılda Türk hakemliğinde önemli adımlar atıldığını söyler.

Yeni sezonda iki önemli konuya kulüplerin dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, şunları söyler:

“Birincisi maçlarda küfürlü ve çirkin tezahürat durumunda hakem müsabakayı tatil edebilecek. Bu durumda çirkin tezahüratı yapan taraftarın takımı hükmen yenik sayılacak. İkincisi de sahaya yabancı madde atılması ve buna engel olunamaması halinde o kulübe müsabakalardan men cezası gündeme gelecek.”

Elbette böyle bir uygulama asla olmaz. Hatta ilerdeki tarihlerde puan silme sınırına gelenler olunca alelacele kurallar dahi değiştirilir. TFF’nin küfürü engelleme yolundaki kararlılığı ve inandırıcılığı Çarşı grubunun küfürü engellemekteki kararlılığı kadardır ancak.

14 Ağustos 2001’de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün suç duyurusu üzerine hakkında başlatılan soruşturma takipsizlik kararı ile sonuçlanan Federasyon Başkanı Ulusoy için bir üst mahkeme yargılama kararı alır. İtiraz üzerine dosyayı inceleyen üst mahkemenin takipsizlik kararını kaldırması üzerine Ulusoy hakkında TCK 526 uyarınca yetkili merciilerin emirlerine uymamaktan 3-6 ay hapis istemiyle dava açılır.

Davalar ve kavgalar sezonuna her nasılsa biraz ara verilir. Ortam bir süre boyunca göreceli olarak daha sakinleşir. 

29 Ocak 2002’de hakem hatalarının bariz şekilde artması ve bir takımın kollanması üzerine Fenerbahçe Asbaşkanı Mahmut Uslu “Düdükler Kadıköy’de başka çalıyor, Ali Sami Yen’de başka. Sonra da, ‘G.Saray’ın ihtiyacı yoktu’ deniyor. İnsaf!” çıkışını yapar.

G.Saray’ın ligin daha ikinci maçında feryat ettiğini ve ikinci başkan Fatih Altaylı’nın, “Bu hakemlerle Fenerbahçe şampiyon olur” açıklamasını yaptığına dikkat çeken Uslu şunları söyler;

“Herhalde Altaylı kulüpleri şaşırdı. Fenerbahçe yerine Galatasaray bu hakemlerle şampiyon olur demeliydi.

Hakem atamalarına bakın; 2 takımın maçlarına FIFA kokartlı hakem atanıyor, diğer takıma ise acemi hakem. Haluk Ulusoy, bize, ‘Haklısınız ama artık hata olmayacak’ sözünü verdi. Biz de sustuk. Ama hatalar bitmiyor. Şimdi hakem atamalarının değiştirildiği iddiaları var. Bunun yanıtını kim verecek?

Devletin hangi takımı tuttuğu da belli oldu. Başbakan Yardımcısı, Feredasyon Başkanı ve MHK Başkanı hep G.Saray’ın maçlarındalar. Fenerbahçe’nin, Anadolu takımı olduğu bir gerçek. Ama bu kadar da hor görmesinler. Niye Fenerbahçe’nin maçlarına gelmiyorlar?”

Mahmut Uslu derin devlet destekli proje takımı Dinamosaray’ı açıkça işaret etmektedir, ama diğer kulüpler ya işlerine geldiğinden, ya da korkutulup sindirildiklerinden ses çıkartmamaktadırlar.

Ulusoy 31 Ocak 2002’de hakemlere yönelik eleştirilere sert tepki gösterir: “Hakem camiamız çok saygın bir kuruluştur. Onlara her saat dil uzatanlar Allah’tan bulsunlar.”

Ulusoy böyle der demesine de “hakemlere dil uzatanlar”ı Allah’a havale etmek yerine tetikçi hakemleri, PFDK’sı ve Tahkim’i ile kendisi cezalandırmaktadır.

20 Şubat 2002’de polis, futbol camiasını sarsan şike skandalına karışanları tek tek gözaltına almaya başlar. Şike çetesinin başı Susurlukçu Ali Fevzi Bir’in talimatıyla hakemlere kadın bulduğu iddia edilen Dilek Uzun ve 9 kişi gözaltına alınır.

Polisteki sorgularında kadınların “Evet bazı hakemlerle birlikte olduk” dedikleri öne sürülür. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü ekiplerince yakalanan Dilek Uzun ile birlikte 22 yaşındaki kız kardeşi Derya Uzun, ağabeyi Hacı Uzun da gözaltına alınır. Dilek Uzun’un ifadesinin ardından, hakemlere gönderildiği iddia edilen Tuğba Demirtaş, Unzile Eyici ile Çiğdem Balıkçı da evlerinden alınarak şubeye getirilirler. Gözaltına alınanlar arasında, İtalya’ya kaçan Ali Fevzi Bir’in koruması Ahmet Topal ve şoförü Ömer Nalıncı ile şike çetesinin içinde yer aldığı bildirilen Ömür Şevket Alpınarlı da bulmaktadır.

Hazır laf buraya gelmişken, Ulusoy’dan bağımsız ama kirli dönemin bariz bir örneği olarak şu şike dosyasını Ecevit Kılıç’ın Kirli Kramponlar kitabından alıntılayayım:

Futbolun karapara aklama dışında bir de bahis boyutu var. Yurt içinde, özellikle yurt dışında maçların sonuçlarına göre bahisler oynanıyor. Ortada trilyonlarca lira dönüyor. Aslında şike gerçeği futbolda kurumsallaşmış durumda. Ancak, yetkili ağızlar, şike gerçeğini bugüne kadar hep inkar ettiler, yok dediler.

Ama İstanbul polisinin istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne yaptığı bir başvuru, yıllardır örtbas edilen şikeyi gözler önüne serdi. İstanbul polisi, Susurluk davasında 4 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Ali Fevzi Bir’in lig maçlarında şike yaptığı duyumunu alıyor. Son yıllarda çetelerin korkulu rüyasi haline gelen dönemin Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, Bir’in telefonlarını dinlemek için İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na başvuruyor. Telefonların dinlenmesi yanısıra Bir’i tam anlamıyla izlemeye alan polis, Bir’in çete oluşturarak, maçların istediği gibi sonuçlanmasını sağladığını tespit etti. Daha sonra da bu telefon görüşmelerinin kayıtları, delilleri ve diğer tüm belgeleri dosya haline getirdi.

Bu dosyaya göre Ali Fevzi Bir, Türkiye’deki futbol maçları üzerinde Avrupa’da bahis oynuyor. Karşılaşmaların istediği gibi sonuçlanması için hakem Sadık İlhan ve kadın pazarlamacısı Dilek Uzun ile işbirliği yapıyor. Ayrıca Bir’in arkadaşı olan teknik direktörlerin takımlarının kazanması için de Sadık ilhan ve Dilek Uzun devreye giriyor. Sadık İlhan, hakemlerle konusup maçların Bir’in istediği gibi sonuçlanmasını sağlıyor. Dilek Uzun da hakemlerle birlikte olarak ya da birlikte olacak kadınları ayarlayarak yardımcı oluyor. Kadın satıcısı Dilek Uzun’un poliste verdiği ifade, çeteci Ali Fevzi Bir, hakemler ve teknik direktörler arasındaki kirli ilişkileri tamamen açığa çıkarıyordu.

“Para karşılığı fuhuş yapıyorum. 1.5 yıl önce 4. Levent’te Semiha Yıldız adlı kişiyle birlikte ev kiraladım. Semiha Yıldız beni Aliço lakaplı Ali Fevzi Bir ile tanıştırdı. Benim tanıştığım dönemde Kıbrıs’ta kumarhanecilik yapıyordu. Bir gün Aliço telefonla beni aradı. Bana ‘Yanına 3 kız al ve Taksim’deki Euro Plaza Oteli’ne gel’ dedi. Ben, kardeşim ve Tuba Demirtaş otele gittik. Otelin restoranında Aliço, hakemler Sadık İlhan, Cafer Kuştepe, Hasan Serdar Çakıroğlu ve Volkan Uymankuy vardı. Sonra Semih adlı kişi bir kız daha getirdi. Ben hemen kızların erkeklere göre dağıtımını yaptım. Buna göre ben Sadık İlhan’la, tanımadığımız kız Volkan Uymankuy’la birlikte olacaktı. Hasan Serdar Çakıroğlu ertesi gün erkenden kalkacağını bahane ederek kimseyle birlikte olmak istemedi. Kardeşim Derya, Tuba ve hakem Cafer Kuştepe grup seks yapacaklardı. Daha sonra herkes odasına çıktı. Aliço cebinden para çıkarttı ve kişi başına 300 dolar parayı bana verdi ve otelden ayrıldı. Ben de kızların parasını dağıttıktan sonra Sadık İlhan’ın yanına gittim. Sadık İlhan’la cinsel ilişkiye girdim. 2 saat sonra otelden ayrıldık. Aliço 1-2 hafta sonra yeniden aradı. Yanına 4-5 bayan arkadaşını al aynı otele gel dedi. Ben de kızları alıp otele gittim. Otelde Aliço, hakemler Sadık İlhan, Kenan Nurhan Altınsaat, Ferhat Gündoğdu ve Kenan Koçak vardı. Bu kez kızların erkeklere dağılımını Sadık İlhan yaptı. Ben yine Sadık İlhan ile birlikte oldum. Biz otel görevlileriyle hiç muhatap olmuyorduk. Doğrudan Ali Fevzi Bir’in yanına gidiyorduk. Otele girişimizle ilgili herhangi bir kayıt tutulmuyordu. Duyduğum kadarıyla Aliço benim gibi Ebru Güzel, Ebru Sancı ve Pınar adlı bayanları da arıyordu. Bu kadınlardan da benden istediği gibi futbol hakemleriyle ilişkiye girecek bayan istiyordu. (Dilek Uzun’un İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi’ndeki 22.02.2002 tarihli ifadesi)

Polis işlem yapılması için dosyayı önce telefon dinleme izni veren İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na götürdü. Ancak çete suçları DGM’lerin görev alanından çıkartıldığı için dosya Kadıköy Savcılığı’na gönderildi. Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı hakemlere kadın sunulan otelin Taksim’de olması nedeniyle dosyayı Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcısı’na gönderdi. Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı da görevsizlik kararı vererek tekrar Kadıköy’e verdi. Böylece istemeyerek de olsa şike sorusturmasıni yürütmek zorunda kalan Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Sadık İlhan’ı çıkar amaçlı suç örgütü, rüşvet almak suçlarından tutukladı. Dosya, savcıların bakmak istememesi nedeniyle uzun bir süre adliyeler arasında dolandığı için çetenin lideri Ali Fevzi Bir yurtdışına kaçmıştı. Bir hakkında gıyabi tutuklama kararı veren savcılık, ardından Bir, İlhan, teknik direktörler Samet Aybaba ve Erdoğan Arıca’nın da aralarında bulunduğu 11 kişi hakkında dava açtı. Ancak, Bir ve İlhan bir süre sonra tahliye edildi.

Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı davanın iddianamesi ilginç tespitlerle doluydu. Buna göre Gençlerbirliği Teknik Direktörü Erdoğan Arıca ile Ali Fevzi Bir arasında bir telefon görüşmesi yapılıyordu. Arıca, takımının düşme hattında bulunduğunu, bu durumdan kurtulabilmek ve çıkışa geçebilmek için bir maçı kazanmaları gerektiğini ve Bir’den maçtan galip gelmelerini sağlayacak bir hakem ayarlamasını istiyordu. Bir de Sadık İlhan’i arıyordu. İlhan da bu işi para karşılığında Sabahattin Bitirim’e yaptırabileceğini söylüyordu. Bir, tekrar Erdoğan Arıca ile görüşüp, gereken paranın verilmesi koşuluyla, Sabahattin Bitirim üzerinde Sadık İlhan ile mutabakata varıyorlardı. Bu görüşmeden bir süre sonra oynanan ve hakem Sabahattin Bitirim’in yönettiği

Samsunspor – Gençlerbirliği maçını, Gençlerbirliği 2-0 kazanıyordu. Yani maç, şike çetesinin istediği gibi sonuçlanmıştı. Gaziantepspor Teknik Direktörü Samet Aybaba ile Ali Fevzi Bir arasında yapılan telefon görüşmesinde ise Aybaba, Gaziantepspor’un galibiyeti için yardım talebinde bulunuyordu. Bu görüşmeden sonra İstanbul’da Göztepe – Gaziantep maçı yapılıyor ve maçın hakemleri ise Sadık İlhan, Kenan Kozak, Nurhan Altınsaat ile Ferhat Gündoğdu oluyordu. Maçtan bir gün önce bu hakemler Taksim’deki Euro Plaza Oteli’nde Ali Fevzi Bir’in temin ettiği kadınlarla birlikte oluyorlardı. Kadın satıcısı Dilek Uzun, ifadesinde bu olayı ayrıntısıyla anlatıyordu. Bu maçı Gaziantepspor 3-1 kazandı.

Çete lideri Ali Fevzi Bir ile hakemler, teknik direktörler ve kadın satıcısı Dilek Uzun arasındaki telefon görüşmeleri incelendiğinde maçlarda şike yapıldığı açıkça ortaya çıkıyor. Sohbetler, Yesilçam’ın o unutulmaz repliklerini solda sıfır bırakacak nitelikte. Siz de okuduğunuzda hayretler içinde kalacaksınız. Çünkü, büyük zevkle izlediğimiz futbol maçlarının sonuçlarının önceden ayarlandığını, hakemlerin düdüklerinin bahis ve para için çaldığını ve hatta hangi maçı hangi hakemin yöneteceğinin çete lideri Ali Fevzi Bir tarafından belirlendiğini göreceksiniz.

Gençlerbirliği Teknik Direktörü Erdoğan Arıca ile Ali Fevzi Bir arasında 10 Aralık 2001 günü saat 14.53 ve 15.02’de yapılan telefon görüşmesi:

Arıca: Efendim…
Bir: Erdoğan…
Arıca: Efendim abi…
Bir: Eski o Zeynel Abidin Gökçe’nin oğluymuş da o.
Arıca: Hıı.
Bir: Şey ilgilenecek il hakem kurulunun yardımcısı var İstanbul’un.
Arıca: Evet abi.
Bir: O ilgilenecek, yarın öğleden sonra ararım seni dedi.
Arıca: Tamam abiciğim.
Bir: Genç çocuk öyle fazla da bir şey
Arıca: Fazla da bir sıkıntı olmaz zaten yapamaz ama dedi, şey dedi. Ben bu hafta tam kadro çıkacağım, bir iki eksiğim var ama tam kadro çıkacağım.
Bir: Yok yani kulağa mesaj veririz dedi.
Arıca: O tabi canım ama mesaj gitti onlara, öteki taraftan mesaji gönderdim haberin olsun.
Bir: Tamam ama ona değil başkana göndericen.
Arıca: Ben patrona mesaj gönderdim, Ankara’ya gittim, oradan arattırdım onu.
Bir: İyi tamam, o zaman isimle iste artık.
Arıca: Bilmiyorum artık, yani benim önümüzdeki hafta sıkıntım var, Kırşehir’e gideceğim, onlar da baya heyecanlı.
Bir: Kırşehir’e…
Arıca: Kırşehir’e gideceğim, bu haftayı ben geçerim de abi yani büyük bir sıkıntı olmazsa önümüzdeki haftayı geçmem lazım.
Bir: Alsınlar Ankara’dan versinler işte.
Arıca: Pazartesi veya salı günü açacağım, konuşacağım, onların maçı ne zaman milli takımın maçı ne zaman?
Bir: Yarın.
Arıca: Yarın mı, o zaman pazartesi günü döner onlar, ulaşırım ben onlara.
Bir: Tamam.
Arıca: Bir sıkıntı olursa ararım ben seni.
Bir: Hayatta yapmam, bu işi sırf senin için yapıyorum.
Arıca: Teşekkür ederim.
Bir: Bak rezil oluruz ağabey, rezil.
Arıca: Hiç kimse bilmez, bir sefere ihtiyacım var.
Bir: Bak rezil oluruz.
Arıca: Tamam.
Bir: Arpa verilecek bu adama.
Arıca: Hıı.
Bir: İsmi siz aratacaksınız, ona karışmam.
Arıca: Hı.
Bir: Çünkü yani senin o patronun dandik.
Arıca: Evet.
Bir: Onun, ben onun yerinde olsam a…. koyayım Türkiye ile gırgır geçerim.
Arıca: Ya o adam da hiç bizim bildiğimiz gibi bir adam değil Aliço, bir tanısan adamı yani Türkiye ile gırgır geçecek bir adam da şimdi korkmuş ürkek yani, zavallı bir durumda, başkan öyle bildimiz bir başkan değil şu anda.
Bir: Yani herif gelecek, tırpanı vuracak, ben bi şimdi ben araya birini soktum arkadaşını.
Arıca: Hı.
Bir: Yani bunlar arpayı alır, yanı arpayı aldığını biliyorum da yani ben arpayla böyle şeye girmek istemem.
Arıca: Arpayla ben de girmek istemiyorum Aliço yani.
Bir: Anladın mı?
Arıca: Bu çok…
Bir: Şimdi sana bir şey söyleyeyim, senin bölgen uymuyor, bölgen uysa…
Arıca: Hı.
Bir: Ankara olsa…
Arıca: Ankara.
Bir: Dört beş tane orada var, benim canım ciğerim, derim ki böyle bak mesela bu hafta tesadüf Coşkun’un maçına benim en iyi arkadaşım gitti, söyledik.
Arıca: Evet.
Bir: He bayağı memnun kalmış, Sakarya-Altay maçına…
Arıca: Evet.
Bir: Şeye burada Antep maçında benim canım ciğerim var.
Arıca: Evet.
Bir: Şimdi…
Arıca: Senin canın ciğerin kim abi, onu bize yollasan da bize kıyak yapsın.
Bir: Olmaz olmaz, senin bölgende.
Arıca: Senin bölgende…
Bir: Yok senin bölgende o, aynı yere vermiyorlar.
Arıca: He öyle demek.
Bir: Veremezler, verseler şimdi bir tane var.
Arıca: Hı. Şimdi onları aradım ki bir tane bana dedim isim söyleyin dışarıdan.
Bir: Tamam mı, İstanbul’da var, şimdi hatır için olan şey yapacak anladın mı, bir iki tane pozisyon geçer abi, işi arpayı alacak, işi de verecek abi.
Arıca: Arpa ne abi, arpa devirsin de arpayı ben beceremem ki abi, kulüpten birine söyleyeceğim de o, bilemem, bu işler Ali, rezil oluruz adımız.
Bir: Rezil oluruz.
Arıca: Yani adımız.
Bir: Ben de onu söylüyorum.
Arıca: Adımız karışırsa yani…

Dönelim kendi konumuza yeniden…

20 Şubat 2002’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü, basına yansıyan şike iddialarıyla ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamada, “Şike olayının varlığının ve olaya karışan sorumluların adli mercilerce tespiti halinde, bu kişilerin spor alanlarından uzaklaştırılması için haklarında gerekli her türlü işlem için gerekeni yapacağımızdan hiç kimse kuşku duymamalıdır” der.

Şike çetesi iddiasında adı geçenlerin, 28 Şubat Perşembe gününe dek savcılığa ifade verecekleri açıklanır. Genelkurmay Başkanlığı Futbol Federasyonu’na bir yazı göndererek, “şike çetesi” iddianamesinde adı geçen asker kökenli hakemlere soruşturma sonuna dek görev verilmemesini ister.

Asker kökenli hakemlerden Sadık İlhan’ın 2 ay önce emekli olduğu, Ali Uluyol, Sabahattin Bitirim ve Harun Yiğit’in ise sivil mahkemelerde sorgulanamayacağı için Ankara’da askeri mahkemede ifade verecekleri kaydedilir.

Şike Dosyası’nda adları geçen futbol hakemlerinden Sebahattin Bitirim, Ali Uluyol ve Harun Yiğit 26 Ocak 2002’de Kadıköy Adliyesi’nde savcılara ifade verirler.

Şike çetesi kurduğu iddiaları ortaya atılan Susurluk davası sanığı Ali Fevzi Bir ile telefon görüşmeleri yaptıkları belirlenen Gaziantepspor Teknik Direktörü Samet Aybaba ve Gençlerbirliği Teknik Direktörü Erdoğan Arıca da Kadıköy Adliyesi’ne ifade verirler.

Tüm bu ifadeler vs bir şeye yaramaz. Sadık İlhan ve Ali Uluyol’un kısa süreli tutuklulukları dışında hiçbir sonuca ulaşılamaz “nedense”…

2002 yılında da TFF cenahında fazla bir değişiklik olmamış, Galatasaray lehine maç ertelemeleri devam etmektedir.

16 Mart 2002’de Galatasaray ile Trabzonspor arasında oynanması gereken Türkiye Süper Ligi karşılaşması Futbol Federasyonu tarafından ileri bir tarihe ertelenir. Trabzonspor Kulübü Başkanı Özkan Sümer, “Galatasararay açıktan açığa kollanmaktadır. Kimse bize sormadı. Karar bize yapılmış bir saygısızlık ve haksızlık” der.

Karara Trabzonspor, Fenerbahçe ve Beşiktaş cephelerinden büyük tepki gelir.

Fenerbahçe Basın Sözcüsü Atilla Kıyat, “11 Eylül olaylarında bizim Leverkusen maçımız ertelendiğinde fikstür sıkışmıştı. Federasyona başvurduğumuzda ‘Ertelemeyi kaldırdık’ demişlerdi. Futbol Federasyonu’nu şaibe altında olmaktan kimse kurtaramaz” açıklamasını yapar.

Asbaşkan Mahmut Uslu ise “Artık Roma’da soyunma odalarında ertelenme kararları alınıyor. Haksız rekabet oluyor” demektedir.

Beşiktaş cephesi de erteleme kararına tepki gösterir. Asbaşkan Yıldırım Demirören, “Biz, Denizlispor’la Türkiye Kupası maçı oynadıktan sonra cumartesi günü G.Saray’ın karşısına çıktık. Biz nasıl erteleme talep etmediysek, rakiplerimizin de öyle yapması gerekir. Ligde çifte standart istemiyoruz. Eğer böyle bir karar alınıyorsa, diğer maçların da ertelenmesi gerekirdi” der.

En ağır eleştiri Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’dan gelir. Aziz Yıldırım şunları söyler:

“G.Saray’ın Şampiyonlar Ligi maçları milli dava değildir. Bunu milli dava gibi düşünmek büyük hata olur. Erteleme kararıyla bütün ligi alt üst ettiler. Haluk Ulusoy’un keyfi hareketi devam ediyor. Kraldan çok kralcılık yapıyor. Sıkıştığı zaman Kulüpler Birliği’ni toplantıya çağırıyor.

Futbol Federasyonu ve Haluk Ulusoy sadece G.Saray Kulübü’nün başkanı değildir. Ulusoy, eşit hizmet vermek istiyorsa G.Saray formasını üzerinden çıkarmalıdır.

Şampiyonu kendi tayin etme yoluna gidiyor ki, bu çok tehlikelidir. Hata yapan kulüp yöneticileri yerine kendilerini Ceza Kurulu’na vermeleri gerekir.

Roma maçı öncesi duyumlar aldık. Futbol Federasyonu Başkanı’nın maçı tehir edeceğini deklare ettiğini duyduk. Federasyon, bize erteleme kararının, başkan gelince toplantıyla alınacağını söyledi. Ama Haluk Ulusoy kararını havalimanında açıklayıp, evine ya da başka bir yere gitti. Ulusoy’un dudağından beklenen iki kelimeyle maç ertelendi. Özerk Futbol Federasyonu’nda amaç, kişilerin ve devletin, federasyon üzerindeki baskısının kalkmasıdır. Özerklik Haluk Ulusoy’un başkanlığına kadar başarıyla yapılmıştır. Özerk olarak yürütme maalesef kişiye bağlı hale geldi. Bu çok tehlikeli.

Geçen sene de aynı oyunlar oynandı. Dünya Kupası nedeniyle ligi öne çektiler, ‘erteleme olmayacak’ dediler.

Fenerbahçe, zamanında Portekiz’de Guimares ile maç yaptığı zaman joplandı, dayak yedi, Türkiye’ye döndü, yine de maç ertelenmedi. Geçen yıl başvurumuza rağmen maçımız ertelenmedi. Barcelona hafta sonunda Real Madrid ile oynayıp, Türkiye’ye gelecek. Bundan kulüpler zararlı çıkar. 8-10 kulüp düşmemek, 3 kulüp şampiyonluk, diğerleri de UEFA kupasına katılmak için mücadele veriyor. Bütün lig alt üst olacak. Peki Galatasaray, Barcelona’yı yenip, çeyrek finale kalırsa ne olacak? Maçlarını yine mi erteleyecekler? Galatasaray kalan maçlarını lig bitince mi oynayacak?

Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir olaya rastlayamazsınız. Ulusoy’un yıprattığı Merkez Hakem Kurulu’nun durumu ortada. İstifa etmek ya da genel kurul yapmak zorundadır.

Artık biz de iyi niyetli hareket etmeyiz. Genel kurul için gerekeni yapacağız. Devlet kademeleri de oyunları görüp tavır almalı. Galatasaray turu geçerse Futbol Federasyonu çok zorda kalacak. Bu olayda asıl mağdur olan Trabzonspor’dur. Diğer kulüpler de sesini, tavrını göstermelidir. İkinci, Üçüncü liglerde de aynı sıkıntılar yaşanmaktadır. Ulusoy’u maça davet ettik, Fenerbahçe Stadı’na gelmedi. Biz misafirlerimize sahip çıktık, yine çıkarız.”

Beşiktaş Kulübü İletişim Komitesi Başkanı Mete Düren ise, Futbol Federasyonu’nun, Trabzonspor-G.Saray maçını erteleyerek, yetkilerini aştığını söyler. Düren, erteleme kararının Kulüpler Birliği’ne danışılıp ortak bir görüşle alınması gerektiğini savunarak şunları söyler:

“Federasyon, verdiği bu kararla Türk futbolunu ve G.Saray’ı Avrupa futbol otoriteleri gözünde küçük düşürmüştür. G.Saray ile birlikte Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden 15 takımın bu hafta oynayacağı maçlardan hiçbiri ertelenmemiştir. Bu erteleme, Galatasaray’ın ‘Biz bu büyüklükteki takımlarla başedemiyoruz’ şeklindeki aczini ifade ettirmektedir”

Haluk Ulusoy’un ilk yanıtı sözle olur, sonrasında cezalandırma gelecektir:

“Galatasaray forması ile Anadolu’daki kulüplerimizin forması, eforu, teri, bizim için eşittir. Bugün beni istifaya davet edenler, kendi güç sınırlarını zorlayıp daha önce Genel Kurul önünde kaybedenlerdir. Onları bir kez daha Genel Kurul’un iradesine saygıya davet ediyorum. Bu ülkede ne zaman doğru ve yararlı bir iş yaptıysak, geçmişteki hesapları hala kapatmamış kişi ve grupları karşımızda, bize iftira atarken bulduk.

Bizi, ‘Galatasaray’ın uydusu’ olarak değerlendirenler, Galatasaray’ın geçmişte federasyona yapılan ve reddedilen taleplerini incelediler mi? Fenerbahçe bizim dönemimizde şampiyon olmadı mı? Fenerbahçe Kulübü, pankartlarla beni kınama yürüyüşü yaparken, kaybedilen her maçta bana ve başkanı olduğum federasyona küfür ederken, biz Fenerbahçe Kulübü ve Başkanı’na eşit yönetim anlayışımız doğrultusunda daima kucak açmadık mı?

Galatasaray, içinde bulunduğu koşullarla erteleme kararını haketmiştir. Bugün Türkiye’nin, UEFA ülkeler sıralamasında elde ettiği yedincilikte en büyük pay Galatasaray’a aittir. Türk takımlarının topladığı 32 puanın 19’unu Galatasaray kazandırmıştır. Bu bakımdan kararımız doğrudur.

Bu ülkenin bir takımının uluslararası alanda sürdürdüğü mücadeleyi ‘milli bir dava’ olarak görmeyenler, kendi milliyetçiliklerini sorgulamalıdır. Milli olarak gördüğümüz bu davanın sonuna kadar arkasında, yanında ve içinde olacağız. Bu ülkede şiddete, tribün terörüne yol açacak, futbolu başka arenalara çekecek her türlü beyanata karşı yasanın bize verdiği yetkiye ve talimatlara göre yanıt vereceğiz. Gerekirse ceza uygulayacağız. Biz sadece Genel Kurulumuz’a karşı sorumluyuz ve sadece ona hesap veririz.“

Hemen arkasından, 20 Mart’ta da Aziz Yıldırım disiplin kuruluna sevkedilir.

Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu, Trabzonspor-Galatasaray maçının ertelenmesinden sonra, Futbol Federasyonu ile başkanı Haluk Ulusoy hakkında medyaya açıklama yapan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, yöneticilerden Mahmut Uslu, Murat Özaydınlı ile Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer ve yönetici Serdar Bali’yi Disiplin Kurulu’na sevkeder.

28 Mart 2002’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü, 2002 Dünya Kupası finallerinin ardından, uygun bir tarihte Futbol Federasyonu’nu olağanüstü genel kurula çağırmayı düşündüğünü söyler.

Yaşanan olaylarla ilgili olarak, asıl görevini yapması gereken kurumun genel kurul olduğunu ifade eden bakan Ünlü, “Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu harekete geçirmek her zaman doğru olmaz. Kongre sadece görev değişikliği için toplanmaz. Futbolun problemleriyle ilgili esas görev genel kurulundur. Kamuoyuna yansıyan gelişmelerin tartışılacağı kongrenin, futbolumuza çok büyük katkısı olacağına inanıyorum. Esas olan, kamuoyunu genel kurul kararıyla tatmin etmektir. Bu oluşumun, yargı sürecine de önemli katkıda bulunacağına inanıyorum. Esas amacımız, yaşanan herşeyi, Dünya Kupası finalleri sonrasına ertelemek” der.

Tanıdık mı geldi yine?

2 Nisan 2002’de PFDK Aziz Yıldırım’a 4 ay ve Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer’e de 1 ay hak mahrumiyeti cezası verir.

Futbol Disiplin Kurulu gerekçesinde, “Türkiye Futbol Federasyonu tüzel kişiliğine ve yaptığı görev nedeniyle Federasyon başkanına görsel ve yazılı yayın yoluyla ağır biçimde hakaret ettiği nedeniyle cezalandırıldığı” ifadelerine yer verir.

TFF elbette ki Yıldırım’ı yalnız bırakmaz. Fenerbahçe Kulübü Yönetim Kurulu Üyeleri Murat Özaydınlı 45 gün, Mahmut Uslu ise 1 ay hak mahrumiyeti alırlar.

Türk Futbolu’nun gündemine Aziz Yıldırım’ın Şeref Tribünü’ne oturup oturamayacağı girer bu cezalarla birlikte.

5 Nisan 2002’de Futbol Federasyonu’nun, Aziz Yıldırım’ın şeref tribününe alınmaması için GSGM’ye gönderdiği yazı ‘usul’ yönünden hatalı olduğu için iade edilir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürü Kemal Mutlu, federasyonun gönderdiği yazının imza bölümünde bulunan ‘Genel Sekreter Aydın Torunoğlu Yerine’ ibaresinin kabul edilemeyeceğini belirterek, “Bu yazının bizzat Genel Sekreter tarafından imzalanması gerekirdi. Bu düzeltmeyi yarın (bugün) yapacaklarını umuyorum. Aksi halde Sayın Yıldırım’ın şeref tribününe girmemesi konusunda herhangi bir engel kalmaz” der.

Ulusoy 6 Nisan 2002’de “Aziz Yıldırım’ı ceza kuruluna sevkeden de, ceza veren de biz değiliz” der. TFF Başkanı’nın bu sözü enteresandır, zira Türkiye’de kimsenin bilmediği başka bir kurumun var olması gerekmektedir bunun için.

Gerçi Ulusoy federasyonun disiplin ve hukuk kurullarına hiçbir şekilde müdahele etmediğini ifade etmeye çalışmaktadır, ama daha önce kulüplere yaptığı baskıları bildiğimiz için pek de inandırıcı gelmemektedir sözleri.

Fenerbahçe’nin kendi dönemlerinde lig şampiyonu olduğunu hatırlatan Ulusoy, “Biz kupalarını vermeye gittik, ama yine hakaret dolu sözlerle karşılaştık. Fenerbahçe, 12 puan geriden gelerek yeniden şampiyonluğa ortak oldu. Eğer bir art niyet olsaydı böyle bir mücadele olabilir miydi?” der.

Türkiye’de herhangi bir kulübün başkanı istediği için federasyon başkanının değişmeyeceğini belirten Ulusoy, şöyle devam eder:

“Kulüpler Birliği’nde 18 kulüp başkanı genel kurulda gelip de bana ‘artık ayrıl’ derse, ben de köşeme çekilirim. Eğer bir kulübün başkanı istedi diye de federasyon başkanı değişecekse, bu ülkenin futboluna yazık. Ben, Avrupa’da başarı istiyorum. Şampiyonlar Ligi’nde 3 takımımızın da oynamasını istiyorum. Avrupa’da başarılara koşacak her takımın formasını giyerim ben. Bunu bir milli dava olarak gördüm.”

2002’de “Kulüpler Birliği’nde 18 kulüp başkanı genel kurulda gelip de bana ‘artık ayrıl’ derse, ben de köşeme çekilirim” diyen Ulusoy, 2007’de 18 değilse de Kulüpler Birliği’nin büyük çoğunluğunun, Genel Kurul delegelerinin de 113’ünün ‘çekil’ bile değil, ‘seçime git’ demesini ciddiye almamakta beis görmeyecektir.

