FENERLEAKS

Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır!

Posts Tagged ‘İlhan Cavcav

BİNLERCE DANSÖZ VAR!

leave a comment »

Orduspor Kulübü Başkanı Nedim Türkmen 12 Şubat 2012 gecesi TV8’deki Herşey Futbol programına bağlanarak 14 Anadolu kulübünün İlhan Cavcav başkanlığında toplanarak Mehmet Ali Aydınlar’ın yeniden TFF başkanı olması için çalışma başlatacağını söyledi.

” Bizim fikrimiz net. Mehmet Ali Aydınlar’ın başladığı işi bitirmesi doğru olur. Bu en ağır krizde kim başkan olursa olsun herşeye sıfırdan başlaması gerekecek. Aydınlar, UEFA ile görüştü, düşme olmayacağını yönünde kağıt aldı. Bu işi bitirmeye yakındı.
14 Anadolu kulübü Ankara’da bir araya geleceğiz. İlhan Cavcav’ın önderliğinde. Mehmet Ali Aydınlar’ın devam etmesini isteyeceğiz. Play-Off’tan önce kararın alınıp bu işin bitmesini istiyoruz. Krizin sürmesi bizi uçuruma atıyor. 8 ay geçmiş aynı problem devam ediyor. Bu problemi çözeceğiz. Bu toplantıda Kulüpler Birliği Başkanlığı ile bir gündemimiz yok. Önemli olan Mehmet Ali Aydınlar’ın tekrar dönmesi”.

 


 

13 Şubat 2012: Spor Toto Süper Lig’de mücadele eden 11 takımın yöneticisi, Kulüpler Birliği Onursal Başkanı İlhan Cavcav’ın daveti üzerine biraraya geldi. Toplantı sonrası açıklama yapan Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav, “TFF başkan adayı konusunda konuştuk ama mutabakat sağlayamadık” dedi.

Written by kesinofsayt

13 Şubat 2012 at 14:38

HALUK ULUSOY DOSYASI – 12

leave a comment »

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, 2 Haziran 2004’de 2003-04 Sezonu Profesyonel Futbol Ligleri ile PAF Ligi’ni tescil eder. Başkanvekili Ata Aksu, İstanbulspor ile Bursaspor Kulüplerinin yaptığı, “Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçının anlaşmalı karşılaşma olduğu” şeklindeki başvuruları görüştüklerini kayderken, Şike Tahkik Kurulu’nun verdiği ‘Anlaşmalı maç oynanmamıştır’ kararını onayladıklarını söyler.

Aksu, ligde yabancı futbolcu planlamasında bir değişiklik yapmadıklarını ifade eder. Daha önce belirledikleri gibi liglerde sözleşme yapılan 6 futbolcunun aynı anda oynayabileceğini anlatan Başkanvekili, 2005-06 sezonundan itibaren de yabancı futbolcu sayısının 5’e indirileceğini hatırlatır. Aksu, federasyonun, İkinci Lig (A) Kategorisi’ndeki takımlara, Türk Cumhuriyetlerinden futbolcu transferine izin verdiğini bildirir.

Başkanvekili Ata Aksu, futbolcuların sözleşmeleriyle ilgili olarak da şunları söyler:

“Futbolcu, tek taraflı fesih yapması halinde aynı yıl içinde başka bir takımla sözleşme yapamayacak.”

Aynı gün Beşiktaş Kulübü’nün yeni başkanı Yıldırım Demirören ve yöneticiler, Futbol Federasyonu’na nezaket ziyaretinde bulunur. Ziyaret sonrası başkanı Haluk Ulusoy, “Beşiktaş, Yıldırım Demirören önderliğinde doruğa ulaşacaktır. 3-4 kulüp başkanının biraraya gelip havuz sistemi hakkında konuştuğunu gözlemledim. Şu bilinsin: Benim olduğum yerde Beşiktaş’ın haklarını kimseye yedirmem” der.

Yani yine TFF başkanlığı yerine kulüp başkanlığına soyundu Ulusoy. Hatırlarsanız daha önce de Galatasaray basın sözcüsü gibi bir demeci olmuştur. Ulusoy’un tarafsızlığı ve herkese eşit mesafede olma anlayışının ne olduğu konusunda çarpıcı bir örnek daha…

Spordan Sorumlu Devlet eski Bakanı ve Trabzonspor’un eski başkanı Mehmet Ali Yılmaz, 3 Haziran 2004 tarihinde Futbol Federasyonu başkanlığına aday olduğunu açıklar. Mehmet Ali Yılmaz, “Futbol Federasyonu Kanunu’nu çıkartan ve uygulayan kişi olarak, kendimi aday olma konusunda vebal altında hissettim” der.

10 Haziran 2004 tarihli bir haber Ulusoy’un adaylığının tehlikede olduğunu yazmaktadır:

3813 sayılı TFF Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Kanunu’un 7. maddesinin 1. fıkrasına, “Başkan, en fazla üst üste 2 dönem seçilebilir” ibaresi eklenirken, bazı hukukçular, rektörlük ve baro seçimlerini emsal göstererek, Haluk Ulusoy’un başkan adayı olamayacağı tartışmasını başlattı. Danıştay 5. Dairesi’nin İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörlüğü için yapılan seçim işlemine ilişkin verdiği kararın, TFF Kanunu’na benzerliğini öne süren hukukçular, şu benzer örnekleri verdi:

Daha önce Konya Barosu’nda 3 dönem başkanlık yapan Abdullah Akçay’ın, bir kez daha seçilmesi sonrasında mazbatasını alamaması nedeniyle Yüksek Seçim Kurulu’na yapmış olduğu itiraz sonucunda, Yüksek Seçim Kurulu şu kararı verdi:

“Avukatlık Kanunu’nun 96. maddesinde, baro başkanının 2 yıllık bir görev süresi için seçileceği ve yeniden seçilmenin mümkün olduğu hükme bağlanmışken, bu maddeye 02.05.2001 gün ve 4667 sayılı kanunla ek yapılarak, görev süresinin 2 dönemden fazla olamayacağı belirtilmiştir. Dosyadaki belgelerden Av.Abudullah Akçay’ın daha önce 23.10.1996-14.10.1998 ve 14.10.1998-11.10 200 yıllarında baro başkanlığıı yaptığı bu tarihte 3. kez seçildiği, başkanlığı yürütürken, 13.10.2002 tarihinde aynı göreve yeniden seçildiği anlaşılmıştır. Yasanının 96. maddesiyle getirilen baro başkanlığının 2 dönemden fazla olamayacağı yolundaki sınırlamanın, 4667 sayılı yasanının yürürlüğe girdiği 02.05.2001 tarihinden önceki dönemleri de kapsayıp kapsamadığı konusu, uyuşmazlığı özünü oluşturmaktadır. 4667 sayılı yasayla 96. maddeye eklenen hükümle, baro başkanlığı süresini en çok 2 dönemle sınırlayan genel bir düzenleme getirilmiştir. Bu 2 dönemi yasanın yürürlüğünden önce tamamlamış olanların genel kurulun dışında kalmaları, ancak geçici bir maddeyle buna olanak veren istisnai bir düzenleme yapılmasıyla mümkün olup, yasada bu imkanı veren geçici bir maüdde bulunmamamaktadır. Bu huhkuki durum karşısında 4667 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 02.05.2001 tarihinden önce 3 dönem baro başkanlığı yapan Av.Abdullah Akçay’ın 13.10.2002 tarihinde yapılan baro başkanlığı seçiminde aday olmasında ve seçilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”

Bu hükümle Konya Barosu Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesine karar verilirken, emsal karar olarak İ.Ü. rektör seçimlerinde verilen karar gösterildi.

Kararda, “Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 01.07.1994 gün ve 19931/758 esas, 1994/536 karar sayılı kararlarına konu edilen ve İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü için yapılan seçim işlemine ilişkin Danıştay 5. Dairesi’nin 16.09.1993 ve 1992/3747 esas, 1993/3178 karar sayılı kararının onanmasına karar verilmiştir. Danıştay 5. Dairesi’nin temyize tabi söz konusu kararında da açıklandığı üzere ‘2 dönemden fazla rektörlük yapılamaz’ hükmüyle, rektörlük süresini en çok 2 dönemle sınırlayan genel bir kural getirildiği, bu dönemleri yasanın yürürlüğünden önce tamamlamış olanların genel kural kapsamı dışında kalmalarının, ancak geçici maddeyle getirilecek ayrık bir düzenlemeyle mümkün olduğu ve böyle bir düzenlemenin bulunmadığı vurgulanarak, Danıştay 5. Dairesi’nin söz konusu kararı onanmıştır” hükmü yer aldı.

Konuyla ilgili olarak açıklamada bulunan Ankara Barosu Başkanı Semih Güner, Konya Barosu seçimleri sonrasında Yüksek Seçim Kurulu’nun, yapılan itiraz nedeniyle seçimi iptal ettiğini, söz konusu kararı Karaman Barosu Başkanı Bayram Ali Bulut’a da uyguladığını söyledi. Güner, 2 dönem başkanlık yapmış, Kütahya ve Zonguldak Barosu’na aday olan kişilerin ise itiraz olmadığı için görevlerini sürdürdüğünü kaydetti.

Futbol Federasyonu Kanunu’nda yapılan değişikliğin Avukatlık Kanunu’ndakiyle söylem olarak aynı olduğunu belirten Güner, Haluk Ulusoy’un adaylığı konusunda da sıkıntı yaşanacağını ifade etti. Güner, “Yüksek Seçim Kurulu, baro seçimlerinde uyguladığı kararı, Futbol Federasyonu seçimlerinde de uygularsa, sıkıntı yaşanır” diye konuştu.

2 Haziran günü “Şu bilinsin: Benim olduğum yerde Beşiktaş’ın haklarını kimseye yedirmem” diyen Ulusoy’a ilk destek 15 Haziran 2004’de Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören’den gelir. Demirören, Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimlerinde Haluk Ulusoy’u desteklediklerini söyler. Ulusoy için, ‘Türk futbolunun mimarı’ benzetmesini yapan Demirören, “Futbolumuz onun yönetiminde altın çağını yaşamıştır” der ve şöyle devam eder:

“Ulusoy ve ekibi, kanun ve kurumlara saygılı bir yönetim şekli ile Türkiye’deki futbol kulüplerine çağ atlatmıştır. Futbol Federasyonu Başkanı ve yönetimi, kulüplerin yayın hakları konusunda doğrulardan asla taviz vermemiştir. Görevde bulunduğu süre içerisinde yaptığı çalışmalarla Türk futbolunu ve futbolcusunu Avrupa’da saygın bir hale getirmiştir. A Milli Takımımız’ın dünya üçüncülüğünü elde etmesinde, Haluk Ulusoy federasyonu en önemli rolü oynamıştır. Futbol Federasyonu, kulüplerin haklarını koruma konusunda sorumlu kurumdur. Türk futbolunun geleceği açısından, futbolcularımızın yetişmesi ve tesisleşme konusunda büyük başarılara imza atan Haluk Ulusoy’un yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının teminatıdır.

Biz de 101 yıllık geçmişi olan kulübümüzün haklarını sonuna kadar koruyacağız. Beşiktaş Kulübü olarak Haluk Ulusoy ve ekibine sonuna kadar destek vereceğiz.

Hakkımızı kimseye yedirmeyiz. Özellikle naklen yayın konusunda Türkiye’de en yüksek parayı alacak kulüplerin başında geliyoruz. Futbol Federasyonu’nun aldığı kararlara saygı gösteriyoruz. Rakiplerimizin bizden farklı bir uygulama görmesini kabullenemeyiz.”

Eee, ne oldu? Daha 17 Mayıs’ta Beşiktaş’ın teknik direktörü Lucesku Fenerbahçe’nin şampiyon yapıldığını söylememiş miydi?

Lucesku

“Türkiye’de kimin şampiyon olacağı ocak ayında belli oluyor. Bu sezon şampiyon olamayacağımızı ocak ayından itibaren haykırmaya başladım. Çünkü ligin ikinci yarısında tam kadro ile mücadele edemedik.

Sahada yaptığımız mücadeleler, kontrataklar hep kesildi. Sesimizi duyuramadık. Bu sezon Fenerbahçe şampiyon yapıldı. İddia ediyorum bu sistem devam ederse Beşiktaş 10 yıl daha şampiyon olamaz. Göreceksiniz bu yıl Fenerbahçe gelecek yıl başka bir takım ve daha sonraları değişik takımlar şampiyon yapılacak.”

dememiş miydi?
O zaman niye bunları söylemedi Demirören?
Elbette yanıtı olmayan sorular bunlar!

17 Haziran 2004 tarihinde Futbol Federasyonu’nun 26-27 Haziran’da Ankara’da yapılacak seçimli olağan genel kurulunda oy kulanacak delegeler belirlenir.

Seçimlerde oy kulanacak delegeler ve bağlı bulundukları kurumları ile kulüpler şöyledir:

TFF Başkanlığı’nı asaleten 6 aydan fazla yapanlar:
A.Faik Gökay, Hasan Polat, S.Sahir Gürkan, M.Kemal Ulusu, Erdenay Oflas, Ali Uras, Halim Çorbalı, Cemal Saltık, Yılmaz Tokatlı, Haluk Ulusoy

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK):
Togay Bayatlı, Erdoğan Arıpınar, Altan Ayanoğlu, Türker Aslan

FİFA ve UEFA İcra Kurulu Komisyonları:
Şenes Erzik, Necdet Çobanlı, Levent Bıçakçı, Süheyl Önen, Mehmet Binnet

Üniversiteler Spor Federasyonu:
Kemal Tamer

İşitme Engelliler Federasyonu:
Oktay Aktaş

Büyükler Olimpiyat, Dünya, Kıta Şampiyonası Finali ile Avrupa Şampiyonası En Az Yarı Final Yönetmiş Faal Olmayan Hakemler:
Muzaffer Sarvan

(A) Milli Takım Teknik Direktörleri:
Coşkun Özarı, Şeref Görkey, Doğan Andaç, Metin Türel, Fethi Demircan, Yılmaz Gökdel, Mustafa Denizli, Tınaz Tırpan, Fatih Terim, Şenol Güneş

(A) Milli Futbolcular:
Oğuz Çetin, Recep Çetin, Hami Mandıralı, Lefter Küçükandonyadis, Cemil Turan, Gökhan Keskin

Profesyonel Futbolcular Derneği:
Turgay Şeren, Candemir Berkman

Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu:
Orhan Saka

Türkiye Futbol Adamları Derneği:
Hadi Neşet Türkmen, Adem Yılmaz

Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği:
İsmail Dilber, Özkan Sümer

Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği:
Mustafa Çulcu, Hilmi Ok, Mevlüt Güzel

Birinci Süper Lig:
Fenerbahçe: Aziz Yıldırım, Nihat Özdemir, Nihat Özbağı, Murat Özaydınlı, Mahmut Uslu, H.Bilal Kutlualp, Davut Dişli

Trabzonspor: Atay Aktuğ, Nevzat Şakar, Sıtkı Hacısalihoğlu, Muammer Saka, İbrahim Şahin, Süleyman Atal, Hüsnü Hayali

Beşiktaş: Yıldırım Demirören, Murat Aksu, Kenan Öner, Can Akın Çağlar, Adnan Demir, Hakan Kalkavan, Latif Ayaz

Galatasaray: Özhan Canaydın, Ergun Gürsoy, Refik Arkan, Mehmet Helvacı, Selami Özdemir, Mustafa Sarıgül, Cengiz Özyalçın

Gaziantepspor: Celal Doğan, Ata Aksu, Asım Atmaz, M.Bülent Mamatoğlu, Yavuz Sözmen

Denizlispor: Zafer Katrancı, Ali İpek, Sedat Semirci, Yurdal Duman, M.Turgut Dalaman

Samsunspor: İsmail Uyanık, Galip Öztürk, Refik Moral, Tarık Kaptan, Süleyman Salur

Malatyaspor: Hikmet Tanrıverdi, Metehan Berktaş, Süleyman Karaman, Yunus Akdaş, Serdar Seda Güzelaydın

Ankaragücü: Cemal Aydın, M.Kemal Ünsal, Serdar Özkazanç, Ömer Çobanoğlu, Reşat Kılıç

Gençlerbirliği: İlhan Cavcav, Atilla Aytek, Abdülkadir Aksoy, M.Ufuk Özertem, Fatih Atay

Konyaspor: Mehmet Köseoğlu, İbrahim Faruk Turhan, Mehmet Okdut, Halil İbrahim Kaplan, Yusuf Genç

Diyarbakırspor: Ahmet Göksu, Selahattin Altındağ, Mahsun Akbulut, Mustafa Alpaslan, Erdal Batmaz

Akçaabat Sebatspor: Veli Sezgin, H.Baki Eyüpoğlu, Şenol Bulut, Serkan Kılıç, Haşim Sayitoğlu

Çaykur Rizespor: Ekrem Cengiz, Cemil Kazancı, Orhan Kanburoğlu, Tahir Kıran, Hasan Ekşi

İstanbulspor: Serdar Öcal, Zeyyat Kafkas, Vasif Soner Çokbilgin, Ali Akkuş, Nedim Türkmen

Sakaryaspor: Selahattin Aydın, M.Yavuz Köprülüoğlu, Abdullah Şen, Erkan Pizrenli, Zeki Çalışkan

Kayseri Erciyesspor: Memduh Büyükkılıç, Ahmet Demircioğlu, Ali Rıza Hasoğlu, Rıfat Besceli, Coşkun Bayraktar

Büyükşehir Belediye Ankaraspor: K.Ramazan Coşkun, M.Emin Katipoğlu, Hilmi Gökçınar, Ahmet Gökçek, Tanju Güvendiren

İkinci Lig (A) Kategorisi:
Bursaspor: Hikmet Şahin, Levent Kızıl
Adanaspor: Çağdaş Ergin, Şahabeddin Yavuzer
Elazığspor: Mustafa Yıldız, Mustafa Urhan
Vestel Manisaspor: Cengiz Ergün, Semih Vardarer
Kocaelispor: Halil İbrahim Saral, Ahmet Yıldırım
Kayserispor: Enver Kemaloğlu, Erol Bedir
Antalyaspor: M.Tevfik Türel, Fettah Tamince
Sivasspor: Mecnun Odyakmaz, Nihat Öztürk
Altay: Ahmet Taşpınar, Mahmut Özgener
Türk Telekomspor: Ferudun Bilgin, Biral Aydemir
Yimpaş Yozgatspor: Dursun Uyar
Karşıyaka: Levent Aziz Güngil
İstanbul Büyükşehir Belediyesi: Nuri Albayrak
Çanakkale Dardanelspor: Osman Niyazi Önen
Karagümrük Kyoto: Cem Duruakan
Sarıyer: M.Sedat Özsoy
Mardinspor: Süleyman Bölünmez
İkinci Lig (B) Kategorisi:
Adana Demirspor: Nevzat Toplukafa
Bucaspor. Yusuf Muhafız
Uşakspor: Asım Kalelioğlu
Nazilli Belediyespor: Esat Ergüler
Marmaris Belediyespor: M.Ali Acar
Eskişehirspor: Halil Ünal
Göztepe: İskender Tuğsuz
Kardemir Karabükspor: Hikmet Ferudun Tankut
Kartalspor: Mevlüt Vural
Orduspor: Şükrü Bodur
Yalovaspor: Nusret Karaalioğluİzmirspor: Ahmet Şakir Uzun
Adıyamanspor: Nöyfel Bozdoğan
Hatayspor: M.Tahir Oktay
Gaziantep Büyükşehir Belediyespor: M.Sait Güven
Tarsus İdmanyurdu: Eyüphan Eyüpoğlu
Şanlıurfaspor: Sebahattin Cevheri
Üçüncü Lig:
Karamanspor: Kamil Eroğlu
Batman Belediyespor: Hüseyin Kalkan
Muşspor: Mustafa Söylemez
Gençlerbirliği ASAŞ Spor: Turgay Kalemci
Ünyespor: Osamn Çakıroğlu
Giresunspor: Osman Çırak
Pendikspor: Fikri Ilgar
Beykoz 1908: Hasan Bülbül
Beylerbeyi: Muzaffer Oflaz
OYAK Renault: Alpay Şar
Denizli Belediyespor: Namık Kemal Eraslan

24 Haziran 2004 tarihinde Mehmet Ali Yılmaz, adaylıktan çekilir. Yılmaz kararını şöyle açıklar:

“Henüz seçilme kriterleri konusunda dahi bir karara varılamadı. Genel kuruldan 15 gün önce, delegelerin belirlenmesi ve onlara genel kurul gündeminin bildirilmesi gerekiyordu. Fakat bu olmadı. Delegelerin nasıl belirleneceği ve gazete ilanlarıyla genel kurula davet işleminin nasıl yapılacağı kanunda gösterilmesine karşın, uygulamada nasıl yapılacağı belli değil. Ayrıca kanunda, 2 dönemden fazla başkanlık yapılamayacağı maddesinin yorumu gibi çeşitli boşluklar bulunuyor.

Genel kurulun tartışılır olacağı ve mahkemelere gidileceği apaçık görülmekte. Çok eski bir spor adamı olan benim için, böyle bir kongreye katılarak olası iddiaları güçlendirmek, kaos yaratmak ve futbolun zarar görmesine sebep teşkil ediyor olmak mümkün değildir”.

Futbol Federasyonu’nun 26 Haziran’da Ankara’da yapılacağı açıklanan genel kurulu, ertelenir. Gençlerbirliği yöneticisi ve Futbol Federasyonu Genel Kurul Delegesi Abdülkadir Aksoy, 25 Haziran 2004’de Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak, kongre ilamının ardından yasal işlemlerin yapılmadığı gerekçesiyle tedbir koydurur. Buna karşılık Futbol Federasyonu avukatları da aynı mahkemeye tedbir kararının iptali için başvurur. Ancak saat 17.00’ye kadar ikinci başvuruya ilişkin karar çıkmadığı için kongre ileri bir tarihe ertelenir.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı ihtiyati tedbir kararı sonrasında bir toplantı yaparak, yeni genel kurul tarihinin, 22 – 23 Temmuz olduğunu açıklar. Açıklamayı yapan Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, isteseler genel kurulu yapabileceklerini, ancak hukuksal bir sorun yaşamamak için yeni tarih belirlediklerini söyler. Aksu, Futbol Federasyonu’nun yine mahkeme kapılarına düştüğünü ifade ederek, “Bu yola gidenler hangi amacı güdüyorlar, hedefleri ne, anlayabilmiş değiliz” diye konuşur. Bu arada görev süresi 7 Haziran’da sona eren Futbol Federasyonu’nun arada geçen sürede bulunduğu hukuki durum ve parasal harcamaların getireceği sakıncaların yeni bir mahkeme yolunu da açabileceği kaydedilir.

26 Haziran 2004’de Silivri’nin Çanta Beldesi’nde İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün yaptırdığı açık basketbol ve voleybol alanlarının açılışını yapan Mehmet Ali Şahin, basın mensuplarının soruları üzerine, Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nun ihtiyati tedbir kararı nedeniyle ertelenmesi konusunda görüşlerini açıklar.

Şahin, bunun bir yargı kararı olduğunu ve yargı kararlarının herkesi bağlayacağını belirterek, “Endişeye gerek yok. Yasaya göre liglerin tescili tarihinden itibaren 45 gün içinde Futbol Federasyonu genel kurulu yapılabilir. Yine yasaya göre 25 Temmuz’a kadar seçimlerin yapılması mümkündür. Nitekim yönetim kurulu da 22 ve 23 Temmuz için genel kurul tarihi vermiştir” diye konuşur.

Naklen yayın ihalesinin gecikmesi nedeniyle bazı endişelerin yaşandığının dile getirildiğini kaydeden Şahin;

“Şu anda Futbol Federasyonu görevinin başındadır. Naklen yayın ihalesini yapma ve süreci başlatma bakımından herhangi bir yasal engel yoktur. Federasyon özerktir. Ben spordan sorumluyum ama özerk federasyonların özerkliğine son derece saygılıyım, işlerine müdahale etmem, gözetim ve denetim yetkilerimin sınırları içinde hareket ederim. Kendilerine tavsiyem şudur: Bir an önce naklen yayın ihalesini başlatırlarsa faydalı bir iş yaparlar ve spekülasyonları önlemiş olurlar diye düşünüyorum. 22 Temmuz’dan önce naklen yayınla ilgili süreci başlatırlarsa, Türk futboluna daha önce yapmış oldukları hizmetlerin üstüne bir yenisini eklemiş olurlar.”

27 Haziran 2004’de futbolun özerkliğe kavuşmasında büyük pay sahibi olan Turgay Aksoylu yaşanan kaosu değerlendirir:

Soru: Türk futbolunun özerkliğe ilk adımını atmasında rolünüzün büyük olduğu kamuoyunda bilinmekte. O dönemde neler yaşandı?
Cevap: Futbol dünyasının değerli hocaları, spor yazarları, Türk futbolunun gelişmesi için özerkliğin şart olduğu fikrinde birleşiyorlardı. Ben de bu düşünceleri Turgut Bey’e açtım. Büyük bir coşkuyla tüm spor adamlarını konuta çağırmamı istedi. Coşkun Özarı başta olmak üzere Lefter, Can Bartu, rahmetli Metin Oktay, Turgay Şeren ve spor müdürlerini konuta çağırdım. O görüşmelerde Gündüz Tekin Onay ve Tamer Güney Hoca’nın hazırladığı taslak (Avrupa ülkelerinden gelen taslakların tercümesi yapıldı) tarafımdan Başbakan’a verildi. Başbakan bu taslağı Spordan Sorumlu Bakan’a verdi. Bakan, taslakta değişiklikler yaparak adeta yarı-özerklik üzerinde durdu, yetkiyi vermemek için direndi. Günlerce konutta kalıp durumu Turgut Bey’e bildiriyordum. O dönem de bir güç savaşı yaşanıyordu. Bürokrasi direndi, olay uzadı. İlk defa buradan açıklayacağım, aradan bir sene geçtikten sonra Turgut Bey, Spor Bakanı’nı değiştirdi. (Aksoylu’nun ismini vermediği bakanın Hasan Celal Güzel olduğu ifade edildi) Daha sonra özerklikle ilgili yasa çıktı. Bu yasanın çıkışında şimdi AKP Amasya Belediye Başkanı olan Sayın İsmet Özarslan’ın çok katkısı oldu.

Soru: Son aylarda özerklik tartışılır duruma geldi. Başbakanlık müfettişleri teftiş raporları hazırladı. Bunlar için ne diyeceksiniz?
Cevap: Benim de içinde bulunduğum dönemde, ilk özerk Futbol Federasyonu zamanında böyle iddialar olmadı. Sayın Başkan Şenes Erzik bu konuda çok titiz ve duyarlıydı. Yayın gelirleri arttığı için bu dönemde iddialar çoğaldı. Doğruluğunu bilmiyorum, inşallah dedikodudan ibarettir.

Soru: Şenes Erzik ile birlikte çalıştığınız ilk özerk Futbol Federasyonu’nda Piontek, Derwall ve Fatih Terim gibi isimlerle çalıştınız. Hatta pek çok ünlü isim dış ilişkilerinizi götürüyordu. Bu konuda ne diyeceksiniz? Şenes Erzik başarılı oldu mu?
Cevap: Şenes Erzik’i başkanlık için Turgut Bey’e önerdiğimde bana, ‘Niye partiyi kurarken Şenes Bey’i getirmedin’ diye sordu. Eğer o dönem yanlış bir tercih yapsaydım hem Turgut bey hem Türk futbolu yara alırdı. Sayın Erzik şu anda Avrupa futbolunun ikinci adamı, UEFA başkanının yerine pek çok toplantıya başkanlık yapıyor.. Yaklaşık 2 yıl sonra yapılacak seçimlerde en büyük şansı olan başkan adayı. Bence Avrupa Birliği için gün istediğimiz dönemde kendisine sahip çıkmak bir devlet politikası olmalıdır. UEFA’nın başında bir Türk olması, Türkiye açısından gurur verici olur. Rahmetli Turgut Bey olsaydı her ülke başkanını arar, kendisine destek vererek başkan olmasını sağlardı. Sayın Başbakanımız’ın da aynı desteği vereceğini düşünüyorum.

Soru: Genel kurul ertelendi. Bundan sonra ne gibi gelişmeler olur?
Cevap: Sayın Haluk Ulusoy, zor dönemde görev aldı, havuz kaosunun çözülmesini sağladı. Dünya üçüncülüğündeki rolü inkar edilemez. Ulusoy, artılarıyla anılmak istiyorsa daha fazla yıpranmadan bu görevi bırakmalı. Yasada yer alan madde gerek Haluk Ulusoy’un gerek Şenes Erzik’in tekrar başkanlık yapmasını engelliyor. Genel kurulda seçimden sonra alınacak mahkeme kararı da Haluk Bey’in başkanlığını engeller. Çünkü yasa yeni bir yasa değil. Eski kanuna yapılan bir ekleme. Bundan dolayı genel kuruldan sonra da bir darbe yemesi Türk futboluna zarar verir.

Soru: Mehmet Ali Yılmaz tekrar başkanlığa aday olur mu?
Cevap: Sayın Yılmaz’ın Türk futboluna katkıları olmuştur. Bakanlık görevinden sonra, bu görevi yapması kendisi için bir soruna yaratmayacaksa, geçici bir dönem otoritesi ile bu problemlerin altından kalkar.

Soru: MHK’nın genel kurulca seçilmesi doğru bir karar mı?
Cevap: Burada asıl önemli nokta, MHK’nın başına saygın bir ismin gelmesi ve gözlemcilerin ayrı bir kurum tarafından atanmasıdır. Uygulama bu olmalıdır. Hakemler, gözlemcilerin kendisine yakın olmadığını görürse gereken her türlü ihtimamı gösterir. Aksi halde, bu ahbap-çavuş ilişkisi devam eder. Kimse elindeki gücü bir başkasına vermek istemez. Bakıyorsunuz, en kötü idare edilen maçlardan sonra bile hakemlerin notu 8-9 oluyor. Bu sistem başırıyı getirmez. Yabancı dil, eğitimli, üniversite mezunu gençler gözlemcilik kurumuna kazandırılmalı. Buna karşı çıkanlar, diyorlar ki, ‘Gözlemci eski hakemlerden seçilmeli.’ Böyle şey olmaz. Şenes Erzik hakem mi? Hayır, ama o Avrupa Finali’nde gözlemcilik yapıyor. Değişmesi gereken yapı işte bu.

Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, 28 Haziran 2004’de Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un yasadaki yeni düzenlemeye göre yeniden başkan olamayacağını söyler. Cavcav, “Sürecin kanunlara uygun işlemesi gerekir. Haluk Ulusoy’un tüm bunlara rağmen ısrarını anlayabilmiş değilim” der.

Futbol Federasyonu Başkanı Ulusoy’un 2 dönem başkanlık yaptığını ve 3812 sayılı yasadaki yeni düzenlemelere göre yeniden başkan olmaya hakkının bulunmadığını savunan Cavcav, “Bir önceki sezon çok başarılı olmamıza karşın bize çelme takıldı. 27 yıldır başkanlık yapıyorum. Geçen sezon kadar şaibeli bir sezon geçirmedik. Yine basında okuduğum kadarıyla federasyonun harcamalarında 750 milyar liralık bir açık var. Bilinçsiz bir şekilde harcama yapılıyor. Sayın Ulusoy, naklen yayın ihalesini de elinde bir seçim kozu olarak tutuyor. Bizim için fark etmez, ancak diğer 17 kulüp bizim kardeşimizdir ve beraber hareket ediyoruz. Haluk Ulusoy’un tüm bunlara rağmen ısrarını anlayabilmiş değilim” der.

3 Temmuz 2004 tarihinde Ulusoy’un adaylığını önlemeye çalışan kulüpler, UEFA Tahkim Kurulu Asbaşkanı Levent Bıçakcı’ya teklif götürür.

Şenes Erzik döneminde Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu’nda yer alan, 14 yıldan bu yana UEFA Tahkim Kurulu üyeliği yapan ve son 2 yıldır asbaşkanlık görevini yürüten, aynı zamanda FIBA Hukuk Kurulu üyesi de olan Bıçakcı’nın adaylığına, Avrupa futbolundaki büyük etkisi ve lobi gücü dolayısıyla Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in de onay verdiği belirtilmektedir.

İddialara göre, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Beşiktaş Kulübü Asbaşkanı Murat Aksu, aday olması yönünde Bıçakcı’ya teklif götürür. Levent Bıçakcı’nın da aday olma konusunda yeşil ışık yaktığı, ancak son kararını Türkiye’ye döndükten sonra açıklayacağı bildirilir.

Levent Bıçakcı adının ortaya atılması, Haluk Ulusoy’u rahatsız eder. Arkadaşlarıyla bir toplantı yaparak seçime girip girmeme kararını tartışan Ulusoy, ‘sonuna kadar devam’ kararı alır. Gelişmelerle ilgili bir açıklama yapan Ulusoy, futbola siyasetin karıştırılmaya çalışıldığını belirterek, şunları söyler:

“Adaylıktan çekilmem söz konusu değil. Bazı gruplar, yönetim kurulu için bana birkaç isim önerdi. Ben kabul etmeyince de, adaylığımı engellemek için spekülasyonlar yapılmaya başlandı. Devletime ve hükümetime saygım sonsuz. Ancak, federasyon seçimlerinin politize edilmesi beni çok üzüyor.”

Anlayacağınız Ulusoy’un “işe siyaset giriyor” tehdit/söylemi çok da yeni değildir.

4 Temmuz 2004’de Süper Lig’de futbol maçlarının yayın ihalesi öncesi TRT ile Digital Platform İletişim Hizmetleri Anonim Şirketi (Digitürk), işbirliği anlaşması imzalar. Futbol Federasyonu tarafından 4 yıl süreyle satışı yapılması beklenen Birinci Süper Futbol Ligi maçlarının yayın haklarıyla ilgili olarak TRT ve Digitürk ortak hareket edecektir.

TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz, Genel Müdür Müşaviri Cevdet Tellioğlu, İstanbul Bölge Müdürü Orhan Ertanhan, Digitürk Yönetim Kurulu Başkanı Ali İhsan Karacan ve Genel Müdür Ertan Özerdem ile birlikte TRT’nin Harbiye’deki binasında düzenlediği basın toplantısında konuyla ilgili bilgi verir.

Demiröz, Türk futbolundaki hem kulüplerin hem de milli takımların seviyesinde daha da büyük başarılar elde edilmesine destek verilmesi ve futbol yayınlarının başta Anadolu olmak üzere daha geniş halk kitlelerine ulaşmasının sağlanması amacıyla TRT ile Digitürk’ün bir işbirliği anlaşmasına imza attığını açıklar.

Futbol Federasyonu tarafından 4 yıl süreyle satışı yapılması beklenen Birinci Süper Futbol Ligi maçlarının yayın haklarıyla ilgili olarak TRT ve Digitürk’ün ortak hareket etme kararı aldığını kaydeden Şenol Demiröz, “Geçtiğimiz dönemde yayın haklarını elinde bulunduran Digitürk, önümüzdeki 4 sezon için tekrar talip olmuştur. Seyircilerin özellikle açık kanallardan maç yayını konusundaki yoğun taleplerini karşılayabilmek amacıyla TRT ile Digitürk arasında maçların yayını konusunda ön anlaşma sağlanmıştır” der.

Ön anlaşma şartlarıyla ilgili de bilgi veren Demiröz, şöyle devam eder:

“Ön anlaşmaya göre, TRT, federasyondan her hafta 5 maçın yayın hakkının satın alınması halinde 2 maçı, 4 maçın yayın hakkının alınması halinde ise bir maçı canlı yayınlayacak. TRT, ayrıca Digitürk’ün yayınlayacağı maçları karşılaşmaların bitiminden 48 saat sonra tekrarını yayınlama hakkına sahip olacak. Süper ligin geniş maç özetleri 20’şer dakika halinde TRT’den yayınlanacak, diğer kuruluşlara 3 dakika görüntü verilecek.

Türk futbolunun belirli bir standartlara kavuşması ve yeşil sahalarda centilmenliğin ön plana çıkmasıyla sadece futbol değil yapılacak bütün spor yayınlarında toplumu tahrik ve kişileri rencide edici, küçük düşürücü görüntü ve yorumlardan kaçınılması dileğiyle bu ön anlaşma hayırlı olsun.”

8 Temmuz 2004’da Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu (MHK) başkanlığına adaylığını açıklayan eski Federasyon başkanlarından Kemal Ulusu, “Haluk Ulusoy’un yeniden seçilmesi halinde kanunlar gereği görevden alınacağını” iddia eder.

İzmir’de kulüp başkanları ve basın mensupları için düzenlediği toplantıda Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un yeniden aday olması konusuna değinen Kemal Ulusu şöyle konuşur:

“İlk seçimlerden evvel, bir delege olarak, ‘Bu Genel Kurul iptal olur, seçilirse Haluk Ulusoy’un görevden alınma durumu olur’ diyerek, federasyonu uyardım. Şimdi de tüm hukukçuların birleştiği gibi, Ulusoy’un görevden alınma ihtimali çok büyük. Hatta yüzde 100 diyebilirim.

Türk hakemliğinin yurt dışında temsil edilememesinin yanı sıra, yurt içindeki hakem olayları da büyük boyutlara ulaşmıştır ve tüm kulüpler MHK yönetiminden rahatsızdır.

Hakemleri suçlamıyorum. Hepsi gerçekten pırıl pırıl arkadaşlar. İyi yönetilemedikleri ve ‘biraz da tahmin ediyorum’ müdahale olduğu için, bu arkadaşlar gerektiği şekilde kendilerini maçlara veremiyorlar. Bunun neticesinde de büyük hakem olayları meydana geliyor”.

Türkiye Futbol Adamları Derneği (TÜRFAD) Genel Başkanı Hadi Türkmen, “Futbol Federasyonu’nda önümüzdeki dönem, Türk futbolunun özerkliğini zedelemeyen, demokratik yapısını rahatsız etmeyen, yarışma mantığında adayların çıkacağını ve programları ve kadrolarıyla bu hizmete layık olabilecekleri bir dönem yaşamamızı diliyorum” der:

“Geçmiş yıllarda Futbol Federasyonu’nda çeşitli görevlerde bulundum. Haluk Ulusoy’un döneminde de onun önerisiyle birlikte çalıştık. Ancak 6 ay sonra, demokratik bir seçimde göreve gelen Futbol Federasyonu’ndan maalesef demokratik olmayan bir yöntemle görevimden uzaklaştırıldım. Beni en çok üzen nedenlerini kimsenin araştırmamasıydı.

Yüzde 72 gibi bir çoğunluğa sahip Kulüpler Birliği bile henüz destekleyeceği adayı tespit etmiş durumda değil. Sanıyorum adaylar önümüzdeki hafta kesinleşir.”

Levent Bıçakçı 12 Temmuz 2004’de, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin (TSYD) Levent’teki merkezinde düzenlediği basın toplantısında Türk futboluna istikrar, objektiflik, saydamlık ve güven getirmek için aday olduğunu açıklar.

Bıçakçı, Futbol Federasyonu’na özerklik kazandıran Şenes Erzik başkanlığındaki yönetim kurulunda görev alanlardan biri olduğunu vurgulayarak, “Türk futbolunun bugünkü başarılarının temellerinin atıldığı dönemde hukuki ve idari altyapının hazırlanmasında önemli sorumluluklar aldım. 1990 yılından bu yana UEFA Tahkim Kurulu üyelik görevini yürütmekteyim. Ayrıca 1998’den beri de Uluslararası Basketbol Federasyonları Birliği’nde hukuk kurulu üyesiyim. Gerekli deneyime sahibim” diye konuşur.

Levent Bıçakçı, o ana kadar 13 kulübün desteğini aldığını ifade eder. Bıçakçı, haziran ayında Portekiz’de UEFA Tahkim Kurulu toplantıları nedeniyle görevli olduğunu ve iptal edilen Futbol Federasyonu Genel Kurulu’na gelemediğini vurgulayarak, “Genel kurulun iptal edilmesi sonrası birçok kulüp başkanı beni arayarak ısrarla başkanlığa aday olmamı istedi. Bir haftadır bunun için çalışıyorum. Yönetim kurullarında yer alacak isimleri oluşturmak için yoğun çalışıyorum. Ancak henüz kurulları tam olarak oluşturmadım. Yarın UEFA Tahkim Kurulu toplantısı için yurtdışına çıkacağım. Akşam Türkiye’ye dönerek çalışmalarımı sürdüreceğim” der.

Avukat Bıçakçı, genel kurul toplantısı öncesi siyasi destek aldığı yönünde çıkan haberleri de yalanlayarak, “Hiçbir siyasi kimliğim yoktur ve genel kurul toplantısı için de hiçbir siyasi kimlikten destek almadım. Ayrıca hiçbir politikacı ile bu konuda bir görüşme yapmadım. Sadece kulüp başkanlarıyla görüştüm” diye konuşur.

Hemen ertesi gün kulüpler görüşlerini bildirmeye başlarlar.

Fenerbahçe Kulübü İkinci Başkanı ve Basın Sözcüsü Nihat Özdemir:

“Fenerbahçe Kulübü olarak genel kurulda Levent Bıçakcı’yı destekliyoruz. Futbol Federasyonu’nda daha önce yaptığı hizmetler ve UEFA’daki etkin görevleri nedeniyle Fenerbahçe olarak seçimde kendisine oy vereceğiz.”

Trabzonspor Kulübü Asbaşkanı Nevzat Şakar:

“Federasyon seçimi ile ilgili tavrımızı yarın yapacağımız toplantıdan sonra netleştireceğiz.”

Galatasaray Kulübü İkinci Başkanı ve Futbol Şube Sorumlusu Ergun Gürsoy:

“Yönetim kurulu olarak henüz net bir karar vermedik. Ancak daha önceki tavrımız Haluk Ulusoy’dan yanaydı. Genel kurulda kimi destekleyeceğimize başkan ve yönetim kurulu karar verecek.”

Beşiktaş Kulübü Basın Sözcüsü Reha Muhtar:

“Başkanımızın daha önce Haluk Ulusoy’a verilmiş sözü var.”

Gaziantepspor Kulübü Başkanı Celal Doğan:

“Seçimlerde Avukat Levent Bıçakcı’yı destekleyeceğiz. Türk futbolunun uluslararası alanda daha büyük saygınlık kazanmasını, daha geniş ufuklara yönelmesini arzulayan ve Türkiye’nin spor kamuoyunu oluşturan bir kişi olarak, Levent Bıçakcı’nın başkanlık için aday olmasına sevindik ve destek vereceğiz. Bıçakcı genç, çağdaş ve objektif biri. Bilgi birikimine ve tecrübesine güveniyoruz.”

Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav:

“Aday olarak gösterilen Sayın Bıçakcı’nın dürüst, haysiyetli, Türkiye liglerindeki tüm takımlara eşit mesafede bulunan ve bu şekilde de hareket edecek olan bir şahsiyet olmasından dolayı kendisini destekliyor, bu konuda tüm kulüplerin de benimle aynı görüşü paylaşacağını umuyorum.”

Samsunspor Kulübü Başkanı İsmail Uyanık:

“Levent Bıçakcı’nın adaylığı Türk futbolu adına bir şanstır. Canı gönülden destekliyoruz. Haluk Ulusoy’a geçmişteki hizmetleri nedeniyle teşekkür ediyoruz. Samsunspor olarak bugün doğru yerde durmak gerektiğinin bilincindeyiz. Yoksa futbol tarihi bizden hesap sorar.”

İstanbulspor Kulübü İkinci Başkanı Orhan Seyfi Güner:

“Kulüp olarak genel kurulda hangi başkan adayını destekleyeceğimize karar vermedik. Şu anda net bir şey yok. Bizim genel kurulda 5 oyumuz var. Demokratik olarak delegelerimiz istediği adaya oy verebilir.”

Çaykur Rizespor Kulübü Asbaşkanı ve Basın Sözcüsü Erol Yıldırım:

“Levent Bıçakcı, UEFA’da kariyer yapmış bir isim. Kendisini iyi tanıyoruz. Türk futbolunun içinden gelmiş biri. Başarılı olacağına inanıyoruz. Kendisine sıcak bakıyoruz. Türk futboluna iyi hizmetler vereceği inancındayız. Kazanan Türk futbolu olsun diyoruz.”

Kayserispor Kulübü Başkanı Memduh Büyükkılıç:

“Levent Bıçakcı’nın Futbol Federasyonu Başkanlığı’na aday olması bizi sevindirdi. Bıçakcı, spor kamuoyu tarafından sevilen bir kişi. Kendisinin adaylığını olumlu bir girişim olarak değerlendiriyoruz. Kayserispor kamuoyu da Bıçakcı’nın adaylığını desteklemektedir. Kendisinin bu görevde başarılı olacağına inanıyoruz, hayırlı olsun.”

Diyarbakırspor Kulübü Başkanı Ahmet Göksu:

“Biz daha önce de Futbol Federasyonu seçiminde Levent Bıçakcı’yı destekleyeceğimizi açıklamıştık. Mardin, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Elazığ olarak ortak hareket ederek Bıçakcı’nın yanında yer alıyoruz.”