10 Nisan 2002 tarihinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Futbol Federasyonu ile arasındaki protokol tribünü yönetmeliğini tek taraflı fesheder. Genel Müdür Kemal Mutlu, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım da dahil olmak üzere cezalı olan tüm kulüp yöneticilerinin protokol tribününe girmesini serbest hale getiren bu kararın gerekçesini şöyle açıklar:

“1996 yılından beri bu yönetmeliğin değiştirilmesi için Futbol Federasyonu’na başvuruda bulunuyorduk. Ancak bir türlü kabul ettiremiyorduk. Bir teşkilat, kendi verdiği cezayı kendisi takip eder, bir başkasına takip ettiremez. Biz, Futbol Federasyonu’nun verdiği cezanın takipçisi olmak istemediğimiz için yönetmeliği tek taraflı feshettik.”

14 Nisan 2002’de Milli Takımlar Teknik Direktörü Şenol Güneş, bazı kesimlerin Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’u istemediğini belirterek, “Demek ki başarı istenmiyor” der. Bu dediklerinin “cezasını” ileride görecektir, Ulusoy’a destek çıkmasının ödülünü milli takımdan neredeyse mahkemelik bir şekilde yollanarak alacaktır.

Aziz Yıldırım, 14 Nisan’daki Beşiktaş maçı öncesi “Bu ligi içime sindiremiyorum” der. Futbol Federasyonu’nu topa tutan Yıldırım şöyle devam eder:

“Her şeyde şaibe var. Ligde şampiyon da şaibeli düşenler de şaibeli. Federasyonda keyfiyet hakim. Bu Türk sporuna zarar veriyor. Federasyonun herkese eşit davranması lazım. Kurumun saygınlığını devam ettirecek insanlar görevde olmalı.

İstanbulspor – Galatasaray maçını izlemedim. Hakem hakkında yazanlar doğruysa bu çok sakıncalıdır. Bunun için herkesi göreve çağırıyorum.

Biz belki de gelecek sezon, 2 veya 3 yıldızı takmayacağız. Federasyon keyfi uygulamalar içinde. Kocaeli – Beşiktaş maçındaki saha reklamlarını ihale etmeden bir kuruluşa verdi. Keyfiyet bitmeli.”

14 Nisan 2002 tarihinde oynanan Fenerbahçe – Beşiktaş derbisi yeni bir gerilim nedeni olur. Beşiktaş Kulübü Başkanı Serdar Bilgili, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte 15 Nisan’da Akaretler’deki kulüp binasında düzenlediği basın toplantısında, maçın orta hakemi Muhittin Boşat, Merkez Hakem Kurulu (MHK) ve Fenerbahçe Kulübü hakkında sert açıklamalarda bulunur.

Bilgili, Beşiktaş – Fenerbahçe maçı öncesinde utanç verici girişimlerde bulunulduğunu, sonuçta da tehditlere boyun eğilerek, sahaya birer tetikçi olarak Muhittin Boşat ve Evren Dölek adlı şahısların çıkarıldığını söyler.

Maç yönetimindeki acizliği defalarca kanıtlanmış olan Muhittin Boşat’ın bu maça atanır atanmaz, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın 11 Nisan Perşembe günü MHK Başkanı Bülent Yavuz’u aradığını söyleyen Bilgili, Yıldırım’ın MHK Başkanı’na, ‘Sahada aleyhimize bir şey olursa, Türkiye’yi başınıza yıkarım’ dediğini kaydeder.

Bilgili, Federasyon ve MHK’nın tehditler altında ezilmişken ve hak mahrumiyeti cezası almış bir kulüp başkanının protokol tribününün ön sırasında devletin üst düzey yetkilileriyle birlikte oturmuşken, Muhittin Boşat gibi acizliği ve yetersizliği defalarca kanıtlanmış bir kişiyle kim olduğu ve ne amaçla bu maça verildiği meçhul Evren Dölek adlı şahsın hangi baskı veya vaatlerle sahaya çıkmış olacağını kestirmenin hiç de zor olmadığını söyler.

MHK’nın kesinlikle değiştirilmesini istediklerini belirten Bilgili, “Şeffaf ve demokratik bir MHK istiyoruz. Bu şartlarda ligin devam etmesi mümkün değildir” der.

İşin bu kısmı canı yanan bir kulüp başkanının haklı ya da haksız serzenişi olarak yorumlanabilir. Ancak olayın asıl ilginç boyutu daha sonra Aziz Yıldırım’ın açıklamalarında ortaya çıkacaktır.

Suçlamaların hedefindeki isimlerden Bülent Yavuz “Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, perşembe günü öğleden sonra beni aradı. Telefon görüşmemizde, Beşiktaş maçından dolayı tereddüt ve kaygılarının olduğunu söyledi. Ben de hiçbir kaygı duymamasını ona ilettim” açıklamasını yapar ve Başkan Yıldırım ile aralarında geçen konuşmayı, görev anlayışı gereği, federasyon başkanı Ulusoy’a aktardığını söyler.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım 16 Nisan’da bir basın toplantısı düzenler ve Bilgili’nin açıklamalarına yanıt verir:

“Evet, Yavuz’u aradım, maçın hakemini sordum. Boşat’ı açıkladığını söyledi. Endişelerim olduğunu söyledim. Haklarımızın yenmemesini istedim. O da hiçbir şey olmayacağını söyledi. Pazar akşamı eğer aleyhimize herhangi bir olay gelişirse, yani Fenerbahçe veyahut da Beşiktaş’la ilgili. Çünkü ben başından beri ‘adalet istiyorum’ derken, yalnızca Fenerbahçe için istemedim, bütün kulüpler için istedim ve bugün de istiyorum. Yavuz sonra Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’u aramış. Başkanın yanında Beşiktaşlı yöneticiler ve federasyon üyeleri varmış. Ulusoy, megafon yoluyla misafirlerine dinletmiş.

Eğer haklarımızı savunmak için uyarı yaptıysak, bunu da yanlış anladılarsa bunu bugün yine yaparım. Sorumlunun Yavuz ve Ulusoy olduğunu söylerim. Bundan sonra da elimden geleni yaparım. Etik yönden çok enteresan olaylar vardır. Oyunlar oynanıyor. Bunu tek açıklayacak kişi Ulusoy’dur.

Hiçbir zaman telefonunu bize dinletmemiştir. Niçin bu konuşmayı başkalarına dinlettiğini açıklamak zorundadır. Eğer açıklamazsa şaibelerim doğrulanacaktır. Kimler bir şey anlattıysa, o insanlarla tekrar konuşsun. Beşiktaş’ta başarılı olan Sinan Engin ile konuşarak, bizim MHK ilişkilerimizle ilgili anlattıklarına açıklık getirsin.

Bunları söyleyemiyorlar, korkuyorlar. Geçmişteki hadiseleri hatırlattık. Bunun gizlisi saklısı yoktur. Kamuoyuna da açıklarım. Telefonu açık tutup dinletmekte başka şeyler var. MHK’de köstebekler çıkmıştır. Yavuz sorumsuz biri mi? Sorumlu olduğu için aradım. Niye başkanına söylediğini eleştirmiyorum. Doğrusunu da yapmıştır.

Baştan beri söylediklerimde haklı çıktığım bir kez daha ortaya çıktı. Beşiktaş Başkanı’nın bizim gibi Fenerbahçe’nin haklarını savunması için federasyon ile konuşmak gibi bir derdi yok. Demirören ile Ulusoy’un akrabalığı var. İlhan ve Tümer’in transferinde Sayın Ulusoy’un kefaleti vardır. Bunu Samsun deplasmanına gittiğimizde öğrendik.

Bilgili’nin maç oynanmadan hakemle ilgili düşüncesi varsa neden söylemedi. Yenildikten sonra bunu açıklaması çok ilginç. Ben ne söylediysem arkasındayım. Laf olsun diye konuşmam. Hepsini ispat ederim. Belgelerle konuşurum. Bilgili, iki yıldır MHK ile ilişkilerimizden bahsediyor. Eğer bilgi, belge varsa açıklasın. Açıklamazsa zan altında kalacaktır. Döküman ile konuşuyorum. Hangi maçta neler olduğunu tek tek söylüyorum. Ulusoy devre arasında hakem hatası olmayacağını söylüyor. Kendi istediğini yapmak istiyor ve kavga ortamı hazırlıyorlar. Bu federasyonla Türk futbolu bir yere gidemez.

Bülent Yavuz’a Türkiye’yi başınıza yıkarım dediğimi hatırlamıyorum. Eğer söylemişsem arkasındayım. Eğer tezgah var ise bunu söylemek hakkım var. Bunu söylerken hukuki savaşımızı daha da genişleteceğimizi dile getirdim. Fenerbahçe’yi tutun, destekleyin mi dedim? Bunu söyleyebilirler mi? Bugüne kadar böyle bir istekte bulunmuş muyum? Ben Başkan’a da gittim söyledim.

Bülent Yavuz’a, ‘Erol Ersoy’a ceza veriliyor, bu ceza ne zaman kaldırılacak? Neden maçlara verilmiyor?’ diye sordum. ‘Yarın ben de bir hakemi istemezsem, onu da mı cezalandıracaksınız’ dedim.

Ben geçen yıl Ulusoy’un makamına gittim ve endişelerimi dile getirdim. O zaman neden açıklamadı. Tehditten kasıtları nedir?

Ulusoy’dan başka kimse bu maça Muhittin Boşat’ı tayin edemezdi. Madem konuşmamı biliyorlardı, neden müdahale etmediler? Bugün söylentiler var. Diyorlar ki, Boşat Cerrahpaşa’da çalışıyormuş. Sayın Mete Düren ziyaretine gitmiş. Araştırın bakalım. Hata olmuştur. Bunu kabul ediyoruz. Ama bunu Beşiktaş neden bugün söylüyor? Düne kadar neredeydiler?

Beşiktaş’ın hakemlerle ilgili şikayeti olamaz. Bu hafta canları yandığı için ortaya çıktılar. Onların yanındayız. Ama diyoruz ki, herkese adalet olsun. Beşiktaş yöneticileri bizimle konuşurken davamızda haklı olduğumuzu söylüyor ve ertesi gün vazgeçiyorlar. Trabzon – G.Saray maçının ertelemesine bizimle beraber karşı çıktılar. Sinan Engin, Tahkim’e gideceklerini söyledi. Biz gittik, onlar gitmedi. Neden gitmediklerini onlar açıklasın.

Bizim oynadığımız maçlarda Fenerbahçe lehine hakem hatası olmamıştır. Olmuşsa ortalamanın altındadır. Beşiktaş’ın Samsun maçı Samsun’da oynanacaktı. Ankara’ya alındı. A.Gücü maçını hakem hatalarıyla kazandılar. G.Saray maçında Boşat, G.Saray’ın golünü iptal etti. Kadıköy’deki maçta 10 kişilik Beşiktaş bizi yendi. O zaman konuşmayanlar, bugün Fenerbahçe’nin başarısına gölge düşürüyor. O gün ofsayt gol ve verilmeyen penaltı vardı.

Büyümemizi engelleyenlere karşı bu savaşımız devam edecektir. Bizi ikincilik mutlu etmez. Şampiyonlar Ligi’nde 6 milyon dolar kasamıza girecek diye düşüncemiz olamaz. Biz büyük kulüp olmak istiyoruz. Ulusoy’un talimatı olmadan bana 4 ay ceza verilmez. ‘Benim bilgim yok’ diyor. Bu cezayı verenlere ne kadar güvenirsiniz, buna siz karar verin.

Bütün kulüp başkanları ve delegeleri göreve çağırıyorum. Demokratik bir şekilde bunu çözmek gerek. Ama biz her zaman çıkıp konuşacağız. İnanıyorum ki herkesin derdi var. Çıksınlar haklarını arasınlar. Keyfiyetle idare etmeyecek insanlar gelmeli. “

18 Nisan 2002 tarihinde Mahmut Uslu, Bilgili ve Yıldırım’ın açıklamalarının karambolünde Albayrak – Erdemir vakasının unutturulduğunu söyler:

“Birlikte yemeğe çıktılar ama şimdi hiç sesleri çıkmıyor.

Orhan Erdemir, Ahmet Çakar’a dava açıyormuş. Onun bu girişimi Albayrak ile yemeğe gidip gitmediğine açıklık getirmiyor. Eğer doğru değilse niçin susuyorlar? Neden bir açıklama yapmıyorlar? Bu söylentilere neden set çekmiyorlar? Son günlerde yaşanan olaylardan faydalanıp bu gerçeği unutturmaya çalışıyorlar.

Aslında tüm kulüplerin bu ve buna benzer konularda birleşmesi gerekiyor. Biz sadece Fenerbahçe için değil, tüm kulüpler için adalet istedik. Tüm kulüpler bu federasyondan memnun değil. Ama bazılarının çıkarı var susuyorlar. Bakın Göztepe Başkanı’na. Daha dün Rize maçından sonra neler söylüyordu. Bugün neler söylüyor.

Sanki sadece Fenerbahçe Kulübü, şikayetçiymiş gibi bir hava estiriyorlar. Ama şunu anlamıyorlar. Biz sadece adalet istiyoruz. Ama tüm kulüpler için istiyoruz. Sahanın içinde yapılan hakem hataları için değil, atamalarda yapılan yanlışlar için sesimizi yükseltiyoruz. Ve adalet için verdiğimiz bu savaşa sonuna kadar devam edeceğiz.”

18 Nisan 2002’de Beşiktaş Asbaşkanı Yıldırım Demirören, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın kendisi hakkındaki suçlamasına yanıt verir. Demirören, “12 yıldır Ulusoy ailesinin akrabasıyım ve bundan da şeref duyuyorum. İddianın aksine ben Haluk Ulusoy’dan futbolun içine girdikten sonra uzaklaştım. Çirkin yakıştırmalardan kaçınmak gerek” der.

Kimse de çıkıp Demirören’e “yahu madem uzaklaştın, Bülent Yavuz Aziz Yıldırım’ın telefonunu aktarırken ve Ulusoy bunu megafonla dinletirken odada ne işin vardı” diye sormaz. Demirören de kimsenin sormayacağını bildiğinden bol keseden sallamaktadır zaten.

21 Nisan 2002’de G.Saray – A.Gücü maçının hakeminin değiştirilme şekline büyük tepki gösteren Asbaşkanlar Atilla Kıyat, Murat Özaydınlı ve Mahmut Uslu, Futbol Federasyonu’nun iflah olmaz bir hastalığa yakalandığını iddia ederler.

Asbaşkan Atilla Kıyat, Futbol Federasyonu yetkililerini akılsızlık ile suçlayarak;

“Hakemler perşembe yerine cuma günü açıklandı. Benim anlamadığım nokta, Serdar Tatlı seçilirken 4’üncü hakem de seçilmiyor mu? Bu maçın 4’üncü hakemi maçın 5’inci dakikasında asıl hakem sakatlandığında yedek hakemin maç yönetemeyeceğini mi düşündüler? Demek ki 4’üncü hakem olarak atanan hakemin yeterliliğinden şüphe var. Ben Serdar Tatlı’ya acil şifalar diliyorum. Futbol Federasyonuna da acil şifalar diliyorum. Çünkü bu günlerde alınan kararlar ile gösterdiler ki federasyon iflah olmaz bir hastalığa yakalanmışdır. Bunlar aklı başında insanların yapacağı hatalar değildir.”

Asbaşkan Murat Özaydınlı da sert bir dille konuşur;

“Şaibelerin bu kadar konuşulduğu dönemde 4’üncü hakemin tayin edilmemesi şaşırtıcı. Serdar Tatlı gördüğünü çalan bir hakem ama G.Saray maçlarında göremiyoruz. Bizim 4-5 maçımızı yönetti. Keşke bütün maçlarımıza gelse. 25 milyon göz İsmet Arzuman’da olacaktır. Dilerim beklentilere en iyi cevabı verir”.

Asbaşkan Mahmut Uslu da komik gelişmeler olduğuna dikkat çeker;

“Aklı başında işler değil. Eğer sakatlandıysa yedek hakem var. Maçta sakatlansa başka bir hakem mi gelecekti. Süper ligi böyle yönetmek çok yanlış. Federasyon başkanı demek, tek başına yönetmek değil. Serdar Tatlı’ya acil şifalar diliyoruz. Herkese acil şifalar diliyorum”.

25 Nisan 2002’de Fenerbahçe Spor Kulübü resmi internet sitesinden şu sorular sorulur:

Son iki yılda Futbol Federasyonu hangi ihaleleri gerçekleştirmiş, bu ihalelere hangi firmalar davet edilmiş ve hangi firmalara verilmiştir?

Federasyon Başkanı, Tümer ve İlhan örneğinde olduğu gibi hangi kulüpler ve futbolcular için transferlerde menajerlik görevini üstlenmiştir?

Federasyon Başkanı’nın oğlu telefonla hakemlerle itribat kurarak talimat vermiş midir? Başkan, hakem listelerine müdahale etmiş midir?

Futbol Federasyonu futbolculara olan borçları dolayısıyla UEFA ve FIFA’ya karşı hangi kulubümüze kefil olmuştur? Bir taraftan bu kefaletle alınan kulübe yardımcı olurken, Sayın Denizli’nin Fenerbahçe Teknik Direktörü olması nedeniyle, kulübümüzden 500.000 Dolar tazminat alması çifte standart değil midir?

Fenerbahçe de dahil olmak üzere hangi kulüplere alt yapıyı geliştirmek üzere Federasyon kaç para vermiştir? Bu para hangi kulüpler tarafından hakikaten alt yapı için kullanılmış, hangi kulüpler tarafından federasyonun bilgisi dahilinde futbolcu transferleri için kullanılmıştır?

Federasyon Başkanı görevi süresinde hangi maçların belirlenmiş hakemlerini açıklama yapılmadan önce listelere müdahale ederek değiştirmiştir? Sayın Can Bartu’nun da belirttiği gibi Federasyon Başkanının oğlu telefonla hakemlerle itribat kurarak talimat vermiş midir?

Elbette ki yanıt alınamaz.

27 Nisan 2002’de Fenerbahçe Asbaşkanı Mahmut Uslu, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy için Bakanlık ve Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu göreve çağırır.

Ulusoy’un federasyonu hanedan gibi yönettiğini dile getiren Uslu, “Çok ciddi iddialar var. Ulusoy bu iddiaları ‘Ben sadece genel kurulda hesap veririm’ diye geçiştiremez. 4-5 milyon milyon dolar gibi rakamlara neyin adına kefil olduğunu ve yarattığı haksız rekabetin nedenini kulüp temsilcilerine anlatmak zorundadır. Bizim Genel Kurul ya da delegelerle federasyonu hanedan gibi yöneten Haluk Ulusoy ile mücadelemiz vardır. Onun haksızlıklarını ortadan kaldırmak için mücadele edeceğiz” diye konuşur.

29 Nisan 2002 tarihinde, kaçan şampiyonluk sonrası futbolcularını teselli eden Fenerbahçe Başkanı, Haluk Ulusoy’u eleştirir;

“G.Saray camiasını kutluyorum. Şaibe derken tüm lig maçlarını kastediyorum. Haluk Ulusoy çekilmezse, bu devam edecektir”.

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ise , G.Saray’ın bileğinin hakkıyla şampiyonluğa ulaştığını söyler. Ligde şaibe olduğu şeklindeki görüşlerin hiçbirine katılmadığını vurgulayan Ulusoy;

“İnsanların elinde belge yoksa, konuşmaları çok çirkin. Şaibe varsa, beraber konuşalım. Ligde en ufak şaibe olduğuna inanmıyorum. G.Saray saha içinde ve dışında çok iyi bir birliktelik yakaladı ve bu sayede şampiyonluğa ulaştı”.

17 Mayıs 2002 tarihinde Futbol Federasyonu Şike Tahkik Kurulu, “Şike çetesi” davası kapsamında incelemeye alınan 8 maçta şike yapılmadığı kanaatine varır.

Kurul, raporunda, “Söz konusu müsabakaların sonucu hakkında anlaşma yapılmadığı kanaatına ulaşılmış ve anılan müsabakaların hakem raporlarına göre tesciline karar verilmiştir” ifadesini kullanır.

Kurul ayrıca, Türkiye’deki tüm futbol hakemlerinin kredi kartı ve banka hesaplarının incelendiği, bunun sonucunda hesaplarda menfaat niteliğinde para alışverişinin tespit edilmediğini de açıklar.

“Şike çetesi” davası kapsamında, şu maçlarda ayarlama yapıldığı öne sürülmüştür: 11.11.2001 Sakarya – Erzurum, 11.11.2001 Zonguldak – Silifke, 11.12.2001 Karabük – Ank.Demir, 2.12.2001 Aydın – K.Konya, 2.12.2001 Altay – B.Petrol, 8.12.2001 Göztepe – G.Antep, 15.12.2001 G.Antep – Y.Yozgat, 22.12.2001 Bursa – G.Birliği.

19 Mayıs 2002’de Beyşehir Fenerbahçeliler Derneği’nin açılışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Aziz Yıldırım, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile ilgili olarak “gitsin” şeklinde bir açıklama yapmadığını belirterek, “Ben ‘Ulusoy üzerinden Galatasaray formasını çıkarsın’ dedim. Ulusoy, Galatasaray Kongre üyesi mi değil mi? Bunu gidin Ulusoy’un kendisine bir sorun” der.

23 Mayıs 2002 tarihinde Çırağan Palace Kempinski Otel’de düzenlenen şirketleşme ile ilgili tanıtım kokteylinden sonra bir açıklama yapan Aziz Yıldırım, “Biz, ‘Haluk Ulusoy, Galatasaray formasını çıkarsın. Çıkarmıyorsa da istifa etsin’ dedik. Bu sözümüzün arkasındayız. Haluk Ulusoy’a, Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım hala karşıdır” der.

Ulusoy’un, kendisiyle biraraya gelmek istediğini ifade eden Aziz Yıldırım;

“Ulusoy aradı. Bir dost meclisinde biraraya gelmek istedi. Ancak kabul etmedim. Ulusoy, Fenerbahçe’nin menfaatlerinin karşısında bir insandır. Bu nedenle biz de Ulusoy’a karşıyız. Şu anda ses çıkarmıyoruz. Çünkü önümüzde Dünya Kupası finalleri var. Milli Takım’ın yara almasını istemiyoruz.. Ama Ulusoy hakkındaki görüşlerimiz değişmemiştir.

Ulusoy, kendi arkadaşlarını toplayıp genel kurul yapmak istiyor. Buna da karşıyız, engel olacağız”.

2002 Haziran ayı Türkiye’nin de yıllar sonra yer aldığı Dünya Kupası’nın olduğu ay olarak tarihe geçecektir. Milli takımın orada başarılı mı başarısız mı olduğu, kamplaşmalar, krizler vs tartışmalar bir yana, bizim konumuz özelinde önemli olan kısım, yine bir Ulusoy klasiği olan “ulufe”lerden birisidir.

8 Haziran 2002’de Hürriyet Gazetesi “Haluk Ulusoy’un kriz ortasında milletin cebinden Kore’ye götürdüğü 271 kişinin listesini” açıklar:

Hürriyet, herkesin günlerdir peşinde koştuğu Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un Güney Kore’ye götürdüğü ‘saltanat kafilesi’nin listesini ele geçirdi.

Ulusoy, ‘Sponsorlar ödüyor, para bizden çıkmıyor’ savunmasının arkasına sığınırken, özel uçakla götürdüğü kafilede eş-dost, yandaş ve kendisini destekleyen milletvekilleri ile bazı gazetecilerin bulunduğu ortaya çıktı.

‘Saltanat kafilesi’ listesinde kimler yok ki? Milletvekilleri, onların eşleri ve çocukları, gazeteciler, delegeler, teknik direktörler, yönetim kurulundaki arkadaşları ve aileleri…

Listedeki bakan ve milletvekilleri arasında en ilginç olanı, Devlet Bakanı Edip Safter Gaydalı… Gaydalı’nın kendisi Kore’ye gitmemiş ama ailesi dört kişiyle temsil ediliyor. Eşi ve üç çocuğu, federasyon adına Kore’de en az 15 gün süreyle Grand Hilton Oteli’nde ağırlanacak. ANAP’lı eski bakanlardan Ersin Taranoğlu da hem kendisi gitmiş, hem de ailesini beraberinde götürmüş. Taranoğlu, eşi ve iki çocuğu, Gaydalı ailesiyle birlikte aynı otelde. Eski İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu da eşi ve iki çocuğu ile birlikte soluğu Kore’de almış..

Kore’ye bildirilen listede ismi bulunan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ise daveti kabul etmesine karşın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in liderler zirvesi nedeniyle katılamadı. Listedeki isimlerin çok az bir bölümünün ‘ballı’ geziden vazgeçtiği öğrenildi. Erdoğan’ın ve son anda gelemeyeceğini bildirerek seyahate gitmeyen bazı isimlerin yeri yenileriyle doldurularak, sayı aynen korundu. Bu isimlerin arasında, Herkes İçin Spor Federasyonu Başkanı Göksel Arsoy ile ünlü sinema yıldızı Kadir İnanır da bulunuyor.

Ulusoy’un ‘saltanat kafilesi’ Kore’ye, THY’nin Airbus 340 uçağıyla gitti. Ancak uçak 271 kişilik olmasına ve hemen tamamen dolmasına rağmen, Kore’ye daha az sayıda isimden oluşan bir liste bildirildi.

19 Ağustos 2002’de Fenerbahçe’nin, Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda Feyenoord ile oynayacağı rövanş maçı nedeniyle Gaziantepspor maçının ertelenmesi talebi kabul edilir. Futbol Federasyonu, 23 Ağustos Cuma günü oynanacak G.Antepspor maçını ileri bir tarihe erteler.

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un, Fenerbahçe’nin talebi üzerine, Gaziantepspor Kulübü Başkanı Celal Doğan ile görüştüğü ve maçın ileri bir tarihe ertelenmesine karar verildiği bildirilir.

22 Ağustos 2002’de Ulusoy, Merkez Hakem Kurulu Başkanı Bülent Yavuz ile Trabzonspor Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri’ni ziyaret ederek, bordo mavili kulübün yönetim kuruluyla görüşür. Ulusoy, “Trabzon’a gelmişken, kulübe uğramamak mümkün değil. Anadolu’nun bağrından çıkan Trabzonspor’dan bu yıl olmazsa gelecek yıl şampiyonluk bekliyoruz.“ der.

27 Ağustos 2002 tarihindeki Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turu maçında (Fenerbahçe – Feyenoord) Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy yıllar sonra ilk kez Fenerbahçe’nin maçını izlemek için stattadır. Başkan Aziz Yıldırım’ın maçtan 5 dakika önce Şeref Tribünü’ne gelen Ulusoy ile tokalaşmaması dikkat çeker.

Fenerbahçe taraftarı “Ulusoy dışarı” diye tempo tutarlar. Yıldırım, Ulusoy ile ne tribünde ne de VIP Salonu’nda yanyana gelmezler. Ertesi günkü gazete başlıklarının çoğunda “Ulusoy’a büyük öfke” manşetleri vardır.

Eylül 2002’de Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki maçın tarihiyle ilgili olarak anlaşmazlık çıkar. Fenerbahçe, ligin 6. haftasında Kadıköy’de oynanacak derbi maçı, perşembe günü oynayacağı UEFA Kupası 1. tur maçı nedeniyle pazar gününe aldırmak isterken, Galatasaray ise 24 Eylül’deki Şampiyonlar Ligi maçı nedeniyle cumartesi gününde ısrar etmektedir.

Sonuçta karşılaşma 6 Kasım tarihine ertelenir 🙂

30 Eylül 2002 tarihindeki Fenerbahçe – Elazığspor karşılaşmasında İsmet Arzuman 12 dakika içerisinde üç anons yaptırarak bir rekora imza atar.

Arzuman’ın, yanlış kararlarıyla seyirciyi çileden çıkardığını dile getiren Özaydınlı, “Sezona iyi niyetle girdik. Ama sabrımız ilelebet değil. Eğer sahamız kapanırsa, bizim kaybımızı kim karşılayacak?” der.

Hiç bir zaman seyircinin taşkınlığını savunmayacağını hatırlatan Özaydınlı, Hürriyet’e yaptığı açıklamada şunları söyler:

“Birinci anons henüz duyulmadan ikinci anonsa gidilmesinin anlamı var mı? Üstüne üstlük bir tek pet şişe için maçı durdurup, anons yaptırılıyor. Bu da seyirciyi çileden çıkarabiliyor. Bu ligde neler gördük. Sahaya bıçaklar atıldı, pet şişeler yağdı buna karşılık hiç bir anons yapılmadı.

Ortega 90 dakika boyunca sahada dayak yedi. Her ayağına top alındığında faul yapıldı. Hakemler Fenerbahçe’ye penaltı vermekten korkuyor mu? Acaba birilerini üzmekten mi korkuyorlar? Hiç bu kadar sinirlenmemiştim. Hakem kötü maç yönetebilir. Ama seyirciyi asla provoke edemez.

Bu durum karşısında Fenerbahçe’nin sahası kapanırsa, bizim kaybımızı kim karşılayacak? Kötü yönetim gösteren hakeme verilecek 3 maçlık ceza bizim kaybımızı geri getirecek mi? Kimseden bize destek istemiyoruz. Sadece adil yönetim bekliyoruz. Bu da tüm kulüplerin ortak arzusudur.”

Aynı Arzuman bir hafta sonra Trabzon sahasında kıyamet kopmasına rağmen iki anonsu lütfen yaptırır.

8 Ekim 2002’de Altay – Fenerbahçe maçından (6 Ekim) sonra hakemlerin küfür konusundaki tavırları bir kez daha tartışma konusu olur. Sezon başında Futbol Federasyonu tarafından başlatılan anons konusunda hakemlerin çifte standart uygulaması kulüp yöneticilerini isyan noktasına getirir.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın Altay tarafından gelen küfür karşısındaki tutumu olayı bir kez daha gündeme oturtur. Yıldırım hakemin seyirci kaldığı küfürler karşısında şeref tribünündeki koltuğunu terkederek camlı bölüme geçmiş ve hem emniyetin, hem de hakemin (Ali Aydın) bu olaya seyirci kalmasına büyük tepki göstererek maçı terketmiştir.

Yıldırım, maçtan sonra yakın çevresine şunları der:

“Ben Türk sporuna hizmet ediyorum. Herkese elimi uzatıyorum. Kimseyle hiç bir kavgam yok. Eğer karşılığı buysa, kimse buna dur demiyorsa, o zaman vazgeçeyim. Ben Fenerbahçe stadında 55 bin taraftarımıza hakim oluyorum. Ama bize edilen küfürlere kimse çıkarmıyor. Çok üzüldüm, yazıklar olsun”.

15 Eylül’deki Göztepe – Beşiktaş maçında Serdar Bilgili’ye yapılan küfürlü saldırı için de hakemin (İsmet Arzuman) sessiz kaldığı siyah beyazlı yöneticiler tarafından dile getirilir.

10 Ekim 2002 tarihinde Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), Fenerbahçe’ye, Elazığspor maçında çıkan olaylar nedeniyle, 1 maç seyircisiz oynama ve 3 milyar lira para cezası verir.

PFDK tarafından verilen cezanın kendilerini fazlasıyla üzdüğünü belirten Fenerbahçe Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özaydınlı, “Bizim tek istediğimiz, bu tür cezaların her statta eşit uygulanması. Bu konuda çok hassas davranıyoruz. Eğer bu şekilde olursa şeriatın kestiği parmak acımaz deyip katlanırız” der.

Fenerbahçe yöneticilerinin ısrarla herkes için eşit şartlar ve adalet isteği ne yazık ki diğer kulüplerden destek bulmamaya devam ediyordur. Ulusoy sultası büyüklü küçüklü tüm kulüpleri sindirmiştir.

11 Ekim 2002 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Ne düdükmüş be

Elazığspor maçında küfür ve sahaya yabancı madde atılması nedeniyle sarı lacivertliler tarihi bir ceza aldı. Federasyonun küfüre karşı bu sezon aldığı kararın ilk uygulandığı kulüp olan Fenerbahçe, PFDK’nın cezasına Tahkim Kurulu’na başvururak itiraz edecek.

Fenerbahçe – Elazığ maçı sarı lacivertli takıma pahalıya maloldu. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), maçta yaşananlar nedeniyle Fenerbahçe’ye 1 maç seyircisiz oynama ve 3 milyar lira para cezası verdi. Sarı lacivertliler böylece, 50.000 kişilik stadında 18 Ekim’deki Adanaspor maçını seyircisiz oynayarak yaklaşık 1 trilyon liralık seyirci gelirinden de mahrum kalacak.

Fenerbahçe’nin Şükrü Saraçoğlu Stadı’ndaki Elazığspor maçını yöneten hakem İsmet Arzuman karşılaşmada 12 dakikada üç kez anons yaptırmak için düdüğünü çalmıştı. Arzuman ilk iki anonsu küfürü önlemek, 3. anonsu ise sahaya atılan yabancı maddeler nedeniyle yaptırmıştı.

PFDK, Arzuman’ın, 4. hakem, gözlemci ve temsilci raporlarına dayanarak dünkü toplantısında sarı lacivertli kulübe disiplin talimatının 22. maddesini uyguladı. 17 Eylül 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren bu maddeye göre; hakemin kötü tezahürat nedeniyle birinci anonsu yaptırması durumunda, takımlara ihtar cezası veriliyor.

İkinci anonsta 1 maç saha kapatma ve 1 milyar lira para cezası, 2. anonstan sonra kötü tezahüratın sürmesi durumunda ise 1 maç seyircisiz oynama ve 2.5 milyar lira para cezası uygulanıyor. Fenerbahçe’nin aldığı 500 milyon liralık ek ceza ise, taraftarların sahaya yabancı maddeler atmasından kaynaklandı.

PFDK’nın bu kararıyla sarı lacivertli kulüp tarihi bir ceza aldı. Fenerbahçe, tarihinde ilk kez bir lig maçını seyircisiz oynayacak. Futbol Federasyonu’nun küfüre karşı bu sezon aldığı kararın ilk uygulandığı kulüp olan Fenerbahçe, PFDK’nın verdiği 1 maç seyircisiz oynama ve 3 milyar lira para cezasına Tahkim Kurulu’na başvurarak itiraz edecek.

Elazığspor maçında yaptırdığı 3 anons ile sarı lacivertli camianın şimşeklerini üzerine çeken hakem İsmet Arzuman, ceza sonrası Hürriyet’in görüşme talebini geri çevirdi. Arzuman, “Ben sahada ne gördüysem, ne duyduysam onu çaldım. Bu konuda konuşmam” dedi.

İsmet Arzuman’ın gözlerinin bir tek Kadıköy’de görüyor olması kendisine güzel de bir lakap kazandırır: Poşet İsmet

TFF Başkanı Haluk Ulusoy, Makedonya milli maçı için gittiği Makedonya’da, Fenerbahçe’ye verilen cezayı yorumlarken farklı bir şey söylemiyordur:

“Bu konudaki yönetmelikler ne diyorsa, o yapılmıştır. Biz, Futbol Federasyonu olarak bütün takımlara eşit davranıyoruz. Yapılan işlem talimatlara uygundur. Herkes de kurallara uymalıdır. Fenerbahçe’ye verilen ceza bu açıdan normaldir”.

Erman Toroğlu 11 Ekim 2002 tarihinde “Karar doğru mu?“ başlıklı yazısında şunları söylüyordur:

Bu yönetmelik ölü doğduğunda, “Düzeltilmesi gerekir” demiştim. Sırf Erman Toroğlu dedi diye “Biz geri dönemeyiz” diyen Federasyon sonunda kilitlendi. Fenerbahçe – Elazığ maçından dolayı sarı lacivertli kulübe 1 maç seyircisiz maç oynama cezası veriliyorsa, İnönü ve Ali Sami Yen’in sonsuza kadar kapalı tutulması gerekir. Şu gösteriyor ki, Aziz Yıldırım ve ekibinin Haluk Ulusoy ve ekibinden daha çok çekeceği şeyler var. Bitaraf bir izleyici olarak şunu net söylüyorum; Bu ortam böyle devam ederse bu statlarda çok yakın bir zamanda kan dökülür. Bunun da sebebi Futbol Federasyonu’dur.

Toroğlu her ne kadar doğru tesbitler yapmış da olsa kendisine fazla bir paye veriyor gibidir. Koskoca Ulusoy federasyonu “sırf Erman Toroğlu dedi diye” inat mı yapardı sanki?

17 Ekim 2002 tarihinden bir haber:

Kim yalancı

Fenerbahçe – Elazığ maçında anonslarıyla gündeme düşen hakem İsmet Arzuman’ın maç sonrası özür dilediği yolundaki haberler ortalığı karıştırdı. Şimdi iki taraf da birbirini yalancılıkla suçluyor.

Fenerbahçe – Elazığspor maçında 12 dakikada, küfür için 2, yabancı madde için 1 anons yaptıran hakem İsmet Arzuman’ın maçtan hemen sonra sarı lacivertli kulüp yöneticilerine telefon açarak, özür dilediği yolundaki haber spor kamuoyunun gündemine oturdu. Fenerbahçeli yöneticiler, “Arzuman özür diledi” derken, İsmet Arzuman MHK aracılığıyla bir açıklama yaparak, “Ben kimseden özür dilemedim” dedi.

Erman Toroğlu Ne Demişti?

Bu hakem kardeşlerimiz utanmadan bir de televizyonlara çıkıp, kişilik haklarına dokunulduğundan, rahat bırakılmadıklarından, yoksa çok iyi hakem olduklarından filan bahsediyorlar. Sen açıyorsun Fenerli yöneticiye telefonu, “TV’yi seyrettim. Üzgünüm, hata yaptım” diyorsun. Sonra da hakem kıyafeti giyip, maçlara çıkıyorsun. Bu İsmet Arzuman kendince o kadar akıllı ki, özrü kabahatinden büyük. Federasyon başkanının televizyonlara çıkıp da göstere göstere küfür ettiği ülkede küfürsüz bir maç bekliyorsunuz.

İsmet Arzuman (Maçın hakemi)

İsmet Arzuman, önceki gün MHK aracılığıyla bir açıklama yaptı ve “Fenerbahçeli yöneticilerden özür dilediği yönünde basında çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını” söyledi. Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu’ndan yapılan yazılı açıklamada, “Haberde adı geçen, hakem İsmet Arzuman’ın müsabaka sonrası hiçbir kulüp yöneticisi ile teması ya da görüşmesinin olmadığı” belirtildi.

Bülent Yavuz (MHK Başkanı)

Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz, “Sayın İsmet Arzuman, bizi aradı. Noter aracılığı ile bir tekzip gönderdi. Biz de bu açıklamayı yayınladık ve üzerimize düşeni yerine getirdik” dedi. Yavuz, Hürriyet’in, “Arzuman’a bu konuda konuşma izni verecek misiniz?” sorusuna da, “Biz hakemlere konuşma yasağı getirdik. Kendisi gerekli açıklamayı yaptı” yanıtını verdi.

İlhan Ekşioğlu (Fenerbahçe Asbaşkanı)

Elazığ maçından sonra Alt Yapı İcra Komitesi toplantısına girdik. Bu sırada İsmet Arzuman, yakın arkadaşı Mahmut Akay’ı aradı. “Ben maçta hata yaptım. Kendimi kaybettim. Sizden özür diliyorum” dedi ve telefona beni istedi. Ben de, “Bunları bize değil, çıksın medyaya açıklasın” diyerek telefonuna çıkmadım. Gelen yanıt, “MHK’nın yasakları var, konuşamam. Ama Başkan Aziz Yıldırım’dan bile özür dilemeye hazırım” oldu. Yukarıda Allah var. Eğer bu söylediklerim yalansa, beni mahkemeye versin. Sayın Toroğlu, dünkü Hürriyet’te tüm bunları satırı satırına yazmış. O yazının altına imzamı atarım. Hepsi doğru.

Oktay Sert (Fenerbahçe Alt Yapı Komitesi)

Arkadaşımız Mahmut Akay ile daha önceden arkadaş olan Arzuman, telefonda, “Maçı TV’den izledim ve çok üzüldüm. Fenerbahçe’nin aleyhine olmadığımı hissettirmek için seninle bir maçı tribünden izleyelim. Başkan Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu ve Cemil Turan ile beni biraraya getir” dedi. İlhan bey bu talebi reddetti. Başkan Aziz Yıldırım ise, “Bizim hakemle biraraya gelmemiz yakışık almaz. Medyaya konuşsun” dedi. Ben olayın bizzat şahidiyim. Şu anda olayın doğru olduğunu iddia ediyorum ve çocuğumun başına yemin ediyorum. Eğer Arzuman’ın da çocuğu var ise çıksın başına yemin etsin.

Görüldüğü gibi bir delinin kuyuya attığı taşı birçok akıllı çıkartmakta zorlanıyordur. Ama burası Türkiye’dir ve Ulusoy federasyonu “başarıyla Türk Futbolu’nu kurtarmaktadır”.

2002 Ekim’inde “Anonsta 2. Perde”yi izleriz. Günümüzün MHK Başkanı, o devrin FIFA hakemi Mustafa Çulcu G.Saray – Diyarbakırspor maçında, kaleci Şenol’a yönelik “alaycı tezahürat” nedeniyle 1 nolu anonsu yaptırır.

Bu anons yeni bir tartışmayı gündeme getirir: Çulcu, “Alaylı tezahürata karşı bir futbolcunun kişilik hakkını mı korumuştur” yoksa, “seyircinin küfürsüz tezahürat yapma hakkını elinden mi almıştır”…

Görüşler farklıdır:

Bülent Yavuz ( MHK Başkanı)

1. anons kötü tezahürat ve küfür içindir. Ben Galatasaray – Diyarbakırspor maçının raporlarına bakacağım. Raporlar neticesinde bir açıklama yapabilirim. Maçı seyretmediğim için bir yorum yapamam. Olayın içeriğini bilmiyorum.

Şenol Karagöz (Diyarbakır kalecisi)

“I love you, Hagi” diye bağıran G.Saray taraftarının şimdi de benim için aynı tezahüratı dile getirmesi hoş bir şey! Taraftarlar baktılar takımları gol atamıyor, beni sinirlendirmeye çalıştılar. Kendi kalemize gol atınca da doruk noktaya ulaştı. Küfürü düşünürsek, böyle yapmaları bir ölçüde iyi. Onların bu tezahüratı beni daha çok maça motive etti. Hakem alaylı bir ifade olduğu için anons yaptırdı. Kurallarda varsa yaptırması normal.

Erman Toroğlu

Mustafa Çulcu mükemmel bir şekilde devreye girdi ve 1 nolu küfür anonsunu yaptırdı. Nasıl sahadaki bir oyuncu rakip futbolcunun onuruyla, haysiyetiyle oynarsa bu seyirci için de aynıdır. Yani centilmenliğe aykırı harekettir. Ve orada Çulcu bütün direksiyonu eline aldı. Bırakın direksiyonu, bundan sonra oynanacak bütün maçlarda örnek alınacak bir hareket yaptı.

Doğan Koloğlu

Anonsu bu kadar hassaslaştırmak hakeme bir sorumluluk getiriyor. Her zaman kolaylıkla çözebilir misin yapılan hareketi? Ona güvenebiliyorsa Fair-Play anlayışı içinde yapılabilir. Ancak futbolcu da tribünlere kendi elini bir yerlere götürerek tepki veriyorsa, buna ne yapacak ve niye yapmadı? O hareket de atılmayı gerektirirdi. Hakem bariz tepkilere girerse daha doğru olur sanırım. Küfür gibi. Garantiye ceza kesmek lazım. Yoksa sizin kaçırdığınız bir detay sizi eleştirilerin ortasına çekebilir. Bu örnekte olduğu gibi.

Kanat Atkaya (Hürriyet)

Maçı statta izlemek taraftarın en büyük hakkı. Giderek kırpılan haklar taraftarın elini kolunu bağladı. Küfüre hayır, sonuna kadar katılıyorum. Ama taraftar tepkisini nasıl gösterecek. Erol Ersoy’a “I love you Hagi” diye tepki verildiğinde herkes aynı taraftarı alkışlamıştı. “I love you Şenol” diye bağırınca suç oluyor demek ki. Bana göre suç-muç değil.

Bülent Korkmaz ( G.Saraylı futbolcu)

Tam olarak anlayamadık ama bir ‘I love you’ sesi duyduk. Keşke rakip taraftarlar da bize aynı şekilde tezahüratta bulunsa. Bunda bir art niyet aramamak gerekir. Başkaları bir şey arayacaksa onu bilemem.

Mustafa Çulcu ( Maçın hakemi)

Bir şahsın üzerine kötü ve alaycı bir tezahürat vardı. Bu futbolcunun doğrudan performansını etkiler, sinirlendirir. Kaleci Şenol, kötü tezahürat yüzünden sinirlenip aksi bir hareket yapabilirdi. Bu yüzden ben de kötü tehazüratı kesmeleri için bir süre bekledim. Kesilmeyince de anonsu yaptırdım. Kimse sahadaki futbolcu ve hakeme yönelik alaycı tezahürat yapamaz. Bu tribündeki bir başkan veya yönetici için de olsa böyle.

Bütün bu toz duman arasında aslen Ulusoy’u ilgilendirmeyen, ama geçerken değinmek istediğim bir olay, Türkiye’den biraz uzaklarda cereyan etmektedir. Bizler burada “i love you”larla, çekirdek poşetleriyle uğraşırken eloğlu [belki de geleceğin Seyrantepe’sini öngörerek] nelerle uğraşıyordur:

2002 Kasım’ında Avrupa Komisyonu, profesyonel futbol kulüplerinin, devletten sağlanacak maddi destek konusunda, diğer şirketlerle aynı kurallara tabi olduğunu belirterek, Hollanda Hükümeti’nden futbol kulüplerine yardım yapılıp yapılmadığını, yapılmışsa bunun hangi yasal çerçevede ve ne miktarda yapıldığının da bildirilmesini istedi.

Brüksel’in bu uyarısı üzerine, İçişleri Bakanlığı’nın eşgüdümünde ilgili bakanlıklar ve belediyelerin, maddi açıdan zor durumdaki futbol kulüplerine yapılan yardımlar konusunda hemen araştırma başlatıldı.

Hollanda İçişleri Bakanlığı’ndan verilen bilgiye göre, Hollanda’daki 36 profesyonel futbol kulübü, son yıllarda, hükümet, eyalet ve belediye yönetimlerinden milyonlarca Euro tutarında maddi yardım aldı. Bu yardımlar, büyük ölçüde yeni kulüp binası yapılması, eski binaların vestadyumların yenilenmesi amacıyla verildi.

Ayrıca belediyeler kulüplere çok düşük fiyata ya da ücretsiz olarak arsa sağladılar. Bazı kamu kurumları da kulüplerin daha uygun koşullarda borçlanmalarına yardımcı oldular.

Avrupa Komisyonu, bütün bu yardımların, birliğin belirlediği kurallar çerçevesinde yapılmasını istemekteydi. Brüksel, birliğin belirlediği kurallara uygun olarak yapılmamış bütün yardımların geri alınmasını istedi.

Neyse, bizim bu seviyelere gelmemize daha çok vardır. Konumuza dönelim…

Ulusoy 28 Ocak 2003 tarihinde, görev süresinin 2004 yılında dolduğunu belirterek, bundan sonra görev almayacağını söyler.

Valla da billa da söyler…

Türkiye U 18 Milli Takımının Alanya’da Rusya U 18 Milli takımıyla yaptığı hazırlık maçını izleyen federasyon başkanı Haluk Ulusoy, maçın devre arasında yaptığı kısa açıklamada görev süresinin dolmasının ardından tekrar görev almayacağını açıklar.

18 Şubat 2003 tarihinde Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Fenerbahçe Kulübü Teknik Sorumlusu Oğuz Çetin’e 1 ay hak mahrumiyeti cezası verir. Cezanın gerekçesi olarak, Ankaragücü karşılaşmasında talimatlara aykırı davranarak, hakem tarafından uyarılmasına rağmen kulübede takım elbise ile yer alması gösterilir.

Ulusoy federasyonu ve bağlı kuruluşları Türk Futbolu’nun kurtuluşunu çekidek poşetlerine ve takım elbiselere bağlamış görünmektedir. Elbette ki Türkiye’ye örnek olması için hep Fenerbahçe seçilmektedir. Ne de olsa TFF herkese eşit mesafededir.

Teknik direktörlük lisansı bulunmayan Oğuz Çetin, Süper Lig’in 11. hafta erteleme maçı olan Beşiktaş karşılaşmasında sahaya takım elbise ile çıkmış, hakem Ali Aydın’ın devre arasındaki uyarısı ile takım elbise yerine eşofman giymiştir. Olay budur.

Kurul cezanın gerekçesini şöyle açıklar:

“Ankaragücü – Fenerbahçe müsabakasında Türkiye Profesyonel Lig Müsabakaları Statüsü’nün 17. maddesinin ‘Stadyumlar’ başlıklı bölümünün 8. maddesinin (b) fıkrasına göre saha kenarında düzenlenmiş yerde oturması kaydı ile sahaya girmeye yetkili antrenörün eşofmanlı olarak yer alması zorunlu olmasına, müsabaka isim listesinde de adının ‘Antrenör’ olarak yazılı bulunmasına ve bu konuda da hakem tarafından uyarılmasına rağmen kulübede takım elbise ile yer alarak talimatlara aykırı davranışta bulunmuştur.”

19 Mart 2002’de Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, olası Irak savaşı nedeniyle lig maçlarının ertelenmesi ya da yerlerinin değiştirilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını söyler.

Aynı gün basın mensuplarının soruları üzerine, Fenerbahçe Kulübü’nün milli futbolcular Ogün Temizkanoğlu ve Abdullah Ercan’ı kadro dışı bırakmasına üzüldüğünü söyleyen Ulusoy, “Milli Takım’daki tüm oyuncularımızla çok iyi diyaloğumuz var. Kendilerinin benden talebi olursa ve benim yapabileceğim bir şey olursa, elimden gelen yardıma da hazırım” der.

Bir kulübün kadro dışı bıraktığı oyuncuları hakkında federasyon başkanının “yapabileceğim bir şey olursa, elimden gelen yardıma da hazırım” demesi nasıl açıklanabilir ki? Ne kadar da iyi niyetli bir insanmış Ulusoy

31 Mart 2003 tarihide gazetelerde Futbol Federasyonu’nun, İngiltere – Türkiye karşılaşması için özel uçak kiralayarak, aralarında federasyon yönetim kurulu üyeleri, milletvekilleri ve sanatçıların da bulunduğu 93 kişiyi İngiltere’ye götürdüğü yer alır. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un amcası Sefer Ulusoy dahi büyük mali güçlük yaşayan ülkenin kaynaklarının bu şekilde harcanmasını eleştirir.

TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve AK Parti Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan, kalabalık bir heyetin götürülmesini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, “Milletimizin milli takımımızın başarısına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu sıkıntı ortamında vatandaşlarımız mutlu olabilecek. Tabii gidenler masraflarını kendileri ödeyebilirler. Kimler var heyette tam bir bilgim yok” der.

Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, “Sporun içinde olan insanları davet ettik. 20’nin üzerinde milletvekili var. Siyasi partilere yazı göndererek milletvekili gönderilmesini talep ettik. Milli takıma destek olmak için gidiyoruz” der.

5 Mayıs 2003’de UEFA tarafından 2004-2005 sezonunda uygulanmaya başlanacak olan “Kulüp Lisans Sistemi”, Birinci Süper Futbol Ligi kulüplerine tanıtılır. Konunun önemine değinen Futbol Federasyonu Başkan Vekili Orhan Saka, Kulüp Lisans Sistemi’nin önemine değinerek, “Futbol Federasyonu’nun lisansör olarak tanınması ve kulüplerimizin lisans alabilmeleri çok önemli. Futbolumuzun gelişimini sürdürebilmesi için bazı çalışmalar yapmak zorundayız. Aksi halde Dünya ve Avrupa futbolunun gerisinde kalırız. Bugün kulüp temsilcilerini bilgilendireceğiz ve görüş alış verişlerinde bulunacağız. Kulüplerimiz mali yapılarını dengelemek zorunda. İleriki nesillere sağlıklı kulüpler bırakmak zorundayız” diye konuşur.

Saka ayrıca, önümüzdeki sezon yürürlüğe girecek ama uygulaması 2004-2005 sezonunda yapılacak yeni kriterlerin, sportif, alt yapı, idari-personel, hukuki ve mali olmak üzere 5 ana madde de toplanacağı belirtilirken, maddelerin de kendi içinde uygulanması zorunlu, belli konularda esnek, ceza müeyyidesi bulunan veya tavsiye amaçlı olmak üzere sınıflandırılacağı bildirir.

Aynı tarihli haberde TFF’nin, 12 Birinci Süper Lig kulübünün kriterleri yerine getiremeyecek durumda olduğunu sızdırdığı da yer alır. Kulüp isimleri verilmez.

Kulüp lisans sistemine göre, UEFA’nın belirlediği kriterleri yerine getirmeyen kulüpler transfer yapamayacak ve ayrıca Avrupa kupalarında da yer alamayacaktır.

Futbol Federasyonu yetkilileri, futbolcuların transfer döneminde kulüplerle sözleşme yapmadan önce, federasyondan sözleşme yapmayı düşündüğü ekibin kulüp lisans sistemine geçip geçemeyeceğini öğrenmeleri uyarısında bulunurlar.

Oldukça geniş bir biçimde ve en küçük ayrıntısına dek yazılı hale getirilen UEFA normlarının asgari kriterleri ise şöyle belirlenir:

En az 10 bin kişilik stat. Kamp ve eğitim tesisi. Kulüp bütçesinin denkliği. Kişi ve kurumlara geçmiş dönemlere ait borç olmaması. Profesyonel ve idari yapılanmanın gerçekleştirilmesi çerçevesinde 1 teknik direktör ve antrenör, 1 kaleci antrenörü, genç takım antrenörleri, idari yapılanma için genel müdür ve alt personeli, tıbbipersonel, 1 basın ve halkla ilişkiler sorumlusu, 1 menajer.

UEFA kriterleri olarak da bilinen “kulüp lisans sistemi” ile Avrupa futbolunun standardının yükseltilmesi planlanırken, hedefler 10 başlık altında toplanır.

Hedefler şöyledir:

  • Avrupa futbolunun sportif standartlarını iyileştirmek, geliştirmek ve bunun için de kulüplerin kaliteli antrenörler ve sağlıkekibiyle donatılması.
  • Her kulüpte genç futbolcuların yetiştirilmesine öncelik verilmesi ve hatta bunların okul eğitimlerinin sağlanması ve bunun kaliteli antrenör ve öğretmenlerle desteklenmesi.
  • Kulüplerin mali ve ekonomik kapasitelerin iyileştirilmesi, güvenilirliklerinin artırılması ve futbol yatırımcılarının korunması.
  • Kulüplerin mali yapılarının kontrol ve denetim mekanizmalarının kurulması.
  • Kulüpler için mali kriterlerin uygulanmasıyla bir sezon boyunca ulusal ve uluslararası müsabakalarda devamlılığın korunması ve garanti edilmesi.
  • Kulüplerin mevcut stat ve antrenman sahaları gibi sportif altyapılarının iyileştirilmesi gelecekteki taleplere cevap verecek şekilde düzenlenmesi, statların seyirciler ve medya için modern aletlerle donatılması, genç futbolcuların antrenmanları içn her türlüisteklerine cevap verecek malzemenin sağlanması.
  • Kulübün günlük ihtiyaçlarına cevap verecek idari yapısının kaliteli ve yeterli sayıda ve tam zamanlı görev yapacak personelle donatılması.
  • Antrenörler ile futbolcuların hakemlerle çıkabilecek anlaşmazlıkların ortadan kalkması için oyun kurallarına ve fair play prensiplerine uygun karşılıklı işbirliğinin sağlanması, genç futbolcularında faydalanabileceği fikir alışverişinde bulunulması.
  • UEFA yönetimi ve UEFA el kitapçığına uygun olarak ulusal federasyonlar lisans sisteminin kurulması ve uygulanması.
  • Gelecekte gelişecek şartlara göre hedeflerin ve ihtiyaçların lisans sistemine uyarlanması bu geçiş döneminde asgari standartların yürürlüğe girmesi.

Evet, Kulüp Lisans Sistemi yürürlüğe gireli çok oluyor. Ancak TFF’nin bazı kulüplere hala nasıl lisans verdiğini anlamak zor. “Ulusoy işte” deyip geçmek gerek, ama olmuyor.

18 Mayıs 2003’de Merkez Hakem Komitesi’nin aylık olağan toplantısı için Samsun’a giden Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile milli taımlar teknik direktörü Şenol Güneş’in yakınlaşması dikkat çeker. Güneş, “Bizim aramızda problem yok. Kamuoyunda böyle bir senaryo hazırlandı. Patron ben değilim, patron Haluk Ulusoy. 2004 yılına kadar sözleşmem devam ediyor ve ben görevimin başındayım” derken, Ulusoy “Şenol Güneş, 2004 yılına kadar her ne olursa olsun Milli Takım’ın başındadır” diye konuşur.

20 Mayıs 2003 tarihinde Merkez Hakem Kurulu (MHK) Başkanı Bülent Yavuz, milli takımlar teknik direktörü Şenol Güneş ve yönetim kurulu üyeleriyle birlikte Ordu’da giden Haluk Ulusoy, Futbol Federasyonu’nun katkılarıyla yapılan İdmanyurdu Amatör Spor Kulübü’nün yeni binasını hizmete açar. Türk futbolunun gelişmesi için çaba harcadıklarını belirten Haluk Ulusoy, “Türk futbolu her geçen gün yükseliyor. Çok güzel işler yaptık” diye konuşur (ne kadar tanıdık geliyor).

Televizyon programlarında hakemleri eleştirenlere de yanıt veren Haluk Ulusoy, “Herkes kendi işine baksın. Bazılarının yönettiği maçların kasetlerini piyasaya çıkarırsak sokağa çıkacak durumları olmaz. Daha maç başlamadan hakemlere yüklenmek, Türk futboluna ve Türk hakemliğine zarar verir. Bu anlayış çok yanlış” der.

Uulsoy 26 Haziran 2003’de “Türkiye yakın bir zamanda dünyaya futbolcu üreten bir tarlaya dönecek” der.

Kendisini övmekten had safhada hoşlanan TFF’nin başı göreve geldiklerinden bu yana büyük başarılara imza attıklarını, yönetim ve teknik heyet ile birlikte süper bir kadro oluşturarak, Türk futboluna çağ atlattıklarını söylemeyi de ihmal etmez.

2 Temmuz 2003 tarihinde Nike ile yapılan sponsorluk anlaşmasının Ortaköy Esma Hatun Yalısı’nda gerçekleştirilen basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ulusoy, 2004 yılında görev süresinin biteceğini hatırlatarak, “Ayrılacağımı açıkladım. Ancak bu konuda bana çok büyük baskılar geliyor. Büyüklerim ve spor camiasının önde gelen isimleri, benim ayrılmak lafını ağzıma almamamı istiyorlar. Bize verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalıştık. Aldığımız başarıların tesadüfi olmadığını da bu başarıları yineleyerek herkese gösterdik” derken, Şenol Güneş’in başarılı bir teknik direktör olduğunu ve görevinde kalması gerektiğini söyler.

Vallahi de billahi de bir kez daha 2004’de görevi bırakacağını söyler. Ama ne hikmetse 2007’de hala ve inatla koltuğuna yapışmış, bırakmamakta direniyor.

Yahu arkadaş, bir kez olsun sözünün arkasında dur bari. Düş Türk Futbolu’nun yakasından!

Futbol Federasyonu Şike Tahkik Kurulu, çelişkiye düşer. Kurul üyeleri, yaptıkları görüşmeler sonunda “şike duygusuna” kapılır ama delil bulamaz. Kurul 3 Temmuz 2003’de, önceki sezonun son haftasında oynanan İstanbul – Altay, Bursa – G.Birliği ve Diyarbakır – Elazığ maçları hakkında “karşılaşmalarda şike yapıldığı, ancak bunu kanıtlayacak delil olmadığı” görüşüne varır.

Süper Lig’in son haftasında oynanan ve düşme hattını ilgilendiren İstanbulspor-Altay, Bursaspor-Gençlerbirliği ve Diyarbakırspor-Elazığspor maçlarındaki sonuçların ardından, Altay küme düşmüştür. Altay Başkanı Ahmet Taşpınar’ın başvurusu ve bir gazetede bazı oyunculara ait demeçlerin ihbar kabul edilmesi sonucunda Federasyon, Şike Tahkik Kurulu’nu devreye sokmuş ve kapsamlı bir soruşturma başlatmıştır.

4 Temmuz 2003’de Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, İstanbul’da yaptığı toplantıda ligleri tescil eder. Federasyon, Süper Lig’den düşen Altay’ın şike ve teşvik primi iddiasıyla ilgili yaptığı başvurusunu görüşerek yeterli kanıt olmaması nedeniyle disiplin kovuşturmasına gerek olmadığı kararına varır.

Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu, şike iddialarıyla ilgili Altay Kulübü’nün Futbol Federasyonu’na yaptığı başvurunun incelendiğini ve iddia konusu olayda adı geçenler hakkında disiplin kuruluna sevke yer olmadığına yönetim kurulunun oybirliğiyle karar verdiğini söyler.

Anlayacağınız, her ne kadar ligler tescil edilmiş de olsa “şike duygusuna” Şike Tahkik Kurulu bile kapılıyorsa, Aziz Yıldırım ve Fenerbahçeli yöneticilerin her fırsatta dile getirdiği “şaibe” iddiaları gayrıresmi kabul edilmiş olur.

“Oldu da ne oldu” derseniz, yanıtım yok ne yazık ki…

Ulusoy 18 Ağustos 2003’de futbol seyircilerinin neden olduğu şiddet olaylarını, Futbol Federasyonu Disiplin Talimatı ile önlemenin mümkün olmadığını ifade ederek, “Cezalarının caydırıcılığı yok. Bir an önce Spordaki Şiddeti Önleme Yasası’nın çıkarılması gerekiyor” der.

Talimatlar çerçevesinde, olay çıkaran hiç kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını ifade eden Haluk Ulusoy, yaptığı açıklamada, “Biz gereken önlemleri aldık. Ancak Futbol Federasyonu Disiplin Talimatı ile bu olayların önüne geçmek mümkün değil. Saha kapatma ya da en fazla 2.5 milyar liralık para cezalarının caydırıcılığı yok” der.

“Kimsenin gözünün yaşına bakmayacak” olan Ulusoy federasyonunun Trabzonspor’u kapsam dışında tuttuğu ise uygulamalarından belli olmaktadır. Sahaya giren seyircilere rağmen ciddi bir cezayı Trabzonspor’a bir türlü verememektedir Ulusoy. Sahaya girenler ise her ne hikmetse hep akli dengesi yerinde olmayan kişiler olmaktadır, neyi değiştirecekse!

Trabzon’da oynanan Trabzonspor – Fenerbahçe maçında çıkan olaylar nedeniyle Fenerbahçe bir maç saha kapatma cezasına çarptırılır.

Ulusoy 2 Eylül 2003 tarihinde bu cezadan dolayı bazı kişilerin kendisini sorumlu göstermek istediğini ileri sürer. Ulusoy, cezanın verildiği tarihte İsviçre’de olduğunu ve kendisini haberdar etmediklerini belirterek, “Fenerbahçe Kulübü ve seyircisiyle Haluk Ulusoy’u karşı karşıya getirmek için çığırtkanlık yapanlar var. Ceza doğruydu, yanlıştı tartışmam mümkün değil. Futbolun anayasası olan Tahkim Kurulu, cezanın doğru olup olmadığına karar verecektir” diye konuşur.

TFF’nin başı işine geldiği zaman “ben yaptım, ben ettim” derken, Türkiye futbol kamuoyunun büyük kesimini ilgilendiren bu kadar önemli bir olayda “ben bilmem” diyebilme aymazlığını gösterebilmektedir. Gerekçesi de ilginçtir: “ben İsviçre’deydim”… Ulusoy herhalde hala haberlerin atlı ulaklarla yollandığı ortaçağda yaşadığımıza inanmamızı bekliyordur.

4 Eylül tarihinde de Fenerbahçe için neler neler yaptığını anlatıyordur TFF’nin başı:

“Benim taraflı olduğumu ima ediyorlar. Ama yanılıyorlar. Benim için İnegölspor, Bingölspor, Sivasspor ne ise Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş da aynıdır. Hiçbir kulübe ayrıcalık yapmadım, yapmıyorum da. Kapım tüm kulüplere açık. Fenerbahçe konusunda haksız yükleniyorlar. Söylemek istemiyorum ama Fenerbahçe’ye yaptığımı bugüne kadar hiçbir federasyon başkanı yapmamıştır. Ama yapılanlar söylenmez.

Fenerbahçe’ye kaleci Enke konusunda yardımcı olduk. Yabancı oyuncu için federasyona ödedikleri 100 bin doları geri verdik. Her kulübe hukukçularımız yardımcı oluyorlar. Ama ne Galatasaray ne Beşiktaş ne de Fenerbahçe bizden yardım istemiyor, görüşmüyorlar. Biz yine de bu kulüplerimizin menfaatlerine çalışıyoruz. Fenerbahçe’nin, Fikirtepe Tesisleri’ni yaptık. Kimseye de reklam yapmadık. Sarı lacivertli kulübün menfaatleri için çırpındık. Ama bizi eleştiriyorlar. Bu haksızlık.’’

Ey Fenerbahçeli; duy da bil! Sizler hala Aziz Yıldırım’ı omuzlara alıyorsunuz. Oysa ki Fenerbahçe’yi ihya eden kişi Haluk Ulusoy’muş…

Çok ayıp etmişiz adamcağıza. Üzüldüm şimdi!

Ulusoy’un söyleyecekleri bitmez. Fenerbahçe hakkında bir olumlu laf edince dayanamaz, Galatasaray’a bin vermesi gerektiğini hatırlar. Şimdi gülmemek ya da kızmamak için sıkı durun:

“Olimpiyat Stadı’na 125 ile 150 milyon dolar arasında para harcandı. G.Saray burada oynamak için para almalı. Çünkü birçok sorunu var. Biz bu stadın ağaçlandırılması için her yere müracaat ettik, bize kimse olumlu yanıt vermedi. Yarın Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde burada bir kazaya uğrar elenirse, bunun zararını kim karşılayacak? Taraftar bu stada 2.5 saatte giriyor, 2.5 saatte çıkıyor. Gününüz yollarda geçiyor. Bu moralle stada gelen taraftarın etkisi de motivasyonu da biter.”

17 Eylül 2003 tarihinde Çaykur Rizespor Genel Sekreteri Mustafa Tüylüoğlu bir basın toplantısı düzenleyerek federasyonun art niyetli olduğunu idda eder. Gerekçesi ise Ç. Rizespor’un Trabzonspor maçında cezalı oyuncu Özgür Vurur’u oynattığı gerekçesiyle hükmen mağlup sayılmasıdır. Tüylüoğlu, “Özgür’ü geçen hafta, İstanbulspor maçında da kadroya aldığımız halde Futbol Federasyonu bizi neden uyarmadı?” der.

Tüylüoğlu, Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe veya Trabzonspor’un böyle bir olay başına gelmesi halinde Futbol Federasyonu’nun sözkonusu kulüpleri uyaracağını savunarak, şöyle konuşur:

“Burada federasyon art niyetli davranmıştır. İstanbulspor maçından sonra Trabzonspor maçı olmasaydı belki de federasyon bizi uyarırdı. Ancak Trabzonspor ile maçımızın olduğunu bildikleri ve federasyon Trabzon ağırlıklı olduğu için böyle bir olayın yaşandığını düşünüyorum. Çünkü Trabzonspor maçını kazanmamızın ardından federasyon cezamızı hemen anında gönderdi. Olayları bu kadar iyi takip eden federasyon İstanbulspor maçında kadroya aldığımız arkadaşımızı, oynatacağımızı forma numarası ile bildirmiş olmamıza rağmen bize uyarıda bulunmadı.”