Sakaryaspor Kulübü Başkanı Selahattin Aydın:

“Bıçakcı’nın adaylığına yönelik her hangi bir değerlendirme yapmam söz konusu değil. Biz daha önce Haluk Ulusoy’u destekleyeceğimizi açıkladık. Ancak ikinci bir seçim dönemi geldi. Şartlar nasıl gelişir, bilemiyorum. İsimleri değerlendireceğiz.”

14 Temmuz 2004’de Türkiye Futbol Adamları Derneği’nin (TÜRFAD), Futbol Federasyonu seçimleri öncesi gelişmeleri değerlendirmek amacıyla organize ettiği Büyük Kulüp’teki toplantıdan önce basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Ali Şen, Levent Bıçakcı’nın başkan adaylığı için “Şimdi Bıçakcı’nın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adayı olduğunu söylüyorlar. Ancak kesinlikle Bıçakcı, Erdoğan’ın adayı değildir. Başbakanın adını kimse kullanmasın” der.

Fenerbahçe taraftarının, Levent Bıçakcı’yı federasyon başkanı olarak görmek istemeyeceğini ileri süren Şen, “Çünkü ben 1994’te görevdeyken bu insanlarla mücadele ettim. Türk futbolu bunlara kalmamalı. Ben, bunların Fenerbahçe düşmanı olduğunu söylemiştim. Fenerbahçe taraftarı, düşmanlık yapan kişileri unutmadı” şeklinde konuşur.

Ali Şen, şimdiki başkan Haluk Ulusoy’a da değinerek, “Ulusoy ile zaman zaman sürtüşmelerimiz olmuştur. Ancak Ulusoy’un Türk futboluna yaptığı hizmetler de göz ardı edilemez. Ulusoy iyi çalıştı. Şimdi futbolda birbirini satanları, ihanet edenleri görüyorum, üzülüyorum” der.

Ali Şen’in bahsettiği sürtüşmelerden ilkini yazının başlarında belirtmiştim. Bir daha hatırlayalım. Yorum sizin:

Ulusoy’un Fenerbahçe ile ilk sürtüşmesi yine havuz konusundan olur. 5 Şubat 1998 tarihinde, Federasyon’un Fenerbahçe – Altay maçını kasıtlı olarak saat 14.00’e aldığını ileri süren Başkan Ali Şen, “Maçın saat 14.00’te oynanması demek UEFA yayın kurallarına göre o maçın yayınlanmaması demektir. Federasyon bu kararla milyonlarca vatandaşı hem karşısına aldı, hem de alay etti. Futbol Federasyonu kimin federasyonudur? Halkın sırtından para kazanmak isteyenlerin mi, yoksa kulüplerin ve halkın federasyonu mudur? Futbol Federasyonu ne yazık ki, hiç bir sorunun altından kalkmadığı gibi, yeni sorunlar üretmekte çok usta” der.

Bu arada, Futbol Federasyonu’nun Ali Şen’i tedbirli olarak ceza kuruluna vereceği şeklindeki haberler üzerine Fenerbahçe Başkanı şunları söyler: “Beni Altay maçında tedbirli olarak ceza kuruluna vereceklermiş. Başkanlığım zaten haftaya bitiyor. Vatandaş Ali Şen’in stadın hangi Şeref Tribününe sokmamaya, hangi kanun maddesine göre olacağını tesbit etsinler. Böyle gülünç duruma düşen bu federasyon nasıl Türkiye’de hizmet edecektir.”

Fenerbahçeli futbolcular, 15 Şubat’ta görev süresi dolacak olan Başkan Ali Şen’e Çapari Restoran’da 5 Şubat 1998’de bir veda yemeği verirler. Başkan Şen konuşmasında federasyona çatarak, “Görevi bıraksam dahi bu federasyonun ipini çekeceğim. Erzik nasıl gittiyse Ulusoy’da öyle gidecek” der.

14 Temmuz 2004’de Trabzonspor Basın Sözcüsü İbrahim Şahin, Futbol Federasyonu seçimlerinde Haluk Ulusoy’a verdikleri desteğin devam ettiğini söyler.

15 Temmuz 2004 tarihinde Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Süper Lig maçlarının televizyondan naklen yayın hakları ihalesini onaylar. Federasyon Başkanvekili Ata Aksu kurul toplantısının ardından yaptığı açıklamada, “Digitürk 135 trilyon 950 milyar liraya ihaleyi kazanmıştır” der.

Aksu, şöyle konuşur:

“Bu rakam, sadece kulüplere ödenecek 1 yıllık ücrettir. Bu rakama Futbol Federasyonu ve organizasyon payını eklersek 152 trilyon 619 milyar, KDV’yi de ilave edersek 180 trilyon 90 milyar lira eder. 4 yıllık ihale karşılığı, her yıl TÜFE artışlarını da eklersek, yaklaşık 850 trilyon liradır. Bu da bugünkü kurla 600 milyon dolara tekabül etmektedir. Yani Türk sporuna 600 milyon dolarlık bir gelir girmiştir.

Digitürk, 2004-05, 2005-06, 2006-07 ve 2007-08 sezonlarında, 31 Mayıs 2008’e kadar Süper Lig’de her hafta 4 maçın yurtdışına ve yurtiçine canlı yayınını, tüm maçların da bant ve özet yayınını almış bulunmaktadır. İhale sözleşmesi süresince gelişecek üretim teknolojilerini kullanarak, yurtiçi ve yurtdışına her türlü görsel yayını yapabilecektir.”

Fenerbahçe Kulübü, Digitürk’ün 4 yıllık süreyle daha aldığı Birinci Süper Futbol Ligi maçlarının televizyondan naklen yayın haklarıyla ilgili ihalede muammen bedelin düşük tutulduğu gerekçesiyle Futbol Federasyonu’na tepki gösterir.

Sarı-lacivertli kulübün ikinci başkanı ve basın sözcüsü Nihat Özdemir, ihale sonucu ortaya çıkan rakamlar nedeniyle yayın gelirlerinde bir önceki sezona oranla 3.5 milyon dolar kayıplarının olacağını, bunun da bütçelerini tutturma açısından büyük sıkıntı yaratacağını kaydeder.

Fenerbahçe Kulübü olarak, geçen sezon sözleşmede yer alan haklarını alamadıkları için yayıncı kuruluş Digitürk ile mahkemelik olduklarını vurgulayan Nihat Özdemir, “Durum böyleyken, yeni çıkan muammen bedel öyle düşüktür ki, bu rakam geçen sezon Digitürk’ün kulüplere ödediği rakamın altındadır. Türkiye’de ne değişti ki bu ödenilen rakam geçen seneki rakamı dahi tutturamamaktadır. Futbol Federasyonu Olağan Genel Kurulu’na bir hafta kala gibi önemli bir zamanda bu muammen bedelin düşük tutulması Fenerbahçe Kulübü olarak aklımıza çok önemli kuşkular getirmektedir” der.

Geçen sezon Fenerbahçe Kulübü olarak kendilerine yayın haklarından 14 milyon dolar pay düştüğünü, yeni bütçelerinin bu rakamlara göre hazırlandığını anlatan Özdemir, şöyle devam eder:

“Bugünkü ihale sonucu Fenerbahçe’nin eline ancak 10.5 milyon dolar para geçecektir ve bu bizim bütçe hesaplarımızı altüst etmiştir. Nereden bakarsanız bakın bir anda 3.5 milyon dolar gibi bütçemizde bir açık vermek durumunda kaldık. Bunun için Fenerbahçe Kulübü olarak bu muammen bedelin düşük tutulmasına kesin itirazımız var. Bütün giderlerimiz döviz ve Türk Lirası bazında artarken, Birinci Süper Futbol Ligi’nde yer alan 18 kulübün en önemli gelir kaynaklarının başında gelen yayın ihalesinden elde edilen gelirlerin düşürülmesi yalnız Fenerbahçe için değil, ligdeki 18 takım için de büyük sorun yaratacaktır.”

Trabzonspor Basın Sözcüsü İbrahim Şahin ise, naklen yayın ihalesindeki belirsizliğin ortadan kalkmasının çok iyi olduğunu söyler.

Şahin, naklen yayın paralarının kulüplerin en önemli geçim kaynağı olduğunu ifade ederek, “Futbol Federasyonu’nun bu ihaleyi yapması kulüpler için çok önemli. Belirsizliğin ortadan kalması açısından çok iyi oldu. Onun için Futbol Federasyonu’na teşekkür ediyoruz” der.

16 Temmuz 2004’de Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray, Federasyon’a ortak bir ultimatom vererek, naklen yayın ihalesinde belirlenen bedelle sözleşme imzalanmamasını isterler.

Galatasaray Kulübü adına başkan yardımcısı Refik Arkan, Beşiktaş Kulübü adına ikinci başkan Murat Aksu, Fenerbahçe Kulübü adına da asbaşkan Murat Özaydınlı imzasıyla federasyona gönderilen ortak açıklamada, şöyle denilir:

“Türkiye Futbol Federasyonu’nun baz aldığı muhammen bedelin beklentilerimiz ve geçmiş üç sezonun gerçekleşen değerinin altında olduğu aşikardır.

Bu sebeple, sözkonusu ihaleden kaynaklanan bedel üzerinden, kulüpler ile görüşmeden, herhangi bir sözleşme imzalanmamasını, aksi halde hukuki zeminde kulüplerimizin haklarının korunması amacıyla hareket edeceğimizi bilgilerinize arz ederiz.”

TFF’den eleştirilere yanıt gecikmez:

Gerçekleştirilen ihale, Birinci Süper Lig müsabakalarının yayın haklarının devrine ilişkin yaptığımız 4. satış işlemidir. Önceki ihalelerde ve her konuda olduğu gibi açıklık ve rekabet ilkeleri çerçevesinde kulüplerimiz için elde edilecek en yüksek devir bedeline ulaşmak temel amacımızdı.

İhale öncesi Kulüpler Birliğimizin yapmış olduğu toplantıda da başkanlar seviyesinde görüşler tek tek alınarak federasyonumuza aktarılmış, ayrıca bir yazı ile de bildirilmiştir. Bunun üzerine geçmiş dönemlerden daha yüksek bir muhammen bedel ile ihaleye çıkılmıştır. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu muhammen bedeli matematiksel gerçekler ve ekonomik koşulları da göz önüne alarak belirlerken, bir önceki dönemde yayıncı tarafından kulüplerimize ortalama ödenen reel rakamlar olan 89,4 milyon dolar rakamı 94 milyon dolar seviyesine arttırılarak ihaleye çıkış rakamı olarak belirlenmiştir. Kaldı ki, bu rakam çift turlu yapılacak ihalenin başlangıç rakamıdır ve ihale TV’lerden naklen yayınlanarak kamu oyunun gözleri önünde açık, net ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

Hal böyle iken, bazı kulüplerin ve bazı yayın organlarının ihaleyi tartışılır hale getirici söylem ve beyanlarını hayret ve esef ile karşılıyoruz, Hakka ve emeğe saygısızlık olarak değerlendiriyoruz.

Hizmet edenlere teşekkür edilmeyeceğini biliyoruz, bir şeyi daha biliyoruz, hakkı teslim etmek ve tebrik etmek de bir erdemdir.

Ulusoy 19 Temmuz 2004’de Futbol Federasyonu Olağan Genel Kurulu’nda başkanlığa yeniden aday olmayacağını resmen açıklar.

22 Temmuz 2004 tarihindeki Futbol Federasyonu Olağan Genel Kurulu’nda konuşan Ulusoy, 7 yılllık görev süresinde hatalarının da olduğunu, ancak artılarının daha fazla olduğunu ve bunu tarihin yazacağını söyler.

Ulusoy şöyle der:

“7 yıllık görevim süresince, Futbol Federasyonu’nun bayrağını başarıyla taşıdım. Bu süre içerisinde eksiklerimiz, hatalarımız olmuştur. Ancak artılarım, eksilerimden her zaman fazladır. Bütün yaptıklarımızın tüm şeffaflıkla gözler önünde olduğunu görüyorum. Bunun aksini söyleyenler olsa da ben tarihi kimsenin silemeyeceğini söylüyorum.

7 yıl önce federasyon mahkeme kapılarında ve büyük bir kaos içerisinde idi. O günlerde federasyonun buhranlı dönemini bırakıp kaçanlardan bazılarının bugün yönetime aday olduklarını görüyorum. Gönül isterdi ki o dönemde de federasyonda görev alsınlar ve bu kaostan federasyonu el birliğiyle kurtarmak için verdiğimiz mücadelede yanımızda olsalardı. Ben ve arkadaşlarım, inandığımız hiçbir davada ödün vermeden dürüstlüğümüzle çalışarak, federasyonu bugünkü haline getirdik.

Federasyon başkanlığım döneminde kulüplerin zararına olacak hiçbir şey yapmadık. Adam gibi oturdum, adam gibi çekip gideceğim. Federasyonu hiç kimseye peşkeş çekmedim. Ben veda etmiyorum. Ben bir müddet aranızdan ayrılıyorum. Çünkü futbol benim hayatım ve her şeyimdir. Ben futbolun içinde olacağım. Ancak hangi kademesinde olacağımı şu an için bilmiyorum. 7 yıllık görevim süresince futbol için çalıştım. Bundan sonra bu çalışmalara devam edeceğim. Ancak sizlerden son bir şey istiyorum. Ben sizlere hakkımı helal ettim, sizler de bana helal edin”.

Futbol Federasyonu’nun seçimli genel kurulunda 192 delegeden, 109’unun oyunu alan Levent Bıçakcı, futbolun yeni patronu olur. Diğer aday Mehmet Ali Yılmaz ise 83 oy alır. Başkanlık yarışından daha önce çekilen eski başkan Haluk Ulusoy ise seçimlerde oy kullanmaz.

Merkez Hakem Kurulu (MHK) seçimlerinde, Mehmet Ali Yılmaz ile birlikte seçimlere giren Sabri Çelik, MHK başlanı olur. 3 adayın yarıştığı seçimde, Sabri Çelik başkanlığındaki kurul, 83 oy alarak yarışı kazanır.

MHK’da asil ve yedek üye olarak şu isimler yer alır:

Asil: Sabri Çelik (başkan), Muhittin Boşat, Necmi Temizel, Mevlüt Güzel, Murat Ilgaz, Alican Lakot, Mahmut Çetiner, Ali Kunak, Salih Türktunç

Yedek: İsmet Cengiz, Mehmet Çayan, Mekki Keskin, Musa Eryılmaz, Dursun Cumali Sucu, Erdoğan Alan, Metin Karaarslan, Nazif Altınpınar, Yaşar Karaca.

Levent Bıçakcı’nın Yönetim, Tahkim ve Denetleme Kurulları listesinde asil ve yedek olarak şu isimler yer alır:

Asil: Asım Atmaz, Cemil Kazancı, Davut Dişli, Erdal Atalay, Erdoğan Turgut, Hasan Doğan, Mahmut Özgener, Mehmet Baykan, Osman Çağlıkoç, Rıfat Bescili, Serdar Güzelaydın, Şekip Mosturoğlu, Ufuk Özerten, Zekeriya Alp

Yedek: Göksel Gümüşdağ, Celal Koladoğlu, Mustafa Urhan, Metehan Berktaş, Cüneyt Tanman, Ufuk Baloğlu, Nöyfel Bozdoğan, Yılmaz Gökdel, Sinan Bür, Erkan Erkli, Haluk Çiftçi, Cihangir Onger, Mahsun Akbulut, Murat Dağlı

Tahkim Kurulu:

Asil: Prof.Dr.Samim Ünan, Prof.Dr.Selçuk Öztek, Erkan Vardar, Ali Turan, Av.Gürol Kaymak

Yedek: Av.Refik Moral, Av.Ömer Faruk Ergin, Prof.Dr.Fahrettin Aral, Doç.Dr.Metin Fevzioğlu, Kahraman Berk

Denetleme Kurulu:

Asil: Sezai Onaral, Sedat Eratalar, Halil Kaya Özer, Vehbi Karabıyık, Burhan Gezgin

Yedek: Kazım Çalışkan, Sait Feten, Feridun Güngör, İmran Coşkun, Ayhan Durgun.

Kulüpler Birliği ve Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın, seçimlerde, siyasal otoritenin büyük rol oynadığını söyler. Aydın, “Kulüpler Birliği olarak birlikteliğimizi sağlayamadığımızı bir kez daha gördük. Kulüpler Birliği Başkanlığı’ndan ayrılıyorum. Bana çok baskı var, ama kalmak anlamsız” der.

23 Temmuz 2004’de Merkez Hakem Kurulu (MHK) başkanlığına aday olan Kemal Ulusu, seçimi kazanan Sabri Çelik’in listesinin, yasaya aykırı ve usulsüz hazırlandığını, bu nedenle iptalini isteyeceklerini açıklar.

Ulusu, yaptığı açıklamada, kongre gününden 1 gün öncesine kadar adı ve bir faaliyeti olmayan Sabri Çelik’in, gece yarısı kendisine verilen talimatla, alelacele listesini hazırlayıp, ertesi sabah seçime girdiği iddiasında bulunur.

Ulusu, “MHK’nın kuruluşuna dair kanunun 15. maddesine göre Sabri Çelik’in listesi kanuna aykırı ve usulsüz şekilde hazırlanmıştır. Bu sebepten dolayı Sabri Çelik’in listesinin hukuken iptali istenecektir. Kanunun gerekçelerinde bu hususlar açık seçik belirtilmektedir” der.

Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu ve bireylerin yasal haklarını kullanma özgürlüğünü bulunduğunu ifade eden Ulusu’nun açıklamasında, “Bilinçli ve bilgiyle hazırlanmış benim listeme karşı birkaç saatte, gece yarıları hazırlanmış olan bu listenin kanuna uygun olmaması dolayısıyla, seçimde ikinci olan Kemal Ulusu’nun listesinin geçerli olması için, gerekli hukuki çalışmalara bugün başlanmıştır. Adaletin en kısa zamanda tecelli edeceğinden eminim” denilir.

29 Temmuz 2004’de 44. Uluslararası Futbol Hakem Semineri’nde konuşan Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı Dr.Levent Bıçakcı, “Hakemlik kurumu, son yıllarda ciddi sıkıntılar yaşamıştır” der. Konuşmasında MHK üyelerine seslenen Bıçakcı, şunları söyler:

“Dünya Kupası eleme maçlarında puan bile almadığımız yıllarda Türk hakemi, 1974 Dünya Kupası’nda maç yönetmiş, yine aynı hakem Avrupa Süper Kupası finalini yönetmiştir. 1980 ve 1990’lı yıllarda Türk hakemlerinin Avrupa ve dünyada başarılarına şahit olduk. Fakat ne yazık ki son yıllarda Türk hakemlerini önemli Avrupa maçlarında göremiyoruz. Bunları bir eleştiri olarak değil, gözlem olarak söylüyorum.

Hakemlik ve gözlemcilik kurumlarını federasyon çatısı altında birbirinden ayıracağız. Bir maça atanan hakemle onu denetleyen gözlemcinin ayrı kurullar tarafından atanmasını sağlayarak, kuvvetler ayrılığı prensibini getireceğiz.

UEFA’da olduğu gibi Birinci Süper Lig maçlarına bir delege ve bir gözlemciyi, diğer bir deyişle hakem denetçisini atayacağız. Bunlar ligin ilk haftasından itibaren göreve başlayacak. Hakemlik kurumunu, yöneticisi ve hakemiyle profesyonelleştireceğiz.

Lütfen hakem tayinlerinde, ‘hakeme maç değil, maça hakem’ prensibiyle hareket edin. Tüm hakemleri formda oldukları sürece, tüm takımların maçlarına verin. Ödül ve ceza mekanizmalarını adil çalıştırarak hakemleri motive edin.”

Bıçakçı, yabancı oyuncu sayısı konusunda ise “Yabancı futbolcu kontenjanının 6+2 olması konusunda bir şey söylemek için erken. Konu, yönetim kurulumuzda görüşülüp, tartışılacak. Hukuki bir takım engeller var. Fatih Terim çok yakın arkadaşım, çok eski arkadaşım. Çok da sevdiğim bir hoca. Ancak, Ersun Yanal’la sözleşmemiz devam ediyor ve Milli Takım’da hoca değişikliği gündemimizde yok” der.

28 Eylül 2004 tarihinde Ulusoy’un başarılı döneminin bir başka bilançosu açıklanır.

Türkiye, Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’nden (UEFA) en çok ceza alan ülke olur. Futbol Federasyonu, UEFA tarafından verilen disiplin ve ceza raporları sonuçlarına göre Türkiye’nin en çok ceza verilen ülkeler arasında başı çektiğini açıklar. Milli takımlar arasında yapılan değerlendirmede ilk sırayı 200 bin İsviçre Frangı (Yaklaşık 238 milyar TL) cezayla Türkiye alırken, Yunanistan ikinci, İtalya ise üçüncü sırada yer alır.

Kulüpler bazında ise Beşiktaş ve G.Saray ilk 5’te. AEK’nın (Yunanistan) 190 bin İsviçre Frangı ile ilk sırayı aldığı listede, Beşiktaş 158 bin frank (188 milyar TL) ile 4., Galatasaray ise 147 bin frank (175 milyar TL) ceza ile 5. sırada yer bulur. UEFA raporlarına göre son 3 sezonda gözlemlenen cezalardaki artış trendi geçen sezon da sürdü ve 2003-04 sezonunda yüzde 9’luk bir artış kaydedilir.


BIÇAKÇI DÖNEMİ KONUMUZ DIŞINDA, O YÜZDEN O DÖNEMİ ATLIYORUZ


30 Aralık 2005 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Anayasa Mahkemesi’ne açtığı davanın ilk aşaması görüşülür. Mahkeme, bu talebin 5 Ocak gündeminde görüşülmesine karar verir. Bu madde değiştiği takdirde Ulusoy’un adaylık konusunda önündeki en büyük engel kalkmış olacaktır.

1 Ocak 2006’da Mehmet Ali Yılmaz, Anayasa Mahkemesi’nin Haluk Ulusoy’un Futbol Federasyonu Başkanlığı için önünü açması halinde adaylıktan çekileceğini açıklar.

Anayasa Mahkemesi’nin 5 Ocak Perşembe günü yapacağı toplantıda, kanunun, ‘Federasyon başkanları üniversite mezunu olmalı‘ maddesini görüşeceğini hatırlatan Yılmaz, şunları söyler:

“Haluk Ulusoy, Türk futboluna büyük katkılar sağladı ve çıtayı dünya 3’üncülüğüne kadar yükseltti. Ayrıca ekonomik anlamda önemli gelirler elde etti. Federasyon, milli takım ve kulüplerin gelirlerini, hatta hakemlerin ücretlerini arttırdı. Yani Türk futbolunda kalite arttı. Bu yüzden ben sonuna kadar kendisini destekliyorum.”

Ulusoy 2 Ocak 2006’da Ankara’da Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın’la akşam yemeğinde buluşur. Seçimlerde birlikte hareket etme kararı alan ikilinin mahkemeden Ulusoy aleyhine karar çıkması durumunda Cemal Aydın’ın başkanlığa aday olacağı belirtilir.

5 Ocak 2006 tarihinde ise Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Haşim Kılıç, CHP’nin 5340 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açtığı davanın da karara bağlandığını söyler.

Kılıç, yasayla 3289 sayılı Kanuna eklenen, “Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkan ve üyeleri ile adli ve idari yargı hakim ve savcıları; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk federasyonlar tarafından organize edilen sportif faaliyetlerde, bu kanunda öngörülen veya özerk federasyonlar bünyesinde bulunan kurullarda görev alabilirler” maddesindeki, “… bu Kanun’da öngörülen veya özerk federasyonlar bünyesinde bulunan kurullarda …” bölümünün, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğini kaydeder. Kılıç, bu düzenlemenin hakim ve savcıların özerk federasyonlar bünyesinde görev almalarını düzenlediğini anımsatır. Yasadaki, “hakkında idari makamlar veya yargı mercilerince müsabakalara giriş yasağı verilenler, müsabakanın başlamasından iki saat önce bulunduğu yerin karakoluna giderek müsabaka süresince burada bulunmak zorundadır. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen veya yasaklı olmasına rağmen spor alanına girenlere üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir” hükmünün de iptal edildiğini ifade eden Kılıç, ayrıca Futbol Federasyonu Başkanlığı için “yüksekokul mezunu olma” şartını arayan yasa hükmünün, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verildiğini bildirir. Kılıç, bu maddeye yönelik iptal kararının, 3’e karşı 8 üyenin oyuyla, yürürlüğü durdurma kararının ise oybirliği ile alındığını söyler.

Bu kararla, Futbol Federasyonu Başkan adaylığı için adı geçen lise mezunu Haluk Ulusoy için de adaylık yolu açılmış olur.

Ulusoy 6 Ocak 2006’da Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin Levent’deki merkezinde bir basın toplantısı düzenleyerek, adaylığını kısıtlayan yasal düzenlemenin anayasa mahkemesinin kararı ile ortadan kalktığını ifade ederek, “Huzurunuzda Türk yargısına minnetlerimi sunuyorum. Ülkemizin bir hukuk devleti olduğunun güzel bir örneği olmuştur. Özgürlükleri güçlendiren iyi bir uygulama olmuştur. Sayıları milyonlarla ifade edilen üniversite mezunu olmayan herkesin önü açılmıştır. Demokrasinin sade insanların rejimi olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır” der.

Türk futbolunun bugün içine düştüğü durumun şahsına özel sorumluluklar yüklediğini kaydeden Ulusoy;

“Mesele zor, zahmetli, karmaşık ama çözümsüz değildir. Gün, kimin kimden kaç oy aldığı gün değildir. Gün birlik beraberlik günüdür, kongreyi kimin kazandığı gün değildir. Kongere tek adaylı olmalıdır. Yarışma parçalanmak getirecekse, güç kaybettirecekse fayda yerine zarar verecektir. Bu noktada Kulüpler Birliği Vakfı’nı göreve davet ediyorum. Kulüpler birliği birlik içinde olup, bölünmez, parçalanmaz tek bir yumruk halinde şahsımı göreve davet ettiği takdirde, taban birlikleri de beni aday olarak gösterirse sorumlu davranacağım. Görevden kaçmam. Türk futbolunu hep birlikte ayağa kaldırmak mecburiyetindeyiz.”

Haluk Ulusoy, Türk futbolunun geldiği noktada çok adaylı seçimin bir yarar getirmeyeceğini ileri sürer.

Çok adaylı seçimi 1.5 yıl önce yaşadıklarını ifade eden Ulusoy, “1.5 yıl önce gördük ve neler kaybettirdiğini yaşadık. Kamplara dönmüş ve çatışmalara sahne olmuş bir seçim, 6 ay veya 1 yıl sonra yeniden bir seçimi getirir. Türk futbolu dibe vurmuş durumda, yeni kaos yaratılmaması için tek aday olmalıdır. Aslında demokrasiler için çok adaylı seçimler iyidir. Ama gün o gün değildir” ifadesini kullanır.

Konuşmasının başında Anayasa Mahkemesi kararını değerlendirirken “Demokrasinin sade insanların rejimi olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır” diyerek demokrasiyi öven Ulusoy, birkaç dakika sonra “çok adaylı bir seçimin yararlı olmayacağını” söyleyerek demokrasiye yeni bir tanım getirmeyi de başarmıştır: “Demokrasi bana yaradığı sürece iyi, aleyhimde ise kötüdür.

Ulusoy, Kulüpler Birliği Vakfı ve taban birliklerinin öğleden sonra alacağı kararların kendisinin adaylık kararını yönlendireceğini söyler.

Adaylığını açıklarken, “Adalet” kavramını ön plana çıkaran Ayhan Bermek’e isim vermeden çok sert bir çıkış yapan Ulusoy, “Ben adaletten şeffaflıktan bahsetmiyorum, bahsedenleri de kınıyorum” ifadesini kullandı. Ulusoy şunları söyler:

“Şimdi ‘Adalet’ deniliyor, bundan önceki tüm başkanların hepsi adaletliydi. Geçmişe saygısı, olmayanın geleceğe saygısı olmaz. Geçmişe vefası olmayana Allah gelecekte hiçbir başarı vermez. Bunu esefle kınıyorum. Adalet kurulacakmış, yok muydu, Şenes beyin, Levent Bıçakçı’nın zamanında adalet yok muydu, hepsi Türk futboluna hizmet vermek için çalıştılar. Bundan sonra gelecekler de hata yapar ama bilerek hata yapma lüksleri yoktur.”

Geçmişte Fenerbahçe Kulübü başkanı Aziz Yıldırım ile yaşadığı sorunlarının hatırlatılması ve “Kendisiyle görüşecek misiniz?” sorusu üzerine Ulusoy, “Kendisi ile kişisel bir problemim yok, görüşürüm” der.

6 Ocak 2006’da toplanan Kulüpler Birliği, 3.5 saatlik toplantıda, Haluk Ulusoy ile Ayhan Bermek ismi üzerinde tartışır. Oylamada 14-3 Ulusoy, üstünlük sağlar.

İlk turda desteklenecek isimler arasında Haluk Ulusoy’a 9, Ayhan Bermek’e 3 oy çıktı. 5 üye ise çekimser olduğunu belirtir. Bunun üzerine yeniden bir oylama yapılır. Bu turda çekimserler de Ulusoy ismi üzerinde birleşir. Oylama sonucunda 14-3 Ulusoy üstünlüğü vardır. Böylece Kulüpler Birliği, Ulusoy’u destekleme kararı alır.

Toplantı sonunda üyelerle birlikte medyanın önüne çıkan Kulüpler Birliği Başkanı Özhan Canaydın, Haluk Ulusoy’u destekleme kararı aldıklarını resmen açıklar. Canaydın şunları söyler:

“17 kulüp temsilcisi ve başkanı oturup konuştuk. Adaylığını açıklayanlar dışında başka aday var mı veya olabilir mi, kendi içimizden birini çıkartabilir miyiz diye bunu da değerlendirdik. Ve oy çokluğu ile Haluk Ulusoy’u destekleme kararı aldık. Diğer adaylara da başarılar diliyoruz. Temiz bir sayfa açılacağına inanıyoruz”.

Konya ile iki Kayseri temsilcisinin Ayhan Bermek’i destekliği öğrenilir. Konyaspor Başkanı Ahmet Şan da toplantı sonrası yaptığı değerlendirmede, “Kulüpler Birliği’nin aldığı kararı sonuna kadar destekleyeceğiz. ” diye konuşur.

Toplatıya A.Gücü’nün başını çektiği “Kemik Ulusoycular” grubu, “İsim açıklamayalım” görüşünün ağır bastığı toplantıya, beraberindeki 7 kulüple birlikte “isimleri tartışalım, görüşümüzü açıklayalım” biçiminde net bir tavırla girer. Ulusoy’un ismi gündeme geldikten sonra “başkan adaylığından sadece Haluk Ulusoy için çekilirim. Aksi halde başkanlığa adayım” şeklinde tavır koyan ve son gelişmeler üzerine adı Ulusoy’un Başkan Yardımcısı olarak telaffuz edilen Cemal Aydın’ın önderliğindeki Ankaraspor, Trabzon, Denizli, Beşiktaş, Samsun, Diyarbakır ve G.Antep kulüp temsilcileri, oylarının Ulusoy’a olduğunu açıklarlar.

Sivas, G.Birliği, V.Manisa, Kayseri, K.Erciyes, Ç.Rize ve Konya temsilcileri ise ilk turda çekimser oy kullanır. G.Saray Başkanı Özhan Canaydın, “Levent Bıçakçı ile devam edelim” derken, Malatya Başkanı Hikmet Tanrıverdi, “Şenes Erzik’in başkanlığı, Türk futbolu için en uygunudur” görüşünü savunur.

2. tur görüşme ve oylamada Kayseri, K.Erciyesspor, G.Saray, Ç.Rize ve Sivas da “Ulusoy’a oy verelim” diyen gruba destek verir; G.Birliği, Malatya, Konya ve V.Manisa ise çekimserlik durumunu sürdürdü. Böylelikle Kulüpleri Birliği Vakfı, Ulusoy’u 13 evet, 4 çekimser oyla destekleme kararı alır.

9 Ocak 2006’da CNN Türk’te yayınlanan “Spor Özel” programına konuk olan Mehmet Ali Şahin, halen yargıda olan bir konu üzerine yorum yapmanın seçim öncesi sıkıntı yaratıp yaratmayacağı yolundaki soruya, “Ben bir hukukçuyum, bunu biliyorum. Ancak bugün futbolun yönetimine talip olanlar sütten çıkmış ak kaşık gibi ortalıkta dolanıyorlar” cevabını verir.

“Eğer Haluk Ulusoy seçime girer ve kazanırsa bu dosyaları kendi federasyonu mu takip edecek?” şeklindeki soruya Şahin şu yanıtı verir:

“Elbette takipçisi Ulusoy olacaktır. Ama şu ihtimal de var, davalar geri çekilebilir ve düşer. Benim hayret ettiğim yakın geçmişte Ulusoy’u şikayet edenlerin, bugün birlikte hareket etmesi. Birinci Lig kulüp başkanlarına kızgın ve kırgınım. Hatta o dönemin Kulüpler Birliği Başkanı, bana bizzat gelip, şikayette bulunmuştu. Ulusoy hakkındaki bu şikayetlerin komisyonda zabıtları var. Üstelik kulüplerin bu şekilde seçimini ve adaylarını açıklamasını demokratik bulmuyorum. 17 kulüp çıkıp bir tek aday üzerine anlaşıyor. Bu doğru değil. Hasan Doğan da olsa, Haluk Ulusoy da olsa yanlış.

Ulusoy yönetiminin önce Trabzon’daki belgesiz harcamalarını açıklaması gerekiyor. Benim önümde Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları mevcut. Mesela federasyonun bazı yönetim kurulu üyeleri avans almış, kapatmamış. Avansı kapatmamak olur mu? Bunların hesabı nasıl verilecek? Mesela Trabzon tesislerini yapan müteahhit, eşi ile birlikte Marmaris’te bir otelde ağırlanmış. Faturayı federasyon ödemiş. Elimizde fatura var. Sadece Trabzon tesislerindeki usulsüzlüğün bedeli 1,5 milyon. Faizleri ile birlikte 2 milyona ulaşıyor. Bunun hesabını kim verecek? Tabii ki Haluk Ulusoy yönetimi verecek.”

Futbol Federasyonu eski Başkanvekili Ata Aksu, CNN-Türk’teki canlı yayında Bakan Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarına yanıt verirken, bütün davalardan beraat ettiklerini söyler. Aksu şöyle der:

“Sayın Şahin’in uslüp ve hiddetini yadırgadım. Kulüpler Birliği’nin tek aday göstermesi herkesin arzusuydu. Anti demokratik bir şey yok ki. Taban birlikleri tek aday üzerinde birleşiyorsa bu çok önemlidir. Usulsüz harcamalar var diye mahkemeye çıktık, 36 kişi beraat etti. Bütün davalardan beraat ettik. Şimdi dava açılsın, sevinirim şaibelerden kurtuluruz alnımızın akıyla çıkarız. Devlet Üstün Hizmet Madalaysı aldık. Var mı başka alan? Yargıda aklanırız geliriz. Bizi suçladıkları, otellerde konaklanma, usulsüz harcama dedikleri 15 bin YTL. Bu mantıkla davası olanlar ve devam eden kamu ve hükümette davalı birçok isim var. Onların da istifa etmesi lazım. Eğer göreve gelirsek bakanla aramızda hiçbir sürtüşme olmaz. Ayhan Bermek’in üzülmesini istemem. Bu yüzden tek aday olsun dedim. Ulusoy büyük destek alıyor. Şu anki tablonun değişmesi için deryanın değişmesi gerekir. ‘Bayram ola, hayır ola’ diyorum. Bayramın birinci veya ikinci günü açıklaması gelecektir. Bu destek karşısında sessiz kalması düşünülemez.”

Ulusoy Federasyonu hakkındaki suçlamaları içeren rapor şöyledir:

Burhan Satır
29.04.2004 Belçika Seyahati 191.21 Euro belgesiz harcama 15.09.2003 Avusturya maçı 55 Euro belgesiz harcama 15.09.2003 Avusturya maçı 502.23 Euro yanlış hesap 25.05.2004 Seyahat 689 Euro belgesiz harcama

01.12.2003 Seyahat gideri 702 Euro fazla ödeme, yanlış hesap, belgesiz harcama 22.08.2003 Almanya 167 Euro belgesiz harcama 24.06.2003 Seyahat gideri 249 Euro belgesiz harcama 20.05.2003 Seyahat gideri 86 Euro belgesiz harcama 01.12.2003 havaalanı 600 Euro mahseti anlaşılamaz, yiyecek-içecek 115 YTL belgesiz 07.06.2004 Seyahat-yiyecek-içecek

855 Euro belgesiz harcama, seyahat-yiyecek-içecek-uçak-tren-çamaşır 2.115 Euro belgesiz. (Satır hakkında İstanbul Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmış durumda.)

İsmail Dilber
27.05.2004 Seyahat 1.164 Euro belge kabul edilmeyen kağıtlar, yanlış hesap. (Dilber’e Beyoğlu 35. Noterliğinden ihtarname çekilmiş, dönüş bekleniyor. Makbuz ibrazı bekleniyor. Belgeleyemediği taktirde dava açılacak.)

Sadettin Güler
23.10.2002 Ceket alımı 660 YTL. Belgesiz

08.10.2002 Hediyelik eşya-ceket 1.377 YTL belgesiz. (Güler’den belge istenmiş gelmediği taktirde dava açılacak.)

Hüsnü Hayali
04.09.2000 Polonya maçı 100 Dolar bahşiş, 314 dolar bakiye yok. (Hayali’den belge istenmiş, gelmediği taktirde dava açılacak.)

İlhan Peksan
01.06.2004 Japonya 200 dolar belgesiz harcama (Peksan’dan belge istenmiş, gelmediği takdirde dava açılacak)

Can Çobanoğlu
20.05.2003 İtalya,Slovakya, Avusturya, İran ve Fransa gezileri 3.589 dolar kredi kartı slipi. Seyahat gideri dışındaki giderler:

04.08.2003 898 Euro kredi kartı kopyası

28.07.2003 6.128 Euro kredi kartı kopyası (Çobanoğlu’ndan harcamalarla ilgili belge bekleniyor. Gelmediği taktirde dava açılacak.)

Tamer Çelik
15.10.2003 İsviçre büro kiralama 3.451 İsviçre frangı. Görevlendirme onayı yok

11.11.2003 640 Euro harcama, 1.203 İsviçre frangı görev onayı yok. (Çelik hakkında Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açıldı)

19.06.2002 Rakkas Bar Restaurant 800 YTL yemek, 372 YTL içki

18.06.2004 Deniz Tur.Don.AŞ 2.840 YTL yemek, 1.065 YTL içki, Girne Colany Otel 5.596.406.858 TL

Grand Duma Otel Milano 2.599.466.267 TL

25.10.2002 Haluk Ulusoy, Hüsnü Hayali, Bahri Köse (Trabzon tesisleri müteahiti) 1.994.392.184 TL

Amerikalı Misafirler yemek içki bedeli 19.178.511.000 (4 günlük yemek)

Kapatılmayan Hesaplar
Hüsnü Hayali 667.205.634 TL.

Haşim Sayitoğlu 139.083.544 TL.

Orhan Saka 2.706.000.000 TL.

Mukan Perinçek 4.320.000.000 TL.

Uçak Biletleri
Burhan Cahit Eldem Trabzon uçak bileti eşi ile 248 YTL

27.07.2002 Ata Aksu eşi kızı yurtdışı uçak bileti 7.148.940.080

17.07.2002 tarihindeki 13.423.650.000 TL’lik giderlerin ne olduğu belli değil

18.06.2002 tarihinde 29.369.600.000 TL. Hakan ve Çağrı Başeskioğlu konaklama ve seyahat giderleri. Seyahat giderlerinde bu kişilerin ismi bulunmamakta.

17.07.2002 12 kişilik 34.059.200.000 TL’lik harcama

29.06.2002 33.193.750.000 TL’lik uçak bileti harcaması

19.06.2002 3.602.200.000 TL’lik uçak bileti harcaması

Liechtenstein-İrlanda maçı
Ömer Hayali’nin federasyon delege listesinde ismi bulunmamaktadır. İlgili harcama tutarı 1.413 Euro.

Mithat Halis Federasyon delege listesinde ismi bulunmamaktadır. İlgili harcama tutarı 704.859.089 TL.

Slovakya-Türkiye
Ömer Hayali delege listesinde yer almamaktadır. İlgili harcama 653.30 Euro

Trabzon Haluk Ulusoy Tesisleri
Trabzon Haluk Ulusoy Tesisleri ile ilgili raporda 1.289.108.968.384 TL’lik zarar sorumlularından yasal faizi ile istenmiştir.

Ulusoy 14 Ocak 2006’da Levent’teki Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde (TSYD) düzenlediği basın toplantısında, adaylığıyla ilgili geçen süreçte futbol ailesinde kendisine yönelik bir birliğin sağlandığını tespit ettiğini kaydederek, “Futbolun içinden gelen bir başbakanımız ile spora gereken önemi veren hükümetimizin varlığı, kararımı vermem için yeterli olmuştur. Sizlerin huzurunda ve 70 milyonun önünde 19-20 Ocak’ta yapılacak olağanüstü genel kurulda Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’na aday olduğumu açıklıyorum” der.

Ulusoy şunları söyler:

“Başbakanımızın önderliğinde ülkemizin son dönemde özgürlükler, demokrasi, ekonomi, turizm ve Avrupa Birliği gibi alanlarda yakaladığı başarıya, futbolu da dahil etmek federasyonumuzun ana hedefi olacaktır.

Medyada yer alan adaylıktan çekilmeme ilişkin baskı yapıldığı iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Aynı zamanda başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, hükümet üyelerine karşı yapılmış saygısızlık olup, süreç demokratik ortamda gelişmektedir.

2004’deki genel kuruldan bu yana geçen süre görev yaptığım 7,5 yılın değerlendirilmesi ve muhasebesinin yapılması açısından iyi bir fırsat oldu. Futbol dünyasına dışarıdan bakma imkanı buldum. Bir inziva dönemiydi. 7,5 yılın artısını ve eksisini değerlendirdiğimde başarılarımı ve artılarımı Türk Milleti’nin takdirine bırakıyorum. Noksanlarımı ve kusurlarımı tek tek gözden geçirdim. Bunlardan gerekli dersleri çıkardım, değiştim… Futbolu geliştirip, bugün bulduğum yerden değil dün bıraktığım yerden daha ileriye götürmeye geliyorum. Bunu yeni bir ruh ve yeni bir vizyon ile yeni bir kadro ile gerçekleştireceğiz. Başarının şartı uzlaşma, uzlaşmanın şartı ise konuşabilmek, fikirlere hürmet ederek görüşlerimizi paylaşabilmektir. Kurtarıcı adamlar, mucize fikirler yerine ortak aklı, ilmi ve tecrübeyi hakim kılmaktır. İşte başarının altın anahtarı budur.“

14 Ocak 2006’da Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özerk kuruluşların iç işleyişlerine müdahale etmeme prensibine bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bağlı kalmayı sürdüreceğini bildirir.

Beki, yaptığı yazılı açıklamada, Futbol Federasyonu kongresiyle ilgili son gelişmeler üzerine Başbakan Erdoğan’ın değerlendirmelerini kamuoyu ve futbol camiasıyla paylaşma gereği duyduklarını belirtir.

Futbol Federasyonu’nun özerk bir kuruluş olduğunu vurgulayan Beki, Başbakan Erdoğan’ın özerk kuruluşların iç işleyişlerine müdahale etmeme prensibine bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bağlı kalmayı sürdüreceğini ifade eder. Beki, “Başbakan, bu kuruluşların siyasetin dışında tutulması için gerekli özeni bugüne kadar göstermiştir ve göstermektedir.

Bazı adayların Sayın Başbakan ya da hükümetin desteğine sahiplermiş gibi bir izlenim vermeleri her şeyden önce Türk futboluna ve kurumsal olarak Futbol Federasyonumuza zarar verecektir.

Sayın Başbakan, bu tür çabaları yadırgamakta ve adayları gerek kendi tarafsızlığına, gerekse federasyonun özerk yapısına gölge düşürücü söz ve davranışlardan uzak durmaya çağırmaktadır.

Türk kamuoyu ve futbol camiası bilmelidir ki Sayın Başbakan bu tartışmaların dışındadır” der.

Bu arada Futbol Federasyonu’nun usulsüz harcamaları arasında gösterilen 660 milyon liralık ceket alımı araştırmasında çok ilginç bir sonuca varılır. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarına da konu olan ceketlerin, dünyaca ünlü İtalyan hakem Pierluigi Collina ve yardımcılarına verildiği saptanır.

2002 Dünya Kupası finalleri öncesi 14 Kasım 2001’de Ali Sami Yen Stadı’nda Avusturya ile oynadığımız ve 5-0 kazandığımız baraj maçı öncesi satın alınan ceketlerin, mihmandar Sadettin Güler tarafından Collina ve arkadaşlarına verildiği belgelenir.