24 Eylül 2003 tarihinde Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın ile 2. Başkan ve Basın Sözcüsü Ali Dürüst ve yönetici Refik Arkan, Futbol Federasyonu’na sürpriz bir ziyaret yaparak, Başkanvekili Ata Aksu ile görüşürler.

Canaydın yaklaşık 1,5 saat süren toplantıdan sonra yaptığı açıklamada şunları söyler:

“Galatasaray’ın hakkını kimseye yedirtmeyiz. Kulübümüzün menfaatleri için gereken neyse onların temasını yaptık. Fenerbahçe maçında yaşananları konuşmaya gerek yok. Çünkü tepkiler ortada.

Galatasaray’ın haklarını sadece ben ve yönetimim değil, hiçbir Galatasaray yönetimi yedirtmez. Galatasaray, örflerine uygun, kendine yakışır bir şekilde hareket ediyor. Taraftarımız müsterih olsun. Biz de Federasyon da dimdik ayaktayız.”

Ata Aksu ise görevlerinin bütün kulüplere eşit şekilde davranmak olduğunu ifade ederek, “Kimsenin hakkını kimseye verecek değiliz. Bizim temennimiz hiçbir zaman hata yapılmaması. Bununla ilgili eğitim çalışmaları zaten sürüyor. Galatasaray-Fenerbahçe maçında 1 dakika içinde hata yapılmıştır” der.

Körler sağırlar, birbirini ağırlar!!!

20 Ekim 2003’de, Bursaspor – Fenerbahçe maçı ertesinde, Fenerbahçe Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Ekşioğlu bazı açıklamalar yapar. Ekşioğlu bazı kurumların görevini iyi yapmadığını söyleyerek, “Federasyona gidip konuşmamıza gerek yok. Bursaspor maçından sonra verdiğimiz mesaj açık. Herkes ayağını denk alsın, şapkasını önünü koysun. Özellikle deplasmanda oynadığımız maçlara yetersiz hakemler veriliyor. Neden Serdar Tatlı, Ali Aydın ve Bülent Uzun bizim maçlara verilmiyor” der.

Ekşioğlu, Bursaspor maçının ardından futbolun değil, hakem hataların ön plana çıktığını ve hakemin sonuca direkt tesir ettiğini öne sürer. Bursaspor maçında ataklarının ofsayt diye kesildiğini, penaltılarının verilmediğini öne süren İlhan Ekşioğlu, “Ayrıca maçta 6 oyuncu değişikliği yapılmış, 5-6 dakika uzaması lazım, 2 dakika uzatılıyor. Hakem 90 dakika uyarmadığı Hagi’yi uzatmada uyarıp, hem 1 dakika çalıyor hem de son dakikalarda ataklar yapan Fenerbahçe’nin hızını kesiyor. Sonra da maçı zamanından erken bitiriyor” diye konuşur.

Ekşioğlu, hakem İsmet Arzuman’ın [evet evet, o, Poşet İsmet] son 3 haftada 2 maçlarına verildiğini belirterek, “Hakem atamalarında sorun var. Hakem kararlarında da standart yok” der. Fenerbahçe’nin özellikle deplasmanda oynadığı maçlara yetersiz hakemlerin verildiğini ileri süren İlhan Ekşioğlu, “Yanlı kararlar veren, yanlı tutum sergileyen hakemler bize veriliyor. Arzuman, 3 haftada 2 maçımızı yönetiyor. İsmet Arzuman, geçen sezon Elazığspor maçını katletmişti, yaptırdığı anonslardan sonra da sahamız bir maç kapatıldı. Dün Bursa seyircisi 90 dakika küfür etti, bir anons yaptırmadı. Türkiye’de ‘I love you Şenol’a anons yaptırılıyor, bu küfürlere anons yaptırılmıyor. Hakem kararlarında standart olmasını istiyoruz. Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) Fenerbahçe’ye karşı bir tavrı var. Bu hakemin kararları hep tartışma yaratıyorsa, neden ısrarla bize veriyorsun? Bunda ısrar etmenin faydası yok, dinlendireceksin” der.

Ekşioğlu, ilk 4 haftada 4 frikik golü kazandıklarını vurgulayarak,”Artık Fenerbahçe’ye frikik de verilmiyor, pozisyonlar geçiştiriliyor. Yardımcı hakemler de artık sabır taşırmaya başladı” diye konuşur.

Frikikler konusunda aynı serzenişi daha sonra Pierre van Hooijdonk da yapacaktır.

Fenerbahçe’nin Galatasaray ile yaptığı maçtan sonra sarı-kırmızılıların hakemlerle ilgili açıklamalarının bir baskı oluşturduğunun görüldüğünü anlatan Ekşioğlu, “Galatasaray haksız yere sesini çok yükseltmişti. Rakiplerimiz federasyonun üzerinde baskı oluşturup istedikleri hakemlerle maç oynuyor” der.

İlhan Ekşioğlu, Çaykur Rizespor Kulübü Başkanı Ekrem Cengiz’in Galatasaray maçından sonra yaptığı açıklamaların, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy tarafından dikkatle dinlenmesi gerektiğini kaydederek, “Diyarbakırspor da Beşiktaş maçından sonra hakeme tepki gösterdi. Türkiye’nin gözü önünde iki takımın da penaltıları verilmemiştir. Bundan sonra federasyon ve MHK’yi zor günler bekliyor” diye konuşur.

Ama ne federasyonu ne de MHK’yı zor günlerin beklemediği ilerideki günlerde, aylarda, hatta yıllarda görülür ne yazık ki. Zira adaletsizlikle mücadelede Fenerbahçe sürekli yalnız bırakılmaktadır.

Tersine, Ulusoy federasyonu ile zor günler Fenerbahçe’yi bekliyordur…

Aynı gün Fenerbahçe Asbaşkanı Mahmut Uslu da hakemleri ve federasyonu eleştirmektedir:

“Fenerbahçe sahipsiz değildir. Federasyonun atamalara özen göstermesi gerekiyor. Aynı hakem iki hafta önce maçımıza verildi.

Federasyon Başkanı olaylara sahip çıkmalı. Biz puan kaybedebiliriz, kazanabiliriz, önemli değil. Önemli olan ayrımcılık ve adaletsizliğin olmaması. Yetkilileri uyarıyoruz.

Kavga etmeden tepkimizi dile getiriyoruz. Artık ayıp oluyor. Geçen yıldan bu yana devam eden yanlışlıklar var. Sayın Haluk Ulusoy, olaylara sahip çıksın, yapamıyorsa görevini Kulüpler Birliği’ne teslim etsin.”

21 Ekim 2003 tarihinden bir haber:

Futboldaki hortumcuları yakalayın

Fenerbahçe Kulübü Başkanı, Bursa maçı sonrası 3 arkadaşına şunları söyledi: “Hortumcular… Madem ki hükümet hortumcuları ortaya çıkartıyor, futbolun hortumcuları da ortaya çıksın. En büyük hortumcular futbolun içinde. Çünkü en büyük menfaat, en büyük çıkar burada. Bunları toplayıp, temizlesinler.”

İsmet Arzuman’ın Bursa-Fenerbahçe maçını bitiren düdüğü ile birlikte ayağa fırlayan Aziz Yıldırım, Bursasporlu yöneticilerle vedalaştı ve hızlı adımlarla kapıda bekleyen yönetim minibüsüne doğru yöneldi.

Yanındaki üç arkadaşı Yıldırım’a yetişmek için adeta koşuyorlardı.

Her adımı ses getiriyordu. Bu arada ağzından dökülen öfke dolu kelimeleri işitmek için, arkadaki dostları adımlarını sıklaştırarak, Yıldırım’ın yanına gelmeye çalışıyorlardı.

Arabaya binene dek, bu öfke sürüp gitti… Daha sonra minibüste konuşulanlar dinleyenleri yerinden zıplatacak kadar ilginçti. Ve her biri bir olaydı…

Yıldırım’ın ses tonu ve suçlamaları her kelime sonrası biraz daha artıyordu… Ve yanındaki 3 dost dikkatle başkanı dinliyorlardı…

“Açın kulübe telefonu. Bir liste hazırlasınlar. Geçen yıldan bu yana Fenerbahçe’nin haksızlığa uğradığı maçların bir dökümanını çıkarsınlar. Tek tek ve atlamadan. Yeter be…”

3 arkadaştan biri, hemen harekete geçerek, kulübün telefonunu arıyor ve Başkan Aziz Yıldırım’ın direktiflerini tek tek sıralıyordu.

* * *

Ve başkanın öfkesi yol boyunca dinmeden sürüyordu… “Bütün Fenerbahçe derneklerini ayaklandırın. Hepsi harekete geçsin. Yahu, iyi oynamazsın, kötü futbol sergilersin. Bu başka şey. Bu, bizim işimiz. Ama sahadaki adaleti belirlemek de hakemin işi. Sen, benim kötü futboluma göre değil, sahadaki pozisyona göre düdük çalacaksın. Her maç aleyhimize çalınan düdükler canımıza okudu. Olmaz, hakemler Fenerbahçe’yi bu denli baskı altında tutamaz.”

Dostlardan biri araya girmese ve başkanı uyarmasa, duracağı yoktu Yıldırım’ın…

“Aman başkan, suratın kıpkırmızı oldu. Biraz sakin ol. Lütfen…”

Yine dostlardan birinin uyarısı ile şoför arabayı bir kenara çekiyor ve hep birlikte dışarı çıkarak, bir kaç dakikalık mola veriyorlardı… Bu arada başkan, minibüsün etrafında tek başına turlar atıyor, yine kendi kendine konuşuyordu…

* * *

Araba harekete geçtikten bir kaç dakika sonra herkes başkanın narası ile irkiliyordu….

“Yürüyüş ise, yürüyüş…”

Kimse bir şey anlamamıştı başkanın bu sözlerinden. Ama daha sonra her şey açıklık kazanıyordu… “Bu işin peşini bırakmak yok. Dernekler bir program hazırlasınlar. Her birlikte yürüyelim. Önce bir tarih tespit etsinler, söylediğim gibi bir program düzenlesinler. Başbakanlık binasına kadar yürüyüp, oraya bir siyah çelenk bıraksınlar. Futbol Federasyonu’nu, MHK’yı istifaya davet edeceğim. Ve sonuna dek bu işin peşini bırakmıyacağım.”

Yıldırım’ın öfkesi İstanbul’a dek hiç durmadan sürüp gidiyordu…

“Hortumcular… Madem ki hükümet hortumcuları ortaya çıkartıyor, futbolun hortumcuları da ortaya çıksın. En büyük hortumcular futbolun içinde. Çünkü en büyük menfaat, en büyük çıkar burada. Bunları toplayıp, temizlesinler.”

Aziz Yıldırım’ın her sözü, yanındakilerin hayret dolu bakışlarını biraz daha artırıyordu…

“Söyleyin, sizler ne diyorsunuz benim düşüncelerime…”

Kimsenin bir şey söyleyecek hali kalmamıştı, sadece başkandan sakinleşmesini istiyorlardı… Ve başkanın sinir dozajı her geçen dakika daha da artıyordu…

“Sayın Başbakan’a kadar gideceğim. Artık arkalarında eski siyasi güç yok. Siyasi gücü arkalarına alıp, istedikleri gibi at oynatamazlar. Yeter be… Bunlar hortumcu, hortumcu…. Hortumluyorlar Türk futbolunu…”

* * *

İstanbul’a gelene dek başkan hiç susmadan konuşmuştu. Hani, derler ya… Adeta, kurtlarını döküyordu başkan…

Dostlardan biri arabadan inecekti. İzin istedi… Ancak, inene kadar başkan yine haykırışını sürdürüyordu…

“Yahu, bir penaltı verilmedi, federasyonu bastılar. Bizim verilmeyen penaltılarımızı unutturdular. Bizi, haksız çıkardılar. Biz sustukça, onlar bağırıyor. Ve istediklerini kopartıp alıyorlar. Yok bundan böyle, biz de artık bu işin içindeyiz. İstedikleri gibi at oynatamayacaklar. Siyasi gücün arkasına saklanamayacaklar.”

Yol biraz daha uzasa, yine devam edecekti başkan… Belki, daha ilginç şeyler söyleyecekti. Ama söyleyeceğini de söylemişti…

“Hortumcularla savaşacağım”

Girsin, boyunun ölçüsünü alsın

Fenerbahçe’de kongre kulisleri giderek kızışıyor… Şubatta yapılacak seçim öncesinde başkan Aziz Yıldırım ile eski futbol şube sorumlusu Sadettin Saran’ın adaylığı konuşuluyor. Henüz resmi açıklamada bulunmayan Saran’ın ciddi bir şekilde hazırlandığını gören Yıldırım da liste çalışmalarını hızlandırdı.

Yıldırım’ın yakın çevresine “Sadettin’in aday olmasını istiyorum. Girsin de boyunun ölçüsünü alsın” dediği sızan haberler arasında. Fenerbahçe’de başkanlığın her üyenin hakkı olduğunu dile getiren Yıldırım’ın “Kimseye niye aday olmuyor diye eleştiri yapmam. Başkanlık kimsenin tapulu malı değil. Adaylar çoğalmalı” dediği öğrenildi.

FENERBAHÇE’NİN HAZIRLADIĞI LİSTEDEKİ BAZI MAÇLAR

2001-2002 SEZONU

6. Hafta: G.Saray – Fenerbahçe: 2-0. 85 dakika şahsa yapılan küfürlere ses çıkartılmaması ve G.Saray’ın attığı ikinci penaltı. Aslında bu penaltılar normaldir diyenlerden fazla da ses çıkarılmadı (Arif faktörü): Hakem Metin Tokat

17. Hafta Y.Yozgat – G.Saray: 3-3. Sergen’e gösterilmeyen kırmızı kart ve son dakikada uydurulan penaltı. Hakem Selçuk Dereli.

2002-2003 SEZONU

1. Hafta: Washington’un Trabzon deplasmanında sayılmayan çok net golü. Hakem Kuddusi Müftüoğlu

7. Hafta: Cips poşetine kapatılan saha. Ortega’nın 2 Elazığsporlu tarafından biçildiği karşılaşma. Hakem İsmet Arzuman.

21. Hafta: G.Saray – Malatya maçında Suat Usta’nın sarı kartı varken topu elle kesmesi. Hakan Ünsal’ın rakibini tokatlaması. Hakem Ali Aydın.

2003-2004 SEZONU

1. Hafta: İstanbulspor maçında Muhittin Boşat, Van Hooijdonk’un frikiğinin elle durdurulmasına rağmen penaltıyı vermedi.

3. Hafta: Bursa deplasmanında G.Saray 1-0 gerideyken Bursaspor’un verilmeyen nizami golü. Hakem Serdar Tatlı

6. Hafta: G.Saray maçında Luciano’nun penaltı pozisyonundan bahsederken Fenerbahçe’nin 2 penaltısı verilmedi. Hakem Muhittin Boşat

9. Hafta: Beşiktaş-Diyarbakır maçında misafir takımın verilmeyen penaltısı. Hakem Bülent Demirlek.

20 Ekim 2003’de hakemlere bir eleştiri de Fenerbahçeli Pierre Van Hooijdonk’tan gelir. CNNTürk’te yayınlanan Taraftaria programında İhsan Topaloğlu’nun sorularını yanıtlayan Hollandalı futbolcu şunları söyler:

“Hakemler bugüne kadar 5-6 net kritik pozisyonda penaltılarımızı veya frikiklerimizi vermedi. Hakemler bizim lehimize frikik kararı vermekten korkuyor. Diğer takımlar kadar frikik kazanamıyoruz. ‘Bu frikiği verirsem, Hooijdonk buradan gol atar’ diye düşünüyorlar. Bu yüzden de yüzde 100 emin olmadıktan sonra frikik vermiyorlar. Lehimize bugüne kadar sadece bir tane hakem hatası oldu. O da G.Saray maçında Luciano’nun topu elle kestiği pozisyon. Fakat bizim 5-6 tane yüzde 100 penaltı veya frikiklerimiz verilmedi. Örneğin Bursaspor maçında Semih’in düşürülüşü kesin penaltıydı.”

22 Ekim 2003’de Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, eski hakemlerden Sadık İlhan’ın, futbol maçlarında şike yapıldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak, “Delil varsa üstüne gidilir” der.

Şike iddialarıyla ilgili olarak Futbol Federasyonu ya da Merkez Hakem Komitesiyle herhangi bir irtibat kurmadığını ifade eden bakan Şahin, “Ben hukukçuyum. Bu konularda delil olmadan yorum yapmak yalnış olur. Spora düşürülebilecek en büyük gölde şike ve şike iddialarıdır. Bu iddiaları ortaya atan eski hakem Sadık İlhan’ın, delilleri varsa ilgili mercilere vermesi halinde gereken yapılır, üzerine gidilir. Bunu takip ediyorum” diye konuşur.

Sanki aylar öncesinde devletin izinli ve resmi teknik takibine girmiş aleni şike görüşmelerine karşı bir şey yapılabilmiş gibi…

Ne kadar ilginç; orada da adı en sık geçen Sadık İlhan’dır…

Ulusoy’un her olumlu şeyi kendisine mal edip, tüm sorunları başkakarına yıkmasına Şenes Erzik de dayanamaz.

Ulusoy’un, “Masaya yumruğunu vursun” diyerek pasif kalmakla suçladığı UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik,18 Kasım 2003’de “güzel şeyler olduğu zaman Erzik’in adı anılmıyor. Ama iki hakem hatası oldu mu Şenes Erzik hatırlanıyor’’ der.

Ulusoy’un açıklamalarına yanıt veren Erzik, şunları söyler;

“Letonya, dünya sıralamasında 70. sırada. Türkiye ise yedinci. Maçtan sonra tüm yorumları okudum, dinledim. Letonya’nın tuzağına düştük. Oyunlarını bize kabul ettirdiler. Maçın hakemi gergin ve sinirliydi. Veissiere İrlanda ile Bursa’da oynadığımız 2000 Avrupa Şampiyonası baraj maçını yönetti. Yani, ‘nereden çıktı bu hakem?’ denecek bir isim değil. O zaman Haluk Ulusoy dahil herkes beğenmişti hakemi.

Hatta Milli Takım Sorumlusu bir sohbetimiz sırasında, ‘İngiltere maçına Veissiere gelir mi acaba?’ diye sormuştu. Letonya maçında bu hakem iyiydi demiyorum. Ama sonuca etki edecek hatasını kimse görmemiş, ben de görmedim.

‘Letonya maçına davetli değildi, ama olmasa da kendisi gelmeliydi’ diyorlar. Ben sıradan bir taraftar değilim. UEFA 1. Asbaşkanıyım. FIFA İcra Kurulu üyesiyim. Daha da önemlisi Futbol Federasyonu Onursal Başkanıyım. Eğer Türkiye Futbol Federasyonu, Onursal Başkanı’nı yurt dışındaki bir maça davet etmiyorsa ve elini kolunu sallayıp gelmesini bekliyorsa asıl ayıp budur.

Tavsiye ediyorum, götürdükleri davetlilerin listesine bir baksınlar. Milli takım hepimizin takımı. Maçtan önce böyle bir açıklama yapmak istemezdim. Fakat başkan, direkt şahsımı muhatap alıp bu talihsiz açıklamayı yaptığı için cevap vermek durumunda kaldım.”

Evet, Ulusoy her türlü olumlu icraatı kendisine mal etmektedir. Hatta Ebru Köksaldı’nın 26 Ocak 2007’de yazacağı gibi “adam öldürse neredeyse ‘Ama biz Türkiye’yi dünya üçüncüsü yaptık’ diye beraatını isteyeceği” bir tarzda yapar bunu. Peki şu aşağıdakileri TFF değilse kim sahiplenecektir

20 Kasım 2003 – Yeter! Bitsin bu rezalet

Bize birşeyler oldu. Daha düne kadar ay-yıldızlı takımımızın başarıları yanında tribündeki renkli taraftarımızla da örnektik. Ancak son dönemde Fair-Play’i hiçe sayıyoruz ve hep olayların içinde yer alıyoruz. Olaysız maçımız geçmiyor. Sonra da kendimizi savunuyoruz. Yani hem suçta varız, hem de haklıyız diyoruz.

Tüm bunların yanında UEFA’daki suç dosyamız da her geçen gün kabarıyor. Kritik İngiltere maçında soyunma odası koridorlarında gerekli önlemleri almadık, kavgayı önleyemedik ve tüm şimşekleri üzerimize çektik. Daha bunun Türkiye üzerindeki olumsuz etkisini silemeden Ümit Millilerimizin Almanya maçında sinirlerimize hakim olamadık.

Tamam Alman teknik direktör Stielike haddini aşan, politik, küstahca bir açıklama yaptı, ancak ya bizim yaptıklarımız. Milli marşa saygı göstermiyoruz. Üstelik onların sevincine engel oluyoruz. Kaleci Volkan, bir Almanı yere indiriyor, yedek Beyhan sahaya girip rakip futbolculara saldırıyor.

Tribünlerden pet şişeler yağıyor. Statta güvenliği sağlamıyor, olaylara yine çanak tutuyoruz. Her başarısızlıkta da hakemleri hedef gösteriyoruz. Artık buna bir son vermenin zamanı geldi. Yoksa, Türk futbolu ve milli takımımız güçlüklerle edindiği yeri, bir sinir krizinde kaybedecek.

Ümit Milli Takımlar Sorumlusu Levent Kızıl, Alman Ümit Milli Takımı Teknik Direktörü Ulrich Stielike’nin maçtan sonraki sözlerine tepki gösterdi. “Stielike terbiyesizlik yaptı” diyen Kızıl, Alman hocanın, “2 milyon Türk’e iş veren bir ülkeyiz” sözleriyle haddini aştığını belirtirken, “Kendisini çalışma bakanı mı zannediyor? Biz Almanya’nın sömürgesi miyiz? Terbiyesiz, başına büyük dert aldı” yorumunu yaptı.

Türkiye ile Alman Ümit Milli takımları arasında önceki akşam oynanan maçtan sonra çıkan olayları Alman basını skandal olarak değerlendirdi. Radyolar haberi ilk sırada vererek “İstanbul’da görülmemiş skandal yaşandı” dedi. Maç sonrası yaşanan olaylar televizyonların teleteks sayfalarına da konu oldu. İstanbul’da 1-1 sona eren maçtan sonra polis ve güvenlik görevlilerin Alman futbolcularına saldırdığını ileri süren Alman basını, yaşanan olayları inanılmaz olarak yorumladı.

Bir yazı daha:

09 Aralık 2003 – Adamı deli ederler (Erman Toroğlu)

Samet sen çok safsın. Diyeceksin ki, “Yahu Erman Hoca sen de mi delirdin?”

Samet, ben delirmedim. Beni Türkiye’de olanlar delirtiyor. Federasyon temsilcisi raporunda, sahaya giren iki adamın cezai ehliyetinin olmadığını yazmış. Yani “akılları noksan, deli” demiş.

Türk futbolunda öyle şeyler oluyor ki, inanılması mümkün değil. Sonra da diyoruz ki: “Zurnanın son deliği Letonya’ya niye elendik?” Bizi Letonya da eler, Uganda da. Çünkü, şu anlatacağım olaylar, dudak dahil her tarafınızı uçuklatır.

Türkiye’de hukuk denen bir düzen var. Bir de adalet. Türk insanı adalete inanıyor mu? Ben inanmadığı fikrindeyim. Çünkü ben de inanmıyorum. Aslında, bu kullandığım cümle suç. Savcının bir tanesi, “gel buraya arkadaş” der, istediğini yapar.

Bizde sistem, sahtekarların, düzenbazların, üçkağıtçıların lehine işliyor. Nasıl mı? Eğer bir bankayı hortumlayacaksanız, yolsuzluk veya kapkaç yapacaksanız önce kanunu açacaksınız. Oradaki bir kısmı Arapça, bir kısmı Farsça olan cümlelere bakacaksanız.

Samet sen çok safsın

Oradaki açıkları bulduktan sonra artık siz istediğiniz suçu işleyebilirsiniz. Çünkü siz, o suçu işledikten sonra ne kadar komik ceza alacağınızı veya almayacağınızı artık biliyorsunuz demektir.

Buraya kadar yazdıklarım benim hayattan ve üniversitede aldığım hukuk dersleriyle ilgili. Şimdi sadede gelelim.

Samet Aybaba, sen delisin. Niye mi? “Bizim seyircilerimizden sahaya girenler oldu. Trabzonspor’un sahası kapatılmalıdır” diyerek beyanat verdin. Samet sen çok safsın. Hani o senin teknik direktör olduğun Elazığ maçında sahaya girenler var ya, deli olduklarını biliyor muydun?

Diyeceksin ki, “Yahu Erman Hoca sen de mi delirdin?” Samet, ben delirmedim. Beni Türkiye’deki olanlar delirtiyor. Sevgili Samet, o maçta sahaya giren seyirciler yüzünden Trabzonspor’a ceza gelmedi. Neden olduğunu biliyor musun? Çünkü, maçın gözlemcisinin raporunda sahaya girenler hakkında en ufak bir cümle yok. O görmemiş. Demek ki, başka tarafa bakıyordu. Çünkü birileri bir tarafa bakarken, diğerleri başka tarafa bakmaya mecbur sevgili Samet.

Raporda neler yazılmış?

Peki şimdi diyeceksin ki, “Yahu Erman Hoca, bu maçın bir de temsilcisi var. Yani Futbol Federasyonu Başkanı, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nu temsil eden. O ne yapmış?” Bak Samet, zaten bütün olay burada. O ne yapmış biliyor musun? O, sahaya giren bu iki adamın cezai ehliyetinin olmadığını yazmış. Yani “akılları noksan, deli” demiş.

Bak Samet, Türkiye Futbol Federasyonu’nun temsilcilerinin ne muazzam insanlar olduğunu şimdi anladın mı? Bunlar yalnız temsilci değil, araştırmacı temsilci. Yani bir yerde bunlar Mazhar Osman.

Adam tribünden sahaya girenlerin tuhaf insanlar olduklarını bir anda çözmüş. Herhalde yukarıdan vahiy gelmiş. Bu temsilci kim bilmiyorum. Ama raporunda bunları yazdığını biliyorum.

Eğer Futbol Federasyonu’nun yüreği yetiyorsa, o temsilcinin adını ve raporunu açıklasın. Olayı yazmayan gözlemcinin adını versin, açıklasın. Amaaa… Şimdi bu yazıdan sonra o temsilcinin raporu değişir mi? O değişirse bu sefer ben birkaç şey daha yazacağım. Herkes hesabını iyi yapsın.

Bu işlerin sonunda ne oldu? Trabzonspor’a ceza gelmedi. Yani sahaya girenler deliydi. Rapora göre tabii. Ben olsam, ne kadar deli varsa, bundan sonra sahaya salarım. Ceza filan gelmez. Ancak bizim federasyon, delileri kabul ediyor da, dinine yandığımın UEFA’sı kabul etmiyor

UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik 16 Aralık 2003’de “11 Altın Adam” yarışmasında basın mensuplarının sorularını yanıtlar Erzik, İngiltere ve Letonya maçları sonrası Haluk Ulusoy ile gerginlik yaşayıp yaşamadığıyla ilgili soru üzerine, “Benim kimseyle atışmam olmadı. 23 Kasım’dan bu yana 1-2 gün dışında hep yurtdışındaydım. Ulusoy’un ne dediği, demediği hakkında bilgim yok. Ayrıca sizlere sormak isterim, Türk futbolunun başındaki bir insanla, UEFA’daki 2. başkan arasında olacak gerginleşmenin kime yararı olur?” diye konuşur

Hakem atamaları ve milli takımın aldığı kötü sonuçların ardından yapılan eleştirilere de değinen Erzik, “Hakemlerin zaman zaman hataları olabilir. Ama her seferinde kulüp ve federasyon yöneticileri mutlaka hata yapan birini aramak yerine ‘Ben nerede hata yaptım’ demeli. Ayrıca milli takım ile benim aramda bir bağlantı göremiyorum, ben federasyon başkanı değilim” der

UEFA’nın, İstanbul’daki terör olayları sonrası Beşiktaş ve Galatasaray’ın Avrupa Şampiyonlar Ligi maçlarını tarafsız sahaya alma kararının sadece sportif olmadığını, siyasi bağlantılarının bulunduğunu söyleyen Şenes Erzik, “UEFA bu kararı alırken, büyük ülkelerin dışişleri ve büyükelçiliklerinden görüş alır. Kararlar öncesi İngiltere ‘Türkiye’ye gitmeyin’ dedi. Buna UEFA’nın gözünü kapaması imkansızdı. Siyasi bağlantıyı gözden kaçırmamak lazım” diye konuşur

25 Aralık 2003 tarihinde Merkez Hakem Kurulu (MHK) Başkanı Bülent Yavuz, hakemlerin günah keçisi yapılmasından rahatsız olduklarını belirterek, “Bir olayın kural hatası mı, yoksa hakem hatası mı olduğu, günlerce tartışılıyor. Ancak bunun doğrusunu bize soran yok. Yapılan olumsuz yayınların art niyetli olduğu fikrindeyim” der.

Erman Toroğlu ise “MHK, hakem tayinlerinde özgür hareket edemiyor” iddiasında bulunur.

Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin düzenlediği 41’inci Yıl Sporun Zirvesi Semineri açılış konuşmasını Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in yaptığı ve 2 gün sürecek seminerin ilk oturumunda ”Adalet dağıtıcıları veya günahkarları” konusu ele alınır. Milliyet Gazetesi Spor Müdürü Necil Ülgen’in başkanlık ettiği oturuma konuşmacı olarak Merkez Hakem Kurulu (MHK) Başkanı Bülent Yavuz ve Hürriyet Gazetesi yazarı yorumcu Erman Toroğlu katılır. Hakemlere değinen Bülent Yavuz, şöyle konuşur:

“Hakemlerin duygusunu bilen yok. Sadece birkaç spor yazarının düşüncesine tabi olarak hakemlerin yargılanmasını yanlış buluyorum. Bir müsabaka öncesi bir hakem tayiniyle ilgili olarak 48 saat yayın yapılıyor. Bu yayınların büyük bölümü de menfi yönde oluyor. Bu tür yayınlardan sonra sahaya maç izlemek için gelen 50 bin kişi de yayınlardan etkileniyor. İşte tel örgüler de bunun için kırılıyor. Bir olayın kural hatası mı, yoksa hakem hatası mı olduğu, günlerce tartışılıyor. Bir pozisyonla ilgili tüm yorumcular farklı kararlar verebiliyor. Ancak bunun doğrusunu bize soran yok. Ben ülke futbolunun çağ atlaması için bu göreve talip oldum. Benim bulunduğum koltuğa gelmek isteyen bir çok eski hakem var. Yapılan bu olumsuz yayınların art niyetli olduğu fikrindeyim.”

Erman Toroğlu ise bazı spor yazarlarının kendisine yönelik eleştirilerini hatırlatarak şunları söyler:

“Ben uzun yıllar kabzımallık yaptım. Sonra futbolculuk, hakemlik, şimdi ise gazetecilik yapıyorum. İnsanların eskiden yapmış oldukları mesleklere göre yargılanmasına karşıyım.

MHK, hakem tayinlerinde özgür hareket edemiyor. Futbol Federasyonuïda özerk olmasından istifade ederek, hakem tayinlerinde rol oynuyor. Maçlardan sonra hakemler hakkında verilen raporların da açıklanması gerekir.

Bülent Yavuz hakemlerin ilk yarıdaki başarı oranını açıklasın.”

Bunun üzerine Yavuz, rakamsal bir oran veremeyeceğini ifade ederek, “Süper Lig’i değerlendirdiğimizde hakemlerimizin başarısı bu yıl geçmiş yıllara göre biraz düşük oldu. Başarımız yüzde 51’in üzerindedir” der. Yavuz, önümüzdeki yıllarda iyi derecede İngilizce bilmeyen bir hakeme Süper Lig’de de görev verilmeyeceğini dile getirir.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, açılış konuşmasında

“Göreve geldiğimiz günlerde Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’ne sizin aranızdan olan Mehmet Atalay’ı getirdik. Atalay’la birlikte sporun hiç bir branşına siyaseti karıştırmama kararı aldık. Sporda yeniden yapılanmanın gerektiğine inandık. Spor Yüksek Kurulu oluşturuldu. Henüz kanunlaşmayan ve taslak halinde bulunan bu tasarının dışında acil çıkartılması gereken bazı yasalar da çıkarıldı. Eğer bu toplantı sonunda bu tasarıya ilave edilmesi gereken maddeler olursa, bunları da değerlendiririz”

der.

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 9

leave a comment »

14 Temmuz 2000’de ise Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, 1. Lig kulüplerinin 2000/2001 sezon kadrolarında en fazla 6 yabancı oyuncu bulundurabileceği kararını alır. Bu oyunculardan 5’i sahada yer alırken, 1’i tribünde oturacaktır.

Yaklaşık 8 saat süren toplantıdan sonra bir açıklama yapan Asbaşkan Ata Aksu, ‘‘1. Lig’de yer alan kulüplerimiz, 2000-2001 sezonunda en fazla 6 yabancı oyuncu ile sözleşme yapabilecek. Bunlardan 5’inin futbol müsabaka listesinde yer alabilmesine ve oynatılabilmesine karar verdik. Yani kulüpler, diğer oyuncuyu tribünde tutacak. Ayrıca 6. yabancı için, federasyona 50 bin dolar ödeme yapacak’’ diye konuşur.

Hemen ertesi gün TFF kararına tepkiler başlar.

Başta Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray olmak üzere, 18 kulübün oluşturduğu Birinci Lig Kulüpler Birliği, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nu verilen sözleri tutmamakla suçlayarak, ‘‘5 artı 2 için karar alınmıştı’’ yorumunu yaparlar ve kararı protesto ederler.

Fenerbahçe Asbaşkanı Murat Özaydınlı, kararın Türk futboluna bir faydası olmayacağını savunarak, “Bu kuralı hiç çıkarmasalardı daha iyi olurdu. Milyonlarca dolar ödenerek alınacak yabancı futbolcuyu tribünde oturtamayız” derken Mahmut Uslu da, “Ya 6 oyuncu oynamalıydı, ya da 5+2 çıkmalıydı” yorumunu yapar.

Karara en sert tepki gösterenlerden biri de Beşiktaş Kulübü Başkanı Serdar Bilgili olur. Bilgili, “Ben 5 artı 2’nin çıkmasını bekliyordum” derken, “Serbest piyasa ekonomisinin yararlarını düşünmeyen bazı geri kafalılar futbolu da eski zihniyetle yönetmeye kalkıyorlar” ifadesini kullanır.

G.Saray Asbaşkanı ve Basın Sözcüsü Ali Dürüst, federasyonun kulüplerin isteği doğrultusunda karar almadığını vurgulayarak, “Biz 5+2’yi isterken, beş yabancıyı ilk 11’de, geri kalan iki futbolcuyu da 18 kişilik kadroda olacak diye istedik. Transfer planlarımızı da buna göre yaptık. Ancak açıklanan bu karar sadece bizim değil hiçbir kulübün işine gelmez” der.

Türkiye Kulüpler Birliği ve G.Birliği Başkanı İlhan Cavcav, “Bu kararı protesto ediyorum” derken şu açıklamayı yapar: “Federasyon bize verdiği sözü tutmadı. Birlik olarak önümüzdeki günlerde toplanıp bu tutumun değerlendirmesini yapacağız. 5 artı 2’nin amacı sadece 7 oyuncunun oynaması değil, aynı zamanda kulüplerimizde kadroda tutulmayacak futbolcuların bedava gitmesini önlemekti” diye konuşur.

Birliğin Başkan Vekili ve Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın da karara çok şaşırdıklarını belirterek, “Federasyon bu kararıyla kulüpleri hiçe saydı. Bunun adı dayatmadır. Biz bu federasyonu kulüplerin federasyonu sanıyorduk ama yanılmışız. Bizden 5 artı 2 için imza istediler, 17 imzayı ittifakla verdik. Madem 5 artı 1 gibi birşey yapacaklardı bizden niye öneri aldılar” diye konuşur.

Federasyon yabancı transferini 5+1 olarak açıklayınca Fenerbahçe Biscan, Galatasaray’da Boksiç’in transferlerini durdurur.

Profesyonel Futbolcular Derneği (PFD) Başkanı Turgay Şeren, Futbol Federasyonu’nun aldığı kararı, “Türk futboluna ihanet” olarak değerlendirir. Şeren, PFD adına şu açıklamayı yapar:

“Bu Futbol Federasyonu’ndan zaten başka bir karar beklemiyorduk. En önemlisi Şeref Has ve İsmail Dilber’in de bu kararın altına nasıl imza attıklarıdır. Gazozcu, otelci, işsiz, güçsüz bir takım insanlardan oluşan Federasyondan başka türlü bir karar beklenemez. Türk futboluna ihanet ettiler. İspanya, Almanya, İtalya, İngiltere, yabancı sayısını üçe düşürmeye çalışırken Futbol Federasyonu’nun bu sayıyı altıya çıkarmasına yazıklar olsun demekten başka yapacak bir şey yok.”

19 Temmuz 2000…

Futbol Federasyonu Başkanı, Mustafa Denizli’nin 500 bin dolarlık tazminatını ödemediği takdirde sahaya çıkamayacağını açıklar. Bu arada federasyon borçlarını ödemeyen kulüplerin sözleşmelerini tescil etmeyeceğini bildirir.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ile görüşen Haluk Ulusoy, milli takım teknik direktörlüğü sözleşmesi imzaladıktan bir süre sonra Fenerbahçe’ye transfer olan Mustafa Denizli’nin tazminatının ödenmediğini ifade ederken bu bedeli mutlaka alacaklarını söyler.

Ulusoy ayrıca, yabancılarda 5 artı 1 uygulamasının yeniden gözden geçirileceğini açıklar. Ulusoy, “Kulüplerimizle ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz. Onların iyiliği için çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz. Yanlış olan birşeyi saptarsak düzeltiriz. Kimseye 5 artı 2 ya da başka bir konuda söz vermedim. Ne dediysem arkasında dururum. Kulüpler Birliği’nin bu konuda yeni bir isteği var. Ben, demokratik bir başkanım. Kulüplerin federasyonuyuz. Konuyu yenide ele alıp, bir kez daha değerlendiririz” diye konuşur. İnsanın içinden “yesinler demokratik başkanı”demek geçer…

Futbol Federasyonu Türkiye Birinci, İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerine bir bildiri göndererek borçlarının ödenmesi konusunda uyarıda bulunur. Federasyonun bildirisi şöyledir:

Futbol talimatnamesi 8-B maddesi hükümlerine dayanılarak futbol federasyonu yönetim kurulunun aldığı son karar gereğince, kulüplerin futbol federasyonuna, diğer kulüplere, futbolcu ve antrenörlere olan kesinleşmiş borçları ile ayrıca, FİFA ve UEFA kararları doğrultusunda yabancı futbolculara borçlu federasyonlara bağlı kulüplere, FİFA ve UEFA futbolcu temsilcilerine FİFA ve UEFA maç organizatörlerine ve antrenörlere olan kesinlenmiş borçların tamamını ödemeleri zorunludur. Aksi halde, sözleşmeler tescil edilmeyecektir. Sadece, o kulüp futbolcuları kendi kulüpleri ile mukavelelerini tescil ettirebilirler.

TFF bunu yollar yollamasına da, borçlar ayyuka çıkmışken, futbolcular alacaklarını tahsil edemedikleri gerekçesi ile yurt dışına kaçarken ve UEFA nezdinde kabul görürken nasıl olur da bazı kulüpler hala liglerde yer alabilirler, anlaşılmaz!

24 Temmuz 2000’de Merkez Hakem Kurulu, 2000-2001 sezonunda Birinci Lig’de görev yapacak 37 hakemi açıklar. MHK Başkanı Bülent Yavuz, sezonun hakemler açısından iyi geçeceğine inandıklarını belirterek, “Yeni sloganımız, cesaretli hakemleri desteklemek ve önlerini açmak olacak” der.

Hakemler şunlardır:

Oğuz Sarvan, Metin Tokat, Erol Ersoy, Muhittin Boşat, Mustafa Çulcu, Orhan Erdemir, Bülent Uzun, Murat Ilgaz, Yılnur Önen, Zafer Önder İpek, Ali Uluyol, Ferhat Gündoğdu, İbrahim Çınar, Harun Yiğit, Kuddusi Müftüoğlu, Kazım Erçakır, Sebahattin Şahin, İsmet Arzuman, Sadık İlhan, Reha Biçici, M. Selçuk Dereli, Ali Şahan, Cem Tosyalı, Musa Eryılmaz, Kadir Tozlu, Mustafa Kalkandelen, Metin Seval, İsmet Cengiz, Şahin Taşkınsoy, Ünsal Çimen, Sebahattin Bitirim, Çetin Sarıgül, Bülent Akkaşlı, Mutlu Çelik, Ali Aydın, Sabit Hacıömeroğlu, Serdar Tatlı.

28 Temmuz 2000 tarihinde, kulüplerin isteği üzerine 5+1 kuralında değişiklik yapılır.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, altıncı yabancı futbolcunun da 18 kişilik kadroya alınabilmesine karar verir. Buna göre İlk 11’de yer alan yabancılardan birinin çıkması durumunda yedek bekleyen yabancı futbolcu oyuna girebilecektir.

16 Ağustos 2000Hürriyet’ten

Federasyonda usulsüzlük

Futbol Federasyonu’ndan bir keyfi uygulama daha.. Borcu olan kulüplere lisanslarını verip, sahaya çıkmalarını sağlayan Haluk Ulusoy yönetimi, FİFA ve UEFA talimatlarını hiçe sayıyor. Federasyonun bu sezon kendi yayınlayıp kulüplere gönderdiği, “Profesyonel Futbol Talimatı’nın 8.maddesinin b bendi’ne göre”, federasyona, futbolcuya, teknik adam ve menajerlere borcu olan kulüplere lisans vermemesi gerekiyor. Bu madde FİFA ve UEFA’nın da talimatlarıyla, uluslararası bir kural. Ancak federasyon bu sezon, G.Birliği Teknik Direktörü Samet Aybaba ile birçok hakem ve futbolcusuna borcu olan Vanspor’a iltimas geçti. Hukukçular, olayın UEFA veya FİFA’ya aksettirilmesi halinde, Futbol Federasyonu’nun ceza alabileceğini ifade ettiler.

Sadece Vanspor’u yazabilmiştir Hürriyet… Emin midirler acaba?

Tahkim Kurulu 8 Eylül 2000’de, Beşiktaşlı Karhan’ın cezasını bir maça indirir.

Slovak futbolcunun cezasında indirim yapılması siyah beyazlı camiada sevinçle karşılanırken, Fenerbahçe tepki gösterir.

Ahmet Hamoğlu;

“Fenerbahçe maçından çekiniyorduk ama şimdi gönlüm rahat”.

Atilla Kıyat;

“Sabrımızı zorlamayın”.

Karhan Rizespor maçında direkt kırmızı kart gördüğü için Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu tarafından daha önce 2 maç ceza almıştır, bire iner.

2 Kasım 2000’de, Atatürk Kupası’nın töreni esnasında kupa verme krizi yaşanır.

Sürekli sürtüşme halinde olan Fikret Ünlü ile Haluk Ulusoy kupayı verme konusunda da anlaşamazlar.

Seremonide Bakan Ünlü, kupayı Beşiktaşlılara Haluk Ulusoy’un elinden kaparak verir. Olayı izleyenler “Ulusoy, kupayı Beşiktaş kaptanı Rahim’e verecekti. Rahim’in Kupayı başkanımıza verin dediği sırada, bakan kupayı Ulusoy’un ellerinden alarak Bilgili’ye verdi” diye anlatırken, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy bu konuda şunları söyler:

“Atatürk Kupası’nda yaşanan tatsızlığı şanssız bir olay olarak yorumluyorum. Vicdanı olan her insanın gerçekleri gördüğü gibi kabul etmesi gerekir. Diyarbakır’da G.Saray ve Antalyaspor arasında oynanan Türkiye Kupası finalinde nasıl kupayı alıp elimle sayın Bakanımıza verdiysem, dün de aynı şeyi yapacaktım. Ancak olaylar farklı görüldüğü gibi gelişti. Federasyonumuzun düzenlediği bu organizasyona sayın bakan ve diğer yetkilileri ben davet ettim.

Dünyada bu tip organizasyonların nasıl olduğuna da bakılması gerekiyor. Böyle bir hadisenin yaşanması normal değil. Ancak ben devletime son derece saygılı bir insanım. Başında bulunduğum kurumu da en üst seviyeye taşımak isterim. Bunun için de çalışıyorum. İnsanların içinden ne geçirdiğini anlak mümkün değil. Yanlış birşey yaptığımı da sanmıyorum. Devletimizin bakanıdır. Bu konuda veya diğer konularda ne zaman beni görmek isterse ben hazırım”

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü de Kupanın federasyon kupası değil Atatürk kupası olduğunu belirterek yaptığı açıklamada “Maç sonrasında stad hoparlörlerinden kupayı federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un vereceği açıklandı. Ancak Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü bir vücut çalımıyla kupayı alıp Beşiktaşılalara verdi şeklindeki haber kasıtlı ve yalan bir haberdir. Binlerce izleyicinin tanık olduğu gibi kupayı Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün vereceği anons edilmiş ve gereği de yapılmıştır” der.

23 Kasım 2000’de Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve diğer yöneticiler hakkında kamu davası açtığını bildirir.

Devlet Bakanı Ünlü, yaptığı yazılı açıklamada, Futbol Federasyonu’nun 1997, 1998 ve 1999 yıllarına ait faaliyetlerini soruşturan Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun düzenlediği raporun, bakanlık tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal ettirildiğini belirtir. Ünlü, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da rapor doğrultusunda bu kişiler hakkında “Hizmet sebebiyle emniyeti suiistimal, bu şuça iştirak ve resmi mercileri iğfal” suçlarından dava açtığını kaydeder.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve diğer yöneticiler hakkında açtığı davada, Ulusoy ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında 1 yıl 9’ar aydan 11’er yıla kadar hapis cezası istenir.

Davada, Genel Sekreter Aydın Torunoğlu için de toplam 2 yıldan 12 yıla kadar hapis talep edilimektedir.

Davada, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Başkan Vekilleri A. Ata Aksu, Mekki Başak, Yönetim Kurulu Üyeleri Nevzat Ergüney, Rahmi Magat, Nihat Saydam, Feti Heper, Ali İpek, Selami Özdemir, Mukan Perinçek, Ufuk Özerten, Orhan Saka, İsmail Dilber, Şeref Has ve Suat Mamat’ın cezalandırılmalarının istendiği Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 64. maddesi delaletiyle aynı kanunun 510, 522 ve 80. maddeleri, 1 yıl 9’ar aydan 11’er yıla kadar hapis cezasını öngörülmektedir.

Federasyon danışmanları Hüsnü Hayali, Burhan Satır, Mehmet Yılman, Selim Killi, Özkan Sümer, Muhsin Bayar ile idari ve teknik personelden Gürel Torağanlı, Oya Kali ve Esra Elibolu’un da aynı maddeler gereği aynı cezalara çarptırılmaları istenmektedir.

Denetim Kurulu Üyeleri Engin Berker, Refik Arkan, Sezai Onaral, Hüsnü Güreli, Asım Özgözükara, Vehbi Karabıyık ve Engin Tekarslan ile idari ve teknik personelden Gıyasettin Şenman, Haldun Kozakoğlu, Ümit Ülger ve Çiğdem Ertan’ın da aynı maddeler uyarınca cezalandırılmaları istenirken, TCK’nın 65/3 maddesinin uygulanması suretiyle bu cezaların 10 ay 15’er günden, 5 yıl 6’şar aya indirilmesi öngörülmektedir.

Genel Sekreter Aydın Torunoğlu’nun ise “resmi mercileri iğfal” suçundan TCK’nın 343/1 ve 71. maddelerine göre 3 aydan 1 yıla, TCK’nın 510, 522 ve 80. maddeleri uyarınca da 1 yıl 9 aydan 11 yıla, toplam olarak da 2 yıldan 12 yıla kadar hapsi istenmektedir.

35 arkadaşıyla birlikte hapis istemiyle dava açılan Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, “Bizim açımızdan herhangi bir hukuki sakınca yok. Doğru bulduğumuz yolda ilerleyeceğiz. Bugüne kadar Türk Futbolu’nun yararı dışında hiçbir icraat yapmadık” diye konuşur. Hakkında 12 yıla kadar hapis cezası istenen Federasyon Genel Sekreteri Aydın Torunoğlu ise tüm suçlamaları reddettiklerini belirterek, “Bunlar hayal mahsulü iddialar. Biz haziran ayında yapılan genel kurulda ibra edildik ve aklandık” der.

25 Kasım 2000’de Futbol Federasyonu’nun eski basın sözcüsü Ufuk Özerten, Haluk Ulusoy ve ekibini topa tutar:

“Yıllarca mücadele ettiğim, karşı olduğum bazı şeylerden dolayı suçlanmam zoruma gidiyor” diye söze giren Özerten, 8 yıl hizmet verdiği Futbol Federasyonu’ndan ayrıldıktan sonra uzun süre sessiz kaldığını, kendisine bir şeyler sorulmasını beklediğini ancak, müfettişler dahil kimsenin kendisine bir şey sormadığını belirtti. “Soruşturma yapan müfettişlere gittim. ‘Benim bildiklerim var. Bana bir şey sormayacak mısınız?’ dedim. ‘Soracağız’ dediler, ancak bugüne kadar ne gelen var ne giden.

Görev yaptığım süre içinde birçok konuda Haluk Ulusoy ve arkadaşlarını uyardım, ancak dinletemedim. O kadar çok yanlış var ki, bazı olaylar belki hukuki olarak kabul edilebilir, ancak ahlaki değil.

En büyük yanlış da Trabzon’daki Haluk Ulusoy Tesisleri’nin ihalesinde yapıldı. Bu ihale 3 kez sudan sebeblere iptal edilmiştir. Düşünün, ayın 24’ünde ayın 30’unda yapılmak üzere ihale kararı alıyorsunuz, sonra da Trabzon Belediyesi’nin 23’ünde gönderdiği bir yazıya dayanarak bunu iptal ediyorsunuz. Öyle ise bu kararı neden aldınız? Bu ihaleye girmesi için bir arkadaşıma söyledim. Ancak sonra, arkadaşımın ihaleden çekilmesi için bana ve kendisine baskı yapıldı. Daha sonra ihale oldu bittiye getirildi. Ve arzulanan kişiye verildi. Bu konuda kendilerine yanlış yapıldığına dair yazı yazdım. Federasyon başkanı, başkan vekilini bana soruşturma için gönderdi. Ben de muhalefet şerhimin arkasında durduğumu söyledim. Bazı şeyleri sigara dumanı gibi görüyorsunuz ama bir şey yapamıyorsunuz.

Yanlışlıklar sadece bunlarla sınırlı değil.

Türk Milli Takımı’nın katılmadığı Fransa’daki Dünya Şampiyonası’nı federasyondan kimler izlemiş, kimlerin parası ödenerek buraya götürülmüş, açın bakın neler göreceksiniz. İstanbul’da bir günde bir kişiye 20 maçta gözlemci parası ödenmiş. Yine İstanbul’da 6 ayda oynanan 4 binin üstünde maçın 2 bin küsürünün parasını 6 kişi almış. Bunları söyledim, kötü kişi oldum. Soruşturma için Engin Berker’i gönderdiler, kendisine, ‘Abi, noteri çağır öyle konuşayım’ dedim. Bana ‘gerek yok’ dedi. Her şeyi anlattım. Raporunun bir kopyasını bana da göndereceğini söyledi. Oradan da hala bir şey gelmedi.”

***

3 Ocak 2001 tarihinde Birinci Futbol Ligi maçlarının TV’den naklen yayın hakkını elinde bulunduran Teleon’un yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle, yayın sözleşmesinin feshedildiği açıklanır.

Futbol Federasyonu’nun İstanbul’daki merkez binasında gerçekleştirilen ve yaklaşık 5 saat süren toplantıdan sonra açıklama yapan Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu, “Futbol Federasyonu, Teleon Reklamcılık ve Filmcilik A.Ş. ile imzalamış olduğu 28 Mayıs 1999 tarihli sözleşmeyi, Teleon’un sözleşme ile kararlaştırılan edimlerini süresinde ve tam olarak yerine getirmemesi ve şu an itibariyle 12.2 milyon doları aşan bir borcu tüm iyi niyetli girişimlere rağmen ödemeden imtina etmesi sebebiyle, bugün saat 18.00 itibariyle fesihetmiştir” der.

Yeni ihale sürecinin başladığını dile getiren Aksu, “En kısa sürede bu ihale yapılacak. Amacımız Futbol Federasyonu’nun şu anki yönetim kurulunun görev süresi kadar sözleşme yapmak” der.

TFF Yönetim Kurulu 06 Ocak 2001 tarihinde Kuşadası’nda Haluk Ulusoy başkanlığında,

(Ulusoy’a ait olan) Fantasia Oteli’nde 3 saatlik bir toplantı yapar. Toplantının ilk bölümünde, naklen yayın ihalesini görüşen yönetim kurulu, Teleon kuruluşunun gerekli vecibelerini yerine getirememesi nedeniyle sözleşmeyi tek taraflı feshetmesinden sonra, ihalenin 19 Ocak tarihinde yapılmasını kararlaştırır.

Daha önceki uygulamanın aksine dijital yayın yapan televizyon kanallarının da ihale kapsamına alınmasına karar verilir.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu ayrıca , birinci lig maçlarında hakem ve gözlemcilerin olay olsun olmasın, en geç iki saat içinde raporlarını federasyona bildirmelerini ister.

10 Ocak 2001’de naklen yayın hakkı ile ilgili ihalenin şartnamesi belirlenir. TFF üç buçuk yıllık yayın için ihale açılış bedelinin 465 milyon dolar olduğu bildirir.

İhale şartnamesinin kesin şeklini aldığını, 3.5 yıllık olacak ihalenin, geçmiş dönemlerdekinden önemli farklılıkları bulunduğunu ifade eden Ata Aksu, “Şartname, her hafta için 3 maçın canlı yayınını ve öteki maçların da yurtiçi-yurtdışı yayınını kapsıyor. İhalenin açılış bedeli 465 milyon dolar olarak belirlendi. İhale, şeffaf bir şekilde, zarf usulü ve açık artırma usulüyle gerçekleştirilecektir” der.

Aksu, dijital yayın platformlarının da bir kanal ile birlikte eşit sorumlulukta ve ortak imza ile ihaleye katılabileceklerini açıklar.

Ücret aboneliği dışında, yayıncı kuruluşun satacağı her türlü görüntü ücretinden yüzde 10’un, Futbol Federasyonu’na aktarılacağını ifade eden Aksu, şöyle konuşur:

“Görüntü bedeli 3 bin dolardan fazla olmayacak ve görüntü süresi en fazla 3 dakika olacaktır. Ayrıca tüm kuruluşlar eşit şekilde görüntü alacak. Yeni bir uygulama olarak, bundan sonraki görüntüler yayıncı kuruluşun logosuyla değil, Futbol Federasyonu logosu ile yayınlanacak. Ayrıca görüntüler süreli spor haber programları dışında kullanılamayacak.”

19 Ocak 2001’de ise Türkiye 1. Futbol Ligi maçlarının TV’den naklen yayınıyla ilgili ihale, katılımcı dört firmanın şartnameye uygun teklif vermemesi nedeniyle ertelenir.

İhale Komisyonu Başkanı ve Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu, ihaleye katılmak için başvuran Boyut Prodüksiyon Yayıncılık T.A.Ş., Star TV Hizmetleri A.Ş., Atlas Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.’nin tekliflerinin ihale şartnamesine uygun olmaması ve şartlı olması, Atlas Yayıncılık T.A.Ş ve Digitürk’ün ortak teklifinin de hem şartnameye uygun olmaması hem de ihtiyati tedbir kararı bulunması nedeniyle kabul edilmediğini açıklar. Ata Aksu, ihalenin ileri bir tarihe ertelendiğini vurgulayarak, “Hukuki ve teknik açıdan mümkün olan en kısa sürede ihaleyi gerçekleştireceğiz” der.

Futbol Federasyonu Başkanvekili, Yayın Kurulu ve İhali Komisyonu Başkanı Ata Aksu, ertelenen naklen yayın ihalesinden önce yaptığı açıklamada, Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün, yazılı basında çıkan sözlerine tepki gösterir. Ünlü’nün, açıklamasında “İhale muhammen bedeli olan 465 milyon doların düşük olduğunu belirterek soruşturma başlattığını, bunun üzerine federasyonun ihalede yer alan WAP ve WEB haklarını ihale dışına çıkarttığını” kaydeden Aksu, yaşanan ihale sürecindeki bu açıklamanın hukuki sonuçlarının olacağını, bunların da yargısal platforma taşınacağını söyler.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, futbol maçlarının naklen yayını için açılan ihalenin iptal edilmesini “komik” bulduğunu belirterek, “Bir ihaleyi bile yapamıyorsunuz. Sonra da bakanı suçluyorsunuz. Böyle bir şey olamaz. Halkımız bu konuda mağdur edilmeyecek. Gereken tedbirleri alacağız” der.

Ünlü şöyle devam eder:

“500 milyon doların üzerinde bir ürün, bir hafta gibi kısa bir sürede ve ne kendisinin bağlı olduğu bakanlıktan, ne de kulüplerin görüşleri alınmadan, bir hazırlık yapılmadan ihaleye çıkarılıyor. Devlet, milyon doların üstündeki bir ihale için aylarca uzmanlarını çalıştırıp, fizibilite yaparken, bunlar bu kadar yüksek maliyetli bir ihaleyi hazırlanmadan yapmaya çalışıyorlar.”

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü yaptığı yazılı açıklamada ise şunları belirtir:

“17 Ocak’ta bakanlığa haricen intikal eden teknik şartname ve taslak sözleşmeyi, 3813 sayılı yasanın verdiği yetkiye istinaden incelettim ve bu inceleme sırasında, ihaleye girecek veya kazanacak yayıncı kuruluşlarla, Futbol Federasyonu ve kulüpler arasında doğabilecek fiili ve hukuki sakıncaları, 18 Ocak tarihinde Futbol Federasyonu’na bildirdim. Federasyonca hazırlanan teknik ve idari şartnamede tespit edilen, hukuki ihtilafa konu olabilecek hususlar, bakanlık tarafından gönderilen uyarı niteliğindeki yazıdan önce, bazı spor kulüpleri ve RTÜK tarafından da tespit edilerek federasyona bildirilmiştir. Bakanlığımın, bazı spor kulüplerinin, RTÜK’ün yazılı uyarılarına ve bağımsız yargının kararına rağmen, herhangi bir önlem almadığı anlaşılan Futbol Federasyonu, ’Ben yaptım oldu’ zihniyetiyle hareket ederek bu iheleyi yapmıştır.

3984 sayılı kanuna aykırı olarak, teknik şartnamede öngörülen bazı hususlar İstanbul 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/4 nolu kararıyla tedbiren durdurulmuştur.

Tüm bu hususlara rağmen gerek ihale aşamasında, gerekse ihaleden sonra Federasyon Başkan Vekili ve söz konusu ihalenin Komisyon Başkanı Ata Aksu tarafından yapılan açıklamada, bakanlığımın ihaleye müdahale ettiği yolunda, kamuoyunu yanlış ve yanlı bilgilendirdiği anlaşılmıştır.

Bu konudaki açıklamaları içeren bantlar ilgili televizyon kuruluşlarından istenmiş olup, içeriğinin çözümünü takiben bakanlığıma veya şahsıma yönelik beyanlarına göre, gerektiğinde adli merciler nezdinde yasal yollara başvurulacaktır.”

TFF Yönetim Kurulu 20 Ocak 2001’de Futbol Federasyonu’nun Levent’teki merkez binasında olağanüstü toplanır. Başkan Ulusoy, toplantı öncesinde yaptığı açıklamada 1 hafta veya 10 gün içerisinde yeni ihaleyi yapacaklarını, gerekirse maçların televizyondan yayınının yayıncı kuruluş belirleninceye kadar haftalık olarak pazarlanabileceğini söyler. Ulusoy erteleme nedeniyle kendilerinin beceriksizlikle suçlanmasına da tepki gösterir.

Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün ithamları karşısında üzüldüklerini de kaydeden Ulusoy, “Benim, devletin bakanıyla aramda bir sorun olamaz. Ama bir insan olarak bizlere ‘beceriksizler’ denmesine de razı olamam. Sayın bakan bizle konuşmaya gerek duymadığını söylemiş. Bizimle konuşmaya gerek duyulmuyorsa, biz de konuyla ilgili soru sorup, görüş alamayız. Futbol Federasyonu kesinlikle beceriksiz değildir ve başarılıdır. Bir ihale ertelendi diye üzerimize gelinmesini doğru değil. Biz işimizi iyi biliriz. Bu işin de altından kalkacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın” der.

21 Ocak 2001’de ise Futbol Federasyonu, Kulüpler Birliği’nin isteği üzerine Birinci Futbol Ligi’nin ikinci yarısının başlangıcını henüz belirlenmeyen bir tarihe kaydırır.

Ata Aksu “liglerin ikinci yarısının, başlangıç tarihini naklen yayın çözümlenene kadar ileri bir tarihe kaydırılmasını kararlaştırdık” der.

Basın mensuplarının “Naklen yayın ihalesi ve ödemeler” konusundaki sorularını da yanıtlayan Aksu, şunları söyler:

“İhale tarihi bugün belli olmaz. İhale şartnamesi yeniden gözden geçirilebilir. Ödeme planında değişiklik olabilir. Her türlü alternatifi de değerlendireceğiz. Ana amacımız, havuzu uzun süreli pazarlamak. Bu konuda kulüplerden yazılı görüşler geldi. Ancak, kısa süreli olmasını talep eden kulüp olmadı. Bu arada sözleşmesi feshedilen Teleon televizyonuyla ilgili hukuki süreç de devam ediyor.”

Birinci Lig Kulüpler Birliği Başkanı İlhan Cavcav, toplantıda Futbol Federasyonu’ndan, lig maçlarının naklen yayın sorununun çözülene dek ertelenmesini istediklerini söyler.

24 Ocak 2001’de Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun, Kulüpler Birliği Komisyonu ile yaptığı yaklaşık 2.5 saat süren toplantı sonrası bir açıklama yapan Futbol Federasyonu Başkan Vekili ve İhale Komisyonu Başkanı Ata Aksu, ihalenin bir hafta içinde yapılacağını ve şartnamede iki temel değişiklik yapıldığını açıklar.

Ata Aksu, ihalenin yine kapalı zarf, açık artırma usulü ile yapılacağını, 465 milyon dolar açılış bedelinin geçerli olduğunu belirterek, “İki önemli değişiklik yapıldı: İlki ihale bütün tüzel kişiliklere açıldı. İç ve dış kuruluşlar da bu ihaleye girebilecek. İkincisi ise şifreli kanallarda yayınlanmak kaydıyla ihaleyi alan kuruluş hakkını bir başkasına devrebilir” der.

Bu arada milli takım oyuncularına prim olarak dağıtılan cipleri Galatasaray ikinci başkanı Mehmet Cansun’un verdiği iddia edilir. 26 Ocak 2001’de bir açıklama yapan Mehmet Cansun, 100’er bin dolarlık cip parasını Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un ödemiş olabileceğini, ancak reklam yapmak istemediği için bu konuda açıklama yapmadığını ifade eder. Ankara’da yapılan Kulüpleri Birliği toplantısına katılan Cansun, yaptığı açıklamada, “Keşke cipleri ben hediye etmiş olsaydım. Bundan gurur duyardım. Ancak ben vermedim” der.

31 Ocak 2001’de naklen yayın ihalesini, şartnameye uygun teklif veren Atlas Yayıncılık T.A.Ş – Digitürk ortaklığı kazanır. 465 milyon Amerikan doları teklif eden Atlas Yayıncılık T.A.Ş – Digitürk ortaklığı, Türkiye Birinci Futbol Ligi maçlarının TV’den yurtiçi ve yurtdışı naklen yayın haklarının 3.5 yıllığına yeni sahibi olur. İhaleye katılan diğer 3 kuruluşun teklifleri şartnameye uygun olmaması nedeniyle kabul edilmez.

Futbol Federasyonu’nun 4. Levent’teki binasında gerçekleştirilen ihaleyi, Atlas Yayıncılık ve Dijital Platform’un (Digitürk) 465 milyon dolarlık teklifinin şartnameye uygun olduğunu ve ihaleyi kazandığını açıklayan Ata Aksu, teklif veren diğer 3 kuruluştan Star TV Hizmetleri A.Ş.’nin, teminat mektubu olmaması, Best Prodüksiyon, boş teklif vermesi, teminat mektubu olmaması ve şartnamenin imzalanmamış olması nedeniyle ve Boyut Prodüksiyon Yayıncılık T.A.Ş’ın da şartlı teklif vermesi nedeniyle tekliflerinin kabul edilmediğini belirtir.

Buna göre yayıncı kuruluş 3.5 yılı kapsayan bu ihale ile 02.002.2001-31.05.2004 döneminde oynanacak 1. Lig karşılaşmalarından her hafta 3 tanesinin canlı yayın hakkı ile gerek bu maçların gerekse yayınlanmayan diğer karşılaşmaların yurtiçi ve yurt dışında bant ve özet yayın hakkını elde etmiş olur.

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy “Benim dönemimde tarihte görülmeyen başarılara imza atıldığını halk biliyor. Bazı kişiler, hakkımızda kötü yazılar yazıyor. Tarih onları da yargılayacak” der.

Türkiye Birinci Futbol Ligi yayın ihalesinin sonuçlanmasının ardından, Star Televizyonu yetkilisi Cem Şaşmaz’ın, ihaleyi alan kuruluş Digitürk’ün teklifini, ihale sonu olan saat 12.00’den sonra ilettiği biçimindeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını söyleyen Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu Üyesi Şekip Mosturoğlu, “Digitürk, konsorsiyumunun ihale teklifini, başvuru sonu olan saat 12.00’den sonra ilettiği doğru değil” der.

Bunun çok ciddi bir iddia olduğunu, kanıtlanmaması durumunda ise sahibinin sorumluluk altında kalacağını kaydeden Şekip Mosturoğlu, “Bizim resmi bir memur olarak noterimiz var. Bu iddianın ispatı mümkün değil. Resmi memur önünde verilen beyanlar resmiyet taşır. Bu da ancak diğer bir resmi beyanla ortadan kalkar. Cem Şaşmaz’ın içinde bulunduğu ruh ortamıyla böyle bir açıklama yaptığını düşünüyorum. Sanırım kendisi de bu beyanının sonuçlarını değerlendirecektir. İspatı olmayan bir konunun böyle alenen ihaleden sonra ve bir şirket yetkilisi tarafından söylenmesi hoş değil” diye konuşur.

2 Şubat 2001 tarihinde ise Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Nuri Kayış, naklen yayın ihalesi ile yeniden gündeme gelen digital yayın platformlarının yasal olmadığını açıklar. Kayış, “Digital sistemle yayın yapan kuruluşları biz korsan yayın yapıyorlar kabul ediyoruz. Bunlar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduk. Futbol Federasyonu’nu digital kanallar konusunda uyardık. Ancak onlar bu uyarıyı dikkate almadığına göre, soruna hukuki platformda çözüm bulunacak” der.