Dönemin Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve Merkez Hakem Kurulu Başkanı Bülent Yavuz’un inisiyatifi ve direktifi doğrultusunda gerçekleşen hediye ceket alımının, Zeytinburnu’nda bulunan bir imalathaneden yapıldığı kayıtlara geçer. FIFA kokartlı eski hakemlerden olan ve uluslararası müsabaka için Türkiye’ye gelen tüm hakemlerin mihmandarlığını yapan ve camiada saygın bir yeri olan Sadettin Güler, Futbol Federasyonu’nun açtığı soruşturma doğrultusunda olayı ayrıntılı bir şekilde anlatır.

Güler, piyasa değeri yaklaşık 300’er dolar olan deri ceketlerin her birinin, sıkı bir pazarlık sonucu 100’er dolara alındığını Futbol Federasyonu’na bildirir. 20 gün önce İstanbul’da Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu üyelerine ifade veren Güler, “alışverişin bir imalathaneden yapılması” nedeni ile fatura alımının gerçekleşmediğini söyler. Dolar kurunun 2002 Kasım’ında 1 milyon 650 bin lira olduğunu belirten Güler, 4 ceket için toplam 660 milyon lira ödediğini bildirir.

Dünyada tüm ev sahibi ülke federasyonları tarafından misafirperverlik gereği yapılan hediye alımı nedeni ile başı ağrıyan Güler, federasyona verdiği ifadesinde, “Collina’yı iyi tanırım. Dostumdur. Bunda abartılacak bir durum yok. Ülkemin konukseverliği doğrultusunda ufak bir hediye aldık. Gerekirse bu hediyelerin parasını fazlasıyla cebimden ödemeye hazırım. Yeter ki, ülkemize ve futbolumuza bir zarar gelmesin” der.

Halen İstanbul İl Hakem Kurulu Başkanlığı yapan Güler ayrıca, “Müsterihim. Tek üzüntüm, Collina’nın adının deşifre edilmesi nedeni ile ülkemizin ve futbolumuzun zarar görecek olmasıdır” der. Futbol Federasyonu da bu ifade karşısında Sadettin Güler hakkında dava açılmasını kararlaştırır.

İddialar üzerine Collina “Hayatımda hiç maç öncesi veya sonrası armağan almadım. Prensiplerime aykırıdır ve bu itham ‘Grande Bugie’ (koca bir yalandır)” der.

M. Ali Şahin 16 Ocak 2006’da NTV’ye yaptığı açıklamada, Haluk Ulusoy ile herhangi bir şahsi problemi olmadığını belirterek, “Tüm adaylar benim için saygıdeğerdir, ancak sayın Ulusoy’un 7.5 yıllık başkanlığı döneminin son 3 yılıyla ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun 400 küsur sayfalık bir teftiş raporu var” diye konuşur.

Müfettişlerin, raporun son bölümünde, “Ulusoy’un görevde kalmasında sakınca vardır” şeklinde bir değerlendirme yapmayı düşündüklerini, ancak kendisinin o tarihte görevde olmaması nedeniyle bu şekilde bir değerlendirme yapamadıklarını ifade eden Bakan Şahin, siyasetçiler olarak özerk alana müdahale etmemeye özen gösterdiklerini kaydeder.

Şahin, şunları söyler:

“Sayın Ulusoy, federasyon başkanı seçildiği taktirde, müfettişler görüşlerini bana tekrar bildirecekler. Ben de genel kurulun hemen arkasından Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nu toplantıya çağıracağım. Kendisinin aklanması gerektiğini düşünüyorum. Aklanmadan aday olmamalıdır.

Ulusoy, hükümetin başarılı olduğunu söylüyor ve bu başarıya katkı sağlayacağı yönünde açıklamalarda bulunuyor. Bu açıklamalar, sayın Başbakanımızı son derece üzmektedir. Nitekim basın müşavirliğimiz tarafından 2 kez açıklama yapılmak zorunda kalınmıştır.

Devletin bir adamı olarak devletin müfettişlerinin raporlarının gereğini yapmak durumundayım. Türkiye’de kimsenin futbolu kaosa sürüklemeye hakkı yoktur.”

Aynı tarihte “Haluk Ulusoy’un destekçisi, siyasi iradeyle bağlantı noktası” olarak anılan Melih Gökçek şunları söylüyordur:

“Evet, Ulusoy’u destekliyorum. Futbola başkan olmasını da istiyorum ama hiçbir şekilde siyasi bağlantı sağlamam, bu işe siyaseti sokmam mümkün değil. Bu nedenle sayın Başbakan’a gitmem, bu işlere girip kendisiyle ters düşmem de mümkün değil. Birileri anlamadığım biçimde Başbakan’ın adını kullanıyor. Zaten sayın Erdoğan da bunun rahatsızlığını hissedip -ben bu işlere girmiyorum- diye açıklama yaptı. Ancak, sayın Erdoğan bu işe girerse, bana da bu konuda bir talimat verirse, hoşuma gitse de gitmese de siyasi terbiye gereği, buna uyar gereğini yaparım. Benim terbiyeme göre, -Başbakanımın emri olur- der hemen uygularım.

Siyasi kişiliğimi, belediye başkanı elbisemi dolaba asıp, spor işleriyle uğraşıyorum. Çünkü benim hoşuma gidiyor spor.. Siyasilerin sporla uğraşmasını ancak spor adamı kimlikleriyle kabul ederim.. Tıpkı benim yaptığım gibi.. Yaşamı spor içinde geçen bir kişi olarak, sayın Haluk Ulusoy’a da söylediğim gibi tüm kulüplerin temsil edildiği bir yapı oluşmalı.. Her kulübün bir temsilcisi olmalı, futbolun kurullarında. Herkese yetecek kadar kurul var, yoksa da oluşturulmalı. Herkesin söz hakkı, bunun yanı sıra da sorumluluğu olmalı futbolun yönetiminde. Futbolun kurtuluşu, gelişmesi, büyümesinin formülü burada”.

TFF seçiminin hemen öncesinde, 18 Ocak 2006’da, İsviçre’de yaşayan avukat Mustafa Bakraç, FIFA Başkanı Joseph Blatter’e gönderdiği şikayet dilekçesinde, Türkiye’de futbolda en zor seçimin olacağını ve bunun sebebinin de seçimlere siyasetin karışmasından kaynaklandığını ifade ederek, federasyon delegelerine baskı yapıldığını, bunun da hukuk devletine karşı, demokrasi ve FIFA kurallarına aykırı bir seçim olacağı görüşlerine yer verir.

Ulusoy, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in kendisine açıkça tavır alması nedeniyle yaşanan son gelişmeler için ilginç bir yorum yaparak içinde bulunduğu durum ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’ın yaşadığı olaylar arasında paralellik kurar: “Beni de Rektör Yücel Aşkın gibi linç etmek istiyorlar”.

Seçim çalışmaları için Ankara Sheraton Oteli’nde karargah kuran Ulusoy, oy kullanacak delegelerle bire bir görüşmeler yaparak, kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır. Planlarını ve projelerini anlatan Haluk Ulusoy, “Kimseyle kavga etmek istemiyorum. Spor adamına kavga yakışmaz. Son günlerde yaşananlara inanın çok üzülüyorum. Bana yapılanları içime sindiremiyorum. Bazıları beni Rektör Yücel Aşkın gibi linç etmek istiyor, devr-i sabık yaratmaya çalışıyorlar. Olayın acı tarafı bana bu haksızlığı yapanların hepsinin de arkadaşım olmaları” diye dert yanar.

Ulusoy, başkan seçildiği taktirde yapmayı planladıklarının yer aldığı bir kitapçık hazırları. Kitapçıkta yer alan önemli maddeler şöyledir:

  • Süper Lig Birliği kurularak, 2008-2009 sezonunda yayınlar, marka ve gelir paylaşımını bu birliğe devredilecek.
  • Süper Ligin yanı sıra 2 ve 3. ligler için de birlik kurulacak.
  • Hakem notları açıklanmayacak. 3’er aylık değerlendirmeler yapılacak.
  • Yabancı futbolcu sayısı ve kriterlerinde değişiklik yapılacak.
  • Pazarlama için yeni departman kurulacak. Gelir artırıcı çalışmalar, kulüpler ve sponsorlar ile birlikte yapılacak.
  • Almanya’da amatör küme takımları finanse edilip, buralardan yetişecek Türk çocukları futbolumuza kazandırılacak.
  • Futboldan emekli olmuş bakıma muhtaç, hakem, teknik direktör, antrenör ve futbolcuların barınmaları için huzurevleri açılacak.

19 Ocak 2006’da Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’ndaki başkanlık yarışını Haluk Ulusoy kazanır. Genel kurulda başkanlık için yarışan iki adaydan Haluk Ulusoy, 211 geçerli oydan 109’unu, Ayhan Bermek ise 102’sini alırken, seçim sonucu taban birliklerinin oy kullandığı 6. sandığın açılmasından sonra Ulusoy lehine döner.

Aralarında Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un bulunduğu Birinci Süper Lig kulüplerinin oy kullandığı 1. sandıkta 48 delege oy kullanırken, Ayhan Bermek’e 28, Haluk Ulusoy’a 20 oy çıkar. Diğer süper lig kulüplerinin yer aldığı ve 40 delegenin oy kullandığı 2. sandıkta da Bermek 23, Ulusoy 16 oy alır. Eski federasyon başkanlarının oy kullandığı 3. sandıktaki 36 oydan, 13’ünü Bermek, 22’sini Ulusoy kazanır. İkinci ve Üçüncü Lig kulüp delegelerinin oy kullandığı 4. sandıkta Bermek’e 17, Ulusoy’a 11 oy çıkar. Yine İkinci ve Üçüncü Lig delegelerinin yer aldığı 5. sandıkta bu kez Ulusoy 19-14 üstünlük sağlar. Son sandık açılmadan önce Ayhan Bermek, sayılan oylardan 95’ini alırken, Ulusoy’a 88 oy çıkmıştır. Fakat taban birliklerinin belirlediği 28 delegenin oy kullandığı 6. ve son sandıkta Haluk Ulusoy, Ayhan Bermek’e 21-7 gibi büyük bir fark atınca, seçimden 109-102’lik üstünlükle federasyon başkanı olarak çıkmayı başarır.

Ulusoy seçim sonuçlarının ardından şunları söyler:

“Bana güvenen Türk halkına teşekkür ediyorum; beni tekrar başkan olarak görmek istediler. Ayrıca basın ve medya kuruluşlarına da teşekkür ediyorum. Medyamız bu süreçte çok duyarlı davrandı. Mükemmel bir gazetecilik örneği gösterdi. Genel kurul üyeleri bana teveüccüh göterdiler ve bir dönem daha futbol federasyonu başkanı olarak görmek isteyerek, oylarını bu yönde kullandılar. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Adaylık sürecinde benden desteklerini esirgemeyen annem, babam ve aileme de ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Ülke futbolunu bıraktığım yerden daha ileriye götürmek için, malzemecisinden yöneticine kadar tekrar zincirin halkalarını oluşturacağız. Türk bayrağını en yüksek yerlere yine taşıyacağız.

M. Ali Şahin’in açıklamaları bakanın görüşleridir. Biz saygıda kusur etmeyiz, sayın bakanımıza ziyarete gideriz. Türk futbolunu kalkındırmak için sayın Bakana da Başbakana da ihtiyacımız var. Bunu tek başımıza yepmamız mümkün değil. Bunu elbirliği ile yapacağız.”

Olağanüstü genel kurulda oylama öncesi faaliyetler ve yapılan konuşmalar şöyledir:

Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nun başlamasına dakikalar kala Sheraton Oteli’nin lobisinde bir araya gelen başkan adayları Ayhan Bermek ve Haluk Ulusoy, dostluk mesajları verdi.

Kulüpler Birliği ve Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın ile birlikte otelin lobisinde kahve içerek sohbet eden Bermek ve Ulusoy, 2 eski dost olduklarını vurgulayarak, seçim sonunda kazananın Türk futbolu olması temennisinde bulundular.

Haluk Ulusoy’un Türk futbolu için önemli çalışmalar yapmış, büyük başarılara imza atmış bir federasyon başkanı olduğunu ifade eden Bermek, “Bu kez 2 hemşehri rakip olduk. Türk futboluna biraz da ben hizmet etmek istedim. Bu nedenle aday oldum. Seçimi kazanırsam Ulusoy’un başlattığı çalışmaları sürdürmek ve onun tecrübelerinden istifade etmek istiyorum” dedi.

Haluk Ulusoy ise genel kurulun ülke futboluna hayırlı uğurlu olmasını dilediğini belirterek, şöyle konuştu: “Biz iki eski dostuz. Bu ülke futboluna hizmet etmek için karşı karşıya değil yan yanayız. Seçim sonunda kaybeden olmayacak. Ben Türk futboluna 7.5 yıl hizmet ettim. Kazandığım başarılar ortada. Genel Kurul bir dönem daha görev verirse en iyi şekilde hizmet ederek eski başarılarımızın üzerine çıkacağımıza inanıyorum. Eksik kalan bazı projelerimizi de tamamlamak istiyorum.”

Özhan Canaydın ise iki başkan adayının centilmence yarış içinde seçime girmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirirken, “Dün akşamki Kulüpler Birliği toplantısı beraberlik doğurdu. Hangi aday kazanırsa, Türk futbolu kazanacak. Bundan eminim. Her şey çok güzel olacak” diye konuştu.

Genel Kurul’da divan başkanlığı yapmak istemediğini dün açıklayan Gaziantepspor Kulübü Başkanı Celal Doğan, bugün de bu kararında ısrar edince, genel kurul daha önce açıklandığı gibi saat 11.00’de başlayamadı. Daha sonra Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin tarafından ikna edilen Celal Doğan, Divan Kurulu Başkanlığı yapmayı kabul etti.

Divan Kurulu’nda ayrıca Fatih Atay, Seyfi Güner ve Feridun Tankut yer aldı. Genel Kurul 223 delegeden 211’inin hazırun defterini imzalaması ve Celal Doğan’ın açılış konuşmasının ardından yapılan saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Otelin teknik işlerden sorumlu müdürünün akredite kartı bulunmadığı gerekçesiyle genel kurul salonuna alınmaması nedeniyle İstiklal Marşı, banttan değil hep birlikte müziksiz okundu. Teknik aksaklıklar genel kurul salonunda görev yapan kameramanların da sıkıntı yaşamasına neden oldu.

Daha önce Genel Kurul’a katılıp katılmayacağı tartışma konusu olan Fenerbahçe Kulübü delegeleri de, kulüp başkanı Aziz Yıldırım liderliğinde genel kurul salonuna geldiler. Ayrıca Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay da genel kurul salonunda yer aldılar.

Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nda bir konuşma yapan başkan Levent Bıçakcı, Türk futbolunun çıtasını yükseltme çalışmalarının bazı kesimleri rahatsız ettiğini söyledi.

Türk futbolunun gelişmesi için yaptıkları çalışmaların bazı kesimlerin hoşuna gitmediği belirten Bıçakcı, “18 aylık görev süremizde Türk futbolu için çağın gereklerini yerine getirmeye çalıştık. Türk futbolunun çıtasını yükseltme çalışmalarımız bazı kesimlerin hoşuna gitmedi. Bazı kesimler de engellemeye çalıştı” dedi.

Bıçakcı, buna rağmen tüm zorlukları göğüslediklerini ifade ederek, ”Biz çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürdük. Son günlerde gelen seçimi erteletme taleplerini de hep geri çevirdim” diye konuştu.

Göreve seçileceklerin kendilerini aşması gerektiğini ifade eden Bıçakcı, “Çıtayı yükselttik. Göreve gelecek olanlar bunu aşmak zorundadır. Görev süremiz boyunca federasyonun kurumsallaşması için çalıştık. Çünkü kurumsallaşmayı gerçekleştirirsek, federasyonun kişilere ihtiyacı olmaz” dedi.

Bıçakcı, Türk futbolunun en çok huzura ve güvene ihtiyacı olduğu bir dönemi yaşadığını dile getirerek, şunları söyledi: “İnsanların şahsi ikballerini değil, Türk futbolunu düşünmelerini istiyorum. Çünkü Türk futbolunun huzura, güvene birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacı olduğu bir dönemdeyiz.”

Bu arada, Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu Divan Başkanlığı’na seçilen Celal Doğan, UEFA adına Şenes Erzik’in kongreyi takip edeceğini söyledi.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, UEFA kriterlerinin uygulanması konusunda sorumluluğun yalnızca kulüplere değil, bakanlık ve hükümete de ait olduğunu söyledi.

Genel Kurulu’nda konuşan Şahin, Türkiye’de 52 tane federasyon bulunduğunu, Futbol Federasyonu’nun en çok sevilen ve halkın en çok gündeminde olan branşın federasyonu olduğunu belirtti.

Futbolun arkasında ciddi bir halk desteğinin varlığına dikkat çeken Şahin, “Futbol büyük ekonomik imkanları kullanmaktadır. Bu kaynak yaklaşık 300 milyon dolar civarındadır. Diğer federasyonlarımızın kaynağı ise 45 milyon dolar civarındadır. Ancak kulüplerimizin sorumluluğu önümüzdeki seneden itibaren daha da artacaktır. UEFA kriterlerinin uygulanması yönünde hızla ilerliyoruz. Önümüzdeki yıldan itibaren bu kriterleri ülkemize taşımak federasyonların önemli görevlerinden biri olacaktır. UEFA kriterleri içinde de en önemlisi mali kriterdir. Kulüplerin gelir ve giderlerinin denk olması gerekiyor. Acaba şu anda kaç kulüp bu kriterlere uygun hale geldi? Bu eksiklikleri giderme sorumluluğu sadece kulüplere değil, bakanlığa ve hükümete de aittir” diye konuştu.

Bakan Şahin, futbol sektöründe hızla artan gelirin başka kurumların da iştahını kabarttığını söyledi. Önceki yıllarda kulüplerin tek gelir kaynağının maç hasılatları olduğunu hatırlatan Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sonra naklen yayın gelirleri devreye girdi. Ama İddaa oyununu başlatmak suretiyle 131 milyon YTL kaynak elde edildi. Böyle süratle artan gelir başka kurumların da iştahını kabartıyor. Eğer kulüpler İddaa oyunundan birlikte yararlanmak istemezlerse çok büyük bir geliri kaybederler. O nedenle beni bu konuda yalnız bırakmayın. İkinci ve Üçüncü liglerin de bu kaynaktan yararlanacağı bir sistem geliştirilmeli. Sadece birkaç kulübün değerlendirildiği formül yanlış olur. Mesela isimlendirme çalışmalarını diğer liglere de yaymalıyız. Sponsorluğun kapsam alanını genişletmekle iyi yaptığımızı düşünüyorum. UEFA kriterleri için bunları mutlaka yapmak zorundayız. Eğer bir kulüp bu kriterler yüzünden Avrupa kupalarına katılamazsa bunun sorumluluğu öncelikle benim bakanlığıma sonra da hükümete aittir. Türk futbolunun gelişmesi için verdiğimiz desteği geçmişte olduğu gibi gelecekte de sürdüreceğiz.”

Şeffaflık konusunda takipçi olacaklarını vurgulayan Şahin, “Hesap ve kitapları daha düzgün tutalım. Kulüplerimizden istediğimiz daha şeffaf ve daha hesapverirlik içinde olmalarıdır” dedi.

Olağanüstü genel kurulda yapılan kura çekimi sonrasında ilk konuşma hakkını elde eden başkan adaylarından Ayhan Bermek, konuşmasına bir saptama yaparak başladı ve Türk futbolunun bir kaos içinde olmadığını belirtti. Türk futbolunda istenmeyen durumlar yaşandığını ve mevcut yönetimin sorumluluk duygusu sonucu seçim kararı alındığını ifade eden Bermek, bundan daha medeni, daha demokratik bir süreç düşünülemeyeceğini dile getirerek, şunları söyledi: “Birikim ve deneyimlerimi Türk futbolunun hizmetine sunmak için aday oldum. Şahsımın değil, fikirlerimin futbola hakim olması için başkan olmak istiyorum. Beni destekleyenler, Türk futbolunda özlem duyulan ilkelerin peşinde gidenlerdir. Bu bir bayrak yarışıdır. Bu uzun soluklu yarışta sizlerden aldığımız destekle ipi göğüsleyeceğimize inanıyoruz. Bu sonucu, Türk futboluna ve Türkiye’ye hizmet için bütün kalbimizle istiyoruz. Türk futbolunu en iyi şekilde temsil edeceğiz. Türk futbolunu dünya üzerinde zevkle seyredilen bir ekol haline getireceğiz.”

Bermek, amaçlarının, Türk futbolunu ülke ekonomisine ve Türkiye markasına değer katan bir yapı haline getirmek olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: “Amacımız Türk futbolunu hak ettiği yere taşımak. Futbol Federasyonu, isimlerle değil kurumsal yapısıyla gündeme gelecek. Keyfi uygulamalar, yap boz kararlar değil, kurallar ve standartlar futbola yön verecek. Şeffaf ve disiplinli bir yönetim anlayışını, hukukun üstün olduğu bir Türk futbolunu hakim kılacağız.

İlk iş olarak özellikle İkinci ve Üçüncü Lig takımlarını sıkıntıya sokan tescil ücretini kaldıracağız. Adam ve kulüp kayırma, tahkimden dönen kararlar, hakem şaibeleri, kaynakların adaletsiz dağılımı ve formasını üstünden çıkarmayan yöneticiler olmayacak” dedi.

Başkan adaylarından Haluk Ulusoy da “Temmuz 2004’de yine bu otelde yaptığımız konuşmada (veda etmiyorum ara veriyorum) demiştim. Şimdi ara bitti karşınızdayım” dedi.

Ulusoy, 30 yıldır futbol camiası içinde kulüp başkanlığı da dahil olmak üzere çeşitli görevlerde bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: “30 yıldır sizlerin arasında olmaktan gurur duyuyorum. Bundan sonra da beraber yürüyeceğiz. 7.5 yıl federasyon başkanlığı yapmış olmam, bana bugün yeniden aday olma sorumluluğunu yükledi. Bu noktaya gelene kadar bana destek veren kulüplerin sözlerine güvendim ve aday oldum. Beni bugüne kadar mahcup etmeyen bu arkadaşlarımın şimdi de mahcup etmeyeceklerine eminim.”

Haluk Ulusoy, federasyon başkanlığı yaptığı dönemde gerek yönetimini gerekse futbol camiasını mahcup edecek hiçbir davranışının bulunmadığını vurgulayarak, “Bugüne kadar 1 kuruş haram para kursağımızdan geçmedi. Bu konuda gerek federasyon yönetimini gerekse futbol camiasını mahcup etmedim. Bundan sonra da mahcup edecek hiçbir şey yapmayacağım. Federasyon başkanı seçildiğim takdirde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra kursağımızdan tek kuruş haram para geçmeyecektir. Size bu konuda namus sözü veriyorum. Benim Allah’tan ve sizden başka güveneceğim kimse olmadı. Yine sizlere ve Allah’ıma güveniyorum” diye konuştu.

Ulusoy, seçilmeleri halinde yönetimle kurullar ve kurumlar arasında iyi bir koordinasyon sağlayacak çalışmayı başlatacaklarını, engelli vatandaşların spor yoluyla topluma entegrasyonunun sağlanması için de her türlü çalışmayı yapacaklarını söyledi.

Amaçlarının ve hedeflerinin ortak olduğunu bildiren Ulusoy, konuşmasını şöyle tamamladı: “Şimdilik hiçbir projeden bahsetmek istemiyorum. Çünkü biz projelerimizi kulüp başkanları ve yöneticileri, futbolcular, futbolla ilgili olan tüm kurul ve kuruluşlarının yetkilileri ve temsilcileri ve spor yazarlarıyla bir otele kapanıp 3 gün boyunca yapacağımız çalışma sonrasında birlikte oluşturacağız. En geç 1 ay içinde de hayata geçireceğiz. Şimdiki düşüncelerim ve projelerim bunlardır. Bunun için hepinizden destek ve oy istiyorum.”

Ulusoy’un Kurulları Şöyledir:

Ulusoy’un tahkim kurulu asil üyeleri, Askeri Yargıtay Onursal Üyesi Tanju Güvendiren, Av. Türker Aslan, Noter Erkan Vardar, Prof. Dr. Aziz Can Tuncay, Doç. Dr. Ümit Kocasakal’dan oluşurken, yedek üyelerin isimleri şöyle: Av. Yılmaz Savaşer, Av. Faruk Kazancı, Av. Ömer Faruk Engin, Doç. Dr. Erdoğan Bülbül, Doç. Dr. Erkan Küçükgüngör.

Ulusoy’un denetleme kurulu asil ve yedek üyeleri ise şu isimlerden oluşuyor:

Asil üyeler: Engin Berker, Sezai Onaral, Vehbi Karabıyık, Cemil Başoğlu, Biltekin Özdemir.

Yedek üyeler: Ahmet Mithat Kantarcı, Suphi Ilgar, Abdülkadir Kuşin, Özkan Saraç, Burhan Gezgin.

Ayhan Bermek’in Listesi:

Yönetim Kurulu Asil Üyeleri: Hasan Doğan, Kemal Yardımcı, Mahmut Özgener, Erol Bedir, Davut Dişli, Mehmet Baykan, Ahmet Göksu, Ömer Gürsoy, Asım Atmaz, Fahrettin Çuroğlu, Mahmut Kemal Eraslan, İlhan Kavur, Hüseyin Şahin, Göksel Gümüşdağ.

Yönetim Kurulu Yedek Üyeler: Ahmet Çelebi, Kadir Gözükara, Nöyfel Bozdoğan, Arif Koşar, Faruk Bayraktar, Fahrettin Eserdi, Celal Kolatoğlu, Suphi Acar Yalçınkaya, Kadir Tıngıroğlu, Muhsin Korulay, Musa Soykara, Burak Karabacak, Bülent Ünlüsarvan.

Tahkim Kurulu Asil Üyeler: Doç.Dr. Halil Akkanat, Doç. Dr. Ömer Ekmekçi, Av. İbrahim Kadirbeyoğlu, Av. Cihan Türsen, Av. Osman Karakuş’tan oluşurken,

Tahkim Kurulu Yedek Üyeler: Av. Deniz Tolga Aytöre, Av. Zeki Diren, Yard. Doç.Dr. Ali Kemal Yıldız, Yard Doç.Dr. Melikşah Yasin, Beyoğlu Başsavcıvekili Atıf Perçin.

Haluk Ulusoy’un yeniden Futbol Federasyonu Başkanı seçilmesinin hemen ardından Bakan Mehmet Ali Şahin’den ültimatom gelir.

Spordan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, TFF Yasası’nın 31. maddesinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak Başbakanlık Teftiş Kurulu’ndan federasyon başkanlığına seçilen Haluk Ulusoy hakkında mütalaa isteyeceğini, mütalaa geldikten sonra da gereğini yapacağını kaydeder. Ulusoy’u görevden alma yetkisi bulunmadığını belirten Şahin, TFF Genel Kurulu’nu olağanüstü kongreye davet edeceğini söyler.

Meclis Genel Kurulu’nda gündem dışı söz alan CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, hükümeti TFF seçimlerine müdahele etmekle suçlayarak, bu sürecin “futbola hizmet etme süreci değil, futbola hükmetme süreci” olduğunu kaydeder. Şimşek, Bakan Mehmet Ali Şahin’i de istifaya çağırır.

Şimşek’in konuşmasına yanıt vermek için kürsüye gelen Bakan Şahin ise istifa etmeyeceğini belirterek şöyle der:

“İşte elimde 30’a yakın dava açılmış. Sayın Ulusoy başkanlığa geldiğinde hem davalı hem davacı. Cumhuriyet savcılıkları, TFF’yi uygulamalarıyla zarara uğrattığı, haksız birtakım parasal ilişkilerle sorumlu tuttuğu bir kişinin aklanmadan aday olmamasını istedim. Bu hususun eleştirilecek değil, takdir edilecek bir davranış olduğu kanaatindeyim. Ben elimde bulunan imkanları kendi şirketlerime akdarmadım ki, istifa edeyim, ben elimde bulunan imkanları kurumdaki üyelere aktarmadım ki istifa edeyim. Ben yönetim kurulu üyelerinin aldığı avansları kapattırmama gibi bir hata yapmadım ki istifa edeyim. Bunu yapanların istifa etmesi gerekir.

Ulusoy’un aday olmaması gerektiğini söylerken temiz toplum, temiz spor adına bir davranışta bulundum ve bundan da asla pişman değilim. TFF Yasası’nın 31. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak Başbakanlık Teftiş Kurulu’ndan, Ulusoy görevde kalmış olsaydı rapor verildiğinde müfettişler ne mütalaa vereceklerse şimdi o mütalaayı isteyeceğim. O mütalaa geldikten sonra da gereğini yapacağım. Görevden alma yetkim yok. Genel kurulu olağanüstü kongreye davet edeceğim”.

Yapılacak Olağanüstü Genel Kurul’da Haluk Ulusoy’un yeniden aday olması halinde ne yapacaklarının sorulması üzerine de Bakan Şahin, “Sayın Ulusoy, yeniden aday olamaz. Aday olması halinde üçüncü kez seçilmiş olur” der.

ANAP Grup Başkanvekili Süleyman Sarıbaş, ise özerk, bağımsız kurullara hükümetin karışmaması gerektiğini ifade ederken, “Sayın bakanın birlikte çalıştığı bir sürü bürokrat hakkında da bir sürü müfettiş raporu var. Siz dokunulmazlığın ardına sığınacaksınız sonra ‘müfettiş raporu var ben milletin hakkını koruyacağım’ diyeceksiniz. Peki başka milletin hakkına tecavüz edenlerin hakkını niye koruyorsunuz. Adam bileğinin hakkıyla, eze eze, size rağmen geldi. Kutluyorum” diye konuşur.

20 Ocak 2006’da Hürriyet Gazetesi’ndeki bir haber şöyledir:

Hoşgeldin kaos

Kongre beklenenin aksine kavgasız geçti. Ama sonrasında kriz çıktı. Bakan Mehmet Ali Şahin, “Müfettişler, Ulusoy’un görevde kalmasında sakınca görürse genel kurulu toplarım” diye konuştu.

Futbol Federasyonu’nun 37. başkanı Haluk Ulusoy oldu. Olağanüstü genel kurulda başkanlık için yarışan iki adaydan Ulusoy, 211 geçerli oydan 109’unu, Ayhan Bermek ise 102’sini aldı. Ankara Sheraton Oteli’nde yapılan kongre, beklenenin aksine sakin bir havada geçti. Bunda Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in kongre salonunda yaptığı ılımlı konuşma önemli rol oynadı. Bakan Şahin, konuşmasında sadece Türk sporunun sorunlarına değinerek, “Kulüplerden şöyle bir istirhamım var. Daha şeffaf olalım. Hesaplarınızı daha dikkatli tutun” dedi.

Daha sonra başkan adayları Ayhan Bermek ve Haluk Ulusoy kürsüye çıktı. Bermek, Ulusoy’un geçmişteki icraatlerine gönderme yaparak, ” Keyfi uygulamalar, yap boz kararlar değil, kurallar ve standartlar futbola yön verecek” diye konuştu. Haluk Ulusoy ise seçim konuşması yaparken Bakan Şahin’e mesaj gönderdi. Ulusoy, “Görev yaptığım dönemde boğazımdan haram kuruş geçmedi” ifadesini kullandı.

Kongrede daha sonra oylamaya geçildi. Yapılan oylama sonucunda Haluk Ulusoy, 211 geçerli oydan 109’unu alırken, Ayhan Bermek’e 102 oy çıktı. 1997-2004 yılları arasında da başkanlık yapan Ulusoy, böylelikle 18 ay aradan sonra yeniden göreve gelmiş oldu.

FEDERASYON SEÇİMİNİN PERDE ARKASI

Haluk Ulusoy nasıl kazandı?

1-) Ekibinde liderler vardı. En başta da Melih Gökçek, Nuri Albayrak ve Yıldırım Demirören, Ulusoy’un seçilmesi için inanılmaz bir mücadele verdiler.
2-) Devlet Bakanı Şahin’in Ulusoy aleyhindeki demeçleri, özerk futbolu savunan delegelerden tepki gördü. Böyle düşünenler Ulusoy’a oy verdi.
3-) Seçim çalışmalarında adam adama markaj uyguladı. Kongreden bir gün önce, güvendiği adamları delegelerle bire bir görüştürdü.
4-) Antrenörler, eski futbolcular ve hakemlerden oluşan taban birlikleriyle bağlarını hiç koparmadı. Onlarla kurduğu dostluğun karşılığını aldı.
5-) Hakkındaki olumsuz imajı silmek için, sürekli “Değiştim. Hatalarımdan ders aldım” mesajı verdi. Listesini yeni isimlerden oluşturdu.
6-) Mazlum ve mağdur pozisyonuna düşmenin karşılığını gördü. İktidarın Ayhan Bermek’i desteklediği imajı kendisinin işine yaradı.

AYHAN BERMEK nasıl KAYBETTİ?

1-) Listesini oluştururken tutarlı olamadı. “Yönetim kuruluma aldım” dediği MHK Başkanı Ufuk Özerten’i, baskılar üzerine son anda listeden çıkardı.
2-) Siyasilerden kopamadı. Listesini, Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen işadamları Hasan Doğan ve Cihan Kamer ile birlikte yaptı.
3-) Büyük bir taktik hatası yaparak, kulüplerin delegelerine listesinde yer vermedi. Oy potansiyeli olan kişileri listesine almadı.
4-) Eskinin devamı olduğu imajını çizdi. Kamuoyunda çok eleştirilen Levent Bıçakcı federasyonundan 7 kişiyi listesine aldı.
5-) Etkileyici bir proje sunamadı. Delegeleri ve futbolseverleri tatmin edecek herhangi bir program ortaya koyamadı.
6-) Son yıllarda camiadan çok kopuk kaldı. Haluk Ulusoy camiadan bir an olsun kopmadı. Ama Bermek, özellikle son 5 yılda futbol dünyasından uzaktı.

Federasyonun yeni kurulları

Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nda, başkanlık seçiminin ardından yönetim, tahkim ve denetleme kurulu üyelikleri için ayrı bir seçim yapıldı. Haluk Ulusoy, bu seçimde Ayhan Bermek’e büyük fark attı. Ulusoy’un yönetim kurulu asil üyeleri 125 oy alırken, Bermek’in listesi 19 oyda kaldı. Bu seçimde 2 oy geçersiz, 5 oy da boş kullanıldı. Ulusoy, tahkim kurulu seçiminde 119’a 22, denetleme kurulunda da 128’e 17 üstünlük sağladı.

Asil: Affan Keçeci, N.Kemal Ünsal, Kemal Kapulluoğlu, Galip Asal, Metehan Bektaş, Mustafa Urhan, İbrahim Usta, Rafet Kırgız, Süheyl Önen, Turan Özen, Cihangir Önger, Tahir Kıran, Erdal Batmaz, Ender Alkoçlar.

Tahkim Kurulu: Asil üyeler: Askeri Yargıtay Onursal Üyesi Tanju Güvendiren, Av. Türker Aslan, Noter Erkan Vardar, Prof. Dr. Aziz Can Tuncay, Doç. Dr. Ümit Kocasakal.

Denetleme Kurulu: Asil üyeler: Engin Berker, Sezai Onaral, Vehbi Karabıyık, Cemil Başoğlu, Biltekin Özdemir

Sandıklara Göre Oy Dağılımı:

1. Sandık (4 Büyükler ve Süper Lig Kulüpleri)
Ulusoy 20, Bermek 28

2. Sandık (Süper Lig Kulüpleri)
Ulusoy 16, Bermek 23

3. Sandık (Eski Başkanlar)
Ulusoy 22, Bermek 13

4. Sandık (2.ve 3. Lig Kulüpleri)
Ulusoy 11, Bermek 17

5. Sandık (2. ve 3. Lig Kulüpleri)
Ulusoy 19, Bermek 14

6. Sandık (Taban Birlikleri)
Ulusoy 21, Bermek 7

Ulusoy, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in TBMM’de “Teftiş Kurulu raporları doğrultusunda olağanüstü genel kurulu yeniden toplayacağım” şeklindeki sözlerine 20 Ocak 2006’da yanıt verir:

“Teftiş kurulu raporlarına göre suç duyurusunda bulunabilecek herhangi bir ibare yok. Bakan Meclis’te neden böyle bir açıklama yaptı, anlayamıyorum. Yeni bir Teftiş Kurulu raporunun getireceği yer yine genel kuruldur. Raporlar hiçbir suç unsuru taşımıyor. Genel kurul iki adaylı bir seçimden Haluk Ulusoy’u başkan olarak seçmiştir. Eğer bu yönde bir girişim olursa daha sonra biz de gerekli açıklamayı yaparız.

Söz veriyorum, herkesin başı dik olacak. Her bakımdan temiz olduğum için başkanlığa aday oldum ve kazandım.”

Federasyonun eski Hukuk Kurulu üyelerinden ve yeni federasyon yöneticisi Av. Kemal Kapulluoğlu:

“şu anda Haluk Ulusoy, futbol ailesinin bir bireyi oldu. FIFA, zaten Türkiye’deki seçim sürecini incelemeye aldı. FIFA ailesinden bir bireyin siyasiler tarafından böyle rahatsız edilmesine göz yummaz. Dünyada bunun örnekleri var. Yunanistan’da, Portekiz’de, Azerbeycan’da olduğu gibi. Böyle bir durum sonucunda hemen Türkiye’nin üyeliğini tartışmaya açarlar. Bu da sırasıyla uyarı, askıya alma ve üyelikten atmaya kadar gider. Çünkü, FIFA, siyasetin işlerine karışmasını istemiyor. Levent Bıçakcı yönetiminin göreve geldiği ilk günlerde sayın bakan hakemlerin torbadan çekilerek belirlenmesini istemiş, FIFA anında Türkiye’yi uyarmıştı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şahin’in genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırma yetkisinin bulunuyor. Kendileri, genel kurul için bize bir yazı yazar. Federasyon yönetimi olarak uygun bir üslupla nedenlerini sorar ve sonra da cevaplarını veririz. Genel kurulun hemen bu istek üzerine toplanıp seçime gitmesi, diye bir süreç olmaz. Sayın bakanın ve danışmanlarının bu olayda daha hassas davranmaları gerektiğine inanıyorum. Yoksa FIFA’nın kararlarına ülke olarak katlanmak zorunda kalırız.“

Ulusoy seçildikten sonra önündeki problemler şunlardır:

  • Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan rapor doğrultusunda eski federasyonun, kendisine açtığı 23 davadan aklanmaya çalışacak.
  • Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in olağanüstü genel kurul kararı aldırması durumunda, başkanlığını sürdürebilmek için siyasi ve hukuki mücadele verecek.
  • İsviçre maçındaki olaylardan az bir ceza ile kurtulabilmemiz lobi çalışmalarının başarısına bağlı. Bu alanda bütün yük Ulusoy ve yönetiminin sırtında olacak.
  • Fatih Terim’in istifa kararı sonrasında milli takımlar teknik direktörü atanacak.
  • Federasyonu sağlıklı bir şekilde yönetebilmesi için bütün kulüplerin desteğini almak zorunda. Başta Fenerbahçe olmak üzere, kendisine karşı olan ve seçimde kendisine oy vermeyen kulüplerle ilişkiler nasıl olacak?

TFF seçimi bitmişti bitmesine de kavgası hala sürmektedir. Futbol Federasyonu seçimleri öncesi ismi sık sık gündeme gelen eski başkanvekili Hasan Doğan, Star televizyonunda yayınlanan Telegol programına bir röportaj verir ve ortalığı karıştırır. Federasyon seçimlerini Trabzonspor Kulübü Başkanı Nuri Albayrak ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in etkilediğini ileri süren Doğan;

“Onların desteği olmasa Ulusoy kazanamazdı. Futbol Federasyonu bu 2 kişinin kontrolüne geçmiştir. Yorumlar iktidarın Ulusoy’a karşı kaybettiğini söylüyor. Peki Gökçek ve Albayrak CHP’ye mi geçti?

Haluk Ulusoy’un şahsıyla ilgili değil ama o dönemdeki kirlilikler Başbakanı etkiledi. AK Parti topyekün bir tavır koysa Haluk Ulusoy kazanamazdı.

Gökçek’in Anayasa Mahkemesi’nden kararın çıkmasında bile etkili olduğuna inanıyorum. Haluk Ulusoy diyet borcu ile iktidar olmuştur. Bu federasyon Haziran’da gider. Diyetler ödenecek.!”

Programa kendi isteğiyle telefonla bağlanan Ankaraspor’un Onursal Başkanı Melih Gökçek ise Hasan Doğan’ı ağır bir dille eleştirir:

“Hasan Doğan seçildikten sonra diyet borcu mu ödedi? Bu nedenle mi bizim için de aynı şeyleri düşünüyor? Beş kişilik bir grupta, yeni yönetimde olması gerektiğini söyledim. Kendisi de bana aynen ‘Bugün veya yarın yapılacak seçimde, gerek başkan adayı, gerek ikinci kişi olarak hiçbir yönetimin içerisinde yer almayacağımı defalarca dile getirdim. Eğer seçime girersem, bunu basın mensuplarına izah edemem. Bana (etek giy) derler’ cevabını verdi. Ve Hasan Doğan seçime girdi”.

24 Ocak 2006’da Ulusoy, genel sekreter Lütfi Arıboğan ve dışilişkiler sorumlusu Süheyl Önen, UEFA’nın düzenlediği Federasyon Başkanları ve Genel Sekreterleri Toplantısı’na katılmak üzere İsviçre’nin Nyon kentine giderler.

Haluk Ulusoy ve beraberindeki heyetin, bu toplantının ardından, 27 Ocak Cuma günü Montreaux’da yapılacak 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası grup eleme maçları kura çekiminde de yer alacakları bildirilir.

Ulusoy, olaylı Türkiye-İsviçre milli maçıyla ilgili FIFA Disiplin Komitesi’nin duruşmasıyla ilgili temaslarının olup olmayacağıyla ilgili bir soruya ise, “Gidiş sebebimiz o değil. Ama bize sorulan bir şey olursa, cevabını veririz” diye yanıt verir.

TFF seçiminin perde arkası ile ilgili haberler ve iddialar bitmek bilmez. 26 Ocak 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden:

Etek giydik küpe gönder

Seçimden 2 gün önce bir eski dostu aradı Ulusoy’u, “Helallik” istedi. Cevabı; “Hayırdır sen mi ölüyorsun yoksa ben mi?” oldu. Bir başkası çocukluk arkadaşıyla fena halde kavga ettiğini söylüyordu. Bir diğeri de “Eteklik giydik, bize küpe gönder” diyordu.

KİMSENİN tanımlayamadığı bir görüntü vardı ilk kez.. Herkes mutsuzdu Futbolun Kongresi öncesi.. Haluk Ulusoy ile Ayhan Bermek arasında içten içe kıran kırana; görünür yüzüyle son derece centilmence geçen bir “Futbol” kongresi.. İşin doğrusu, bu genel kurul bir hesaplaşma idi.. Bir buçuk yıl önce “sen kenara çekil” denilen Ulusoy ile diyen Hasan Doğan’ın hesaplaşmasıydı yaşanan.. Bu gerçek öykü, Ulusoy’un zaferleştirilen başkanlığına giden 7 uzun günün kısa hikayesi idi.. Olaylara tanık olan Ulusoycu ve Bermekçi 6 farklı kişinin anlattığı kısa anektodların öyküleştirilmiş biçimiydi.. Tarihe tanıklık eden futbol misyonerlerinin hikayeleriydi..

Tarih 12 Ocak 2006 Perşembe.. Yer, Haluk Ulusoy’a ait Fantasia Oteli’nin İstanbul Levent’teki Bürosu.. O gün çok hareketli. 5 Ocak tarihinde Anayasa Mahkemesi’nden aday olabilme vizesi alan Ulusoy, bunu kullanıp kullanamayacağı konusundaki kararı verecek. Küçük ancak önemli bir aşama kalmış adaylık yolunda.. Bu nedenle 13 Ocak’ta açıklayacağı adaylığına ilişkin bir işaret bekliyor Ulusoy. En yakınındaki kişi olan Şükrü Yazıcıoğlu’nun bilmediği bir şeyler vardı.. O geciktikçe “Ulusoy aday olmayacak” iddiaları daha yüksek tonda seslendirilmeye başlamış.