5 Şubat 2001’de Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün Başbakanlık müfettişlerine yaptırdığı soruşturma sonrası açılan davada, Futbol Federasyonu sorumluları, 13’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargıç önüne çıkarlar. Sanıklar hakkında 2 yıldan 10 yıl 9’ar aya kadar hapis cezası istenmektedir.

Federasyon’un o dönemki yönetim kurulu üyeleri Orhan Saka, İsmail Dilber, Ufuk Özerten, Rahmi Magat, Mukan Perinçek, Ali İpek ile Federasyon çalışanlarından Aydın Torunoğlu, Gıyasettin Şenman, Gürel Toraganlı, Haldun Kozakoğlu, Ümit Ülger, Çiğdem Ertan, Burhan Satır’ın TCK’nın 510’uncu maddesine göre “hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal ve bu suça iştirak ile resmi mercileri iğfal” suçundan yargılandığı celsede, sanıklar suçlamaları reddeder ve savcılıkta verdikleri ifadelerinin aynen geçerli olduğunu söylerler.

GSGM ve Spor Bakanlığı, davaya müdahil olma talebinde bulunur. Ancak sanık vekilleri Serdar Özersin ve Ayhan Çopuroğlu, şikayet konularının futbol genel kurullarında onandığını, bu sebeple müdahil olma talebinin geçerli olmamasını isterler. Konuyu incelemeye alacağını belirten mahkeme heyeti, davayı 12 Nisan tarihine erteler.

Mahkeme çıkışında konuşan Rahmi Magat, “Biz, hangi takımı nasıl kuracağımızı, hangi seyahate kimi götüreceğimizi, federasyonu nasıl yöneteceğimizi sayın bakana sormadığımız için buralardayız. Sayın Bakan, GSGM’deki memur-amir ilişkilerinden kurtulamamış” derken, Aydın Torunoğlu aklandıktan sonra bakanı mahkemeye vereceğini açıklar.

İDDİANAMEDE NE DENİLİYOR

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün şikayet dilekçesinde, “sanıkların, kuruma ait inşaat, avans işlemlerinde usulsüzlük yaptıkları, mesnetsiz harcamalar yoluyla kurumu zarara uğrattıkları, prim dağıtılması, naklen yayınlar, cep telefonu ödemeleri ile personel alımında keyfi davranarak kurumu kötü yönettiklerinin” öne sürüldüğü belirtiliyor.

İddianamede, otel harcamalarından, mini bar ve ekstra özellikli fatura bedellerinin konaklama giderlerinin birkaç katına ulaştığı ileri sürülerek, “Bu yolla, millete hizmet için tahsis edilen paralar, görevliler ile çevresindeki şahısların 5 yıldızlı otellerde yaşamalarına tahsis edilmiştir” deniliyor.

Milli takım futbolcuları ile antrenör, masör ve benzeri personelin prim ödemeleri ve miktarının saptanmasında, yönetim kurulunun devredençıkarıldığı savunulan iddianamede, eski Milli Takım Teknik Direktörü Mustafa Denizli ile yapılan sözleşmelerde de kurum aleyhine şartlar oluşturulduğu ve Denizli’ye fazla ücret ödenmesi yoluna gidildiği öne sürülüyor.

İddianamede, yönetim kurulu üyeleri ile bir kısım personele verilen cep telefonlarının faturalarının ödenmesinde kurumun zarara uğratıldığı ve personel alımlarında personel talimatı hükümlerine uyulmadığı belirtiliyor.

16 Şubat 2001’de birinci lig maçlarının naklen yayın ihalesini kazanan iki ortaktan Işık TV maç nakillerine şifreli kanaldan yayınlanmasına izin verilmesi için RTÜK’e başvurur.

RTÜK hafta başında Işık TV’nin izin istemini karara bağlar. RTÜK, birinci lig maçlarının Işık TV’den şifreli olarak yayınına izin verir. Ancak bu izni verirken, bu kanalın sahipleri için şok sayılacak iki şart koyar. Buna göre lig maçları ancak analog şifreleme yoluyla naklen yayınlanabilecek ve ancak analog dekoder kullanılabilecektir.

Oysa Işık TV maçları dijital şifreleme yoluyla ve dijital dekoderle yayınlamak istemektedir.

RTÜK bu kararının gerekçesini maç nakillerinin daha önce Cine 5 tarafından analog kanaldan verilmesine ve dijital yayınların kanunsuz olmasına dayandırmaktadır.

RTÜK’ün aldığı bu karar lig maçlarının Işık TV tarafından Digitürk’ün digital platformundan yayınlanmasını kanunen imkansız hale getirir. Işık TV maçları Digitürk’ten naklen yayınlamaya devam ederse, kanunu ihlal etmiş olacaktır.

Bu nedenle RTÜK Digitürk ve Işık TV hakkında suç duyurusunda bulunacaktır.

RTÜK daha önce de Digitürk hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve dijital yayınların durdurulmasını istemiştir.

Bunun üzerine İstanbul Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, şirketin sahibi ve üst düzey yöneticileri hakkında 3984 sayılı Kanunun 34’e 1 maddesi gereğince altı aydan iki yıla kadar hapis cezası istenmiştir.

28 Mart 2001’de Galatasary Kulübü, Cumartesi günü oynayacağı Beşiktaş maçının ertelenmesi için Futbol Federasyonu’na resmen başvurur. Salı günü Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde İspanya’nın Real Madrid takımı ile karşılaşacak olan Galatasaray, milli takıma verdiği 10 futbolcunun dinlenme imkanı bulamayacağı gerekçesi ile Federasyon’dan derbi karşılaşmasını ertelenmesini resmen ister.

Beşiktaş Kulübü Menajeri Sinan Engin ise, kendilerinin böyle bir ertelemeyi istemediğini ve bu konuda Futbol Federasyonu’na bir yazı göndererek, ertelemeye karşı olduklarını resmen bildirdiklerini söyler.

Daha önce Galatasaray Kulübü Başkanı Faruk Süren, erteleme ile ilgili olarak siyah beyazlı kulübün Başkanı Serdar Bilgili ile görüşmüş ancak olumlu yanıt alamamıştır.

Aynı tarihte bir açıklama yapan Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Uğur Dündar, Galatasaray ile Beşiktaş arasında hafta sonunda yapılacak derbi karşılaşmasının ertelenmesiyle ilgili olarak yapılan spekülasyonlara değinerek “Federasyon lig fikstürünü sezon başında yapıyor. İkinci bir fikstürün yapılma şansı yok. Benim kanaatime göre, Türk futbolu haftada 2 maç kaldıracak kapasiteye gelmiştir” der.

29 Mart 2001’de Futbol Federasyonu, Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçı öncesindeki Beşiktaş maçının ertelenmesi talebini lig takviminin dolu olması reddeder.

Sezon boyu o kadar maç ertelenmiştir ki, ortada takvim falan kalmamıştır zaten.

5 Nisan 2001’de Ankara’da toplanan Kulüpler Birliği toplantısı sonrasında başkan İlhan Cavcav, yabancı futbolcu sayısının serbest bırakılmasını, 18 kişilik maç kadrosunda 5 yabancı oyuncunun yer almasını istediklerini açıklar. Birlik adına açıklama yapan Başkan Cavcav, ayrıca Türkiye Kupası’nın kaldırılmasını veya çeyrek finalden sonra çift maç oynanmasını ister.

7 Nisan 2001’de Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile yönetimdeki 14 arkadaşı ve Federasyon Genel Sekreteri Aydın Torunoğlu hakkında naklen yayın ihalesinde “İhtiyadi tedbir kararına muhalefet ettikleri” gerekçesiyle 6’şar aya kadar hapis cezası istemiyle dava açılır.

Ankara Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden, Cine 5 Filmcilik ve Yapımcılık A.Ş’nin, 1. lig maçlarının televizyondan yurtiçi ve yurtdışı naklen yayın haklarının devri için yapılan ihaleye, “sayısal uydu platformu işleticisi olan şirket ve iştiraklerinin katılamayacağına ilişkin tedbir kararı olmasına rağmen, Dijital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş ile Atlas Yayıncılık ve Ticaret A.Ş’nin katılımını sağladıkları” iddiasıyla, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka, Genel Sekreter Aydın Torunoğlu ile 12 yönetim kurulu üyesi hakkında yaptığı suç duyurusunu sonuçlandırarak, Asliye Ceza Mahkemesi’ne dava açar.

12 Nisan 2001’de Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve 35 arkadaşı hakkında, 30 Mayıs 2001 tarihinde yapılacak duruşmaya mevcutlu olarak getirilmesi kararı verilir. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün “görevi kötüye kullanmak ve hizmet sebebiyle emniyeti suistimal” suçlamasıyla Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açtığı davada mahkeme heyeti, davetlere yanıt vermeyip celselere katılmayan Ulusoy’un 30 Mayıs 2001 tarihinde yapılacak duruşmaya polis zoruyla getirilmesini ister.

20 Nisan 2001 tarihinde ise Futbol Federasyonu’nun 1999-2000 sezonunda yaptığı maç ertelemelerinden kaynaklanan maddi zararın karşılanması istemiyle Spor-Toto Teşkilatı’nın Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nda açılan davanın reddedilmesinin ardından, Yargıtay’a temyiz davası açan Spor-Toto Teşkilatı, 4. Hukuk Dairesi’nin lehte kararıyla ilk hukuk zaferini kazanır.

Daire, Spor Toto Teşkilatı’nın hazırladığı statü ve fikstüre göre önceden düzenlenen ve bayilere gönderilen oyun kuponlarındaki düzenlemeye karşın, Futbol Federasyonu’nun, karşılaşmaların gün ve saatini öne aldığını veya ertelediğini belirterek, bu durumun teşkilatın daha az kupon satmasına ve zarara uğramasına neden olduğuna karar verir.

Yargıtay, bu nedenleri göz önünde bulundurarak, Ankara 17. Asliye Hukuk Hakimliği’nden, 1999-2000 sezonu içinde saatleri değiştirilen ve ertelenen maçlardan dolayı teşkilatın uğradığı zararın ödetilmesine karar verilmesini ister.

Davanın reddi yönünde karar veren Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını bozan Yargıtay, karşılaşmaların saatlerinde ve günlerinde yapılan değişikliğin gerekçesinin açıklanmasını ve bu gerekçelerin hukuka uygun olması gerektiğini belirterek, Futbol Federasyonu’nun bu değişiklikleri yapmakta haksız bulunması durumunda, Spor-Toto Teşkilatı’nın zararının tazmin edilmesini karara bağlar. Spor-Toto Teşkilatı’nın Yargıtay’a sunduğu raporda, uğradığı zararı 254 milyar Türk lirası olarak gösterilmektedir.

14 Mayıs 2001’de İkinci Futbol Ligi Yükselme Grubu’nda Süper Lig’e çıkma mücadelesi veren Altay’da yönetim, bir gün önce oynanan olaylı Diyarbakır karşılaşması sonrasında maçın tekrarı için harekete geçer. Altay Başkanı Nafiz Zorlu, hiç bir kamu görevlisi ve federasyonun, üzerine düşen görevi yapmadığını savunarak, “Planlı ve organize bir cinayete kurban gittik” der.

Maçtan önce her kurumu, çıkacak olaylarla ilgili olarak yazıyla uyardıklarını, valilik, emniyet ve federasyonun bu yönde hiç bir uyarıyı dikkate almadığını dile getiren Zorlu, “Böylesine bir maça hakem tayininde büyük yanlışlık yapıldı. Zaten orada biz maç falan oynamadık, bir kurbanlık koyun durumuna düşürüldük. Bölgenin Süper Lig’de olmasını isteyenler bile, şimdi ‘böyle futbola lanet olsun’ demeye başladılar. 87 yıllık bir kulübün geleceği ile böylesine oynanmasını, şiddet ve nefretle kınıyoruz. Tüm kamu görevlileri hakkında en üst mercilere şikayette bulunacağız. Can güvenliğimizi bile sağlayamayanların cezalandırılmasını istiyoruz. Bu maçın tekrarlanması için de girişimlerimizi başlattık” der.

TRT’nin 3 maçı dönüşümlü yayınlamak için başvuruda bulunduğunu, ancak federasyonun yetki belgesi vermediğini kaydeden Zorlu, “Zaten orada haber amaçlı görüntü almak isteyen kameramanları taciz eden, makinalarını alan ve bir odaya hapseden görevliler için ne diyebiliriz ki?” diye konuşur.

16 Mayıs 2001’de Futbol Federasyonu’nun Beylerbeyi’ndeki Atatürk Eğitim ve Araştırma Merkezi’nde toplanan Kulüpler Birliği, Spor Konseyi Yasa Tasarısı’nın gerçekleşmesi halinde lig maçlarına çıkmama kararı aldıklarını açıklar.

Yaklaşık 4 saat süren toplantı sonrasında Kulüpler Birliği adına konuşan Trabzonspor Kulübü Başkanı Özkan Sümer, Spor Konseyi Yasa Tasarısı’nın, Futbol Federasyonu ve futbol kulüplerinin gelirlerinden yüzde 15’lik bir kesinti yapılmasını öngördüğünü, meclis alt komisyonundan çıkan kararın, kabul edilemez olduğunu söyler.

Bu şekilde bir düşüncenin ve uygulamanın, kulüpleri maddi yönden çok güç durumda bırakacağını ve Futbol Fedarasyonu’nun özerk yapısına da aykırı olduğu görüşünde olduklarını söyleyen Özkan Sümer, “Eğer bu yasa gerçekleşirse, Kulüpler Birliği’nin şu andaki 18 takımın müşterek kararıyla, lig müsabakalarına katılmayacağı karar ve kararlılığını burada açıklamış ve ilgili mercilere görüşümüzü bildirmiş olduk” der.

Futbol Federasyonu ile yapılacak toplantı sonrası karara bağlanacak, Türkiye Birinci Futbol Ligi’ndeki 18 kulüpten 16’sının yöneticilerinin katıldığı Kulüpler Birliği toplantısında alınan tavsiye kararları şöyledir:

1- Kulüpler diledikleri sayıda yabancı futbolcu ile sözleşme imzalayabilsinler.
2- Önümüzdeki sezon, bu yabancı futbolcuların 5’i, daha sonraki sezon ise 4’ü oynayabilsin.
3- Genç takımdan yetişen 24 yaş altı futbolcuların, transferine kulüplerinin izin şartı getirilsin.
4- Satıştan kalan futbolculara oynadıkları maç başına ücret ödensin.
5- Liglere verilecek aralarda kulüplerden mutabakat alınsın
6- Yabancı futbolcuların, milli takımlarının hazırlık maçlarına gönderilmemesi için FİFA nezninde girişimde bulunulsun

16 Mayıs 2001’de Futbol Federasyonu’nun, Birinci Futbol Ligi’nin isminin değiştirilmesi istemiyle açtığı davada Danıştay, ismin değiştirilemeyeceğine karar verir.

Sezon başında Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ile Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy arasında tartışma ve dava konusu olan, Birinci Futbol Ligi’nin isminin değiştirilmesiyle ilgili davada Danıştay, isim değiştirme yetkisinin Futbol Federasyonu’na ait olmadığı yönünde karar verir.

Danıştay 10. Dairesi üyeleri, davayı oy birliğiyle karara bağlar.

17 Mayıs 2001 tarihinde Futbol Federasyonu’nun Levent’teki binasında yapılan toplantıda, Kulüpler Birliği’nin talepleri değerlendirilir. Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, yaklaşık 9 saat süren toplantıdan sonra düzenlediği basın toplantısında, yabancı futbolcu oynatma talimatnamesinde değişiklik yaptıklarını kaydederek, “Önümüzdeki sezon Süper Lig’de mücadele edecek takımlara, 8 yabancı futbolcu ile sözleşme imzalama, bunlardan 6’sını esame listesinde bulundurma ve 5’ini ise 11’de oynatma hakkı verildi” der.

Futbol Federasyonu, Kulüpler Birliği’nin, Süper Lig’in 20 takımla oynanması şeklindeki talebini ise reddeder.

Aksu, Üçüncü Futbol Ligi’ne terfi müsabakalarında, Hakkari Köy Hizmetlerispor – Bitlis Tatvanspor maçında şike yapıldığının da Futbol Federasyonu tarafından kabul edildiğini bildirir.

30 Mayıs 2001’de Türkiye Futbol Federasyonu, Profesyonel Futbol Talimatı’nda değişiklikler yapar. Yeni düzenlemelerle “kulüp-futbolcu ihtilafları”na neden olan boşluklar giderilir. Kulüpler artık noter rezervazyonuyla transfer yapamayacak, futbolculara “keyfi” cezalar veremeyecektir.

Bu çerçevede futbolcuya;

  • ceza da belirli ölçütler içinde verilebilecektir
  • keyfi para cezası verilemeyecektir
  • kadro dışı bırakılan futbolcular, başı boş bırakılamayacaktır
  • futbolcuya alacağı, “keyfi” olarak ödenemeyecektir
  • satıştan kalan futbolcuya, kadroya girmesi durumunda ödeme yapılacaktır
  • futbolcu, “hastayım-sakatım” gibi mazeretlerle yükümlülüklerini yerine getirmemezlik yapamazken, kadro dışı bırakılan futbolcuya antrenör ve saha tahsis edilecektir

Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklikler şöyledir:

  • 15-31 Ocak tarihleri arasında noterde imzalanan sözleşmelerin lisans için gerekli tüm belgelerle birlikte 31 Ocak gününe dek Futbol Federasyonu’na ibrazı zorunludur.
  • İstisnai haller dışında tüm profesyonellik sözleşmeleri 5 yıla kadar süreli olabilir; Sona eriş tarihi 31 Mayıs olarak tespit edilmesi zorunludur.
  • Kulüpler, hazırlayacakları iç yönetmelik ve ceza talimatlarını, 1 Ağustos-30 Ağustos tarihleri arasında federasyona göndermek zorundadır.
  • Kulüpler, kadro dışı bırakılan futbolcuların antrenman yapabilmeleri için en az bir antrenör yönetiminde, antrenman yapabileceği saha göstermek zorundadır.
  • Futbolcular tarafından hastalık ve sakatlık nedeniyle alınacak istirahat raporlarının 5 gün içinde kulübe ve Futbol Federasyonu’na bildirmesi zorunludur. Bildirmediği taktirde futbolcu bir hak talebinde bulunamaz.
  • Futbolcunun uzatmaya esas transfer ücreti bakiyesinin yüzde 50’si garanti ücret olarak, 2’şer ay ara ile 4 taksitte futbolcuya kulüp tarafından ödenir. Bakiye yüzde 50’lik bölüm ise maç başı ödeme olarak kulüp tarafından futbolcuya ödenir. Maç başı ödemeler, futbolcunun resmi müsabakalarda düzenlenen 18 kişilik müsabaka isim listesine girmesi halinde her ayın son iş gününde futbolcuya ödenir.

2 Haziran 2001 tarihinde oynanan Türkiye – Azerbaycan Dünya Kupası Grup Eleme Maçı’nda ciddi bir protokol krizi yaşanır. Hafta içinde Futbol Federasyonu ve GSİM arasında oluşan protokol tribünü krizinin sonuçlandırılmaması üzerine, federasyon, BJK İnönü Stadı’nın kapalı tribününde özel bir bölüm hazırlatır ve Başkan Haluk Ulusoy, FIFA, UEFA, Azeri yetkililer, karşılaşmanın gözlemcileri, Ümit Milli Takım oyuncuları ve Beşiktaş Kulübü Asbaşkanı Yıldırım Demirören ile menajeri Sinan Engin de protokol tribününe girmeyip, karşılaşmayı taraftarlarla birlikte kapalı tribünün alt bölümündeki özel yerden izlerler.

TBMM’nin çıkardığı bir yasa ile protokol tribünlerinin kullanılmasının devlete bırakıldığını ifade eden Fikret Ünlü, “Her ülkenin kendi kuralları vardır. Burada devlet ev sahibidir. Protokol tribününün kullanımı da dolayısıyla bize aittir. Geçmişte bu konularda çok şikayet aldık. Devletin valisi bile bu tribüne giremiyordu. Yapılan yanlış bir harekettir” diye konuşur.

Karşılaşmayı Fikret Ünlü ile protokol tribününden izleyen UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik de Futbol Federasyonu’nun bu tür maçlarda sorumlu müessese olduğunu belirterek, “Ancak ortada yasalar varsa, yapılacak bir şey yoktur ve o yasalara uymak zorundayız. Bence bu yapılan doğru bir hareket değil. Uluslararası alanda da bizi zora sokar” der. Bu arada Ünlü ve Erzik, seremoninin kapalı tribün önünde yapılmasına da tepki gösterir.

Tribüne girerken medya mensuplarına açıklama yapan federasyon başkanı Ulusoy, “Bu, ilk defa olan bir şey değil. Bütün milli maçlarda bu tür olaylar oluyor. Artık biz de Futbol Federasyonu olarak bir tavır almaya karar verdik. Protokol tribününde hiçbir yetkisi olmayan kişiler oturuyor. Şeref tribününde kimlerin oturduğunu hepiniz biliyorsunuz, ödül bir yere kadar. Kendilerince burada bir kraliyet kurmuşlar. Beşiktaş’ın stadındaki VIP tribünlerini bile protokole dahil ediyorlar. Bizim davamız, protokol tribününde oturmak değil, prosedürün işlemesi” diye konuşur.

Ulusoy, bundan sonra İstanbul’daki bütün maçları halkla birlikte tribünlerde oturarak izleyeceklerini vurgulayarak, “Biz, zaten tribünlerin içinden geldik. Bu maçın gözlemcisi ve delegesi de karşılaşmayı burada izleyecek. Raporlarında neler yazacaklarını bilemiyorum. Ülkemiz adına bu çirkinliğin hesabını onlar verecek” der.

Hazırlanmakta olan Spor Konseyi Yasa Tasarısı’nı da gündeme getiren Ulusoy, “Türkiye’de futbolu biz idare edeceğiz, herkesin bunu içine sindirmesi gerekiyor. Siyaseti yeniden Türk futbolunun içine çekmeye çalışıyorlar. Futbol Federasyonu makamını kimseye peşkeş çektirmedik ve ayaklar altına aldırmadık” diye konuşur.

Uluslararası karşılaşmalarda sürekli protokol tribünü önünde yapılan seremoni, bu kez yaşanan kriz nedeniyle kapalı tribünün hemen önünde yapılır. İki takım futbolcuları milli marşlar için Federasyon, FIFA ve UEFA yetkililerinin oturduğu bölümün önünde dizilip, protokol tribününü arkalarına alırlar. Böylece ilk kez Türkiye’deki bir uluslararası karşılaşmada, seremoni farklı bir yerde gerçekleşmiş olur.

Federasyon, FIFA ve UEFA yetkililerinin kapalı tribünde yer almasıyla, protokol tribünü de boş kalır. GSİM’nin federasyon için ayırdığı 150 koltuğa kimse oturmaz ve ilk kez milli maçta, protokol tribünü bu kadar boş kalmış olur.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Türkiye-Azerbaycan Dünya Kupası Grup Eleme maçında yaşanan “protokol krizine” ilişkin olarak, “Devleti küçük düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Bana değil, devlete sırtlarını çevirdiler” der.

4 Haziran 2001’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Türkiye – Azerbaycan 2002 Dünya Kupası Eleme Grubu maçında yaşanan protokol krizi nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı’na olayın sorumluları hakında suç duyurusunda bulunacağını söyler.

BJK İnönü Stadı’nda protokol tribününde 150 koltuğun boş kaldığını hatırlatan Ünlü, “Makedonya maçında aynı krizin yaşanacağını sanmıyorum. Oradaki Gençlik ve Spor Bursa İl Müdürlüğü de yasayı uygulayacaktır. Bursa’da yine onlara yarı yarıya yer ayrılacak. Hatta isterlerse daha fazlasını da verebiliriz. Orada bir kriz yaşanmaz. Bursa’da gelip kuzu kuzu oturacaklar” der.

GSİM, yasanın protokol tribünlerinin takibi ve düzenlenmesi hükme bağladığını ve bu görevi gençlik ve spor il müdürlerine verdiği belirtilen açıklamasında, şu görüşlere yer verir:

“Türkiye – Azerbaycan milli maçından bir gün evvel Futbol Federasyonu 31.05.2001 tarih ve 01/35 sayılı yazıyla yasaya uymayan tüm protokol tribünlerinin kendilerince düzenlenmesini talep etmişlerdir.

İl müdürlüğümüz ise 01.06.2001 tarihinde ivedi ve günlü bir cevap vererek bunun yasaya uymadığını, ancak ülkemizin prestiji açısından yıllardır uygulanan uygulamayı devam ettirerek protokol tribünlerinin yarısı olan 150 kişilik yeri kendilerine tahsis ettiğimiz ve biletlerini ayırdığımız yazı ile bildirilmiştir.

Yani, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü kanunun gereğini yerine getirmiştir. Bu sırada Futbol Federasyonu’na yer ayrılmadığına dair gerçek dışı beyanların doğru olmadığı da gazete ve kameralara yansıyan tribünde ayrılan federasyona tahsis edilen boş koltuk görüntülerinden bellidir.

Bununla birlikte devlet protokolunda mevcut bulunan spordan sorumlu Devlet Bakanı, 1. Ordu Komutanı, Azerbeycan Büyükelçisi, UEFA Asbaşkanı, İstanbul Vali Yardımcıları ve diğer protokolun önünde müsabık takımların duruş düzeni değiştirilmiş, bir milli müsabakada devletimizin itibarı zedelenmiş, kurumların kendilerine verilen yetki kötüye kullanılmıştır.”

Yani, TFF bırakın ulufe dağıtmayı, diyet ödemeyi, tarafgirlik yapmayı, bir milli maçtaki oturma düzenini bile bir krize çevirmeyi başarmakla bir ilke daha imza atmıştır.

Bu kriz ve demeç savaşının ardından TFF İstanbul’da bir daha milli karşılaşma oynatmama gibi ilginç bir karar alır.

5 Haziran 2001’de bu karara ilk tepki DSP İstanbul Milletvekili Erol Al’dan gelir. Al “Futbol Federasyonu kendi işini yapsın. Bu tür tehditlerle ve oldu bittilerle hiçbir yere varamazlar. Futbol Federasyonu yönetimi haddini bilmelidir. İstanbul’u ve İstanbul seyircisini cezalandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Federasyon yönetimi bunu yaşayarak öğrenecektir” der.

Erol Al, yaptığı yazılı açıklamasında, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Levent Kızıl’ın, “Bundan sonra İstanbul’da milli maç oynanmayacak” şeklindeki açıklamasının tüyler ürpertici olduğunu belirterek, “Türkiye krallıkla yönetilen bir ülke değildir. Haluk Ulusoy ve yönetim kurulu üyeleri de bu ülkenin kralları değildir” der.

Federasyon’un, Gençlik ve Spor İl Müdürü Vedat Bayram’a tepki nedeniyle bu tür bir karar aldığını belirten Erol Al, açıklamasında şu görüşlere yer verir:

“Bu karar futbol tarihimize kara bir leke olarak geçecektir. Futbol Federasyonu kendi işini yapsın, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün yönetimini de il müdürüne bıraksın. Bu tür tehditlerle ve oldu bittilerle hiçbir yere varamazlar. Futbol Federasyonu yönetimi haddini bilmelidir. Türk sporunun merkezi olan İstanbul’u ve İstanbul seyircisini cezalandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Federasyon yönetimi bunu yaşayarak öğrenecektir.

Zaten kendilerine bakanlar ile aynı sırada yer verilmektedir. Federasyon yönetiminin, protokol tribününü arpalık olarak görme hakkı ve yetkisi yoktur.

Bu kafayla giderse, esas olarak Futbol Federasyonu milli maç oynatacak stat bulamayacaktır. Federasyon yöneticilerine, ulusal gururumuz milli takımı kullanarak, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve il müdürlüklerine şantaj yapma olanağını vermeyeceğiz.”

5 Haziran 2001’de Turgay Şeren “Federasyonun son rezaleti“ yazısında şöyle demektedir:

Türkiye – Azerbaycan maçında dünyada eşine rastlanmamış ve rastlanmayacak bir rezalet yaşadık. Özerk Futbol Federasyonu’nun ilk temel taşlarından birini koyanlardanım. Rahmetli Turgut Özal, beni, Coşkun Özarı’yı, Can Bartu’yu ve Sanlı Sarıalioğlu’nu topladığı zaman ondan tek bir şey istedik. Özerk Futbol Federasyonu…

Özal kafasını şöyle bir kaldırdı;

“Coşkun ben seni federasyon başkanı olarak atayacaktım” dedi.

Biz hep birlikte, “Sayın Başbakan biz sadece özerklik istiyoruz” diye yanıt verdik. Rahmetli Özal’da ikna oldu ve yasa çıktı.

Bu yasa Türk Futbolu’na hem maddi, hem de idari açıdan büyük ufuklar açtı. Futbol Federasyonu Başkanlığı, eski dönemde bakanın ve genel müdürün dudaklarının arasındaydı. O günler çok şükür geride kaldı.

Amaa… Bu yasa asla Futbol Federasyonu’na, devlete kafa tutma hakkı vermedi.

Ne yazık ki, bunu Azerbaycan maçında yaşadık. O maçta devlete resmen kafa tutuldu. Ve bu Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un direktifleri ile yapıldı.

Yani federasyon, devlete “Arkadaş ben senden büyüğüm” dedi.

DEVLET DEVLET İSE…

Haluk sen ve arkadaşların stadın her tribününde oturabilirsiniz. UEFA’nın ve FİFA’nın bütün yetkileri ile donatılmış da olabilirsiniz. Ama bu size bu ülkenin yasalarını çiğneme ve Şeref Tribünü’nde oturan devletin temsilcilerini hiçe sayma hakkı vermez.

İnönü Stadı açıldığı günden bu yana bir şeref tribününe sahip. Sen bunu değiştiremezsin. Sen yasaları çiğnemekle değil, yasaları uygulamakla yükümlüsün. Ama son maçta, sen yasaları çiğnedin. Şimdi eğer devlet, devletse sana bunun hesabını sormalı.

NOT: Davranışları ile kamuoyuna örnek olan Gaziantep Büyükşehir Bld. Başkanı Celal Doğan, İzmit Büyükşehir Bld. Başkanı Sefa Sirmen, Samsun Büyükşehir Bld. Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ile 1.lig, 2.lig ve 3. ligde nice sorumluluklar yüklenmiş kulüp başkanlarının, Haluk’un bu davranışa ne gibi tepki göstereceklerini de merak ediyorum ve bekliyorum.

Yalancı kim?

Burhan Satır. Bu ismi ben de sizin gibi ilk kez duyuyorum. Kim mi Burhan Satır… Anlatayım.

Mercedes Benz- Türk Anonim Şirketi, imzalı yazıya göre, A Milli Futbol Takımı oyuncularına ödül olarak verilen 16 adet Mercedes Marka jeeplerin finansörü.

Yani 1 milyon 100 bin doları veren adam. Ben Burhan Bey’in kim olduğunu çok merak ediyorum. Bunca yıl futbolun içindeyim ismini hiç duymadım. Hatırlayın, Ata Aksu, televizyon ekranında gözümüzün içine baka baka, “Jeeplerin parasını Saffet Ulusoy verdi” demişti.

Ya Mercedes firması yalan söylüyor

Ya da Ata Aksu…

Bu yalan 9 Haziran’daki mali genel kurulda tartışılmalı.

6 Haziran 2001’de Futbol Federasyonu ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü arasındaki ‘protokol tribünü’ krizi büyümeye devam eder. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy, Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün, “Federasyon yetkilileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacağım. Bursa’daki Makedonya maçında kuzu kuzu protokol tribününde oturacaklar” şeklindeki açıklamasına aynı sertlikte yanıt verir. Ulusoy, “Bakan bizi mahkemeye verecekmiş. Biz kuralları uyguladık, ülkemizin itibarını koruduk. İsterse DGM’ye versin. Ben seçimle göreve geldim, sadece seçimle giderim. Vicdanım rahat. Yaptığım her işin hesabını veririm” der.

Ulusoy 7 Haziran 2001’de, naklen yayın ihalesini 465 milyon dolar muhammen bedelle kazanan yayıncı kuruluş Digi-Türk’le, “yıl sonuna kadar 750 bin liralık dolar kurunda” anlaştıklarını açıklar. Aynı tarihte Merkez Bankası dolar alış kuru ise 1.163.100.-TL’dır.

Ulusoy, “2002’de oluşacak dolar kurundan da yüzde 20 indirim yaparak anlaştık. Her yıl, bu değerlendirmeyi toplantılarda ele alacağız” der.

Kurlarla Merkez Bankası Başkanı gibi oynayan bir federasyon başkanına kimse çıkıp da, “kardeşim, o halde niye TL olarak ihaleye çıkmıyorsunuz da US$ olarak ihale açıyorsunuz?” diye sormaz, soramaz…

Sorsa da muhtemelen “ben tarafsız ve demokratik bir insanım. Türk Futbolu’nu ben kurtarıyorum. Ne yaparsam haktır, ne yapsam doğrudur” yanıtını alır, otururdu yerine.

Aynı tarihli bir haberde “Protokol Skandalı” nedeniyle büyük tepki alan ve prestij yitiren Ulusoy’dan, ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın da desteğini çektiği yer almaktadır.

Haber şöyledir:

Mesut Yılmaz, kendisini ziyaret edip, Mali Genel Kurul öncesi Ulusoy adına destek isteyen Diyarbakırspor yöneticilerine, “Haluk Ulusoy’a artık kimse destek veremez, yaptıklarına sahip çıkamaz. Buna ben de dahilim” yanıtını verdi.

Daha sonra Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ile görüşen Yılmaz, sonuna kadar Bakan’ın yanında yer alacağını Ünlü’ye söyledi.

Ankara’da yapılacak mali genel kurulda, gündeme “seçim” maddesinin getirilmesi bekleniyor. Seçim önerisi için, genel kurul üye tam sayısının en az beşte birinin imzası gerekiyor. Teklifin kabul edilmesi halinde, seçime gidilecek.