Akşam üzeri Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Özhan Canaydın, Ulusoy ile bir araya geliyor. 3 saat süren görüşmede Canaydın, “aday olacağım” diyen Ulusoy’a “G.Saray 7 delegesiyle sizin yanınızdadır” teminatını verip bürodan ayrılıyor. Görüşme sürerken, büroya A.Gücü Başkanı Cemal Aydın, Bursaspor Başkanı Levent Kızıl ve Beşiktaş İkinci Başkanı Murat Aksu geliyor. Kızıl, Aydın’a bir not vererek, “Ulusoy’u desteklemek, adamlığımın gereğidir” cümlesini eliyle yazıyor. Ancak Kızıl, son anda fikir değiştirip, kongrede Ayhan Bermek’e oy veriyor. Delegesi Hüseyin Şahin’i Bermek’in listesine koyduruyor.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Şükrü Yazıcıoğlu’nun telefonu çalıyor. Arayan kişi, Haluk Ulusoy’u soruyor, babası Saffet Ulusoy’un evinde olduğu yanıtını alıyor. Oysa gerçek çok farklı.. Ulusoy, Albayrakların Yeni Şafak’taki bürosunda oturuyor saatin 01.30’u gösterdiği o anlarda. Ev sahibi Nuri Albayrak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Hasan Doğan ve Murat Aksu, İstanbul’daki başbakan Erdoğan’ı ziyaret ederek “Malum konuyu” görüşüyordu. Erdoğan, “biz bir şeye karışmayalım, taraf olmayalım” diye noktayı koyuyor. Ulusoy evinden çağrılıp, başbakanın görüşü tebliğ ediliyor Albayrak, Gökçek, Doğan ve Aksu tarafından.. Sadece “geçmişinden kurtulup, yepyeni bir ekiple gelmelisin” diye ortak bir istek iletiliyor Ulusoy’a. Bir de Hasan Doğan’ın isteği vardır.. “İşin sadece yüzde yetmişi çözüldü, Pazar sabahı başbakanla birlikte kahvaltı yapacağız, kalan yüzde otuzunu da çözeceğim. Adaylığını açıklamak için iki gün bekle” biçiminde. Ancak bu tartışma yaratıyor. Ulusoy, Doğan’ı değil “sen onu boş ver, hemen açıkla” diyen Albayrak, Gökçek ve Aksu’ya kulak veriyor. 14 Ocak cumartesi günü adaylığını açıklıyor…

TSYD’den çıkıp bürosuna dönüşünde kader birliği yaptığı, hiç yanından ayrılmayan Cemal Aydın ile odaya kapanıp, durum değerlendirmesi yaptı. Ulusoy-Aydın görüşmesinden “tavsiyeye uyulmasının uygun olacağı” kararı çıkıyor, “beni listeden affet, enin her zaman yanındayım” diyerek jest yapan Aydın ile dava arkadaşı Ata Aksu liste dışı kalıyordu. Aslında eskilerden kimse yoksu listesinde ama Hüsnü Hayali, bunu kabullenemiyor ve Ankara’daki kongreye bile gelmeyerek dostuna tepkisini koyuyordu açıkça.. Olumsuz hava sonrası tek olumlu şey Melih Gökçek’in Hürriyet’e yaptığı “Başbakanımın emri olur” röportajı idi.. Ancak yine de yaratılan hava, kendisinin önü kesildiği ve Ayhan Bermek’e yol verildiği biçimindeydi.. Çıktı otelden, Melih Gökçek’in yanına gitti. Gökçek, moral verdi. Sonra Cemal Aydın’ın Kavaklıdere’deki ofisinin yolunu tuttu Ulusoy.. Sivas Başkanı Mecnun Odyakmaz da geldi, durum değerlendirmesi yapıldı. Öğleden sonra sessizce kalktı, otele gitti, 23. kattaki 2304 nolu suit odasına çıktı. Dışarıda hareket vardı.. Ulusoyculuğu tescilli Cemal Aydın ile Bermek’in açık destekçisi Hasan Doğan asansörde karşılaşıyor ve sarılıp öpüşüyordu rakip ikili. Ne olduğunu anlamaya çalışan Ulusoy’un 2304 nolu odasının iki önemli ziyaretçisi vardı.. Malatya Başkanı Hikmet Tanrıverdi ile Ç.Rize Başkanı Ekrem Cengiz. Tanrıverdi, “Başkan, hiç kimse mutlu değil. Bu işi nasıl çözeceğiz?” diye dert yandı.. İşte bu sözler, Ulusoy’un inanılmaz itiraflarının da anahtarı oldu. O ana kadar sessiz sakin bekleyen başkan, birden coştu:

“Arkadaşlar, bu yaşananlardan benim mutlu olduğumu mu sanıyorsunuz. Bu kaos, en çok beni üzüyor. Bugün bir arkadaşım beni aradı, helallik istedi. Dedim ki -sen mi ölüyorsun yoksa ben mi?- (Erol Bedir.. Ulusoy’un yanındaydı, son anda Bermek listesine geçti..) Sonra bir başka arkadaşım telefon etti. Çocukluktan beraber büyüdüğü bir arkadaşıyla çok sert tartışıp, küsmüşler.. Köprüleri atmışlar, bu seçim yüzünden.. (Ender Alkoçlar bu kişi.. Levent Kızıl ile olan kavgasını anlatıyor.) Bir başka kişi aradı -Başkanım biz etek giydik bir de küpe gönderin.. Bizi affet, hakkını helal et- diye konuştu.(Bu kişiyi açıklamadı.. Birkaç kişinin aynı şeyi söylediği iddia ediliyor ama sır olarak kaldı bu cümlelerin sahibi.)

İlişkiler iyi görünüyor ama böylesine çirkin olayları da yaşıyoruz. Bunlar beni üzüyor, canım konuşmak bile istemiyor”

Bu cümlelerin ardından, herkesin söylemesinden korktuğu baklayı ağzından çıkardı: “Ben üzerime düşeni yaparım. Adımsa, adımı korkmadan atarım. Günlerdir onurum ayaklar altına alınıyor. Onurumun kurtulması gerek. Bir adım atılacaksa, karşılıklı atılır. Bermek çekilsin ben de hemen bırakayım.”

Teklif haznesi tükenen Cemal Aydın, Doğan’a son bir uyarı yapıyor. “Siz kulüpler birliği diyorsunuz ama hesabı yanlış yapıyorsunuz. 6 Ocak’taki birlik toplantısından bir gün önce Ankara Beştepe’deki görüşmemizde bana 11 oyunuz olduğunu söylediniz; ben de size -ben çıksam 7-8 oy alırım.. Haluk bey fazlasını alır- demiştim. Haklı çıktım. Şimdi de diyorum ki, -bu seçimi, Haluk Ulusoy kazanır.” der Aydın. İşte bu son yaşananlar, dönüm noktası olur seçimin.. Ulusoy ekibini motive eden Bermekçilerin “siz bu maçı kaybettiniz kardeşim” tavrıdır.. Ulusoy’un kaybettiği düşünüldüğü anda kazanmasının kıvılcımı işte burada çakmıştır. G.Saray, Beşiktaş, Gaziantep, A.Gücü, Ankaraspor, D.Bakır, Sivas, Denizli ve Samsun başkanlarının yaptığı değerlendirmede Celal Doğan, Ulusoy’a hitaben çok önemli bir konuşma yapar.. Der ki, “Çok baskı altında olduğunu biliyorum. Sana tavsiyem, seçime gir, kazanınca da kürsüye çık ve istifa ettiğini açıkla..”

Bu konuşmanın hemen ardından Özhan Canaydın, ani bir çıkışla, “iktidara rağmen aday olmandan, bazı kulüpler rahatsız herhalde.. En fazla da Trabzonspor rahatsız” deyince ortalık bir anda gerilir. Nuri Albayrak, “bizim hiçbir rahatsızlığımız olmaz. Biz başından beri Ulusoy’un yanındayız. Bu işlerin bu noktaya gelmesinin tek sorumlusu Hasan Doğan’dır. Başbakanı yanıltan, Türk futbolunu kaosa sürükleyen kişi Hasan Doğan’dır. Oyumuzu Haluk Ulusoy’a vereceğiz ve onu başkan yapacağız” dedi.

Artık dönüş yoktur. Haluk Ulusoy, bu konuşmanın ardından emin olur ki, seçime girmekten başka çaresi yok. Kulüpler Birliği’ne “Ayhan Bermek deklarasyonu” için giren grup hayal kırıklığına uğrar. “Bu toplantıda son raconu ben keseceğim” diye iddialı konuşan Canaydın, üç saat süren ve “havanda su dövme” diye nitelenen görüşmenin ardından “kulüpler serbest” açıklaması yaparken, Ulusoy ekibi artık rahatlamıştır.

Sonra gece 01.00’den itibaren liste yapılmaya başlar.. Listedeki her üye ile tek tek konuşulur ve Ankara’da 19 Ocak sabahı gün ışırken futbolun yeni yöneticilerinin listesi hazırdır. Geç başlayarak yaklaşık 120 oy getireceği hesaplanan listenin medyaya sızası da önlenmiştir.

Sonra.. Seçim ve perde…

Son tirad ise kulaklarda hala:

“İnsanın hırsı, asla aklının önüne geçmemelidir”

Seçimden bir gün önce kulüpler birliği toplantısı vardır. Ama işin ilginç tarafı, başkan Özhan Canaydın öğlene kadar ortada yoktur.

İki taraf da stratejilerini belirlemiş, Ayhan Bermek kazanacak olmanın gururu ile başı dik gezer; Haluk Ulusoy ise “ne pahasına olursa olsun onur mücadelesine devam. Savaşı yitireceksem bile çarpışarak ölürüm ama asla teslim olmam” diye konuşur çevresine. Küçük gruplar halinde toplantılar yapılır, yoğun kulis faaliyetleri bire bir çalışmalarla sürer tüm hızıyla.

26 Ocak 2006’da Anayasa Mahkemesi’nden Ulusoy ile ilgili kararın çıkmasında büyük rol oynayan ve kendisine Tahkim Kurulu Başkanlığı sözü verilen Tanju Güvendiren, kurulun kendi içinde yaptığı oylamada başkan seçilemeyince ortalık karışır.

Askeri Yargıtay Onursal Üyesi olan Güvendiren, Tahkim Kurulu’nun ilk toplantısında başkanlığı, 4’e 1 oy ile Türker Arslan’a kaptırınca, diğer kurul üyelerine karşı çok ağır sözler sarfederek toplantıyı terk eder. Kendisine başkanlık sözü verildiğini belirten ve bazı kişileri “adam olmamakla” suçlayan Güvendiren, toplantı tutanağına da imza atmaz. Prestiji ile oynandığını ifade eden Güvendiren, bundan sonra da toplantılara iştirak etmeyeceğini bildirir.

Tanju Güvendiren’in, Haluk Ulusoy’un seçimi kazanmasında en büyük rolü oynayan Melih Gökçek’in yakın dostu olduğu bildirilir. Güvendiren TFF Genel kurulunda da Ankaraspor delegesidir.

Güvendiren’in, Gökçek’in ricası ile Anayasa Mahkemesi’nden Haluk Ulusoy ile ilgili kararın ivedi ve lehte çıkmasını sağladığı öne sürülür. Gökçek’in de genel kurul gecesi Ulusoy’a, “Benim için Tanju bey çok önemli. Eğer Tahkim Kurulu Başkanı yapmazsan desteğimi çekerim” şeklinde baskı yaptığı ifade edilir. Ulusoy da bunun üzerine Güvendiren’i Tahkim Kurulu’nun başına, Türker Arslan’ı ise ikinci sıraya yazar. Ancak Güvendiren’in kurul içi başkanlık seçimini 4’e 1 kaybetmesi planları alt üst eder.

27 Ocak 2006’da, Haluk Ulusoy’un daha önceki başkanlığı döneminde FIFA listesinden çıkartılan Erol Ersoy, Merkez Hakem Kurulu üyeleri ile yaptığı görüşmeden “devam et” mesajı alır.

Kendisi ile birlikte FIFA listesinden düşürülen Metin Tokat’ın hakemliği bırakması, Orhan Erdemir’in ise MHK’ya girmesi sonucu kafası karışan Ersoy, hakemliği bırakma aşamasında kritik bir karar verir. Kendisi gibi İzmirli olmasına rağmen, MHK üyelerinden Mevlüt Güzel ile yıldızı hiç barışmayan Ersoy, başta başkan Mustafa Çulcu olmak üzere kurulun önde gelen isimleri ile yaptığı görüşmeden, “Sakın bırakma. Sen güvenilir bir isimsin. Kaliteni herkes biliyor. Yolumuza birlikte devam edelim” mesajını alır. Erol Ersoy, bunun üzerine hakemliğe devam etmeyi kararlaştırır.

30 Ocak 2006 tarihinde Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, G.Birliği’ne 1 milyon Euro tazminat ödemeye mahkum edilen Deniz Barış davasını bozar .

Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun verdiği bir kararın Yargıtay tarafından bozulması Türk futbolunda bir ilk olur.

Yargıtay başvurusunu Tahkim Kurulu eski üyesi olan Fenerbahçe avukatı Haluk Burcuoğlu yapar ve Yargıtay, Gençlerbirliği ile Deniz Barış arasında yapılan sözleşmenin özel hukuk alanında düzenlendiğine karar verir.

Tahkim’in kararları kesin olmasına ve FIFA’nın bu konuda talimatı bulunmasına karşın, Fenerbahçe ve Deniz Barış’ın bunu delmesi ortalığı karıştırır. Lisans tescil sırasında tüm kulüplerden bu yönde muvaffakatname alan federasyon, Yargıtay’ın kararı karşısında şaşkına döner. FIFA’nın ilk planda Futbol Federasyonu’na bir ihtar yollayacağı, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun ise talimatlara aykırı davranan Deniz Barış’ı Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevkedeceği bildirilir. Fenerbahçeli futbolcunun asgari 6 ay hak mahrumiyeti cezası alacağı beklenmektedir.

Karar üzerine söylenenler:

Türker Arslan (Tahkim Kurulu Başkanı):
Yargıtay ilk defa Tahkim Kurulu’nun bir kararını bozdu. Futbol ile ilgili her türlü olayın Tahkim Kurulu’nda karara bağlanması gerekir. Adli makamlarca verilecek kararın sıkıntı yaratacağı bir gerçek. Konuyu biliyoruz ama dosya henüz bize intikal etmedi. Geldiğinde gerekli incelemeyi yapacağız. Ama Türk futbolunda bir ilk gerçekleşti.

Samim Ünal (Tahkim Kurulu eski başkanı)
Futbol Federasyonu yasasında özel sözleşme ve tek tip sözleşme ayrımı yok. Her şeye Tahkim Kurulu bakar. Yargıtay’ın verdiği kararın yerinde olduğunu sanmıyorum. Ama Yargıtay’ın da eski içtihadı budur. Zamanında Tahkim Kurulu’nun yaptığı ayrımdan dolayı bu kaynaklandı. Hukukta boşluk olmayacağı için böyle bir sonuç ortaya çıktı.

Bu kararın hemen ardından Deniz Barış Disiplin Kurulu’na sevkedilir. Deniz’in lisansının iptali gündeme gelirken, oyuncunun avukatı Burcuoğlu, “Ceza verirlerse Tahkim üyeleri hakkında dava açarız” der.

Lisans tescili sırasında “Tahkim’in kararları kesindir. Adli makamlara başvurmayacağız” şeklinde taahhütname veren Fenerbahçe’nin ise bu olayda kusuru olmadığı kanaatine varılır. Deniz Barış kişisel olarak Yargıtay’a başvurduğu için Fenerbahçe hakkında işlem yapılmayacağı ifade edilir.

Deniz Barış’ın avukatı Haluk Burcuoğlu ise, Futbol Federasyonu’nun müvekkiline ceza veremeyeceğini öne sürer. Burcuoğlu, “Yargıtay, Tahkim Kurulu’nun almış olduğu kararı bozmuş ve son sözü söylemiştir. Artık hukuki süreç yeniden başladı. Deniz, Futbol Federasyonu ve Tahkim Kurulu’nun aldığı karardan dolayı maddi ve manevi kayba uğramıştır. Eğer, Deniz bu durumdan şikayetçi olmamı isterse Tahkim Kurulu’nda Deniz’in lisansının askıya alınması için oy kullanan 3 üye hakkında suç duyurusunda bulunuruz” diye konuşur.

4 Şubat 2006’da Galatasaray Sportif Direktörü Bülent Tulun, Futbol Federasyonu’nun, sözleşme imzaladıkları oyuncu Okan Koç’a lisans vermek zorunda olduğunu iddia eder. Tulun, federasyonun transfer yönetmeliğine göre oyuncuya geçici lisans vermek zorunda olduğunu kaydederek, “Okan Koç’un oynamasına engel olamazlar” der. Transfer yönetmeliğinde futbolcuların maaşlarının her ayın 1’i ile 5’i arasında ödenmek zorunda olduğunun yazdığını kaydeden Bülent Tulun, “Aksi takdirde futbolcular sözleşmelerini tek taraflı feshedebilirler. Okan Koç da bunu yaptı. Geçici lisans vermek zorundalar” diye konuşur.

6 Şubat 2006’da olaylı Türkiye – İsviçre maçıyla ilgili olarak FIFA Disiplin Kurulu Türkiye’ye 6 maç saha kapama cezası ve 200 bin Frank para cezası verir.

FIFA’nın açıklamasında, saha ve stat koridorlarındaki olaylarda adı geçen milli futbolcu Alpay Özalan’a 6 maç men cezası ve 15 bin İsviçre Frangı para cezası artı bin İsviçre Frangı duruşma masrafı, Emre Belözoğlu’na 6 maç men cezası ve 15 bin İsviçre Frangı para cezası artı bin İsviçre Frangı duruşma masrafı, Serkan Balcı’ya 2 maç men cezası ve 5 bin İsviçre Frangı para cezası artı 500 İsviçre Frangı duruşma masrafı cezaları verildiği belirtilir.

FIFA Disiplin Kurulu, Milli Takım antrenörü Mehmet Özdilek’e de 12 ay hak mahrumiyeti ve 15 bin İsviçre Frangı para cezası artı bin İsviçre Frangı duruşma masrafı cezası verir.

7 Şubat 2006’da, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in isteği doğrultusunda Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Haluk Ulusoy’un geçmiş yönetim dönemleriyle ilgili yaptığı inceleme sonucunda ortaya çıkan ve usulsüzlük olarak nitelenen konuların açıklığa kavuşturulması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmasına karar verir.

Ulusoy 8 Şubat 2006’da FIFA Disiplin Komitesi’nin, İsviçre maçında yaşananlar nedeniyle Türkiye’ye verdiği 6 maç seyircisiz oynama cezasıyla ilgili, ”FIFA sanırım tarihinde en ağır ikinci kararını verdi. Böyle bir karar beklemiyorduk, şok olduk. Büyük bir hukuki mücadelenin içine gireceğiz. Önümüzde uzun ve meşakkatli bir yol var” der.

10 Şubat 2006’da Vatan Gazetesi’nde İbrahim Seten imzasıyla yer alan habere göre göre, 1 Şubat 2006, Çarşamba günü FIFA’nın Zürich’teki merkez binasında şöyle bir olay gelişmiştir:

Türkiye Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı Haluk Ulusoy, FIFA Başkanı Sepp Blatter’e nezaket ziyaretinde bulundu. Saat 17.00’deki randevuda olaylı İsviçre maçı gündeme geliyor. Blatter, tüneldeki olaylarla ilgili olarak ağır suçlamalarda bulunuyor. Duydukları karşısında zor anlar yaşayan Ulusoy, o anda bütün protokol kurallarını bir tarafa bırakıp, FIFA Başkanı’nın sağ elini sıkıca tutuyor, öpüyor, alnına götürüyor. Blatter’in elini bırakmıyor, bu sefer de kalbinin üstüne koyuyor. Şaşıran Blatter, “Ne yapıyorsunuz Mr. President?” diye gayrı ihtiyari soruyor. Ulusoy da, “Bu bir Türk geleneğidir. Babaların eli öpülür ve babalar affeder. Beni bundan sonra manevi evladın say. Ben buraya gelirken, olayların bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum. Bizi affet, babalığını göster.” dedi. Olaylı İsviçre maçının üzerinde daha 24 saat bile geçmeden düzenlediği basın toplantısı ile şimşekleri üzerine çeken Blatter, “Tamam, tamam” deyip FIFA Genel Sekreteri Urs Linsi’yi odasına çağırarak gerekli talimatı veriyor: “Urs, sanıyorum Türkiye dosyasını tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Lütfen gerekeni yapın.”

Fatih Terim’le devam kararının çıktığı dünkü Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda yaşananları tek tek anlatan Ulusoy, şu açıklamada bulunuyor: “Ben Blatter ve Linsi’nin yaklaşımından cezamız 2 veya 3 maça indi diye mutlu olmuştum. Meğerse, biz Blatter’in manevi evladı olmadan önce Türkiye 2008 Avrupa Şampiyonası’ndan ‘tard’ (ihraç) edilmiş… 2008’de yokmuşuz”

11 Şubat 2006 tarihinde Ulusoy “Benim kişisel olarak üstüme düşen ne görev varsa yapmaya hazırım. Af da dilerim, ceza da çekerim. El de öperim, etek de” der.

Ancak Ulusoy el öpme iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtirken, “Blatter’in elini öpmedim. Ama gerekirse elini de öperim” der.

Aynı tarihte yine Tahkim Kurulu problemi vardır.

Menajeri Hakan Azman ile imzaladığı sözleşmeyi çiğnediği için 1 milyon dolar cezaya çarptırılan Alpay’ın, “Cezam kalkmazsa İsviçre maçlarına çıkmam” dediği ve söz aldığı iddia edilir. Sözler tutulmayıp ceza yürürlüğe girince, ortalık karışır, Tahkim Kurulu dağılır.

Olay şöyle gelişir:

Alpay, Hakan Şükür’ün önerisi ile menajer Hakan Azman’la 31 Ocak 2000’de sözleşme imzaladı. O dönem Fenerbahçe’de kiralık oynayan Alpay, Siirt Jet-Pa Kulübü Başkanı Fadıl Akgündüz’ün “Seni Aston Villa’ya sattım. Yarın gidiyorsun” sözleri ile İngiltere yolunu tuttu. Hakan Azman, “Sözleşme şartlarına uymadı. Alpay’ın bana cezai şart gereği 500 bin doların yanı sıra sözleşme ücretinin yüzde 10’u olan 325 bin paundu ödemesi lazım” diyerek Futbol Federasyonu’na başvurdu. Federasyon yönetim kurulu, 12 Mart 2002’de Alpay’ın, 666 bin paundluk sözleşme ücretinin yüzde 10’unun Hakan Azman’a ödenmesini kararlaştırdı.

Araya önce 2002 Dünya Kupası girdi. Alpay’ın morali bozulacağı gerekçesi ile dosyaya el sürülmedi. 2004 Avrupa Şampiyonası elemeleri sırasında da “Alpay’ı üzmeyelim” denilerek dosya yine rafa kaldırıldı. Hakan Azman, 9 Ağustos 2005’de Tahkim Kurulu’na başvurarak, Alpay’ın transfer ücretinin 666 bin paund değil, 3 milyon 253 bin paund olduğunu, bu doğrultuda kendisine yüzde 10’luk komisyon gereği 325 bin paundun ve de sözleşmede öngörülen 500 bin doların, 5’er yıllık yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğini bildirdi.

Kurul 20 Ekim 2005’de toplanarak 325 bin paund menajerlik ücreti ve 500 bin dolarlık ceza tazminatının yarısı olan 250 bin doların Alpay tarafından ödenmesine 10 dakikada karar verdi. Karar, Erkan Vardar’ın muhalefet şerhi ile 4’e 1 alındı. Ama gerekçeli karara “oybirliği ile” yazıldı. Yönetim Kurulu bunu öğrendi, ortalık karıştı. Kararın ertesi günü Gürol Kaymak ve Erkan Vardar istifa etti. Tahkim dağıldı. Karar, açıklanmadı, adeta devlet sırrı gibi saklandı. Ancak, Alpay, haberi Tahkim Kurulu’ndaki bir dostu vasıtasıyla öğrendi. Bunun üzerine rest çekti, İsviçre maçlarına çıkmayacağını söyledi. Levent Bıçakçı başta olmak üzere yönetim kurulunda ve Tahkim Kurulu’nda görevli çok sayıda isim, “Karar düzeltilecek” diyerek Alpay’ı zor da olsa ikna etti.

Verilen sözler unutuldu. Kararın düzeltilmeyeceğini anlayan Alpay, Yargıtay’a başvurdu. Tecrübeli futbolcu, “Hakan Azman’ı yolda görsem tanımam. Hakan Şükür’ün aracılığı ile tanıştım. Aston Villa’ya gitmemde en ufak bir katkısı olmadı. Üstelik ben Aston Villa’da çok az oynadım ve transfer ücretimi de alamadım. Derdimi anlatamadım. Şimdi cebimden yaklaşık 1 milyon dolar çıkacak. Çocuğumun rızkını, hiç hak etmeyen birine vermiş olacağım” dedi. Menajer Hakan Azman ise “Ortada bir sözleşme var. Alpay sözleşmeyi çiğnedi. Tahkim Kurulu’ndan doğru karar çıktı” diye konuştu.

El öpme hadisesinin yankıları ve polemiği bir türlü bitmez. 17 Şubat 2006 tarihinde Ulusoy hala bu konuyu anlatmaktadır:

“Ben olmasam 2008 Avrupa Şampiyonası ile birlikte 2010 Dünya Kupası’ndan da ihraç edilebilirdik.

Yaşım 48, kimin elini öpüp öpmeyeceğimi çok iyi biliyorum. Blatter ile aramızda 10 yıldır baba-oğul ilişkisi var. Kendisine çok yakınım. Biz onunla öpüşürüz, başımı göğsüne koyarım. ‘Sen babamsın, biz evladınız, gerekirse elini bile öperim’ dedim. ‘Ulusoy yes, no bile bilmiyor, nasıl bu kadar yakın oluyor?’ diyorlar. Ben FIFA ve UEFA ailesinde çok sevilen bir başkanım. Ülkemi de en iyi biçimde temsil ediyorum. Gerekirse ülkemin menfaatleri için el de öperim. Bunu ülkem adına yaparım, kendim için değil. 2008 Avrupa Şampiyonası ile birlikte, belki de 2010 Dünya Kupası’ndan bile ihraç edilebilirdik. İsviçre’ye gittiğimde böyle bir hava vardı. Çalışmalarımızdan sonra olayı buraya getirebildik.” 6 maçlık cezada indirim olacağını tahmin ettiğini belirten Ulusoy, “İnşallah FIFA Tahkim Kurulu indirim yapar da CAS’a gitmek zorunda kalmayız. FIFA Tahkim Kurulu’ndan indirim kararı çıkacağına inanıyorum”.

Bu arada ligler devam ediyor ve ciddi şiddet olayları yaşanıyordur. En ciddi olaylardan birisi 26 Şubat 2006’da Diyarbakır’da, Diyarbakırspor – Konyaspor maçında yaşanır.

Diyarbakır’daki olaylı maçla ilgili olarak 100 kişi gözaltına alınır. Maçın 87’nci dakikasında yarıda kalmasına yol açan olaylara karışanlar, Emniyet Müdürlüğü’nün çektiği görüntülerden tek tek tesbit edilmeye başlanır.

Bu arada stadın içinde ve dışında meydana gelen olaylarda 20 polis yaralanır.

Atatürk Stadyumu savaş alanına döner. Stadyumdaki 9000 koltuğun parçalanarak sahaya atıldığı açıklanır.

Ulusoy, şidet olaylarına karşı “Biz daha yeni bir federasyonuz. Göreve başlayalı 35-40 gün oldu. Bu konuda çok ciddi çalışmalarımız var. Talimatlarda bir takım değişikliklere gideceğiz. Şiddeti önlemek için üzerimize düşen görevi yapacağız” der.

1 Mart 2006’da Tahkim Kurulu’nda Tanju Güvendiren krizi ise hala bitmemiştir.

Ulusoy, Tahkim Kurulu Başkanlığı seçimini kaybettikten sonra mazeret beyan etmeden üç toplantıya katılmadığı için üyelikten düşürülmesi kararlaştırılan Tanju Güvendiren için devreye girer. Ulusoy, Güvendiren’in kurula seçilmesini sağlayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e, “Tatsızlık çözülecek, Güvendiren göreve devam edecek” der.

3 Mart 2006 tarihinde, Futbol Federasyonu’nun 1 Haziran 2005’te Olağan Mali Genel Kurulu’nda oy çokluğu ile alınan yayın gelirlerinin 18 Süper Lig kulübüne eşit olarak dağıtılması kararını Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi bozar.

Fenerbahçe, G.Saray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un kararın iptaliyle ilgili başvurusunu mahkeme kabul eder. Mahkeme yayın gelirinin dağıtımıyla ilgili karar yetkisinin Genel Kurul’da değil, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda olduğu gerekçesiyle “eşit paylaşım” kararını iptal eder. Mahkeme ayrıca Genel Kurul kararı için önerge veren 72 delegeden 19’unun havuz konusunda hak sahibi olmadığına da karar verir. Mahkemeden çıkan bu karar ayrıca Mali Genel Kurul’da alınan kararın ardından 2.Lige düşen payı da ortadan kaldırmış olur.

14 Mart 2006’da Futbol Federasyonu, bağımsız denetleme kurumu Deloitte Denetim SMM A.Ş ile sözleşme imzalar. Kemal Kapulluoğlu konu hakkında şunları söyler:

“Bundan sonra federasyonumuzun kaynakları ve faaliyetleri sırasında yaptığı harcamaları, kuruluş yasamızda belirlenmiş denetleme organları dışında, uluslararası kariyeri olan bağımsız bir denetleme kurumu aracılığıyla kamuoyunun da denetimine açıyoruz. Futbol, bu ülkenin sadece sportif anlamda değil, günlük yaşamda da üzerinde en fazla konuşulan, tartışılan ve fikir yürütülen olgularının başında geliyor. Tıpkı sahada oynanan oyunda olduğu gibi böylesıne yoğun ilgi gören bu olgunun, idari ve mali anlamda da kamuoyuna açık tutulmasının yararına inanıyoruz.

13 Şubat’ta, bu sektörün önde gelen kuruluşlarından, hazırlanan şartnameye uygun teklif vermelerini istedik. 20 Şubat tarihine dek bu teklifler federasyona iletildi. 21 Şubat’ta, en uygun teklifi veren firmanın tespiti yapıldı, 8 Mart’taki yönetim kurulu toplantısında da Deloitte Denetim SMM A.Ş ile anlaşma imzalanması kabul edildi.

Deloitte, 3’er aylık periyotların yanı sıra federasyonun yıllık mali yapı denetimini de gerçekleştirecek Bu denetlemeler sonrasında oluşacak tablo, federasyonumuz tarafından basın yayın organları aracılığıyla düzenli olarak kamuoyuna yansıtılacak. Bundan böyle gerek genel kurul üyelerimiz, gerekse kamuoyu, dilediği zaman bu bilgilere ulaşma olanağını bulacak. Futbolda yeni bir döneme başlıyoruz. Bu yöntem ile artık federasyonun harcamalarına ilişkin spekülasyonlarının da ortadan kalkacağına inanıyoruz”.

22 Mart 2006’da Tahkim Kurulu’nda problem haline gelen Tanju Güvendiren problemi çözülür. Üç toplantıya katılmadığı için üyelikten düşürülmesi kararlaştırılan ve bu konuda hakkında tutanak hazırlanan Tanju Güvendiren, federasyon başkanı Haluk Ulusoy’un müdahalesi sonucu af kapsamına girer.

Ancak Güvendiren hakkında hazırlanan ve kayıtlara geçen tutanağın nasıl sümenaltı edileceği de merak konusu olur. Tahkim Kurulu’nun bu uygulamasının hukuki sorun yaratacağı ileri sürülür.

Elbette ki herşey kılıfına uydurulur, konu kapanır…

Aynı gece Ali Sami Yen Stadı’nda Türkiye Kupası maçında karşılaşan G.Saray – Fenerbahçe maçında yaşananlar tartışılmaya başlanır. Maç boyunca sahaya yağmayan madde kalmaz.

Fenerbahçe İkinci Başkanı Nihat Özdemir, derbiyi yorumlayarak, “Sadece bizim oyuncularımıza değil, Hasan Şaş’a bile attılar. Bu yapılanlar cezasız kalmamalı. G.Saray’ın sahası ne olacak? Bir an önce kararı bekliyoruz. Bizim için takımın başına bir şey gelmemesi, tur atlamaktan çok daha önemli. O kadar olaylar olmaya başladı ki, çocuklar çok etkilendi. Devre arasında takımı sahadan çekmeyi bile aramızda tartıştık” der.

Karşılaşmanın 4. hakemi Fırat Aydınus ve temsilciler Mehmet Haluk Gözen ve Gökhan Berker tam 78 kez ağza alınmayacak küfürler edildiğini, sayısı belirlenebilen 221 adet yabancı maddenin sahaya atıldığını, tribünlerde 5 adet Bengal Ateşi (Göz yakıcı gösteri meşalesi) yakıldığını ve 9 adet ses bombası patlatıldığını tesbit ettiler.

Profesyonel Disiplin Kurulu da, 06/941 sayılı bir belgeyle G.Saray Kulubü’nden Fenerbahçe maçında yaşanan olaylarla ilgili olarak 3 gün içinde savunma istedi. Aksi halde savunma hakkından vazgeçmiş sayılacağını bildirir.

Maçın hakem ve temsilci raporları şu şekildedir:

Saat 18.43: Maraton Üst tribününden 16-17 adet pet şu şisesi atıldı. 3 kez Fenerbahçe’ye küfür edildi.
Saat 18.44: Numaralı tribün dışındaki tüm tribünlerden 5 kez Fenerbahçe’ye, 4 kez Tuncay’a küfür edildi. Yeni açık tribünlerinden 3 adet bomba tabir edilen patlayıcı atıldı.
Saat 19.03: Eski ve Yeni Açık ile Maraton tribünleri 3’er kez küfürlü tezahürat yaptı.
Saat 19.05: Misafir takım ısınmak için sahaya çıktığında 15 adet pet şişe ve su bardağı ile yabancı madde atıldı. Tüm tribünler 4’er kez küfür etti. Eski Kale Arkası’ndan ses gücü yüksek patlayıcı atıldı.
Saat 19.15: Isınma devam ederken, 3 kez tehdit ve tahrik içeren tezahürat yapıldı. 3 kez küfür edildi, sahaya sayısız pet, bardak, şişe ve yabancı madde atıldı.
Saat 19.27: Tuncay’a biri 3, diğeri 4 kez olmak üzere 7 kez küfürlü tezahürat yapıldı.
Saat 19.30: Maraton ve Eski Açık tribününden yoğun katılımla 4 kez konuk ekibe küfür edildi.
Saat 19.32: Yapılan anonsa rağmen Tuncay’a yine 7 kez küfürlü tezahüratta bulunuldu.
Saat 19.33: Isınmasını sürdüren konuk ekibe Maraton tribününden 8-9 adet pet bardak ve şişe atıldı.
Saat 19.38: Konuk ekip ısınmasını tamamlayıp soyunma odasına giderken, Maraton tribününden 15-20 adet pet bardak, şişe, küçük parlak yabancı madde, körüğe yanaştığında ise yeni açıktan yine pet bardak, şişe ve 3,5-4 cm çaplı 30 gram ağırlıkta avizelerde kullanılan cam küre atıldı.
Saat 19.50: 8 kez konuk ekibe tribünler küfür etti. 2 Bengal Ateşi yakıldı.
Saat 20.01: Maraton tribünü sahaya arka arkaya 4 kez 2’şer adet su bardağı attı.
Saat 20.04: Sahaya 1 adet su bardak altlığı atıldı.
Saat 20.05: Maraton Üst ve Orta bölümünden 6 adet pet su şişesi ve bardağı atıldı.
Saat 20.06: Yeni Açık tribününden sahanın yeşil zeminine ulaşan 7-8 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.08: Konuk ekibin golünden sonra sahaya 9-10 adet pet su bardağı, küçük buz parçaları, 1 adet boş kanyak şişesi atıldı. 9×15 cm ebadındaki şişe alıkonuldu.
Saat 20.11: Eski açık tribününden köşe gönderi civarına 11 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.12: G.Saray’ın beraberlik golünden sonra sahaya toplam 8 adet su bardağı atıldı. 4 adet Bengal Ateşi yakıldı.
Saat 20.15: Sahaya 6 adet su bardağı atıldı.
Saat 20.22: Futbolcular arasındaki bir gerginlik sonrası yeşil zemine isabet eden 14 adet pet su bardağı atıldı. 3 kez Fenerbahçe’ye küfür edildi.
Saat 20.29: Eski Açık tribününden 1 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.31: Bir hakem kararı sonrası Maraton tribününden ikinci yardımcı hakeme 1 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.33: Konuk ekibin korner atışı sırasında köşe gönderine 20-25 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.34: Taç atışı sırasında konuk ekip futbolcusuna 5-6 su bardağı ile sopa gibi algılanan boru şeklinde mukavva atıldı.
Saat 20.36: G.Saray’ın ikinci golü sonrası 2 adet bengal ateşi yakıldı.
Saat 20.42: Maraton trubününden sahaya 4 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.45: 6-7 adet bozuk para, buz parçaları, 3 adet pet su bardağı sahaya atıldı. Reklam panolarının arkasında 2 adet atom diye tabir edilen ses bombası patladı.
Uzatma Dakikaları: 4 adet pet su bardağı atıldı. 3 kez konuk ekibe küfür edildi. Hakem ilk yarıda iki kez sahayı temizletti.
Saat 21.03: Sahaya toplam 8 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 21.04: Sahaya 4 adet bardak atıldı. Hakem oyunu durdurup yardımcılarını orta alana topladı. Ancak futbolcularınızın hakemi ikna etmeleri sonrası 2 dakikalık beklemeden sonra maç yeniden başladı.
Saat 21.06: Seyircinizin bulunduğu Maraton tribününden sahaya 10-12 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 21.09: Fenerbahçe’ye 3 kez küfürlü tezahüratta bulunuldu.
Saat 21.10: Aynı mahiyetteki küfür müştereken 3 kez daha tekrarlandı.
Saat 21.11: Numaralı tribünden yeşil zemine 2 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.16: Eski Açık tribününden sahaya 13-15 adet pet su bardağı ve tanımlanamayan ufak çaplı yabancı madde atıldı.
Koltuklar kırıldı
Saat 20.28: Rakip takımın beraberlik golünden sonra numaralı tribünün üst tarafından atom diye tabir edilen ses bombası sesi duyuldu.
Saat 20.33: Takımınızın attığı gol sonrası 2 adet bengal ateşi yakıldı.
Saat 20.35: Hakemin bir kararı sonrası 8 adet pet su bardağı atıldı.
Saat 20.45: 1 adet su bardağı atıldı.
Uzatma Dakikaları: Numaralı tribünün üst tarafından yeşil zemine 1 adet çakmak atıldı, 2 adet Bengal ateşi yakıldı. Bu ateşlerden biri rakip takım seyircisinin bulunduğu tribüne fırlatıldı. 3 kez Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a müştereken küfür edildi. Tribünlerde onlarca koltuk kırıldı, sahaya atıldı. Yabancı maddelerden bazıları yardımcı hakeme ve futbolculara isabet etti.

SAHAYA NELER ATILDI?
Pet şişe
Pet bardak
Ses bombası
Çakmak
Mukavva
Bengal Ateşi
Avize parçaları
Kanyak şişesi
Koltuk
Buz parçaları
Bozuk para

27 Mart 2006’da Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Türkiye Kupası çeyrek final ikinci maçında Fenerbahçe ile oynanan karşılaşmada sahaya atılan yabancı maddeler nedeniyle Galatasaray’a 1 maç seyircisiz oynama cezası verir.

Hakemler 24-26 Mart 2006 tarihlerindeki Süper Lig ve A Kategorisi maçlarına onar dakika geç çıkarlar.

Hakemler, kendilerine yönelik saldırıların son haftalarda artması üzerine eylem yapma kararı alırlar ve uygularlar.

Ulusoy, kendisine hakemlerin şikayetlerini anlatan ve eylem yapmak istediklerini bildiren Çulcu’yu, bu düşünceden vazgeçirmek için çok uğraşır. Liglerde sona gelinmesi nedeniyle tansiyonun yüksek olduğunu vurgulayan Ulusoy, “Şu aşamada eylem yapmanız ortamı daha da gerer” der. Ancak, hakemlerden yoğun baskı gören Çulcu, Ulusoy’a olumsuz yanıt verip, kesinlikle eylem yapacaklarını ifade eder.

Özellikle Diyarbakırspor-Sivasspor maçında Özgüç Türkalp’in dövülüp ölümle tehdit edilmesi ve Samsunspor-Kayserispor karşılaşmasında da Kuddusi Müftüoğlu’nun saldırıya uğraması, MHK’nin eylem kararında önemli rol oynar.

TFF, Fenerbahçe’nin V.Manisa ile oynayacağı maçı, başvuruya rağmen İzmir’e almazken, G.Saray’ın Diyarbakırspor maçını, Diyarbakır’ın itirazına rağmen İzmir’e verince ortam yeniden gerilir!

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 11

leave a comment »

29 Ocak 2004 tarihinde, futbol sahalarında olayların artması üzerine, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin bir açıklama yapar.

Şahin, futbolda herkesin sorumluluğunu bilmesi gerektiğini kaydederek, “Futbolda ikinci yarı sancılı başladı. Bunların asgariye indirilmesi gerekli. Hakem hatalarının olduğunu söylemek istemiyorum. Ancak herkes sorumluluğunu bilmeli ve tansiyon düşürülmeli. Bu böyle giderse hükümet olarak seyirci kalamayız ve gerekeni yaparız. Ligin, 2. hafta maçlarından itibaren normale geleceğine inanıyorum” diye konuşur.

Futbol Federasyonu’nun Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Yasa’da değişiklik yapılabilmesi için çalışmaların başladığını ifade eden Şahin şunları ekler:

“Tüm federasyonların özerkliğiyle ilgili kanun tasarısını imzaya açtık. Biz sadece Futbol Federasyonu ile ilgilenmiyoruz. Spor yönetiminde de demokrasi kurallarının iyi işlemesini arzu ediyoruz. Her federasyonun genel kurulunda delege sayısının artırılmasını istiyoruz. Futbolda 109 delege var. Bunun binlere yaklaşması lazım.

Türk futboluna emeği geçen birçok futbolcu var. Bir tek Turgay Şeren’in temsil ettiğini biliyorum. Bu çalışma federasyon ve yönetimine karşı bir tavır değil. Amaç futbolu zenginleştirmek. MerkezHakem Kurulu’nun 9 üyesinin başkan tarafından değil de ya yönetim ya da genel kurul tarafından belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. FutbolFederasyonu’nun kuruluş ve görevlerini içeren yasada da değişiklik yapılması planlanıyor. Zaten bununla ilgili olarak Futbol Federasyonu’ndan da talep var.

Genel kurulda amatör spor kulüpleri yalnızca 3 delegeyle temsil ediliyor. Aslında amatörler futbolun beşiğidir ve 6 bin kulübe 3 delegenin bulunması azdır”.

TFF Yönetim Kurulu Üyesi Bayram Yağcı, Beşiktaş Samsunspor maçını ve sonrasında yaşananları bahane ederek istifa eder. Yağcı:

“Yaklaşık 1.5 aydan bu yana medya ve kamuoyu Birinci Süper FutbolLigi’nde birinci ile ikinci takım arasında puan farkı açılırsa ligin tadının kaçacağı ve reytinglerin düşeceği gibi yorumlar yapıyor. Bunlar söylenti şeklinde dolaşırken, birinci takımın ikinci devredeki ilk maçında böyle bir gece yaşanıyorsa, şampiyonluklara futbol dışı unsurlar karar verecekse, bununla mücadele edeceğimi ve böyle çark oluşursa savaşarak bu çarka çomak sokacağımı söyledim. Böyle senaryoları söyleyen ve iddia eden ben değilim. Bu olaylar karşısında benden hiç kimse 3 maymunu oynamamı beklemesin. Ben 15 milyonluk Beşiktaş camiasına sorumluluk taşıyan bir insanım. Böyle olaylar yaşanırken ben bir koltuğa esir olamam.

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında benim için bazı sözler sarfetti, sayın başkan benim 3.5 yıl boyunca Beşiktaş taraftarı gibi çalıştığımı dile getirdi. Ben federasyon kapısından girerken formamı arabada bırakarak girdim. Bunun ispatı da Beşiktaş ile ilgili alınan bazı kararlara katılmamama karşın muhalefet şerhi koymadığım gerçeğidir. Formamı çıkardım, ancak kalbimdeki renkleri silmedim. Yönetimdeki diğer arkadaşlarımın silmediği gibi”.

TFF yönetimindeki bir ismin kendi ifadeleri dahi çelişkili ve TFF Yönetim Kurulu hakkında ipuçları veriyordur. Yağcı “Ben 15 milyonluk Beşiktaş camiasına sorumluluk taşıyan bir insanım” dedikten birkaç dakika sonra “ben federasyon kapısından girerken formamı arabada bırakarak girdim” diyebiliyor ve bunda hiçbir gariplik görmüyordur.

“Formamı çıkardım, ancak kalbimdeki renkleri silmedim. Yönetimdeki diğer arkadaşlarımın silmediği gibi” sözleri de TFF’nin işleyişini açıkça ortaya koymaktadır.

Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu, 12 Şubat 2004’de Dünya Futbolu ve Türkiye konulu panelde UEFA kriterlerine uyan 6 kulübümüz bulunduğunu söyler:

“Beşiktaş, Fenerbahçe, G.Birliği, G.Antep, A.Gücü ve ismini hatırlayamadığım bir kulüp şu anda kriterlere uyuyor. G.Saray ve Trabzon henüz uymuyor.”

Soruyorum o halde: Eeee?

Daha önce defalarca 2004’de görevi bırakacağını açıklayan Ulusoy 19 Şubat 2004’de “sürmesi gereken yapısal reformları gerçekleştirecek bir misyonu olduğu için başkanlığa devam kararı aldığını” söyler.

Meali “Fenerbahçe’nin önünü yeterince kesemedim hala. G.Saray’a birkaç şampiyonluk daha kazandırmam lazım. Arada bir de Trabzon’u şampiyon yapabilirsem tadından yenmez”…

Ulusoy yazılı açıklamasında, “Tavanda bir dünya şampiyonluğu, tabanda devam edilmesi gereken bir dolu yapısal reformu gerçekleştirecek bir misyonum olduğu kanaatine vardığım için başkanlığa devam etme kararımı futbol kamuoyu ile paylaşıyorum” der.

Geride kalan 7 yılllık görev süresinde birçok başarı elde ettiklerini ve sorumluğunu düşünerek bir karar aşamasına geldiğini belirten Başkan Ulusoy, “ısrarcı baskılar karşısında vermem gereken karar, misyonumu tamamlayıp, tamamlamadığımla ilgiliydi. Yaptığım iç muhasebemde, futbolumuzun ürettiği kaynakları ve büyük potansiyelini, akılcı ve rasyonel kalıplara aktardığımız zaman yarattığımız başarıları sürekli kılacak, tavanda bir dünya şampiyonluğu, tabanda devam edilmesi gereken bir dolu yapısal reformu gerçekleştirecek bir misyonum olduğu kanaatine vardığım için başkanlığa devam etme kararımı futbol kamuoyu ile paylaşıyorum. Söylemek ve yapmak farklı şeylerdir. Ben söylediklerini, hatta daha fazlasını yapan bir kişinin huzuru içindeyim” der.

Ulusoy’un devam kararı üzerine Erman Toroğlu 20 Şubat’ta şunları yazar:

20 Şubat 2004 – Ya Terim ya Denizli (Erman Toroğlu)

Ben, Haluk Ulusoy’un bir yanda Mustafa Denizli’yi, diğer yanda da Fatih Terim’i gördüğünü ve düşündüğünü biliyorum. Bakın, tahmin ediyorum demiyorum, biliyorum. Bu lafıma dikkat edin. Ama Şenol Güneş’in de AKP’nin ağır toplarıyla çalıştığını da biliyorum.

Haluk Ulusoy büyük bir terslik olmazsa yine Futbol Federasyonu Başkanı seçilecek. Ulusoy’un iki elinde iki bomba var. Birisinin üzerinde, “MHK” yazıyor, diğerinin üzerinde ise, “Milli Takım Teknik Direktörü.”

Ulusoy eğer seçilir ve bu ikisinde hata yapmaya devam ederse, patlayacak bombalardan kesin olarak hasar görür, hatta yok olur. MHK ile ilgili sorunlarda MHK (Merkez Hakem Komitesi) kadar kendisinin de rolü var. MHK’nin işine ne kadar karışıyor, ne kadar hakem tayini yaptırıyor, FIFA listesine ve klasmanlara ne oranda tesir ediyor?

Bu olay, kulüpleri çok yakından ilgilendiriyor. Zaman zaman direkt olarak maçları ilgilendiyor. Üç büyükler mağlup olunca da kamuoyunu ilgilendiriyor.

Milli takım olayı ise çok daha başka. Yoldaki herkes, üç büyük takımı ya da diğer takımları tutan tutmayan herkes, bu konuda burnundan soluyor. Ulusoy’un fazla bir şey yapmasına gerek yok. Tedbil-i kıyafet giyinsin, halkın arasına girsin, önüne gelen bin kişiye, “Şenol Güneş için ne düşünüyorsun?” diye sorsun. Alacağı cevap yüzde 90’dan fazla menfi olacaktır.

Spor kamuoyunu şu anda iki teknik adam göstere göstere aldatıyor. Biri Şenol Güneş, diğeri Fatih Terim. İkisi de “La Fontaine’den Masallar” anlatıyorlar. ‘Gençleştirme’ yapıyorlarmış. Sonra da hafif sağa dönerek bunu, “değişim”e çeviriyorlar. Yani laf ebeliği yapıyorlar.

Ne kulüp takımlarında, ne de milli takımlarda ‘gençleştirme’ diye bir olay yoktur. Bu bizim gibi geri kalmış ülkelerde vardır. Neyin gençleştirmesi? G.Saray, UEFA Kupası’nı alırken, Hagi, Taffarel, Popescu kaç yaşındaydı? Biz Dünya Kupası’nda üçüncü olurken yaş ortalamamız neydi?

Ama Şenol Güneş, dünya üçüncüsü olan takımın üzerinde oynamadı, o takımı kademe kademe değiştiremedi, değiştirmeye gücü yetmedi. Çünkü futbolcusu Şenol Güneş’in üzerindeydi, altında değil. Sonunda Avrupa Şampiyonası elemelerinde rezilleri oynadık.

Şimdi de kardeşimiz diyor ki, “Ben takımı gençleştiriyorum.” O zaman Milli Takım Teknik Direktörlüğü’ne de 25 yaşında bir teknik adamı getirelim. Şenol Güneş de yaşlandı. Onun mantığına göre, benim bu mantığım doğru. Ama aslında ikisi de yanlış. Çünkü futbolun kitabında böyle bir şey yok.

Hani namaz kılarsın, namazın sonuna doğru hafifçe sağına bakarsın, “Es selamun aleyküm” dersin, sonra soluna döner yine, “Es selamun aleyküm” dersin. Haluk Ulusoy da tıpkı böyle. Ben, Ulusoy’un iki tarafına bakarken, bir yanda Mustafa Denizli’yi, diğer yanda da Fatih Terim’i gördüğünü ve düşündüğünü biliyorum.

Bakın, tahmin ediyorum demiyorum. Bu lafıma dikkat edin. “Biliyorum” diyorum. Bence Ulusoy, Milli Takım Teknik Direktörlüğü için düşündüğü operasyonu yapacak. Yapması da gerekir. Ama şu anda “merhaba” dediğinde karşısında Şenol Güneş var. Güneş’in de Ulusoy’a karşı AKP’nin ağır toplarını devreye sokmaya çalıştığını da biliyorum.

Kısacası yukarıdaki iki önemli konuda da sorunu çözecek insan Ulusoy. Sonra olacak tersliklerde okkanın altına girecek insan kendisi. Eğer gereğini yapmazsa başı çok ağrıyacak çookk…

14 Mart 2004’da Christoph Daum, Gençlerbirliği’nin Adanaspor ile oynayacağı maçın ertelenmesini anlayamadığını belirten bir açıklama yapar:

“Kimseyle polemiğe girmek istemiyorum ama, anlayamadığım şeyler var. Gençlerbirliği’ne UEFA Kupası’nda yardımcı olmak üzere ertelendiyse bana göre kupa maçından sonraki karşılaşması ertelenmeliydi. Çünkü rakibimiz bizimle kupa maçı yapacak. Sonra bir lig maçı oynayıp, Valencia’nın karşısına çıkacak. Bu nedenle yapılana anlam veremiyorum.”

Bu erteleme gerçekten de Türkiye’deki ligler tarihinin en ilginç maç ertelemesidir. Fikstüre göre Gençlerbirliği önce Fenerbahçe ile kupada karşılaşacak, sonra lig maçı oynayacak ve ardından UEFA Kupası maçı için Valencia ile oynayacaktır. Gençlerbirliği’nin öyle bir talebi olmamasına rağmen, Valencia maçına daha yakın bir tarih olan lig karşılaşması değil, Fenerbahçe ile oynayacağı karşılaşma ertelenmiştir. Bugün dahi bunun nedeni anlaşılabilmiş değil…

18 Mayıs 2003’de “Şenol Güneş, 2004 yılına kadar her ne olursa olsun Milli Takım’ın başındadır”, 2 Temmuz 2003’de “Şenol Güneş başarılı bir teknik direktördür ve görevinde kalması gerekir” diyen Ulusoy, nasıl ki “2004’te bırakıyorum” lafını yediyse

22 Mart 2004 tarihinde yaptığı açıklama ile Şenol Güneş’in sözleşmesini de tek taraflı olarak fesheder.

Önce Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Levent’teki binasında saat 14.00’te toplanır. Yaklaşık 2 saat sonra toplantıdan ayrılan Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, daha sonra Şenol Güneş ile birlikte geri döner. Yönetim kurulunun kararı Şenol Güneş’e, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy tarafından bildirilir. Ulusoy ve Güneş, daha sonra birlikte basın toplantısı düzenlerler.

Haluk Ulusoy, Şenol Güneş ile yollarına devam etmemeyi yönetim kurulunda görüştüklerini ve karara bağladıklarını belirterek, “Güneş’in sözleşmesi 13 Temmuz’da sona eriyordu. Biz kararımızı bir an önce vermek istedik. Ya devam edecek, ya da ayrılacaktık. Eğer devam etmeyi düşünmüyorsak, yeni gelecek hocaya zaman tanımamız gerekiyordu. Bugünden ayrılmanın daha doğru olduğunu düşündük ve sözleşmesini tek taraflı olarak feshetme kararı aldık. Türk futboluna hayırlı uğurlu olsun” der.

Haluk Ulusoy, Güneş’in sözleşmesiyle ilgili bundan sonra hukuki vecibeler neyse yerine getirileceğini söyler.

Bir gazetecinin, “Tazminat konusu ne oldu” şeklindeki sorusu üzerine Ulusoy, “Güneş’in sözleşmesinde 500 bin dolar tazminat olduğu doğrudur. Bundan sonra hukukçularla görüşeceğiz” der.

Milli Takımlar Teknik Direktörü Şenol Güneş, kendisine görev veren ve görevden alan Futbol Federasyonu’na teşekkür ederek, “Kendimi başarılı bulduğum için devam etmek istiyordum, ama karara saygılıyım” der.

Toplantının ardından Ulusoy ve Güneş el sıkışarak vedalaşırken, Güneş’i, başkan vekili Ata Aksu uğurlar. İkili kapıda bir süre arabanın gelmesini beklerken, Güneş, Aksu’ya, “Araba nerede. Kovarken acele ediyorsunuz, gönderirken etmiyorsunuz” der.

1 Nisan 2004’de Aziz Yıldırım, Beşiktaş’ın, Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşı olan futbolcuların yabancı statüsünden çıkarılması istemiyle Futbol Federasyonu’na yaptığı başvuruyu desteklediklerini söyler. Yıldırım, “Avrupa’daki düzenin Türkiye’de de aynen uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim de müracaatımız olacak” der.

Elbette ki sayın başkan bunu söylerken Ulusoy TFF’sinin Avrupa’daki düzenle alakası olmadığını gözden kaçırıyordur. Zira TFF talebi reddedecektir.

6 Nisan 2004 tarihinde Aziz Yıldırım bir gün önce oynanan G.Saray-Beşiktaş derbisinde yaşananlarla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenler. Yıldırım, o güne kadar maçlarda yapılan hataları hep hakem hatası olarak değerlendirdiklerini belirterek, “Ancak eğer bu yapılan hatalarda kasıt varsa, olaylar tehlikeli boyutlara geçmiştir” diye konuşur.

Hep adalet istediklerini belirten Yıldırım şöyle devam eder:

“Sadece kendimiz için değil herkes için adalet istedik. Bu düşüncemizi de her platformda dile getirdik. Toplumsal barışı, spor barışını sağlamak için bize düşen görevi her zaman yerine getirdik.

Hakem Ali Aydın’ın geçmişte bizim maçlarda ve daha önce yapılan hataları, hep hakem hatası olarak değerlendirdik. Ancak derbi karşılaşmasında, Ali Aydın, hiç olmayacak pozisyonlarda penaltı çalmış ve daha da önemlisi maç boyunca devam eden küfür için herhangi bir şey yapmamıştır. Ali Aydın bu hataları neden yaptığını açıklamalı. Eğer bu hataları kendisine yaptıranlar varsa bunları açıklasın. Aksi halde Türk futbolu ve olaylar kötüye gidiyor.

Bu derbi maçıyla birlikte yeni bir noktaya gelinmiştir. Açıklama yapası gereken sorumluların hiçbirisi konuşmamıştır ve beni rahatsız eden budur. Burada hadise Beşiktaş’ın Galatasaray’ı yenmesi değil; yener yenilir, bu gayet doğal. Asıl rahatsız edici olan ise işin içinde oyunlar varmış gibi gelmesi.

Burada yapılacak sey şudur: Sorumluluk federasyondadır. Futbol Federasyonu Başkanı ortaya çıkıp kalan 6 haftanın güvencesini bize vermesi gerekir. Biz kalan 6 maçın nasıl geçeceğini bilmiyor ve endişe duyuyoruz. Elazığ maçındaki ve bu maçtaki hakem hataları, bizi bundan sonra yapılacak maçlara da dışarıdan etki edileceği yolunda ciddi olarak düşündürüyor.

Beşiktaş Menajeri ve yöneticisi, bizi İnönü Stadı’nda yeneceklerini, o maça kadar da Fenerbahçe’nin 1 maç kaybedeceğini söylüyor. Tüm bunlar bizi şüpheye itiyor. Federasyon başkanının çıkıp garanti vermesi gerekiyor. Geçen hafta dışarı çıkan bir toptan gol yedik. Adana’da haksızlık yapıldı, ama sesimizi çıkarmadık. Ancak bu son olay bazı şeyleri uyarmamız gerektiğini ortaya çıkardı. Başta federasyon olmak üzere, devletin de bu konuya el atmasını bekliyoruz. Beşiktaş ile yaptığımız maçta rakibimiz hakem Serdar Tatlı ile ilgili olarak şaibe imasında bulundu. Bizim Bursaspor ile yaptığımız maç öncesinde teşvik primi söylentisi oldu. Haklarımızı hiçbir zaman yedirmeyiz ve hakkımızı savunacağız.”

6 Nisan 2004’de Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in isteği üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu soruşturma açar. İki Başbakanlık müfettişi, Türkmen’in “Alaattin Çakıcı vasıtasıyla tehdit edildim” iddialarını inceleyecektir.

Futbol Federasyonu eski asbaşkanı ve Fenerbahçe eski yöneticisi Hadi Türkmen’in, “Futbolun içinde mafya var, hakemler para yiyor, Milli Takım için Macaristan’a 750 bin dolar teşvik primi gönderildi” iddiaları hükümeti harekete geçirir. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in isteği üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu, Türkmen’in iddialarıyla ilgili olarak Futbol Federasyonu’na yönelik soruşturma başlatır.

Soruşturmaya Neden Olan İddialar:

Mafya Sporun İçinde
“Sporda bugün de, dün de mafyanın parmağı vardı. Çünkü futbol bir hobi değil, büyük çıkarlar var. Yayın gelirleri, futbolcu giderlerinin kontrolü, tribün temsilcilerinin kontrolü ve onlarla ilişkiler için mafya bu işin içinde. Bunlar futboldan istifade etmek isteyen örgütlerdir. Bunun adına ister mafya, ister başka bir şey diyebilirsiniz. Bu grupların yöntemleri; yıldırma, ürkütme, tehdit etme, belki de öldürmek.”

Çakıcı Tehdit Etti
“Alaattin Çakıcı vasıtasıyla bu tehditleri aldım. Çakıcı’yı suçlamıyorum. Birilerini rahatsız ettik ki bize bunları yaptılar. İstifa etmek zorunda bırakıldım. Belki de yapmasam Ahmet Çakar’ın yaşadıklarını 6 sene önce ben yaşayacaktım. Benden önce de istifa edenler oldu. Belki onların sebebi farklı ama benimkinde hayati önem taşıyan gelişmeler vardı. Ailem tehdit altındaydı.”

Kefaret İçin 100 Kurban
“DGM dosyasında, Yılmaz Ulusoy’un, ‘Çakıcı, yeğenim Haluk Ulusoy’u tehdit etti ve araya girenlerin hatırına, biraz daha görevde kalması adına süre verdi. Bunun için kefalet olarak Eyüp Sultan’da 100 kurban kestiğini duydum’ ifadesi yer almaktadır.”

Jeepleri Kim Aldı?
“Ata Aksu, futbolculara alınan Jeep’lerin parasını, Ulusoy Ailesi’nden birinin ödediğini söyledi. Sonra bu ismin Ümit Milli Takım Menajeri Burhan Satır olduğu ifade edildi. Oysa memuriyetten gelen Satır’ın bunu karşılayacak durumu yoktu.”

Macarlara Teşvik Primi
“1999’da Macaristan Portekiz’i yenseydi biz 2000 Avrupa Şampiyonası’na katılacaktık. Teknik Direktör Mezsöly aracılığıyla 750 bin dolar gönderildi. Bunu üst düzey bir yöneticiden dinledim. Sonuçta Portekiz Macaristan’ı yendiği için para geriye ödenmemiş, paranın güvenliği için de Dışişleri Bakanlığı Büyükelçiliği’ne para dönüyor.”

Doğan Hakem İstedi
“Gaziantepspor Başkanı, kendi takımının mağdur olduğunu ve müsabakalarına iyi bir hakemin verilmesini istedi; MHK Başkanı’ndan Ayhan Yücebilgiç’i talep etti. Bu hakemin daha sonra bir Gaziantepspor maçında görev aldığını biliyorum. “

7 Nisan 2004’de Yalçın Doğan mafya iddiaları üzerine “Futbolda Milyar Dolarlar” başlıklı bir yazı yazar:

Pasta hiç de küçük değil!.. Pastanın büyük olduğu yerde ne var?.. Mafya var!.. O nedenle, her maç böyle gürültülü, böyle kavgalı. O nedenle, maçlar saha yerine masada oynanıyor!..

Yaklaşık 1 milyar dolarlık rantın bölüşüm kavgası almış başını gidiyor. Maçlar, bu bölüşümün aracı. Zavallı seyirci de, heyecanlı figüranı. Tıpkı futbolcu gibi!..

Masada her şey mümkün. Hakem belirlenmesi, maçın kaderi, şampiyonluklar, bedava geziler, teşvik pirimi adı altında alavere dalavere, rakip futbolculara avantalar, bilet ihaleleri, reklam ihaleleri, 32 kısım tekmili birden, ne ararsan var!..

Eh, bunlar için bilek gücü, yani mafya gerek!..

Futbol piyasasında dönen paranın çeşitli kaynakları var. TV’lerden elde edilen yayın hakkı, milli takım maçları için sponsorluklar, stadyumlarda reklamlar, kulüplere giden reklamlar, forma reklamları, milli maçların yayın hakları, gişe gelirleri, kulüplerin her türlü faaliyeti. Bunlardan oluşan havuz, 1 milyar doları aşıyor. Kavganın göbeğinde bu paranın paylaşımı var.

Tribündeki ya da TV’yi izleyen seyirci ‘benim takım yendi, senin takım yendi’ diye birbirine girerken, adamlar masada ellerini oğuşturuyor.

Ama, öte yanda, milyar dolarlık pastanın paylaşımı için, birileri her zaman devrede. Onlar için devre arası yok. Onlar hep antrenmanlı. Fizik kondüsyon her zaman mükemmel!..

Siyaset-ticaret-mafya olur da, siyaset-futbol-mafya olmaz mı?.. Bal gibi oluyor, örümcek ağı gibi!..

En tepede federasyon var. Yıllık bütçesi 75 trilyon lira. Ona bağlı Merkez Hakem Kurulu var.

Federasyon genel kurulda seçiliyor. Kulüp temsilcilerinden oluşan bir genel kurul. Ama, orada kulüpler tercihlerini belirlerken, ne kadar özgür?.. Siyaset yok mu orada?.. Ya da seçimde etkili başka güçler?.. Bu ana şemsiye baştan sona araştırılmalı!..

Ama, sadece federasyon değil, kulüpler de araştırılmalı!.. Kulüplerde de hatalar ve mide bulandıran ilişkiler var. Yönetim eksik, transfer hatalı, ilişkiler hasta. Örneğin, kulüplerde mafya ile ilişkileri yürütenler var mı?.. Sadece süper ligde değil, diğer kategorilerdeki kulüplerde işler nasıl yürüyor?.. Adam kulüp yöneticisi mi, mafya babası mı, belli değil!.. Ya bunların siyasetle ilişkileri?..

Bu saatten sonra, bu ilişkileri gün ışığına çıkarmak, siyasal iktidarın görevi. Çünkü, olay artık sporu çoktan aşıyor.

Benim hakem hataları masallarına karnım tok!.. Ben temiz futbolu özlüyorum. Milyonlarca seyirci gibi!..

Futbol Federasyonu Başkanı, 7 Nisan’da ligin kalan 6 haftası için kulüplere garanti verir. Hakem Ali Aydın’a sahip çıkan Haluk Ulusoy, kişisel hatalarda art niyet aranmasının doğru olmadığını söyler.

Göreve geldiği günden bu yana hem yönetiminin hem de kurumlarının kesinlikle art niyetli olmadığını söyleyen Ulusoy, kişisel hatalarda art niyet aranmasının doğru olmadığını savunur.

Ulusoy, G.Saray Başkanı Özhan Canaydın’ın ‘Ali Aydın’ı bir daha maçlarımıza istemiyoruz’ sözlerine de cevap vererek, “Başkanımız kızgınlık anında böyle konuşmuştur. Biz Ali Ali Aydın’ı formuna kavuştuktan sonra G.Saray maçlarına vereceğiz. Cem Papila da Beşiktaş maçlarında görev yapacaktır. Federasyon olarak, kulüplerin bu tip isteklerine izin vermeyiz” diye konuşur.

Her söylediğinin tersini yapmayı artık alışkanlık haline getiren Ulusoy, “yedirmem” dediği Ali Aydın’a birkaç gün içerisinde görevi bıraktırır.

Sen sağ ben selamet…

16 Nisan 2004’da, Ulusoy, yönetim kurulu toplantısı nedeniyle bulunduğu Ankara’da Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz’un ısrarlarına rağmen söylentilere yol açmamak için Acil Hakem Semineri’ne katılmaz, ama hakemlere iletilmesi amacıyla bir mesaj yollar:

“Türk hakemleri Avrupalı meslektaşlarından çok çok üstünler. Hepsiyle gurur duyuyorum. Avrupa’nın en temiz ligi oynanıyor. Türk futbolunun gelişmesinde en önemli rolü üstleniyorlar. Hata yapılıyor ama kasıtlı olmadığını bütün futbol camiası bilmeli”.

Ulusoy, asbaşkanlar Orhan Saka, Levent Kızıl, Murat Aksu, Aydın Torunoğlu ve Hüsnü Hayali’nin de bulunduğu yemekte hakem toplantısı öncesi konuştuğu Bülent Yavuz’a şunları söyler:

“Türk hakemleri gurur duyulacak nitelikte başarılı. Onların morale ihtiyacı var. Bakın Avrupa liglerine, şampiyonlar ve düşecekler haftalar öncesi belli. Ama Türkiye’deki takımların durumu son haftaya kadar netleşmedi. Nefes nefese mücadele var. Türkiye Ligi’nde şaibe söylentileri çıkaranları lanetliyorum. Ayıptır. Ne şaibesi.”

Evet ya, ne şaibesi?
Sayfalardır anlatıyorum işte!

Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu 16 Nisan 2004’de, federasyon başkanlığı için demokratik bir yarıştan yana olduklarını belirterek, emek hırsızlığının karşısında durduklarını söyler. Yönetim kurulunun Ankara’da yaptığı toplantının ardından bir basın açıklaması yapan Aksu, Haluk Ulusoy’un başkanlığa yeniden aday olduğunu belirterek, “Diplomayla ilgili bazı sorunlar olabileceği konuşuluyor. Devlet böyle bir karar verirse boynumuz kıldan incedir. Ancak entrikaların karşısındayız. Herkes aday olabilir. Milli Takım’ın mağlubiyetleri zamanında ortada görünmeyen insanların herşey toz pembeyken ortaya çıkmaları ve aday olmalarına anlam veremiyoruz” diye konuşur.

Toz pembe…
Acaba Aksu bunları söylerken insanları kandırdığına gerçekten inanıyor mudur?

Aynı tarihte, Beşiktaş tarafından daha önce Giunti’nin AB statüsüne göre ‘bir Türk oyuncu gibi’ oynaması için yapılan başvuru, Futbol Federasyonu tarafından reddedilir. Beşiktaş Kulübü, konuyu Tahkim Kurulu’na götürme kararı alır.

Denizlispor Profesyonel Futbol Şubesi Başkanı Turgut Dalaman maçlarını İzmir’de oynamak istediklerini açıklar. Başvuruyu yaptıklarında tablonun farklı olduğunu belirterek, “Biz başvuruyu yaparken, ’31. haftadaki Gençlerbirliği ve 33. haftadaki Fenerbahçe maçlarını İzmir’de oynamak istiyoruz’ demiştik. Bunun nedeni de Atatürk Stadı zemininin sentetik çimle kaplanması işinin yeni sezona yetişmesiydi. Federasyondan aldığımız yazıda, Gençlerbirliği maçının 25 Nisan Pazar günü Denizli’de oynanacağı bildirildi. Fenerbahçe maçıyla ilgili henüz bilgi yok” der.

21 Nisan 2004’de Çaykur Rizespor Teknik Direktörü Yılmaz Vural, “Şenol Güneş, Milli Takım’dan ayrıldı, değil Futbol Federasyonu’nda, hiçbir kurumda adım gündeme bile gelmedi. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’a artık selam bile vermem” der.

Takımının başında istediği hedefe ulaştığını belirtirken Vural, “Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli antrenörlerden biriyim. 25 senedir kimse beni onore etmedi. Türkiye’de bir başarı elde edersin, bir üst kademedeki takıma antrenör arandığında adın bile geçmez. 10 yıldır telefon numaramı değiştirmedim. Hiç kimse arayıp da, ‘Sana şöyle bir görev layık gördük, ne düşünürsün’ diye teklif getirmedi. Çok sevindiğim için de hep şovmen oldum”.

22 Nisan 2004’da Başbakanlık Teftiş Kurulu, futbolun gündemine oturan teşvik primi iddiaları için araştırma başlatır ve G.Saray ile Beşiktaş kulübünün konuyla ilgili görüşlerini alır.

Teftiş Kurulu Müfettişi Eyüp Özgüç;

“Medyada yer alan teşvik primi iddiaları konusunda eğer bir belge, bilgi veya baskı varsa bunu araştırıyoruz. Tüm kulüp başkanları ve yöneticileri ile konuşuyoruz. Türk futbolunda ve sporunda böylesi çirkin olayların konuşulması, tüm toplumu rahatsız ediyor. Bu konuda hassas bir çalışma yapıyoruz. Lucescu’nun açıklamaları ve sözlerindeki mağduriyeti anlıyoruz. Amacımız temiz bir lig. Bugüne kadar konuşulanları da tek tek değerlendireceğiz”.

22 Nisan 2004 akşamındaki bir yemekte konuşulanlar Türkiye’nin gündemine oturur.

Gençlerbirliği ve Trabzonspor hem Türkiye Kupası Finali’nde, hem de ligin son haftasında karşılaşacaklardır. Trabzonspor da Fenerbahçe ile şampiyonluk yarışı içindedir. Bu iki takımın yöneticileri 22 Nisan akşamı yemekte buluşurlar.

Ankara Or-An’daki Diplomat Yakamoz adlı balık lokantasındaki yemekte bir araya gelenler Trabzonspor eski başkanı ve AKP Milletvekili Faruk Özak, eski yöneticilerden Bahri Köse, Gençlerbirliği yöneticilerinden Zeki Ünaldı, Muammer Akyüz ve Şahin Tuğrul’dur.

İddiaya göre aralarında iki siyasetçinin de yer aldığı bir yan masadan, Gençlerbirliği ile Trabzonspor yöneticilerinin konuşmaları net bir biçimde duyulur.

Sohbetin sonuna doğru Gençlerbirliği yöneticilerinden biri, Trabzonsporlular’a, “Siz üç maçı bitirin. Biz bu işi 1-0’a bitiririz” der.

Trabzonspor, 5 Mayıs’ta G.Birliği ile Türkiye Kupası finali oynayacaktır. Eğer bordo mavili takım ligde şampiyon ya da ikinci olursa Şampiyonlar Ligi’ne gidecek, bu durumda G.Birliği kupayı kaybetse bile UEFA Kupası’na katılma hakkı kazanacaktır.

Bu konuşmaya şahit olanlardan biri de CHP Mardin Milletvekili Muharrem Doğan’dır. Doğan biri milletvekili, diğeri ise belediye başkanı iki arkadaşıyla restauranta gelmiştir.

Doğan o gece şahit olduklarını anlatır:

  • Bugüne kadar o restauranta iki kez yemeğe gitmiştim. Dün (önceki) akşam, iki arkadaşımla birlikte balık yemek için oraya gittik. Bugün Hürriyet Gazetesi’nde ‘Esrarengiz yemek’ başlığıyla okuduğum haberdeki tüm konuşmalara tamamen tesadüf eseri ve istemeyerek kulak misafiri oldum.
  •  Maçların karşılıklı alınıp, verilmesi, maçlar üzerinde bazı hesapların yapılması ve bu hesaplara bazı politikacıların da katılması son derece şaşırtıcı ve üzüntü vericidir. Ben bu konuşmalara inanmak istemiyorum.
  •  Ligin kaderini belirleyecek iki takım yöneticilerinin, ligin en kritik maçlarının oynanacağı bir dönemde, bir yemekte buluşması ister istemez akıllara bazı kuşku ve şaibeleri getirmektedir. Daha doğrusu lige şaibe düşürmektedir.
  •  Türkiye Ligi futbol kurallarının ve spor ahlakının egemen olduğu bir süreçle tamamlanmalıdır. En küçük bir leke ve şaibeden uzak bir biçimde son maçlar oynanmalıdır. Benim de, tüm futbolseverlerin de en temel isteği budur.
  •  Ben tüm Türk halkının temsilcisi olduğum gibi tüm Türk takımlarının da destekçisiyim. Sakın kimse yanlış anlamasın, ne Trabzon, ne de G.Birliği’ne karşıyım. Trabzonspor ve Genlerbirliği’nin başarılarına gönülden seviniyorum ve destekliyorum.
  • Ancak, bu yemeğe katılan iki takım yöneticileri, bu yemeği niçin düzenlediklerini ve bu yemekte nelerin konuşulduğunu kamuoyuna açıklamak zorundadırlar. Bu açıklamayı bekliyorum. Aksi halde bundan sonra oynanacak tüm maçların sonuçları şaibeli olacaktır.
  • Bu maçları şaibeli noktaya getirmeye ve Türk futboluna zarar vermeye kimsenin hakkı yoktur. Benim dileğim ve temennim, ligimizde futbol kurallarının ve centilmenliğin egemen olmasıdır.
  • Ben, istemeden ve tesadüfen şahit olduğum bu konuşmayı gerekirse, Türk futbolunun geleceği için, centilmen ve dürüst sporcularımız ve kulüplerimiz adına, onların şaibe altında kalmaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşımayı bir görev biliyorum.
  • Amacım Türk futbolunun kazanmasıdır. Şu takımın ya da bu takımın kazanması değil. Çünkü spor, centilmenlik, barış ve kardeşliktir. Bu bakımdan dün akşam şahit olduğum yemek için sayın Spor Bakanımızı da bilgilendireceğim.

Elbette ki bu iddialardan da bir şey çıkmaz. Zaten devletin resmi izinli teknik takibine rağmen “şike ispatlanamıyorsa” bu konuşmalara şahit olan birileriyle ne yapabilirsiniz ki?

Şaibe söylentilerinin doruğa çıktığı günlerde gündemi Yılmaz Vural sallar.

24 Nisan 2004 tarihinde oynanan Ç.Rizespor – A. Sebatspor maçında takımının isteksiz oyununa kızan Vural 43. dakikada sahayı terk eder. Yöneticilerin çabaları sonucu ikinci yarıya çıkmayı kabul eden Yılmaz Vural, maçtan sonra görevi bırakır.

27 Nisan 2004 tarihinde Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği’nin (TFFHGD) Genel Kurulu’nda başkanlığa Metin Tokat ve Mustafa Çulcu aday olurlar. Ancak adaylardan Metin Tokat, TFF ve MHK’nin Mustafa Çulcu’yu desteklediği ve baskılar nedeniyle listesine alacak insan bulamadığını iddia ederek adaylıktan çekilir. Tokat şunları söyler:

“Dün akşamki (önceki akşam) yemekten itibaren tüm hakem arkadaşlarım baskı altına alındı. Tarafsız olması gereken kurumlar ‘Oyunu bu tarafa vereceksin. Biz bu tarafı destekliyoruz’ gibi baskılara başvurdular. Ben, listeme adam bulmakta güçlük çektim. Bu nedenle de adaylıktan çekiliyorum. Seçimin demokratik ve özgür bir ortamda (!) gerçekleşeceğine inanıyorum”.

Derneğin seçimlerine Mustafa Çulcu’nun hazırladığı tek liste ile gidilir. Çulcu oy kullanan 318 delegenin 301’inin oyunu alarak başkan seçilir. Çulcu’nun listesinde Selçuk Dereli, İsmet Arzuman, Bülent Uzun, Kuddusi Müftüoğlu, Bülent Demirlek, Lale Orta, Musa Eryılmaz, Hamza Mısır, Sadettin Güler, Süleyman Abay, Mevlüt Yerli, Yıldıray Arslan, Metin Karaarslan ve Dursun Cumali Sucu yer alır.

Ulusoy TFF’sinin o günlerde desteklediği Çulcu, bugünün MHK Başkanı. Ve o Çulcu hala “Ulusoy bana karışamaz” yollu demeçlerle bizleri kandırdığını sanmaktadır…

Ligin sonları yaklaşırken toz dumana iyice karışmıştır. Hem şampiyonluk yarışında, hem de ve özellikle düşme hattında ilginç olaylar yaşanır. Ulusoy federasyonu ise sadece izler…

2 Mayıs 2004’de oynanan Bursaspor – Ç.Rizespor maçı sonrasında Ç.Rizespor Teknik Direktörü Erdoğan Yılmaz ikinci yarıda yedikleri gollerle 4-2 kaybettikleri maçta çıkan olaylarda canlarını zor kurtardıklarını söyler.

Yılmaz;

“Oyuncularım büyük stres altında maça çıktılar. İlk yarıda buna rağmen iyi mücadele ettik. Bulduğumuz gol pozisyonlarını ikisini değerlendirerek devreyi 2-0 önde kapadık. Maçta özellikle öne geçtikten sonra devamlı tribünlerden küfürler edildi ve bıçaklar gösterildi. Soyunma odasına girerken bize saldırdılar. Polislerin müdahale yapması sonunda soyunma odasına götürüldük. İkinci yarıda zaten top oynayamadık. Futbolcularımız ‘acaba maçı kazanırsak başımızadaha neler gelecek’ dediler. Bunu düşünmeye başladılar. Maçın seyri değişti. Maçı vermekten başka çaremiz kalmadı. Canımızı zor kurtardık.

Hakemler de korkutuldu. Hakem anons yaptıramıyorsa, vay o maçın haline. Hakemlerde 55. dakikadan sonra oyundan koptu. O da canını kurtarmaya çalıştı. Sahada futbol yoktu. Artık bu maçı fazla konuşmanın anlamı yok. Önümüzde 2 maçımız var ve . Bunun için Samsunspor maçından puan ya da puanlarla ayrılmak zorundayız.”

Çaykur Rizespor maçının ardından Bursaspor’a yapılan saldırıları nefretle kınadıklarını belirten Bursaspor Kulübü Başkanı Fikret Üstenci ise, bir önceki hafta oynanan Çaykur Rize – Akçaabat Sebat maçının Türk futboluna kara leke gibi düştüğünü belirtir.

Çaykur Rizespor kafilesinin, Bursa tarihinin en güçlü güvenlik tedbirleri altında kaldıkları otelden Bursa Atatürk Stadı’na kadar olaysız geldiğini ve maçın da oynandığını belirten Üstenci, “Üstelik, Bursalı taraftarlardan tehdit telefonları aldıkları iddialarla can güvenliği isteyen Çaykur Rizespor kafilesi şehir içinde rahatça konaklamıştır. Maçın ilk yarısı sonunda Çaykur Rizesporlu futbolcular soyunma odasına girerken, görevlileri küfürle tahrik etmiş, tüm Bursa kentine ettikleri küfürlerle hakaret etmişlerdir” der.

Televizyondaki görüntüler izlendiğinde 2-3 görevli dışında ekranları, Rizesporlu futbolcu, teknik adam ve güvenlik güçlerinin doldurduğunun görüleceğini ifade eden Üstenci, “Bu olay, kendilerinin ısrarla belirttiği gibi soyunma odasında olmamış, soyunma odalarına giden girişte meydana gelmiştir. Her zaman soyunma odaları önünde konuşlanan güvenlik ekipleri, kendilerinin talebi ile zaten üst seviyeye çıkmıştır. Polisin Rizeli futbolcuları içeri sokmak istemelerine rağmen, ısrarla soyunma odasına girmeyen Rizesporlu futbolcular provokasyonlarını sürdürmüşlerdir” der.

24 Nisan’da oynanan Trabzonspor – Diyarbakırspor maçının 87. dakikasında tribünden atlayan bir bordo mavili taraftar, sahanın içine girerek Diyarbakırspor kalecisi Şenol’un yanına kadar gider. Şenol’la diyaloğa giren ve eliyle iten taraftar, güvenlik güçleri tarafından saha dışına çıkarılır. Maçtaki olaylar bununla da bitmez. Bir kaç Trabzonspor taraftarı tribünden atlar ve sahaya taş, şişe vb. yabancı madde yağar. Hakem İsmet Arzuman bunun üzerine oyunu durdurup, soyunma odasına gider. Olayların yatışmasının ardından maç 12 dakikalık bir duraklamanın ardından yeniden başlar.

NOT: Trabzonspor’un 23 Kasım 2003 tarihinde Elazığspor’la oynadığı maçta da sahaya taraftarlar girmişti. Karşılaşmanın 88. dakikasında sahaya giren Barış Karadeniz ve Hakan Sandıklar adlı iki taraftar, Elazığsporlu oyuncuların üzerine yürüyerek, elle tacizde bulunup hakaretler yağdırmıştı. İki taraftar için daha sonra akli dengelerinin yerinde olmadığına dair rapor alınınca Trabzonspor, Disiplin Kurulu’na gitmekten kurtulmuştu.

Trabzonspor – Diyarbakırspor maçında yaşanan olaylar ve sahaya giren seyirciler nedeniyle Trabzonspor’un Galatasaray maçında sahasının kapatılması ya da tarafsız sahada oynaması gündemdedir. 3 Mayıs 2004’de Trabzonspor Başkanı Aktuğ ağır konuştu:

“Şampiyonluğa oynuyoruz. Sahamız kapatılırsa ve biz de sahamız kapatıldığı için şampiyonluğu kaybedersek Trabzonsporlular bunu hiçbir zaman unutmaz.

Dünyanın her yerinde sahaya giren, şov yapan, soyunan ve pankart taşıyan insanlar var. Hiçbirinin sahası kapanmıyor. Sahaya giren kişi hakkında soruşturma başlattık. Gerekenleri yaptık. Diyarbakır kalecisi Şenol’un büyük tahrikleriyle olay abartıldı. Diyarbakırsporlu futbolcular çocuğa yumruk attı. Trabzonspor, masa başındaki oyunlarına ve İstanbul’daki güç odaklarına karşı. Fenerbahçe bir maç yenilirse biz şampiyonuz. Biz maç kaybetmeyi düşünmüyoruz”.

Aktuğ’un bu gayet açık ve aleni tehdidi karşısında ne olmasını beklersiniz? Çağdaş ve yasaların hakim olduğu bir ülkede elbette ki çok, ama çok büyük bir ceza almasını değil mi? Ama ne yazık ki öyle bir yerde yaşamıyorduk. Burası Ulusoy’un çiftliği idi ve bu bariz tehdit yutuldu paşa paşa.

PFDK Trabzonspor’a sadece 2.5 milyar lira para cezası verir.
İlginç bir de tesadüf: maçın hakemi Poşet İsmet’tir…

Trabzonspor 2003/04 sezonu sabıka dosyası da hayli kabarıktır:

  • 15 Ağustos 2003 tarihinde Trabzonspor – Fenerbahçe maçındaki olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira
  • 25 Ekim 2003 tarihinde Trabzonspor – Malatyaspor maçındaki olaylar nedeniyle 1 milyar lira
  • 7 Kasım 2003 tarihinde Trabzonspor – Bursaspor maçında hakemin 1 no’lu anonsu yaptırmasından dolayı ihtar
  • 14 Aralık 2003 tarihinde Galatasaray – Trabzonspor maçındaki olaylar nedeniyle 1 milyar lira
  • 20 Aralık 2003 tarihinde Trabzonspor – Gençlerbirliği maçındaki olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira
  • 1 Şubat 2004 tarihinde Fenerbahçe – Trabzonspor maçındaki olaylar nedeniyle 1,5 milyar lira
  • 11 Şubat 2004 tarihinde Trabzonspor – Konyaspor maçındaki olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira
  • 7 Mart 2004 tarihinde Trabzonspor – Beşiktaş maçındaki 1 no’lu anons yüzünden ihtar ve olaylar nedeniyle 2,5 milyar lira

Erman Toroğlu 5 Mayıs 2004 tarihli “Yersenkirşen!” başlıklı yazısında bu konuyu ele alır:

Denizlispor’a ceza gelmedi, çünkü oradaki olay Denizlispor’un ceza yemek için çanak tutması idi. Ama, Trabzonspor’un sahasının kapatılmaması tam bir fiyasko. Sekiz defa olay dosyası Disiplin Kurulu’na giden bir takım, hele şu son maçtan sonra saha kapatma cezası almıyorsa, bu, Atay Aktuğ’un Haluk Ulusoy’a karşı yaptığı tehdidi tutturmasıdır.

O zaman 8 dakika soyunma odasına giren ve sonra maça devam eden hakem İsmet Arzuman’a niye ceza vermiyorsunuz? Hatta ve hatta bu İsmet Arzuman’ın Trabzon’daki bir hastaneden, bundan önceki olaylarda olduğu gibi bir deli raporu alması lazım. Çünkü akıllı adam maçı bırakıp soyunma odasına gitmez.

Herhalde bütün hakemlerin çişi geldi ki, içeriye tuvalete girdiler! Hani bir şehir vardır biliyor musunuz, Almanya’da, adı Gelsenkirchen… Bu, Türkiye’de yersenkirşen olarak okunur. Demek ki, Ulusoy Şirketler Grubu’na otobüs dahil her tehdit her zaman tutuyor. Not: Bu maç Şampiyonlar Ligi’nde oynanan bir Trabzonspor-Bayern Münih karşılaşması olsaydı, acaba saha kaç maç kapanırdı? Cevap; Trabzonspor en az bir sezon Avrupa kupalarından ihraç edilirdi.

PFDK kararı Fenerbahçe’de büyük öfke yaratır. Yönetim Kurulu adına ilk tepki Asbaşkan Mahmut Uslu’dan gelir:

“Bu, tarihte görülmemiş bir rezalet ve skandaldır. Futbol Federasyonu’nun çifte standart uyguladığı bir kez daha belgelenmiştir. Bizim sahamızı fındık fıstık atıldı diye kapatanlar, sahanın içine adamın girdiği bu olayda böyle bir ceza veriyorlarsa, bunun arkasında iyi niyet aramak güçtür.

Trabzon muhatabımız değil Bunun hesabını Futbol Federasyonu ve bu kararı alan Disiplin Kurulu nasıl verecektir. Eğer Diyarbakırspor kalecisi Şenol o anda ellerini arkaya koymasaydı, sahaya giren adam mutlaka ona vuracaktı. Biz bu konuda Trabzonspor’a bir şey demiyoruz. Onlar kesinlikle bizim muhatabımız değil. Kendi kulüplerinin çıkarlarını korumak için ne gerekiyorsa yaptılar.

Haziran ayında Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimi yapılacak. Bu karar bir seçim yatırımıdır. Seçim hesapları uğruna Türk futbolunu kurban ediyorlar. Böyle bir iki yüzlülük, rezalet ve ayıp olmaz. Ama Fenerbahçe Kulübü olarak biz, bu işin takipçisi olacağız”

Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun (PFDK), önce saha kapatma cezası verdiği, ancak daha sonra İstanbul’dan gelen bir telefon üzerine kararını değiştirdiği ileri sürülür. İddiaya göre olay şöyle gelişir:

Ankara’da toplanan PFDK, saat 14.00’te Trabzonspor’a saha kapatma cezası verdi. Ancak daha sonra PFDK Başkanı Talay Şenol, İstanbul’dan bir kişiyle telefon görüşmesi yaptı. Şenol, bu görüşmenin ardından kurul üyelerini tekrar toplantıya çağırdı. Saat 15.45’te tekrar toplanan PFDK, saha kapatma cezasını, para cezasına çevirdi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, “Disiplin ve tahkim kurullarının sporla ilgili verecekleri kararlar, yargı kararları gibi vatandaşın vicdanında olumlu şekilde yerini almalıdır. Talimatla kararlar veren disiplin ve tahkim kurullarını bu ülkede görmek istemiyoruz. Vatandaşın vicdanını sızlatacak, tartışma yaratacak kararlar görmek istemiyoruz. Bu cümleleri açtığımızda arkasından neler gelebileceğini siz sporsever dostlarımın iyi anladığı kanaatindeyim” der.