23 Haziran 2001’de Turgay Şeren Protokol Krizi’ni bir kez daha köşesine taşıyordu:

Devlet devletse…

Türkiye – Azerbaycan maçı öncesi Futbol Federasyonumuz büyük bir rezalete alet oldu. Neydi bu rezalet? Şeref Tribünü’nde yıllardır olan bir kargaşa var. Milletvekili çocuğunu alır, zorla kapıdan girer. Devletin belirli yerlerini işgal etmiş olanlar eşlerini alır, arkadaşlarını alır, kapıdaki görevlilere hakaret edip, Şeref Tribünü’nün koltuklarında otururlar. Bunlar doğru. Ancak, tüm bu yanlışları, Haluk’un federasyonu da daha büyük bir yanlış ekleyerek, sözde protesto etmeye kalkıştı. Azerbaycan maçında normal prosedür uygulanır, sonra şeref tribünü yanlışını düzeltmek için her türlü çabayı gösterirsin, bizden de destek alırsın. Ama sen bunu yapmadın.

Sen, Futbol Federasyonu olarak İnönü Stadı’nın neresinde oturursan otur. O seni ilgilendirir. Ama sen, askeri bandoyu Türk Milli Takımı’nı ve Azerbaycan Milli Takımı’nı bulunduğun yeri, Şeref Tribünü ilan ederek, FIFA yetkililerini de ‘‘burası şeref tribünü’’ diye kandırıp oraya götürüp, İstiklal Marşımızı sırtları devlet erkanına dönük söyletemezsin.

Ben, o gün maça İstiklal Marşı başlarken girdim ve şaşırdım. Şeref Tribünü’nün yarısı boştu. 1. Ordu Komutanımız, İstanbul Valimiz, Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız, UEFA Asbaşkanımız, Şeref Tribünü’nün ön koltuklarında ayaktaydılar. İstiklal Marşı başlayınca hayretler içinde kaldım. Bu, değil Türkiye’de, dünyada rastlanamayacak bir olaydır. Haluk ve federasyonu, Guinnes’in rekorlar kitabına girmelidir ve 1 numarayı almalıdır.

HAKARET DEVLETE’DİR

Haluk, “Ben, Şeref Tribünü’ndeki uygulamayı protesto ettim. Onun için bunu yaptım” diyor. Ben ve benim gibi düşünenler de diyoruz ki, “Sen devleti protesto edemezsin. Sen, UEFA ve FIFA’dan ne kadar yetki alırsan al, devleti yönetenlere hakaret edemezsin. Hakaret edersen de, eğer devlet devletse -ki dünkü gazetelerde okuduğuma göre devlet devletliğini hatırlamış ve futbol yasasına bir madde ilave edecek- Haluk’un federasyonuna o rezaletin hesabını soracak.”

Bu yapılan hakaret, kişilere gibi gösteriliyor ama düpedüz devlete karşıdır. Şimdi gene gazetelerde okuyorum. Başbakan Yardımcımız Mesut Yılmaz, kulüp yöneticilerine, “Siz, federasyon başkanını yumuşatın. Ben de Spor Bakanı ile konuşacağım. Bu işi tatlıya bağlayalım” demiş. Eğer demişse çok da yanlış yapmış. Sayın Yılmaz, milli takım futbolcularımıza İstiklal Marşımızı o gün şeref tribününde olanlara sırtı dönük söyletmek, oradaki kişilere yapılmış bir suç değildir. Devlete, yani sizin de Başbakan Yardımcısı olduğunuz kuruma karşı işlenmiş bir suçtur ve hakarettir.

Eğer devletimiz devletse, bu suçu cezalandırmalıdır.

24 Haziran 2001’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün TBMM’ne yolladığı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifini başkan Haluk Ulusoy FIFA’ya gönderme kararı alır.

Fikret Ünlü’nün hazırlayıp TBMM’ne yolladığı, “Ulusoy’u görevden alma” kanunu olarak nitelendirilen, Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifini üç gün boyunca federasyon hukukçularıyla İstanbul’da inceleyen Ulusoy, kanun taslağını FIFA’ya gönderme kararı alır.

Ulusoy, taslak TBMM’den geçmeden uluslararası federasyonun ihtar yazısı göndermesini umuyordur.

Bir daha Şeren’e dönelim:

29 Haziran 2001 – Özerklik derebeylik değildir

Futbol Yasası’na eklenecek maddeye FIFA ve UEFA karışamaz

Fikret Ünlü’yü bakanlığından ve milletvekilliğinden önce tanıyorum. Sokaklarda özerklik için yapılan mitinglerin başında koşardı. Ama şimdi derebeylik yapmak isteyenler, özerkliğin anlamını bilmeyenler onu karalamaya çalışıyorlar.

Profesyonel Futbol Yasası’nın en büyük destekçilerinden biriyim. Hatta yıllar önce merhum Turgut Özal’a bu yasanın çıkması için rica eden, hatta yalvaranlardan bir tanesiydim. Birkaç kez anlattım. Ama kalın kafalılar pek anlamak istemiyor.

Turgut Özal, beni, Coşkun Özarı’yı, Can Bartu’yu, Sanlı Sarıalioğlu’nu ve Fethi Heper’i Ankara’ya, Başbakanlık Konutu’na çağırdı. Amacı, Coşkun Özarı’yı atayarak federasyon başkanı yapmaktı. Başta ben, hep beraber Özal’a, “Sayın Başbakanım, Futbol Federasyonu Başkanı seçimle gelsin. Öyle bir yasa çıkarılsın ki, özerk yapıya kavuşsun” dedik.

ÖZAL’IN DEDİĞİ OLURDU

Şöyle bir gözlüklerinin üstünden baktı, zamanın Milli Eğitim ve Spor Bakanı Hasan Celal Güzel’e döndü, “Çocuklar doğru söylüyor” dedi, “Bir ay içinde bana bir yasa taslağı hazırlayın, getirin.” Hasan Celal Bey, şöyle bir direnecek gibi oldu. “Bu taslak hazırlanacak beyefendi” dedi, onu iyice bir payladı.

ANAP iktidardaydı, Özal’ın mecliste büyük bir çoğunluğu vardı. İlk imzayı Özal atmışsa, arkasından tüm ANAP milletvekilleri de imzalamayı bir görev biliyorlardı. Ve yasa çıktı. Daha sonra pekçok olaylar yaşandı. Kongrede kavgalar oldu. Kongre başkanı Ata Aksu, o zaman milletvekiliydi. Gitti, federasyon başkanlığı koltuğuna oturdu. Zira bir kaos yaşanıyordu.

Özal, kendi koruma polisleriyle, onu o koltuktan kaldırttı, yasayı da buzdolabına koydu. Şenes Erzik’i de 4 yıl için Futbol Federasyonu Başkanı yaptı ve bunu da TBMM’ye onaylattı. Sonra, M. Ali Yılmaz bu yasayı geliştirdi ve “Profesyonel Futbol Yasası” çıktı. Yani, profesyonel futbol, özerk oldu.

İSTEDİĞİNİ YAPAMAZSIN

Tabii, özerkliğin bir manası var. Özerklik demek, “Ben seçimle geldim. Ben istediğim her şeyi yaparım” anlamına gelmez. Özerk kuruluşların da denetleyicileri vardır. Nitekim, futbol yasasının bir maddesinde, “Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nın Futbol Federasyonu’nu denetleme yetkisi vardır” der, “Gerekli gördüğü zaman da genel kurulu toplar.”

Haluk Ulusoy’un federasyon başkanlığında pekçok olaylar yaşadık. Kendisinin yönetim kurulu üyesi, Özkan Sümer’in asbaşkan olduğu bir Futbol Federasyonu seçiminde kongreye girmediler. Nedeni; 152 kişinin tamamlanmaması içindi. Nitekim, kongre yapılmadı. Düşünün bir kere, bir önceki Futbol Federasyonu’nun asbaşkanı ve iki yönetim kurulu üyesi, “Seçimler yapılmasın. Bir dahaki genel kurula kendi istediğimiz bir başkanın ve yönetim kurulunun seçilmesi için zaman kazanalım” düşüncesiyle 150 kişiyle alay edildi, devletin milyarları sokağa atıldı.

Bugün Haluk Ulusoy federasyon başkanı, İsmail Dilber yönetim kurulu üyesi, Özkan Sümer Trabzonspor Kulübü Başkanı olduğu güne kadar Haluk’un baş danışmanıydı. Yani istediklerine eriştiler.

Spordan Sorumlu Bakanımız Fikret Ünlü, 3813 numaralı yasayı değiştirmek için büyük bir atılıma girdi. Kulüp başkanlarını genel kurul üyesi yaptı.

Ve 250’ye yakın genel kurul üyesini yarı yarıya indirdi. Bu yasa çıkarken de Haluk Ulusoy, federasyon başkanı olarak büyük tepki gösterdi. Asbaşkanı Ata Aksu ile birlikte çalmadıkları kapı kalmadı. Hatta bir ara Mesut Yılmaz bile olaya müdahale etti.

Bakan’ın yasa taslağı önce Futbol Federasyonu’nun antetli kağıtları ve faks numaraları ile donatılmış binlerce faks, üst komisyon, alt komisyon üyelerine çekildi. Sonradan anlaşıldı ki, değişik isimlerle çekilen bu faksların hepsi Futbol Federasyonu’ndan gönderilmiş. Olay, Ünlü’nün hazırladığı daha çok özerkliğe sahip yasanın çıkarılmaması idi. Zira anlamamışlardı. Daha doğrusu anlayamamışlardı.

KOMİSYONLARDA ENGELLENDİ

Önce üst komisyonda yasa taslağı geçmedi, alt komisyonda ise didik didik oldu. Sonra da TBMM’de pekçok itirazlara rağmen Ünlü’nün yasası gerçekleşti. Oysa, Haluk Ulusoy ve arkadaşlarının anlamadığı bir şey vardı. Bu yasa, onlara daha çok özerklik ve hem de seçilebilme şansını çok daha veriyordu. Nitekim, ilk seçimde 80’e yakın oyu aldı ve başkan seçildi. Kulüp yöneticilerimiz, Haluk’un federasyonuna her istediklerini yaptırdılar. G.Saray, Fenerbahçe, Beşiktaş Kulüp Başkanları büyük bir maddi kriz içinde olduklarından Anadolu kulüplerinin havuzdan daha fazla para almak istemelerine göz yumdular. Ne oldu? Haluk, Anadolu kulüplerinin gözdesi haline geldi. Zira ondan büyük menfaatleri vardı.

Türkiye’de bir Başbakanlık Denetleme Kurulu vardır. Yanlış söylüyorsam beni ikaz edin. Bu kurul, ülkenin en büyük denetleme kurullarından biridir. Haluk’un federasyonunu didik didik inceledi. Pekçok hatalarını buldu. Pekçok yanlış harcama, savurganlık buldu. Buldu, buldu, buldu… Ve dosyayı bütün engellemelere rağmen bakanlığa verdi. Fikret Ünlü de savcılığa gönderdi. Savcılık ne yaptı? Haluk’un federasyonundaki tüm üyeleri, hatta görüp de genel kurullarda bizleri, yani genel kurul üyelerini uyarmadıkları için Futbol Federasyonu’nun Denetleme Kurulu’nu da mahkemeye verdi. Bu mahkeme devam ediyor. Sonucu ne olur bilemem. Söylendiğine göre hakim, bilirkişilere teslim etmiş dosyayı. Şimdi bilirkişilerin raporu bekleniyor.

DEVLET HİÇE SAYILDI

Türkiye – Azerbaycan maçında devlet hiçe sayıldı. 1. Ordu Kumandanı, İstanbul Valisi, devleti temsil eden bakan, UEFA Asbaşkanı, şeref tribününde, bizim Haluk ve arkadaşları kapalı tribünde. Onların önünde ordu bandosu, Azerbaycan ve Türk Milli Takımları, İstiklal Marşı söylenirken sırtları şeref tribününe dönük. Ne oldu, biliyor musunuz? Bu, bana göre devlete karşı yapılmış suça, savcı takipsizlik kararı verdi. Yargıya sonsuz itimadım var. Ama bu savcıyı tanımak isterim ve kendisini kutlamak isterim. Nedeni; devleti hiçe sayan insanların yanında olduğu için.

Şimdi Fikret Ünlü’nün futbol yasasına eklemek istediği bir madde var. Herkes ayağa kalktı. Diyorlar ki: “Bu madde eklenirse, FIFA bizi kovar. Milli maçlarımızı iptal eder. Şampiyonlar Ligi’ne iştirak edemeyiz.” Bilen de yazıyor, bilmeyen de konuşuyor, yazıyor.

FIFA, YASAMIZA KARIŞAMAZ

Ne FIFA, ne UEFA, Türkiye’de çıkacak yasalara burnunu sokamaz. Onlar ne zaman hareketlenir, biliyor musunuz? Bu çıkan yasaların sonucunda işin başındaki devlet bakanı, eğer federasyonu görevden alırsa. O zaman da FIFA ve UEFA, hem devlet bakanını ve yanındakileri çağırır, hem de Futbol Federasyonu’nun yetkililerini karşısına alır, her ikisini de dinler. Kim haklıysa ona göre karar verir. Bunun en yakın örneği Yunanistan’dır.

Şimdi yasaya eklenecek bu maddede hiçbir sorun yok. Mahkemedeyken geçen sürede “görevden alınır” lafı çıkarılmış. Mahkeme, federasyon başkanını ve yanındakileri suçlu bulursa, onları mahkum ederse, o zaman ne FIFA, ne UEFA, ne de bugün Haluk Ulusoy federasyonunu işlerine geliyor diye alkışlayanlar, arkasında devlet gücüyle duranlar hiçbir şey yapamaz.

Özerklik demek, derebeylik demek değildir. Biraz daha araştırarak, biraz da işin derinlerine inerek, tetkik edip, ona göre konuşmak, ona göre yorum yapmak gerekir.

Fikret Ünlü göreve geldiğinden beri Türk sporuna çok şeyler verdi. Bakanlığından ve milletvekilliğinden önce tanıyor ve hatırlıyorum. Sokaklarda özerklik için yapılan mitinglerin başında koşardı. Ama şimdi derebeylik yapmak isteyenlerin bu tabii işine gelmiyor.

29 Haziran 2001 tarihinden ilginç bir haber: Engelleme taktiği

TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu’nun dün 3813 sayılı kanunun 37. maddesinde değişiklik gerçekleştirmek üzere yapması gereken toplantı, ‘‘toplantı yeter sayısı olan 9 kişinin gelmemesi üzerine’’ ertelenirken, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’la ilgili şok açıklamalarda bulundu. DSP’li üyelerle MHP’li komisyon başkanı Abdurrahman Küçük ve üye İbrahim Halil Oral’ın katıldığı toplantıya, ANAP, DYP ve MHP’li 4 üye katılmadı. Komisyon ön toplantısı sırasında Siirt Jetpa Başkanı Takiddin Yarayan ile Erzurumspor Başkanı Cemal Polat’ın ağabeyi Cezmi Polat ve ANAP Kocaeli Milletvekili Sefer Ekşi diğer üyelerin toplantıya girişini engelledi.

Ertelenen toplantı sonrası açıklama yapan komisyon başkanı Abdurrahman Küçük, ‘‘Toplantı yeter sayısına ulaşamadık’’ dedi. Bakan Ünlü ise milletvekillerinin özgür iradelerine saygı duyduğunu açıkladı.

Yasanın çıkmasına karşı olan gruptan Takiddin Yarayan ise, yasa değişikliğinin keyfiliği de beraberinde getireceğini vurgulayarak, ‘‘Fevkalade yanlış, mantığı olmayan bir yasa. Bu değişiklik çıksa bile, Anayasa Mahkemesi’nden döner’’ iddiasında bulundu.

TBMM’de dün bu gelişmeler yaşanırken, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile ilgili şok açıklamalar yaptı. Ünlü, kulüp başkanlarının kendisine şikayette bulundukları Ulusoy’un yanında biraraya gelip, saf değiştirdiklerini iddia etti.

Ünlü, TBMM’de yaptığı açıklamada, “Bana gelip, Haluk Ulusoy’u ve federasyon yönetimini şikayet eden kulüp başkanları var. (Bizi bundan kurtar) diye şikayet edenler, (Altay Başkanı Nafiz Zorlu, federasyon ve Ulusoy aleyhine konuşmaya başladığında, takımı 7. sıradaydı. Sonra birden düşüşe geçip, aşağılara indi ve küme düştü. Zorlu’nun konuşmasının faturasını Altay ödedi) diye yakınanlar var. Federasyonun keyfiliğinden şikayet ediyorlar. Ancak, bu arkadaşlar biraraya gelince her şey değişiyor. O yakınan, yaka silken tepkili insanlar, birden Ulusoy taraftarı olup çıkıyor. Ancak her şey bitmedi; Federasyonun keyfi tutumunu, elindeki gücü kötü kullanmasına FİFA ve UEFA kurallarını da unutmayarak izin vermeyeceğiz” dedi.

Ünlü’nün “kulüp başkanlarının kendisine şikayette bulundukları Ulusoy’un yanında biraraya gelip, saf değiştirdiklerini iddia etmesi” sizlere günümüzle ilgili bir çağrışım yapmıyor mu? Tesadüf mü dersiniz?

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 8

leave a comment »

2000’in ilk günleri milli takım oyuncuları – TFF arasındaki prim krizi ile geçer.

Aralık sonunda 10 milyarlık primi reddeden milliler, primlerden kesilecek vergilerin kendileri tarafından ödenmesine karşı çıkarak, vergileri de TFF’nin ödemesini isterler.

1 Ocak 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Milli maçlar öncesinde vaad edilen prim miktarına kamuoyundan büyük tepki gelmesi Futbol Federasyonu’nun bu konuda geri adım atmaya zorladı. 100’er milyar lira telaffuz edilirken, daha sonra bu miktar 60’ar milyar liraya çekildi. Bu arada her futbolcuya bir lüks Jeep sözü de kaynayıp gitti.

Futbol Federasyonu, ay yıldızlı oyuncuların primlerinin 25’er milyarlık kısmının havuzda toplanan paralar, kalanın da hakedilen kazançlar olduğunu belirtip, bundan doğacak vergilerin oyuncular tarafından ödenmesini istedi. Milli Takımlar Sorumlusu Selami Özdemir, bu konuda “Havuzda toplanan 25’er milyar liranın brütü yaklaşık 40 milyar lira tutuyor. Eğer bu rakamı net olarak düşünürsek, o zaman da brüt 75-80 milyar liraya varıyor. Dolayısıyla primler totalde çok büyük rakamlara ulaşıyor. 99 yılında bu primleri verdiğimiz zaman vergisi daha yüksek çıkıyor. Çünkü geçmişte ödenen primler de dikkate alınıyor” açıklamasını yaparken, futbolcular vergilerin kendileri tarafından değil, federasyon tarafından ödenmesi koşulunda ısrar ediyorlar.

Milli Takımlar Sorumlusu Selami Özdemir, “Futbolcularımız bu primi hakettiler. Ancak Türk toplumundan büyük tepki gelince ne yapacağımızı şaşırdık. Bir de üstelik prim vergisi geldi. Biz söz verdik. Sözümüzü yerine getirmezsek, yönetimde kalırım ama milli Takımlar Sorumluluğu görevimden istifa ederim” dedi.

Öte yandan Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy daha önce primlerden vergi kesilmemesi için Maliye Bakanlığına müracaat etmişti. Ancak bu konuda henüz bir sonuç alınamadı.

A milli takımımız 1999 yılını namağlup kapattı. Tarihinde ikinci Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine katılma hakkını kazanan milli takımımız, 7 resmi karşılaşmada 3 galibiyet, 4 beraberlik elde etti. 11 gol atan milliler, filelerinde 4 gol gördü. Milli takımımızın deprem nedeniyle Norveç ile deplasmanda oynaması gereken özel karşılaşma da iptal edilmişti.

Fenerbahçe yeni yıla da sıkıntılı başlar. 8 Ocak 2000’deki G.Birliği deplasmanı 2-2 sonuçlanır. G.Birliği’nin 28 dakika 10 kişi oynamış olmasına rağmen Fenerbahçe Teknik Direktörü Zdenek Zeman hakemden şikayeçidir. Zeman, “İlk yarı iyi oynadık. Ancak bu yarıda hakemden şikayetimiz var. Moldovan’a yapılan penaltıyı ve kırmızı kartı değerlendirmiş olsaydı, maçın şekli değişirdi” der.

9 Ocak’ta oynanan Kocaelispor – G.Saray maçından önce iki takım yöneticileri Kocaelispor’dan Dobrowski’nin Galatasaray’a transferi için görüşürler. G.Saray 2-1 kazanır.

Kongre öncesi sıkıntıları ve gerilimleri yaşayan Fenerbahçe’de 12 Ocak 2000’de teknik direktör Zeman istifa eder.

15 Ocak 2000’de Fenerbahçe’nin olağanüstü kongresi, 3 büyük grubun ortak önergesi ile iptal edilir. Genel kuruldan Aziz Yıldırım ve ekibinin şubattaki olağan kongreye kadar göreve devam etmesi kararı çıkar.

16 Ocak 2000’de, yeni binyılın ilk derbisinde Fenerbahçe Beşiktaş’ı 2-1 yener.

23 Ocak’ta G.Saray uzun süre sonra ilk kez puan kaybeder. İstanbulspor’la 0-0 biten maç sonrası Fatih Terim hakemlerin (Mustafa Kalkandelen)üzerine yürür.

Bu karşılaşmanın gözlemcisi Habib Kızılöz, Futbol Federasyonu’na yolladığı raporunda isim belirtmemesine rağmen “Galatasaray teknik heyeti maçtan sonra hakem triosunun üstüne yürüyüp, hakaret etti” yazar.

Raporda ayrıca, Hagi’nin centilmenlik dışı davranışlarda bulunduğu yer alır. Federasyon hukuk kurulu Kızılöz’ün bu yorumunu yetersiz bulur ve ek rapor ister.

Terim ise hakeme yönelik yaptığı hareketleri doğru bulmadığını ifade eder ve “bende şık durmadı. Bu şekildeki tepkimi normal karşılamıyorum, bahanesi de yok. Bana yakışmadı” der.

25 Ocak’ta MHK Başkanı Hilmi Ok “son haftalarda normalin üzerinde hakem hataları oldu. Hata yaptık, bunu kabul ediyoruz. Bu hataları mutlaka düzelteceğiz. Formsuz hakemlere 6 hafta, 8 hafta, hatta gerekirse bir sezon maç vermeyeceğiz” der.

Hagi’nin İstanbulspor maçında Emre’ye attığı dirsek, ortalığı karıştırmaya devam etmektedir. Federasyon önce Hagi’nin tedbirsiz olarak disiplin kuruluna sevkedildiğini açıklar. Hemen ardından Gaziantepspor Kulübü Başkanı Celal Doğan, federasyonun Gaziantepli asbaşkanı Ata Aksu’yu telefonla arar ve “Bu ne biçim iştir. Televizyonda herkes olayı gördü” diye çıkışır ve karşılaşmayı naklen yayınlayan televizyon kuruluşunun bantları hızla disiplin kurulunun eline ulaştırılır. Aksu, hemşehrisi Celal Doğan ve bantları Ankara’ya getiren Fenerbahçeli bir yöneticinin önerisiyle, disiplin kurulu başkanı Talay Şenol’u arayarak tedbir kararını aldırır.

Bu arada Hagi’nin ceza kuruluna tedbirsiz gönderilmesi yolunda Haluk Ulusoy’un ağırlığını koyduğu fısıldanmaktadır.

1 Şubat’ta PFDK Terim’e 10 gün, Hagi’ye 3 maç ceza verir. Cezaya alışkın olmayan Hagi kızar:

“Ceza çok ağır ve bunu haketmedim. Ancak Benim ve hocamın aldığı ceza G.Saray’ın yükselişini durduramayacak. Benim ve G.Saray’ın başarısını arzu etmeyen bazı basın organlarının da desteği ile federasyon ve kamoyunun etkilenmesi ile verilmiş bir cezadır”.

2. Başkan Mehmet Cansun;

“Az vermişler, 4 maç bekliyorduk. Cezaya üzülmüyorum. G.Saray o devreyi çoktan geçti. Eskiden 1 kişi ceza alsa üç gün ağlardık. Ancak Emre’ye dirsek atan Hagi’yi, Suat’a yapılan hareketi de TV gösteriyor. O gözlemciler niye bunu da raporlarına yazmıyorlar? Hagi’yi görüp de Suat’a dirsek atan çocuğa kimse ceza vermiyorsa, bu çifte standartı yaratanlar utansınlar”.

Türkiye Kupası’nda G.Saray ile karşılaşan Trabzonspor’un başkanı M. Ali Yılmaz 2 Şubat’ta “Hagi ve Terim’e cezaları bizim verdirdiğimiz ima ediliyor, buna tenezzül etmeyiz. Yıllarca federasyonu etkilemekle suçlanan bir kulübün şimdi bu tür bir tavır sergilemesini garip karşılıyorum” der.

Aynı tarihte Fenerbahçe Samandıra’daki yeni tesislerinde ilk antrenmanına çıkar.

Tesis 17 Şubat 2000’de ise resmi bir törenle açılır. Törende Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, eski başkanlardan Faruk Ilgaz, Metin Aşık, Hasan Özaydın gibi bir çok ünlü isim yer alırken, kurdelayı Yıldırım ve Ali Şen birlikte keserler.

Aziz Yıldırım 20 Şubat 2000’de ikinci kez başkan seçilir.

Yine Turgay Şeren’e kulak verelim:

02 Mart 2000 – Turgay Şeren: Ünlü, Sakın Yılma

Lütfen komisyon üyeleri, alt komisyonu bir an önce toplayın, bütün kulislere, karşı çıkmalara ve engelleme çabalarına rağmen aslan gibi ortaya çıkarak Profesyonel Futbol Yasası’nı Türk futboluna kazandıran ve Türk Futbolu’nun önünü açan Fikret Ünlü’ye destek olun. Aksi takdirde hepiniz, Türk Futbolunda hiç de iyi hatırlanmayacaksınız…

Yazıklar olsun… TBMM, Milli Eğitim Kültür Gençlik ve Spor Komisyonu, Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Fikret Ünlü’nün hazırladığı Profesyonel Futbol Yasası’nı alt komisyona havale etti. Hatırlayacaksınız… Bakanlar Kurulu’ndan bu yasa çıkarken, bir iki ANAP’lı bakan, -ki başlarında Yüksel Yalova geliyor- en son imza attılar. Yani, nazlanarak… Bunun nedeni de bugünkü Futbol Federasyonu’na ve başkanına yakınlıkları ve dostluklarıydı. Yani onlar için Türk Futbolu, Türk Sporu hiç önemli değil. Dostluklar, kulisler önemli. Nitekim, komisyonda üç koalisyon partisinin bir kanadı olan ANAP’lılar da DYP ve Fazilet Partisi’ne uydular. Onlar da yasa taslağının alt komisyona gitmesi için oy verdiler. İnanılır gibi değil. Fikret Ünlü diye aslan gibi bir Spor Bakanı çıktı, Sayın Mehmet Ali Yılmaz’ın büyük emeklerle hazırladığı yalnız zamanla birkaç eksiği olduğu ortaya çıkan 3813 sayılı yasayı bir yasa taslağı hazırlayarak düzeltti. Her kafadan düzgün sözler, düzgün sesler çıktı. Zira Fikret Ünlü her kesimin fikrini aldı.

Futbol Federasyonu 8-9 aydır bu yasa hazırlığını bildiği halde en ufak bir taslak hazırlığında bulunmadı. Nedeni bilinmez. Son zamanda aklı başına gelir gibi oldu. Ancak büyük bir hata yaptı. Öneri paketi ile gideceğine işine geleceği üzere yasa taslağının Bakanlar Kurulu’na gitmesini önlemek için zaman üstüne zaman kazanmak istedi. Tabii bunu hiç kimse yutmadı. Fikret Ünlü de yutmadı. Ve Ünlü’nün hazırladığı dört dörtlük Profesyonel Futbol Yasa Taslağı Bakanlar Kurulu’na geldi ve imzalandı. Sıra Milli Eğitim Kültür ve Gençlik Spor Komisyonu’ndaydı. Şimdi size bazı olayları anlatayım da gülün yahut ağlayın.

Futbol Federasyonu pek çok kulübe, komisyona bu yasa taslağının geçmemesi için faks çekmesi için gerekli talimatları verdi. Hatta metinlerini bile gönderdi. Diyeceksiniz ki, kulüpler neden çekti, bu faksları? Onu da izah edeyim. Kulüplerin yüzde 99’u Futbol Federasyonu’na çeşitli nedenlerle borçlu. Mesela, Aydınspor’un yabancılarla ilgili olan UEFA’ya borcunu bu federasyon ödedi. Şöyle bir dikkat ederseniz, Yüksel Yalova da Aydın milletvekili ve de Aydınspor’un eski başkanı…

Samsunlu milletvekilleri de yasa tasarısının komisyondan geçmemesi yönünde oy kullanmışlar. Haklılar… Çünkü Samsunspor’un UEFA’ya olan borcunu da Haluk Ulusoy federasyonu ödedi.

Gelelim, Ersin Taranoğlu’na… O da ANAP’ın sözü geçenlerinden. Haluk Ulusoy’un çok yakınıdır. Yücel Seçkiner’in Türkiye’de olmadığı bir zamanda iki dakikalık bir faksla Haluk Ulusoy’u Futbol Federasyonu Başkanı yap mıştır. Tabi ki onun tarafında olacaktır. Beni hayretler içinde bırakan İbrahim Yazıcı kardeşimdir. Sporun, futbolun içinden gelen birisidir. Nasıl böyle dört dörtlük bir yasa alt komisyona gitsin diye oy vermiştir.

Sayın komisyon üyeleri… Benim hiçbir yerden hiç bir beklentim yok. Türk Milli Takımı’na ve Galatasaray takımına 20 yıl hizmet ettim. Şimdi de yazılarımla, inandıklarımla Türk Futbolu’na hizmet ettiğime inanıyorum ve bu konuda kendimle iftihar ediyorum.

Lütfen sayın komisyon üyeleri. Lütfen, alt komisyonu bir an önce toplayın, bütün kulislere, karşı çıkmalara ve engelleme çabalarına rağmen aslan gibi ortaya çıkarak Profesyonel Futbol Yasası’nı Türk futboluna kazandıran ve Türk Futbolu’nun önünü açan Fikret Ünlü’ye destek olun. Aksi takdirde hepiniz, Türk Futbolunda hiç de iyi hatırlanmayacaksınız.

Son sözüm Yücel Seçkiner’e… Sen de kulis yaparak eski yasanın gündemde kalmasını ne yazık ki isteyenlerdensin. Biliyormusun ki, şu anki genel kurulun yüzde 90’ı uçaklar dolusu Haluk Ulusoy’un daveti ile milli maçlara gitti. 10 yıldızlı otellerde kaldı ve sen şimdi bu insanlardan kurulu genel kurul kalsın diyorsun. Sana da yazıklar olsun.

4 Mart’ta oynanan maçta Fenerbahçe Trabzonspor’u 2-1 yener. Maçın hemen başında Oulare’nin golüyle öne geçen Fenerbahçe, Osman’a engel olamayınca son 8 dakikaya berabere girer. Ancak Moldovan maçı 2-1’e taşır. 90. dakikada kazanılan penaltıyı Hami kullanır ve Rüştü kurtarır.

G.Saray Antalya deplasmanında 3-1 galip gelerek ikinci Beşiktaşla 11 puanlık farkı korur.

6 Mart 2000’de G.Saray Asbaşkanı Ali Dürüst, küfüre karşı İçişleri Bakanlığı’nı göreve çağırır:

“Tribünlerden gelen küfürler yüzünden Antalya’da aldığımız galibiyetin sevincini doyasıya yaşayamadık. Statlardaki küfüre karşı alınacak önlemler bir an önce İçişleri Bakanlığı önderliğinde masaya yatırılmalı”.

Bu arada Fenerbahçe’nin 13 kez cezalı duruma düşen futbolcuları yüzünden 23 haftada 7 maça bazı as oyuncularından yoksun çıktığı ve 8 puan kaybettiği haberi gazetelerde yer alır. Kartların Fenerbahçeli futbolcuların hırçınlığından mı, hakemlerin Fenerbahçe’ye daha rahat kart gösteriyor olmasından mı bu kadar çok olduğu konusunda yorum yapılmaz.

9 Mart’ta G.Saray Dortmund’u ikinci maçta da yenerek UEFA Kupası’nda çeyrek finale yükselir. Medyamız bu haberi allayıp pullar: “G.Saray UEFA Kupası’nda çeyrek finale yükselen ilk Türk takımı oldu”…

Oysa ki 1968-69 sezonunda Göztepe, o yıllardaki adıyla Fuar Şehirleri Kupası’nda yarı finale kadar yükselmişti.

Mart ortasındaki bir haberde Fenerbahçe’nin transfer listesindeki Rosenborg’un forvet oyuncusu Carew’in fiyatının pahalı geldiği yer almaktadır.

Erman Toroğlu 15 Mart’ta hakem Sami Şamar’a 500 milyon lira tazminata mahkum olur. Toroğlu Sami Şamar için “Bunu insan olan yapmaz. Yapsa yapsa, magandalar yapar. Bizim erkek hakemlere bir güzel dayak çekiyorlar. Sami Şamar, şerefli Türk ordusunda astsubay. FİFA maçlarında yan hakem. Avrupa’ya çıkınca Türkiye’yi temsil edecekler. Kimbilir orada neler yaparlar. Bu magandaların kesin olarak ihraç edilmeleri gerekir. Bir yazıyla da FİFA’ya bildirmek lazım. Böylesini insan olan yapmaz diyeceğim, hayvanlara hakaret olacak” demiştir.

26 Mart 2000 tarihinde, G.Saray’ın UEFA yarıfinaline çıktığı haftasonunda G.Saray ve Fenerbahçe Ali Sami Yen’de karşılaşırlar. Maçı Johnson’un 81. dakikada attığı golle Fenerbahçe 1-0 kazanır.

Aynı gün Süleyman Seba’nın Beşiktaş’taki 16 yıllık başkanlığı sona erer, Serdar Bilgili başkanlığa seçilir.

28 Mart 2000 tarihinde, Danıştay Onuncu Daire Başkanlığı, Futbol Federasyonu’nun, Birinci Lig’de “Telsim” isminin kullanılmasını engelleyen karara karşı açtığı yürütmeyi durdurma istemi davasında oybirliği ile red kararı verir.

29 Mart 2000’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu Yasası’nın değişikliği konusunda yapılan toplantıda istediği değişikliklerin yüzde 90’lık bölümünü üyelere kabul ettirir.

Toplantıda Birinci Lig kulüplerinden ikişer temsilcinin yanı sıra, kongre tarihinde ilk 10 sırayı alan takımlardan birer temsilci daha eklenmesi karara bağlanırken, İkinci Lig’den temsilci sayısı 20’den 25’e yükseltilir.

Komisyon, alt komisyonun önerdiği TSYD, ASGD ve sporla ilgili üniversitlerden iki temsilcinin delege oluşunu kabul etmeyerek yasa değişikliğinden çıkartır. Futbol Federasyonu başkanları konusunda da 6 aydan az süreyle görev yapmamış olmak koşulu getirilince delge sayısı 18’den 8 e düşer.

İlk değişiklik tasarısında Federasyon Genel Kurulu’nu 109 üye ile yapmayı planlayan Fikret Ünlü alt komisyondan gelen delege sayısını 131’e çıkaran öneriyi usta manevralarla 107’ye düşürür. Komisyon yasa değişikliğinin öncelikle olarak meclis genel Kurul gündemine getirilmesini ve 3 ay içinde değişmiş yasa ile genel kurul yapılmasını da karara bağlar.

31 Mart tarihinde Milli Takım kalecisi Rüştü “Jip krizi”nin tek sorumlusu olarak futbolcuların gösterilmesinin kasıtlı yapıldığını ifade eder, “tek suçlu federasyondur. Beni ve arkadaşlarımı Türk Ulusu önünde küçük düşürmeye çalışıyorlar” der.

Rüştü olayın gelişimini de anlatır:

“Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy geldi. Bizlere ‘Şampiyonaya gidin size birer jip’ dedi. Alpay ayağa kalktı ‘Sayın başkan sizin kullandığınız Range Rover gibi mi?’ dedi. Ulusoy, parmağını havaya kaldırdı bizleri göstererek ‘Hepinize birer Range Rover’ diye yanıtladı.

Ancak bu noktadan sonraki tüm gelişmeleri federasyon sulandırdı. Kamuoyunda bizleri suçlu gibi göstermeye çalıştılar. Şimdi soruyorum. Biz mi istedik bu jipleri. ‘Bize jip vermezseniz çıkıp oynamayız mı?’ dedik. ‘Maça çıkmıyoruz mu’ dedik. Sorun jiplerin verilip verilmemesi ya da markası değil. Bunların hepsi hayal mahsulu. Biz karşımızda dürüst insanlar bulamıyoruz. Bazı köşe yazarları da bilip bilmeden onlara yardımcı oluyorlar.

Simdi de bu jipleri 16 futbolcuya dağıtacaklarını söylüyorlar. Milli Takım kadrosu 20 hatta 22 kişi. 4 maç oynayan Milli Takımımız’ın galibiyetinde rol oynayan bazı arkadaşlarımız jip alamayacak. Ama bizler alacağız. Ve o Milli Takım’dan siz dostluk, arkadaşlık, sevgi, birlik, beraberlik ve başarı bekleyeceksiniz. Olmaz böyle şey. “

5 Nisan 2000 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde “Cip Krizi” ile ilgili haber:

Ve kriz bitti
Millilere 16 adet Mercedes cip verilecek

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un futbolculara vaadettiği cipleri Milli Takım’ın sponsoru Mercedes firması dağıtacak

Futbol Federasyonu ile Milli Takım futbolcularının arasını açan “cip krizi” nihayet çözümlendi. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un futbolculara vaad ettiği cipleri Milli Takım’ın sponsoru Mercedes firması verecek.

Aylardır kamuoyunu meşgul eden ve futbolcularla, Futbol Federasyonu’nu karşı karşıya getiren krizin Milli Takımlar Teknik Direktörü Mustafa Denizli’nin girişimleri sonucu aşıldığı bildiriliyor.

Kriz süresince, Futbol Federasyonu ile jipler konusunda devamlı temas halinde bulunan ve “Avrupa Şampiyonası Finallerine başı ile vücudu uyumlu bir takımla gitmek istiyorum” diyen Mustafa Denizli de sıkıntılı günler yaşamıştı.

Tüm bu gelişmeler üzerine Federasyon ile Mercedes firması arasında dün cipler için bir görüşme yapıldı ve anlaşmaya varıldı. Buna göre Milli Takımı Avrupa Şampiyonası finallerine taşıyan 16 futbolcuya piyasa değeri 160 bin mark (Yaklaşık 44 milyar Türk lirası lira) olan Mercedes marka cip verilecek.

Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde milli formayı giyen 26 futbolcu arasından 16’sı cip alacak. Federasyon cip dağıtacağı 14 ismi belirledi. 2 isim ise henüz kesinlik kazanmadı.

Cip Alacak Futbolcular:
Engin İpekoğlu
Rüştü Reçber
Alpay Özalan
Okan Buruk
Arif Erdem
Sergen Yalçın
Tayfur Havutçu
Tugay Kerimoğlu
Abdullah Ercan
Hakan Şükür
Fatih Akyel
Ogün Temizkanoğlu
Tayfun Korkut
Ali Eren

14 Nisan’da şampiyonluk için çekişen Beşiktaş ve G.Saray karşılaşırlar. G.Saray 6 puan öndedir ve karşılaşma 1-1 biter. Hakem Oğuz Sarvan Beşiktaş’ın 1-0 önde olduğu 69. dakikadaki penaltıyı vermez. Beşiktaş 79. dakikada kendi kalesine attığı golle G.Saray’a yaklaşma şansını yitirir, ki golde kaleci Fevzi’nin büyük hatası vardır.

Evet, belki bıktınız ama Ulusoy federasyonu yolsuzluklarını en sık yazan kalem Turgay Şeren. Bir tane daha:

26 Nisan 2000Bu ne saltanat – Turgay Şeren

Haluk Ulusoy, federasyon seçimlerinde oy kullanacak delegeleri ve kulüp başkanlarını eşleri ile birlikte, Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine davet etti. Devlet kasasından yapılan bu davet, Futbol Federasyonu Genel Kurulu öncesi Ulusoy’un oy kullanacaklara bir seçim yatırımı olarak değerlendiriliyor.

İşte ibret belgesi

SAYIN BAŞBAKAN

Bu davetler nasıl yapılıyor. Ve devlet, ‘‘DUR ARKADAŞ, BU PARALARI NEREDEN ÖDÜYORSUN’’ diye niye sormuyor.

SAYIN BAHÇELİ

Savurganlığın mimarı Ulusoy yine de Futbol Federasyonu Başkan Adayı. Bir tek şey soracağım. Biz Türk Ulusu olarak buna layık mıyız?

SAYIN YILMAZ

Hiç bir şey yapmadan bu savurganlığı ve yağmayı izlemeye devam mı edeceksiniz. Ne zaman harekete geçeceksiniz.

Elimde bir belge var… 14 Nisan 2000 tarihini taşıyor. Bu belgenin altında Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un katmerli imzası var.

Belgenin içeriğini yandaki kupürde okuyacaksınız (Not: Ne yazık ki küpür okunaklı değil – Behçet).

Haluk Ulusoy, Futbol Federasyonu antetli yazısında, “A Milli Futbol Takımımız’ın Euro 2000 finallerine katılmasıyla ülkece büyük bir mutluluğu yaşadık” diyor. Bu doğru… Ancak, şimdi yazacaklarımı dikkatle okuyun.

Ulusoy, davet mektubu gönderdiği kişiyi eşi ile birlikte bu heyecanı yaşamak üzere, finallere davet ediyor. Bu mektuplar Türkiye Birinci Ligi’nde oynayan kulüplerde başkanlık yapanlarla eşlerine, daha önce federasyon başkanlığı yapmış kişilerle eşlerine, bugünkü Futbol Federasyonu kurullarında görev yapanlarla eşlerine ve ayrıca 6-7 Haziran tarihlerinde oluşturmak istediği Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda oy kullanacak delegelerle eşlerine gönderildi.

Artık bu davete kimler icabet eder onu bilemem. Kongrede Haluk Ulusoy lehine oy kullanmak için sunulan bu rüşveti hangi başkanlar, hangi eski federasyon başkanları ve hangi oy kullanma yetkisine sahip genel kurul üyeleri ve daha bilmediğimiz hangi davetliler içine sindirerek kabul edecek.

Haluk Ulusoy, tüm milli maçlara giderken uçak dolusu davetli taşıdı. Bunlar 3813 sayılı yasanın genel kurul üyeleriydi. Şimdi sıra Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Fikret Ünlü’nün, büyük mücadelelerden sonra savaşarak yasalaştırdığı yeni kanunun, genel kurul üyelerini kendi cephesine çekmeye geldi. Yani aynı çirkinlik bir kez daha yaşanacak.

Türkiye Futbol Federasyonu, bizlerin vergilerinden oluşan bütçesinden bu davetleri nasıl yapıyor. Ve devlet, “DUR ARKADAŞ, BU PARALARI NERDEN ÖDÜYORSUN” diye niye sormuyor.

Savurganlık bu kadarla da kalmıyor. Milli futbolculara dağıtılan Mercedes cipleri hepimiz biliyoruz. Tüm basının CİP KRİZİ diye isimlendirdiği bu olayı Futbol Federasyonu, gazetelerin verdiği tencere- tava sertifikası gibi, futbolculara Mercedes sertifası vererek kapattı. Ancak bu ciplerin dağıtımı haziran ayı sonuna bırakıldı.

Yani genel kurul sonrasına. Haluk seçilirse ne ala. Paralar yine federasyonun kasasından çıkacak. Ya seçilemezse. İşte o zaman seçilecek yeni başkan ve üyeler bu fatura ile karşı karşıya bırakılacak.

Yani ortada cip, mip yok. Sadece sertifika ve vaat var. Hem de az buz değil. Tam 1 milyon 200 bin dolarlık bir vaat. Çünkü 16 cipin toplam fiyatı bu. Haluk, yeniden başkan seçilirim hayaliyle sertifikaları dağıttı.

Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı sayın Devlet Bahçeli ve hükümet ortağı Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz, hiç bir şey yapmadan bu savurganlığı ve yağmayı izlemeye devam mı edeceksiniz?

Futbol Federasyonu, Avrupa Şampiyonası için Amsterdam’ın ünlü bir otelinde 80 oda ayırttı. Haberiniz var mı? Bu 80 oda yetmemiş ki, bir de ŞATO kiralamışlar. Herhalde, bu şatoda Haluk Ulusoy ve eşi kalacak.

Şu garipliğe bakın. Bu savurganlığın mimarı Haluk Ulusoy yine de Futbol Federasyonu Başkan Adayı.

Bir tek şey soracağım. Biz Türk Ulusu olarak buna layık mıyız?

Fenerbahçe, sezon boyu Daum’du, Lorant’tı derken 29 Nisan 2000’de milli takımlar teknik direktörü Mustafa Denizli ile sözleşme imzalar.

30 Nisan’daki maçta Fenerbahçe Erzurum deplasmanında 5-1 galip gelirken büyük tribün olayları yaşanır. Sahaya atılan maddeler nedeniyle hakem Erol Ersoy anons yaptırır ve maç bir süre durur.

3 Mayıs’ta Şeren şunları yazar:

Turgay Şeren: Hilmi Ok ve Çakır’a

Bu iki ismi Türk futbol kamuoyunun bilmemesi, hatırlamaması mümkün değil. Hilmi Ok, yıllardan beri MHK Başkanı’dır. Serdar Çakır halen hakemlik yapmakta, aynı zamanda da Faal Hakemler Derneği’nin başkanıdır. Bu iki dostun unvanları süper. Ama olaylara bu kadar sağır, kör bakan kurul başkanları bir daha ne görülür, ne işitilir.

Önce gelelim Hilmi Ok’a. Hilmi Ok, kardeş kadar sevdiğim takım arkadaşımdır. Çok iyi bir futbolcuydu, sonra da çok iyi bir hakem oldu, FIFA Kokartı kazandı. Yıllar önce Hilmi Ok’un yönettiği Eskişehirspor-Mersin İY karşılaşması var. Maçın bitimine 20 dakika kala yan hakem kafasına tribünden atılan bir taşla bayılmıştı. Orta hakem Hilmi Ok, soyunma odasına girdi ve maçı tatil etti. Sonra Futbol Federasyonu, Eskişehirspor’a 3 maç ceza verdi, şampiyonluğa oynayan bu takım az daha küme düşüyordu.

Ne oldu Ok?

İki gün önce Tamer Güney ile bunu konuştuk. Zira Güney o zaman Eskişehirspor antrenörüydü, beni doğruladı. Herhalde Hilmi Ok da bu olayı hatırlar. Pekii, be Hilmi kardeşim, Erol Ersoy’un yönettiği iki müsabakada hakemlerin başları yarıldı. Kimbilir daha görmediğimiz, yahut olmadığımız müsabakalarda hakemlerin başına neler atılıyor, ne küfürler ediliyor. Sen demedin mi ki, fiili tecavüz olursa hakem maçı tatil eder ve o saha kapatılır. En önemlisi de o takıma sahasında en az 2-3 maç seyircisiz oynama cezası verilir. Ne oldu? Ersoy’un ilk olayında Trabzonspor 2 milyar ceza aldı, şimdi Erzurumspor da herhalde 2 yahut 3 milyar ceza alacak, bu iş de kapanacak. Benim iddiam, ille Trabzonspor’un, şu takımın, bu takımın sahasının kapanması değil. Hakemlerin bu olayda bir örnek davranış içinde olmaları ve diğer takımlara da güzel bir ders vermeleri. Bu hangi takım olur, hangi şehir olur hiç önemli değil. Sen hala köşende oturuyorsun.

Boykot

Gelelim Çakır’a. Çakır ile 2-3 kez telefonda konuştuk. Kardeşim dedim, tribünlerden çok galiz küfürler tempolanıyor. Sizin hakemler olarak en ufak bir reaksiyonunuz yok. Ağabey dedi, bize verilen talimat şu: Küfür edildiği zaman anons yaptırın ancak maçı tamamlayın. Haa, fiili bir tavranış olursa o zaman maçı durdurun, tatil edin. Eee, şimdi soruyorum Serdar Çakır’a, geçen gün telefonda da sordum. Siz dernek başkanı olarak hakemlerinizi korumak için ne gibi bir davranış içine girdiniz. Yahut gireceksiniz. Bir boykot yapmayı düşünmez misiniz? Böyle bir davranış içine girerseniz, ben ve benim gibi futbol adamlarının hepsi sizin yanınızda olur. Ama ne yazık ki, sen de Hilmi Ok gibi sus pussun be kardeşim.

Hani hakemler pısırık değildi. Sen harekete geçmek için kimden korkuyorsun. Türk futboluna yazık ediyorsunuz. Asla hiç kimseye güdümlü olmayın.

Yine “cip” konusu 🙂

14 Mayıs 2000Skandal mektup – Turgay Şeren

Futbol Federasyonu’ndan Bakan’a

Cipler hususunda, Bakanlık tarafından yöneltilen soruların federasyonumuzca cevaplandırılabilmesi mümkün değildir

Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın, milli futbolculara verilecek cipler konusunda sorduğu sorulara, Futbol Federasyonu’ndan inanılmaz bir yanıt geldi. Federasyon, Ata Aksu imzalı mektupta Bakan Fikret Ünlü’ye, “Federasyonumuzun söz konusu cipler ile alakalı hiçbir maddi vecibesi veya taahhüdü bulunmamaktadır” dedi.

Futbol Federasyonu’na günlerdir şunu soruyorum: “Milli Takım futbolcularına verilen Mercedes marka ciplerin bedelini kim ödedi?” Ancak federasyon hep sustu. Onlara bir de söz verdim. “Yanıtınızı aynen yayınlayacağım.”

Ne yazık ki bugüne kadar ne Haluk Ulusoy’dan, ne de federasyondan bu yazılara hiç bir yanıt gelmedi.

Önceki gün Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü’ye fakslanan ve altında Türkiye Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu’nun imzası bulunan bir belge elime geçti. Okudukça tüylerim diken diken oldu.

Bu belgede dile getirilen ifadelerin gerçekle hiç bir ilgisi yok. Bana yanıt vermekten kaçınan federasyon, Sayın Bakana bakın neler yazmış.

Bu utanç vesikasını hep birlikte okuyalım ve yorumlayalım.

Yazının başında Ata Aksu çok çirkin sataşmalar yapıyor. “Peşin hükümlü bazı kişilerin abartmasıdır bu cip olayları” gibi, ona yakışan suçlamalarda bulunuyor. Tabii bu suçlamaları yapanın utanması lazım. Ancak Ata Aksu nasıl utanır onu bilemiyorum.

Şimdi gelelim Federasyonun Spor bakanlığına gönderdiği açıklamaya:

“27.04.2000 tarihli Bakanlığınızı bilgilendiren Federasyon açıklamasında da izah edildiği üzere, milli takım oyuncularına verilen cipler tamamen Federasyonumuz dışında olup, Federasyonumuz söz konusu cipler ile alakalı olarak her nam altında olursa olsun bir bedel ödememiştir. Federasyonumuzun söz konusu cipler ile alakalı hiçbir maddi vecibesi ve/veya taahhüdü bulunmamaktadır.

BU SEBEPLE SÖZ KONUSU CİPLERİN HANGİ KAYNAKTAN KARŞILANDIĞI, KEZA MALİ VECİBELERİNİN HANGİ KAYNAKTAN KARŞILANACAĞI, FEDERASYONUMUZ TARAFINDAN BİLİNEN BİR KONU OLMAYIP, BU HUSUSTA SAYIN BAKANLIK TARAFINDAN YÖNELTİLEN SORULARIN FEDERASYONUMUZ TARAFINDAN CEVAPLANDIRILABİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.”

Yukarıdaki yazıyı defalarca okuyun, tam bir utanç vesikasıdır. Şimdi gelelim benim söyleyeceklerime…

Federasyon, Fikret Ünlü’ye gönderdiği mektupta Bakanlığın soruları için “Cevaplandırılabilmesi mümkün değildir” diyor. Oysa aynı Futbol Federasyonu, Mercedes firmasının taahhüt mektubunu Milli futbolculara tek tek vermişti.

Ey Ata Aksu, sen, Fanatik Gazetesi’ndeki federasyonla ve başkanınla ilgili röportajında, “Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy futbolculara bu sözü vermiştir ve verdiği sözün arkasında da duracaktır” demedin mi? Sonra defalarca sana sorulan cipler konusunda başkan Ulusoy’un bunu cebinden karşılayacağını söylemedin mi? Şimdi nasıl oluyor da Futbol Federasyonu’nun ve başkanının bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını söyleyerek önce Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nı sonra da Türk futbol kamuoyunu yanıltmak istiyorsun? Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, milli takım futbolcularının gözlerinin içine baka baka bu sözü vermedi mi? İstersen yerini de ben hatırlatayım. Finlandiya maçı dönüşü uçakta. Hatta Alpay’ın, “Sayın Başkanım, sizin altınızdaki Range Rover gibi mi?” sorusuna, “Evet Range Rover” cevabını vermedi mi? Bunları ne çabuk unutuyorsun da, futbol federasyonumuzun ciplerle hiçbir alakası yoktur gibi sözleri yüzün kızarmadan ifade edebiliyorsun?

Arkadaş, Mercedes fabrikasının verdiği garanti sertifikalarını, milli takım futbolcularına federasyon tarafından dağıtmadın mı? Bu sertifikaları Futbol Federasyonu’nun İcra Kurulu Koordinatörü Metin Kazancıoğlu imza kaşılığı futbolculara tek tek teslim etmedi mi? Nasıl oluyor da Futbol Federasyonu’nun bu konunun dışında olduğunu iddia ediyorsun ve bunları gerçekmiş gibi gösteriyorsun?

Ayrıca Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, cip krizini önlemek için hem Mustafa Denizli hem de milli takım futbolcuları ile Mövenpick Oteli’nde günlerce toplantı yapmadı mı? Sen Ata Aksu, bu cipleri finanse etmek için kapı kapı otomobil firmalarını dolaşmadın mı? Onlarla günlerce pazarlık yapmadın mı?

Ey Türk futbolunu yöneten Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Başkan Vekili Ata Aksu ve Yönetim Kurulu üyeleri… Konuştukça, birşeyler yapmak istedikçe, kedi pisliğini kapar gibi davrandıkça yanlışlarınızı gizlemek çabasında olduğunuz sürece, dibe batıyorsunuz. Şu anda da dibe oturmuş durumdasınız. Ne yazık ki Türk futbolu sizler tarafından yönetiliyor.

Ey spor kulüplerimizin başkanları. Yeni yasaya ben çok destek verdim, nedeni, sizlerin hep söylediğiniz bir şeyin gerçekleşmesiydi: “Futbol federasyonu, kulüplerin federasyonudur. Taban birliklerinin aramızda işi yoktur.” Bu yasa size bu şansı verdi. Türk futbolunu yönetecek futbol federasyonunun seçimini sizler yapacaksınız. Bu federasyonun başkanını ve onun tespit edeceği yönetim kurulu üyelerini mi seçeceksiniz? Bunu yaparsanız, sizlere de yazıklar olsun.

Son derece başarısız bir sezon geçiren Fenerbahçe 14 Mayıs günü İnönü Stadı’nda Beşiktaş derbisine çıkar. G.Saray bir gün önce Altay’a yenilmiş ve Beşiktaş’ın kazanması halinde şampiyonluk düğümü son haftaya kalacaktır. Maç öncesinde Fenerbahçe yöneticileri ne birileriyle Papermoon’da yemek yerler, ne de başka görüşmeler yaparlar. Formsuz Fenerbahçe formda Beşiktaş’ı 2-1 yener ve G.Saray şampiyon olur. F.Bahçe teknik direktörü Turhan Sofuoğlu sezon boyu oynadığı tüm derbileri kazanmıştır.

17 Mayıs tarihinde G.Saray UEFA Kupası’nı kazanır.

Hemen ardından G.Saray’a devletin para ödülü vermesi gerektiği konusu işlenmeye başlanır.

Tüm partiler bunu sahiplenici açıklamalar yaparlar. Yıllardır G.Saray’a destek olan Mesut Yılmaz ve ANAP bu önerinin en sıkı destekçileridir. G.Saray’dan ayrılacağı konuşulan Fatih Terim 23 Mayıs tarihindeki Ankara turunda ANAP Meclis Grubu’nda konuşur:

“G.Saray’da kalmak adına, istikrar adına ve bu çok sevdiğim, hepsi benim birer evladım olan oyuncularımdan, sizlerden ayrılmamak adına her türlü fedakarlığı sonuna kadar yapacağımdan hiç şüpheniz olmasın”.

Aynı gün Galatasaray’ın TBMM turunda, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, “25 milyon dolar ödül verilecek” der. Devlet Bakanı Fikret Ünlü rakamı onaylar ve yasanın gecikme olasılığına karşı öngörülen para ödülünün önceden verilmesine çalıştıklarını söyler.

TBMM’de tam destek G.Saray, TBMM destek turunda 25 milyon dolarlık ödülü kaptı. Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, ANAP lideri Mesut Yılmaz, DYP lideri Tansu Çiller ve FP lideri Recai Kutan’ı birbiri ardına ziyaret eden sarı kırmızılı yöneticiler, ‘‘ödül yasası’’ konusunda tam destek sözü aldılar.

Fenerbahçeliler Derneği Yönetim Kurulu, G.Saray’a yapılacak maddi yardım konusunun “abartıldığını” savununan bir yazılı açıklama yapar. Para yardımının abartılı bir miktar olmasının diğer kulüplere haksızlık olduğu belirtilir.

26 Mayıs 2000 tarihinde Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Futbol Federasyonu ile ilgili yaptığı soruşturmanın dosyaları bakanlığa ulaşır. 12 klasörden oluşan dosyaları Gençlik ve Spor Müdürlüğü Müfettişlerine incellettiren Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün, dosyalarda yer alan usulsüz harcamalar ve ihaleler nedeniyle federasyonu savcılığa vereceği bildirilir. Raporda savcılığa ve defterdarlıklara gönderilmesi gereken bölümlerin fotokopilerinin çekildiği de ifade edilir.

İşte raporda öne sürülen ve suç unsuru taşıyan iddialar:

Usulsüz İhale

1- Futbol Federasyonu’nun 4. Leventte bulunan binasının oto parkının üstünün kapatılması ve arka bahçeye yapılan işler için bir firmaya verilecek şekilde ihale manüple edildiği, bu nedenle suç işlendiği

2- Beylerbeyi tesislerindeki dekarsyon ve tadilat işlemleri için bir firmadan teklif alındığı, ancak zaten aynı işin aynı firmaya 22 gün önce verilmiş olduğunun tesbit edildiği

3- Trabzon da yapılacak tesisler için herhangi bir teknik özellik şartnamesi hazırlanmadan, başka firma ve kişilerden teklif alınmadan, yönetim kurulu kararı olmaksızın, tesislerin proje işlerinin bir mimara verildiği

Otel Harcamaları

4- Federasyon başkanı Haluk Ulusoy , yönetim kurulu, genel sekreteri ve başkan danışmanlarının otel faturalarında ekstra harcamalar olarak tabir edilen giderlerin fatura toplamlarının çok üzerinde olduğu

5- Ulusoy’un danışmanlarının otel faturalarının çok yüksek olduğu aynı gün, aynı isimle aynı ve farklı odalar kiraladıkları

6- Bütün bu işlemlerin 300 kişinin çalıştığı futbol federasyonunda el yazısı notlarla verildiği, ve serbest meslek makbuzu alınmadığı

Raporda ayrıca usulsüz harcamaların zimmet çıkartılarak, bu harcamaları yapanlardan tahsil edilmesi gerektiği de belirtilir.

29 Mayıs 2000 tarihinde Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu yetkilileri hakkında adli soruşturma başlatılması amacıyla dosyayı Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderir.

Başbakanlık müfettişleri, Ünlü’nün oluruyla 110 sayfalık raporu 28 Mayıs’ta Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Mesutoğlu’na iletirler. Savcılık, emniyeti suistimal iddiaları içeren dosyayı 20 gün içinde inceleyerek, gerekli gördüğü taktirde Asliye Ceza Mahkemelerine sevkedecektir.

07 Haziran 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Büyük baskı

Bugün yapılacak başkanlık seçimi öncesi federasyonun kulüplere yolladığı fakslar şaşkınlık yarattı. Ve skandal olarak yorumlandı.

İMZALAYIP YOLLAYIN

Haluk Ulusoy federasyonu, Türkiye Futbol Federasyonu Yasası çıkarken, üyelere uyguladığı baskıyı aynen bugün yapılacak federasyon başkanlığı seçimlerinde de tekrarlıyor. Üyelere gönderilen hanesinde, “Haluk Ulusoy” adının bulunduğu faksta aynen şunlar yazılıyor ve imzalanıp yollanması isteniyor.

“Türkiye Futbol Federasyonu” Genel Kurul Başkanlığı’na – ANKARA

Türkiye Futbol Federasyonu başkan adaylığına Sayın Haluk Ulusoy’u teklif ediyorum.

Saygılarımla

Genel Kurul Delegesi ve imza

Bu yazıyı görenler, “Bu resmen baskı, aba altından sopa göstermek gibi” yorumunu yapıyorlar.

Kulüplere yollanan bu faks futbol kamuoyunda şaşkınlık yarattı. Bazı kulüp başkanlarının, kazanırsa yardımdan oluruz korkusuyla, gelen faksı kerhen imzalayıp, federasyona yolladıkları ve bunu bir baskı olarak gördükleri bildiriliyor. ‘Federasyon gittikçe güvenirliğini yitiriyor’ yorumları yapılmasına neden oluyor.

Yaptığı harcamalar yüzünden Başbakanlık müfettişlerinin raporlarıyla savcılığa sevkedilen Futbol Federasyonu Yönetimi, aklanmak için genel kurula çıkıyor. Spor Toto Teşkilat Müdürü Erdenay Oflas’ın, kongre ilanının yasal sürede yapılmadığı gerekçesiyle Ankara 13.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açtığı davayı hakim Yetkin Görbil reddetti.

Bugün saat 10.00’da TÜBİTAK Feza Gürsoy Salonu’nda yapılacak toplantıda çoğunluk sağlandığı takdirde, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’la, ona rakip çıkan milli takımlar eski sorumlusu Ayhan Bermek, kozlarını paylaşacak. Çoğunluk sağlanamazsa, toplantı yarına ertelenecek. Kongrede, ana statü, yeni futbol yasası, milli takımların prim sistemleri ve 5+2 konuları da tartışılacak.

Futbol Federasyonu başkanlığı seçimi için adaylığını koyan Ayhan Bermek, seçimlerinin sadece futbol kulüplerini değil, tüm ülke insanını ilgilendirdiğini vurguladı. Bermek, “Ülkemizin dünyadaki yerine önemli bir katkı sağlayacak olan futbol, yeni çağa uygun yönetime bir an evvel kavuşmalıdır. Fırsat kaçmamalıdır, bunun vebali büyüktür” dedi.

Programının “itibar ve güven programı” olduğunu kaydeden Bermek, “Kulüplerimizin ihtiyacı olan yeni kaynakları yaratmak, Türk futboluna topyekün kalkınmayı adaletle yerine getirecek olan vizyonumu sizlerle birlikte hayata geçirebilmek, Türk futbolunu geri dönülmeyecek bir biçimde dünyada hakettiği yere getirmek ve herkesin daha fazla kazanması, hakça paylaşması için adayım” diye konuştu.

Genel istek üzerine başkanlığa adaylığını koyduğunu ifade eden Ayhan Bermek, “İyiki de koymuşum. Aksi halde yarın (bugün) seçim değil, tasdik olacaktı. Tek adaylı bir seçimin tek ayağı topal olurdu” dedi. Yeni yönetim anlayışının; adil, tarafsız, şeffaf, demokratik yönetim olacağını vurgulayan Bermek, kaynak artırımının esas alınacağını, bunun için de daha büyük gelir pastası üzerinde duracaklarını ifade etti.

Bermek, “Spor Toto gelirlerinin federasyona devri, büyük kulüplerin de ortak olacağı gayrimenkul yatırımı planlaması ve diğer kaynakların hayata geçirilmesi suretiyle hedeflenen kaynak artırımı sağlanacaktır” dedi. Tarafsızlık ilkesine de özen göstereceklerini ifade eden Bermek, bütün kulüplerin federasyonu olacaklarını ifade etti.

Başkan adayı Bermek, “Bu seçimde galip gelmek önemli ama Türk futbolunun galip gelmesi daha da önemli. Biraz tehirli olarak yola çıktık. Ama inançlıyız. Yarınki (bugün) seçimlerle sağduyunun hakim olacağına inanıyorum” dedi. Kendi vizyonuna ve felsefesine uygun bir ekiple çalışacağını belirten Bermek, yönetim kurulu listesini ise yarın (bugün) açıklayacağını söyledi.

Ayhan Bermek, hakem ve hakem gözlemcilerin aynı birimce atanmasına karşı olurken, Merkez Hakem Kurulu’nun, kendisince en zayıf noktasının bu olduğunu söyledi. Bermek, birlikte çalıştığı federasyonlarda da eksikler olduğunu vurgulayarak, “Bunları o zaman da görüyordum. Ama o zaman iktidar değildim. Şimdi bu eksiklikleri gidermek için iktidar olmak istiyorum” diye konuştu.

Ayhan Bermek, genel kurulun daha sonra iptal edilmesi durumunda tutumunun ne olacağı şeklindeki bir soruya ise “Ben zoraki aday olmadım. İnançla aday oldum, demokrasiye inanıyorum. Ben Türkiye için varım ve beni isteyenler olduğu sürece de var olacağım” yanıtını verirken, federasyonu dışarıdan değil Pembe Köşk’ten yöneteceğini açıkladı. Bermek, naklen yayınlarda haber amaçlı görüntüler hakkındaki sorunların hatırlatılması üzerine de “Mukavele şartları yerine getirilir” diye konuştu.

7 Haziran 2000 tarihinde yapılan seçimi kazanan Haluk Ulusoy yeniden başkanlığa seçilir. Ulusoy 103 delegenin 82’sinin oyunu alırken, diğer aday Ayhan Bermek 21 oyda kalır.

Ulusoy’un listesi şöyledir: Bayram Yağcı, Selami Özdemir, Haşim Saitoğlu, Mukan Perinçek, Cem Özgür, İsmail Dilber, Levent Kızıl, Şeref Has, Hüsnü Hayali, Murat Aksu, Hikmet Çinçin.

Denetleme Kurulu: Engin Berker, Sezai Onaral, Refik Arkan, Vehbi Karabıyık, Vahap Adıyaman.

Tahkim Kurulu: Türker Arslan, Celil Demircioğlu, Erkan Vardar, Gürol Kaymak, Sabri Ersavaş.

Aynı gün Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve çiçeği burnunda yönetimi, yabancı futbolcu kontenjanı olarak kulüplere 5+2 statüsünü çıkaracakları konusunda söz verirler. Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz ve Galatasaray Asbaşkanı Mehmet Cansun’un yanında Kulüpler Birliği’nin bu konuda yazılı istekleri bulunduğunu açıklayan Haluk Ulusoy, yeni sezonda bu konunun kulüplerin isteği doğrultusunda düzenleneceğini açıklar.

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15