Ulusoy ise Trabzonspor’a verilen ceza konusunda kamuoyunun yanlış yönlendirildiğini söyler. Ulusoy, “Hayal görüyor, senaryo yazıyorlar. Telefonla hiç bir kurumun karar alamayacağını herkes bilmeli. Hukuk ülkesinde yaşıyoruz. Bu insanlar Türk futbolunun önünü kesmeye çalışıyorlar” der.

Asbaşkan Orhan Saka ise Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun (PFDK) verdiği kararın geçerli olduğunu ileri sürerek şöyle konuşur:

“Bu söylentiler çok ayıp. 3 saat süren PFDK toplantısında insanlar zaman zaman dışarı çıkarlar. Kimsenin de telefon görüşmesi yaptığı yoktur. PFDK toplantısında bir üye ret oyu vermiştir. Çirkin söylentiler ile Türk futbolunu yaralamak istiyorlar. Tüm kurullarımıza güvenimiz sonsuzdur. Kimsenin etki yapması mümkün değildir.”

6 Mayıs 2004’de PFDK kararının gerekçesini açıklar:

Karşılaşmada görevli hakem, 4. hakem, gözlemci ve temsilciler, olayları tüm detaylarıyla raporlarında yazdı. Ancak PFDK, sahaya giren seyircilerin Diyarbakırsporlu futbolculara herhangi bir saldırıda bulunmamasını ve yeşil kırmızılı yedek oyuncular ile teknik elemanların sahaya girmelerini gerekçe göstererek, saha kapatma cezası vermedi. Maçta çıkan olaylar, Trabzonspor’un savunması ve kurulun kararı şöyledir:

SALDIRIYA TEŞEBBÜS
Müsabakanın 87. dakikasında, Trabzonspor seyircisinin Diyarbakırspor yedek kulübesine ve oyun alanına çakmak, pet şişe vb. atıldı. Atılan cisimlerden biri 4. hakemin dizine, bir tanesi başına isabet etti, bir anahtarlık da Diyarbakırspor Teknik Direktörü’nün kafasına geldi. Bu durumu protesto eden Diyarbakırspor Kaleci Antrenörü, bir pet şişeyi Trabzonspor taraftarına fırlatınca, yabancı madde atılması hızlandı ve tüm yedek futbolcular ile teknik elemanlar saha içine girdi. Bunun üzerine hakem 3 numaralı anonsu yaptırırken, 88. dakikada oyun alanına giren bir şahıs Diyarbakırspor kalecisine saldırmaya teşebbüs etti. Daha sonra her iki takımın yedekleri ve teknik elemanları sahaya girdi. Bu esnada ikinci bir şahıs da oyun alanına girdi. Her iki şahıs da herhangi bir saldırıda bulunmadan tesirsiz hale getirildi. Olayların sakinleşmesi için hakemler soyunma odasına girerek 5 dakika bekledi ve sahanın boşaltılması sonrasında sahaya döndü. Hakemler sahaya çıkmadan 4 numaralı anonsu yaptırdı.

TAHRİK ETTİLER
Diyarbakırsporlu futbolcuların aşırı sertlikle Trabzonsporlu oyuncuları sakatlaması ve kart cezası sınırındaki oyuncularını tahrik etmeye çalışması, seyirci üzerinde baskı oluşturdu. Konuk takımın kaleci antrenörü tribüne pet şişe attı.

PARA CEZASI
Olaylara Trabzonspor Kulübü’ne mensup futbolcu, idareci ve teknik heyetin katılmamış olması, Diyarbakırspor kaleci antrenörünün pet şişeyi seyircilere fırlatması, sahaya sadece Trabzonspor kenar yönetiminin değil, Diyarbakırspor kenar yönetiminin de girmesi, sahaya giren kişinin hakemlere ve konuk takım oyuncularına yönelik eyleminin bulunmaması nedeniyle Trabzonspor’a para cezası verilmesinin uygun olacağı kararlaştırılmıştır.

5 Mayıs 2004’de Şike Tahkim Kurulu Üyesi Taner Ünlü, 24 Nisan’da Rize Atatürk Stadı’nda oynanan ve konuk A.Sebatspor’un 1-0 kazandığı maçla ilgili olarak, Ç.Rizesporlu futbolcular ve A.Sebat kalecisi Metin Aktaş’ın ifadesini alır. Kaleci Metin Aktaş, “Maçtan sonra kullandığım bir kelime başımızı sıkıntıya soktu. Ben orada (Sert oynamadılar) diyecekken (Bizi sıkıntıya sokmadılar) kelimesini kullandım” der.
[Not: Metin Aktaş’ın adı daha sonra Trabzonspor’lu Gökdeniz’in de adının karıştığı bahis amaçlı şike olayında da gündeme gelecek ve ceza alacaktır]
Futbol Federasyonu Şike Tahkim Kurulu Üyesi Taner Ünlü, Çaykur Rizesporïun kadrosunda yer alan 18 futbolcuyla Akçaabat Sebatsporïun kalecisi Metin Aktaş’ın ifadesine başvurur. Çaykur Rizespor teknik direktörü Yılmaz Vural’ın maçın 43’üncü dakikasında soyunma odasına gitmesi, karşılaşmanın bitiminde görevinden istifa etmesi, maçtan sonra da kaleci Metin Aktaş’ın açıklamalarının ardından İstanbulspor ve Bursaspor kulüplerinin “karşılaşmada şike yapıldığını” iddia ederek Futbol Federasyonu’na bildirimde bulunmaları nedeniyle başlatılan soruşturmada ilk olarak futbolcuların ifadeleri alınır.

Süper Lig’de sona yaklaşılırken ortaya çıkan “şike ve teşvik primi” iddialarıyla ilgili olarak, futbolun zirvesi, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin başkanlığında Ankara’da 6 Mayıs 2004 tarihinde toplanır. Yaklaşık 3.5 saat süren toplantıda, Mehmet Ali Şahin’in yanısıra, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Kulüpler Birliği Vakfı ve Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın ile Gaziantepspor ve Samsunspor dışındaki Birinci Süper Lig’de mücadele eden 16 kulübün başkan ya da yönetici düzeyinde temsilciler hazır bulunur. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, toplantının ardından yaptığı açıklamada, futbol dünyasında son haftalarda meydana gelen tartışmalara değinir ve spekülasyonların, sektöre zarar verdiğini söyler. Şahin, federasyon, bakanlık ve kulüp yöneticilerinin bu konuda daha duyarlı olacağını kaydeder.

Toplantıda herkesin sorumlu davranması gerektiği ve kötü örneklerin dışlanmasının açıkça beyan edildiğini ifade eden Şahin, “Başkanlar, 2 hafta süreyle her türlü tartışmadan uzak kalacaklarını beyan etti. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu kararlarının tartışmaya açık olmaması istendi. Rekabetin kurallara uygun yapılması görüşü benimsendi. Başkanlar, Futbol Federasyonu’nun kuruluş ve yapısıyla ilgili yasada yapılacak değişikliklerin, genel kurul öncesinde bitirilmesini istediler. Kulüp başkanları, düşme hattındaki takımların maçlarının naklen yayınlanmasını talep ettiler. Futbol Federasyonu Başkanı Ulusoy, yayınca kuruluşla bu konu hakkında görüşmelerde bulunacak” der.

Toplantıda, tüm kulüp temsilcilerinin altına imza koyduğu ortak deklarasyon açıklanır:

DEKLARASYON:

“Teşvik primi eğer bir futbol kulübü tarafından kendi sporcularına motivasyon ve başarılarını artırmak için belirli ölçütlerdahilinde veriliyorsa kuşkusuz ki olumlu bir uygulamadır.

Ancak inancımız ve kararımız odur ki eğer teşvik primi bir futbol kulübüne yahut oyuncuları ile teknik kadrosuna bir başka futbol kulübüile oynayacağı bir karşılaşma için üçüncü bir futbol kulübü yararına veriliyorsa haksızdır, adaletsizdir ve herşeyden önemlisi, tıpkı şike suçu gibi ahlaken yanlış bir uygulamadır.

Bu anlamıyla teşvik primini biz burada toplananlar kesinlikle kabul etmiyor ve bu iddia ve söylentilerin önüne geçebilmek için her türlü çabayı göstereceğimizi spor kamuoyu önünde ilan ediyoruz.

Hakemler tıpkı hakimler gibi toplumdaki adalet ve hakkaniyet duygularını olumlu ya da olumsuz yönde değiştirecek her kesimin dikkatle ve titizlikle yaklaşması gereken çok önemli unsurlardır.

Hakemlerimiz hakkında bundan böyle spor kamuoyunun yanlış anlayabileceği, futbolun üzerinde durduğu zemini bozacak tartışmalardan kaçınacağımıza, yönetici, teknik kadro ve futbolcu düzeyinde, hakemlerimiz hakkında kamuoyu önünde, medya aracılığıyla konuşup açıklama yapmayacağımızı da ilan etmiş bulunuyoruz”

7 Mayıs 2004 tarihinde Futbol Federasyonu üyesi Murat Aksu federasyondaki üyeliğinden istifa eder. Aksu, 30 Mayıs’taki Beşiktaş kongresinde Yıldırım Demirören’in listesinden seçime gireceğini açıklar.

Bu arada Başbakanlıktaki toplantının detayları medyada yer almaya başlar.

Toplantıda, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav, Bakan Mehmet Ali Şahin’in önünde Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile söz düellosuna girmişlerir:

Cemal Aydın: Arkadaşlar, hepiniz Kulüpler Birliği Başkanı olarak bana geldiniz, federasyondan, MHK’den, Tahkim Kurulu’ndan ve Disiplin Kurulu’ndan şikayetçi olduğunuzu söylediniz. Federasyon hatalı işler yapıyor, dediniz. Ben gittim federasyonla konuştum, kötü adam ben oldum. Şimdi niye konuşmuyorsunuz?

Aziz Yıldırım: Beyler, başkan haklı. İçeride başka, dışarıda başka konuşulmaz.

İlhan Cavcav: (Ulusoy’a dönerek) Bak kardeşim ben 70 yaşına geldim. Senin yaşın kaç bilmiyorum.

Haluk Ulusoy: 46 yaşındayım başkan.

İlhan Cavcav: Senin her türlü ekibinden şikayetçiyim. Şu ana bazı konularda faydalı işler yaptın. Ama misyonun bitti. Git artık.

Haluk Ulusoy: Ben daha gencim başkan. Asıl misyonunu tamamlayan sensin. Yaşlandın, senin bırakman lazım, benim değil.

İlhan Cavcav: Sayın bakanım. Biz konuşuyoruz, biz kötü oluyoruz. Biz bu federasyon ile önümüzdeki sezona başlarsak, küme düşeriz. Gençlerbirliği’ni küme düşürürler. Kulüpler bu federasyondan korkuyor. İstemiyorlar bu federasyonu ama, korktukları için ses çıkarmıyorlar. Sayın bakan, yeni kanun çıkmadan yapmayın bu seçimi. Oldu bittiye getirmek istiyorlar seçimi de.

Aziz Yıldırım: Ben 7 yıldır Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı yapıyorum. 7 yıldır da bu federasyonla çalıştım. 1 gün oy vermedim, vermem de bu federasyona. Kimsede güven kalmadı bu federasyona.

Haluk Ulusoy: Ben, Ulusoy İmparatorluğu’nu bırakıp, Türk futbolu için göreve soyundum. Sizi kimse mutlu edemedi, edemez de. Ama ne yapsanız yapın, beni deviremeyeceksiniz. Şenes Erzik bile mutlu edemedi sizi.

Aziz Yıldırım: Naklen yayın gelirleri 600 milyon dolardı. Bu para 400 milyon doların altına düştü. 3 kuruş için devlet memurunu hapse gönderiyoruz ama, bu paranın hesabını soramıyoruz.

Haluk Ulusoy: O günkü ekonomik şartlar altında sanki başka çaremiz mi vardı? Digitürk’ün önerdiği o parayı kabul etmek zorundaydık.

Aziz Yıldırım: Herşeye karışıyorsun. Kimsenin federasyona güveni kalmadı. Ne hakem tayinlerine, ne de federasyonun diğer kurullarına…

Haluk Ulusoy: Genç, dinamik bir hakem kadromuz var. Hakem tayinleri doğru, Tahkim Kurulu doğru, Disiplin Kurulu doğru… Hepsi doğru işler yapıyor. Siz bunları karalamakla geçmişinizi inkar ediyorsunuz.

Aziz Yıldırım: Tetikçi hakemlerin var. Versene Mutlu Çelik’i Fenerbahçe maçlarına. O bir tetikçi, niye vermiyorsun?

Haluk Ulusoy: Sen istediğin için vermiyorum. İşler öyle bir hale geldi ki, aleyhime yazan Erman Toroğlu bile MHK Başkanlığı’na aday olsa destekleyeceğim. Ama o zaman bile aleyhime konuşulur.

Fikret Üstenci (Bursaspor Başkanı): Küme düşme hattındaki takımların maçları naklen yayınlansın.

Adnan Sezgin (İstanbulspor Başkanı): Ligde teşvik primi var.

Ahmet Taşpınar (Altay Başkanı): Spora siyaset karışıyor.

09 Mayıs 2004 tarihinde Ulusoy şunları söyler:

“Başkanlık yaptığım iki dönemde olduğu gibi yeni yasayı da TBMM çıkartacaktır. Bizim devletimize saygımız sonsuzdur. Biz de mevcut yasanın bazı bölümlerinin değişmesi gerektiğini söylemiştik. Yayınla ilgili bazı hususların eklenmesi, ligimizin adına sponsor bulabilmemiz, bazı idari düzenlemeler gibi…

Bizim sıkıntımız kulüplerimizin adınadır. Çünkü, biz bir yola çıktık. İster mevcut yasa, ister yeni yasa fark etmez. ‘Ben adayım’ dedim, bu değişmez. İnşallah genel kurul delegelerimizin teveccühü ile bu göreve de geliriz. Ancak bildiğiniz gibi yayıncı kuruluşun anlaşması bu sezon sonu bitmektedir. Ve yeni ihale genel kuruldan sonra yapılabilir. Çünkü yeni yasanın, Resmi Gazete’de yayınlanmasıdan sonra, 15 gün içinde çağrı süresi var.

İhaleden sonra peşinatları en erken temmuz ayının 2. yarısında alabilirler. Halbuki transfer bildiğiniz gibi 1 Haziran’da başlıyor. Kulüplerimiz haziran ortası gibi kampa giriyorlar. UEFA ve Şampiyonlar Ligi’ndeki takımlarımızın temmuz sonuna doğru maçları var. Peki kulüplerimiz transferi neye göre ve hangi para ile yapacaklar? Bu durum seneye rekabete zarar verebilir. Mali durumu iyi olan 1-2 kulüp dışında kimse rahat transfer yapamaz.”

Aynı tarihte Erman Toroğlu’nun yazısında üstü kapalı bir şekilde söyledikleri TFF ve bağlı kurumlarında neler olduğuna ışık tutmaktadır:

Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un, kurulları hakkında (MHK, Tahkim Kurulu, Disiplin Kurulu) söyledikleri garibime gitti. Bir federasyon başkanının kurullarını bu kadar çabuk aslanların önüne atmaması gerekirdi. Yarın, bir gün, o kurul başkanları da bazı şeyleri söylerlerse, o cesaretleri gösterirlerse ne olur? Eğer o kurul başkanlarının cesaretleri yoksa, o zaman Ulusoy onlara az bile yapıyor. Çünkü fazlasıyla hak ediyorlar.

Ne yazık ki o kurul başkanları birşeyler söyleme cesaretini asla bulamazlar.

Trabzonspor’un cezasının görüşüldüğü PFDK toplantısının tartışmaları ise hala bitmemiştir. 11 Mayıs 2004’de Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in, Tahkim Kurulu ile ilgili açıklamalarına tepki gösterir.

Levent’teki Futbol Federasyonu binasında kurul üyeleriyle birlikte basın toplantısı düzenleyen Arslan, Bakan Şahin’in 7 Mayıs’ta gazetelerde yer alan açıklamalarında “Talimatla karar veren Disiplin ve Tahkim Kurullarını bu ülkede görmek istemiyorum. Spor kamuoyunu ve vatandaşlarımızın vicdanını sızlatacak, sonu gelmeyen tartışmalar yaratacak kararları da artık görmek istemiyorum. Eğer bu kararlar bu şekilde alınıyorsa yapılanlar hergün tartışılıyorsa bu Türk sporuna sürülmüş en ağır lekedir. Şiddetle bu konunun üzerine gideceğiz” sözleriyle ifade ettiği düşüncelerinin Tahkim Kurulu tarafından esef, üzüntü ve endişe ile karşılandığını söyler.

Tahkim Kurulu’nun seçilerek göreve gelmiş, meslek hayatında 20 yılını doldurmuş, kişilikli, onurlu ve bağımsız hukukçulardan oluştuğunu vurgulayan Arslan, “Kurul üyelerinin kimseye minnet borçları bulunmamaktadır. Sayın Bakan’ın kariyerlerini bilmediği, kişiliklerini öğrenmediği, kendileri ile şahsen tanışmak gereğini dahiduymadığı kurul üyelerini (Emirle karar veren insanlar…) olarak suçlaması kendisi açısından talihsizliktir. (Ülkesinde görülmek istenmeyen…) insanlar olarak nitelenmek, futbol anarşisi ve çirkinliklerinin müsebbibi ve hedefi olarak gösterilmek kurul üyelerini derinden yaralamış, onurunu kırmıştır” diye konuşur.

Arslan, Tahkim Kurulu’nun federasyonun en bağımsız yargı organı ve özerkliğin göstergesi olduğunu ifade ederek şunları söyler:

“3813 sayılı yasa ile getirilen özerk Futbol Federasyonu’nun yapısı içinde, bağımsız Tahkim Kurulu’na ilişkin düzenleme ve Tahkim Kurulu Talimatı FIFA ve UEFA tarafından dünyada örnek kuruluşlardan biri olarak gösterilmektedir. Şimdi bu yasadaki Tahkim Kurulu’nun oluşumuyla ilgili 13. madde değiştirilmek isteniyor. Buna göre Tahkim Kurulu üyelerinin (2 Yargıtay’dan, 1 Danıştay’dan) 3’ü atamayla, 2’si de Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda seçimle belirlenecek. Atamalar bağımsızlığı, özerkliği ciddi bir şekilde zedeler. İmza aşamasında olan yasa değişikliği FIFA tüzüğünün17. maddesine de uygun değildir. Sistem gözden geçirilebilir, revizeedilebilir. Ancak atama sistemini getirirseniz, bu sistemi dibinden yok edersiniz. Siyasi iradeye saygımız sonsun, ama bu konuda yanlışyapılmaması için kamuoyuna bu açıklamaları yapıyoruz.

Bakan Şahin’in açıklamasının ardından kurulumuz toplanarak, sayın Şahin’e üzüntülerimizi belirten bir mektup yazdık. İstifa etme konusunu da görüştük. Bizim istifamız da 15 gün içinde Genel Kurul gerektirir. Türk sporuna zarar vermek istemiyoruz”.

13 Mayıs 2004 tarihinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan tasarıyla ilgili bilgi verir:

“Yeni yasa tasarısı 18 Mayıs Salı günü TBMM’nin konuyla ilgili komisyonunda görüşülecek ve 20 Mayıs Perşembe günü de büyük bir ihtimalle yasalaşacak.

Yeni yasa tasarısıyla genel kurul delege sayısı 106’dan 215’e çıkarılıyor.

Kulüpler, 156 delegeyle temsil edilecek. Bu yasayla Merkez Hakem Kurulu da genel kurul tarafından seçilecek. Tahkim Kurulu’nun 2 asil ve 2 de yedek üyesini de hukuk fakülteleri ile spor yüksek okullarının öğretim üyeleri arasından seçilecek. Merkez Hakem Kurulu’nu, kulüpleri, şikayet etmeyecekleri yöneticileri seçebilmeleri için genel kurula seçtiriyoruz. Ayrıca, federasyon başkanının seçtiği ve maaş ödediği 3 üyeyi de genel kurulun seçmesini sağlıyoruz ve bunlara da para verilmesini ortadan kaldırıyoruz. Ayrıca federasyon aşbaşkanlarını yönetim kurulu seçecek.

Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nun daha katılımcı bir yapıya kavuşturulmasını hedefliyoruz. Genel kurulun delegelerinin büyük bölümünü kulüp temsilcileri oluşturacak. Engelliler ve Üniversiteler Spor Federasyonu başkanları da delege olacak. Çünkü bu federasyonların da futbol organizasyonları var. 6 aydan fazla milli takım teknik direktörlük görevi yapmış Türk vatandaşı antrenörler de delege olabilecek. Türk futbolunun duayeni sayılan ve en az 40 kez (A) milli formayı giymiş 8 kişi de delege olacak. Kanun çıktıktan sonraki ilk genel kurulda ise 75 kez (A) milliolmuş ve faal olmayan 6 futbolcu da delege olacak. Federasyon başkanı 2 dönem başkanlık yapabilecek. Mevcut başkan Haluk Ulusoy da seçimlere katılabilecek. Kanuna göre, seçimler futbol liglerinin tescilinden sonra 45 gün içinde yapılacak.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü çatısı altında faaliyet gösteren bazı federasyonların başkanlarının seçilme kriterleri arasında üniversite mezunu olmak ve yabancı dil bilmek koşulu aranmasına karşın, bu yasaya böyle bir madde koymadık.

Başkan ve yönetim kurulu üyesi seçilme şartları konusunda yabancı dil bilme ve yüksekokul mezonu olma şartı koyamazdık. ‘Kişisel amaçlarla bu yasa yapıldı tepkisi gelebilir’ diye, spekülasyon olacağını düşünerek, TBMM’ye yasayı böyle gönderdik.

Tahkim ve Merkez Hakem Kurulu üyeleri için güvenceleri olsun diye yasa maddesine, ‘üyeler istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine yenisi görevlendirilemez’ hükmü koyduk. Ayrıca Merkez Hakem Kurulu’nun ayrı bütçesi olması hükmünü getirdik.

Tahkim Kurulu ve PFDK bazı kararlarını talimatla karar veren kurullar görüntüsü çizmişlerdir. Kamu vicdanını rahatsız edecek görüntülerdir. Tahkim Kurulu’nun Şenol Güneş konusunda verdiği karar tam bir hukuk kepazeliğidir. Bu karara göre şu anda 2 tane Milli Takımlar Teknik Direktörü vardır. 1’i Ersun Yanal, diğeri de Şenol Güneş’tir. Buyrun, canlı yayından kayıt edilmiş federasyon başkanı Haluk Ulusoy’un Şenol Güneş’in sözleşmesinin feshedildiğini söylediği konuşmayı hep birlikte dinleyelim. Bundan sonra federasyon başkanvekili Ata Aksu’nun noter kanalıyla Şenol Güneş’e çektiği fesihnameye bakalım. Ancak tüm bunlara rağmen Tahkim Kurulu Şenol Güneş’e başvurusunun, sözleşmesinin feshedilmediğini öne sürerek reddedildiğini bildiriyor. Bu haksızlık. Bu dosyayı hukukçu olmam nedeniyle inceledim. Şenol Güneş’e haksızlık edilmiştir. Türk futboluna hizmet etmiş birine böyle davranılamaz. Konuyu Başbakanlık Teftiş Kurulu’na havale edeceğim. Görev ihmali var mı? Bir suç işlenmiş mi, işlenmemiş mi? ona bakacak. Profesyonel Disiplin Kurulu da aynı olaylara farklı kararlar vererek, tartışılır hale gelmiştir”.

13 Mayıs 2004’de Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Nihat Özdemir, şampiyonluk kupasını kendilerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in vereceğini söyler.

Futbol Federasyonu 14 Mayıs 2004’de, sözleşmesi feshedilen eski Milli Takımlar Teknik Direktörü Şenol Güneş’in durumu ile ilgili bir açıklama yapar.

Güneş’e 3.5 yıllık görev süresi içinde federasyon tarafından toplam 3 trilyon 846 milyar lira doğrudan, sponsorlar tarafından da 69 bin dolar ödeme yapıldığı belirtilen açıklamada, şöyle denilir:

“Şenol Güneş, gelecek yeni teknik direktörün önünü açması gerektiği şeklindeki federasyon yaklaşımını maddi mülahazalarla geri çevirmiş, fakat kamuoyuna maddi hiçbir beklentisi olmadığı şeklinde yanlış bir mesaj vermiştir. Güneş’e, 23 Mart 2004 tarihinde, sözleşmesinin sona ereceği temmuz ayına kadar olan 5 aylık maaş toplamı olan 297 milyar 264 milyon lira da ödenmiştir.”

Mehmet Ali Şahin aynı tarihte Feshane’deki 3. Uluslararası Sponsorluk Konferansı’nda Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu yetkilileriyle aralarında yaşanan tartışmalar konusunda kimseye bir baskısının sözkonusu olmadığını söyler:

“Ben geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin dahi birçok kararlarını eleştirdim. Ama Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri çıkıp da ‘Bize baskı var istifa ediyoruz’ demediler. Bundan rahatsızlık duymaya gerek yok.

Tahkim Kurulu’nun, Milli Takımlar eski teknik direktörü Şenol Güneş hakkında aldığı karara gelince. Hakemin verdiği kararlar da Tahkim Kurulu’nun verdiği kararlar da kesindir. Ancak olayda hukuki cezai sorumluluk gerektiren bir durum varsa bunu da yetkili teftiş kurulları inceleyebilir. Bundan rahatsızlık duyacak birşey yoktur. Şenol Güneş’in tek başına ortada bırakılmış olduğunu hissettim. İki defa bana geldi. Psikolojik olarak çok rahatsızlık içinde olduğunu görünce, destek olmak gerekir, diye düşündüm.”

Bu arada liglerin bitmesinin ardından şaibe söylentileri yeniden dile getirilmeye başlar. 16 Mayıs 2004’de Bursaspor Teknik Direktörü Nejat Bijediç, “Türkiye 1.Lig tarihinde 40 puanla ligden düşme ilk kez gerçekleşti. Biz sahada ne yapmamız gerekiyorsa yaptık. Demek ki yapamadığımız birşeyler vardı. Herhalde saha dışında kaybettik” der.

17 Mayıs 2004’de A.Sebatspor-A.Gücü maçının devre arasında yaşananlara devlet el koyar. Devlet Bakanı M. Ali Şahin, A.Gücü Başkanı Cemal Aydın’ı arayıp ‘Geçmiş olsun’ der ve olaylar hakkında bilgi alır. Şahin, bu ve benzeri olaylara asla müsamaha etmeyeceğini belirterek, ‘Gereğini yapacaklarını’ söyler. Bakan Şahin, A.Gücü yöneticisi M.Kemal Ünsal, doktor yönetici Salim Sırrı Türker ve futbolcularının da bilgisine başvurulacağını sözlerine ekler. Bu arada A.Gücü Başkanı Cemal Aydın, Akçaabat’ta olaylara seyirci kaldığını belirttiği emniyet güçlerini İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya şikayet edeceğini söyler.

A. Sebatspor’a hem yenildiklerini, hem de tekmeli-tokatlı saldırıya uğradıklarını belirten A.Gücü’nün kaptanı Hakan Kutlu, “Koridordaki 35-40 kişilik saldırganlar arasında yumruk yumruğa çarpışmalar yaşandı” der ve konuyla igili şunları söyler:

“Her futbolcu bir-iki kişi yıkıp, soyunma odasına ulaşabildi. Soyunma odasının kapı dillerini bantlayıp kapatılmasını önlediler. Biz futbolcu olarak dürüstçe mücadele ettik. Formamızın onuru için dimdik durduk. Bize hep ‘Korkmayın, kimse sahada kalmaz’ derlerdi. Bunun gerçek olmadığını Akçaabat’ta gördüm.”

A.Sebatspor Kulübü Başkan Yardımcısı Baki Eyüboğlu, Ankaragücülülerin iddialarını, ‘Saçma’ ve ‘Kabul edilemez’ şeklinde yorumlarken, “Bizi bırakıp Sakarya’daki olaylara baksınlar” der.

Aynı tarihte Beşiktaş Teknik Direktörü Mircea Lucescu Fenerbahçe’nin şampiyon yapıldığını söyler. Lucescu’nun açıklamaları şöyledir:

“- Türkiye’de kimin şampiyon olacağı ocak ayında belli oluyor. Bu sezon şampiyon olamayacağımızı ocak ayından itibaren haykırmaya başladım. Çünkü ligin ikinci yarısında tam kadro ile mücadele edemedik.

Sahada yaptığımız mücadeleler, kontrataklar hep kesildi. Sesimizi duyuramadık.

– Bu sezon Fenerbahçe şampiyon yapıldı. İddia ediyorum bu sistem devam ederse Beşiktaş 10 yıl daha şampiyon olamaz. Göreceksiniz bu yıl Fenerbahçe gelecek yıl başka bir takım ve daha sonraları değişik takımlar şampiyon yapılacak.

– Türkiye’ye geldiğim günden bu yana 4 kez yılın teknik adamı seçildim. Bu bana yeter. Ben demek ki kötü bir teknik adam değilim. Ama konuşmalarım bazı kesimleri rahatsız etti. Bazıları ısrarla ‘Sesini kes Lucescu’ diye karşıma çıktı. Hatta bazıları işi yüzsüzlüğe vurup Lucescu’nun söylediklerinin tamamının doğru olduğunu söylese de üzerinde ciddi durmadı.

– Her takıma eşit seviyede yaklaşılmadığını belirttim. Bu eşitsizlik olayları başlattı. Bakın şimdi benim dediklerim tek tek ortaya çıkıyor. Tribün terörü ve taraftarların isyanı, takımların ligde nasıl kalabildikleri. Takımların deplasmanlarda yaşadıkları terör ortamının oluşacağını sezon başında haykırmıştım.

Bakın gazete manşetlerine, şampiyonluklar, futbolun güzel yüzleri değil, futbolun terörü ve çirkin yüzleri süsleyecek. İşte böyle olumsuzlukların olmaması için bunların önlenmesini istemiştim.

– Beşiktaş yönetimi bana süper transfer yapacaklarını söyledi. Evet doğrudur. Ama ben süper transfer yerine futbolcuların alacakları olan paraların ödenmesinin, alınacak oyuncudan daha tesirli olacağını savundum. 100’üncü yılda şampiyon olurken tüm isteklerimiz yapıldı. Paralar ödendi ve başarılar geldi.

– Bazıları futbolcuların aldıkları ücreti açıklayarak başarısızlığın faturasını kesmek istiyor. Futbolcu dünyanın en çok para kazanan insanıdır. Çünkü onun 5 ya da 10 sene çalışma süresi vardır. Bu süre zarfında para kazanabilir. Takımda her şey para ile ölçülmez. Bir de futbolcunun kafa yapısını rahatlatmak gerek. Bu da düzgün para ödemesi ve motivasyon ile gerçekleşir.

– 28 Mayıs’ta Türkiye’ye döneceğim. Çünkü oluşacak yeni yönetim ile konuşmam olacak. İsterlerse benimle çalışırlar. Yeni sezon için transfer çalışmalarını sürdürüyorum. Taraftarlarımız merak etmesinler, başarıya gidecek formüllere sahibim. Beşiktaş ile 2 yıllık mukavelem var. Ayrılmak istemiyorum.”

Görüldüğü gibi şampiyon olan takım da, şampiyonluğu kaybeden de, küme düşen de, kümede kalan da ligden ve federasyondan şikayetçidir. Ama Ulusoy hala “ben Türkiye’nin en başarılı TFF başkanıyım” diye dolaşmaktadır ortalarda.

Gerçi Lucesku’nun açıklamaları ne denli ciddiye alınabilirdi, tartışmalıdır. Zira Rumen teknik adam her gittiği yerde kendisinden başka herkesi suçlamayı, hatta “ağlamayı” alışkanlık haline getirmiştir. Türkiye’den sonra gittiği Ukrayna’da da kendi takımının şampiyon yapılmak istenmediğini, önlerinin kesildiğini söyleyebilmektedir. Üstelik daha bir yıl önce şampiyon olmuşken… Aynı Türkiye’deki gibi!

18 Mayıs 2004’de Bursaspor Kulübü, Birinci Süper Futbol Ligi’nin tescil edilmemesi için UEFA’ya başvurur. Kulüp Başkanı Fikret Üstenci, “Türkiye’de şu anda Futbol Federasyonu kalmadığı gibi, masa başı oyunlar, kurulan bölge birliği, kaba kuvvet, silah dayamalar ve şaibelerle lig bu hale gelmiştir. Kulübümüzün haklarını korumak için UEFA ve Şike Tahkik Komisyonu’na başvurduk. Bizim burada temennimiz bu şaibeli ligin tescil edilmemesidir” der.

19 Mayıs 2004’de Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un hata yaptığını ve misyonunu tamamladığını söyler:

“Kulüpler Birliği olarak toplanıp, ne yapacağımıza karar vereceğiz. Adayımızı belirleyerek, Kulüpler Birliği olarak blok oyla belirlediğimiz adayı destekleyeceğiz. Eğer Kulüpler Birliği olarak kendi aramızda anlaşamazsak ve aynı durum devam ederse, Gençlerbirliği olarak seçimleri protesto ederek 5 delegemizle oy kullanmayacağız.

Haluk Ulusoy kurullara müdahale ederek hata etmiştir. Ona, ‘Kurullarını değiştir’ dedik, ona, ‘Kurulların kararlarına müdahale etme’ dedik. Aslında kurulların da hatası yok. Tek hataları Ulusoy onlara karıştığında istifa etmemeleriydi. Biz bunu Haluk Ulusoyïa ilettik. Kendisi bu uyarımızı başka değerlendirdi. Ulusoyï a en büyük desteği Kulüpler Birliği Başkanı iken ben verdim. Geçen yıl bizimle çok oynadı. Gençlerbirliği’ne çok kötülük yapıldı. Ancak, şerefli bir kulüp olarak kimseye hakımızı yedirmeyiz. Herkes bunu böyle bilsin”.

21 Mayıs 2004’de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın’ın öncülük ettiği 5 kulübün başkanları, yabancı futbolcu kontenjanının sekize çıkması için Futbol Federasyonu’na başvurma kararı alır.

Yıldırım ve Canaydın Swiss Otel’de, aynı zamanda Kulüpler Birliği Başkanı olan Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın, Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan ve İstanbulspor Başkanı Adnan Sezgin ile bir toplantı yaparak, yeni sezona yönelik görüş alışverişinde bulunur.

Başkanlar, “Futbol gelirlerinin yüzde 98’ini sağlayan Süper Lig kulüplerinin istemediği federasyon başkanı Haluk Ulusoy’u o koltukta oturtmayız” derler.

Naklen yayın gelirleri, mafya-futbol-siyaset ilişkileri, yabancı futbolcu sayısı, hakem tayinleri ve federasyon seçimleri konusunda görüş alış verişinde bulunan başkanlar, şaibe altında kalan futbolun kurtulması için Haluk Ulusoy’un görevden ayrılması gerektiği konusunda görüş birliğine varırlar.

Toplantıda alınan kararlar ve konuşmalar şöyledir:

Futbola mafya, pislik ve siyaset girdi. Artık milyonlarca doların döndüğü bir bahis kurumu var. Öyle duyumlar alıyoruz ki, bazı futbolcular bir kulübe imza atıyor, ama daha sonra başka kulüplere gidiyor. Bunlar mafyanın futbola ne derece girdiğinin en önemli belgesi. Futbolcular mafyanın eline düşmüş. Bu yaraları halletmemiz gerekiyor. Eğer bunları temizleyemezsek, tüm kulüpler mahvolur. Artık her türlü pislik var bu işin içinde.

Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın’ı federasyon başkanlığı için aday gösterelim. Eğer Ulusoy federasyonu ile devam edersek, önümüzdeki yıl bu işlerin önünü alamayız. İstenildiği kadar kanun çıkarılsın, Haluk Ulusoy’un başkanlığında bu işler yürümez. Eğer tüm kulüpler Cemal Aydın’a destek vermezse, bizler birlikte hareket edelim ve genel kurulu boykot edelim. Ayrıca Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun da raporlarının kamuoyuna açıklanmasını isteyelim.

Futbolun en büyük sektör olduğu İtalya’da şike savcılığı kuruldu. Oysa bizde kimse hareket bile etmiyor. Transferden, maçlara kadar futbolun içinde ne tür pislik ararsanız var. Yeni yasa çıkar çıkmaz Kulüpler Birliği olarak toplanıp, Bakan’a, hatta Başbakan’a gidelim. Durumu anlatalım. Ulusoy’un yeni kadrosunda öyle isimler var ki, topu bomba sanıp karakola götürürler. Bu adamlarla nasıl yola çıkar ve futbolumuzu pislikten arındırırız?

Her yerde dedikodu çarkı dönüyor. Futbol gelirlerinin yüzde 98’ini sağlayan Birinci Lig kulüplerinin istemediği bir kişiyi o koltukta oturtmayacağımızın bilinmesi gerekir. Tüm kulüpler şikayetçi bu federasyondan ama korkudan seslerini çıkartamıyorlar. Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da federasyon başkanlığı için kimseye icazet vermediğini açıklaması gerekir.

Toplantı sonrasında Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın şunları söyler:

Bundan önce Haluk Ulusoy, Kulüpler Birliği’nden görüş almadan adaylığını açıklamazdı. Bu kez bize danışma gereğini bile duymadı. Çünkü çevresinde futbolla ilgisi olmayan kişilerin etkisi altında. Ben ona, ‘Paris’i istiyorsun ama bindiğin tren Atina’ya gidiyor. Öylesine sarhoşluk içindesin ki, farkında bile değilsin’ dedim.

En sonunda, ‘Uyandığında, ne çevrendeki dalkavukları yanında bulacaksın, ne de istediğin yerde olacaksın’ diye uyardım. Umursamadı bile. Kulüplerin desteğine ihtiyacı olmayan kişiyi seçimlerde göreceğiz. Her ülkede federasyon başkanları tribünlerde özel olarak ağırlanır. Ama bizim başkanımız maçlara gidemiyor. Tepki alıyor, stadı terk etmek zorunda kalıyor. Bu işte bir arıza var. Yaşananlardan midem bulanıyor, kusmam gerekiyor. Böyle bir ortamda daha fazla kalamayız.’

İstanbul’daki toplantıya, Gençlerbirliği, Adanaspor, Konyaspor, Diyarbakırspor, Elazığspor ve diğer kulüpler de destek veriyorlar. Ulusoy’dan yana tavır açıklayan ASKK gibi bazı kuruluşlar tabanlarının sesine kulak vermelidirler.

Aziz Yıldırım’ın toplantıda ilginç bir öneri getirdiği de iddia edilir: “Verin bize yetkiyi Fener TV’de yayınlayalım maçları.”

23 Mayıs 2004’de Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) işbirliği ile İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen Sporda Kalite Sempozyumu’nda konuşan UEFA 1. Başkan Yardımcısı Şenes Erzik, Avrupa’daki futbol kulüplerini belirli bir standarta ulaşmak için UEFA’nın çalışmalar yaptığını ifade ederek, “Bu kulüplere kurumsal iletişimin önemini anlattık. Düzgün ve kaynağı güvenilir yatırımlara güven vermenin gerektiğini düşündük ve tüm faaliyetlerinin denetlenmesini istedik. UEFA Kriterleri Projesi birkaç kez ertelendi. Ancak, 2004-05 sezonundan itibaren UEFA kriterlerinin uygulanması lisans alan 52 ülkede uygulanacak” der.

UEFA kriterlerinin uygulanacağını, ancak bunun yanında etik ve fair play uygulamalarının çok önem taşıdığını anlatan Erzik, “Biz istediğimiz kadar disiplin uygulamalarını getirelim, etik ve fair play anlayışının vurgulanmadığı ortamlar olursa, burada federasyonların, UEFA’nın ve kulüplerin işi zor. Bana göre, etik değerlere kıymet veren, fair play anlayışıyla yürümesi gereken ve futbolda kalite anlayışını ortaya koyan proje, UEFA Kriterleri Projesi’dir” diye konuşur.

Aziz Yıldırım 24 Mayıs 2004 tarihinde Fenerbahçe TV’de Yalçın Türk’ün sorularını yanıtlar. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, futboldaki şike ve teşvik primi iddialarıyla ilgili olarak tüm kulüplerin yöneticilerini bir araya getirdiği toplantıya değinen Yıldırım, “Bakan bizi çağırdığı zaman Haluk Ulusoy istifa etmeliydi. Üç senedir oynanan oyunları ve tezgahları çıkarın. Özellikle bu sezon rezillik” der.

Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürür:

“Ben diyorum ki, federasyon adalet dağıtmalı. Bunun dışında bir şey söylemedim. Ben dört yıldır aynı şeyleri söylüyorum. Bu federasyonla bunların olmayacağını söylüyorum. Bu sezon yaşananlara el koymalıydı. Bunu yapamıyorsa da istifa etmeliydi. Eğer bu olmuyorsa devlet el koysun dedim.

Fenerbahçe’de Divan Kurulu seçimi var, Haluk Ulusoy içinde. Fenerbahçe kongresinde bana karşı aday çıkacak, gidiyor onlarla görüşüyor. Galatasaray’da bir aday, Trabzonspor’da bir aday destekliyor. Çıksın ‘yalan söylüyor’ desin. Ama diyemez. Haluk Ulusoy’un bu tavrını değiştiremezsiniz. Federasyonu istedikleri gibi yönetiyorlar. Ama kulüpler de bundan memnun. İstediklerini yaptırıyorlar. Ben Fenerbahçe için değil, Türk futbolu için konuşuyorum. Yarın bahisler oynanacak. Büyük paraların döndüğü yerde başka büyük olaylar çıkacak. Yoksa benim Haluk Ulusoy ile şahsi hiçbir meselem yok. Federasyon Türk futbolunu batağın içine çekmiştir.

Bakan Şahin ile yapılan ben, G.Birliği Başkanı İlhan Cavcav ve A.Gücü Başkanı Cemal Aydın’dan başka konuşan olmadı. Herkes mutlu gibi görünüyor ama, herkes dışarıda başka konuşuyor.

Havuzun devam etmesinde herkesten çok benim payım var. Biz havuzu bozmak istemiyoruz. Biz, ‘Fenerbahçe’nin hakkını verin’ diyoruz.”

TBMM, mafya, çete eleştirileri arasında Futbol Federasyonu yeni yasasını 26 Mayıs 2004 tarihinde kabul eder. Yeni yasaya göre Futbol Federasyonu başkanları için dil bilme ve üniversite mezunu olma şartı aranmazken, CHP’nin bu yöndeki önergesi TBMM’de kılpayı oyla reddedilir.

Yasanın en çok ilgi çeken bölümü, Futbol Federasyonu Başkanlarının ‘yüksekokul mezunu ve dil bilen’ kişilerden seçilmesidir. CHP, iki ayrı önerge vererek, ‘başkanın yüksekokul mezunu ve İngilizce, Fransızca ve Almanca’dan birini iyi derecede konuşma zorunluluğu’ getirilmesini ister.

CHP’li Ahmet Ersin konuşmasında Alaattin Çakıcı dokundurması yaparak, şunları söyler:

“Sayın bakan Alaattin’in lambasından çıkan cini görene kadar, futbola mafya bulaştığını kabul etmedi. Koruma ordusunun arkasından başını uzatıp, korkmayın demek kolay. Bu ülkede futboldaki mafyayı yazan spor yazarları silahlı saldırıya uğruyor. Failleri aramızda geziyor. Devlet bu gruplara karşı aciz kaldı. İstanbul Teksas’a döndü, o emniyet müdürü de, o bakan da hala koltuğunda oturuyor.”

YASA NE GETİRİYOR

  • Federasyon Genel Kurulu’nun üye sayısı 106’dan, 215’e çıkarıldı. Federasyon başkanları, en fazla iki dönem seçilebilecek. Milli maçlar şifreli yayınlanmayacak.
  • Liglere Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sponsorların isimleri verilebilecek.
  • Genel Kurul, 4 yılda bir futbol liglerinin tescil tarihinden itibaren en geç 45 gün içinde, Mali Genel Kurul ise her yıl haziran ayında, Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği tarihte olağan olarak toplanacak.
  • Başkanın görev süresi 4 yıl olacak, başkan seçimi, genel kurulda yönetim kurulunun 14 üyesinin seçiminden önce yapılacak.
  • Yönetim kuruluna, liglerin isimlerini ve iki başkanvekilini belirleme, sporculara doping kontrollerini yaptırma, sporda şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirleri alma ve aldırma yetkileri de verildi.
  • Tahkim kurulu, 5 asıl, 5 yedek hukukçu üyeden oluşacak. Tahkim Kurulu üyeleri 4 yıl için genel kurulca seçilecek. 2 asıl ve 2 yedek üye üniversitelerin hukuk fakülteleri ile spor yüksek okullarında görev yapan hukukçu öğretim üyeleri arasından seçilecek.
  • Milli karşılaşmalarda protokol tribünü, federasyon tarafından düzenlenecek. Türkiye futbol liglerinin isim haklarından elde edilen gelirlerin yüzde 35’i Üçüncü Lig, yüzde 25’i 2. Lig kulüplerine eşit olarak dağıtılacak. Kalan yüzde 40’lık kısım ise federasyon payı kesildikten sonra en üst lige katılan kulüplere yine eşit dağıtılacak.

Ulusoy 29 Mayıs 2004’de Samsun’da, kendi adının verildiği alt yapı tesislerinin açılışında Merkez Hakem Kurulu (MHK) Başkanı’nı bundan böyle Futbol Federasyonu Genel Kurulu üyelerinin belirleyeceğini belirterek, “Daha önce MHK Başkanı’nı biz atıyorduk. Ben Kulüpler Birliği’ne ‘Aranızdan birini seçin, onu başkan yapın’ dedim. Ben herkesle çalışırım. Kendime güveniyorum. Kimse hakem hataları yüzünden benim aileme dil uzatmasın. Ulusoy ailesine dil uzatanların dilini keserler. Kimse haddini aşmasın. Benim de sinirlerimi bozmasın” der.

Yabancı sayısı konusunda kesin noktayı geçen yıl koyduklarını hatırlatan Ulusoy, “Önümüzdeki sezon yabancı sayısı 6 olacak. Bir sonraki yıl da 5’e indirilip dondurulacak. Benim olduğum yerde yabancı sayısı 7 olmayacak” diye konuşur.

Ulusoy, havuz sistemi konusunda, “Kendisini havuzun dışına itmek isteyen, ya da daha fazla pay isteyen İstanbul’daki bir kulübümüz bunu aklının ucundan bile geçirmesin. Benim olduğum yerde bu kesinlikle olmaz. Büyük kulüpler zaten yeteri kadar para kazanıyor” diyerek, Fenerbahçe’ye gönderme yapar. Ulusoy, Türkiye liglerinde şike ve şaibenin olmadığını da sözlerine ekler.

Ulusoy’un Fenerbahçe’ye saldırısı bitmez. Ertesi gün Trabzonspor Kulübü’nü ziyaret ederek Başkan Atay Aktuğ ile görüşen Ulusoy, burada basın mensuplarıyla yaptığı sohbette şunları söyler:

“Federasyon başkanı her işi karışıyor, diyorlar. Nasıl bir karışma ise son 4 yıl içinde 2 kere şampiyon oluyorsunuz. Geçmişte ‘Fenerbahçe Kulübü başkanı isterse federasyon başkanı gider’ dediler. Ben 7 yıldır oturuyorum, beni yollayamadılar. Güçleri de yetmeyecek benim buradan gitmeme. Geçmişte federasyon başkanlığı yapan Şenes Erzik ve Abdullah Kiğılı’nın gitmesinde en büyük rolü de Fenerbahçe Külübü üstlenmiştir. Yani Fenerbahçe Kulübü kendi içinden çıkan insanlara dahi iyi gözle bakmamıştır.”

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 9

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15

HALUK ULUSOY DOSYASI – 9

leave a comment »

14 Temmuz 2000’de ise Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, 1. Lig kulüplerinin 2000/2001 sezon kadrolarında en fazla 6 yabancı oyuncu bulundurabileceği kararını alır. Bu oyunculardan 5’i sahada yer alırken, 1’i tribünde oturacaktır.

Yaklaşık 8 saat süren toplantıdan sonra bir açıklama yapan Asbaşkan Ata Aksu, ‘‘1. Lig’de yer alan kulüplerimiz, 2000-2001 sezonunda en fazla 6 yabancı oyuncu ile sözleşme yapabilecek. Bunlardan 5’inin futbol müsabaka listesinde yer alabilmesine ve oynatılabilmesine karar verdik. Yani kulüpler, diğer oyuncuyu tribünde tutacak. Ayrıca 6. yabancı için, federasyona 50 bin dolar ödeme yapacak’’ diye konuşur.

Hemen ertesi gün TFF kararına tepkiler başlar.

Başta Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray olmak üzere, 18 kulübün oluşturduğu Birinci Lig Kulüpler Birliği, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nu verilen sözleri tutmamakla suçlayarak, ‘‘5 artı 2 için karar alınmıştı’’ yorumunu yaparlar ve kararı protesto ederler.

Fenerbahçe Asbaşkanı Murat Özaydınlı, kararın Türk futboluna bir faydası olmayacağını savunarak, “Bu kuralı hiç çıkarmasalardı daha iyi olurdu. Milyonlarca dolar ödenerek alınacak yabancı futbolcuyu tribünde oturtamayız” derken Mahmut Uslu da, “Ya 6 oyuncu oynamalıydı, ya da 5+2 çıkmalıydı” yorumunu yapar.

Karara en sert tepki gösterenlerden biri de Beşiktaş Kulübü Başkanı Serdar Bilgili olur. Bilgili, “Ben 5 artı 2’nin çıkmasını bekliyordum” derken, “Serbest piyasa ekonomisinin yararlarını düşünmeyen bazı geri kafalılar futbolu da eski zihniyetle yönetmeye kalkıyorlar” ifadesini kullanır.

G.Saray Asbaşkanı ve Basın Sözcüsü Ali Dürüst, federasyonun kulüplerin isteği doğrultusunda karar almadığını vurgulayarak, “Biz 5+2’yi isterken, beş yabancıyı ilk 11’de, geri kalan iki futbolcuyu da 18 kişilik kadroda olacak diye istedik. Transfer planlarımızı da buna göre yaptık. Ancak açıklanan bu karar sadece bizim değil hiçbir kulübün işine gelmez” der.

Türkiye Kulüpler Birliği ve G.Birliği Başkanı İlhan Cavcav, “Bu kararı protesto ediyorum” derken şu açıklamayı yapar: “Federasyon bize verdiği sözü tutmadı. Birlik olarak önümüzdeki günlerde toplanıp bu tutumun değerlendirmesini yapacağız. 5 artı 2’nin amacı sadece 7 oyuncunun oynaması değil, aynı zamanda kulüplerimizde kadroda tutulmayacak futbolcuların bedava gitmesini önlemekti” diye konuşur.

Birliğin Başkan Vekili ve Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın da karara çok şaşırdıklarını belirterek, “Federasyon bu kararıyla kulüpleri hiçe saydı. Bunun adı dayatmadır. Biz bu federasyonu kulüplerin federasyonu sanıyorduk ama yanılmışız. Bizden 5 artı 2 için imza istediler, 17 imzayı ittifakla verdik. Madem 5 artı 1 gibi birşey yapacaklardı bizden niye öneri aldılar” diye konuşur.

Federasyon yabancı transferini 5+1 olarak açıklayınca Fenerbahçe Biscan, Galatasaray’da Boksiç’in transferlerini durdurur.

Profesyonel Futbolcular Derneği (PFD) Başkanı Turgay Şeren, Futbol Federasyonu’nun aldığı kararı, “Türk futboluna ihanet” olarak değerlendirir. Şeren, PFD adına şu açıklamayı yapar:

“Bu Futbol Federasyonu’ndan zaten başka bir karar beklemiyorduk. En önemlisi Şeref Has ve İsmail Dilber’in de bu kararın altına nasıl imza attıklarıdır. Gazozcu, otelci, işsiz, güçsüz bir takım insanlardan oluşan Federasyondan başka türlü bir karar beklenemez. Türk futboluna ihanet ettiler. İspanya, Almanya, İtalya, İngiltere, yabancı sayısını üçe düşürmeye çalışırken Futbol Federasyonu’nun bu sayıyı altıya çıkarmasına yazıklar olsun demekten başka yapacak bir şey yok.”

19 Temmuz 2000…

Futbol Federasyonu Başkanı, Mustafa Denizli’nin 500 bin dolarlık tazminatını ödemediği takdirde sahaya çıkamayacağını açıklar. Bu arada federasyon borçlarını ödemeyen kulüplerin sözleşmelerini tescil etmeyeceğini bildirir.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ile görüşen Haluk Ulusoy, milli takım teknik direktörlüğü sözleşmesi imzaladıktan bir süre sonra Fenerbahçe’ye transfer olan Mustafa Denizli’nin tazminatının ödenmediğini ifade ederken bu bedeli mutlaka alacaklarını söyler.

Ulusoy ayrıca, yabancılarda 5 artı 1 uygulamasının yeniden gözden geçirileceğini açıklar. Ulusoy, “Kulüplerimizle ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz. Onların iyiliği için çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz. Yanlış olan birşeyi saptarsak düzeltiriz. Kimseye 5 artı 2 ya da başka bir konuda söz vermedim. Ne dediysem arkasında dururum. Kulüpler Birliği’nin bu konuda yeni bir isteği var. Ben, demokratik bir başkanım. Kulüplerin federasyonuyuz. Konuyu yenide ele alıp, bir kez daha değerlendiririz” diye konuşur. İnsanın içinden “yesinler demokratik başkanı”demek geçer…

Futbol Federasyonu Türkiye Birinci, İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerine bir bildiri göndererek borçlarının ödenmesi konusunda uyarıda bulunur. Federasyonun bildirisi şöyledir:

Futbol talimatnamesi 8-B maddesi hükümlerine dayanılarak futbol federasyonu yönetim kurulunun aldığı son karar gereğince, kulüplerin futbol federasyonuna, diğer kulüplere, futbolcu ve antrenörlere olan kesinleşmiş borçları ile ayrıca, FİFA ve UEFA kararları doğrultusunda yabancı futbolculara borçlu federasyonlara bağlı kulüplere, FİFA ve UEFA futbolcu temsilcilerine FİFA ve UEFA maç organizatörlerine ve antrenörlere olan kesinlenmiş borçların tamamını ödemeleri zorunludur. Aksi halde, sözleşmeler tescil edilmeyecektir. Sadece, o kulüp futbolcuları kendi kulüpleri ile mukavelelerini tescil ettirebilirler.

TFF bunu yollar yollamasına da, borçlar ayyuka çıkmışken, futbolcular alacaklarını tahsil edemedikleri gerekçesi ile yurt dışına kaçarken ve UEFA nezdinde kabul görürken nasıl olur da bazı kulüpler hala liglerde yer alabilirler, anlaşılmaz!

24 Temmuz 2000’de Merkez Hakem Kurulu, 2000-2001 sezonunda Birinci Lig’de görev yapacak 37 hakemi açıklar. MHK Başkanı Bülent Yavuz, sezonun hakemler açısından iyi geçeceğine inandıklarını belirterek, “Yeni sloganımız, cesaretli hakemleri desteklemek ve önlerini açmak olacak” der.

Hakemler şunlardır:

Oğuz Sarvan, Metin Tokat, Erol Ersoy, Muhittin Boşat, Mustafa Çulcu, Orhan Erdemir, Bülent Uzun, Murat Ilgaz, Yılnur Önen, Zafer Önder İpek, Ali Uluyol, Ferhat Gündoğdu, İbrahim Çınar, Harun Yiğit, Kuddusi Müftüoğlu, Kazım Erçakır, Sebahattin Şahin, İsmet Arzuman, Sadık İlhan, Reha Biçici, M. Selçuk Dereli, Ali Şahan, Cem Tosyalı, Musa Eryılmaz, Kadir Tozlu, Mustafa Kalkandelen, Metin Seval, İsmet Cengiz, Şahin Taşkınsoy, Ünsal Çimen, Sebahattin Bitirim, Çetin Sarıgül, Bülent Akkaşlı, Mutlu Çelik, Ali Aydın, Sabit Hacıömeroğlu, Serdar Tatlı.

28 Temmuz 2000 tarihinde, kulüplerin isteği üzerine 5+1 kuralında değişiklik yapılır.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, altıncı yabancı futbolcunun da 18 kişilik kadroya alınabilmesine karar verir. Buna göre İlk 11’de yer alan yabancılardan birinin çıkması durumunda yedek bekleyen yabancı futbolcu oyuna girebilecektir.

16 Ağustos 2000Hürriyet’ten

Federasyonda usulsüzlük

Futbol Federasyonu’ndan bir keyfi uygulama daha.. Borcu olan kulüplere lisanslarını verip, sahaya çıkmalarını sağlayan Haluk Ulusoy yönetimi, FİFA ve UEFA talimatlarını hiçe sayıyor. Federasyonun bu sezon kendi yayınlayıp kulüplere gönderdiği, “Profesyonel Futbol Talimatı’nın 8.maddesinin b bendi’ne göre”, federasyona, futbolcuya, teknik adam ve menajerlere borcu olan kulüplere lisans vermemesi gerekiyor. Bu madde FİFA ve UEFA’nın da talimatlarıyla, uluslararası bir kural. Ancak federasyon bu sezon, G.Birliği Teknik Direktörü Samet Aybaba ile birçok hakem ve futbolcusuna borcu olan Vanspor’a iltimas geçti. Hukukçular, olayın UEFA veya FİFA’ya aksettirilmesi halinde, Futbol Federasyonu’nun ceza alabileceğini ifade ettiler.

Sadece Vanspor’u yazabilmiştir Hürriyet… Emin midirler acaba?

Tahkim Kurulu 8 Eylül 2000’de, Beşiktaşlı Karhan’ın cezasını bir maça indirir.

Slovak futbolcunun cezasında indirim yapılması siyah beyazlı camiada sevinçle karşılanırken, Fenerbahçe tepki gösterir.

Ahmet Hamoğlu;

“Fenerbahçe maçından çekiniyorduk ama şimdi gönlüm rahat”.

Atilla Kıyat;

“Sabrımızı zorlamayın”.

Karhan Rizespor maçında direkt kırmızı kart gördüğü için Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu tarafından daha önce 2 maç ceza almıştır, bire iner.

2 Kasım 2000’de, Atatürk Kupası’nın töreni esnasında kupa verme krizi yaşanır.

Sürekli sürtüşme halinde olan Fikret Ünlü ile Haluk Ulusoy kupayı verme konusunda da anlaşamazlar.

Seremonide Bakan Ünlü, kupayı Beşiktaşlılara Haluk Ulusoy’un elinden kaparak verir. Olayı izleyenler “Ulusoy, kupayı Beşiktaş kaptanı Rahim’e verecekti. Rahim’in Kupayı başkanımıza verin dediği sırada, bakan kupayı Ulusoy’un ellerinden alarak Bilgili’ye verdi” diye anlatırken, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy bu konuda şunları söyler:

“Atatürk Kupası’nda yaşanan tatsızlığı şanssız bir olay olarak yorumluyorum. Vicdanı olan her insanın gerçekleri gördüğü gibi kabul etmesi gerekir. Diyarbakır’da G.Saray ve Antalyaspor arasında oynanan Türkiye Kupası finalinde nasıl kupayı alıp elimle sayın Bakanımıza verdiysem, dün de aynı şeyi yapacaktım. Ancak olaylar farklı görüldüğü gibi gelişti. Federasyonumuzun düzenlediği bu organizasyona sayın bakan ve diğer yetkilileri ben davet ettim.

Dünyada bu tip organizasyonların nasıl olduğuna da bakılması gerekiyor. Böyle bir hadisenin yaşanması normal değil. Ancak ben devletime son derece saygılı bir insanım. Başında bulunduğum kurumu da en üst seviyeye taşımak isterim. Bunun için de çalışıyorum. İnsanların içinden ne geçirdiğini anlak mümkün değil. Yanlış birşey yaptığımı da sanmıyorum. Devletimizin bakanıdır. Bu konuda veya diğer konularda ne zaman beni görmek isterse ben hazırım”

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü de Kupanın federasyon kupası değil Atatürk kupası olduğunu belirterek yaptığı açıklamada “Maç sonrasında stad hoparlörlerinden kupayı federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un vereceği açıklandı. Ancak Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü bir vücut çalımıyla kupayı alıp Beşiktaşılalara verdi şeklindeki haber kasıtlı ve yalan bir haberdir. Binlerce izleyicinin tanık olduğu gibi kupayı Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün vereceği anons edilmiş ve gereği de yapılmıştır” der.

23 Kasım 2000’de Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve diğer yöneticiler hakkında kamu davası açtığını bildirir.

Devlet Bakanı Ünlü, yaptığı yazılı açıklamada, Futbol Federasyonu’nun 1997, 1998 ve 1999 yıllarına ait faaliyetlerini soruşturan Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun düzenlediği raporun, bakanlık tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal ettirildiğini belirtir. Ünlü, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da rapor doğrultusunda bu kişiler hakkında “Hizmet sebebiyle emniyeti suiistimal, bu şuça iştirak ve resmi mercileri iğfal” suçlarından dava açtığını kaydeder.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve diğer yöneticiler hakkında açtığı davada, Ulusoy ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında 1 yıl 9’ar aydan 11’er yıla kadar hapis cezası istenir.

Davada, Genel Sekreter Aydın Torunoğlu için de toplam 2 yıldan 12 yıla kadar hapis talep edilimektedir.

Davada, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Başkan Vekilleri A. Ata Aksu, Mekki Başak, Yönetim Kurulu Üyeleri Nevzat Ergüney, Rahmi Magat, Nihat Saydam, Feti Heper, Ali İpek, Selami Özdemir, Mukan Perinçek, Ufuk Özerten, Orhan Saka, İsmail Dilber, Şeref Has ve Suat Mamat’ın cezalandırılmalarının istendiği Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 64. maddesi delaletiyle aynı kanunun 510, 522 ve 80. maddeleri, 1 yıl 9’ar aydan 11’er yıla kadar hapis cezasını öngörülmektedir.

Federasyon danışmanları Hüsnü Hayali, Burhan Satır, Mehmet Yılman, Selim Killi, Özkan Sümer, Muhsin Bayar ile idari ve teknik personelden Gürel Torağanlı, Oya Kali ve Esra Elibolu’un da aynı maddeler gereği aynı cezalara çarptırılmaları istenmektedir.

Denetim Kurulu Üyeleri Engin Berker, Refik Arkan, Sezai Onaral, Hüsnü Güreli, Asım Özgözükara, Vehbi Karabıyık ve Engin Tekarslan ile idari ve teknik personelden Gıyasettin Şenman, Haldun Kozakoğlu, Ümit Ülger ve Çiğdem Ertan’ın da aynı maddeler uyarınca cezalandırılmaları istenirken, TCK’nın 65/3 maddesinin uygulanması suretiyle bu cezaların 10 ay 15’er günden, 5 yıl 6’şar aya indirilmesi öngörülmektedir.

Genel Sekreter Aydın Torunoğlu’nun ise “resmi mercileri iğfal” suçundan TCK’nın 343/1 ve 71. maddelerine göre 3 aydan 1 yıla, TCK’nın 510, 522 ve 80. maddeleri uyarınca da 1 yıl 9 aydan 11 yıla, toplam olarak da 2 yıldan 12 yıla kadar hapsi istenmektedir.

35 arkadaşıyla birlikte hapis istemiyle dava açılan Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, “Bizim açımızdan herhangi bir hukuki sakınca yok. Doğru bulduğumuz yolda ilerleyeceğiz. Bugüne kadar Türk Futbolu’nun yararı dışında hiçbir icraat yapmadık” diye konuşur. Hakkında 12 yıla kadar hapis cezası istenen Federasyon Genel Sekreteri Aydın Torunoğlu ise tüm suçlamaları reddettiklerini belirterek, “Bunlar hayal mahsulü iddialar. Biz haziran ayında yapılan genel kurulda ibra edildik ve aklandık” der.

25 Kasım 2000’de Futbol Federasyonu’nun eski basın sözcüsü Ufuk Özerten, Haluk Ulusoy ve ekibini topa tutar:

“Yıllarca mücadele ettiğim, karşı olduğum bazı şeylerden dolayı suçlanmam zoruma gidiyor” diye söze giren Özerten, 8 yıl hizmet verdiği Futbol Federasyonu’ndan ayrıldıktan sonra uzun süre sessiz kaldığını, kendisine bir şeyler sorulmasını beklediğini ancak, müfettişler dahil kimsenin kendisine bir şey sormadığını belirtti. “Soruşturma yapan müfettişlere gittim. ‘Benim bildiklerim var. Bana bir şey sormayacak mısınız?’ dedim. ‘Soracağız’ dediler, ancak bugüne kadar ne gelen var ne giden.

Görev yaptığım süre içinde birçok konuda Haluk Ulusoy ve arkadaşlarını uyardım, ancak dinletemedim. O kadar çok yanlış var ki, bazı olaylar belki hukuki olarak kabul edilebilir, ancak ahlaki değil.

En büyük yanlış da Trabzon’daki Haluk Ulusoy Tesisleri’nin ihalesinde yapıldı. Bu ihale 3 kez sudan sebeblere iptal edilmiştir. Düşünün, ayın 24’ünde ayın 30’unda yapılmak üzere ihale kararı alıyorsunuz, sonra da Trabzon Belediyesi’nin 23’ünde gönderdiği bir yazıya dayanarak bunu iptal ediyorsunuz. Öyle ise bu kararı neden aldınız? Bu ihaleye girmesi için bir arkadaşıma söyledim. Ancak sonra, arkadaşımın ihaleden çekilmesi için bana ve kendisine baskı yapıldı. Daha sonra ihale oldu bittiye getirildi. Ve arzulanan kişiye verildi. Bu konuda kendilerine yanlış yapıldığına dair yazı yazdım. Federasyon başkanı, başkan vekilini bana soruşturma için gönderdi. Ben de muhalefet şerhimin arkasında durduğumu söyledim. Bazı şeyleri sigara dumanı gibi görüyorsunuz ama bir şey yapamıyorsunuz.

Yanlışlıklar sadece bunlarla sınırlı değil.

Türk Milli Takımı’nın katılmadığı Fransa’daki Dünya Şampiyonası’nı federasyondan kimler izlemiş, kimlerin parası ödenerek buraya götürülmüş, açın bakın neler göreceksiniz. İstanbul’da bir günde bir kişiye 20 maçta gözlemci parası ödenmiş. Yine İstanbul’da 6 ayda oynanan 4 binin üstünde maçın 2 bin küsürünün parasını 6 kişi almış. Bunları söyledim, kötü kişi oldum. Soruşturma için Engin Berker’i gönderdiler, kendisine, ‘Abi, noteri çağır öyle konuşayım’ dedim. Bana ‘gerek yok’ dedi. Her şeyi anlattım. Raporunun bir kopyasını bana da göndereceğini söyledi. Oradan da hala bir şey gelmedi.”

***

3 Ocak 2001 tarihinde Birinci Futbol Ligi maçlarının TV’den naklen yayın hakkını elinde bulunduran Teleon’un yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle, yayın sözleşmesinin feshedildiği açıklanır.

Futbol Federasyonu’nun İstanbul’daki merkez binasında gerçekleştirilen ve yaklaşık 5 saat süren toplantıdan sonra açıklama yapan Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu, “Futbol Federasyonu, Teleon Reklamcılık ve Filmcilik A.Ş. ile imzalamış olduğu 28 Mayıs 1999 tarihli sözleşmeyi, Teleon’un sözleşme ile kararlaştırılan edimlerini süresinde ve tam olarak yerine getirmemesi ve şu an itibariyle 12.2 milyon doları aşan bir borcu tüm iyi niyetli girişimlere rağmen ödemeden imtina etmesi sebebiyle, bugün saat 18.00 itibariyle fesihetmiştir” der.

Yeni ihale sürecinin başladığını dile getiren Aksu, “En kısa sürede bu ihale yapılacak. Amacımız Futbol Federasyonu’nun şu anki yönetim kurulunun görev süresi kadar sözleşme yapmak” der.

TFF Yönetim Kurulu 06 Ocak 2001 tarihinde Kuşadası’nda Haluk Ulusoy başkanlığında,

(Ulusoy’a ait olan) Fantasia Oteli’nde 3 saatlik bir toplantı yapar. Toplantının ilk bölümünde, naklen yayın ihalesini görüşen yönetim kurulu, Teleon kuruluşunun gerekli vecibelerini yerine getirememesi nedeniyle sözleşmeyi tek taraflı feshetmesinden sonra, ihalenin 19 Ocak tarihinde yapılmasını kararlaştırır.

Daha önceki uygulamanın aksine dijital yayın yapan televizyon kanallarının da ihale kapsamına alınmasına karar verilir.

Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu ayrıca , birinci lig maçlarında hakem ve gözlemcilerin olay olsun olmasın, en geç iki saat içinde raporlarını federasyona bildirmelerini ister.

10 Ocak 2001’de naklen yayın hakkı ile ilgili ihalenin şartnamesi belirlenir. TFF üç buçuk yıllık yayın için ihale açılış bedelinin 465 milyon dolar olduğu bildirir.

İhale şartnamesinin kesin şeklini aldığını, 3.5 yıllık olacak ihalenin, geçmiş dönemlerdekinden önemli farklılıkları bulunduğunu ifade eden Ata Aksu, “Şartname, her hafta için 3 maçın canlı yayınını ve öteki maçların da yurtiçi-yurtdışı yayınını kapsıyor. İhalenin açılış bedeli 465 milyon dolar olarak belirlendi. İhale, şeffaf bir şekilde, zarf usulü ve açık artırma usulüyle gerçekleştirilecektir” der.

Aksu, dijital yayın platformlarının da bir kanal ile birlikte eşit sorumlulukta ve ortak imza ile ihaleye katılabileceklerini açıklar.

Ücret aboneliği dışında, yayıncı kuruluşun satacağı her türlü görüntü ücretinden yüzde 10’un, Futbol Federasyonu’na aktarılacağını ifade eden Aksu, şöyle konuşur:

“Görüntü bedeli 3 bin dolardan fazla olmayacak ve görüntü süresi en fazla 3 dakika olacaktır. Ayrıca tüm kuruluşlar eşit şekilde görüntü alacak. Yeni bir uygulama olarak, bundan sonraki görüntüler yayıncı kuruluşun logosuyla değil, Futbol Federasyonu logosu ile yayınlanacak. Ayrıca görüntüler süreli spor haber programları dışında kullanılamayacak.”

19 Ocak 2001’de ise Türkiye 1. Futbol Ligi maçlarının TV’den naklen yayınıyla ilgili ihale, katılımcı dört firmanın şartnameye uygun teklif vermemesi nedeniyle ertelenir.

İhale Komisyonu Başkanı ve Futbol Federasyonu Başkanvekili Ata Aksu, ihaleye katılmak için başvuran Boyut Prodüksiyon Yayıncılık T.A.Ş., Star TV Hizmetleri A.Ş., Atlas Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.’nin tekliflerinin ihale şartnamesine uygun olmaması ve şartlı olması, Atlas Yayıncılık T.A.Ş ve Digitürk’ün ortak teklifinin de hem şartnameye uygun olmaması hem de ihtiyati tedbir kararı bulunması nedeniyle kabul edilmediğini açıklar. Ata Aksu, ihalenin ileri bir tarihe ertelendiğini vurgulayarak, “Hukuki ve teknik açıdan mümkün olan en kısa sürede ihaleyi gerçekleştireceğiz” der.

Futbol Federasyonu Başkanvekili, Yayın Kurulu ve İhali Komisyonu Başkanı Ata Aksu, ertelenen naklen yayın ihalesinden önce yaptığı açıklamada, Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün, yazılı basında çıkan sözlerine tepki gösterir. Ünlü’nün, açıklamasında “İhale muhammen bedeli olan 465 milyon doların düşük olduğunu belirterek soruşturma başlattığını, bunun üzerine federasyonun ihalede yer alan WAP ve WEB haklarını ihale dışına çıkarttığını” kaydeden Aksu, yaşanan ihale sürecindeki bu açıklamanın hukuki sonuçlarının olacağını, bunların da yargısal platforma taşınacağını söyler.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, futbol maçlarının naklen yayını için açılan ihalenin iptal edilmesini “komik” bulduğunu belirterek, “Bir ihaleyi bile yapamıyorsunuz. Sonra da bakanı suçluyorsunuz. Böyle bir şey olamaz. Halkımız bu konuda mağdur edilmeyecek. Gereken tedbirleri alacağız” der.

Ünlü şöyle devam eder:

“500 milyon doların üzerinde bir ürün, bir hafta gibi kısa bir sürede ve ne kendisinin bağlı olduğu bakanlıktan, ne de kulüplerin görüşleri alınmadan, bir hazırlık yapılmadan ihaleye çıkarılıyor. Devlet, milyon doların üstündeki bir ihale için aylarca uzmanlarını çalıştırıp, fizibilite yaparken, bunlar bu kadar yüksek maliyetli bir ihaleyi hazırlanmadan yapmaya çalışıyorlar.”

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü yaptığı yazılı açıklamada ise şunları belirtir:

“17 Ocak’ta bakanlığa haricen intikal eden teknik şartname ve taslak sözleşmeyi, 3813 sayılı yasanın verdiği yetkiye istinaden incelettim ve bu inceleme sırasında, ihaleye girecek veya kazanacak yayıncı kuruluşlarla, Futbol Federasyonu ve kulüpler arasında doğabilecek fiili ve hukuki sakıncaları, 18 Ocak tarihinde Futbol Federasyonu’na bildirdim. Federasyonca hazırlanan teknik ve idari şartnamede tespit edilen, hukuki ihtilafa konu olabilecek hususlar, bakanlık tarafından gönderilen uyarı niteliğindeki yazıdan önce, bazı spor kulüpleri ve RTÜK tarafından da tespit edilerek federasyona bildirilmiştir. Bakanlığımın, bazı spor kulüplerinin, RTÜK’ün yazılı uyarılarına ve bağımsız yargının kararına rağmen, herhangi bir önlem almadığı anlaşılan Futbol Federasyonu, ’Ben yaptım oldu’ zihniyetiyle hareket ederek bu iheleyi yapmıştır.

3984 sayılı kanuna aykırı olarak, teknik şartnamede öngörülen bazı hususlar İstanbul 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/4 nolu kararıyla tedbiren durdurulmuştur.

Tüm bu hususlara rağmen gerek ihale aşamasında, gerekse ihaleden sonra Federasyon Başkan Vekili ve söz konusu ihalenin Komisyon Başkanı Ata Aksu tarafından yapılan açıklamada, bakanlığımın ihaleye müdahale ettiği yolunda, kamuoyunu yanlış ve yanlı bilgilendirdiği anlaşılmıştır.

Bu konudaki açıklamaları içeren bantlar ilgili televizyon kuruluşlarından istenmiş olup, içeriğinin çözümünü takiben bakanlığıma veya şahsıma yönelik beyanlarına göre, gerektiğinde adli merciler nezdinde yasal yollara başvurulacaktır.”

TFF Yönetim Kurulu 20 Ocak 2001’de Futbol Federasyonu’nun Levent’teki merkez binasında olağanüstü toplanır. Başkan Ulusoy, toplantı öncesinde yaptığı açıklamada 1 hafta veya 10 gün içerisinde yeni ihaleyi yapacaklarını, gerekirse maçların televizyondan yayınının yayıncı kuruluş belirleninceye kadar haftalık olarak pazarlanabileceğini söyler. Ulusoy erteleme nedeniyle kendilerinin beceriksizlikle suçlanmasına da tepki gösterir.

Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün ithamları karşısında üzüldüklerini de kaydeden Ulusoy, “Benim, devletin bakanıyla aramda bir sorun olamaz. Ama bir insan olarak bizlere ‘beceriksizler’ denmesine de razı olamam. Sayın bakan bizle konuşmaya gerek duymadığını söylemiş. Bizimle konuşmaya gerek duyulmuyorsa, biz de konuyla ilgili soru sorup, görüş alamayız. Futbol Federasyonu kesinlikle beceriksiz değildir ve başarılıdır. Bir ihale ertelendi diye üzerimize gelinmesini doğru değil. Biz işimizi iyi biliriz. Bu işin de altından kalkacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın” der.

21 Ocak 2001’de ise Futbol Federasyonu, Kulüpler Birliği’nin isteği üzerine Birinci Futbol Ligi’nin ikinci yarısının başlangıcını henüz belirlenmeyen bir tarihe kaydırır.

Ata Aksu “liglerin ikinci yarısının, başlangıç tarihini naklen yayın çözümlenene kadar ileri bir tarihe kaydırılmasını kararlaştırdık” der.

Basın mensuplarının “Naklen yayın ihalesi ve ödemeler” konusundaki sorularını da yanıtlayan Aksu, şunları söyler:

“İhale tarihi bugün belli olmaz. İhale şartnamesi yeniden gözden geçirilebilir. Ödeme planında değişiklik olabilir. Her türlü alternatifi de değerlendireceğiz. Ana amacımız, havuzu uzun süreli pazarlamak. Bu konuda kulüplerden yazılı görüşler geldi. Ancak, kısa süreli olmasını talep eden kulüp olmadı. Bu arada sözleşmesi feshedilen Teleon televizyonuyla ilgili hukuki süreç de devam ediyor.”

Birinci Lig Kulüpler Birliği Başkanı İlhan Cavcav, toplantıda Futbol Federasyonu’ndan, lig maçlarının naklen yayın sorununun çözülene dek ertelenmesini istediklerini söyler.

24 Ocak 2001’de Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun, Kulüpler Birliği Komisyonu ile yaptığı yaklaşık 2.5 saat süren toplantı sonrası bir açıklama yapan Futbol Federasyonu Başkan Vekili ve İhale Komisyonu Başkanı Ata Aksu, ihalenin bir hafta içinde yapılacağını ve şartnamede iki temel değişiklik yapıldığını açıklar.

Ata Aksu, ihalenin yine kapalı zarf, açık artırma usulü ile yapılacağını, 465 milyon dolar açılış bedelinin geçerli olduğunu belirterek, “İki önemli değişiklik yapıldı: İlki ihale bütün tüzel kişiliklere açıldı. İç ve dış kuruluşlar da bu ihaleye girebilecek. İkincisi ise şifreli kanallarda yayınlanmak kaydıyla ihaleyi alan kuruluş hakkını bir başkasına devrebilir” der.

Bu arada milli takım oyuncularına prim olarak dağıtılan cipleri Galatasaray ikinci başkanı Mehmet Cansun’un verdiği iddia edilir. 26 Ocak 2001’de bir açıklama yapan Mehmet Cansun, 100’er bin dolarlık cip parasını Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un ödemiş olabileceğini, ancak reklam yapmak istemediği için bu konuda açıklama yapmadığını ifade eder. Ankara’da yapılan Kulüpleri Birliği toplantısına katılan Cansun, yaptığı açıklamada, “Keşke cipleri ben hediye etmiş olsaydım. Bundan gurur duyardım. Ancak ben vermedim” der.

31 Ocak 2001’de naklen yayın ihalesini, şartnameye uygun teklif veren Atlas Yayıncılık T.A.Ş – Digitürk ortaklığı kazanır. 465 milyon Amerikan doları teklif eden Atlas Yayıncılık T.A.Ş – Digitürk ortaklığı, Türkiye Birinci Futbol Ligi maçlarının TV’den yurtiçi ve yurtdışı naklen yayın haklarının 3.5 yıllığına yeni sahibi olur. İhaleye katılan diğer 3 kuruluşun teklifleri şartnameye uygun olmaması nedeniyle kabul edilmez.

Futbol Federasyonu’nun 4. Levent’teki binasında gerçekleştirilen ihaleyi, Atlas Yayıncılık ve Dijital Platform’un (Digitürk) 465 milyon dolarlık teklifinin şartnameye uygun olduğunu ve ihaleyi kazandığını açıklayan Ata Aksu, teklif veren diğer 3 kuruluştan Star TV Hizmetleri A.Ş.’nin, teminat mektubu olmaması, Best Prodüksiyon, boş teklif vermesi, teminat mektubu olmaması ve şartnamenin imzalanmamış olması nedeniyle ve Boyut Prodüksiyon Yayıncılık T.A.Ş’ın da şartlı teklif vermesi nedeniyle tekliflerinin kabul edilmediğini belirtir.

Buna göre yayıncı kuruluş 3.5 yılı kapsayan bu ihale ile 02.002.2001-31.05.2004 döneminde oynanacak 1. Lig karşılaşmalarından her hafta 3 tanesinin canlı yayın hakkı ile gerek bu maçların gerekse yayınlanmayan diğer karşılaşmaların yurtiçi ve yurt dışında bant ve özet yayın hakkını elde etmiş olur.

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy “Benim dönemimde tarihte görülmeyen başarılara imza atıldığını halk biliyor. Bazı kişiler, hakkımızda kötü yazılar yazıyor. Tarih onları da yargılayacak” der.

Türkiye Birinci Futbol Ligi yayın ihalesinin sonuçlanmasının ardından, Star Televizyonu yetkilisi Cem Şaşmaz’ın, ihaleyi alan kuruluş Digitürk’ün teklifini, ihale sonu olan saat 12.00’den sonra ilettiği biçimindeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını söyleyen Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu Üyesi Şekip Mosturoğlu, “Digitürk, konsorsiyumunun ihale teklifini, başvuru sonu olan saat 12.00’den sonra ilettiği doğru değil” der.

Bunun çok ciddi bir iddia olduğunu, kanıtlanmaması durumunda ise sahibinin sorumluluk altında kalacağını kaydeden Şekip Mosturoğlu, “Bizim resmi bir memur olarak noterimiz var. Bu iddianın ispatı mümkün değil. Resmi memur önünde verilen beyanlar resmiyet taşır. Bu da ancak diğer bir resmi beyanla ortadan kalkar. Cem Şaşmaz’ın içinde bulunduğu ruh ortamıyla böyle bir açıklama yaptığını düşünüyorum. Sanırım kendisi de bu beyanının sonuçlarını değerlendirecektir. İspatı olmayan bir konunun böyle alenen ihaleden sonra ve bir şirket yetkilisi tarafından söylenmesi hoş değil” diye konuşur.

2 Şubat 2001 tarihinde ise Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Nuri Kayış, naklen yayın ihalesi ile yeniden gündeme gelen digital yayın platformlarının yasal olmadığını açıklar. Kayış, “Digital sistemle yayın yapan kuruluşları biz korsan yayın yapıyorlar kabul ediyoruz. Bunlar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduk. Futbol Federasyonu’nu digital kanallar konusunda uyardık. Ancak onlar bu uyarıyı dikkate almadığına göre, soruna hukuki platformda çözüm bulunacak” der.

5 Şubat 2001’de Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün Başbakanlık müfettişlerine yaptırdığı soruşturma sonrası açılan davada, Futbol Federasyonu sorumluları, 13’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargıç önüne çıkarlar. Sanıklar hakkında 2 yıldan 10 yıl 9’ar aya kadar hapis cezası istenmektedir.

Federasyon’un o dönemki yönetim kurulu üyeleri Orhan Saka, İsmail Dilber, Ufuk Özerten, Rahmi Magat, Mukan Perinçek, Ali İpek ile Federasyon çalışanlarından Aydın Torunoğlu, Gıyasettin Şenman, Gürel Toraganlı, Haldun Kozakoğlu, Ümit Ülger, Çiğdem Ertan, Burhan Satır’ın TCK’nın 510’uncu maddesine göre “hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal ve bu suça iştirak ile resmi mercileri iğfal” suçundan yargılandığı celsede, sanıklar suçlamaları reddeder ve savcılıkta verdikleri ifadelerinin aynen geçerli olduğunu söylerler.

GSGM ve Spor Bakanlığı, davaya müdahil olma talebinde bulunur. Ancak sanık vekilleri Serdar Özersin ve Ayhan Çopuroğlu, şikayet konularının futbol genel kurullarında onandığını, bu sebeple müdahil olma talebinin geçerli olmamasını isterler. Konuyu incelemeye alacağını belirten mahkeme heyeti, davayı 12 Nisan tarihine erteler.

Mahkeme çıkışında konuşan Rahmi Magat, “Biz, hangi takımı nasıl kuracağımızı, hangi seyahate kimi götüreceğimizi, federasyonu nasıl yöneteceğimizi sayın bakana sormadığımız için buralardayız. Sayın Bakan, GSGM’deki memur-amir ilişkilerinden kurtulamamış” derken, Aydın Torunoğlu aklandıktan sonra bakanı mahkemeye vereceğini açıklar.

İDDİANAMEDE NE DENİLİYOR

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün şikayet dilekçesinde, “sanıkların, kuruma ait inşaat, avans işlemlerinde usulsüzlük yaptıkları, mesnetsiz harcamalar yoluyla kurumu zarara uğrattıkları, prim dağıtılması, naklen yayınlar, cep telefonu ödemeleri ile personel alımında keyfi davranarak kurumu kötü yönettiklerinin” öne sürüldüğü belirtiliyor.

İddianamede, otel harcamalarından, mini bar ve ekstra özellikli fatura bedellerinin konaklama giderlerinin birkaç katına ulaştığı ileri sürülerek, “Bu yolla, millete hizmet için tahsis edilen paralar, görevliler ile çevresindeki şahısların 5 yıldızlı otellerde yaşamalarına tahsis edilmiştir” deniliyor.

Milli takım futbolcuları ile antrenör, masör ve benzeri personelin prim ödemeleri ve miktarının saptanmasında, yönetim kurulunun devredençıkarıldığı savunulan iddianamede, eski Milli Takım Teknik Direktörü Mustafa Denizli ile yapılan sözleşmelerde de kurum aleyhine şartlar oluşturulduğu ve Denizli’ye fazla ücret ödenmesi yoluna gidildiği öne sürülüyor.

İddianamede, yönetim kurulu üyeleri ile bir kısım personele verilen cep telefonlarının faturalarının ödenmesinde kurumun zarara uğratıldığı ve personel alımlarında personel talimatı hükümlerine uyulmadığı belirtiliyor.

16 Şubat 2001’de birinci lig maçlarının naklen yayın ihalesini kazanan iki ortaktan Işık TV maç nakillerine şifreli kanaldan yayınlanmasına izin verilmesi için RTÜK’e başvurur.

RTÜK hafta başında Işık TV’nin izin istemini karara bağlar. RTÜK, birinci lig maçlarının Işık TV’den şifreli olarak yayınına izin verir. Ancak bu izni verirken, bu kanalın sahipleri için şok sayılacak iki şart koyar. Buna göre lig maçları ancak analog şifreleme yoluyla naklen yayınlanabilecek ve ancak analog dekoder kullanılabilecektir.

Oysa Işık TV maçları dijital şifreleme yoluyla ve dijital dekoderle yayınlamak istemektedir.

RTÜK bu kararının gerekçesini maç nakillerinin daha önce Cine 5 tarafından analog kanaldan verilmesine ve dijital yayınların kanunsuz olmasına dayandırmaktadır.

RTÜK’ün aldığı bu karar lig maçlarının Işık TV tarafından Digitürk’ün digital platformundan yayınlanmasını kanunen imkansız hale getirir. Işık TV maçları Digitürk’ten naklen yayınlamaya devam ederse, kanunu ihlal etmiş olacaktır.

Bu nedenle RTÜK Digitürk ve Işık TV hakkında suç duyurusunda bulunacaktır.

RTÜK daha önce de Digitürk hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve dijital yayınların durdurulmasını istemiştir.

Bunun üzerine İstanbul Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, şirketin sahibi ve üst düzey yöneticileri hakkında 3984 sayılı Kanunun 34’e 1 maddesi gereğince altı aydan iki yıla kadar hapis cezası istenmiştir.

28 Mart 2001’de Galatasary Kulübü, Cumartesi günü oynayacağı Beşiktaş maçının ertelenmesi için Futbol Federasyonu’na resmen başvurur. Salı günü Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde İspanya’nın Real Madrid takımı ile karşılaşacak olan Galatasaray, milli takıma verdiği 10 futbolcunun dinlenme imkanı bulamayacağı gerekçesi ile Federasyon’dan derbi karşılaşmasını ertelenmesini resmen ister.

Beşiktaş Kulübü Menajeri Sinan Engin ise, kendilerinin böyle bir ertelemeyi istemediğini ve bu konuda Futbol Federasyonu’na bir yazı göndererek, ertelemeye karşı olduklarını resmen bildirdiklerini söyler.

Daha önce Galatasaray Kulübü Başkanı Faruk Süren, erteleme ile ilgili olarak siyah beyazlı kulübün Başkanı Serdar Bilgili ile görüşmüş ancak olumlu yanıt alamamıştır.

Aynı tarihte bir açıklama yapan Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Uğur Dündar, Galatasaray ile Beşiktaş arasında hafta sonunda yapılacak derbi karşılaşmasının ertelenmesiyle ilgili olarak yapılan spekülasyonlara değinerek “Federasyon lig fikstürünü sezon başında yapıyor. İkinci bir fikstürün yapılma şansı yok. Benim kanaatime göre, Türk futbolu haftada 2 maç kaldıracak kapasiteye gelmiştir” der.

29 Mart 2001’de Futbol Federasyonu, Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçı öncesindeki Beşiktaş maçının ertelenmesi talebini lig takviminin dolu olması reddeder.

Sezon boyu o kadar maç ertelenmiştir ki, ortada takvim falan kalmamıştır zaten.

5 Nisan 2001’de Ankara’da toplanan Kulüpler Birliği toplantısı sonrasında başkan İlhan Cavcav, yabancı futbolcu sayısının serbest bırakılmasını, 18 kişilik maç kadrosunda 5 yabancı oyuncunun yer almasını istediklerini açıklar. Birlik adına açıklama yapan Başkan Cavcav, ayrıca Türkiye Kupası’nın kaldırılmasını veya çeyrek finalden sonra çift maç oynanmasını ister.

7 Nisan 2001’de Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile yönetimdeki 14 arkadaşı ve Federasyon Genel Sekreteri Aydın Torunoğlu hakkında naklen yayın ihalesinde “İhtiyadi tedbir kararına muhalefet ettikleri” gerekçesiyle 6’şar aya kadar hapis cezası istemiyle dava açılır.

Ankara Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden, Cine 5 Filmcilik ve Yapımcılık A.Ş’nin, 1. lig maçlarının televizyondan yurtiçi ve yurtdışı naklen yayın haklarının devri için yapılan ihaleye, “sayısal uydu platformu işleticisi olan şirket ve iştiraklerinin katılamayacağına ilişkin tedbir kararı olmasına rağmen, Dijital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş ile Atlas Yayıncılık ve Ticaret A.Ş’nin katılımını sağladıkları” iddiasıyla, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Başkan vekilleri Ata Aksu ve Orhan Saka, Genel Sekreter Aydın Torunoğlu ile 12 yönetim kurulu üyesi hakkında yaptığı suç duyurusunu sonuçlandırarak, Asliye Ceza Mahkemesi’ne dava açar.

12 Nisan 2001’de Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve 35 arkadaşı hakkında, 30 Mayıs 2001 tarihinde yapılacak duruşmaya mevcutlu olarak getirilmesi kararı verilir. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün “görevi kötüye kullanmak ve hizmet sebebiyle emniyeti suistimal” suçlamasıyla Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açtığı davada mahkeme heyeti, davetlere yanıt vermeyip celselere katılmayan Ulusoy’un 30 Mayıs 2001 tarihinde yapılacak duruşmaya polis zoruyla getirilmesini ister.

20 Nisan 2001 tarihinde ise Futbol Federasyonu’nun 1999-2000 sezonunda yaptığı maç ertelemelerinden kaynaklanan maddi zararın karşılanması istemiyle Spor-Toto Teşkilatı’nın Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nda açılan davanın reddedilmesinin ardından, Yargıtay’a temyiz davası açan Spor-Toto Teşkilatı, 4. Hukuk Dairesi’nin lehte kararıyla ilk hukuk zaferini kazanır.

Daire, Spor Toto Teşkilatı’nın hazırladığı statü ve fikstüre göre önceden düzenlenen ve bayilere gönderilen oyun kuponlarındaki düzenlemeye karşın, Futbol Federasyonu’nun, karşılaşmaların gün ve saatini öne aldığını veya ertelediğini belirterek, bu durumun teşkilatın daha az kupon satmasına ve zarara uğramasına neden olduğuna karar verir.

Yargıtay, bu nedenleri göz önünde bulundurarak, Ankara 17. Asliye Hukuk Hakimliği’nden, 1999-2000 sezonu içinde saatleri değiştirilen ve ertelenen maçlardan dolayı teşkilatın uğradığı zararın ödetilmesine karar verilmesini ister.

Davanın reddi yönünde karar veren Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını bozan Yargıtay, karşılaşmaların saatlerinde ve günlerinde yapılan değişikliğin gerekçesinin açıklanmasını ve bu gerekçelerin hukuka uygun olması gerektiğini belirterek, Futbol Federasyonu’nun bu değişiklikleri yapmakta haksız bulunması durumunda, Spor-Toto Teşkilatı’nın zararının tazmin edilmesini karara bağlar. Spor-Toto Teşkilatı’nın Yargıtay’a sunduğu raporda, uğradığı zararı 254 milyar Türk lirası olarak gösterilmektedir.

14 Mayıs 2001’de İkinci Futbol Ligi Yükselme Grubu’nda Süper Lig’e çıkma mücadelesi veren Altay’da yönetim, bir gün önce oynanan olaylı Diyarbakır karşılaşması sonrasında maçın tekrarı için harekete geçer. Altay Başkanı Nafiz Zorlu, hiç bir kamu görevlisi ve federasyonun, üzerine düşen görevi yapmadığını savunarak, “Planlı ve organize bir cinayete kurban gittik” der.

Maçtan önce her kurumu, çıkacak olaylarla ilgili olarak yazıyla uyardıklarını, valilik, emniyet ve federasyonun bu yönde hiç bir uyarıyı dikkate almadığını dile getiren Zorlu, “Böylesine bir maça hakem tayininde büyük yanlışlık yapıldı. Zaten orada biz maç falan oynamadık, bir kurbanlık koyun durumuna düşürüldük. Bölgenin Süper Lig’de olmasını isteyenler bile, şimdi ‘böyle futbola lanet olsun’ demeye başladılar. 87 yıllık bir kulübün geleceği ile böylesine oynanmasını, şiddet ve nefretle kınıyoruz. Tüm kamu görevlileri hakkında en üst mercilere şikayette bulunacağız. Can güvenliğimizi bile sağlayamayanların cezalandırılmasını istiyoruz. Bu maçın tekrarlanması için de girişimlerimizi başlattık” der.

TRT’nin 3 maçı dönüşümlü yayınlamak için başvuruda bulunduğunu, ancak federasyonun yetki belgesi vermediğini kaydeden Zorlu, “Zaten orada haber amaçlı görüntü almak isteyen kameramanları taciz eden, makinalarını alan ve bir odaya hapseden görevliler için ne diyebiliriz ki?” diye konuşur.

16 Mayıs 2001’de Futbol Federasyonu’nun Beylerbeyi’ndeki Atatürk Eğitim ve Araştırma Merkezi’nde toplanan Kulüpler Birliği, Spor Konseyi Yasa Tasarısı’nın gerçekleşmesi halinde lig maçlarına çıkmama kararı aldıklarını açıklar.

Yaklaşık 4 saat süren toplantı sonrasında Kulüpler Birliği adına konuşan Trabzonspor Kulübü Başkanı Özkan Sümer, Spor Konseyi Yasa Tasarısı’nın, Futbol Federasyonu ve futbol kulüplerinin gelirlerinden yüzde 15’lik bir kesinti yapılmasını öngördüğünü, meclis alt komisyonundan çıkan kararın, kabul edilemez olduğunu söyler.

Bu şekilde bir düşüncenin ve uygulamanın, kulüpleri maddi yönden çok güç durumda bırakacağını ve Futbol Fedarasyonu’nun özerk yapısına da aykırı olduğu görüşünde olduklarını söyleyen Özkan Sümer, “Eğer bu yasa gerçekleşirse, Kulüpler Birliği’nin şu andaki 18 takımın müşterek kararıyla, lig müsabakalarına katılmayacağı karar ve kararlılığını burada açıklamış ve ilgili mercilere görüşümüzü bildirmiş olduk” der.

Futbol Federasyonu ile yapılacak toplantı sonrası karara bağlanacak, Türkiye Birinci Futbol Ligi’ndeki 18 kulüpten 16’sının yöneticilerinin katıldığı Kulüpler Birliği toplantısında alınan tavsiye kararları şöyledir:

1- Kulüpler diledikleri sayıda yabancı futbolcu ile sözleşme imzalayabilsinler.
2- Önümüzdeki sezon, bu yabancı futbolcuların 5’i, daha sonraki sezon ise 4’ü oynayabilsin.
3- Genç takımdan yetişen 24 yaş altı futbolcuların, transferine kulüplerinin izin şartı getirilsin.
4- Satıştan kalan futbolculara oynadıkları maç başına ücret ödensin.
5- Liglere verilecek aralarda kulüplerden mutabakat alınsın
6- Yabancı futbolcuların, milli takımlarının hazırlık maçlarına gönderilmemesi için FİFA nezninde girişimde bulunulsun

16 Mayıs 2001’de Futbol Federasyonu’nun, Birinci Futbol Ligi’nin isminin değiştirilmesi istemiyle açtığı davada Danıştay, ismin değiştirilemeyeceğine karar verir.

Sezon başında Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ile Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy arasında tartışma ve dava konusu olan, Birinci Futbol Ligi’nin isminin değiştirilmesiyle ilgili davada Danıştay, isim değiştirme yetkisinin Futbol Federasyonu’na ait olmadığı yönünde karar verir.

Danıştay 10. Dairesi üyeleri, davayı oy birliğiyle karara bağlar.

17 Mayıs 2001 tarihinde Futbol Federasyonu’nun Levent’teki binasında yapılan toplantıda, Kulüpler Birliği’nin talepleri değerlendirilir. Futbol Federasyonu Başkan Vekili Ata Aksu, yaklaşık 9 saat süren toplantıdan sonra düzenlediği basın toplantısında, yabancı futbolcu oynatma talimatnamesinde değişiklik yaptıklarını kaydederek, “Önümüzdeki sezon Süper Lig’de mücadele edecek takımlara, 8 yabancı futbolcu ile sözleşme imzalama, bunlardan 6’sını esame listesinde bulundurma ve 5’ini ise 11’de oynatma hakkı verildi” der.

Futbol Federasyonu, Kulüpler Birliği’nin, Süper Lig’in 20 takımla oynanması şeklindeki talebini ise reddeder.

Aksu, Üçüncü Futbol Ligi’ne terfi müsabakalarında, Hakkari Köy Hizmetlerispor – Bitlis Tatvanspor maçında şike yapıldığının da Futbol Federasyonu tarafından kabul edildiğini bildirir.

30 Mayıs 2001’de Türkiye Futbol Federasyonu, Profesyonel Futbol Talimatı’nda değişiklikler yapar. Yeni düzenlemelerle “kulüp-futbolcu ihtilafları”na neden olan boşluklar giderilir. Kulüpler artık noter rezervazyonuyla transfer yapamayacak, futbolculara “keyfi” cezalar veremeyecektir.

Bu çerçevede futbolcuya;

  • ceza da belirli ölçütler içinde verilebilecektir
  • keyfi para cezası verilemeyecektir
  • kadro dışı bırakılan futbolcular, başı boş bırakılamayacaktır
  • futbolcuya alacağı, “keyfi” olarak ödenemeyecektir
  • satıştan kalan futbolcuya, kadroya girmesi durumunda ödeme yapılacaktır
  • futbolcu, “hastayım-sakatım” gibi mazeretlerle yükümlülüklerini yerine getirmemezlik yapamazken, kadro dışı bırakılan futbolcuya antrenör ve saha tahsis edilecektir

Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklikler şöyledir:

  • 15-31 Ocak tarihleri arasında noterde imzalanan sözleşmelerin lisans için gerekli tüm belgelerle birlikte 31 Ocak gününe dek Futbol Federasyonu’na ibrazı zorunludur.
  • İstisnai haller dışında tüm profesyonellik sözleşmeleri 5 yıla kadar süreli olabilir; Sona eriş tarihi 31 Mayıs olarak tespit edilmesi zorunludur.
  • Kulüpler, hazırlayacakları iç yönetmelik ve ceza talimatlarını, 1 Ağustos-30 Ağustos tarihleri arasında federasyona göndermek zorundadır.
  • Kulüpler, kadro dışı bırakılan futbolcuların antrenman yapabilmeleri için en az bir antrenör yönetiminde, antrenman yapabileceği saha göstermek zorundadır.
  • Futbolcular tarafından hastalık ve sakatlık nedeniyle alınacak istirahat raporlarının 5 gün içinde kulübe ve Futbol Federasyonu’na bildirmesi zorunludur. Bildirmediği taktirde futbolcu bir hak talebinde bulunamaz.
  • Futbolcunun uzatmaya esas transfer ücreti bakiyesinin yüzde 50’si garanti ücret olarak, 2’şer ay ara ile 4 taksitte futbolcuya kulüp tarafından ödenir. Bakiye yüzde 50’lik bölüm ise maç başı ödeme olarak kulüp tarafından futbolcuya ödenir. Maç başı ödemeler, futbolcunun resmi müsabakalarda düzenlenen 18 kişilik müsabaka isim listesine girmesi halinde her ayın son iş gününde futbolcuya ödenir.

2 Haziran 2001 tarihinde oynanan Türkiye – Azerbaycan Dünya Kupası Grup Eleme Maçı’nda ciddi bir protokol krizi yaşanır. Hafta içinde Futbol Federasyonu ve GSİM arasında oluşan protokol tribünü krizinin sonuçlandırılmaması üzerine, federasyon, BJK İnönü Stadı’nın kapalı tribününde özel bir bölüm hazırlatır ve Başkan Haluk Ulusoy, FIFA, UEFA, Azeri yetkililer, karşılaşmanın gözlemcileri, Ümit Milli Takım oyuncuları ve Beşiktaş Kulübü Asbaşkanı Yıldırım Demirören ile menajeri Sinan Engin de protokol tribününe girmeyip, karşılaşmayı taraftarlarla birlikte kapalı tribünün alt bölümündeki özel yerden izlerler.

TBMM’nin çıkardığı bir yasa ile protokol tribünlerinin kullanılmasının devlete bırakıldığını ifade eden Fikret Ünlü, “Her ülkenin kendi kuralları vardır. Burada devlet ev sahibidir. Protokol tribününün kullanımı da dolayısıyla bize aittir. Geçmişte bu konularda çok şikayet aldık. Devletin valisi bile bu tribüne giremiyordu. Yapılan yanlış bir harekettir” diye konuşur.

Karşılaşmayı Fikret Ünlü ile protokol tribününden izleyen UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik de Futbol Federasyonu’nun bu tür maçlarda sorumlu müessese olduğunu belirterek, “Ancak ortada yasalar varsa, yapılacak bir şey yoktur ve o yasalara uymak zorundayız. Bence bu yapılan doğru bir hareket değil. Uluslararası alanda da bizi zora sokar” der. Bu arada Ünlü ve Erzik, seremoninin kapalı tribün önünde yapılmasına da tepki gösterir.

Tribüne girerken medya mensuplarına açıklama yapan federasyon başkanı Ulusoy, “Bu, ilk defa olan bir şey değil. Bütün milli maçlarda bu tür olaylar oluyor. Artık biz de Futbol Federasyonu olarak bir tavır almaya karar verdik. Protokol tribününde hiçbir yetkisi olmayan kişiler oturuyor. Şeref tribününde kimlerin oturduğunu hepiniz biliyorsunuz, ödül bir yere kadar. Kendilerince burada bir kraliyet kurmuşlar. Beşiktaş’ın stadındaki VIP tribünlerini bile protokole dahil ediyorlar. Bizim davamız, protokol tribününde oturmak değil, prosedürün işlemesi” diye konuşur.

Ulusoy, bundan sonra İstanbul’daki bütün maçları halkla birlikte tribünlerde oturarak izleyeceklerini vurgulayarak, “Biz, zaten tribünlerin içinden geldik. Bu maçın gözlemcisi ve delegesi de karşılaşmayı burada izleyecek. Raporlarında neler yazacaklarını bilemiyorum. Ülkemiz adına bu çirkinliğin hesabını onlar verecek” der.

Hazırlanmakta olan Spor Konseyi Yasa Tasarısı’nı da gündeme getiren Ulusoy, “Türkiye’de futbolu biz idare edeceğiz, herkesin bunu içine sindirmesi gerekiyor. Siyaseti yeniden Türk futbolunun içine çekmeye çalışıyorlar. Futbol Federasyonu makamını kimseye peşkeş çektirmedik ve ayaklar altına aldırmadık” diye konuşur.

Uluslararası karşılaşmalarda sürekli protokol tribünü önünde yapılan seremoni, bu kez yaşanan kriz nedeniyle kapalı tribünün hemen önünde yapılır. İki takım futbolcuları milli marşlar için Federasyon, FIFA ve UEFA yetkililerinin oturduğu bölümün önünde dizilip, protokol tribününü arkalarına alırlar. Böylece ilk kez Türkiye’deki bir uluslararası karşılaşmada, seremoni farklı bir yerde gerçekleşmiş olur.

Federasyon, FIFA ve UEFA yetkililerinin kapalı tribünde yer almasıyla, protokol tribünü de boş kalır. GSİM’nin federasyon için ayırdığı 150 koltuğa kimse oturmaz ve ilk kez milli maçta, protokol tribünü bu kadar boş kalmış olur.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Türkiye-Azerbaycan Dünya Kupası Grup Eleme maçında yaşanan “protokol krizine” ilişkin olarak, “Devleti küçük düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Bana değil, devlete sırtlarını çevirdiler” der.

4 Haziran 2001’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Türkiye – Azerbaycan 2002 Dünya Kupası Eleme Grubu maçında yaşanan protokol krizi nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı’na olayın sorumluları hakında suç duyurusunda bulunacağını söyler.

BJK İnönü Stadı’nda protokol tribününde 150 koltuğun boş kaldığını hatırlatan Ünlü, “Makedonya maçında aynı krizin yaşanacağını sanmıyorum. Oradaki Gençlik ve Spor Bursa İl Müdürlüğü de yasayı uygulayacaktır. Bursa’da yine onlara yarı yarıya yer ayrılacak. Hatta isterlerse daha fazlasını da verebiliriz. Orada bir kriz yaşanmaz. Bursa’da gelip kuzu kuzu oturacaklar” der.

GSİM, yasanın protokol tribünlerinin takibi ve düzenlenmesi hükme bağladığını ve bu görevi gençlik ve spor il müdürlerine verdiği belirtilen açıklamasında, şu görüşlere yer verir:

“Türkiye – Azerbaycan milli maçından bir gün evvel Futbol Federasyonu 31.05.2001 tarih ve 01/35 sayılı yazıyla yasaya uymayan tüm protokol tribünlerinin kendilerince düzenlenmesini talep etmişlerdir.

İl müdürlüğümüz ise 01.06.2001 tarihinde ivedi ve günlü bir cevap vererek bunun yasaya uymadığını, ancak ülkemizin prestiji açısından yıllardır uygulanan uygulamayı devam ettirerek protokol tribünlerinin yarısı olan 150 kişilik yeri kendilerine tahsis ettiğimiz ve biletlerini ayırdığımız yazı ile bildirilmiştir.

Yani, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü kanunun gereğini yerine getirmiştir. Bu sırada Futbol Federasyonu’na yer ayrılmadığına dair gerçek dışı beyanların doğru olmadığı da gazete ve kameralara yansıyan tribünde ayrılan federasyona tahsis edilen boş koltuk görüntülerinden bellidir.

Bununla birlikte devlet protokolunda mevcut bulunan spordan sorumlu Devlet Bakanı, 1. Ordu Komutanı, Azerbeycan Büyükelçisi, UEFA Asbaşkanı, İstanbul Vali Yardımcıları ve diğer protokolun önünde müsabık takımların duruş düzeni değiştirilmiş, bir milli müsabakada devletimizin itibarı zedelenmiş, kurumların kendilerine verilen yetki kötüye kullanılmıştır.”

Yani, TFF bırakın ulufe dağıtmayı, diyet ödemeyi, tarafgirlik yapmayı, bir milli maçtaki oturma düzenini bile bir krize çevirmeyi başarmakla bir ilke daha imza atmıştır.

Bu kriz ve demeç savaşının ardından TFF İstanbul’da bir daha milli karşılaşma oynatmama gibi ilginç bir karar alır.

5 Haziran 2001’de bu karara ilk tepki DSP İstanbul Milletvekili Erol Al’dan gelir. Al “Futbol Federasyonu kendi işini yapsın. Bu tür tehditlerle ve oldu bittilerle hiçbir yere varamazlar. Futbol Federasyonu yönetimi haddini bilmelidir. İstanbul’u ve İstanbul seyircisini cezalandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Federasyon yönetimi bunu yaşayarak öğrenecektir” der.

Erol Al, yaptığı yazılı açıklamasında, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Levent Kızıl’ın, “Bundan sonra İstanbul’da milli maç oynanmayacak” şeklindeki açıklamasının tüyler ürpertici olduğunu belirterek, “Türkiye krallıkla yönetilen bir ülke değildir. Haluk Ulusoy ve yönetim kurulu üyeleri de bu ülkenin kralları değildir” der.

Federasyon’un, Gençlik ve Spor İl Müdürü Vedat Bayram’a tepki nedeniyle bu tür bir karar aldığını belirten Erol Al, açıklamasında şu görüşlere yer verir:

“Bu karar futbol tarihimize kara bir leke olarak geçecektir. Futbol Federasyonu kendi işini yapsın, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün yönetimini de il müdürüne bıraksın. Bu tür tehditlerle ve oldu bittilerle hiçbir yere varamazlar. Futbol Federasyonu yönetimi haddini bilmelidir. Türk sporunun merkezi olan İstanbul’u ve İstanbul seyircisini cezalandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Federasyon yönetimi bunu yaşayarak öğrenecektir.

Zaten kendilerine bakanlar ile aynı sırada yer verilmektedir. Federasyon yönetiminin, protokol tribününü arpalık olarak görme hakkı ve yetkisi yoktur.

Bu kafayla giderse, esas olarak Futbol Federasyonu milli maç oynatacak stat bulamayacaktır. Federasyon yöneticilerine, ulusal gururumuz milli takımı kullanarak, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve il müdürlüklerine şantaj yapma olanağını vermeyeceğiz.”

5 Haziran 2001’de Turgay Şeren “Federasyonun son rezaleti“ yazısında şöyle demektedir:

Türkiye – Azerbaycan maçında dünyada eşine rastlanmamış ve rastlanmayacak bir rezalet yaşadık. Özerk Futbol Federasyonu’nun ilk temel taşlarından birini koyanlardanım. Rahmetli Turgut Özal, beni, Coşkun Özarı’yı, Can Bartu’yu ve Sanlı Sarıalioğlu’nu topladığı zaman ondan tek bir şey istedik. Özerk Futbol Federasyonu…

Özal kafasını şöyle bir kaldırdı;

“Coşkun ben seni federasyon başkanı olarak atayacaktım” dedi.

Biz hep birlikte, “Sayın Başbakan biz sadece özerklik istiyoruz” diye yanıt verdik. Rahmetli Özal’da ikna oldu ve yasa çıktı.

Bu yasa Türk Futbolu’na hem maddi, hem de idari açıdan büyük ufuklar açtı. Futbol Federasyonu Başkanlığı, eski dönemde bakanın ve genel müdürün dudaklarının arasındaydı. O günler çok şükür geride kaldı.

Amaa… Bu yasa asla Futbol Federasyonu’na, devlete kafa tutma hakkı vermedi.

Ne yazık ki, bunu Azerbaycan maçında yaşadık. O maçta devlete resmen kafa tutuldu. Ve bu Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un direktifleri ile yapıldı.

Yani federasyon, devlete “Arkadaş ben senden büyüğüm” dedi.

DEVLET DEVLET İSE…

Haluk sen ve arkadaşların stadın her tribününde oturabilirsiniz. UEFA’nın ve FİFA’nın bütün yetkileri ile donatılmış da olabilirsiniz. Ama bu size bu ülkenin yasalarını çiğneme ve Şeref Tribünü’nde oturan devletin temsilcilerini hiçe sayma hakkı vermez.

İnönü Stadı açıldığı günden bu yana bir şeref tribününe sahip. Sen bunu değiştiremezsin. Sen yasaları çiğnemekle değil, yasaları uygulamakla yükümlüsün. Ama son maçta, sen yasaları çiğnedin. Şimdi eğer devlet, devletse sana bunun hesabını sormalı.

NOT: Davranışları ile kamuoyuna örnek olan Gaziantep Büyükşehir Bld. Başkanı Celal Doğan, İzmit Büyükşehir Bld. Başkanı Sefa Sirmen, Samsun Büyükşehir Bld. Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ile 1.lig, 2.lig ve 3. ligde nice sorumluluklar yüklenmiş kulüp başkanlarının, Haluk’un bu davranışa ne gibi tepki göstereceklerini de merak ediyorum ve bekliyorum.

Yalancı kim?

Burhan Satır. Bu ismi ben de sizin gibi ilk kez duyuyorum. Kim mi Burhan Satır… Anlatayım.

Mercedes Benz- Türk Anonim Şirketi, imzalı yazıya göre, A Milli Futbol Takımı oyuncularına ödül olarak verilen 16 adet Mercedes Marka jeeplerin finansörü.

Yani 1 milyon 100 bin doları veren adam. Ben Burhan Bey’in kim olduğunu çok merak ediyorum. Bunca yıl futbolun içindeyim ismini hiç duymadım. Hatırlayın, Ata Aksu, televizyon ekranında gözümüzün içine baka baka, “Jeeplerin parasını Saffet Ulusoy verdi” demişti.

Ya Mercedes firması yalan söylüyor

Ya da Ata Aksu…

Bu yalan 9 Haziran’daki mali genel kurulda tartışılmalı.

6 Haziran 2001’de Futbol Federasyonu ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü arasındaki ‘protokol tribünü’ krizi büyümeye devam eder. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy, Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün, “Federasyon yetkilileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacağım. Bursa’daki Makedonya maçında kuzu kuzu protokol tribününde oturacaklar” şeklindeki açıklamasına aynı sertlikte yanıt verir. Ulusoy, “Bakan bizi mahkemeye verecekmiş. Biz kuralları uyguladık, ülkemizin itibarını koruduk. İsterse DGM’ye versin. Ben seçimle göreve geldim, sadece seçimle giderim. Vicdanım rahat. Yaptığım her işin hesabını veririm” der.

Ulusoy 7 Haziran 2001’de, naklen yayın ihalesini 465 milyon dolar muhammen bedelle kazanan yayıncı kuruluş Digi-Türk’le, “yıl sonuna kadar 750 bin liralık dolar kurunda” anlaştıklarını açıklar. Aynı tarihte Merkez Bankası dolar alış kuru ise 1.163.100.-TL’dır.

Ulusoy, “2002’de oluşacak dolar kurundan da yüzde 20 indirim yaparak anlaştık. Her yıl, bu değerlendirmeyi toplantılarda ele alacağız” der.

Kurlarla Merkez Bankası Başkanı gibi oynayan bir federasyon başkanına kimse çıkıp da, “kardeşim, o halde niye TL olarak ihaleye çıkmıyorsunuz da US$ olarak ihale açıyorsunuz?” diye sormaz, soramaz…

Sorsa da muhtemelen “ben tarafsız ve demokratik bir insanım. Türk Futbolu’nu ben kurtarıyorum. Ne yaparsam haktır, ne yapsam doğrudur” yanıtını alır, otururdu yerine.

Aynı tarihli bir haberde “Protokol Skandalı” nedeniyle büyük tepki alan ve prestij yitiren Ulusoy’dan, ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın da desteğini çektiği yer almaktadır.

Haber şöyledir:

Mesut Yılmaz, kendisini ziyaret edip, Mali Genel Kurul öncesi Ulusoy adına destek isteyen Diyarbakırspor yöneticilerine, “Haluk Ulusoy’a artık kimse destek veremez, yaptıklarına sahip çıkamaz. Buna ben de dahilim” yanıtını verdi.

Daha sonra Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ile görüşen Yılmaz, sonuna kadar Bakan’ın yanında yer alacağını Ünlü’ye söyledi.

Ankara’da yapılacak mali genel kurulda, gündeme “seçim” maddesinin getirilmesi bekleniyor. Seçim önerisi için, genel kurul üye tam sayısının en az beşte birinin imzası gerekiyor. Teklifin kabul edilmesi halinde, seçime gidilecek.

23 Haziran 2001’de Turgay Şeren Protokol Krizi’ni bir kez daha köşesine taşıyordu:

Devlet devletse…

Türkiye – Azerbaycan maçı öncesi Futbol Federasyonumuz büyük bir rezalete alet oldu. Neydi bu rezalet? Şeref Tribünü’nde yıllardır olan bir kargaşa var. Milletvekili çocuğunu alır, zorla kapıdan girer. Devletin belirli yerlerini işgal etmiş olanlar eşlerini alır, arkadaşlarını alır, kapıdaki görevlilere hakaret edip, Şeref Tribünü’nün koltuklarında otururlar. Bunlar doğru. Ancak, tüm bu yanlışları, Haluk’un federasyonu da daha büyük bir yanlış ekleyerek, sözde protesto etmeye kalkıştı. Azerbaycan maçında normal prosedür uygulanır, sonra şeref tribünü yanlışını düzeltmek için her türlü çabayı gösterirsin, bizden de destek alırsın. Ama sen bunu yapmadın.

Sen, Futbol Federasyonu olarak İnönü Stadı’nın neresinde oturursan otur. O seni ilgilendirir. Ama sen, askeri bandoyu Türk Milli Takımı’nı ve Azerbaycan Milli Takımı’nı bulunduğun yeri, Şeref Tribünü ilan ederek, FIFA yetkililerini de ‘‘burası şeref tribünü’’ diye kandırıp oraya götürüp, İstiklal Marşımızı sırtları devlet erkanına dönük söyletemezsin.

Ben, o gün maça İstiklal Marşı başlarken girdim ve şaşırdım. Şeref Tribünü’nün yarısı boştu. 1. Ordu Komutanımız, İstanbul Valimiz, Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız, UEFA Asbaşkanımız, Şeref Tribünü’nün ön koltuklarında ayaktaydılar. İstiklal Marşı başlayınca hayretler içinde kaldım. Bu, değil Türkiye’de, dünyada rastlanamayacak bir olaydır. Haluk ve federasyonu, Guinnes’in rekorlar kitabına girmelidir ve 1 numarayı almalıdır.

HAKARET DEVLETE’DİR

Haluk, “Ben, Şeref Tribünü’ndeki uygulamayı protesto ettim. Onun için bunu yaptım” diyor. Ben ve benim gibi düşünenler de diyoruz ki, “Sen devleti protesto edemezsin. Sen, UEFA ve FIFA’dan ne kadar yetki alırsan al, devleti yönetenlere hakaret edemezsin. Hakaret edersen de, eğer devlet devletse -ki dünkü gazetelerde okuduğuma göre devlet devletliğini hatırlamış ve futbol yasasına bir madde ilave edecek- Haluk’un federasyonuna o rezaletin hesabını soracak.”

Bu yapılan hakaret, kişilere gibi gösteriliyor ama düpedüz devlete karşıdır. Şimdi gene gazetelerde okuyorum. Başbakan Yardımcımız Mesut Yılmaz, kulüp yöneticilerine, “Siz, federasyon başkanını yumuşatın. Ben de Spor Bakanı ile konuşacağım. Bu işi tatlıya bağlayalım” demiş. Eğer demişse çok da yanlış yapmış. Sayın Yılmaz, milli takım futbolcularımıza İstiklal Marşımızı o gün şeref tribününde olanlara sırtı dönük söyletmek, oradaki kişilere yapılmış bir suç değildir. Devlete, yani sizin de Başbakan Yardımcısı olduğunuz kuruma karşı işlenmiş bir suçtur ve hakarettir.

Eğer devletimiz devletse, bu suçu cezalandırmalıdır.

24 Haziran 2001’de Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün TBMM’ne yolladığı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifini başkan Haluk Ulusoy FIFA’ya gönderme kararı alır.

Fikret Ünlü’nün hazırlayıp TBMM’ne yolladığı, “Ulusoy’u görevden alma” kanunu olarak nitelendirilen, Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifini üç gün boyunca federasyon hukukçularıyla İstanbul’da inceleyen Ulusoy, kanun taslağını FIFA’ya gönderme kararı alır.

Ulusoy, taslak TBMM’den geçmeden uluslararası federasyonun ihtar yazısı göndermesini umuyordur.

Bir daha Şeren’e dönelim:

29 Haziran 2001 – Özerklik derebeylik değildir

Futbol Yasası’na eklenecek maddeye FIFA ve UEFA karışamaz

Fikret Ünlü’yü bakanlığından ve milletvekilliğinden önce tanıyorum. Sokaklarda özerklik için yapılan mitinglerin başında koşardı. Ama şimdi derebeylik yapmak isteyenler, özerkliğin anlamını bilmeyenler onu karalamaya çalışıyorlar.

Profesyonel Futbol Yasası’nın en büyük destekçilerinden biriyim. Hatta yıllar önce merhum Turgut Özal’a bu yasanın çıkması için rica eden, hatta yalvaranlardan bir tanesiydim. Birkaç kez anlattım. Ama kalın kafalılar pek anlamak istemiyor.

Turgut Özal, beni, Coşkun Özarı’yı, Can Bartu’yu, Sanlı Sarıalioğlu’nu ve Fethi Heper’i Ankara’ya, Başbakanlık Konutu’na çağırdı. Amacı, Coşkun Özarı’yı atayarak federasyon başkanı yapmaktı. Başta ben, hep beraber Özal’a, “Sayın Başbakanım, Futbol Federasyonu Başkanı seçimle gelsin. Öyle bir yasa çıkarılsın ki, özerk yapıya kavuşsun” dedik.

ÖZAL’IN DEDİĞİ OLURDU

Şöyle bir gözlüklerinin üstünden baktı, zamanın Milli Eğitim ve Spor Bakanı Hasan Celal Güzel’e döndü, “Çocuklar doğru söylüyor” dedi, “Bir ay içinde bana bir yasa taslağı hazırlayın, getirin.” Hasan Celal Bey, şöyle bir direnecek gibi oldu. “Bu taslak hazırlanacak beyefendi” dedi, onu iyice bir payladı.

ANAP iktidardaydı, Özal’ın mecliste büyük bir çoğunluğu vardı. İlk imzayı Özal atmışsa, arkasından tüm ANAP milletvekilleri de imzalamayı bir görev biliyorlardı. Ve yasa çıktı. Daha sonra pekçok olaylar yaşandı. Kongrede kavgalar oldu. Kongre başkanı Ata Aksu, o zaman milletvekiliydi. Gitti, federasyon başkanlığı koltuğuna oturdu. Zira bir kaos yaşanıyordu.

Özal, kendi koruma polisleriyle, onu o koltuktan kaldırttı, yasayı da buzdolabına koydu. Şenes Erzik’i de 4 yıl için Futbol Federasyonu Başkanı yaptı ve bunu da TBMM’ye onaylattı. Sonra, M. Ali Yılmaz bu yasayı geliştirdi ve “Profesyonel Futbol Yasası” çıktı. Yani, profesyonel futbol, özerk oldu.

İSTEDİĞİNİ YAPAMAZSIN

Tabii, özerkliğin bir manası var. Özerklik demek, “Ben seçimle geldim. Ben istediğim her şeyi yaparım” anlamına gelmez. Özerk kuruluşların da denetleyicileri vardır. Nitekim, futbol yasasının bir maddesinde, “Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nın Futbol Federasyonu’nu denetleme yetkisi vardır” der, “Gerekli gördüğü zaman da genel kurulu toplar.”

Haluk Ulusoy’un federasyon başkanlığında pekçok olaylar yaşadık. Kendisinin yönetim kurulu üyesi, Özkan Sümer’in asbaşkan olduğu bir Futbol Federasyonu seçiminde kongreye girmediler. Nedeni; 152 kişinin tamamlanmaması içindi. Nitekim, kongre yapılmadı. Düşünün bir kere, bir önceki Futbol Federasyonu’nun asbaşkanı ve iki yönetim kurulu üyesi, “Seçimler yapılmasın. Bir dahaki genel kurula kendi istediğimiz bir başkanın ve yönetim kurulunun seçilmesi için zaman kazanalım” düşüncesiyle 150 kişiyle alay edildi, devletin milyarları sokağa atıldı.

Bugün Haluk Ulusoy federasyon başkanı, İsmail Dilber yönetim kurulu üyesi, Özkan Sümer Trabzonspor Kulübü Başkanı olduğu güne kadar Haluk’un baş danışmanıydı. Yani istediklerine eriştiler.

Spordan Sorumlu Bakanımız Fikret Ünlü, 3813 numaralı yasayı değiştirmek için büyük bir atılıma girdi. Kulüp başkanlarını genel kurul üyesi yaptı.

Ve 250’ye yakın genel kurul üyesini yarı yarıya indirdi. Bu yasa çıkarken de Haluk Ulusoy, federasyon başkanı olarak büyük tepki gösterdi. Asbaşkanı Ata Aksu ile birlikte çalmadıkları kapı kalmadı. Hatta bir ara Mesut Yılmaz bile olaya müdahale etti.

Bakan’ın yasa taslağı önce Futbol Federasyonu’nun antetli kağıtları ve faks numaraları ile donatılmış binlerce faks, üst komisyon, alt komisyon üyelerine çekildi. Sonradan anlaşıldı ki, değişik isimlerle çekilen bu faksların hepsi Futbol Federasyonu’ndan gönderilmiş. Olay, Ünlü’nün hazırladığı daha çok özerkliğe sahip yasanın çıkarılmaması idi. Zira anlamamışlardı. Daha doğrusu anlayamamışlardı.

KOMİSYONLARDA ENGELLENDİ

Önce üst komisyonda yasa taslağı geçmedi, alt komisyonda ise didik didik oldu. Sonra da TBMM’de pekçok itirazlara rağmen Ünlü’nün yasası gerçekleşti. Oysa, Haluk Ulusoy ve arkadaşlarının anlamadığı bir şey vardı. Bu yasa, onlara daha çok özerklik ve hem de seçilebilme şansını çok daha veriyordu. Nitekim, ilk seçimde 80’e yakın oyu aldı ve başkan seçildi. Kulüp yöneticilerimiz, Haluk’un federasyonuna her istediklerini yaptırdılar. G.Saray, Fenerbahçe, Beşiktaş Kulüp Başkanları büyük bir maddi kriz içinde olduklarından Anadolu kulüplerinin havuzdan daha fazla para almak istemelerine göz yumdular. Ne oldu? Haluk, Anadolu kulüplerinin gözdesi haline geldi. Zira ondan büyük menfaatleri vardı.

Türkiye’de bir Başbakanlık Denetleme Kurulu vardır. Yanlış söylüyorsam beni ikaz edin. Bu kurul, ülkenin en büyük denetleme kurullarından biridir. Haluk’un federasyonunu didik didik inceledi. Pekçok hatalarını buldu. Pekçok yanlış harcama, savurganlık buldu. Buldu, buldu, buldu… Ve dosyayı bütün engellemelere rağmen bakanlığa verdi. Fikret Ünlü de savcılığa gönderdi. Savcılık ne yaptı? Haluk’un federasyonundaki tüm üyeleri, hatta görüp de genel kurullarda bizleri, yani genel kurul üyelerini uyarmadıkları için Futbol Federasyonu’nun Denetleme Kurulu’nu da mahkemeye verdi. Bu mahkeme devam ediyor. Sonucu ne olur bilemem. Söylendiğine göre hakim, bilirkişilere teslim etmiş dosyayı. Şimdi bilirkişilerin raporu bekleniyor.

DEVLET HİÇE SAYILDI

Türkiye – Azerbaycan maçında devlet hiçe sayıldı. 1. Ordu Kumandanı, İstanbul Valisi, devleti temsil eden bakan, UEFA Asbaşkanı, şeref tribününde, bizim Haluk ve arkadaşları kapalı tribünde. Onların önünde ordu bandosu, Azerbaycan ve Türk Milli Takımları, İstiklal Marşı söylenirken sırtları şeref tribününe dönük. Ne oldu, biliyor musunuz? Bu, bana göre devlete karşı yapılmış suça, savcı takipsizlik kararı verdi. Yargıya sonsuz itimadım var. Ama bu savcıyı tanımak isterim ve kendisini kutlamak isterim. Nedeni; devleti hiçe sayan insanların yanında olduğu için.

Şimdi Fikret Ünlü’nün futbol yasasına eklemek istediği bir madde var. Herkes ayağa kalktı. Diyorlar ki: “Bu madde eklenirse, FIFA bizi kovar. Milli maçlarımızı iptal eder. Şampiyonlar Ligi’ne iştirak edemeyiz.” Bilen de yazıyor, bilmeyen de konuşuyor, yazıyor.

FIFA, YASAMIZA KARIŞAMAZ

Ne FIFA, ne UEFA, Türkiye’de çıkacak yasalara burnunu sokamaz. Onlar ne zaman hareketlenir, biliyor musunuz? Bu çıkan yasaların sonucunda işin başındaki devlet bakanı, eğer federasyonu görevden alırsa. O zaman da FIFA ve UEFA, hem devlet bakanını ve yanındakileri çağırır, hem de Futbol Federasyonu’nun yetkililerini karşısına alır, her ikisini de dinler. Kim haklıysa ona göre karar verir. Bunun en yakın örneği Yunanistan’dır.

Şimdi yasaya eklenecek bu maddede hiçbir sorun yok. Mahkemedeyken geçen sürede “görevden alınır” lafı çıkarılmış. Mahkeme, federasyon başkanını ve yanındakileri suçlu bulursa, onları mahkum ederse, o zaman ne FIFA, ne UEFA, ne de bugün Haluk Ulusoy federasyonunu işlerine geliyor diye alkışlayanlar, arkasında devlet gücüyle duranlar hiçbir şey yapamaz.

Özerklik demek, derebeylik demek değildir. Biraz daha araştırarak, biraz da işin derinlerine inerek, tetkik edip, ona göre konuşmak, ona göre yorum yapmak gerekir.

Fikret Ünlü göreve geldiğinden beri Türk sporuna çok şeyler verdi. Bakanlığından ve milletvekilliğinden önce tanıyor ve hatırlıyorum. Sokaklarda özerklik için yapılan mitinglerin başında koşardı. Ama şimdi derebeylik yapmak isteyenlerin bu tabii işine gelmiyor.

29 Haziran 2001 tarihinden ilginç bir haber: Engelleme taktiği

TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu’nun dün 3813 sayılı kanunun 37. maddesinde değişiklik gerçekleştirmek üzere yapması gereken toplantı, ‘‘toplantı yeter sayısı olan 9 kişinin gelmemesi üzerine’’ ertelenirken, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’la ilgili şok açıklamalarda bulundu. DSP’li üyelerle MHP’li komisyon başkanı Abdurrahman Küçük ve üye İbrahim Halil Oral’ın katıldığı toplantıya, ANAP, DYP ve MHP’li 4 üye katılmadı. Komisyon ön toplantısı sırasında Siirt Jetpa Başkanı Takiddin Yarayan ile Erzurumspor Başkanı Cemal Polat’ın ağabeyi Cezmi Polat ve ANAP Kocaeli Milletvekili Sefer Ekşi diğer üyelerin toplantıya girişini engelledi.

Ertelenen toplantı sonrası açıklama yapan komisyon başkanı Abdurrahman Küçük, ‘‘Toplantı yeter sayısına ulaşamadık’’ dedi. Bakan Ünlü ise milletvekillerinin özgür iradelerine saygı duyduğunu açıkladı.

Yasanın çıkmasına karşı olan gruptan Takiddin Yarayan ise, yasa değişikliğinin keyfiliği de beraberinde getireceğini vurgulayarak, ‘‘Fevkalade yanlış, mantığı olmayan bir yasa. Bu değişiklik çıksa bile, Anayasa Mahkemesi’nden döner’’ iddiasında bulundu.

TBMM’de dün bu gelişmeler yaşanırken, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ile ilgili şok açıklamalar yaptı. Ünlü, kulüp başkanlarının kendisine şikayette bulundukları Ulusoy’un yanında biraraya gelip, saf değiştirdiklerini iddia etti.

Ünlü, TBMM’de yaptığı açıklamada, “Bana gelip, Haluk Ulusoy’u ve federasyon yönetimini şikayet eden kulüp başkanları var. (Bizi bundan kurtar) diye şikayet edenler, (Altay Başkanı Nafiz Zorlu, federasyon ve Ulusoy aleyhine konuşmaya başladığında, takımı 7. sıradaydı. Sonra birden düşüşe geçip, aşağılara indi ve küme düştü. Zorlu’nun konuşmasının faturasını Altay ödedi) diye yakınanlar var. Federasyonun keyfiliğinden şikayet ediyorlar. Ancak, bu arkadaşlar biraraya gelince her şey değişiyor. O yakınan, yaka silken tepkili insanlar, birden Ulusoy taraftarı olup çıkıyor. Ancak her şey bitmedi; Federasyonun keyfi tutumunu, elindeki gücü kötü kullanmasına FİFA ve UEFA kurallarını da unutmayarak izin vermeyeceğiz” dedi.

Ünlü’nün “kulüp başkanlarının kendisine şikayette bulundukları Ulusoy’un yanında biraraya gelip, saf değiştirdiklerini iddia etmesi” sizlere günümüzle ilgili bir çağrışım yapmıyor mu? Tesadüf mü dersiniz?

Haluk Ulusoy Dosyası – 1

Haluk Ulusoy Dosyası – 2

Haluk Ulusoy Dosyası – 3

Haluk Ulusoy Dosyası – 4

Haluk Ulusoy Dosyası – 5

Haluk Ulusoy Dosyası – 6

Haluk Ulusoy Dosyası – 7

Haluk Ulusoy Dosyası – 8

Haluk Ulusoy Dosyası – 10

Haluk Ulusoy Dosyası – 11

Haluk Ulusoy Dosyası – 12

Haluk Ulusoy Dosyası – 13

Haluk Ulusoy Dosyası – 14

Haluk Ulusoy Dosyası – 15